Medyaşafak'ın haberine göre Yeni kurulan El Meyadin TV muhabiri Gassan bin Cedu, İran İslam Cumhuriyeti Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Başkanı Said Celili ile Suriye meselesi ve İran’ın Suriye tavrı üzerine konuştu. Aşağıda bu söyleşiyi okuyacaksınız.
Suriye’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Şu anda Suriye’de ciddi bir kriz yaşanıyor. Kimileri olayların diktatörlük karşısında devrimci bir mahiyete sahip olduğunu iddia ederken, kimileri Suriye topraklarında icra edilen küresel komplo teorisi olduğunu söylüyor. İran Suriye’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?
Biz, mukavemetin ve mukavemeti himaye eden halk iradesinin desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Mukavemet birtakım kazanımlara sahip olduysa bu ne sayesinde olmuştur? Özgür halk iradesine dayanmıyor muydu?
Ben Lübnan’a ilk kez İsrail’in Gazze saldırısı döneminde gittim. Bu gezi sırasında, Filistin halkının Gazze şeridinde İsrail’in saldırılarına hedef olurken, Hüsnü Mübarek yönetiminin abluka altındaki Filistin halkına su gönderilmesini dahi engellediğini gördüm ve duydum. Tabii öbür Arap yöneticilerin Mübarek yönetiminden farkı yoktu. O dönemde Suriye güçlü bir biçimde, iftiharla Filistin’i destekledi. Bu, oldukça önemli bir husustur.
Kofi Annan Tahran gezisi sırasında bana Suriye meselesinin çözümü noktasında ne düşündüğümü sordu. Ben de Suriye’de çözümün tek bir kelimede gizlendiğini söyledim: Demokrasi. Suriye halkına geleceklerini ve kaderlerini özgürce belirleme şansı tanınmalıydı. Demokrasiyi sağlamak, askerî saldırılarla ve ülke içine silahlı terörist gruplar göndermekle mümkün olmaz. Demokrasi ancak özgür halk iradesiyle sağlanabilir; egemen güçlerin ve para babalarının istekleriyle olmaz.
Dolayısıyla gerçek ortadadır. Suriye’de halka özgürce irade gösterme hakkı tanınmalıdır. Yaklaşık bir yıl önce farklı platformlarda birçok kez Suriye’de ülke sınırları dışından yapılan yabancı müdahalelerle bir sonuca varılamayacağını, çözümün ülke içinde aranması gerektiğini söyledim. Bütün dünya halkları gibi Suriye halkına da taleplerini ortaya koyma fırsatı verilmelidir. Yaklaşık bir yıldır dört maddelik bir çözüm önerisi sunuyoruz. Birinci madde, çatışmaların ve terörün durdurulması, ikincisi, ulusal müzakere sürecinin başlaması, üçüncüsü de tarafsız özgür seçimlerin yapılması. Suriye halkı yapılacak bu seçimde talebini ortaya koyacaktır. Kofi Annan’a planının güzel bir plan olduğunu ve Suriye’de huzuru ve güvenliği sağlayabileceğini söyledim. Ancak plana bir madde daha eklememiz gerektiğini de vurguladım: Suriye halkına talebini dile getirmesi, kimi istediğini belirlemesi için özgür seçim yapma hakkının tanınması maddesi.
Hâlihazırda Suriye’de terör tırmanışa geçti; şu anda Suriye’de demokrasiden ve ulusal müzakereden söz etmek imkânsız demek istiyorum. Şu an Suriye’de iç savaştan söz ediliyor. Suriye’de rejim ordusuyla bir tarafta, muhalifler de silahlı gruplarla birlikte başka bir tarafta yer alıyor. Ayrıca silahlı gruplara yabancı güçlerin yardım yaptığı da söyleniyor. Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar muhaliflere silah sağladıklarını açıklıyorlar. Dolayısıyla şu anda müzakereden söz etmek mümkün görünmüyor. Hal böyleyken İran gelişmelerin neresinde duruyor?
Biz bu konuyu gündeme taşıyoruz. Kofi Annan’la bu konuda da görüştük; kendisine Suriye’de demokrasi isteniyorsa bunun yabancı müdahalelerle ve teröristlere silah ve mühimmat yardımıyla mümkün olamayacağını söyledim. Annan da bana demokrasi istediğini söyledi. Suriye’de çözüm aradıklarını iddia eden bazı ülkeler aslında ülkedeki asıl sorunu oluşturuyorlar. İslam dünyasının, Siyonist düşmana karşı yekvücut karşı koymasını ve İslam ümmetinin sahip olduğu potansiyellerden faydalanmasını istemeyen taraflar, Suriye halkının iradesini ve ülkedeki huzuru hedef aldılar. Neden Suriye halkına bu kadar baskı uygulanıyor? Bu intikamın sebebi ne? Suriye konusunda önemli eksenlerden birinin, hep birlikte Suriye halkının yarasını sarmak ve üzerindeki baskıları azaltmak olduğuna inanıyorum.
Kimi tarafların ve ülkelerin, sizin müzakere ve Suriyelilerin yarasını sarmak gibi sözlerinizle ikna olacaklarını sanmıyorum. Suriye’de yıkıcı bir çatışma var. Kimileri Suriye’de tek bir sesin hâkim olduğunu ve bu sesin rejimi yıkmayı ve Esad’ı devirmeyi haykırdığını söylüyor. Bazı ülkeler müdahalede bulunup muhaliflere silah yardımı yapıyorlar. Esad’ı desteklediğini ilan eden İran bu noktada nasıl bir yol izliyor?
Biz Suriye’nin mukavemetin sağlam kalesi olduğuna inanıyoruz. Bu bakımdan kimse Suriye halkını temsilen konuşamaz. Biz, Suriye’deki iktidara muhalif olan İsrail’in Suriye halkının hayrını ve özgürlüğünü istemediğine inanıyoruz. Bilakis mukavemeti desteklediği için Suriye’den intikam almak istiyor. Suriye devleti ve halkı mukavemeti desteklememiş olsaydı böylesi bir düşmanlığa duçar olmazdı. Dolayısıyla Suriye halkı, ilkeli ve sabit mukavemet tavrı yüzünden bedel ödüyor. Bu bakımdan öncelikle çözüm Suriye içerisinde aranmalı ve kimse Suriye halkının talebini ortaya koyma hakkını gasp etmemelidir.
Neden sorunu çözmek için diplomatik yolları tercih etmediler? Kofi Annan niçin bir adım dahi ilerleyemediğini söyledi? Tarafların, güç merkezlerinin ve sermayedarların kendi çıkarları peşinde oldukları anlaşılmaktadır, başka bir şeyin değil. Amerika açıkça belli hedefleri olduğunu söylüyor. Amerika’ya Suriye’ye yaptırım uygulama ve Suriye halkının temsilciliğini yapma hakkını kim verdi?
Amerika, Suriye’ye karşı, çünkü Suriye mukavemeti, Amerika da İsrail’i destekliyor. Peki, Türkiye ve Fars Körfezi’ndeki kimi Arap ülkeleri niçin Suriye rejimine karşı?
Biz bu konuları Türk kardeşlerimizle konuştuk. Karşılıklı görüşmelerimizde defalarca stratejik hata yapmamaları gerektiğini söyledim. Siyonist düşman ve Amerika’nın emperyalist siyasetlerine karşı var olan İslamî direnişin, mezhebî ve ırkî hassasiyetler yüzünden İslam ümmeti içerisinde ihtilafa dönüşmesine izin verilmemesi gerektiğini ifade ettik. Bu, düşmanların istediği şeydir. Ancak çok yazık ki bazı ülkeler böyle hatalara duçar oldular ve şu anda hatalarının bedelini ödüyorlar.
Söz gelimi Butto, bir zaman, Afganistan bağlamında, terörist grupları Amerika’nın ortaya çıkardığını ve Arabistan’ın mali yardım yaptığını, kendilerinin de teröristleri eğittiklerini ancak sonuç itibariyle bu terörist grupların birer baş belasına dönüştüklerini açıkça söylemişti. Amerika bu bahaneyle, terörizm bahanesiyle bir İslam ülkesine, Afganistan’a saldırdı ve işgal etti. Bu, Pakistanlı kardeşlerimizin duçar olduğu büyük bir hataydı; gerçi sonradan inkâr ettiler. Dolayısıyla eğer bu fitne yayılırsa Suriye sınırlarının dışına çıkar ve başka ülkelere yayılır. Bu yüzden dirayetli ve ihtiyatlı davranmamız gerekir, bilinçli olmalı ve fitneyi bir ülkeden bir başkasına taşımak isteyen sömürgecilere fırsat vermemeliyiz.
Daha önce bu yöntemleri kullanan sömürgeciler bir kez daha bu tecrübeyi tekrarlamak istiyorlar. Bu yüzden onlara böyle bir fırsat verilmemelidir. İslam ülkelerindeki, Türkiye, Irak, Suriye ve İran’daki potansiyelleri kullanmalıyız.
Suriye dışında, Güvenlik Konseyi oturumlarında ve Obama-Putin görüşmesinde Suriye’yi krizden çıkarma çabaları devam ederken, İran, Yemen örneğinde olduğu gibi Esad’ın yönetimden ayrılması ve başka bir hükümet kurulması önerisini kabul eder mi?
Biz, Suriye dışındaki bu faaliyetlerin Suriye’ye silah ve terörist girişinin devam etmesiyle sonuçlanacağına inanıyoruz. Kimse kendi düşüncesini Suriye halkına terörist ve silah ihraç ederek kabullendirme peşinde olmamalıdır. Bu taraflar kendi çıkarlarını düşünüyorlar, Suriye halkının çıkarlarını değil. Fakat biz uluslararası düzeyde diplomatik çözüm yolları aranması gerektiğine inanıyoruz. Böylece bu tür müdahalelerin de önü alınır.
İran, Esad yönetimindeki Suriye’yi stratejik müttefiki olarak görüyor. Esad’ın hükümette kalması talebi İran’ın stratejik talebi mi? Esad’ın devrilmesi İran açısından stratejik bir yenilgi mi olur?
Suriye düşmanları her türlü araca başvurdular. Peki, nasıl oldu da Esad hâlâ yönetimde kalmaya devam etti? Bu, Esad’ın arkasında halk desteği olduğunu göstermez mi? Tabii biz hiç muhalifi yok demiyoruz, ancak genel itibariyle Suriye’de halk iradesi Esad’dan yanadır. Böyle baskılar bölgedeki başka bir ülkeye uygulansaydı çok daha önce devrilirdi. Yetkili makamların ve halkın temsilcisi olarak Beşar Esad, geçmiş yıllarda mukavemetin yılmaz savunucusu olmuştur. Biz, Suriye halkının ne gibi reformlar istediğini ortaya koymalarından yanayız.
İran içerisinde de Suriye’nin iç işlerine karışmakla suçlanıyorsunuz. Devrim Muhafızlarının Suriye’de olduğu, Devrim Muhafızları Ordusu güçlerinin Suriye rejimine ve liderlerine askerî ve güvenlik desteği verdiği iddia ediliyor. Hakkınızda böyle suçlamalar var, bunlara ne diyorsunuz?
İstedikleri kadar suçlasınlar. Onlar böyle asılsız suçlamalarda bulunurlar ancak. Bir yıldır Suriye’de Esad rejimini yıkmak istiyorlar, ama bir yere varamadılar. Suriye konusunda belirleyici olan halk iradesi ve yönetimdir. İran-Suriye ilişkilerini zedelemek için ortaya atılan bu yalanları ve medyatik aldatmacaları kabul etmiyoruz.
Yani siz Devrim Muhafızları Ordusu’nun Suriye’deki varlığını açıkça inkâr ediyorsunuz?
Evet, kesinlikle.
Suriye’de kaçırılan 48 İran vatandaşının devrim muhafızı oldukları söyleniyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Bu da üzerinde konuşmamız gereken başka bir konu. Bakınız, günümüz dünyasında var olan üzücü şeylerden bir tanesi de masum sivillerin kaçırılmasıdır. Suriye genel olarak ve dinî turizm açısından turistik bir ülkedir; kutsal mekânlara, dinî merkezlere sahip bir ülke. İranlılar genellikle bu kutsal mekânları ziyaret etmek amacıyla Suriye’ye gitmektedirler. Dolayısıyla, İranlı ziyaretçileri pusuda bekleyenler Suriye halkı değil, bu tarz suçları işleyen oradaki terörist gruplardır. Hiçbir akıllı insan böyle bir suça razı olmaz. Bu apaçık bir suçtur ve bu suçu himaye eden taraflar suç ortağıdır.
Muhalifler arası müzakereleri destekliyor musunuz? İran’ın muhalifler arasında, özelikle Müslüman Kardeşler ile Suriye yönetimi arasında diyalog kurmak gibi bir projesi var mı? Böyle bir şeyi destekler mi?
Elbette. Biz Suriye’de tek çözüm yolunun bu olduğunu söylüyoruz. Bir yıl öncesinden beri bu konuda dostlarımızla görüştük, mesaj gönderdik. Silahın ve kan dökücülüğün önüne geçin dedik. Bütün Suriyeli gruplar müzakere masasına otursun ve Suriye’yi tekrar eski huzuruna kavuşturmak için çözüm yolu arasınlar, dedik. Bu, Suriye halkına taleplerini gerçekleştirme fırsatı verir.
Müzakere hâlâ mümkün mü?
Biz hâlâ mümkün olduğuna inanıyoruz. Geç olduğu doğru, ama hâlâ bir şans var.
Müslüman Kardeşler bölgede, özellikle Mısır’da güçlendi. Hüsnü Mübarek döneminde İran-Mısır ilişkileri iyi değildi. Muhammed Mursi’nin işbaşına gelmesiyle İran, Tahran-Kahire ilişkilerinde ciddi bir değişikliğe gitmeyi düşünüyor mu?
Camp David Sözleşmesi’nden sonra biz Kahire ile bütün diplomatik ilişkilerimizi kestik. Bizim açımızdan Hüsnü Mübarek rejimi diktatör bir rejimdi, özellikle de Siyonist düşmanla barış imzaladıktan sonra. Müslüman Kardeşlere gelince; biz dinî bir hareket olarak Müslüman Kardeşleri onlarca yıl öncesinden beri biliyor, saygı duyuyoruz. Biz en başta Mısır halkının iradesine saygılıyız. Mısır halkı İslam medeniyetinde önemli bir yere sahiptir. Mısır halkının seçimi herkes açısından muhteremdir. Mısır halkının belirleyici olma fırsatını yakalamasından dolayı mutluyuz. Bu durumun iki ülke ilişkilerine yeni ufuklar kazandıracağına inanıyoruz.
İran İslam Cumhuriyeti, Mısır Müslüman Kardeşleri ile ikili ilişkiler ve bölgesel ilişkiler bağlamında neler yapabilir? Mısır’ın ve İran’ın dünya sorunlarıyla, ezcümle Suriye sorunuyla ilgili ortak proje ortaya koyması mümkün mü?
Tabii ki, biz de böyle bir düşünceye sahibiz. Birinci dayanak noktamız Mısır, Tunus ve diğer ülkelerde şahit olduğumuz İslamî uyanış hareketidir. İslami uyanış, İslam ülkeleri arasında ortak çalışma alanlarını artıracak önemli bir fırsattır. İran, Irak, Türkiye, Mısır ve Lübnan gibi bölge ülkelerinin birbirlerine yakınlaşmalarının Siyonist düşmanı endişelendirdiğini düşünüyoruz. Bu yüzden de ısrarla işbirliği ve yakınlaşma üzerinde duruyoruz. Böylelikle İslamî ve bölgesel kutup, bölgesel ve küresel gelişmelerde daha etkili olacaktır. Böyle bir kutup oluşursa siyasî ve ekonomik alanda oldukça önemli bir yer tutacaktır.
Aylardır Amerika ve İsrail’in İran’a olası saldırısından söz ediliyor. Ayrıca Amerika’nın Fars Körfezi ülkelerindeki üslerini güçlendirdiği iddia ediliyor. İran kaygılanıyor mu? Veya önümüzdeki aylarda Amerika veya İsrail’in İran’a saldırması ihtimali üzerinde duruyor musunuz?
Bakınız iki mesele var. Güçlü ve muktedir bir güç olarak biz her türlü olası tehdide karşı hazır olmak zorundayız. Biz bütün gücümüzü saldırıları savuşturmak için seferber ediyoruz. Fakat düşmanın bunu düşünebilecek kapasiteden yoksun olduğunu görüyorsunuz. Siyonist düşman Lübnan’da ve Filistin’de art arda tokat yedi. Bu iki zafer Lübnan’da ve bölgede mukavemet tarihinde aydınlık bir sayfa açtı.
Filistin direnişiyle şu andaki ilişkileriniz nasıl?
Çok iyi. Biz Hamas’ın İslam dünyasının önemli potansiyellerinden biri olduğuna inanıyor ve işbirliği yapıyoruz. İsrail, Gazze şeridine saldırdığında her Müslümanın Filistin’deki kahraman direnişi desteklemesini umut ediyorduk. Biz Suriye ile, mukavemet hareketleriyle ve Hamas’la iyi ilişkilere sahibiz. Hamas liderleri bizim gerçek dostlarımızdır.
Rusya, Suriye konusunda tavır değişikliğine gider mi?
İran ve Rusya iki komşu ülke, tarihsel bağları var. Yaptığımız görüşmelerde Rus dostlarımızın, gayrimeşru yöntemlere başvurarak, silahı ve terörizmi destekleyerek hiçbir tarafın kendi isteğini başkasına zorla benimsetme hakkına sahip olmadığının bilincinde oldukları gördük. Onların bu düşünceye ve duyguya sahip olduklarını biliyoruz. Rusya’nın Suriye tavrı konusuna gelince; bugüne kadar herhangi bir değişim olmadı. İlkeli bir tavrı var. Rusya, Suriye’ye silah gönderilmesine ve anti demokratik yöntemlere başvurulmasına karşı.
İran nükleer dosyasına gelirsek, müzakerelerin ilerlemesine engel olan şey ne? İran tam olarak ne istiyor?
Gazetelerde defalarca ifade ettik, asıl mesele İran’ın nükleer enerji elde etme meselesi değil, mesele çok daha başka ve çok açık. İran, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Anlaşma’yı (NPT) imzalamıştır ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu üyesidir. Uluslararası gözlemcilerin güvenini kazanmıştır. İran bütün kurallara uymuştur. Barışçıl olmayan bir amaçla hiçbir faaliyette bulunmamaktadır. Peki, sorun nerede? Daha önce de defalarca söylediğim gibi onlar bizim böyle bir ileri teknolojiye sahip olmamız istemiyorlar. Bir İngiliz milletvekili bana, sizin böyle bir teknolojiye sahip olmamanız gerekir, dedi. Başka bir platformda sorunun nükleer enerji sorunu olmadığını, asıl sorunun bizim Lübnan’ı ve Filistin’i desteklememiz olduğu ifade ettiler. Onlar bu düşüncelerini açıkça veya dolaylı yoldan defalarca dile getirdiler. Halkımız barışçıl amaçlı nükleer enerji elde etmenin meşru bir hak olduğuna inanıyor. Her ulus nükleer enerji üreten ve kullanan bir ülkeye sahip olma hakkına sahiptir. Biz, İran İslam Cumhuriyeti’nin barışçıl amaçlı nükleer enerji hakkını savunmasının Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na üye bütün ülkelerin haklarını savunmak anlamına geldiğini inanıyoruz. Öte yandan bu, İslam ümmetinin ilerlemesi anlamına da gelmektedir.
Lübnan Hizbullah’ını desteklediğinizi biliyoruz. Hizbullah-İran ilişkilerini geri adım atmanın asla söz konusu olmadığı bir stratejik ilişki sayabilir miyiz?
Ben bu ilişkinin stratejik olmanın ötesinde bir ilişki olduğuna inanıyorum. Köklü ve itikadi bir ilişkidir. Biz zulümle, işgalcilerle ve saldırganlarla mücadele etmemiz gerektiğine kesinkes inanıyoruz. İşgallerine meşruiyet kazandırmak isteyenlerin asla görmezden gelinmemesi gerektiğine inanıyoruz. Bu bakımdan Lübnan mukavemeti ve Filistin direnişi ile stratejik olmanın çok ötesinde ilişkilere sahibiz.