Zorba ve Zalimlerle Savaşma Şartları
Zorba ve zalim topluluk “salih topluluktan” kan dökecek olursa veya mallarından bir kısmını zayi edecek olursa, dinin hükmü üzere sorumluk taşımaktadır.
İslam fıkhında “cihat” kitabının bir bölümünde “zorba kimselerle savaş” konusu işlenmektedir. Bu zorbalardan maksat Müslümanların hak İmam’ına karşı başkaldıran kimselerdir. Bu kitapta birçok hükümler bu kimseler hakkında mevcuttur.
Ancak yukarıdaki ayetin konusu bir başka mevzudur. Şöyle ki, iki mümin topluluk arasında çıkan çekişme ve tartışmalar söz konusudur. Orada ne Masum İmam’ın aleyhine ayaklanma ve ne de salih bir İslam hükümeti aleyhine karşı ayaklanma söz konusudur. Bunların hepsine rağmen bazı müfessirler ve fakihler bundan bu konuyu çıkarmak istemişlerdir. Ancak “Fazıl Mikdad” “Kenzu’l-İrfan” kitabında bu delilin hata olduğunu söylemiştir.
Çünkü Masum İmam’a karşı kıyam, dinden çıkmaya sebeptir. Ancak müminler arasında çıkan tartışma ve çekişme sadece fısk sebebi olur, dinden çıkışa neden olmaz. Bu nedenlerdir ki, Kur’ân-ı Kerim’de yukarıdaki ayetlerde her iki topluluğu mümin ve kardeş olarak nitelenmiştir. Böylece “Zorba kimseler”in hükmünün bu tür kimselere genelleyerek uygulanması mümkün değildir.
Ne yazık ki, fıkıhta böyle kimseler hakkında hükümler bulamadık. Ancak yukarıdaki ayetlerin yanı sıra bazı diğer karinelerden -özellikle de iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmak babında bu konuya değinilen konular ışığında- faydalanmak mümkündür. Aşağıdaki hükümler geçerlidir:
a) Müminler arasındaki husumeti düzeltmek vacibi kifa-i babındandır.
b) Bu işin gerçekleşmesi için, öncelikle kolay merhalelerden başlanmalı ve meşhur deyimde geçtiği üzere “kolaydan kolaya” kanununa riayet edilmesi gerekir. Ancak eğer bunun gerçekleştirilmesi mümkün olamıyorsa, silahlı direniş ve savaş da caiz ve hatta gerekli olabilir.
c) Zorba ve haddi aşan kimselerin bu yolda dökülen kanları ve zayi olan malları hedere gitmiş sayılır. Çünkü dinin hükmü ve vacip emrin yerine getirilmesi gerçekleştirilmiştir.
d) Diyalog yoluyla husumetin giderilmesi hususunda hâkim-i şer’in iznine gerek yoktur. Fakat ameli boyutta şiddete gerek olacak merhalede ve özellikle de kan dökülmesine sebep olacak bir durum varsa, İslam hükümeti ve hâkim-i şer’in izni olmadan bunun yapılması caiz değildir. Ancak hiçbir şekilde ulaşmanın imkânı olmazsa durum başkadır. Böyle durumlarda müminlerin adaletlilerinin ve bilgili kimselerin karar almaları gerekir.
e) Eğer zorba ve zalim topluluk “salih topluluktan” kan dökecek olursa veya mallarından bir kısmını zayi edecek olursa, dinin hükmü üzere sorumluk taşımaktadır ve bilerek adam öldürmüşse, kısas hükmü onun hakkında uygulanır. Yine aynı şekilde mazlum topluluktan dökülen kanların ve telef olan malların hükmü, “sorumluluk” ve “kısas” hükümlerindendir. Bazı kimselerin sözlerinden anlaşıldığı üzere; barışın gerçekleşmesinden sonra zalim ve zorba topluluktan dökülen kan ve telef olan malların heder olması karşısında hiçbir sorumluluk yoktur; çünkü konumuz olan bu ayet-i kerimede buna değinilmediği, doğru değildir ve ayet-i kerime bütün bu konuları açıklama hedefinde değildir. Bilakis böyle konularda başvurulacak şey kısas ve telef bablarında yer alan bir takım diğer usul ve kanunlardır.
f) Çünkü bu direniş ve savaşın hedefi, zorba ve zalim topluluğa hakkı kabul etmeğe zorlamaktır. Dolayısıyla bu savaşta, savaş esirleri, ganimet ve buna benzer şeyler söz konusu olmayacaktır. Çünkü her iki topluluğun Müslüman olduğu faraziyesi vardır. Ancak geçici bir süre için savaş ateşini söndürmek adına esir almanın sakıncası yoktur. Fakat barış sağlanır sağlanmaz esirler hemen salıverilmelidirler.
g) Bazen tartışan tarafların her ikisi de zalim ve zorba kimselerdir. Bunlar diğer kabileden bir grup topluluğu öldürüp mallarını almış ve onlar da aynı şeyleri birinci kabileye yapmışlardır. Savunmakla kanaat etmemişlerdir. Bunlardan ister her iki topluluk aynı miktarda zulüm ve zorbalık yapsın veya biri az diğeri çok daha fazla yapsın fark etmez.
Hiç kuşkusuz bu konunun hükmü, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça beyan edilmemiştir. Ancak bu hükmü konumuz olan bu ayet-i kerim’den özellik hususiyetini kaldıracak olursak, onu şu şekilde elde edebiliriz; Müslümanların görevi şudur, her ikisini barıştırmalıdırlar. Ancak barışmaya yanaşmazlarsa, ilahi emirlere boyun eğene kadar her ikisiyle savaşmalıdırlar. Yukarıda zalim ve zorba kimseler hakkında açıklanan hükümler, her iki topluluk hakkında uygulanır.
Sözün sonunda, vurguda bulunarak şöyle diyoruz; bu zorba ve zalimlerin hükmü, Masum İmam’a veya adaletli İslam hükümetine karşı kıyam eden kimselerle farklıdır. Son topluluğun hükümleri daha sert ve daha şiddetlidir ki, İslam fıkhında “Kitabu’l-Cihat” babında bu bölüm ele alınmıştır. ehlader