Displaying items by tag: Ensarullah
Eş-Şarku'l-Avsat: İmam Humeyni'nin Şakirtleri İsteğini Gerçekleştirdiler
İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.Bölgedeki gelişmeler İran lehine işliyor, ABD ve Batılı müttefikleri İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar.
Eş-Şarku'l-Avsat bugünkü başyazısında şunları yazdı: İran, İslam Devrimi'nin başlangıcından buyana, bölgedeki ilerlemelerine başlamıştı. Arap ve Körfez ülkeleri İran'a dünya siyasetinden dışlanmış kendi kabuğuna çekilmiş bir ülke olarak bakıyorlardı ama gözlerinden kaçan bir şey vardı, oda İran'ın gizlice Arap ülkelerin kalbine kadar nüfuz etmesiydi
Gazete haberin devamında şöyle yazıyor: Arap liderler bölgedeki siyasi gelişmeler karşısında hiçbir aksülamel göstermezken tüm olaylar İran lehine dönüverdi, şimdiyse İran'la başa çıkmak için Arap-Türk koalisyonu oluşturma çabası içerisindeler.
Arap şeyhleri, Ensarullah ve Hizbullah liderlerini ortadan kaldırarak İran ile baş edebileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar, çünkü İran kendi ideoloji ve düşünce tarzını Arap ülkelerinin en derinliklerine kadar işlemiş durumda. İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.
Gazete son olarak şunlara yer verdi: ABD ve Batılı müttefikleri, İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına, açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar ve Irak ve Suriye'de Sünnilerin karışıklık çıkardıklarını iddia ediyorlar.
Batı ve körfez ülkeleri Yemen el-Kaide’sini silahlandırıyor
Ensarullah Hareketi lideri Abdülmelik el-Husi, Batı ve körfez ülkelerinin Yemen el-Kaide’sini para ve silahla desteklediğini ifade etti.
Abdülmelik el-Husi el-Kaide’nin özellikle Yemen’in güneyinde desteklendiğini vurgulayarak, Yemen’in çıkarlarının hedef alındığını kaydetti.
Ensarullah Hareketi lideri Abdülmelik el-Husi bugün yaptığı açıklamada “Batılı güçler tekfircilerle Yemen’e geldi ve tekfircileri silahlandırdı” diyerek Islah Partisi’ni halk devrimine karşı hareket etmekle suçladı.
Bununla beraber Abdülmelik el-Husi körfez ülkelerinin ve mahalli güçlerin Yemen’i, Irak ve Suriye’yi yıkmaya çalışan terör şebekeleri için alternatif bir hücre haline getirmeye çalıştığına işaret ederek “Yemen’deki el-Kaide konusunda dikkatli olunmalıdır. Bu örgütün yapıkları Yemen’in güneyinde yaşayan halkı tehdit ediyor” dedi.
Abdülmelik el-Husi açıklamasının sonunda bütün siyasi yapıları Yemen halkının yanında durmaya çağırdı.
İran Yemen’e müdahil mi?
Yemenliler diğer milletlerden daha çabuk İslam İnkılabı’nın ıslahat çağrılarına olumlu yanıt verdi. Daha sonra 2011 yılının başlarında Arap hareketleri başladı. Yemenliler, kendi toplumsal yapılarına uygun bir şekilde mücadeleye başladılar ve başarılı da oldular.
Yemen’de Suudi Arabistan önderliğinde uygulamaya konulan Körfez Önlem Planı yenilgiyle sonuçlandı ve Yemen halkı ortaya koyduğu siyasi irade ve devrim tecrübesi ile iki yıl önce Şafii’lerin, Zeydi’lerin yürekten vahdeti ve tek elden yönlendirilmesi ve halkın inkılabın halkasına eklemlenmek için yarışmalarını beraberinde getirdi.
Suudi Arabistan, Yemen ile 1400 kilometrelik bir sınıra sahiptir ve bu sınır her zaman için Suudilerin endişe kaynağı olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu yüzden de yıllar boyunca endişelerini bertaraf etmek uğruna Yemen’de kukla rejimleri ayakta tutmak için büyük bütçeler ayırmıştır. Ancak henüz üzerinden çok zaman geçmemesine rağmen, Körfez Önlem Planı da siyasi çıkmaza girmiştir. Bu gün Suudilerin en büyük stratejik endişesi Yemen’de işleri havale edebilecekleri ve güçlü bir müttefiklerinin bulunmayışı ve buna karşın ortaya çıkan inkılabın arkasında yapısal bir değişimden başka bir sonucu kabul etmeyen halkın sağlam duruşudur.
Durum böyleyken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Güvenlik Konseyi’ne “Yemen gözlerimizin önünde yıkılmaktadır” diyerek Ürdün ve İngiltere’nin Konseyden bir karar tasarısı çıkarma yönündeki çabalarının yolunu açmıştır. Güvenlik Konseyi üyelerinin Bahreyn’deki halk kıyamını bastırmak için bu ülkeye askeri müdahaleyi öngören işbirliği tecrübesini sahiptirler, ancak Yemen toprak genişliği ve iç dinamiklerin şekli bakımından Fars Körfezi ülkelerinin tek başlarına askeri müdahalesinin bir etkisi olmayacağı aşikardır.
Bunlara ilaveten Husilerin dış güçlerin ve son zamanlarda IŞİD’e biat ettiğini açıklayan ve yıllardır Amerika’nın insansız hava uçaklarıyla bombalamalarına rağmen yok edemedikleri el-Kaide terör örgütü karşısındaki dikkat çekici direnişi de göz ardı edilmemelidir. Yemen’e müdahale için uluslar arası bir gücün oluşturulması ve uluslar arası meşruiyet, Suudilerin liderliğinde oluşturulan Körfez İşbirliği Şurası için önemlidir.
Söz konusu olan bu kararnamede Husilerden “acil bir şekilde ve kayıtsız şartsız” devlet yönetiminden çekilmeleri, Amerika’nın desteklediği istifa eden cumhurbaşkanı Abdurabbuh Mansur Hadi ve kabine üyelerini ev hapsinden serbest bırakmalarını ve “iyi niyet” ile Birleşmiş Milletler önderliğinde yapılacak barış görüşmelerine katılmaları istenmektedir.
Arap ve Batı medyası bölgesel ve küresel bütün sermayedarlara ve müstekbirlere İran nüfuzunun yönlendirmesinden, İran nüfuzunun tehlikesinden bahisle üst üste haberler yaptıkları gözlenmektedir. Birleşik Arap Emirlikleri gazetelerinden Gulf Businnes yazarlarından Askar şunları yazdı: “Sana Husilerin eline geçmemeli, çünkü onlar İranlıların güçlü müttefikleridirler ve bu bölgede İran nüfuzu anlamına gelmektedir, İran’ın nüfuzuna son verin, İran’ı durdurun.”
Bu bağlamda Ortadoğu uzmanı Sadullah Zâriî Yemen meselesi, Suudi Arabistan ve Amerika’nın bu ülkenin içinde bulunduğu duruma etkileri ile ilgili Tabnak ile bir röportaj gerçekleştirmiştir:
İlk soru olarak size göre İslami Uyanış sürecinde Yemen’de meydana gelen değişimlerin bu noktaya ulaşmasında ne etkili olmuştur?
Yemen Arap ülkeleri arasında kendine has özellikleri olan bir ülkedir. Çünkü bir yandan Yemen kendini Arapların annesi olarak kabul etmektedir. Kahtanlılar, Adenliler karşısında Arap’ın annesi olarak görülür ki bunların bölgesi Yemen’in Batı bölgesi ve Sana’dan başlamaktadır. Gerçekte Yemenliler kendilerini Arap medeniyetinin kaynağı olarak görmektedirler. Öte yandan Yemen en çok Zeydi nüfusun yaşadığı ülkedir, 22 milyon nüfusun yaklaşık yarısını Zeydiler oluşturmaktadır. Zeydiler İslami mezhepler arasında en savaşçı mezhep olarak tanınmaktadırlar ve kılıç mezhebi olarak meşhur olmuşlardır, dolayısıyla onlar geleneksel olarak ilk gençlik yıllarından itibaren silah taşımaya başlarlar. Gerçekte onlar silah taşımayı bir aidiyet olarak görmektedirler. Zeydiler tabii olarak büyük bir inkılaba dahil olmaya hazırdılar. İslam İnkılabı’nın İran’da zafere ulaşması bütün toplumlardan çok Yemen toplumu üzerinde etki bıraktı. Yemenliler diğer bütün milletlerden daha çabuk İslam İnkılabı’nın ıslahat çağrılarına olumlu yanıt verdi. Daha sonra 2011 yılının başlarında Arap hareketleri başladı. Yemenliler, kendi toplumsal yapılarına uygun bir şekilde mücadeleye başladılar ve başarılı da oldular. Bir yıla yakın bir süre sonunda mücadele ettikleri Ali Abdullah Salih’i devirdiler. Daha sonra Yemen İnkılabı bazı saptırmalara maruz kaldı, Suudiler bu dalgadan yararlanarak Fars Körfezi İşbirliği Konseyi planlarını uygulayarak 2012 yılında bu inkılabı hedefinden uzaklaştırdılar.
Mansur Hadi’nin Yemen’i idare edememesinin sebebi nedir?
Körfez Önlem Planı çerçevesinde Salih’in yerine gelen cumhurbaşkanı bu planın Suudilerin istediği gibi sonuçlanmasını sağlayamadı. Yemen cumhurbaşkanı büyük hatalara düşmüştür, özellikle Yemenli grupların ortak anlaşmasını uygulama konusunda, Mansur Hadi çok ileri gitti. Toplumsal alanda da direkt olarak çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan, en az halkın yüzde 80’ini etkileyen akaryakıtın görülmemiş bir biçimde zamlanması meselenin yeniden alevlenmesine yol açmıştır. Bu kez yeni güçler sahneye çıktı ve bu güçlerin önderliğini Ensarullah devraldı. Ensarullah’ın sahip olduğu tecrübeler ve siyasi, sosyal güçleri ile Yemen’deki liderlik boşluğunu doldurmayı başardı ve Körfez Önlem Planı çerçevesinde oluşan düzeni yerle bir etti. Salim el-Beyd ve Ali Nasır Muhammed Yemen’de geçiş dönemi için geçici bir yapı oluşturmaya çalışmaktadırlar ve geçici hükümet seçim ve referandumla sonuçlanacak yeni devletin anayasasını oluşturma yolunda yardımcı olacaktır.
Arabistan ve Amerika’nın bu olaydaki etkileri nelerdir?
Amerika ve Arabistan’ın birinci aşamada yani 2001’den 2012’ye kadar olan süreç içindeki müdahaleleri çok aşikardır ve esasen Mansur Hadi’nin işbaşına gelmesi, Körfez Önlem Planı çerçevesinde bu iki ülkenin müdahaleleri ayrıca incelenmeye muhtaçtır ki, Suudiler de bu konuyu itiraf etmişlerdir. Suudi Arabistan Yemen’deki dönüşüm esnasında Al-i Ahmer ailesinden yani Abdullah Salih’in aşiretinden yana tavır koymuşlardır. Ancak Amerika ve Suudilerin Yemen ile ilişkileri zayıflayıp kesilme noktasına gelince, İran’ı Yemen’in iç işlerine müdahale etmekle suçladılar.
Arabistan İran’ı Yemen’e müdahale etmekle suçluyor. Siz böylesi bir müdahaleyi kabul ediyor musunuz?
Arabistan tam da Yemen’de etkisinin azaldığı zaman İran’ı suçlamaya başladı. Oysa şimdiye kadar İran’ın müdahale ettiğine dair hiç bir açık belirti yoktu ve böyle bir şey gündeme gelmemiştir. Ancak İslam Cumhuriyeti Kuzeylilerin ve Güneylilerin çoğunluğunun isteklerini desteklemektedir. Gerçekte İran’ın desteği Yemen halkının taleplerine olan desteğidir ki, bu da siyasi bir destek seviyesinden öteye geçmemiş, sosyal ve askeri açıdan bir müdahale söz konusu olmamıştır. İran hiç bir şekilde Yemen’de yoktur. Hatta Yemen’deki İran elçiliği de kapatılmıştır, kaldı ki İran’ın orada gayri resmi olarak bulunması söz konusu bile değildir. Arabistan’ın problemi, Yemen halkını İslami değerleri savunmasından kaynaklanmaktadır. İran’a güveniyorlar ve İran’ı kendilerine sadık görüyorlar. Ancak buna karşın Suudi Arabistan’la yaşadıkları tecrübeler, Suud hanedanına güvenmemeleri gerektiğini onlara hatırlatıyor.
Son zamanlarda Fars Körfezi İşbirliği Konseyi, BM Güvenlik Konseyi’nden Yemen’e askeri müdahalede bulunmasını istedi. Size göre böyle bir planın uygulanmasına imkan var mıdır?
Bu mesele bir kaç gün önce gündeme gelmiş, Rusya ve Çin böylesi bir kararnameyi veto edeceklerini açıkça beyan etmişlerdir. Fars Körfezi İşbirliği Konseyi, BM Güvenlik Konseyi’nden böyle bir kararın çıkmayacağını bilmesine rağmen, bunu propaganda malzemesi yapmak için ortaya atmıştır. Rusya ve Çin bu planı desteklemezler ve hatta BM Genel sekreterinin Yemen temsilcisi Cemal bin Ömer bile bu planı desteklemedi. Gerçekte Fars Körfezi İşbirliği Konseyi’nin, BM Güvenlik Konseyi’nden Yemen’e askeri müdahalede bulunmasını istemesi, ara çözüm yollarını güçlendirmek içindir. Bu ara çözüm yolları iki konuya dayanmaktadır:
1- Ensarullah hareketine karşı siyasi ambargo oluşturulması, bu yolla Ensarullah’ın zayıflatılarak halkın gelecekle ilgili olarak korkutulması.
2- İşbirliği Konseyi Ensarullah hareketiyle başlatması gereken diyaloglarda sanki BM’nin desteğini almış gibi davranmaktadır. Bu Husiler açısından kabul edilemez bir konudur. Bu İşbirliği Konseyi iki yıl önce Mansur Hadi’yi Yemen halkına dayatmış ve geçen iki yıl boyunca iç uzlaşmanın şekillenmesine, Kuzey ve Güney güçlerinin anlaşmalarına izin vermemiştir.
Yemen’in Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünme ihtimali var mıdır? Acaba Arabistan Yemen’i parçalamanın peşinde midir?
Bu konuyu Yemen’i tanımayan kimseler gündeme getirmektedir. Suudi Arabistan’ın Husilerle olan problemlerinden daha çok, Güneylilerle problemleri vardır. Geçtiğimiz kırk yıl boyunca Güneylilerin Suudilerle ilişkileri sürekli bozuktu. Şimdi de ilişkileri bozuktur. Suudiler güneyde pek sevilmezler. Sadece Beyza bölgesinde Mansur Hadi’nin oğlu vasıtasıyla biraz nüfuz sahibidirler ve provokasyonlar da Beyza bölgesinden başlatılmıştır. Şimdi de bu bölge Mansur Hadi’nin kontrolünden çıkmıştır ve pratikte Husiler ve Güneyliler burada güvenliği sağlamışlardır. Dolayısıyla Arabistan’ın Yemen’i parçalama girişimleri çok uzak bir ihtimaldir ve Güneyliler esas itibariyle Suudilere karşı çok hassastırlar. Bu hassasiyet de tarihi bir hassasiyettir.
Size göre Yemen’in geleceği hangi yöne doğru ilerleyecektir?
Araştırmalar göstermektedir ki, Fars Körfezi İşbirliği Konseyi geçen 25 Ocak’taki uzun süren beşinci toplantısında, askeri müdahale seçeneğinden vazgeçmiştir. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin önderliğinde gerçekleşen bu toplantıda Yemen’de Ensarullah hareketine karşı takınılacak tavırda, üç çözüm yolu üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Birinci çözüm yolu askeri yöntemlere başvurmaktı, ancak Suudiler Ensarullah hareketi karşısında Konsey üyesi ülkelerin askeri zaaflarından dolayı bu yolu askıya alarak, askeri müdahale konusunu BM Güvenlik Konseyi’ne havale ettiler, ama iki gün sonra Barack Obama Yemen’de çözüm yolu olarak askeri bir müdahaleyi desteklemeyeceklerini açıkça beyan etti. Şu halde BM Güvenlik Konseyi’nin ya da Körfez İşbirliği Konseyi’nin emriyle bir askeri müdahalenin olamayacağı açıktır.
Toplantıda ele alınan ikinci çözüm yolu, Ensarullah hareketi aleyhine uluslararası bir birlik oluşturmaktı. Yani, Batı ve Arap ülkeleri Yemen’i boykot edip, bu ülkeyle olan ilişkilerini kesmeleriydi, bu öneri Amerika ve Suudi Arabistan tarafından benimsendi, hatta bazı Batılı ve Arap ülkeleri de bu öneriyi benimsediler. Ancak bu kapsayıcı bir şekle dönüşmedi ve hatta Amerikalılar Yemen’e Ensarullah hareketinin hakim olmasından dolayı elçiliklerini kapattıklarını söylemediler. Aksine bunu “geçici şartlar”la alakalı olarak ilişkilendirdiler. Yemen halkı geleceği için meydanlara inmişti ve geleceğin kendileri için daha karanlık görünmesinden korktukları için böyle bir yola başvurdular.
Toplantıda ele alınan üçüncü çözüm yolu ise, asgari müştereklere ulaşılması için bir formül geliştirmek üzere Ensarullah hareketiyle ilişkiye geçilmesiydi. Katar, Umman ve Kuveyt bu konuyu gündeme getirdiler ve elbette Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn sultanlarının şiddetli muhalefetiyle karşılaştılar, Suudi Arabistan temsilcisi bunu zor bir konu olarak niteledi. Bu durumla birlikte, meselenin Husilerle birlikte çözülmesi yolu, Fars Körfezi İşbirliği Konseyi’nde onlarla savaşmaktan daha çok benimsenmiş gibi durmaktadır.
Öyle görülüyor ki, Fars Körfezi İşbirliği Konseyi ve Amerika, İngiltere ve Fransa üçlüsü ikinci ve üçüncü çözüm yolu üzerinde düşünmektedirler ve ikinci çözüm yolu üzerinde durmanın Yemen inkılabî hareketiyle uzlaşma sağlamanın en uygun yolu olduğuna inanmaktadırlar. Ancak öte yandan Ensarullah hareketi müdahale peşinde olan Fars Körfezi İşbirliği Konseyi ve BM Güvenlik Konseyi karşısında dış müdahalenin kabul edilmeyeceğini vurgulamış, diğer taraftan meydan ve sokakları, özellikle de Sana’daki özel durumu canlı tutarak, Yemen’deki dönüşümün devam etmesini sağlamıştır. Önümüzdeki haftalar özellikle 2 ile 8 hafta arasındaki süreç çok belirleyici olacaktır.
intizar
Hizbullah-Ensarullah ve İran
İmam Musa Sadr ve Mustafa Çamran’ın oluşturduğu Hizbullah, nasıl Lübnan’da doğarak İsrail-ABD ve Batılı güçleri ülkeden kovduysa, Kum-Necef Medreselerinde yetişen Yemen Ensarullah Hareketi de başta yerli işbirlikçiler ve Körfezin Sefil Arabistan Kırallıklarına gerekli cevabı verecektir.
Son günlerde Ortadoğu’da çok hızlı gelişmeler oluyor. Siyonist İsrail’in güvenliği için Arap ve İslam ülkeleri ‘Arap Baharı’ diye tarumar edilirken, Suriye Batı destekli Tekfirci IŞİD terörüne 4 yıldır direniyor.
Irak’ta İran’a yakın Anti-Emperyalist ve Anti- Siyonist bir Irak görmek istemeyen ABD ve Batı Irak’ta IŞİD ile mücadele ediyorum diye, ülkedeki varlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysaki IŞİD’i Irak-Suriye ve İslam dünyasının başına bela eden yine ABD-Siyonist İsrail ve Batı emperyalizmi değil mi?
Siyonist İsrail Suriye’de istediği hedeflere ulaşamayınca, bizzat sahaya inerek IŞİD güçlerine destek vermeye başladı. En son Cihad Mugniye’nin de dâhil olduğu Hizbullah’ın 6 üyesini ve bir İranlı Generali Suriye’de Golan bölgesinde füzelerle şehit etti. Hizbullah bu saldırıyı karşılıksız bırakmayacaktır.
Siyonist İsrail Gazze ve Batı Şeria’da zor durumda. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu seçimleri kazanamayacağı için, aşırı sağ oyları almak adına, şiddete başvuruyor. Paris’teki Charlie Hebdo saldırısını kınamak için liderlerle Paris’de yürürken, kendisinin 2500 Filistinliye Gazze’de katliam yaptığını unutmuş gözüküyor. Suriye’ye saldırarak, IŞİD ve Nusra güçlerine yardım ettiği yetmedi, şimdide Hizbullah ve İran güçlerine Suriye topraklarında saldırıda bulunuyor.
Bölge yeteri kadar patlamaya hazır bomba iken, İsrail’in saldırgan tavırları artık ABD’yi bile bıktırdı. Her ne kadar ABD kongresi Benyamin Netanyahu’yu Kongre’de konuşma yapması için ABD’ye çağırsa da Beyaz Saray bunu diplomatik skandal olarak açıkladı ve Barak Obama Netanyahu ile görüşmeyeceğini bildirdi.
Siyonist İsrail saldırgan, çünkü her geçen gün güvenliği daha da kötüye gidiyor.
Ortadoğu’da Müslümanlar arasında fitne çıkararak El Kaide ve Tekfirci güçlere destek veren Suudi Arabistan da zor durumda. Karal Abdullah öldü. Arabistan Siyonist İsrail’in güvenliğini sağlamak için ne kadar çalışırsa çalışsın artık boş. Arabistan artık kendi derdine düştü. Suriye’yi karıştırmak ve Irak’ı zayıflatmak için El Kaide, IŞİD ve Nusra gibi Tekfirci terörist gruplara her türlü desteği verdi ama başarılı olamadı. Bahreyn işgali, alınlarında kara bir leke olarak kalacak. 1988 de İranlı Hacıları Mekke’de katlederek alınlarına sürdükleri ‘Kara Leke’ daha da büyüyor. Yemen’de yaptıkları ve yaktıkları fitne ateşi de bir gün sönecek. Yapılan tüm zulüm ve haksızlıklar kendilerine dönecek ve Ak Saray’ların dostu Suud Hanedanlığı da yaptıkları zulüm nedeniyle çökecek. İsrail’e yardım eden Suud artık kendisini bile yıkılmaktan kurtaramayacak. Irak ve Yemen sınırına öreceği ‘Batıl Duvar’ ve yapay engeller yıkılmaya mahkûm.
İsrail’i destekleyen ABD ve Batılı Emperyal güçler nasıl Lübnan’dan kaçtılarsa, Suudi Arabistan güçleri de Yemen, Bahreyn, Irak ve Suriye’den kaçmaya mecburlar.
İmam Musa Sadr ve Mustafa Çamran’ın oluşturduğu Hizbullah, nasıl Lübnan’da doğarak İsrail-ABD ve Batılı güçleri ülkeden kovduysa, Kum-Necef Medreselerinde yetişen Yemen Ensarullah Hareketi de başta yerli işbirlikçiler ve Körfezin Sefil Arabistan Kırallıklarına gerekli cevabı verecektir.
Sömürgeci Fransa’nın Paris’teki terörü bahane ederek İslam Dünyasına ve Müslümanlara saldırması, Yemen direnişini durduramaz. ABD’nin Uçak Gemileri ve Siyonist İsrail’in örtülü operasyonları Yemenden doğan Hizbullahi güneşi kapatamaz. İslam Dünyasının, İslam’ın ve Müslümanların başına bela olan Vahhabi-Tekfirci Suudi Arabistan Kırallığı yukarıda Hizbullah aşağıda Ensarullah güçlerinin arasında yok olmaya mahkûm.
İran bölgesel güç olmaktan çıkarak İslam Dünyasına önder, küresel bir güç olma yolun da ilerliyor. ABD yaptırımlar ile hiçbir şey yapamadı. ABD ve Başkan Obama da yaptırımların anlamsızlığını kabul etti. İran Nükleer Müzakerelerden başarı ile çıkarak, ABD ve Batı Emperyalizmine gereken cevabı verecektir.
Suriye, Yemen, Filistin ve Irak’tan sonra gücü daha da artan İran İslam Cumhuriyetinin gelecekteki projesi, ‘İslam Medeniyeti’ ve ‘İslam Dünyası’ olmalı.
İşgal altındaki Kudüs ve Filistin davasına destek veren İran, Mekke ve Medine’nin de işgalini sorgulamalı ve İslam Dünyası Mutahhar yerlere yeni bir yönetim sistemi oluşturmalı.
İslam Dünyasının Birliği ve Vahdet projesi gözden geçirilerek, Küresel Emperyalizim ve Birleşmiş Milletlerdeki 5Süper Güç veya Batılı Güçler de sorgulanmalı. İslam Dünyası da Birleşmiş Milletler’de temsil edilmeli. İşte o zaman İslam Batı’ya daha iyi anlatılır, İslam Dünyasındaki sorunlar daha kolay çözülür ve Bati ile İslam arasındaki ‘Medeniyet Diyaloğu’ daha doğru bir çizgide ilerler. Tüm bu çalışmalar İslam’ın sapkın yorumu olan ‘Vahhabi Düşünce’ ve ‘Tekfirci Terör’ ile mücadeleyi de kolaylaştıracaktır vesselam…
Yemen Husileri hakkında her şey
Yemen Husileri (Arapça: الحوثيون) Yemen’in Zeydi Şiileridir. Husilerin asıl faaliyet merkezleri Sa’da şehridir.
Husiler Yemen hükümetini Batı’ya bağımlı bir hükümet olarak gördüklerinden, 2003 yılından buyana hükümet karşıtı faaliyetler yürütmektedirler.
Yemen Husilerinin sloganlarından bazıları şunlardan ibarettir: Allah-u Ekber, Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet olsun ve Zafer İslam’ındır.
Bu sloganlar ilk kez Zeydi mezhebinin büyük âlimi Bedreddin El Husi’nin oğlu Hüseyin El Husi tarafından atılmıştır.
Yemen direniş hareketinin ilk lideri Hüseyin El Husi, 2005 yılında Yemen Ordusuyla girdiği silahlı çatışmada şehit edildi.
Yemen direniş hareketinin liderliği Hüseyin’den sonra babası Bedreddin’e ve 2006 yılında kardeşi Abdulmelik El Husiye geçti.
Yemen ordusu geçen bu süre zarfında, Husilerin direniş hareketini yok etmek için Sada kentine defalarca saldırı düzenledi. 6. savaşta Suudi Arabistan askerlerinin Yemen ordusuna yardıma gelmesine rağmen, yinede bu direniş hareketini kıramadılar. Direnişin bugünkü ismi Ensarullah ya da “Mümin Gençler Teşkilatı” (تنظیم الشباب المؤمن) olarak bilinmektedir. Ensarullah hareketi 2011 yılanda Sa’da’yı, 2014 yılındaysa Amran eyaletinde kontrolü ele geçirdi.
Ensarullah Hareketinin Tarihçesi
Yemen Zeydi gençlerinden bir grup, 1990 yılında Tenzimu’ş Şebabi’l Mumin (Mümin Gençler Teşkilatı) adı altında bir teşkilat kurdular, bu teşkilat günümüzde Ensarullah olarak tanınmaktadır. Husi direniş hareketi de, bu kalıp içerisinde yoluna devam etmektedir.
Hareketin ilk genel sekreteri Muhammed Yahya Azan’dı, daha sonraları Hüseyin El Husi bu grubun genel sekreterliğine seçildi.
Bazı raporlara göre teşkilat, 1996 yılında ilk kurucusu olan Hüseyin El Husi tarafından kurulmuştur.
İdeolojik ve Teorik Temelleri
Ensarullah hareketi, Zeydi’ye düşünceleri doğrultusunda oluşmuş bir teşkilattır.
Teşkilatın kurucuları daha çok, Bedreddin El Husi’nin görüşlerinin tesiri altında kalmışlardır.
Bedreddin El Husi, Zeydi bir âlim olmasına rağmen, fikirsel ve düşünsel olarak Zeydiye ile 12 İmam Şia’sının yakınlaşmasından ve uzlaşmasından yana tavır takınmaktaydı.
Bedreddin El Husi aynı zamanda Selefi-Vahhabi düşünce tarzının, Yemen’deki Şii bölgelerinde yayılmasını önlemek için çaba sarf etmekteydi.
Elbette bu görüş tarzı, Yemenli bir grup âlimin itirazına neden olurken, bir grup Zeydi âlimi tarafından da radikallik ve Zeydiye mektep ve ekolünden çıkmakla itham edilmelerine neden oldu.
Zeydi âlimlerinden Muhammed Abdu’l Azim El Husi, onların İsrail’den daha aşağılık olduğunu iddia etmiş ve Marikin (dinden çıkanlar) sıfatını onlara yakıştırarak, Husilerle savaşmanın namazdan daha sevap olduğu fetvasını vermiştir.
Husi direniş hareketinin siyasi düşünce yapısı, İmamet aslına dayanmaktadır. İmamet, Zeydi mezhebinin 5 asıl şartından biri sayılmaktadır. Husiler yönetime gelmek, hükümet ve devlet kurmak için kan dökmeyi ve savaşı uygun görmemekle birlikte, sorunları diyalog yoluyla halletmeye çalışmaktadırlar.
Elbette kendilerini savunmak ve müdafaa etmekten hiçbir zaman geri kalmamışlardır. Şimdiye kadar da silaha sarılmalarının asıl sebebi, devlet ve ordunun kendilerine karşı düzenlemiş olduğu saldırılara karşı durmak ve kendilerini savunmalarından ötürüdür.
Hükümet ve Devletle İlişkileri
Yemen hükümeti, özelliklede Ali Abdullah Salih, şahsen yirminci yüzyılın sonlarına doğru, 1990’lı yıllarda Hizbu’l Hak ve Tenzimu’l Şebabi’l Mumin, parti ve teşkilatlarına finansman sağlayarak destek veriyordu.
Hüseyin El Husi de devletin sağlamış olduğu bu imkânları kullanarak, Selefi-Vahhabi hizip ve partilerle mücadele etme yönünde kullanıyordu.
Fakat Amerika’nın 2003 yılında Irak’a saldırısı ve işgalinden sonra Husilerle devlet arasındaki ilişkiler koptu.
Yemen Husileri, Yemen devletini ABD uşağı ve kuklası olarak görmekte ve devletin fakir ve yoksul halka, gerekli yardımları yapmadığından hükümeti eleştirmektedir.
Husilerin hükümete olan bu tutumundan dolayı, Yemen devleti 2003 yılından bu yana Husileri sindirmek ve yok etmek için faaliyet gösteren üyelerini tutuklamakta, hapse atmakta, idam etmektedir ve hatta harekete yönelik askeri operasyonlar düzenleyerek Husileri etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır.
Hüseyin El Husi
Hüseyin El Husi Yemen’in büyük âlimlerinden Bedreddin El Husi’nin oğludur. Hüseyin El Husi 1960 yılında Sa’da’ya bağlı Sevis bölgesinde dünyaya geldi.
Sosyal faaliyetleri
Hüseyin El Husi hayatı boyunca birçok sosyal faaliyet ve çalışmaya imza atmıştır. Sıralayacak olursak onlardan bazıları şöyledir:
* Meran Hayır ve yardım Cemiyeti’nin kurulması
* Dini okulların inşası
* Meran bölgesinde Hastaneler ve Sağlık ocaklarının kurulması
* Mahrum bölgelerdeki Köylere asfalt dökülmesi
* Üniversite’de tıp dalında okuyan kız ve erkek öğrencilere burs imkânı sağlanması
* İçme suyu olmayan bölgelere içme suyunun sağlanması
* Meran bölgesine elektrik santrali kurulması
* Meran’da Cuma namazı için büyük bir caminin inşa edilmesi
* Meran bölgesinde özelliklede kız çocuklarının okuması için okul yaptırılması.
Siyasi Faaliyetleri
Hüseyin El Husi ilk olarak “El Hak” Partisine üye oldu. Fakat kısa bir süre sonra El Hak Partisinden ayrılarak, bir grup Yemenli genç ile “Tenzimu’ş Şebabi’l Mümin” (Mümin Gençler Teşkilatı) teşkilatını kurdu.
Siyasi faaliyetlerinin başlangıcında, iktidarda olan hükümet Selefi-İhvani (Selefi-Müslüman Kardeşler çizgisinde) ‘‘Et Tecemmui’l Yemeni Li’l Islah’’ partisinin Sana’daki faaliyetlerinin önünü almak için Husilere destek vermekteydi.
Huseyin Husi, devletin de yardımını arkasına alarak hâkimiyetini sağladığı bölgelerde okul ve medreseler inşa ederek kendi görüş ve düşünce tarzını yaymaya başladı.
Hüseyin El Husi, 2002 yılında birtakım yeni görüşler ortaya koymaya başladı. Dini sorumluluklarını ortaya koyarak ABD tehlikesini gündeme getirmiş ve İslam adına bir şeyler yapmanın zamanı geldiğini, ABD ve İsrail’den uzak durulmasına vurgu yapmıştır. Hüseyin El Husi’nin bu konuşmaları taraftarlarının, Sana ve Sada camilerinde Amerika’ya ölüm İsrail’e ölüm sloganları atmasına neden oldu.
ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgali sırasında, Tanzim hareketi güçleri (Mümin Gençler Teşkilatı) ABD Elçiliği önünde toplanarak, ABD ve Siyonist rejim karşıtı sloganlar attılar. ABD ve Siyonist rejim karşıtı bu protesto yürüyüşünde polis ve Tanzim teşkilatı üyeleri arasında çıkan çatışmada birçok kişi hayatını kaybetti. İlk belirlemelere göre gösteriler sırasında 650 kişi tutuklandı.
Yemen devleti ve Mümin Gençler Teşkilatı arasında yaşanan çatışmalar sonrasında, Yemen hükümeti Hüseyin El Husi’nin yakalanması için başına 55.000 dolar ödül koydu.
2004 yılında Sada’ya saldırı ve operasyonlar başladı. Bu saldırılar sırasında 500 ila 1000 kişi arasında savunmasız insan hayatını kaybetti. Yemen Ordusu ve Husiler arasında süren üç aylık çatışmanın ardından, Yemen Ordusu Hüseyin El Husi’yi ve yanındakileri şehit etmeyi başardı.
Hüseyin El Husi’nin naaşı Yemen Hükümetinin elindeydi. Ali Abdullah Salih’in devrilmesiyle Yemen Hükümeti naaşı şehidin ailesine teslim etti.
Hüseyin El Husi’nin cenazesi Sada’da o ana kadar görülmemiş bir halk katılımıyla toprağa verildi.
Bedreddin El Husi
Hüseyin El Husi’nin şehadetinden ve 1. Sada savaşının ardından, Yemen Hükümetinin beklentisinin aksine, Husiler Faaliyetlerini daha da genişleterek bazı askeri üslere saldırılar düzenlemeye başladılar. Askeri üslere silahlı saldırıları Bedreddin El Husi organize ediyordu.
Bedreddin El Husi oğlunun şehadetinin ardından sükûnet ettiği Sana’dan ayrılarak Sada’nın zor geçitlere sahip dağlık bölgelerine çekildi. Yemen devletinin tüm önerilerini reddederek, Kuzey Yemen’de Merkezi Hükümete karşı savaş ilan etti.
Yemen Devleti Husilerin arda kalanlarını da ortadan kaldırmak için 2. Sada savaşını başlattı. Şii Husilerle bir süre savaştıktan sonra 27 Mart 2005’de ikinci savaşın sona erdiğini ilan etse de, Şiilere uygulanan baskı zulüm ve işkence sona ermedi.
Yemen’de yaşayan Seyitler silahlı saldırılara uğradılar ve her türlü dini ve mezhebi merasimlerin düzenlenmesine yasaklar konuldu.
Yemen Devleti, Ali Abdullah Salih’in emriyle Şii camilerine saldırılar düzenleyerek Sada kentindeki kütüphanelerde bulunan, Şia’nın Kuran’dan sonra kutsal saydığı Nehcü’l Belaga ve Sahife’i Seccadiye gibi kitaplarını toplatıp kamyonlara yükletmiş ve Sana’nın şehir merkezine “Sahatu’l Hurriyye’’ (Özgürlük Meydanı) adlı mekâna götürerek başkent ahalisinin gözleri önünde ateşe vermiştir.
Yemen Ordusu Silahlı Kuvvetler Komutanı Ali Muhsin El Ahmer, Şii bölgelerine saldırı başlatarak kimyasal silah ve misket bombaları kullandı. Yemen devleti ve ordusu Şiilerin gözünü korkutmak için, Şehit olmuş bazı Şii Husi direnişçilerin cesetlerini yakıp, arabaların arkalarına bağlayarak sivil halkın gözleri önünde kilometrelerce gezdirdiler.
Abdulmelik El Husi
Abdulmelik El Husi Bedreddin El Husi’nin diğer oğludur.
3. 4. 5. ve 6. Sada Savaşları
2006 ve 2009 yılları arasında Yemen Ordusu ve Husi direnişçiler defalarca karşı karşıya geldiler. İki grup arasında yaşanan çatışmalarda, her iki grupta kayıplar verdi. Birçok Husi taraftarı tutuklanarak hapse atıldı. Yaşanan sorunlar her defasında Katar ve bazı Yemen aşiretlerinin ara buluculuğuyla sona erdi.
Bu savaşların en büyüğü ateş topu adı altında düzenlenen operasyondu. Yemen hükümeti 2009 yılında, Sada kentine Husilere karşı daha sonraları 6. Sada savaşı olarak da tarihe geçecek olan çok büyük çapta bir operasyon başlattı.
Yemen hükümeti bu savaşta hedeflerine ulaşabilmek için tüm imkânlarını seferber etti.
Bu büyük savaşta yüzlerce asker ve sivil halk ölürken, yüzlerce siyasi ve kültürel faaliyet yürüten âlim terör edilip zindanlara atılarak ortadan kaldırıldı.
Şiilerin bu savaşlardaki liderleri Seyyid Abdulmelik Husi ve kardeşi Seyyid Yahya idi.
Seyyid Yahya, Milletvekili olmasına rağmen Yemen devleti dokunulmazlığını kaldırmış ve yakalanması için hakkında kırmızı bülten çıkartarak Interpol tarafından tutuklanmasına karar vermiştir.
Çatışmaların Suudi Arabistan topraklarına sıçraması sonucu, Arabistan Ordusu Husilerin karargâhlarına saldırılar düzenledi. Bu çatışmalar esnasında, Yemen Merkezi Hükümeti, ABD ve Suudi Arabistan gibi destekçileri bir tarafta, Husiler ve ayrılıkçı güney cephesi de bir tarafta yer aldı.
Çatışmalar 12 Şubat 2010 tarihinde, güven huzur ve barışı sağlamak adına iki tarafın isteği üzerine sonlandırıldı.
6. Sa’da savaşı, Şiilerin Yemen Devletiyle olan savaşında, askeri alandaki gücünü ortaya koyan bir savaş oldu.
Şiiler savaşın daha başındayken, Yemen Hava Kuvvetlerine ait 3 adet savaş uçağını ve bir adet savaş helikopterini düşürerek, onlarca tankını da imha etmeyi başardı.
İslami Uyanış ve Arap Baharı Sonrası Yaşanan Gelişmeler
Arap ülkelerinde, İslami Uyanış ve Arap Baharının başlamasıyla birlikte, Yemenli gençler hükümeti devirmek için ayaklanarak kıyam ettiler.
Husilerin ve Abdulmelik’in halk ayaklanmalarını desteklemesi sonucu, itirazlar ve protestolar büyüyerek tüm Sada’yı kuşattı.
Yaşanan çatışmalar sonucunda Husiler, 2011 Mart ayında Sada kentini kontrolleri altına almayı başararak kenti yönetmeye başladı.
Husiler, Sada kentini ele geçirdikten sonra, ilerleyişlerini Başkent Sana’ya doğru sürdürürken, yol üzerinde Suudi rejiminin Yemen’deki Selefi-Vahhabiliğin merkez üslerinden sayılan Dibac şehrini de kontrolü altına aldı. Husiler Ocak 2014’te Dibac şehrine girdiler.Daha sonra yine, Ocak 2014’te Amran eyaletine girerek şehrin kontrolüne ele aldılar.
Husiler Amran’dan sonra, 21 Eylül 2014’te Sana’ya girdiler, Yemen Hükümet güçleriyle girdikleri çatışmaların ardından, Başkent Sana’daki Radyo ve Televizyon gibi önemli kurumların binalarını kontrol altına almayı ve Yemen Başbakanı Muhammed Salim Basenduh’u yeni devletin ve kabinenin kurulması için koltuğundan istifa ettirmeyi başardılar.
Bu arada Yemen Cumhurbaşkanı da, Husi liderlerden iki kişiyi kendine danışman olarak atadı.
İnkılapçı Yemenliler Sana’da elde edilen zaferle yetinmeyeceklerini, aksine tüm siyasi kesimlerin katılımıyla kurulacak olan, Milli Birlik Hükümeti sayesinde Gerçekleşmesini istedikleri tüm yeniliklerin oluşmasına dek, mücadeleye devam edeceklerinin sinyalini verdiler.
abna