يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْوٖيلًا
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ulu’lemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resul’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” Nisa/59
Bu ayet, insanların Allah’a ve Peygambere olan vazifesine işaret eder. Üç mercinin, yani; Allah, Peygamber ve Ulu’l Emrin kabul edilmesi neticesinde asla çıkmaz yola düşülmez. Bu üç merciye itaate davet etmek, Kur’an’ın tevhid çizgisiyle de çelişmez. Çünkü Peygambere ve Ulu’l Emre itaat etmek, Allah’a itaat etmenin bir parçasıdır ve bunun paralelindedir. Farklı boylamda olan bir itaat değildir. Allah’ın emrine göre hem Peygamber’e hem de Ulu’l Emir’e itaat zorunludur.
Tefsir-i Numune, İbn Abbas’tan şöyle bir rivayet nakletmiştir:
“İslam Peygamberi (s.a.a), Tebük’e sefer için hareket ettiğinde Medine’de kendi yerine Hz. Ali’yi (a.s) bıraktı ve şöyle buyurdu: ‘Kuşkusuz senin bana olan konumun ey Ali; Harun’un Musa’ya olan konumu (menzilesi) gibidir…’ Daha sonra Nisa suresinin 59. ayeti nazil oldu.”
Bu ayetin öncesinde emanetin ehline geri döndürülmesi hakkında tavsiyede bulunulmuştur. Hemen peşinden gelen bu ayette âdeta şu ifade edilir:
“Emaneti ehline teslim etmek, Allah’ın, Peygamberin ve Ulu’l Emr’e itaatin gölgesinde gerçekleşmelidir.”
‘İtaat edin’ emrinin tekrarlanması, emirlerin çeşitlendirmesinin işaretidir. Hz. Peygamber (s.a.a) kimi zaman ilahi hükümleri beyan eder, kimi zaman da hükümet emirlerini açıklardı. Beyanatları ya ‘Risalet’ ya da ‘hüküm’ makamında olurdu. Kur’an kimi zaman Hz. Peygamber’e (s.a.a.) hitaben şöyle buyurur:
“... İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” [1]Kimi zaman da şöyle buyurur:
“Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik…” [2]
Kur’an ‘müfsitler’, ‘müsrifler’, ‘yoldan çıkmışlar’, ‘cahiller’ ve ‘zorbalar’ hakkında ‘itaat etme’ ve ‘tabi olma’ emri vermiştir. Öyleyse ‘itaat edin’ hususu öyle kimseleri işaret etmelidir ki; itaatleri yasaklanmamış olsun ve itaatleri Allah’ın ve Peygamberlerin emri ile çelişmesin.
Ayette Ulu’l Emre itaat konu edilmiştir. Ancak anlaşmazlık ve niza halinde onlara müracaat edilmesi açıklanmamıştır. Anlaşmazlıkların giderilme adresi olarak sadece Allah ve Resul’ü gösterilmiştir. Bu durum bize şunu anlatıyor; eğer Ulu’l Emri tanıma ve mısdağını (kim olduklarını) anlama konusunda anlaşmazlığa düşülürse Allah’a ve Resulüne müracaat edilmelidir. Zaten nebevi rivayetlerde Ulu’l Emr, Peygamberin Ehl-i Beyti olarak tanıtılmıştır. [3]
Hüseyn ibn Ebi’l A’la şöyle der:
“Peygamberin vasileri hakkındaki inancımı ve kendilerine itaatin vacip olduğunu tasdikimi İmam Cafer Sadık’a (a.s) arz ettiğimde şöyle buyurdular: ‘Evet! Söylediğin gibidir. Onlar Allah’ın haklarında ‘Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin…’ buyurdukları kimselerdir. Evet, Allah onların hakkında şunu der: ‘Sizin veliniz ancak Allah, Resulü ve rükû halinde zekât veren müminlerdir…” [4]
Hz. Ali (a.s), Nehcu’l Belağa’nın 125. hutbesinde ve Malik Eşter’e yazdığı Ahidname’de şöyle buyurur:
“Allah’a ve Peygamberine müracaattan kastedilen, üzerinde herkesin ittifak ettiği sünnet ve muhkem ayetlerdir…” Bir başka sözü de şöyledir:
“Peygamber Ehl-i Beytinin görüşünün dışında hüküm veren her hâkim, tağuttur.” [5]
[1] Nahl,44
[2] Nisa,105
[3] Kemalu’d Din Saduk, s.222
[4] Kâfi, c.1, s.185
[5] Deaimu’l İslam, .c.2, s.530