Şia Açısından Kur’an’ın Kalıcılığı ve Tahriften Korunmuşluğu

Rate this item
(0 votes)

Ehlibeyt mektebi düşmanı bazı kendini bilmezler Şia mezhebini karalamak ve kendilerince öz Muhammedi İslam’ın hakkaniyetini örtmek için akla ziyan iftiralar atmaktadırlar. Bu iftiralardan en meşhuru Şia’nın Kur’anın tahrif olduğuna inandığı iftirasıdır. İftiralarını ispatlamak için diyorlar ki: bir Şia alimi olan “Muhaddis Nuri, Kur’an’ın tahrif olduğuna inanmaktadır. Eğer bir alim buna inanıyorsa mutlaka başkaları da bu konuda aynı düşünceye sahip olmalıdır!!”

 

Cevap

Tahrifle itham etmek, Hıristiyanların Kur’an’ın itibarını sarsmak için bir bahanedir. Bununla Kur’an’ın da İncil gibi tahrife uğradığı ve farklılaştığını söylemek istemektedirler. Böylelikle bazıları bilmeden bu yolda onların aracı olmakta ve her fırka ve mezhep karşı grubu tahrifle suçlamaktadır. Vahabilik ve aynı düşüncedekilerin içlerindeki gizli Hıristiyan faktörler, Şia’yı tahrifle suçlamakta ve Şiaların içindeki onların gizli faktörleri de karşı tarafı tahrifle suçlamaktadırlar. Doğrusu ise tüm Müslümanlar sadece bozuk bir grup dışında Kur’an’ın tahrif edilemeyeceğine ve kalıcılığına inanmaktadırlar.

Birinci olarak: Bu konuyu Kur’an’a sunalım, Kur’an’ın kendisi bu konuda en üstün hakemdir. Kur’an ayetleri açıkça şahitlik etmektedir ki Allah’ın kesin iradesi, Hz. Peygamberin (s.a.a) kalbine inen bu son kitabın, sonsuza kadar her türlü tahriften korunması yönündedir. Ve bu korumayı Allah kendisi bizzat üstlenmiştir. Bu konuda şöyle buyurmaktadır:

 {إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَ إِنَّا لَهُ لَحافِظُونَ};

 “Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız. (Hicr, 9)”

Başka bir ayette şöyle buyurmaktadır:

{لا يَأْتِيهِ الْباطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَ لا مِنْ خَلْفِهِ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ}

“Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O, hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir. (Fussilet, 42)”

Gerçekte bu ayet, bir önceki ayetin başka bir ifadesi sayılmaktadır. Anlamı ise hatta onun bir kelimesinin bile eksilmeyeceği ve ona bir şey ona eklenmeyeceği ve tahrif edicilerin elleri ona tahrif etmek için ulaşmadığı ve ulaşamayacağıdır.

{مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَ لا مِنْ خَلْفِهِ};

 “Ona ne önünden ne de ardından” cümlesi tüm yönlerden olduğuna kinayedir. Yani, hiçbir yön ve taraftan bu kitaba batıl ve fesat bulaşmadı ve bulaşmayacaktır.

Kur’an, yalnızca Müslümanların anayasası olmayıp, onların her şeyini teşkil etmektedir. özellikle İslam’ın ilk günlerinde ondan başka bir kitapları bulunmamaktaydı. Kıraat, hıfz, eğitim ve öğretim Kur’an’a mahsustu. Böyle bir kitap asla tahrife uğramaz.

Kur’an’ın nesilden nesle aktarılmasının sıhhati o kadar açık ve nettir ki hiç kimse bunda şek ve şüpheye düşmemektedir. Örneğin bizim dünyanın büyük kentleri ve önemli tarihsel olaylar hakkındaki bilgilerimiz; acaba birisi Mekke, Medine, Londra ve Paris kentlerinin varlığı hakkında kuşkuya kapılabilir mi? her ne kadar bu kentlere yolculuk yapmamış olsa bile. Veya Moğolların İran’a saldırısını veya büyük Fransa imparatorluğunu veya birinci ve ikinci dünya savaşlarını inkar edebilir mi? neden inkar edemez? Çünkü bunların tamamı tevatür haddinde bizlere ulaşmıştır. Kur’an ayetleri de bu şekildedir.

Hz. Ali’nin (a.s) Kur’an Hakkındaki Sözleri

Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) “Nehcü’l Belağa”daki sözleri, Kur’an’ın kalıcılığı ve tahrif olmadığına dair en üstün tanıktır. 133. Hutbede şöyle buyurmaktadır:

وَ كِتَابُ اللهِ بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ نَاطِقٌ لا يَعْيَا لِسَانُهُ وَ بَيْتٌ لا تُهْدَمُ أَرْكَانُهُ وَ عِزٌّ لا تُهْزَمُ أَعْوَانُه‏

Allah’ın kitabı; aranızda dili durmayan bir hatip, temelleri yıkılmaz bir bina, mensuplarının yenilemeyeceği bir azizdir.

Acaba tahrif olunmuş –bu sözden Allah’a sığınırız- bir kitap böyle bir şekilde vasıflandırılabilir mi? 176. Hutbesinde şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللهَ سُبْحَانَهُ لَمْ يَعِظْ أَحَداً بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ فَإِنَّهُ حَبْلُ اللهِ الْمَتِينُ وَ سَبَبُهُ الأَمِينُ  

Hiç kuşkusuz münezzeh olan Allah hiç kimseye Kur’an’ın benzeri bir şeyle öğüt vermemiştir. Çünkü O, “Allah’ın sağlam ipi” emin se­bebidir.

Muhaddis Nuri’nin “Faslu’l Hitap” kitabı, itikat kitabı değil rivayi bir kitaptır. Tahrif hakkında naklettiği rivayetler ise birkaç kategoriye ayrılmaktadır:

1. Bu rivayetlerin bir kısmı Kur’an’ı gözden düşürmek ve güvensiz kılmak için uydurma ve sahte rivayetlerdir. Örneğin “Ahmed bin Muhammed Seyyari”nin naklettiği 188 rivayet. “Seyyari” bizim rical kitaplarımızda “Mezhebi bozuk”, “güvenilmez” ve “itimat edilmez” biri olarak tanıtılmıştır.

2. Bazı rivayetlerin tefsir ve yorumsal yönleri vardır. Örneğin “İhdina sırata’l mustakim” tefsirinde “Ali sırattır” cümlesi gelmiştir. Bunun anlamı (Ali) kelimesinin ayetin bir cüzü olduğu anlamında değildir, anlamı ayetin açıklama ve tefsiri bu şekilde yapılmış anlamındadır.

3. Rivayetlerinin bir çoğu “mürsel”dir. (senetsiz, belgesiz)

4. Bazı rivayetler o kadar gülünçtür ki bu rivayetleri uyduranların aklından şüphe edilmelidir. örneğin diyor ki: Nisa Suresinin 3. Ayetinin şu kısmıyla {وَ إِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُوا فِي الْيَتامي} (Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız.)

{فَانْكِحُوا ما طابَ لَكُمْ مِنَ النِّساءِ} (bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan olmak üzere nikahlayın.) bu kısmı arasında Kur’an’ın üçte biri düşmüştür!

Bu iddia o kadar gülünçtür ki Kur’an’ın o kadar yazar, vahiy katibi, kari, hafızı olmasına rağmen on cüzü ortadan kaybolacak ve hiç kimsenin bundan haberi olmayacak!

Ayrıca Şia uleması, bu kitap yayınlandıktan sonra, kitabın yazarı hayattayken ve sonrasında olmak üzere bu kitaba reddiyeler yazmıştır. Bu reddiyelerden en iyisi büyük taklit mercisi merhum Ayetullah Hoi’nin yazdığı “El-Beyan Fi Tefsiri’l Kur’an” kitabıdır. Konu hakkında geniş açıklamalarda bulunmuştur. Ondan önce büyük muhakkik Şeyh Muhammed Cevad Belaği (1352) “Alau’r Rahman” tefsirinin mukaddimesinde ve son zamanlarda kaybettiğimiz değerli dost Ayetullah Marifet, sırf bu konu üzerine “Siyanetu’l Kur’an ani’t Tahrif” adlı kitabı kaleme almıştır ve ayrıca başkaları da bu konu hakkında kitaplar yazmıştır.

Ancak bizler, düşmanların eline bahane vermemek için “sahiheyn” (Sahihi Buhari ve Sahihi Müslim) kitaplarında gelen tahrifle ilgili rivayetleri burada yansıtmıyoruz. Eğer mukabile yapma gereksinimi duysaydık Sahihi Buhari ve Sahihi Müslim kitaplarında ve aynı şekilde “Taberi Tefsiri” ve “Suyuti’nin Durru’l Mensur” tefsirleri başta olmak üzere tefsir kitaplarında bir çok tahrif rivayetleri göze çarpmaktadır.

Kur’an’ın tahrif olduğunu imamiye (12 imam Şia’sı) ulemasına nispet verenler, yalancılardan başka bir şey değillerdir. Şimdi Kur’an’ın tahrif olmadığına dair görüş belirten önceden yaşamış bazı ulemaların görüşlerini burada sunuyoruz:

Elbette hepsinin adını burada anmak ve bu konudaki sözlerini getirmek kitaba sığmaz.

1. Şeyhu’l Muhaddisin, Muhammed bin Ali bin Babavey (Şeyh Saduk, 381) Akaid risalesinde şöyle demektedir:

اعتقادنا أنّ القرآن الذي أنزله الله تعالی علی نبيّه محمد هو ما بين الدّفتين ومن نسب إلينا أنّا نقول إنّه أكثر من ذلك فهو كاذب  

“Bizim Kur’an hakkındaki inancımız, iki cilt arsında olan bu Kur’an’dır ki Allah Teala onu peygamberine nazil etmiştir ve her kim bize Kur’an’ın bundan daha çok olduğu nispetini verirse o yalancıdır.” [1]

2. Şeyh Mufid Muhammed bin Muhammed bin Numan (413) şu iki kitabında:

a) Evailu’l Makalat, s. 54;

b) El-Mesailu’s Surviyye, s. 206.

Açıkça belirtmektedir ki Kur’an’dan hiçbir şey azalmadı.

3. Seyyid Murtaza Alemu’l Huda Ali bin El- Hüseyin (436) “El-Mesailu’t Trablusiyat” kitabının cevabında Kur’an’ın tahrif olmadığına dair sözleri bulunmaktadır. Tabersi onları “Mecmeu’l Beyan” tefsirinde nakletmiştir.

4. Şeyh Tusi (460) kendi tefsirinin mukaddimesinde şöyle yazmaktadır:

Kur’an’da çoğalma ve eksilme olduğuna dair sözler, bu kitabın şanına yakışmaz. Zira herkes bilmektedir ki Kur’an’da çoğalma ve eksilme batıldır. Seyyid Murtaza’da bunu teyit etmiş ve şöyle demiştir: Şia ve Ehlisünnetin yanında bulunan güya Kur’an’ın bir bölümünün eksildiği veya bir yerinin başka bir yere aktarıldığı yönündeki bazı rivayetler “vahit haber”dir ve ne ilim için ve ne de amel etmek için faydalı değildir. Güzel olan onları gündeme getirmemek ve onları nazara almamaktır. Zira onları rahatlıkla yorumlayıp tevil edebiliriz. [2]

5. Ebu Ali Fazıl bin Hasan Tabersi (548) tefsirin mukaddimesinde şöyle yazmaktadır:

Kur’an’ın eksildiği veya çoğaldığı yönündeki sözlerin, müfessirlerin nazarında kesinlikle bir yeri yoktur. Zira herkes bilmektedir ki hiçbir şey Kur’an’a izafe olmamıştır ve eksilmesi yönünde de gerçi haşviye (zahirciler) grubundan Şii ve Sünniler Kur’an’ın eksildiği veya arttığı yönünde rivayetler zikretmişlerdir, ancak bizim mezhebimizin Seyyid Murtaza’nın da belirttiği gibi itimat edip güvendiği ve sahih bildiği; Kur’an’da hiçbir değişiklik ve eksilme olmadığı yönündedir. Seyyid Murtaza bu konu hakkında tam ve geniş bir açıklama yapmıştır. [3]

6. Allame Hilli (726) Seyyid Muhenna’nın sorduğu soruya verdiği cevabında “Ecvibetu’l Mesailu’l Mihneviyye” kitabında şöyle yazmıştır:

Seyyid Muhenna: “Efendimiz! Allah’ın kitabı konusunda ne buyurursunuz: acaba yaranlarımızın yanında Kur’an’ın eksildiği, arttığı veya tertibinde değişiklikler yapıldığı yönünde sahih rivayetler bulunmakta mıdır? Yoksa doğru ve güvenilir bir şey yok mudur?...

Cevap: “Hak o dur ki onda hiçbir değişiklik ve aktarım olmamıştır ve hiçbir eksilme ve artma onda yol bulmamıştır. Birisinin böyle bir inanca kapılmasından Allah’a sığınırız, zira bunun anlamı tevatür haddinde naklolunan peygamberin (s.a.a) mucizesine el sürmektir. [4]

7. Muhakkiki Erdebili (993) şöyle yazmaktadır:

Kur’an unvanıyla okuduğumuz bu kitabı tevatür haddinde bilmemiz ve adil bir kişiden duymayı da yeterli bilmemiz gerekir … ve eğer onun tevatürü sabit olursa, artık her türlü yanlışlıktan güvendedir… bundan ayrı olarak kitaplarda yazılmıştır ki onu harf harf ve tüm harekelerini saymışlar, yazı tipini ve başka konularını dikkatlice tanzim etmişlerdir. Öyle ki güçlü bir zan, hatta yakini bir ilimle onda hiçbir eksilme ve çoğalmanın yol bulmadığı sabit olmuştur. [5]

8. Şeyh Cafer Kaşifu’l Gıta (1228) şöyle yazmaktadır:

Kur’an’ın sureler ve ayetlerinde ister “bismillah”ında isterse de başka kelime ve harflerinde olsun hiçbir fazlalaşma olmamıştır… aynı şekilde artmadan da mahfuzdur, zira Allah, onun koruyucu ve bekçisidir. Kur’an ve ulamanın tüm zamanlardaki açık ‘icma’sı da bu yöndedir… Kur’an’ın eksildiği yönündeki birkaç rivayetin doğru olmadığı bedihi ve açıktır. Ona amel edilmesi söz konusu değildir… onları tevil etmek ve yorumlamak gerekir. [6]

Burada bu sekiz büyük alimin sözleriyle yetiniyoruz. Bu konuda detaylara girmek ve ilk dönemlerden çağımıza kadarki büyük ulemaların sözlerini aktarmak ayrı bir kitabı yazmayı gerektirmektedir.

Ayetullah Cafer Subhani

ABNA.İR

--------------------------------------------------------------------------------

[1] -El-İtikadat, s. 93 ve 94.

[2] -Tibyan, c. 1, s. 3, Necef baskısı.

[3] -Mecmeu’l Beyan, c. 1, s. 15, Fenn-u Hamis (Tefsirin mukaddimesi).

[4] -Ecvibetu’l Mesailu’l Mihneviyye, Mesele. 13, s. 121.

[5] -Mecmeu’l Kaide, c. 2, s. 218.

[6] -Keşfu’l Gıta, Kitabu’l Kur’an min kitab-i salat, el-Mebhesu’s Sabi ve’s Samin, s. 298 ve 299.

 

Read 2473 times