Şia Allah’ın kitabına ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetine uyarak şer’i hükümleri istinbat etmek için aşağıdaki şu dört temel kaynaktan istifade etmektedir:
1- Allah’ın Kitabı
2- Sünnet
3- İcma
4- Akıl
Bu adı geçen kaynaklar arasında da Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünneti şia fıkhının en temel kaynağı konumundadır ve bu ikisi hakkında kısaca bir söz etmek istiyoruz:
Allah’ın Kitabı; Kur’an
Şia mektenin takipçileri Kur’an’ı kendi fıkıhlarının en temel ve sağlam kaynağı ve ilahi hükümleri tanıma ölçüsü olarak kabul etmektedirler. Zira şia imamları İslam’ın semavi kitabı olan Kur’an’ı fıkhi hükümlerini elde etmek için en yüce kaynak olarak tanıtmışlardır. Böylece her görüş Kur’an’ın sözüyle değerlendirilmeli ve Kur’an ile örtüştüğü ve uyuştuğu taktirde kabul edilmelidir. Aksi taktirde de ondan yüz çevrilmelidir.
Şianın altıncı önderi olan İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kur’an ile uyumlu olmayan her söz temelsiz bir sözdür” [1]
Hakeza İmam Sadık (a.s) da Peygamber-i Ekrem’den şöyle nakletmektedir: “Ey insanlar! Bana isnat ettikleri her söz eğer Allah’ın kitabıyla uyum içindeyse bendendir ve eğer onunla uyum içinde değilse benden değildir.” [2]
Bu iki hadis de Müslümanların semavi kitabının şia önderleri nezdinde şer’i hükümleri istinbat için en temel kaynak sayıldığını ortaya koymaktadır.
Sünnet
Sünnet de Allah Resulü’nün (s.a.a) sözleri, davranışları ve teyidi anlamında şia fıkhının ikinci berrak kaynağı mesabesindedir ve Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’i olan imamlar bağımsız olarak Peygamber’in sünnetini ve ilim hazinesini nakleden kimseler olarak gösterilmektedir. Elbette Peygamber-i Ekrem’in sözleri de diğer muteber yollardan elde edildiği taktirde yine de şia tarafından kabul görmektedir.
Burada iki alanda tartışmak ve incelemek gerekir:
Peygamber’in (s.a.a) Sünnetine Sarılmanın Delilleri
Şia İmamları, takipçilerine Kur’an’ı tavsiye etmenin yanısıra onlara Peygamber’in (s.a.a) sünnetini de tavsiye etmişlerdir. Kitap ve sünnetini birlikte övmüşlerdir. Nitekim İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Size bir söz ulaştığında, eğer Allah’ın kitabında ve Peygamber’in sözlerinde onun bir kanıtını bulursanız kabul edin. Aksi taktirde o söz getiren kimseye daha layıktır.” [3]
Hakeza İmam Muhammed-i Bakır (a.s) da Peygamber’in sünnetine sarılmayı, tüm şartları haiz bir fakihin temel şartı saymış ve şöyle buyurmuştur: “Gerçek fakih, dünyadan yüz çeviren, ahirete rağbet eden ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetine sarılan kimsedir.” [4]
Şianın büyük önderleri, Peygamber’in sünneti hakkında öyle bir dereceye erişmişlerdir ki Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünnetine muhalefeti küfür sebebi olarak kabul etmişlerdir. İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah’ın kitabına ve Muhammed’in (s.a.a) sünnetine muhalefet ederse şüphesiz kafirdir” [5]
Bu beyan üzere açıkça anlaşıldığı gibi şia diğer islami gruplardan daha çok Peygamber-i Ekrem’in sünnetine değer vermiştir ve böylece de Şia’yı Peygamber’in sünnetine itina göstermemekle itham eden kimselerin sözlerinin temelsiz olduğu ispat edilmiş olmaktadır.
Ehl-i Beytin (a.s) Hadislerine Sarılmanın Delilleri
Şia’nın, Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’in (a.s) hadisleri hakkındaki sözünün açıklığa kavuşması için şu iki konuyu incelememiz gerekir:
a-Masum önderlerin hadislerinin mahiyeti
b-Peygamber’in Ehl-i Beytine sarılmanın lüzumunun ve itibarının delilleri
Şimdi de apaçık deliller ışığında sözü fazla uzatmadan her iki konuyu incelemeye geçelim.
Allah Resulü’nün (s.a.a) hadislerinin mahiyeti
Şia açısından sadece alemlerin rabbi olan Allah insanlık toplumu için kanun koyma ve yasama hakkına sahiptir. Allah mukaddes şeriatın hüküm ve kanunlarını Peygamberi vesilesiyle tüm insanlara ulaştırmıştır. Açıkça bilindiği gibi Allah Resulü insanlar ile Allah arasında yegane vahiy ve yasama aracıdır. Bu beyan üzere anlaşıldığı gibi eğer şia Ehl-i Beyt’in hadislerini de kendi fıkhının kaynaklarından biri kabul etmişse bu Peygamber-i Ekrem’in sünneti karşısında onlara bir asalet ve bağımsız bir değer atfettiği anlamında değildir. Ehl-i Beyt’in hadislerinin itibarı da Allah Resulü’nün (s.a.a) sünnetini beyan ettiği sebebiyledir.
O halde şianın masum imamları da kendiliğinden bir söze sahip değildir ve dedikleri her şey Peygamber-i Ekrem’in sünnetinin ta kendisidir.
Burada bu sözü ispat etmek için Ehl-i Beyt’in bazı rivayetlerini aktarmayı uygun görüyoruz:
1- İmam Sadık (a.s) kendisine soru soran birine şöyle buyurmuştur: “Sana vereceğim her cevap Peygamber-i Ekrem’dendir ve biz kendi görüşümüz üzere konuşmayız.”[6]
Başka bir yerde ise şöyle buyurmuştur: “Benim sözüm babamın (İmam Bakır’ın), babamın sözü ise dedemin (İmam Ali b. Hüseyin’in) sözüdür. Dedemin sözü de Hüseyin b. Ali’nin ve Hüseyin’in sözü de Hasan b. Ali’nin ve İmam Hasan’ın sözü de Müminlerin Emiri’nin ve onun sözü de Allah Resulü’nün ve Allah Resulünün sözü de Aziz ve celil olan Allah’ın sözüdür.” [7]
İmam Muhammed Bakır (a.s) Cabir’e şöyle buyurmuştur: “Babam dedemden, o da Allah Resulü’nden (s.a.a) o da Cebrail’den (a.s), o da aziz ve celil olan Allah’dan bana nakletmiştir. Benim sana rivayet ettiğim de bu isnat iledir.” [8]
Söz konusu rivayetler ışığında Peygamber-i Ekrem’in sünnetinden ibaret olan şia imamlarının hadislerinin mahiyeti de açılığa kavuşmuş oldu.
Peygamber’in Ehl-i Beytine Sarılmanın Lüzumunun ve İtibarının Delilleri
Şii ve Sünni muhaddisler kendinden sonra iki değerli mirası emanet olarak bıraktığına, bütün Müslümanları bu iki emanete uymaya davet ettiğine ve insanların hidayet ve saadetinin sadece bu iki emanete sarılmalarıyla mümkün olduğuna ve bu iki emanetten birinin Allah’ın kitabı Kur’an, diğeri de Peygamber’in Ehl-i Beyti ve itreti olduğuna inanmaktadırlar.
Burada örnek olarak bu rivayetlerden bazılarını nakledelim.
1- Tirmizi Kendi Sahih’inde Cabir b. Abdullah Ensari’den ve o da Allah Resulü’nden şöyle rivayet etmiştir: “Ey insanlar, şüphesiz ben sizlere sarıldığınız müddetçe asla sapmayacağınız bir şey bırakıyorum. Bu Allah’ın kitabı ve benim itretim olan Ehl-i Beytimdir.” [9]
2- Hakeza Tirmizi adı geçen kitabında şöyle yazmaktadır: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben sizlere, benden sonra sarıldığınız müddetçe asla sapmayacağınız bir şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyük olan ve gök ile yer arasında sarkıtılmış bir ip olan Allah’ın kitabıdır ve diğeri ise itretim olan Ehl-i Beytimdir. Bunlar havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Benden sonra bu ikisine nasıl davrandığınıza iyi bakın.” [10]
3- Müslim b. Haccac Sahih’inde Peygamber-i Ekrem’in şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Ey insanlar! Ben de bir beşerim. Yakında Allah’ın elçisi (Azrail) bana da gelecek ve ben ona icabet edeceğim. Ben sizlere iki değerli şey bırakıyorum. Onların birincisi Allah’ın kitabıdır. Onda hidayet ve nur vardır. O halde Allah’ın kitabına sarılın.” Peygamber daha sonra insanları Kur’an’a teşvik etti ve şöyle buyurdu: “ve Ehl-i Beytim! Ben Ehl-i Beyt’im hakkında sizlere Allah’ı hatırlatıyorum, ben Ehl-i Beyt’im hakkında sizlere Allah’ı hatırlatıyorum, ben Ehl-i Beyt’im hakkında sizlere Allah’ı hatırlatıyorum.” [11]
4- Bir grup Muhaddis Peygamber-i Ekrem’den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Şüphesiz ben sizlere iki değerli emanet bırakıyorum. Bunlar Allah’ın kitabı ve Ehl-i Beytimdir. Şüphesiz onlar havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmazlar.” [12]
Hatırlatmak gerekir ki bu konudaki hadisler burada zikredilemeyecek kadar çoktur. Büyük araştırmacı Seyyid Mir Hamid Hüseyin, bu hadisin senetlerini Abakat’ul-Envar adlı altı ciltlik kitabında bir araya toplamıştır.
Allah’ın kitabı ve Peygamber-i Ekrem’in sünnetinin yanısıra adı geçen rivayetler ışığında açıkça anlaşıldığı üzere Peygamber’in Ehl-i Beytine sarılmak ve onlara uymak İslam’ın zaruri hükümlerinden biridir. Onların sözlerini terk etmek ise insanın sapmasına ve delalete düşmesine sebep olur.
Burada ortaya çıkan soru şudur: İtaatleri Allah Resulü’nün emriyle bizlere farz olan Peygamber’in Ehl-i Beyti kimlerdir. Bu konunun anlaşılması için rivayetlere istinat ederek Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beytinin anlamını incelemeye çalışalım:
Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’i Kimlerdir?
Adı geçen rivayetlerden açıkça anlaşıldığı üzere Peygamber-i Ekrem bütün Müslümanları Ehl-i Beytine uymaya davet etmiş ve onları Allah’ın kitabının yanısıra kendisinden sonra insanların baş vuracağı kaynak olarak göstermiş ve büyük bir açıklıkla şöyle buyurmuştur: “Kur’an ve itret asla birbirinden ayrılmazlar.” Bu esas üzere Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyti Allah Resulü’nün kendilerini Kur’an’ın dengi olarak tanıttığı hükmünce ismet makamına sahip olan ve İslami öğretilerin berrak çeşmesinden içen kimselerdir. Zira aksi taktirde onlar da Allah’ın kitabının ayrılmış olurlardı. Oysa Peygamber-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Kur’an ve Ehl-i Beyt, havuzda yanıma gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaktır.
Böylece Ehl-i Beyti dakik olarak tanımanın zarureti ve sadece tümü Peygamber’in itretinden olan şia İmamlara uyarlanabilen sıfatları tanımanın gereği ispat edilmiş olmaktadır.
Şimdi de büyük İslam muhaddislerinin rivayetleri ışığında bu konudaki delillerimizi beyan edelim:
1- Müslim b. Haccac Sakaleyn hadisini beyan ettikten sonra şöyle demiştir: “Yezid b. Heyyan, Zeyd b. Erkam’a şöyle sordu: “Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyti kimlerdir? Onlar Peygamber’in eşleri midir?” Zeyd b. Erkam cevap olarak şöyle dedi: “Hayır (böyle değildir)! Allah’a yemin olsun ki kadın belli bir zaman erkek ile birliktedir. Daha sonra o şahıs babasının evine geri dönsün diye karısını boşar. Peygamber’in Ehl-i Beytinden maksat Peygamber’in aslı ve bağlısı olduğu kimselerdir. Yani aralarında derin bir yakınlık ilişkisi bulunan ve Peygamber’den sonra kendilerine sadakanın haram olduğu kimselerdir.” Bu rivayet de açık bir şekilde kendilerine sarılmanın tıpkı Allah’ın kitabına sarılmak gibi farz olduğu, Peygamber’in Ehl-i Beytinden maksadın Peygamber’in eşleri olmadığına tanıklık etmektedir. Aksine Peygamber’in Ehl-i Beyti cismani isnadın yanısıra Peygamber’e manevi bağlılık hususunda da özel bir liyakate sahip olan kimseler olmalıdır ki böylece onları Allah’ın kitabının yanısıra dünya Müslümanları için bir kaynak olarak göstermek mümkün olsun.
2- Peygamber-i Ekrem Ehl-i Beyt’in sadece sıfatlarını beyan etmekle kalmamış, onların sayısının da on iki kişi olduğunu beyan etmiştir. Nitekim Müslim, Cabir b. Semere’den şöyle rivayet etmektedir: “Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “İslam, on iki halifeyle aziz kalacaktır.” Daha sonra bir şey söyledi ki ben anlamadım. Babama Peygamber’in ne buyurduğunu sordum. Bana Peygamber’in şöyle buyurduğunu cevap verdi: “Onların tümü Kureyş’tendir.” [13]
Müslim b. Haccac aynı şekilde Allah Resulü’nden (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “İnsanların işleri kendilerine on iki imam hakim olduğu müddetçe bir düzen içinde olacaktır.” Bu iki rivayet şianın, “Şianın on iki imamı Peygamber-i Ekrem’den sonra insanların gerçek önderleridir” sözünün apaçık bir kanıtıdır. Zira İslam’da Allah Resulü’nden hemen sonra Müslümanların işlerinin merkezi konumunda olan ve İslam’ın izzet ve şevket sebebi bulunan on iki halife Peygamber’in Ehl-i Beytinden olan on iki imam dışında bir anlam ifade etmemektedir. Zira Müslümanların literatüründe raşit halifeler diye bilinen dört halifeden geçecek olursak Ümeyye oğulları ve Abbas oğullarından olan diğer yöneticiler tarihin de tanıklık ettiği kötü davranışlarıyla İslam ve Müslümanlar için bir utanç sebebi olmuştur.
Bu esas üzere Peygamber-i Ekrem’in Kur’an’ın dengi ve dünya Müslümanlarının merci makamı olarak tanıttığı Ehl-i Beytten maksat Peygamber’in itretinden olan on iki imamların bizzat kendisidir ve bu İmamlar Allah Resulü’nün sünnetinin koruyucusu ve ilminin taşıyıcılarıdır.
3- Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib (a.s) da Müslümanların önderlerinin Haşimoğullarından olduğunu söylemiştir. Bu da şianın Ehl-i Beyti tanıma hususunda söylemiş olduğu sözün doğruluğunun apaçık bir kanıtıdır. Nitekim Hz. Ali şöyle buyurmuştur: “İmamlar Kureyş’ten, Kureyş’in Haşimi soyundandır. Onlardan başkasına rehberlik yakışmaz, velayete onlardan başkası layık değildir.” [14]
Sonuç:
Bütün bu sözü edilen rivayetlerin genelinden şu iki hakikat ortaya çıkmaktadır:
1- Peygamber’in Ehl-i Beytine sarılmak ve onlara tabi olmak Allah’ın kitabına itaat gibi farzdır.
2- Kur’an’ı Kerim’in dengi ve dünya Müslümanlarının merci makamı olarak tanıtılan Allah Resulü’nün Ehl-i Beyti aşağıdaki özelliklere sahiptir:
a-Hepsi de Kureyş’ten ve Haşim oğulları boyundandır.
b-Onların hepsi de Allah Resulü ile öyle bir yakınlığa sahiptir ki onlara sadaka haramdır.
c-Ehl-i Beyt imamlarının tümü ismet makamına sahiptir. Aksi taktirde pratik olarak Kur’an-ı Kerim’den ayrı olmaları gerekirdi. Oysa Peygamber-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Bu Kur’an ve itretim Kevser havuzunun kenarında yanıma gelinceye kadar birbirinden asla ayrılmazlar.”
d-Ehl-i Beyt imamları on iki kişidir ve Allah Resulünden sonra birbiri ardında Müslümanların önderi ve velisi konumundadır.
e-Peygamberin (s.a.a) bu on iki halifesi İslam’ın gittikçe artan izzet ve şevketinin sebebidir.
Rivayetlerden elde edilen bu sıfatlar göz önünde bulundurulduğu taktirde, Peygamber’in Müslümanlara uymaya tavsiye ettiği Ehl-i Beyt imamlarından maksadının şianın fıkhi hükümlerini tanımada kendilerine uymak ve tabi olmakla övündüğü Peygamber-i Ekrem’in itretinden olan on iki İmam olduğu gerçeği gün gibi ortaya çıkacaktır.
Ayetullah Cafer Subhani
ABNA.İR
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Usul-i Kafi, c. 1, Kitab-u Fezl’il-İlm, Bab’ul-Ehz bi’l-Sünneti ve Şevahid’il-Kitap, 3. hadis
[2] a. g. e. 5. hadis
[3] Usul-i Kafi, c. 1, Kitab-u Fezl’il-İlm, Bab’ul-Ehz bi’l-Sünne ve Şevahid’il-Kitap, 3. hadis
[4] a. g. e. 8. hadis
[5] a. g. e. 6. hadis
[6] Cami-u Ehadis’iş-Şia, c. 1, s. 129
[7] a. g. e. s. 127
[8] a. g. e. s. 128
[9] Sahih-i Tirmizi, Kitab’ul-Menakıb, Bab-u Menakıb-ı Ehl-i Beyt’in-Nebi, c. 5, Beyrut baskısı, s. 662, 3786. hadis
[10] a. g. e. s. 63, 3788. hadis
[11] Sahih-i Müslim, c. 7, Bab-u Fezail-i Ali b. Ebi Talib, Mısır Baskısı, s. 122 ve 123
[12] Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 148; Es-Sevaik’ul-Muhrika, 11. bab, 1. fasıl, s. 149. Aşağıda zikredilen kitaplarda da buna yakın sözler yer almıştır: Müsned-i Ahmet, c. 5, s. 182 ve 189; Kenz’ul-Ummal, c. 1, Bab’ul-İ’tisam bi’l-Kitab-i ve’s-Sünne, s. 44
[13] Sahih-i Müslim, c. 6, s. 3, Mısır Baskısı
[14] Nehc’ül-Belağa, 144. hutbe