Muhammed b. Marid şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah’a (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) Allah Azze ve Celle’nin "Rahman, arş'a istiva etmiştir."[1] (Ta-ha, 5)” ayetinin anlamı soruldu.
Buyurdu ki: “Her şeye karşı eşit konumdadır. Bir şey başka bir şeye göre O'na daha yakın değildir.”
Abdurrahman b. Haccac şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah'a (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm), "Rahman, arş'a istiva etmiştir." ayetini sordum.
Buyurdu ki: “Her şeyde eşit konumdadır. Bir şey başka bir şeye göre O'na daha yakın değildir. Uzak bir şey O'na uzak olmaz ve yakın bir şey O'na yakın olmaz. Her şey O'na göre eşit konumdadır.”
Selman-ı Farisî'ye dayandırılan uzun bir hadiste Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve âlih) vefatından sonra Hıristiyanların lideri “Caslik” yüz kişiyle birlikte Medine’ye gelerek Ebu Bekir’e bazı konular hakkında sorular sordu. Onlara cevap veremediğinden onları Emirü’l Müminin’e (aleyhi selâm) yönlendirdiler. Onlar, sorularını sorarak cevaplarını aldılar. Caslik’in sorduğu sorulardan biri de şuydu: “Bana rabbinden haber ver: o nerededir ve nerede idi?” Emirü’l Müminin Ali (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Celalet sahibi olan Allah mekânla vasfedilmez. O olduğu gibidir ve olduğu gibi kalacaktır. Bir mekânda değildi ve bir yerden başka bir yere hareket etmedi. Mekân onu kapsamaz, bilâkis her zaman sınırsız ve keyfiyetsizdi.”
Dedi ki: “Doğru söyledin. Şimdi de bana rabbinden bahset: acaba O dünyada mıdır, yoksa ahrette mi?” Ali (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Rabbimiz dünyadan önce daima vardı ve her zamanda olacak. O, dünyayı yönetip, ahireti bilendir. Dünya ve ahiretin Onu kapsadığı doğru değildir. O, dünya ve ahirette olan şeyleri bilir.” Dedi ki: “Doğru söyledin. Allah sana rahmet etsin. Sonra şöyle sordu: “Bana rabbinden haber ver: acaba O mu bir şeyi yükler, yoksa bir şey mi Ona yükletilir?” Hz. Ali (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Kuşkusuz rabbimiz Celle Celaluhu, yükler, ama yüklenmez.” Nasranî dedi ki: “Bu nasıl olur? Biz İncil’de şöyle okumaktayız: “Rabbinin arş’ını o gün (kıyamet günü) sekiz (melek) başlarının üstünde taşırlar.” Hz. Ali (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Arşı melekler taşır. Arş, senin sandığın gibi, taht benzeri bir şey değildir. O sınırlanmış, yaratılmış, plânlanmış bir şeydir. Senin Rabbin Azze ve Celle onun malikidir. Bir şeyin üzerindeki bir şey gibi onun üzerinde değildir. Meleklere onu taşımasını emretti. Onlara verdiği kudretle arş’ı taşırlar.” Nasranî dedi ki: “Doğru söyledin, Allah sana rahmet etsin.”
Hasan b. Musa el-Haşşab, hadis rivayet ettiği adamlarının bazısından, onlar da Ebu Abdullah’dan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmişlerdir:
İmam'a Allah Azze ve Celle’nin: "Rahman, arşa istiva etmiştir. (Taha, 5)” ayetiyle ilgili bir soru soruldu. Buyurdu ki: “Her şeye karşı eşit konumdadır. Bir şey başka bir şeye göre O'na daha yakın değildir.”
Ebu Basir şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) buyurdu ki: “Allah Azze ve Celle’nin bir şeyden veya bir şeyin içinde ya da bir şeyin üzerinde olduğunu iddia eden kimse küfre girmiştir.”
Dedim ki: “Bunu bana açıkla.”
Buyurdu ki: “Bir şeyin O'nu kapsamasını veya bir şeyin O'nu korumasını ya da bir şeyin O'nu geçmesini kastediyorum.”
Diğer bir rivayette İmam’ın (aleyhi selâm) şöyle buyurduğu belirtiliyor:
“Allah'ın bir şeyden olduğunu iddia eden kimse, O'nu sonradan olma bir varlık konumuna indirmiş olur. Allah'ın bir şeyin içinde olduğunu ileri süren kimse, O'nu bir alanla sınırlandırmış olur. O'nun bir şeyin üzerinde olduğunu söyleyen bir kimse, O'nu taşınır bir şey durumuna düşürmüş olur.”
Mukatil b. Süleyman şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah’a (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) Allah Azze ve Celle’nin: "Rahman, arşa istiva etmiştir." (Taha, 5) ayetinin ne anlama geldiğini sordum şöyle buyurdu: “Her şeye eşit konumdadır. Bir şey başka bir şeye göre O'na daha yakın değildir.”
Aynı senetle Hammad şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) buyurdu ki: “Allah Azze ve Celle’nin bir şeyden veya bir şeyin içinde ya da bir şeyin üzerinde olduğunu iddia eden kimse yalan söylemiştir.”
Mufaddal b. Ömer, şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) buyurdu ki: “Allah Azze ve Celle’nin bir şeyden veya bir şeyin içinde ya da bir şeyin üzerinde olduğunu iddia eden kimse şirk koşmuştur.” Sonra şöyle buyurdu: “Allah'ın bir şeyden olduğunu iddia eden kimse, O'nu sonradan olma bir varlık konumuna indirmiş olur. Allah'ın bir şeyin içinde olduğunu ileri süren kimse, O'nu bir alanla sınırlandırmış olur. O'nun bir şeyin üzerinde olduğunu söyleyen bir kimse, O'nu taşınır bir şey durumuna düşürmüş olur.”[i]
ABNA.İR
--------------------------------------------------------------------------------
[1]—Sonra arşa kuruldu..." (A'raf, 54) ayeti ile buna benzer ayetlerin anlamı hakkında farklı görüşler vardır. Selefîlerin çoğu, bu ve benzeri ayetlerin müteşabih oldukları ve bu itibarla bunlara ait bilginin Allah'a havale edilmesi gerektiği görüşündedirler. Bunlar dinî gerçekleri incelemeyi, Kur'ân'ın ve sünnetin zahirinin arka plânını irdelemeyi bidat sayarlar. Oysa bu konuda akıl onları hatalı gördüğü gibi, Kur'ân ve sünnet de kendilerini onaylamıyor. Çünkü Kur'ân, Allah'ın ayetleri hakkında akıl yürütmeyi ısrarla teşvik eder, Allah'ı ve ayetlerini yeterli derecede anlamaya çağırır. Bunun için düşünmeyi, değerlendirmeyi, irdelemeyi ve aklî delillere başvurmayı özendirir. Mütevatir hadisler de bu ayetlerle aynı paralelde mesajlar verirler. Bir şeyin öncülünü, başlangıcını emredip sonucunu yasaklamak anlamsız olur. Bunlar, Kur'ân'ın ve sünnetin gerçeklerini incelemeyi yasaklayan kimselerdir. Hatta Kelâm ilminin konularını incelemeyi bile yasaklarlar. Oysa kelâm ilminin işi, dinin gerçeklerini zahirî anlamlarıyla kabul edip onları sıradan halkın anladığı şekliyle korumaktan, sonra da onları dindarların kabul ettiği yaygın önermelerle savunmaktan ibarettir. "Rahman arşa istiva etti." ifadesi ile de "mülkü ihtiva etti." anlamı kastedilmiştir. Bu, eşyaya nitelik verme bilgisidir. [el-Mîzan, c.8, s.210-211; c.2, s.504]
-------------------------------------------------------------------------------
[i] - Şeyh Saduk (r.a) konu hakkında şöyle buyurmaktadır: Teşbih ekolüne mensup olanlar Allah azze ve celle’nin: “Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde (evrede) yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten… (A’raf, 54)” bu ayetini kendilerine delil olarak getirmektedirler. Ancak bu ayette teşbih ekolüne delalet eden bir kanıt bulunmamaktadır. Aziz ve celil Allah’ın “Sonra Arş’a istiva eden…” sözünden maksadı yani Allah, sonra Arş’ı göklerin üstüne taşıdı anlamındadır. Allah ona istiva etmiş ve onun malikidir. Allah azze ve celle’nin ayetindeki “sonra”dan maksadı yani Allah Arş’ı bulunduğu mekâna taşıdı anlamındadır. O’nun taşıması istiva anlamındadır. “İstiva” kelimesini istila anlamında almak doğru değildir. Çünkü Allah Tebareke ve Teâlâ’nın mülk ve eşyaya istilası sonradan elde edilen ve hadis bir olay değildir. Bilakis daim bir şekilde tüm şeylere malik ve musallattı. Aziz ve celil Allah “istiva” kelimesini “sonra” kelimesinden sonra getirmesinin anlamı O’nun Arş’ı mecazi olarak üste taşıması anlamındadır. Aziz ve celil Allah’ın: “Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye kadar sizi deneyeceğiz. (Muhammed, 31)” ayetinde de aynı şekildedir. “Ne’lemu= Belirleyinceye” kelimesini “hatta= kadar” kelimesiyle birlikte zikretmesinin anlamı şudur: Yani mücahitler cihat etsinler ve biz bunu biliyoruz. Çünkü ‘hatta’ kelimesi Arap dilinde sonradan oluşturulan fiiller dışında kullanılmaz. Allah azze ve celle’nin eşyaya olan ilmi de sonradan oluşmuş hadis bir fiil değildir. Allah azze ve celle’nin buradaki şu sözüyle: “Arş’a istiva etti” cümlesini “sonra” kelimesinden sonra getirerek şunu demek istemiştir: Allah istiva etmesi için Arş’ı yükseltti. Buradaki kastı oraya oturması, yerleşip kurulması anlamında değildir. Allah için cisim olduğu ve herhangi bir bedene sahip olduğu düşüncesi caiz değildir. Allah bu tür yakıştırmalardan münezzeh, yüce ve büyüktür.
yorumlar
Bismihi Teala
İBN-İ TEYMİYYE’YE GÖRE ALLAH’IN ELİ VARDIR VE HER İŞ YAPMAK İSTEDİĞİNDE ELİNİ KULLANMAKTADIR.
1. İbn-i Teymiyye Allah’ın ‘el’i olduğunu ve ‘el’ini her iş yapmak istediğinde kullandığını iddia etmektedir. Bakın bu iddiasını ‘Risale-i Tedmüriyye’ adlı kitabının 92. ve 93. sayfasında nasıl dile getirmektedir:
والكبد والطحال ونحو ذلك هي أعضاء الأكل والشرب، فالغني المنزّه عن ذلك. منزّه عن آلات ذلك. بخلاف اليد، فإنّها للعمل والفعل، وهو سبحانه موصوف بالعمل والفعل...... وهو سبحانه منزّه عن الصاحبة والولد وعن آلات ذلك وأسبابه
Bu metnin Türkçe tercümesi aynen şöyledir: (lütfen dikkatlice ve tekrar, tekrar okuyunuz.) ‘ Ciğer, dalak ve benzeri organlar yemek ve içmekle ilgilidir. (Yemek ve içmekten münezzeh olan) Allah bu organlarda da münezzehtir. Oysa ‘el’ böyle değildir. O, iş ve eylem yapmakla ilgilidir. Yüce Allah iş ve eylem yapma özelliğine sahiptir. (O halde bu, yani, Allah’ın iş ve eylem yapma özelliğine sahip olması onun ‘Kemâl’ sıfatlarındandır. İş yapabilen, yapamayandan daha mükemmeldir.) Yüce Allah, eş ve çocuk sahibi olmaktan ve bunların meydana gelmesine sebep olacak olan organlardan da münezzehtir.’ İbn-i Teymiyye Külliyatı, cilt: 3 sayfa: 76 (İstanbul 1988 Tevhid yayınları)
Link: http://www.vesiletunnecat.com/vesiletun/arsiv-kitap-oku/kulliyatlar/ibniteymiyyekitapligi/
İBN-İ TEYMİYYE ‘KÜRSÜ’NÜN, ALLAH’IN AYAKLARININ KOYDUĞU YER OLDUĞU İDDİASINI HARARETLE DESTEKLİYOR.
2. İbn-i Teymiyye , çok beğendiği ve takdir ettiği bir kişiden alıntı yaparak ‘Kürsü’nün Allah’ın ‘ayaklarının’ koyduğu yer olduğunu kabul ve iddia ediyor. İşte İbn-i Teymiyye ‘Risale-i Hameviyye’ adlı kitapta şöyle diyor:
[ قال ابن تيمية في باب الإيمان بالكرسي: ومن قول أهل السنّة: أنّ الكرسي بين يدي العرش وأنّه موضع القدمين
Bu cümlenin Türkçe tercümesi ise şöyledir. [[İbn-i Teymiyye ‘Risale-i Hameviyye’ adlı kitabın ‘Kürsüye iman’ başlıklı bölümde şöyle diyor: Muhammed oğlu Abdullah dedi ki: ‘Ehli sünnet’in! görüşlerinden birisi de: ‘Kürsü’, ‘arşın’ önündedir, ve o ‘Kürsü’ iki ayağın konulduğu yerdir. ]] Bu sözün daha açık manası şudur: (Haşa) Allah, ‘Arş’ta oturmaktadır ve iki ayağını da ‘Kürsü’ye koymuştur. Dikkat edilirse İbn-i Teymiyye, yukarıda da söylediğim gibi kendisinin ‘ehl-i sünnet’ olduğun iddia etmekte ve ‘kürsü’ hakkındaki bu cüretkâr ve yakışıksız sözlerini de ‘ehli sünnetin görüşü olduğunu söylemektedir
Kitap temini için Bakınıuz: (Ehli Sünnetin Muhaliflere Cevabı ) http://www.guraba.com.tr/Guraba-Yayinevi/Akide/Ehli-Sunnetin-Muhaliflere-Cevabi.html
Bazı İslâm alimleri, İbn-i Teymiyye gibi düşünenleri şöyle diyerek sıkıştırırlar: Eğer Allah (haşa) ‘arş’ta olsaydı, bu durumda yüce Allah yarattıklarına muhtaç olurdu. İbn-i Teymiyye, kendisine bunları söyleyen İslâm alimlerini kendince şunları söyleyerek susturmaya çalışıyor: [[ Durum böyle olduğu halde şimdi nasıl oluyor da Allah, ‘arşın’ üzerinde oturuyorsa, ‘arşına’ muhtaç olduğu ve ‘arş’ çöktüğü takdirde Allah’ın yuvarlanacağı vehim edilebilir? Bütün eksikliklerden arınmış olan yüce Allah, zalim ve münkirlerin söylediklerinden çok yücedir.]] (İbn-i Teymiyye Külliyatı cilt: 3 sayfa: 50 İstanbul, 1988)
Muhammed b. Abdu'l Vehhab' tarafından yazılmış olan "Fethu'l-Mecid ala Şerhu Kitabi't-Tevhid" adlı eserinin
Şeyhülislam İbn Teymiye derki:
"İşte Allah'ın Kitabı baştan sona dek, aynı şekilde Rasulü'nün Sünneti, sahabe ve tabiinin ve müçtehid imamların sözleri tamamen bunlarla doludur. Hepsi de, Allahu Teala'nın her şeyin üstünde, semavatın üstünde, Arş'ının üzerinde istiva etmiş olduğunu naslarıyla ortaya koymakta ve açıkça belirtmektedirler.
İbn Vehb demiştir ki:
"Biz İmam Malik'in yanında idik. Bir adam geldi ve:
"Ey Ebu Abdullah! Rahman'ın Arş'a istivası nasıldır?" dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı ve dedi ki:
"Rahman Arş'a istiva etti. Tıpkı nefsini vasfettiği gibi. Bu bakımdan "nasıl" diye sorulmaz. Çünkü, "nasıl" ondan aldırılmıştır. Sen bid'at sahibi birisin. Çıkarın onu." (Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb'ten rivayet etmiştir)
Buhari, Salih'inde der ki:
"Mücahid dedi ki:
"İstiva; 'Arşı'nın üstünde yükseldi' demektir."
İshak b. Rahuye de der ki:
"Bir çok müfessirden dinledim, şöyle diyorlar:
"Rahman Arş'a istiva etti" demek, "yükseldi, üstüne çıktı" demektir."
Muhammed İbn Cerir Taberi de, "Rahman Arş'a istiva etti" ayetiyle ilgili olarak şöyle demiştir:
"Yükseldi,üstüne çıktı. Bunun şahitleri, örnekleri sahabe, tabiin ve tebei tabiinin sözlerinde bir hayli çoktur. İşte bunların birisi de Abdullah b. Revaha'nın sözüdür. Der ki:
"Allah'ın vaadinin hak, kafirlerin yerinin de ateş olduğuna tanıklık ederim. Aynı zamanda Arş, suyun üstünde dolaşmakta, Arş'ın da üstünde alemlerin Rabbi Allah'ımız. Meleklerin onu taşımakta olduklarına da şehadet ederim."
Ebu Amr Talemneki, "Kitabul Usul" adlı eserinde der ki:
"Ehli Sünnetten müslümanlar arasında, Allah'ın zatıyla Arş'ının üzerinde istiva ettiği konusunda icma vardır."
Yine bu kitapta der ki:
"Ehli Sünnetin icmaına göre, Allah, mecazi manada değil, gerçek anlamda Arş'ının üzerinde istiva etmiştir."
Daha sonra kendi senediyle Malik'ten, onun şu sözünü aktarır:
"Allah göktedir, ilmi ise her yerdedir."
Sonra yine aynı kitapta der ki:
"Ehli Sünnetten müslümanların icmaına göre, nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir" kavlinin manası ve Kur'an'da buna benzer ifadelerin manası, bunun Allah'ın ilmi olduğudur. Allah zatıyla göklerin üstündedir, Arş'ının üstünde nasıl dilerse öyle istiva etmiştir."
İşte bu, onun kitabındaki lafızdır.
"Evzai'den şöyle söylediğini dinledim:
"Biz -tabiundan çok sayıda kişi- şöyle derdik:
"Gerçekten Allah Arş'ın üstündedir. Sıfatlarıyla ilgili olarak Sünnette gelene iman ederiz." (Beyhaki 'Sıfat' kitabında tahric etmiştir, ravileri sika imamlardır)
Kaynak :http://www.ayetler.com/data/kitaplar/kitap.htm (buradan indirilebilir İçindekiler - 4. Bölüm - ALLAH (C.C.)'I GEREKTİRDİĞİ GİBİ TAKTİR ETMEK Başlıklı bab)
Kitabı " http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=584010&sa=140498140 " buradan teminde edilebilir...
İBN-İ TEYMİYYE’YE GÖRE, ALLAH BELLİ BİR YÖNDE (ARŞ’TA) BULUNUYOR VE ALLAH’IN BELLİ BİR HACMİ VARDIR.
3. İbn-i Teymiyye, Allah’a bir yön tayin ederek, (haşa) onun belli bir yönde bulunduğunu ve belli bir hacminin olduğunu iddia ediyor. Bakınız İbn-i Teymiyye, ‘Minhac-ussünne’ isimli kitapta neler söylüyor:
[ وإذا ردّ ذالك تعيّن أن يكون في الجهة. فثبت أنّه في الجهة علا التقدرين ]
Manası ise şöyledir: [[…… Bunu reddettiği zaman onun (Allah’ın), belli bir yönde olduğu kesinleşmiş olur. Her iki durumda da onun (Allah’ın) belli bir yönde olduğu ispatlanmış olur.]]
İbn-i Teymiyye’nin Allah hakkındaki düşüncelerini özetlemek gerekirse, İbn- Teymiyye Allah’ı cisimleştirerek müşahhas hale getirmek istemektedir. Bulunduğu çevrede yaşayan Hıristiyanların inanç, felsefe, düşünce, kültür ve geleneklerinin etkisinde kalarak Hıristiyanların ‘İlâh’ına benzer bir ‘Allah’ şekillendirme gayreti içerisinde olduğu ortaya çıkmaktadır. İşin garip tarafı bu inanç ve düşüncesini ispatlamak için geçmişe yönelik yalan, çarpık ve zorlama deliller yoluyla referanslar ortaya koymaya çalışmakta ve bütün bu görüşlerin ‘Ehli sünnet’in görüşleri olduğunu iddia etmektedir. Ehli sünnet alimlerinin ‘inanç’ ve ‘itikat’la ilgili görüş ve düşüncelerini ve bu husustaki delillerini açıkladığı kitapları okuyan herkesin ‘Ehli sünnet’ alimlerinin İbn-i Teymiyye’nin savunduğu görüşlerden ne kadar uzak olduklarını ve bu düşünceleri reddettiklerini ve hayatları boyunca bu fikir, inanç ve düşüncelerle mücadele ettikleri göreceklerdir.