Displaying items by tag: Hizbullah

Cumartesi, 08 Ağustos 2015 00:51

Suriye’de gündelik yaşam

Suriye Enformasyon Bakanlığı’nın davetiyle Suriye’ye giden gazeteci Fehim Taştekin izlenimlerini aktardı.
SAVAŞLA BARIŞIK HAYAT

Suriye’de 2011’den beri ömür biçilen Esad yönetimi ülkenin belkemiği sayılan kentleri elinde tutuyor. Şam, Halep, Humus, Tartus ve Lazkiye’yi gezdik, günlük hayatın fotoğrafını çektik. Kontrol noktaları ve muhaliflerin kırsaldan attığı roketler sayılmazsa Şam’da hayat her şey normalmiş gibi akıyor. Devlet işliyor, maaşlar ödeniyor, belediye çalışıyor. Sünni’siyle Alevi’siyle konuştuğumuz insanlara göre bu artık rejimi değil Suriye’yi koruma savaşı. Bu yol hikâyesinde, cephe hattında ordu korumasında ilerleyen TIR’ları, bölünmüş Halep’i, devasa fabrikaların yağmalandığı Şeyh Neccar’ı, ‘Şebbiha’ diye anılan milisleri, milyonlarca Sünni göçmene güvenli liman olan Lazkiye ve Tartus’u, Suriye için savaşan Filistinlileri, Humus’taki korkunç yıkımı ve Türkçe türkülerle kederlenen Ermenilerin hikâyelerini bulacaksınız…

SURİYE Enformasyon Bakanlığı’nın davetiyle Şam’da Uluslararası Tekfirci Terör Konferansı’na katılmak üzere gece yarısı Beyrut’a indiğimizde mihmandarım bizi Suriye sınırına götürecek minibüse bindirirken “Bunlar Seyyid’in adamları, endişelenme” dedi. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a adanmış iki genç. Hizbullah’ın marşları ve Hüseyniye ağıtlarıyla coşan sürücü Anti Lübnan Dağları’na son sürat sürdü. Yanındaki Ali Ekber Bero, sınır kapısı Mesna’da pasaport kontrolü için indiğimizde kolu ve boynundaki yara izlerini gösterdi: “Üç yıldır Suriye’de savaşıyorum.” 2012’de Şam’da Hz. Zeynep’in türbesini korumak için milis gücüne katılmış, ardından Kuseyr ve Kalamun cephelerinde savaşmış. Yaşı daha 22. Ali Ekber Lübnan ve Suriye’nin nasıl iç içe geçtiğinin küçük bir simgesi.

 

KARŞIMDA KASYUN DAĞI

Lübnan gümrüğünden sonra bir hayli uzun ara bölgeyi kat edip Suriye’ye VIP’ten girdik. Hizbullah ve Suriye ordusunun muhalif güçlere karşı savaştığı Kalamun bölgesi hemen kuzeyde. Sınırdan Şam’daki Dama Rose Oteli’ne kadar bize üç araçlık konvoy eşlik etti. Muhaberat’tan olduklarını söylemeye gerek yok. Elektrik kesintileri yüzünden karanlık bir Şam beklerken ışıklandırılmış caddeler ve parklardan geçip otele vardık. 2011 öncesi Dedeman’ın kullandığı devlete ait otelin tüm personeli ‘hoş geldin’ için ayakta! Yakındaki minareden yükselen Kur’an tilaveti ve ezan sesiyle sessizlik bozuldu. Odanın penceresini açtım, karşımda Şam’ı dikizleyen Kasyun Dağı. Habil ile Kabil’in kavga ettiği dağ. Halk Sarayı da orada. Ama Devlet Başkanı Beşşar Esad sarayda değil bulunduğum yakında bir mahallede kendi konutunda yaşıyor.

Ertesi gün Opera Evi’nde İran ve Lübnanlıların damgasını vurduğu konferanstayız. Bir Türk gazeteci ile konuşmak isteyen ne kadar çok meslektaşım varmış. Bunalıp öğleden sonra kaçtım. Fotoğraf makinesi ile dolaşmak için henüz izin kâğıdım yok, tek güvencem konferansta verilen tanıtma kartı. Yollarda kontrol noktaları var ama araç yığılmaları bezdirecek kadar değil. Belli yerlerde yayaların da çantalarına bakılıyor. Böylesi bir yerde fotoğraf makinesi yüzünden durduruldum, birkaç soruyla bırakıldım.

Kontrol noktasında askerler Mette çayının keyfini çıkartıyor. Arjantin’den gelen bu çay fincana dolduruluyor, su ilave ediliyor ve ucunda süzgeç olan metal çubukla içiliyor.
Çay deyip geçmeyin, bu biraz simgesel. Sahil ahalisi yani Lazkiye ve Tartuslular arasında çok yaygın. İnsanlar kendilerini mezhebiyle tanımlamaktan kaçınıyor; kimse kolay kolay ‘Aleviyim’ demiyor ama biri Matte içiyorsa hüküm veriliyor: “Evet kesin Alevi.” Tabii bu çayın tiryakisi sadece Aleviler değil. 

Kavurucu sıcakta sokaklar tenha. Birçok işyeri kapalı. Kepenkler Suriye’nin iki yıldızlı kırmızı, beyaz ve siyah bayrağındaki renklerle boyalı. Muhalifler kendi bayraklarını ilan edince bayrak hassasiyeti tavan yapmış ve yönetim 2012’de kepenkleri bayrak rengine boyattırmış. Güvenlik için konulan beton bariyerler de öyle.

 

HABER ÇOK, SATIŞ AZ

Şaalan semtinde bir gazete bayiine takıldım. Başköşeyi Vatan, El Baas ve Sevra gazeteleri almış. Yabancı gazeteler ve dergiler de satılıyor. Sipariş ettiği lavaşları torbaya yerleştiren Muvaffak Keyyal gazete satışından memnun değil, mutsuz da değil: “Savaştan önce günde 200-300 gazete satardım. Şimdi en fazla 100. Elhamdülillah ekmek parası çıkıyor.” Az ötede başkentin en eski semtlerinden Şağur’un parfümeri mağazasını kolaçan ettim, satış sorumlusu dert yandı: “Fiyatlar 8-10 kat arttı. Ambargo nedeniyle ürün temin edemiyoruz. Körfez’de üretilen ikinci kalite Fransız malları da artık gelmiyor.”

Kahve molası verdiğim Gemini Pastanesi’nin girişinde Beşar Esad’ın portresinin üzerinde ‘Maek’ yani ‘Seninleyiz’ yazılı. Bu, işyerlerinde en sık rastladığım poster. Naneli limonata polo içerken “Biz Şam’ı da biliriz, Ortadoğu’yu da” diye böbürlenenler için dev bir esere gözüm ilişti. Köşede 39 ciltlik ‘Büyük Şam Tarihi’ Suriyeli kimliğini  küçümseyenlere bir yanıt gibi duruyor.

 

İRAN DEĞİL HİZBULLAH

Şam’ı biraz daha arşınladıktan sonra girdiğim ‘3 Tavilat’ adlı mini lokantada milletin gözü, benim kaçtığım konferansı canlı yayımlayan televizyonda. Yan masada ‘okumuş adam’a “Nasıl buldun” diye sordum, çelişkili duyarlılığın ipuçlarını verdi: “İranlı konuşmacıların bu kadar olması beni rahatsız etti. Evet, İran’a müteşekkiriz ama Suriye’nin içişlerine müdahale eder diye de kaygılıyız.”

Peki, Hizbullah’ın müdahil olması? Onun yeri ayrı: “Onlar bu bölgenin insanları ve devlet değil örgüt. Bize bir şey dikte edemez.” 

Nasrallah’ın fotoğrafları her yerde ama İranlılardan herhangi birinin posterine rastlamadım.

“Ya Esad’ın durumu; İran ve Hizbullah olmadan Esad ayakta kalabilir mi?” İşte yanıtı:

“Esad’ın gidip gitmemesi Suriyelilerin meselesi. Şu aşamada giderse ordu dağılır ve terör örgütleri sadece Suriye’yi değil Türkiye ve Ürdün’ü de tehdit eder.” İran’a ‘kaygılı teşekkür’, Hizbullah’a ‘coşkulu teşekkür’ eden Suriyelilere başka yerlerde de rastladım. Gözlemlerimi paylaştığım İranlı gazeteci Hüseyin Murtaza ile din adamı Ali Mir Zai’nin yanıtı ortaktı: “İran direnişi destekliyor; Suriye’de solcu, sağcı ya da İslamcı iktidar olması bizi ilgilendirmiyor.”

Konferansın ikinci gününde öğlen sonrası seanslara katılmayıp yine Şam’ın sokaklarına çıktığımda istikamet Baas Partisi’nin kurulduğu Kemal Kahvesi’ydi. Yolda gitarını sırtlanmış, sakallı ve uzun saçlı bir gence rastladım. Objektifi doğrulttum, keyifle poz verdi. Onun da mekânıymış, gittik, oturduk. Adı Şadi el Hüseyni. Death metal çalıyor, dövmeciler için çizimler yapıyor. “Araplara benzemiyorsun” diye takıldım, “Çeçen’im” dedi. Suriye’deki Kafkasyalılar bu tür soyadlarını kullanmaz. “Annem Çeçen, babam Arap” diye açıklık getirdi. Mihmandarımın Alevi olduğunu öğrenince sohbeti birden kesti: “Sizinle konuşmam, bu adam Muhaberat’tan olabilir!” Neyse mihmandarımın öyle olmadığına ikna oldu. Bu kadar tepkili olmasının altında takip edilmesi yatıyor: “Daha 17 yaşındayken evimize kâğıt gönderip merkeze çağırdılar, sorguladılar, gözdağı verdiler. Çünkü müziğim, saçlarım ve sakalımla standartların dışına çıkıyorum. Muhaberat bunu otoriteye başkaldırı olarak görüyor. Şimdiye kadar 10 kez sorgulandım.” Şadi, Trablus’tan Mersin’e gemi bileti almış. Kaçma planının nedeni savaş değil müziği için bir mecra bulmak. Güneşin batışıyla kahvehanenin bahçesi tamamen doldu, nargileler fokurdamaya başladı.

 

İŞADAMININ TRAJEDİSİ

Otelde akşam yemeğinde aynı masada oturduğum Halepli işadamı Kemal Bankesli’ye kulak verdik; hikâyesi isyan sürecinin nasıl geliştiğini de özetliyor: “Muhalifler beni kaçırdı. 1 milyon Suriye Lirası fidye istedi. Reddettim. İşkence yaptılar, kollarımı kestiler, iki ayak parmağımı kırdılar. Sonunda grubun kadısı idamıma karar verdi. İnfaz sırasında liderleri “Dur” diyerek infazcının elini indirdi ama o sırada tetiği çektiğinden kurşun dizime isabet etti. Kendi aralarında ‘Bu adam bizden yana değil ama rejimin adamı da değil. Bizim için faydalı olabilir, idam etmeyelim’ diye konuşmuşlar. 4 saat kanlar içinde beklettiler, sonra akrabalarıma teslim ettiler.” 

Karşımda oturan kadın gazeteci Rula el Salih de yaralandıktan sonra bilek kemikleri ortaya çıkmış kardeşinin fotoğraflarını gösterip acılarını paylaştı: “Bu savaşta 35 akrabamı yitirdim. Oturduğum mahallede 185 kişi öldü.”
Şam’ın sokaklarında birçok binanın önünde ‘şehit’ fotoğraflarına rastlamak mümkün. Gün içinde uğradığım Radyo Televizyon Kurumu da kendi kayıplarını sergilemiş: Devasa panoda ölen 25 gazetecinin fotoğrafları sıralanmış. İç savaşın vurmadığı aile sanki yok. Kayıp bilançosu büyük ama yönetim bu konuda ketum. Opera Evi’nde kadın askeri doktor Hala Bilal’e ısrarla sorduğum halde “Vatan için ne kadar can verdiğimizin önemi yok” demekle yetindi.
Bu acılara rağmen insanlar yaşamlarına asılıyor. Dama Rose’da her gece bir düğüne denk geldim. Teras bölümünde ise sanatçı Mecide el Rumi Suriyelilerin sevdiği şarkılarla konukları eğlendiriyordu.

 

ESKİ ŞEHİR DİRENİYOR

Üçüncü gün artık Enformasyon Bakanlığı’nın yazılı izni elimde. Rahatça kentte fotoğraf çekebilirim. Fehhami bölgesinden başladım. Muhafazakâr bir semt. Pazar yeri kalabalık, sebze-meyve fiyatları üçe katlanmış. Maaşlar ise 5 yıldır aynı yerde sayıyor. Bir dükkan sahibi “Önceden herkes bolca alırdı, şimdi azar azar” dedi. Fiyat artışlarının iki temel nedeni şu: Mazot 17 liradan 140 liraya, benzin 40 liradan 150 liraya fırlamış. Ve çatışmaların olduğu bölgelerde tarımsal faaliyet azalmış.

Hamidiye Çarşısı’nda hediyelik eşya satan biri ise “Turist gelmediğinden krizin ilk yıllarında satışlarımız çok düştü. Şimdi yavaş yavaş açılıyor. Turist geldiği için değil. Çok sayıda Suriyeli yurtdışına çıktı. Onların yanlarına gidenler hediye götürüyor” dedi. Eski Şam’ın ziyaretçisi çok ama eskisi gibi canlı değil. Daracık sokaklarda ayakta kalamayan dükkânlardan bazıları fast food ya da kahveye dönüşmüş. Bana Şiraz halısını yok pahasına satmaya hazır bir dükkân sahibi muhtemelen o günü de siftahsız kapattı. Sıcakta daha fazla yürüyemedik, Bab Tuma yolunda Beyt el Ayli’de soluklanıp Şam dutundan meşrubatları kana kana içtik.

BUTİ, SELAHADDİN EYYÜBİ’NİN YANINDA

Suriye nereye giderse gitsin Selahaddin Eyyübi Türbesi ve Emeviye Camii ziyaretçisiz kalmıyor. Türbedeki yenilik şu: Nusra Cephesi’nin vaaz sırasında intihar saldırısıyla öldürdüğü Kürt alim Said Ramazan el Buti, Kudüs fatihi Selahaddin Eyyübi’nin yanına, aynı saldırıda ölen oğlu Ahmed Tevfik de türbenin dışında ilk Türk hava şehidi Üsteğmen Nuri, Yüzbaşı Fethi ve Üsteğmen Sadık’ın mezarının yanına gömülmüş. ‘Levant’ın şeyhi’ Buti, silahlı isyanı reddedip Erdoğan’dan krizin çözümü için yardım istemişti.

Hıristiyan, Şii ve Yahudilerin yaşadığı Bab Duma’da bildiğim mekânlardan Beyt el Şami’de yemek yedik. Sipariş listem aynı: Tabbuli (salata), cibni (peynirli tavuk), baba gannuş, humus, polo. Bab Tuma lokanta ve otele çevrilmiş konakları ve el işlemecilerin maharetlerini sergilediği dükkânlarıyla ünlü. Her şeye rağmen akşamları canlı müzik sokaklara taşmaya devam ediyor. Suriyeliler ölüm ile sevinci birlikte yaşıyor.

O LOKANTA KAPANMIŞ

Erdoğan’ın Esad’la yemek yediği Mithat Paşa Çarşısı’ndaki Khavali’nin halini merak ettim. Kilit vurulmuş. Köşedeki kuruyemişçi Mahmud Gassan’a sordum, “Burası iki kardeşe aitti, biri öldü, diğeri hastalandı. Çocukları yurtdışına gitti” dedi. Türkiye’den geldiğimizi öğrenince duraksadı, sonra devam etti: “Türkiye’yi seviyorum. Erdoğan bu lokantaya geldi; kızı evlenmeden önce gelip bu çarşıdan alışveriş yaptı. İki ülke arasında güzel ilişkiler tesis edildi. Şimdi Erdoğan bize gönderdiği teröristlerle her şeyi mahvetti. Bu savaş sadece İsrail’e hizmet etti.“

VE SESSİZLİK BOZULUYOR

Elektrikler kesik Mithat Paşa karanlık. Bir köşeye üşüşmüş çocuklarla karşılaştım. Latin Kilisesi her yıl yaz kampı düzenlermiş. Çatışmalar artık buna engel. Onlar da kapalı çarşıyı gizemli bir oyun alanına çevirmişler. Gruplar halinde yarışan çocuklar belli yerlere bırakılan işaretler ve ellerindeki haritayla şifreleri çözüyor.

Hamidiye Çarşısı’nda ise uğramadan geçemediğim yer tarihi dondurmacı Bekdaş. Her zamanki gibi ana baba günü. Önceden duvarda ünlü ziyaretçilerin fotoğrafları vardı. Emine Erdoğan ve Ürdün Kralı Abdullah’ın fotoğrafları da asılıydı. Şimdi onların yerinde tek bir çerçeve var: Nasrallah’ın direnişe katkılarından dolayı gönderdiği teşekkür mektubu.

Güneşin batışıyla caddeler de şenleniyor. Akşamın son yürüyüşünü yaptığım Şaalan kalabalık, dükkânlar doluydu. Şam’ın gecelerinde sessizlik dördüncü gece bozuldu. Sabaha doğru kırsaldaki Cobar’a yönelik bombardıman uyutmadı. Muhalifler de Dahiyet el Esad bölgesine roket attı.

 

Emeviye Meydanı’nda savaştan eser yok

Silahlı gruplar Şam’a sarsıcı darbeyi 26 Eylül 2012’de Emeviye Meydanı’nda Genelkurmay karargâhına saldırarak vurmuştu. O günden itibaren rejim silahlı grupları Şam’ın merkezinden uzak tutmak için ciddi önlemler aldı. Yine de kentin doğusunda Guta, Duma ve Cobar’ı elinde tutan muhalifler zaman zaman roket atarak Şam’ı terörize edebiliyor.

hürriyet.  FEHİM TAŞTEKİN

Published in Rapor
Pazartesi, 01 Haziran 2015 18:15

Mossad: İŞİD, en büyük hizmeti bize yaptı

Eski Mossad başkanı Efraim Helfi Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de zor bir savaşa mecbur kalmasıyla İsrail’in nefes alma fırsatı bulduğunu itiraf etti.


Mossad eski başkanı: Hizbullah her gün Suriye’de İŞİD ile savaşmayla ve güçlerini yitirmeyle İsrail güvenliğine yardım etmiş oluyor.

Eski Mossad başkanı Efraim Helfi Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de zor bir savaşa mecbur kalmasıyla İsrail’İn nefes alma fırsatı bulduğunu itiraf etti.

Helfi, Hizbullahın İŞİD gibi terör örgütüyle savaşmasıyla tarafların birlikte zayıflayacaklarını ve güçlerini yitirecekelrini ifade etti.

Buna karşı Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah son mesajlarında siyonist rejimi muhatap alarak Suriye’de teröristlere karşı savaş, Hizbullah’ı siyonist rejime karşı direnişten alı koymayacağını bildirdi. Dolaysıyla Suriye’de meşgul olma ve Güney cephesinde uzun zamandan beri operasyon yapmama asla İsrail’in menfatına olmayacağının altı çizildi.

Published in Rapor
Tagged under
Cumartesi, 18 Nisan 2015 01:59

Hedef: IŞİD- Hizbullah Savaşı!

Kosova bağımsızlık savaşı sırasında bölgede NATO başkomutanı olan ABD’li General Wesley Clark, CNN International Televizyonu’nda katıldığı bir programda ”IŞİD’i Batılılar kurdu” ve “IŞİD-Hizbullah savaşı hedefleniyor” iddiasında bulundu.


1998-1999 Kosova bağımsızlık savaşı sırasında bölgede NATO başkomutanı olan, ABD’li General Wesley Clark, Gazeteci Amy Goodman ve Juan Gonzalez’in yönetimindeki democracynow.org sitesine bir mülakat verdi.

Clark, “Bush yönetimince 5 yılda 7 ülkeyi kapsayan bir savaş planı hazırlandığını, Saddam’ın devrilmesine karşın ABD’nin Irak’ı yönetmeyi başaramaması üzerine planın devre dışı kaldığını” açıkladı.

11 Eylül hadisesinden 9 gün sonra bir generalin, kendisine ‘bir karar alındığını ve Irak’a girileceğini’ söylediğini aktardı. Bunun üzerine, nedenini sorduğunu belirten eski NATO komutanı General Clark, ‘hem zamanı, hem de nedeni hakkında hiç bir şey bilmediğini, ancak teröristlerin işgale bahane edileceğini’ biliyorum dediğini söyledi.

İSRAİL VE İNGİLTERE TÜRKİYE’Yİ BÖLGEDEN ÇIKARMAK İSTİYOR

ABD’li Orgeneral Wesley Clark, geçtiğimiz günlerde ise CNN International’de canlı yayın konuğu oldu. Bu yayında Clark, “İsrail ve İngiltere’nin, Amerika Birleşik Devleri ve Türkiye’yi bölgeden çıkarmak istediğini” iddia etti.

Clark, “2007’de yaptığı ifşaatla, Irak’ın işgali ile başlayacak olan senaryo, daha sonra Suriye, Libya, Somali, Sudan, Lübnan’la devam ederek, İran’la bitecekti. Irak savaşında Saddam’ı devirseler de, Irak’ı yönetemediler. Bu ekonomik ve siyasi anlamda ABD için tam bir hezimetti” ifadesini kullandı.

“DEAŞ’I BATILILAR KURDU”

CNN International’de, “IŞİD’i en yakın dostlarımız kurdu ve destekliyor” diyen Clark’a göre, bölgenin daha da istikrarsızlaştırılması ve ABD’nin bölgede sürekli savaş halinde kalması için, İsrail ve batılı diğer müttefikler IŞİD’i oluşturdular.
Böylece, Amerika’nın bölgedeki itibarı daha da kötüleştirmiş olacak ve İsrail’le mücadele edebilecek güçlerin enerjisi bu şekilde yok edilecekti.

Clark’ın iddiaları doğrulayan açıklamalar yapan CIA Ortadoğu masasından emekli Elizabeth Murray’de El Kaide’nin kuruluşunda rol alan CIA’ın, IŞİD’in kurulmasında da önemli rol oynadığını belirtiyor.

“DEAŞ-HİZBULLAH SAVAŞI HEDEFLENİYOR”

Hizbullah’la savaşabilecek Sünni görünümlü bir güç oluşturulduğunu belirten Clark, “IŞİD ile Hizbullah savaştırılarak, Müslümanlar arasında bir mezhep savaşı planlandığını” iddia ediyor.

Batılı pek çok yorumcuya göre, Türkiye’nin bölgedeki soğukkanlı davranışları nedeniyle, planlanan savaşın prova alanı olarak Yemen seçildi.

Batı, Körfez ülkeleri ile İran arasında meydana getirdikleri gerilim ile kendi planladıkları hedeflere erişmek istiyor.

Published in Rapor


İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.Bölgedeki gelişmeler İran lehine işliyor, ABD ve Batılı müttefikleri İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar.

Eş-Şarku'l-Avsat bugünkü başyazısında şunları yazdı: İran, İslam Devrimi'nin başlangıcından buyana, bölgedeki ilerlemelerine başlamıştı. Arap ve Körfez ülkeleri İran'a dünya siyasetinden dışlanmış kendi kabuğuna çekilmiş bir ülke olarak bakıyorlardı ama gözlerinden kaçan bir şey vardı, oda İran'ın gizlice Arap ülkelerin kalbine kadar nüfuz etmesiydi

Gazete haberin devamında şöyle yazıyor: Arap liderler bölgedeki siyasi gelişmeler karşısında hiçbir aksülamel göstermezken tüm olaylar İran lehine dönüverdi, şimdiyse İran'la başa çıkmak için Arap-Türk koalisyonu oluşturma çabası içerisindeler.

Arap şeyhleri, Ensarullah ve Hizbullah liderlerini ortadan kaldırarak İran ile baş edebileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar, çünkü İran kendi ideoloji ve düşünce tarzını Arap ülkelerinin en derinliklerine kadar işlemiş durumda. İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.

Gazete son olarak şunlara yer verdi: ABD ve Batılı müttefikleri, İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına, açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar ve Irak ve Suriye'de Sünnilerin karışıklık çıkardıklarını iddia ediyorlar.

Published in Rapor

Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı, Siyonist İsrail Rejimi topraklarının tamamının Hizbullah ve Gazze halkının sahip olduğu füzelerin menzilinde olduğunu belirtti.


Devrim Muhafizları Ordusu bilgilendirme bürosundan aktarılan habere göre, İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı General Muhammed Ali Caferi, Ramhormoz şehrinin şehitlerini anma merasimini anma merasiminde yaptığı konuşmada, Filistin’de işgal olunmuş toprakların tümünün Hizbullah Hareketi ve Gazze halkının sahip olduğu füzelerin menzilinde olduğunu belirtti.

General Caferi, İsrail Ordusu elinde bulundurduğu dünyanın en gelişmiş silahlarıyla, ne kadar çalışsa ve çaba gösterse de Lübnan ve Gazze sınırlarına giremediğini hatırlattı ve “Bu ne tür bir güçtür ki bölgenin en teçhizatlı ordusunu durdura bilmeyi başarmıştır? Neden Gazze’ye giremiyorlar? Bugün işgal olunmuş Filistin topraklarının tamamı Hizbullah Hareketi ve Gazze halkının sahip olduğu füzelerin menzilinde ve bu da İsrail’in düşeceği ve yıkılacağı anlamına gelmekte, zaten Siyonistler kendileri de bunu biliyor, ama hiç bir şey yapamıyorlar” diye konuştu.

 

Published in Rapor

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah Komutanı İmad Muğniye’nin bir terörist saldırı sonucu şehit olmasının yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Lübnan’da ve bölgede yaşanan gelişmelere de değindi.


Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah Komutanı İmad Muğniye’nin bir terörist saldırı sonucu şehit olmasının yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada Lübnan’da ve bölgede yaşanan gelişmelere de değindi.

Sözlerine IŞİD’in Libya’da başlarını keserek öldürdüğü 21 Mısırlı Hıristiyan’ın katledilmesini kınayarak başlayan Nasrallah, Mısır devletinin, halkının ve Kıbti kilisesinin acılarını paylaştığını söyledi.

İmad Muğniye’den sonra oğlu Cihad Muğniye’nin de İsrail saldırısında hayatını kaybettiğini hatırlatan Nasrallah, İmad Muğniye’nin kanının İsrail’in yakasını bırakmayacağını söyledi.

Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’nin ölüm yıldönümü dolayısıyla Hariri ailesine de başsağlığı dileyen Nasrallah, Hizbullah olarak terörle mücadeleye yönelik bir strateji planı hazırlanmasını desteklediklerini söyledi ve “Terörle mücadele konusunda bir strateji oluşturulması konusunda görüş birliği var; ama maalesef İsrail’e karşı mücadele konusunda görüş ayrılıkları söz konusu” dedi.

Nasrallah, “Lübnan’ın Beka bölgesinde bir güvenlik planı uygulanmasını bir kez daha desteklediğimizi açıklıyoruz. Hepimiz güvenlik ve istikrar için Lübnan ordusunu, güvenlik güçlerini ve hükümeti desteklemeliyiz” dedi.

Hizbullah ile Ulusal Özgürlük Hareketi’nin anlaşması önemli

“IŞİD, Libya’dan bizim bölgemize kadar uzanıyor. Arsel eteklerine kadar varlıkları söz konusu. Hükümet, bu tehlikeli durumu ve doğu dağlarındaki IŞİD ve Nusra varlığını dikkatle izlemelidir. Hükümet ve halk, Arsel’de IŞİD’le mücadele konusunu ciddiye almalıdır. Hizbullah ve Ulusal Özgürlük Hareketi arasındaki anlaşma önemlidir. Biz bu ilişkinin daha da derinleştirilmesini istiyoruz. Biz Hizbullah ve Ulusal Özgürlük Hareketi arasındaki anlaşmanın benzerinin ulusal düzeyde de gerçekleşmesini istiyoruz” diyen Nasrallah, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda da azami düzeyde çaba gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Hizbullah-Mustakbel görüşmelerinin olumlu etkileri oldu

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Sa’ad Hariri liderliğindeki el-Mustakbel Partisi ile sürdürülen görüşmelere de değinerek şunları söyledi:

“El Mustakbel Partisi ile yapılan görüşmelerin olumlu sonuçları oldu. Öngörülerimiz doğrultusunda bunu sürdürüyoruz ve olumlu sonuçlara varmayı umuyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda, uluslararası ve bölgesel güçlerden yana beklenti içine girmemek gerekiyor; çünkü bunalım daha da derinleşiyor.

Çevremizde yaşanan olaylar konusunda tarafsızlıktan söz edilmesi mantıksız ve gerçek dışıdır. Bizim bölgemizin yazgısını bölge yaratıyor, tek bir ülke değil. Bugünün dünyasının yazgısı, bölgede belirleniyor. Biz, Lübnan’ın bölgede yaşanan olaylardan etkilenmediğini söyleyemeyiz. Lübnan bugün her zamankinden çok daha fazla bölgeden etkileniyor.

Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün ve diğer ülkelerinin kaderi bölgede belirleniyor. Bizi Bahreyn tutumumuz konusunda eleştirenler, diğer ülkelerin, özellikle de Suriye’nin iç işlerine karışmamalıdır. Suriye’ye askeri ve siyasi anlamda müdahale edenlerin bizim Bahreyn konusundaki barışçı tutumumuzu eleştirmeye hakkı yoktur. Bahreyn hükümeti, muhaliflerle diyalog konusunda kör ve sağır davranıyor ve her haklı sözden korkuyor.”

IŞİD’in hedefi Kudüs değil, Mekke ve Medine

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, bölgedeki tekfirci teröre değindiği konuşmasında şunları söyledi:

“Biz en başından beri tekfirci terörün herkese, bir din olarak İslam’a yönelik tehlikesi konusunda uyarılarda bulunmuştuk. Dünya bugün bunu anlamaya başladı. Şu an IŞİD ve Nusra’yı tehlike ve tehdit olarak görmeyen tek taraf İsrail’dir. Şu an IŞİD’in yaptığı her şey bütünüyle İsrail’in çıkarınadır.

IŞİD’in hedefi Kudüs değil, Mekke ve Medine’dir. IŞİD Lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin Mekke ve Medine için emir tayin ettiğini duyuyoruz.

Tekfirci akımlar belirli bir rejime değil, tüm bölgeye tehdittir, tüm halklara ve bir din olarak İslam’a yönelik bir tehdittir.

IŞİD’in işlediği cinayetler dehşet vericidir. Mossad, ABD ve İngiliz istihbaratları IŞİD’e hedef gösterme konusunda rol oynuyor.

İtalya, terörizmin sınırının 350 kilometresinde bulunduğunu ve dağlarının eteklerine geldiğini açıkladı.

Bölgedeki tüm devletlerden ve halklardan tekfirci terörizm konusunda ortak adımlar atmasını istiyoruz. İslam’ı savunmak için fikri, siyasi ve askeri düzeyde terörizmle mücadele etmek gerekiyor. İnsan fıtratına zıt olan hiçbir şey İslam’a mal edilemez. Biz tekfirci teröre karşı İslam’ı savunuyoruz.”

IŞİD’le Nusra’nın bir farkı yok

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Ürdünlü Plot Muza Kesasbe’nin yakılarak öldürülmesi sonrasında Ürdün hükümetinin tavrına değindiği konuşmasında şunları söyledi:

“IŞİD’le Nusra arasında bir fark yok. Her ikisi de aynı akımdır, onların tek farkı liderlerinin ayrı olması. Ürdün, Irak’ta IŞİD’le savaşırken Suriye’de Nusra’yı destekleyemez.

Yemen’deki devrim, Suriye’ye hakim olup oradan Arabistan’a ulaşmayı planlayan el-Kaide’ye karşı durdu. Öfke ve çözümsüzlük, Yemen’i herkese tehdit oluşturabilecek noktalara götürüyor.

Suriye’deki savaş, bazılarının Suriye’yi yıkma pahasına inadıyla sürdürülüyor. Suriyeliler arasında teröristler hariç olmak üzere bir siyasi çözüm yolu bulunmalıdır.” 

ABD’ye umut bağlayanlar serap görüyor

Hizbullah genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, terörle mücadele konusunda Amerika’ya umut bağlayan ülkeleri eleştirdi ve şunları söyledi:

“Körfez ülkeleri bölgeye yönelik farklı bir tutum sergilemelidir; çünkü tehdit herkese yöneliktir. Bölgedeki tüm ülkeler, bölgedeki sorunların çözümü yönünde hareket etmelidir.

Amerika, IŞİD’le mücadele bahanesiyle bölge ülkelerinin kaynaklarını yağmalıyor. Umutlarını Amerika’ya bağlayanlar, kuruntu içindedir ve serap görmektedir. Bizi yıkmaya ve yok etmeye çalışanlara nasıl umut bağlanır? Direniş, düşmanla mücadele için Arapların veya uluslararası güçlerin stratejisini beklemeyecektir. Bu tekfirci gruplarla mücadele etmek ve onların yayılmasını engellemek gerekiyor.

Amerika, IŞİD’i ortaya çıkararak bizi yıpratma, bölgede büyük kin, düşmanlık ve yıkımla İsrail’in egemenliği yönünde hareket ediyor. IŞİD’e karşı duran Iraklılar, teröristlerin Kuveyt’e ve Arabistan’a ulaşmasını önlediler.”

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah’tan Suriye’yi terk etmesini isteyenlere hitaben de “Gelin hep beraber Suriye’ye, Irak’a ve bölge ülkelerine yönelik tehditlerin olduğu yerlere gidelim” dedi.

Hizbullah’ın Irak’ta terörle mücadeleye katılıp katılmadığı yönündeki belirsizliğe de açıklık getiren Nasrallah, “Şimdiye kadar Irak konusunda konuşmamıştık; ama şu an Irak’ın halen geçirmekte olduğu hassas aşamadan dolayı Irak’ta sınırlı bir askeri varlığımız var” dedi.

 

 

 

Published in Rapor

İran İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Birlikleri Komutanı General Süleymani, terör örgütü IŞİD'in, yolun sonuna geldiğini belirtti.


Kudüs Birlikleri Komutanı General Kasım Süleymanı Kerman'da İslam İnkılabı'nın zafer yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bir etkinlikte yaptığı konuşmada, Irak'taki IŞİD ve diğer terörist gruplara indirilen ağır darbelere göre, bu grupların yolun sonuna geldiğinden emin olduğunu dile getirdi.
İslam İnkılabı'nın emsalsiz kazanımlarına işaret eden General Süleymani, emperyalizmin son kozu olarak, tekfirci grupları kullanarak, İslam'ın simasını bozmaya ve Müslümanlar arasında ihtilaf ve savaş çıkarmaya çalıştığını belirtti.
Bugün İnkılab'ın bütün bölgeye, Bahreyn ve Irak'tan tutun Suriye, Yemen ve Kuzey Afrika'ya kadar bir alana ihraç edildiğine dair işaretlere tanıklık ettiklerini söyleyen Kudüs Birlikleri Komutanı, direniş cephesi karşısında art arda yenilgi alan emperyalizm ve Siyonizm'in, İslam Cumhuriyeti'nin gücü ve kendilerinin acziyetini itiraf ettiğini vurguladı.
Lübnan Hizbullah Hareketi'nin son zamanlarda Siyonist rejime karşı gerçekleştirdiği başarılı operasyonuna dikkat çeken General Süleymani, işgal rejim ordusuna yüksek seviyde hazırlıklı olmasına rağmen Hizbullah'ın darbe indirmeyi başardığını gösterdiğini sözlerine ekledi.

Published in Rapor
Pazar, 08 Şubat 2015 00:00

Halk bitti diyene kadar bitmez

Tüp bitince sallarız,
Pil bitince ısırırız,
Şampuan bitince su döküp çalkalarız,
Tükenmez kalem bitince hohlarız,
Bittiğinde vazgeçmemek halkımızın geninde var.

Halk düşmanları atalarımızdan gelen mücadeleci genlerimizi bozmak için ellerinden gelen her türlü çalışmayı yapsa da halk düşmanı sistemin kuruluşunun 100.yılına gelinen süreçte çokta başarılı oldukları söylenemez.

Kendilerine ve birilerine göre halkımızı çok da iyi uyuttuklarını düşünenler; onyıllardır ezilen, sömürülen, çaresiz bırakılan, kolu kanadı kırılan, en güvendiği kişiler tarafından ihanete uğrayan şerefli, değerli, kararlı, izzetli, namuslu halkımızın tüm planları darmaduman eden hareketlerini görünce şoka girmekte, kanserli hücreleri çoğalmakta, birilerine ise ani inmeler inmekte ve pis hayatlarını tamamlayarak cehennemdeki ebedi yurtlarına gitmektedirler.

Olanca yoğun, büyük büyük harflerle başlıklar atılan suni gündem halkımıza pompalanadursun, dünya müthiş bir şekilde Öz Muhammedi gündemle çalkalanmakta, Hak Cephesi ve halkçı hareketler başarıdan başarıya koşmaktadır. Herkes beşiğinin içerisindekilere sahip olma derdine düşmüş, kendi kadrolarının moral ve motivasyonunu çok virajlı, şarampollü, mucurlu, bin bir türlü tehlikeli yolun bu kısmından geçirmenin telaşındadır.

İyi şoförüm, şöyle uçarım, böyle kaçarım bu süreci tamamlamak için yeterli iddialardan değildir o yüzden sağlam bir kulpa tutunmak bu yolun sonuna varmada en önemli adımdır. Hak Cephesi’nde bulunan bizler İslam İnkılabı’nın çizdiği yolda en ufak bir şüphe duymadan adım adım ilerlemeliyiz.

2006 yılındaki Hizbullah’ın korsan İsrail’e vurduğu ağır darbenin ardından dünyanın başka bir dünya olduğunu birileri idrak etti, o zamanlar gündeme ilişkin analizlerimizi dinlemekten hoşlanan, belki içinden gülen ama dışından dinleyen iki ağabeyimle yaptığımız saatlerce süren konuşmanın sonunda; korsan İsrail’in artık yok olduğunu, Filistin’in kurtuluşun eşiğine geldiğini, Suriye ve Venezuela’nın İslam İnkılabı’nın sağ ve sol kolları olduğunu, Sudan’ın gizli İnkılabi depo olduğunu, Kuzey Kore’nin küfür cephesinin herhangi bir piskopatlığına karşı her an atom bombası atmaya hazır ve nazır olduğunu, Mısır rejiminin devrilmesinin çok önemli bir adım olacağını, bu adımın sonunda eğer küfür dünyası dayanamazsa topyekün bir savaşın başlayacağını, çok büyük bir cephenin de Aden Körfezi cephesi olacağını, Yemen Hizbullahı’nın büyüklüğünün ardından adı hiç duyulmamış Somali Hizbullahı’nın da destan yazacağını ballandıra ballandıra anlattım… Güldüler, geçtiler…

25 Ocak 2011 Mısır Devrimi’ni sevinç gözyaşlarıyla takip ettiğimiz sürecin devamında görüşmeye ara verdiğimiz yukarıdaki sohbette bulunan ağabeylerimden birisi geldi, anlat dedi, anlat, anlattık  Dilimiz döndüğünce… Bu analizler, fikirler, yorumlar bizim şahsi düşüncemiz değildir. Bunlar İslam İnkılabı’nın yaptığı hareketler ve bu hareketleri anladığımız ölçüde getirdiğimiz yorumlardır.

Şu anda geniş kapsamlı bir Yemen devrimi yazısı yazmanın tam zamanı aslında fakat artık güneş o kadar aşikar ki sıcaklığı ile dünyayı kavuran, ışıklarıyla gözleri kamaştıran İslam İnkılabı güneşinin dünyaya yansımalarını yeniden yorumlamaya gerek yok zira yorumlayacak bir durum olması için biraz olayın kapalı olması lazım… Biz Yemen Devrimi’nin yorumunu on yıl önce yaptık, dinleyen dinledi…

Zaman artık ahir zaman, zaman dünyaya İslam’ın hakim olma zamanı. Bir bölgenin, bir ülkenin İslamlaşması değil tüm dünyanın İslamlaşma zamanı.

Bu çerçevede siyonist kralın İslami Uyanış ile şoka girmesinin ardından Yemen İslam devriminin engellenemez aşamaya gelişiyle pis vücudunun dünyayı işgaline son verilmesinin ardından gerçekleşecek müjdelere de değinmek gerekirse bazı hadislerde İmam Mehdi(as)’nin zuhurundan bahsedilmektedir.

Mehdi(as)’nin bir şahıstan çok hareket olduğuna, yapacağı işlerin bir süreç gerektirdiğine, o yüzden tek hareket birden fazla şahsı kapsayan bir olgu olduğuna inandığımdan, bu olayla eş zamanlı gerçekleşen zuhur belirtisinin Dünya Müslümanlarının ve Mustazaflarının Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney’in Avrupa ve Kuzey Amerikalı gençlere yazdığı mektup olduğunu düşünüyorum. [1]

İmam Humeyni (ra), Peygamberimiz(sav)’in hükümdarlara elçiler göndererek onları İslam’a davet sünnetini yerine getirmek amacıyla, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) Başkanı Mihail Gorbaçov’a 1989 yılında bir mektup yazar. Yaşamının her alanında Peygamberlerin ve İmamların sünnetini uygulayan İmam Humeyni, bu davranışıyla insanlara bu sünnetlerin günümüzde de uyulanabilirliğini göstermiştir. Onun gerçek varisi İmam Ali Hamaney’in de bugün aradan geçen 26 yılın ardından bu mektubu böyle bir zamanda yazması manidardır diye düşünüyorum.

Tüp bitince sallıyorduk, pil bitince ısırıyorduk, şampuan bitince su döküp çalkalıyorduk, tükenmez kalem bitince hohluyorduk olay nasıl İran’a, İslam İnkılabı’na geldi diyenler olabilir. Her yol Mekke’ye, her analiz İslam İnkılabı’na çıkar. Başka bir durum yok. Son olarak; suni gündemlerle ülke gündemini bunaltıp, halkı perişan edip, oynadıkları tiyatro artık izlenmez hale gelenlere mesajımızı vererek bitirelim…

Halk bitti diyene kadar bitmez.

[1] http://turkish.khamenei.ir//index.php?option=com_content&task=view&id=747
 

 – Hüseyin Yahya CEVHER 

 

 

Published in İÇten Gelen Yazilar

İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü, Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki, ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.


 İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü, Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki, ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.

İsrail Hizbullah’tan gelecek misillemeyi, Golan Tepeleri’nden beklemekteydi ancak Hizbullah beklenenin tersine güpegündüz işgal altındaki ‘‘Şeba Çiftlikleri’’nden saldırıya geçti.

Hizbullah bu misillemesiyle İsrail’e istediği an, istediği zaman ve mekânda karşılık verebileceğini göstermiş oldu.

Netanyahu’nun, hem Hizbullah güçlerine saldırı emri vermesi, hem de İran’a Hizbullah aracılığıyla gönderdiği mesaj, çok büyük bir hataydı.

Netanyahu, İran’a gönderdiği mesajda, Şehit olan İranlı Generalin hedeflerinde olmadığını bildirmişti.

Bundan böyle, İsrail Ordusu’nun yenilmezlik portresi ortadan kalkmış gibi gözüküyor. İsrail Ordusu’nu korku sarmış durumda. Nasrallah’ın deyimiyle artık bundan böyle oyunun kuralları değişti.

General Caferi’nin açıklamaları bir yandan, Hizbullah ve Filistin direniş güçlerinin her zamankinden daha hazır olması diğer yandan, İsrail’i içinden çıkması güç bir çıkmaz sokağa sürüklemiş gibi gözüküyor.

İsrail bugünlerde en kötü günlerini tecrübe ediyor, bir taraftan İran, Hizbullah ve Filistin direniş güçlerinin intikam alma korkusu, diğer taraftansa uluslararası arenada işledikleri cinayetlerden dolayı yalnızlığa itilme korkusu.

Netanyahu’yu korku bürümüş durumda. Hizbullah, Netanyahu’ya öylesine bir ders verdi ki, Hizbullah’ın ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna dahi karşılık vermekten aciz kaldı.

İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki Hizbullah’ın ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.

Netanyahu atılacak her kurşunun, Hizbullah’tan çok, İsrail’e zarar vereceğini bildiğinden Hizbullah’ın misillemesine karşılık vermemeyi tercih etti.

jamnews.com

Published in Rapor

Hizbullah komutanlarından İmad Mugniye’ye 2008 yılında Şam’da düzenlenen suikastın, CIA ve Mossad tarafından ortak olarak düzenlendiği ortaya çıktı.


Hizbullah komutanlarından İmad Mugniye sukiastı, İsrail istihbarat servisi Mossad ve ABD’nin dış istihbarat servisi CIA’in ortak operasyonuymuş. ABD’li eski bir istihbarat yetkilisi, 2008 yılında Suriye’nin başkenti Şam’da düzenlenen ve İmad Mugniye’nin ölümüyle sonuçlanan suikastı CIA ve Mossad’ın ortak olarak düzenlediğini söyledi. 

Washington Post’ta yer alan habere göre, eski ABD’li yetkili suikastte ABD’nin de rolü olduğunu kabullendi. Saldırı dünya kamuoyunca sadece Mossad tarafından düzenlendi olarak biliniyordu. Hizbullah komutanlarından İmad Mugniye, 12 Şubat 2008’de Suriye’nin başkenti Şam’da düzenlenen bombalı bir saldırı sonucunda şehid olmuştu. Bombanın Tel Aviv’de uzaktan kontrol sistemiyle patlatıldığı belirtiliyor. 

Mossad ve CIA’in, Mugniye’yi, suikastten önce bir ay boyunca yakından takip ettiklerini ve hergün kullandığı güzergahı tespit ettiklerini söyleyen ABD’li yetkili daha sonra saldırının planının netleştiğini ve en doğru zamanın beklendiğini kaydetti. 

ABD, İSRAİL SUÇLANACAĞI İÇİN RAHATTI

ABD’li yetkili, Mugniye’ye düzenlenen suikast konusunda ABD yönetiminin bir endişesi olmadığını söyledi. Eski yetkili bunun, saldırıdan sonra tepkinin doğal olarak İsrail’e yöneleceğinin düşünülmesinden kaynaklandığını belirtti. ABD’nin beklediği gibi de oldu, Hizbullah saldırıdan sadece İsrail’i sorumlu tuttu. 

Mugniye’nin öldürülmesinin ABD’nin de istediği birşey olduğunu söyleyen ABD’li eski yetkili, bunun sebebininse 1983 yılında Beyrut’taki ABD büyükelçiliğine düzenlenen saldırı olduğunu söyledi. Bu saldırıda 63 kişi ölmüştü. Saldırıyı Mugniye’nin planladığı ve gerçekleştirdiği ifade ediliyordu. 

ABD’li yetkili, Mugniye’ye suikast düzenleme teklifinin ilk olarak İsrail’den geldiğini ABD’ninse bu teklife sıcak baktığını söyledi.

 

Dünyabülteni

 

Published in Rapor
Sayfa 1 / 2