Bismillahirrahmanirrahim
Kendini eğitmenin/ Nefis tezkiyesinin yolları
Allah-u Teâlâ insanı eğitilmeye/terbiye edilmeye muhtaç bir şekilde yaratmıştır; hem dışarıdan eğitilmesi / terbiye edilmesi gerekir, hem de içten kendisini eğitmelidir. Maneviyat alanında eğitim/terbiye iki alandadır; birincisi “düşünce ve akli güçleri” eğitme/terbiye etme; bunun yolu talim/öğretimdir. İkincisi ise nefis, gazap ve şehvet garizelerini içgüdülerini eğitme/terbiye etmedir; buna da “nefis tezkiyesi” denir.
İnsan doğru öğretim görür ve doğru eğitilirse, münasip ve doğru bir fabrikada istenilen şekil verilen hammadde gibi kemale erir ve gerçek yerini bulmuş olur. Böylece onun varlığı, hem bu âlemde bütün insanların yararlandığı, dünyanın abat olmasına vesile olduğu ve insanların kalplerinin abat olmasına sebep olan bereket ve hayır kaynağı olur, hem de diğer alemde bütün insanların ilk günden şimdiye kadar büyük bir aşkla arzuladığı bir akıbete sahip olur. Yani kurtuluşa, ebedi saadete ve cennete kavuşur. Bütün peygamberler; ilkinden son peygamber Resul-u Ekrem’e (s.a.a) kadar hepsi, hedeflerinin “talim ve terbiye” “talim ve tezkiye”, (eğitim –öğretim ) olduğunu söylemişlerdir. “.. onları arındıran, kitap ve hikmeti onlara öğreten..” ( Cuma/2 ) ayetinde beyan ettiği gibi insanları hem akli olarak eğitiyor, hem de ruhi olarak terbiye/tezkiye ediyorlar.
Bizlerin yaptığı ibadetlerin ve ilahi farizaların hepsi gerçekte nefsi tezkiye/terbiyenin araçları ve vasıtalarıdır. İbadetler, biz kâmil olalım diye farz kılınmış eğitim ve antrenmandır. Nasıl ki idman yapmasanız bedeniniz güçsüz ve zorluklara dayanıksız olur; bedeni güçlendirmek, dayanıklı kılmak, bedenin sahip olduğu yetenekleri ortaya çıkarmak için antrenman ve spor yapmanız gerekiyor. Namaz bir idmandır, oruç bir antrenmandır, infak bir idmandır, günahtan kaçınmak bir idmandır, yalan konuşmamak bir idmandır, insanların iyiliğini isteme bir antrenmandır. Bu idmanlarla ruh güzelleşir, güçlenip kuvvetlenir ve kâmil olur. Bu antremanlar yapılmazsa zahiren ( dış görünüşle) beğenilir olabiliriz ama batınımız noksan, hakir, zayıf, darbelere dayanıksız olur. İşte Oruç bu idmanlardan biridir.
Niyetin Kimyası
Oruç sadece insanın yemeyip içmemesi değildir. Bu yiyip içmemek bir niyet ile olmalıdır; bir insan işlerinden dolayı gün boyu 13-14 saat hiç bir şey yiyip içmese hiç bir sevap almaz. Ama yiyip içmemeyi niyetle yerine getirirseniz size değer verir, ruhunuzu kıymetlendirir, nurani olmanızı sağlar.
Orucun şartı niyettir. Niyet ne demektir? Bir ameli, bir hareketi Allah için yerine getirmektir. Allah yolunda O’nun emirlerini Allah rızası için yerine getirmek bütün amellere değer kazandırır. Ramazan ayının ilk gecesinin duasında buyuruyor: “Allah’ım! Bizi niyet edip ardından amel eden kimselerden karar kıl, bedbaht olup tembelliğe duçar olan veya amelden başka şeye yaslanan kimselerden kılma”. İster maddi olsun, ister manevi bütün işlerde tembellik ve isteksizlik “bedbahtlık” getirir.
Oruç, en güzel amellerden biridir; zahirde bir işi yapmak sayılmaz ama batında bir girişimdir, bir ameldir, olumlu bir harekettir, çünkü siz bir ameli niyet etmişsiniz. Bundan dolayı oruç tutma sahasına girdiğiniz andan itibaren günün sonuna kadar bu niyetinizden dolayı devamlı ibadet halindesiniz. Uyusanız da ibadet ediyorsunuz, yürüseniz de ibadet ediyorsunuz. Resul-u Ekrem’den (s.a.a) nakil edilen.; “..bu ayda nefesleriniz tesbih ve uykunuz ibadet sayılır..” hadisi gereği aldığınız her nefes ve uyuduğunuz her an ibadet hesap ediliyor. Uyku nasıl ibadet sayılır? Nefes alıp vermek nasıl “tesbih/ yani suphanallah” söylemek sayılıyor? Bunun hikmeti şudur; siz hiç bir amel yapmasanız da, hiç bir eylemde bulunmasanız da sahip olduğunuz niyetle bu sahaya çıktığınız için devamlı ibadet halinde sayılıyorsunuz. ( Niyet bütün amellerin kimyasını değiştiriyor).
Bir rivayette buyuruyor: “ Oruç tutanın uykusu ibadet, susması ise tesbihtir.” Sustuğunuz zaman da sanki “suphanallah” söylüyormuş gibi tesbih sayılıyor. “ ameli kabul ve duası müstecap olur” ameliniz kabul oluyor ve dualarınız da müstecab.
Susmanız ibadet, nefes alıp vermeniz ibadet, uykunuz ibadet neden acaba? Çünkü siz Allah rızası niyeti ile bütün maddi lezzetlerden el çekiyor ve bir ay boyunca bunu devam ettiriyorsunuz.
Bütün ibadetler, insanın nefsani isteklerle ve kendisini aşağılığa sürükleyen lezzetleri terk etmek için mücadele mihverine dönmektedir. İnsanın nefis yularını serbest bırakması hüner değildir; istediği kadar lezzet alması insan için kemal değildir, bu insanın hayvani isteklerine aittir. İnsanın bir hayvani boyutu vardır, hayvani isteklere yönlendiren. Elbette hayvani boyut da bizim bir parçamızdır ve ondan mahrum olmamız istenmemiş; yemek, içmek, istirahat, helal lezzetler bizim bir parçamızdır, bunların temin edilmesinin hiçbir sakıncası da yoktur, kimse onları yasaklamamıştır. Yasak olan, insanın sadece bu boyuta dalıp gark olması, boğulmasıdır. Maddecilik akımı, insanı bu boyutta boğulmaya sürüklüyor. İlahi dinler, akli temellere oturtulmuş ilahi metotlar, insanın maddi hayat lezzetlerinden ve nefsi isteklerden orantısız/ölçüsüz lezzet alma yolunda uçurumun kenarında ihtiyarını, iradesini kaybedip felakete düşmesini engellemektedir. İnsanı, yuları serbest bırakılmış bir şekilde lezzet almaya yönlendiren her davet, insanı ateşe, helak olmaya ve bedbahtlığa davettir. Genel olarak, peygamberler ve ilahi davetler, bu gibi lezzetlerden sınırsız/ ölçüsüz yararlanmayı engellemek içindir. Oruç da bunlardan biridir; bundan dolayı rivayetlerimizde, Ramazan ayının, insanın manevi idman yaparak günahları terk etmek için münasip bir ortam ve büyük bir fırsat olduğu beyan edilmiştir.
İmam Sadık (a.s), Muhammed bin Muslim’e şöyle buyuruyor: ” Ya Muhammed! Oruç tuttuğun zaman, gözün, kulağın, dilin, etin, kanın, cildin, tüylerin oruç tutsun.” İmam Sadık (a.s) bu yakın dost ve öğrencisine oruç tuttuğu zaman gözünün, kulağının, dilinin de oruç tutmasını buyuruyor yani yalan konuşmasın, mümin kulları zorluğa duçar etmesin, sade kalplileri aldatmasın, Müslüman kardeşi ve İslami toplum için hile ve tuzaklar kurmasın, kötülük istemesin, iftira atmasın. Ramazan ayında yemek içmek ve şehevi isteklerden kendisini koruyan insan dilini, gözünü, kulağını ve bütün uzuvlarını haramdan korumalı ve oruçlu olmalarını sağlamalıdır. Kendisini Allah’ın huzurunda günahlardan uzak tutmalıdır. İmam Sadık (a.s) rivayetin devamında şöyle buyuruyor: “ Oruç tuttuğun gün, oruç olmadığın gün gibi olmamalıdır.” Oruçlu olduğun günler diğer normal günlerin gibi olmamalıdır. Ramazan ayında diğer aylardaki gibi davranmamalısın; nefsini tezkiye etmeye yönelmelisin, bu fırsatı ganimet bilmelisin.
Hz. Ali’den (a.s) nakl edilen bir rivayette (a.s) şöyle buyuruyor: “ Nefsin orucu, beş duyu organının hepsinin haramdan korunmasıdır”. Yani nefsin orucu, bedenin, midenin orucu gibi değildir. Nefsin orucu, kalbin bütün şer ve kötülüklerden arınmasıdır. Allah ve kullarına karşı kalbimizi saf ve hilesiz bir hale getirmeliyiz. Bu alanda rivayetler bir hayli çoktur.
Değerli bacı ve kardeşlerim! Bu fırsattan istifade edelim. Ramazan ayı, kendimizi Allah’a yaklaştırmak için büyük bir fırsattır; kendimizi kemale doğru yaklaştıralım, fesatlardan uzak duralım, günahlardan temizleyelim. Bu ayda olan dualar ve istiğfarların hepsi birer fırsattır. Sakın bu fırsatı kaçırmayalım bu Ramazan ayı yakında bitecek, bir dahaki Ramazana hayatta olacağımız belli değil.