Displaying items by tag: İmam Humeyni
İnsanlık Onu Tanımaya Muhtaç
Bir kaç gün sonra Hz İsa’nın doğum günüydü. Hepimiz evde ailece bir arada oturmuş, Noel i kutluyorduk. Aniden kapı çalındı . Babam kapıya doğru gitti ve bende peşinden gittim. Kapıda elinde bir demet çiçek ile bir kutu tatlı taşıyan biri duruyordu . Selam verdikten sonra çiçek ve tatlıyı babama uzattı ve bunlar Ayetullah Humeyni’den küçük bir hediye.
Şüphesiz bazı şahsiyetler tarihe iz bırakır ve insanlığa kurtuluş sunar. Onlar tarihi yazar yürünmesi gereken yolun işaretlerini sunar onlar yok oluşu değil var oluşu simgeler. Var oldukça varoluş şüphesiz bu çağın müstesna şahsiyeti Ruhullah Uzma Humeyni’dir.
Üç haziran madden aramızda ayrıldığı gün olsa da onun bıraktığı yolu devam ederek onun ulaştığı kemalata ulaşma çabası aynı tazelikle devam etmekte. Ve düşman aynı hınçla onun devrimine saldırmakta.
İmam Humeyni’nin tanınmaması için tüm çabalar sarf edilmekte semavi müjdeleyici ve kurtucuların mesajını taşıyan bu örnek şahsiyet insan olabilmenin ve Muhammed’in ahlak ve erdemlerinin her şeyden üstün her çağda yaşanılır olduğunu bize şahsının örnekliğinde göstermiştir.
İmam Humeyni ne söylüyorsa onu yaşıyor kendisi ne yaşıyorsa onu halka onu öğütlüyordu.
Yani mevlananın değimiyle o olduğu gibiydi ve göründüğü gibiydi.
O Peygamberi Ekremi yeniden hatırlatmış ve ondan oluşunu ispatlamıştır. Peygamberi ahlakı yirminci yüz yıllın insanına bir rahmet olarak aktarmıştır.
O İslam’ın komadaki na’şının defin hazırlığını yapan düşmanın bu arzusunu ebediyen sonlandırmış, bu hayali dahi onlardan almıştır. O Rabbin ona bağış ettiği ismin hakkını vermiş, Ruhullah olmanın izzet ve zaferine erişmiştir.
Kuran 20. yüzyılda onu dillinden yeniden tabir olmuş peygamberin ince ahlakı yeniden hayat bulmuş o evrensel kurtuluşu işaretle tüm mustazaflara yolu göstermiş.
Zalimlerin zulmüne boyun eğmeyen İmam Hüseyin olmuştur, mazlumun milleti sorulmaz diyen İmam Hüseyin’in din anlayışını yeniden sunmuştur.
Eğer Müslüman değilseniz bari insan olun. Ehl-i Beytin pak evladı Feyziyenin feyizi olmuştur halife seçilmiş Ademin kimliğini oluşturmuştur.
Sürgünün acık adresi onu aşkın doruğuna eriştirmiş hicretle muhteşem dönüşü gerçekleştirmiş, o Allah için ayağa kalmanın zaferini ümmete bağış etmiştir Şüphesiz siz Allah’ın dinine yardım ederseniz oda size yardım eder eğer müstekbirler İslam’ı sürekli karalayıp savunma konumunda bırakmasaydı şüphesiz özünde nur olan insanlık bu çehrede Hz İbrahim, Hz Musa, Hz. İsa ve Hz Muhammed’i ve onun mesajını görüp duyardı.
Dünya cennete döner yaşadığımız bu zülüm ve despotluğa duçar olmazdık Dünya bu ferece açılmış kapıyı kabul edip oradan girmedikçe tanıdığını iddia ettiği kutsallara ulaşamaz .
Eğer insanlık onu tanısaydı sıratı müstakimdeki Şeytana kanmazdı, cansız putları değil canlı putları kıran bu İbrahim’e minetar olurdu.
Zira o ikame olunmuş namazdı onlar gaybe inanırlar ve namazı ikame ederler.
Son olarak İmam’la komşuluk şerefine erişmiş imamı tanımakta şartlandırılmamış İnsani gözlerle bakan ve onun çehresinde hakkı gören genç komşusundan İmam’ı tanıyalım, zira hayele sığmayan nice tarif ve bilgi görmekle şuhud olur.
İmam’ın son sürgün yeri Fransa’dır, Paris yakınındaki Neauphle - Le Chateau kasabasıdır, İmam’ın dışardaki son soğuk kışıdır.
İran’da kitleler milyonlar olarak şahlık rejimine karşı ayağa kalkmış ve bu küçük kasabada İmam’ın orda bulunmasından dolayı nasibini almıştı.
Dünyanın dört bir yanından İmam’ın sevenleri, meraklılar ve gazetecileri akınına uğramıştı, gürültülü kalabalık bir kasabaya dönüşmüştü. Bu genç komşu Lousin, İmam’ı aracısız görme şansına erişen şöyle der:
Bir gün babam eve geldiğinde öfkeli bir şekilde ceketini çıkardı ve koltuğa yaslanarak şöyle dedi: Bu yıl şansım hiçte iyi gitmedi bir yandan firmanın iflası ve öte yandan kasabamızın kalabalık hali. Annem de bunun üzerine merak etmeyin Ayetullah Humeyni’nin bir kaç güne kadar İran’a döneceği söyleniyor, Şah devrildi devrilecek o zaman buralar sakinleşir dedi.
Annemle babamın bu konuşmalarından sonra komşumuz olan o ruhani adamı daha çok merak ettim İran’ın dini liderini görmeye karar verdim, dışarı çıkıp onun oturduğu evin yanına gittim.
Gazetecilerle birlikte bahçe kapısının açılmasını bekledim .Sonra açıldı ve onlarla birlikte bende içeri girdim.
Yaşlı bir din adamı ağır başlı ve sakin bir halde oturmuş konuşuyordu .Heybeti kendini Allah yoluna adamış büyük insanları andırıyordu .Bir saatlik sürenin nasıl geçtiğini anlayamadım.
Büyük bir hayret içinde eve döndüm ve babama Hz Mesih gibi birini görmek ister misin diye sordum ve eğer sende İmam Humeyni’yi görecek olsan benim taşıdığım duygunun aynısını taşırsın dedim.
Babam beni ciddiye almadı alaylı bir gülümsemeyle ne fark eder O da nihayetinde diğer papazlar gibidir. Fakat sonunda Babamı ikna ettim ve ertesi gün ikimiz birlikte İmam Humeyni’yi ziyarete gittik.
Onun zaman konusundaki titizliği ilginçti ve dikkatlerimizden kaçmamıştı, tam zamanında geldi. Herkes Ona saygı göstermek için ayağa kalktı ve oda konuşmaya başladı . Biraz sonra babamın yüzüne baktım, can ı gönülden dinliyordu, gözleri parlıyordu babamın öfkesi kaybolmuştu.
Bir kaç gün sonra Hz İsa’nın doğum günüydü. Hepimiz evde ailece bir arada oturmuş, Noel i kutluyorduk.
Aniden kapı çalındı . Babam kapıya doğru gitti ve bende peşinden gittim. Kapıda elinde bir demet çiçek ile bir kutu tatlı taşıyan biri duruyordu . Selam verdikten sonra çiçek ve tatlıyı babama uzattı ve bunlar Ayetullah Humeyni’den küçük bir hediye. Hz İsa (a.s) doğum yıl dönümü münasebetinden dolayı tebriklerini iletmek istediler ve kasabada bulunuşundan dolayı sizleri rahatsız edebileceğini düşündüğü için sizlerden özür dilemek istediler dedi.
Babam şaşkınlıktan sapsarı olmuştu hiç konuşmadan odasına çekildi. Sanki içinde bir şeyler kırılmış gibiydi, gözleri yaşla doldu .
Babam bu denli şefkat ve sevgiye şaşırmıştı.
Bir gün önceki sinirli ve ruhsuz adam babam, duygu yüklü bir insan olmuş ve çocuk gibi ağlıyordu.
Kevser Şimşek
Welayetnews
İmam Humeyni’nin düşünce mektebinin 7 temeli
Şia mektebi sadece geçmişteki üstünlüklerine takılıp kalan bir camia değildir…
İmam Humeyni’nin vefat yıl dönümünde konuşan İmam Hamanei ‘Zulümle dolan dünyayı adalet sahiline taşıyacak kurtarıcı inancı tüm İbrahimi dinler de var’ dedi.
İmam Hamanei sözlerine şöyle devam etti:
“Bu kurtarıcının ismi de özellikleri de İslam dinin de malumdur. Bu yüce insan, bu büyük kurtarıcı tüm İslami mezheplerde ‘Mehdi’ olarak bilinir. İslam mezhepleri arasında Hz. Mehdi’nin zuhur edeceğini inkar eden bir mezhep bulamazsınız. Hatta O yüce insanın adı ve künyesi bile bellidir.
Şia’da Hz. Mehdi (a.s) inancının özellikleri bellidir. Ehlibeyt imamlarının on birincisi olan İmam Hasan Askeri’nin oğludur. Tarihçiler ve kelam ilmi âlimleri O’nun doğum tarihini açık bir şekilde zikretmiştir. Her ne kadar bu bilgiler bazı mezheplerce açık bir dille beyan edilmese de Şia’da kesin ve sağlam delillerle kabul edilmiştir.
Bazıları bir insanın bu kadar uzun süre yaşamasının nasıl mümkün olacağını sorup duruyor. Bu soru, Hz. Mehdi’ye muhalif olanların istidlal ettiği ve tekrarlayıp durduğu sorulardandır. Ancak Kur’an-ı Kerim’in kendisi bu iddialarını cevaplayarak Hz. Nuh olayını örnek verir. Zira Hz. Nuh kavmi arasında 950 yıl yaşamıştır. Elbette 950 yıl Hz. Nuh’un yaşı değildir, sadece ümmeti içerisinde ilahi davet yılıdır. Hz. Nuh 950 yıldan daha fazla yaşamıştır. Kur’an’ın bu delili Hz. Mehdi’nin yaşı hakkında söylenen sözlerin boş ve abes olduğunu göstermeye yeter.
Mehdilik inancı, Şia arasında ümit vaat eden en önemli inanışlardan birisidir. Şia mektebi sadece geçmişteki üstünlüklerine takılıp kalan bir camia değildir. Aksine gözünü yarınlara dikmiş, ilerici bir toplumdur. Hz. Mehdi’ye (a.s) inanan birisi en zor şartlarda kalsa bile ümitsizliğe düşmez. Zulüm ve karanlıkların ardın o güneşin doğacağını bildiğinden sabırlı olur.
Dün O yüce insanın doğum gününün yıl dönümüydü. Bu münasebetle siz mümin kardeşlerime ve mümine bacılarıma tebrik arz ediyorum.
Mehdilik inancı sadece bir toplumla sınırlandırılmayacak kadar evrenseldir. Bu ümit vaat eden inanç, tarih boyunca birçok toplum ve inançlarda var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. İnşallah bekleyiş günleri ve bekleyen gözleri o güneş ile yeni sabahlara uyanacaktır.
Konuşmasının bir bölümünde İmam Humeyni’nin kişiliğine de değinen İmam Hamanei, şöyle devam etti:
“Bugün sizlere ‘tahrif’ konusunda birkaç cümle arz etmek istiyorum.
Genelde inanç ve yazılı metinler için kullanılan tahrif kelimesi acaba şahıslar hususunda da geçerli midir? Şahsi tahriflerden maksat, bir insanın şahsiyetinin temel erkânı olan özelliklerinin meçhul kalması, yanlış mana edilmesi ya da bilerek saptırılmasıdır. Tüm bunlar insanlar için olgu olan bir şahsiyetin tahrif edilmesiyle alakalı konulardır. Bu bağlamda sözleri ve ahlakı gelecek nesillere bir ışık olan İmam Humeyni’nin şahsiyeti eğer tahriflere maruz kalırsa telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilir.
İmam Humeyni’yi sadece muhterem ve tarihi bir şahsiyet olarak tanıtmak yanlıştır. Bazıları İmam Humeyni’yi bir döneme yaşamış daha sonra dünyayı terk etmiş mücadeleci ve faal birisi olarak lanse ettirmeye çalışıyor. Saygın bir kişilik, ismi ihtiramla anılacak biri olarak tanınsa yeter diyor. Böyle bir yaklaşım ve tanıtma yöntemi yanlıştır.
İmam Humeyni fikri, siyasi ve toplumsal bir mektebin temellerini atan birisiydi. Bu millet, bu fikri akımları benimsedi ve kabul etti. Bu fikri akımların devam ettirilmesi onların doğru tanınmasına ve tanıtılmasına bağlıdır. Mesele sadece belirli zaman ve mekânlarda alınan kararlar veya kararları yok saymak meselesi değildir. Mesele, İmam Humeyni’nin fikirsel devrimin altyapısının doğru tanınmasıdır.
İmam Humeyni’nin büyük bir fakih, eşsiz bir filozof ve seçkin bir arif olduğu doğrudur. Ancak İmam Humeyni’nin yüce şahsiyeti sadece bu alanlarla sınırlı değildi ya da İmam Humeyni sadece bu alanlara şekillenen bir şahsiyet değildi. Aksine İmam Humeyni ‘Ve Allah için hakkıyla savaşın. O sizi seçti…’ ayeti ile yücelik makamına ermiş birisiydi.
İmam Humeyni ilmi donanımı sayesinde savaş meydanlarına inmeyi başardı. Mücadelesine ömrünün son anına kadar devam etti. Sadece İran’da değil tüm dünyada milyonların kabulüne mazhar olan bir uyanış ve ayaklanmaya öncülük etti. İmam Humeyni’nin rehberliğinde gerçekleşen bu hareket, dünyadaki eşsiz olaylardan birisidir. Ülkemiz tarihinde sabıkası olmayan bir olay İmam Humeyni’nin varlığıyla gerçekleşti. Yıllarca bu ülkede zulüm ve zorbalıkla iktidarda bulunan saltanat ailesi, İmam Humeyni’nin eliyle ülkeden dışarı atıldı.
Hükümetin idaresini ellerinde bulunduran çürümüş insanlar, iktidarı monarşilik yöntemi ile elden ele devredenler, askeri vesayet ve zulüm kılıcıyla insanlara hükmedenler, iktidarı bir mirasmış gibi nesilden nesle aynı aileden olanlara bırakanların hem kendileri yanlıştaydı hem de kabullendikleri bu yöntem yanlıştı. Ülkemizde hiçbir mantıksal açıklaması olmayan yöntemlerle asırlarca yönetimde kaldılar. İmam Humeyni’nin ilk icraatı bu yanlışın üzerine bir çizgi çekmek ve yönetimi halkın ellerine teslim etmek oldu.
İmam Humeyni’nin ikinci büyük icraatı, bir İslam Cumhuriyeti teşkil etmekti. Bu olayın kendisi de İslam tarihinde daha önce benzeri görülmemiş eşsiz amellerdendir. Bu nedenle ‘Ve Allah için hakkıyla savaşın. O, sizi seçti…’ ayetinin mısdaklarından birisi de İmam Humeyni’dir desek yeridir.
Elbette İmam Humeyni’nin cihadı sadece siyasi, fikri, ilmi ve toplumsal alanlarda değildi. İmam, deruni ve nefsi cihatta da öncül isimlerdendi. Her daim Allah’a irtibat halindeydi, İslami değer ve emirlere bağlıydı. Bunun kendisi insanlar için bir derstir. İmam, tevazu, dua, tevessül ehliydi. Sabahın ilk vakitlerinde ağlamak, dua ve münacatlarla meşgul olmak ve maneviyatını yitirmemek O yüce insanın cihadının felsefesiydi.
İmam Humeyni’nin fikri mektebindeki ilk söz; diktatör ve zalimlerle mücadeledir. İmam Humeyni’nin bu düşüncesinin içeriği, tarihte saplanın kalan bir düşünce değil aksine her asırda yürürlükte olması gereken bir düşüncedir. Bu nedenle hem Müslümanlar arasında hem de gayri Müslimler arasında İmam Humeyni’nin fikri akımının değerli kabul edildi.
İmam Humeyni’nin fikirsel devriminin özelliklerinde biri de, bazı aydınların yaptığı gibi sadece teori üretiyor olmamasıydı. İmam Humeyni, fikirlerini pratiğe döküyordu. Fikirleri her daim zinde, insanları teşvik eden ve harekete geçiren türdendi.
İran halkı bir dönem ezilen, hor görülen, fakir, ümitsiz, başkalarına bağımlıydı. Biz, böyle bir ülkede yaşıyorduk. İmam Humeyni, bizleri hedefi olan, mücadeleci, onurlu ve izzet sahibi bir ülke derecesine ulaştırdı. Bugün milletimiz, her zamankinden daha ümitli bir halde hedeflediği nihai amaca ulaşmak için mücadele eden bir topluma dönüştü.”
ehlader
Eş-Şarku'l-Avsat: İmam Humeyni'nin Şakirtleri İsteğini Gerçekleştirdiler
İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.Bölgedeki gelişmeler İran lehine işliyor, ABD ve Batılı müttefikleri İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar.
Eş-Şarku'l-Avsat bugünkü başyazısında şunları yazdı: İran, İslam Devrimi'nin başlangıcından buyana, bölgedeki ilerlemelerine başlamıştı. Arap ve Körfez ülkeleri İran'a dünya siyasetinden dışlanmış kendi kabuğuna çekilmiş bir ülke olarak bakıyorlardı ama gözlerinden kaçan bir şey vardı, oda İran'ın gizlice Arap ülkelerin kalbine kadar nüfuz etmesiydi
Gazete haberin devamında şöyle yazıyor: Arap liderler bölgedeki siyasi gelişmeler karşısında hiçbir aksülamel göstermezken tüm olaylar İran lehine dönüverdi, şimdiyse İran'la başa çıkmak için Arap-Türk koalisyonu oluşturma çabası içerisindeler.
Arap şeyhleri, Ensarullah ve Hizbullah liderlerini ortadan kaldırarak İran ile baş edebileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar, çünkü İran kendi ideoloji ve düşünce tarzını Arap ülkelerinin en derinliklerine kadar işlemiş durumda. İmam Humeyni'nin öğrencileri en büyük isteği olan İslam İnkılabını, bölgede en güzel şekilde yaymayı başardılar.
Gazete son olarak şunlara yer verdi: ABD ve Batılı müttefikleri, İran ve Hizbullah'ı terör listesine alacaklarına, açıkça İran'ın terörizmle mücadele ettiğini söylüyorlar ve Irak ve Suriye'de Sünnilerin karışıklık çıkardıklarını iddia ediyorlar.
Halk bitti diyene kadar bitmez
Tüp bitince sallarız,
Pil bitince ısırırız,
Şampuan bitince su döküp çalkalarız,
Tükenmez kalem bitince hohlarız,
Bittiğinde vazgeçmemek halkımızın geninde var.
Halk düşmanları atalarımızdan gelen mücadeleci genlerimizi bozmak için ellerinden gelen her türlü çalışmayı yapsa da halk düşmanı sistemin kuruluşunun 100.yılına gelinen süreçte çokta başarılı oldukları söylenemez.
Kendilerine ve birilerine göre halkımızı çok da iyi uyuttuklarını düşünenler; onyıllardır ezilen, sömürülen, çaresiz bırakılan, kolu kanadı kırılan, en güvendiği kişiler tarafından ihanete uğrayan şerefli, değerli, kararlı, izzetli, namuslu halkımızın tüm planları darmaduman eden hareketlerini görünce şoka girmekte, kanserli hücreleri çoğalmakta, birilerine ise ani inmeler inmekte ve pis hayatlarını tamamlayarak cehennemdeki ebedi yurtlarına gitmektedirler.
Olanca yoğun, büyük büyük harflerle başlıklar atılan suni gündem halkımıza pompalanadursun, dünya müthiş bir şekilde Öz Muhammedi gündemle çalkalanmakta, Hak Cephesi ve halkçı hareketler başarıdan başarıya koşmaktadır. Herkes beşiğinin içerisindekilere sahip olma derdine düşmüş, kendi kadrolarının moral ve motivasyonunu çok virajlı, şarampollü, mucurlu, bin bir türlü tehlikeli yolun bu kısmından geçirmenin telaşındadır.
İyi şoförüm, şöyle uçarım, böyle kaçarım bu süreci tamamlamak için yeterli iddialardan değildir o yüzden sağlam bir kulpa tutunmak bu yolun sonuna varmada en önemli adımdır. Hak Cephesi’nde bulunan bizler İslam İnkılabı’nın çizdiği yolda en ufak bir şüphe duymadan adım adım ilerlemeliyiz.
2006 yılındaki Hizbullah’ın korsan İsrail’e vurduğu ağır darbenin ardından dünyanın başka bir dünya olduğunu birileri idrak etti, o zamanlar gündeme ilişkin analizlerimizi dinlemekten hoşlanan, belki içinden gülen ama dışından dinleyen iki ağabeyimle yaptığımız saatlerce süren konuşmanın sonunda; korsan İsrail’in artık yok olduğunu, Filistin’in kurtuluşun eşiğine geldiğini, Suriye ve Venezuela’nın İslam İnkılabı’nın sağ ve sol kolları olduğunu, Sudan’ın gizli İnkılabi depo olduğunu, Kuzey Kore’nin küfür cephesinin herhangi bir piskopatlığına karşı her an atom bombası atmaya hazır ve nazır olduğunu, Mısır rejiminin devrilmesinin çok önemli bir adım olacağını, bu adımın sonunda eğer küfür dünyası dayanamazsa topyekün bir savaşın başlayacağını, çok büyük bir cephenin de Aden Körfezi cephesi olacağını, Yemen Hizbullahı’nın büyüklüğünün ardından adı hiç duyulmamış Somali Hizbullahı’nın da destan yazacağını ballandıra ballandıra anlattım… Güldüler, geçtiler…
25 Ocak 2011 Mısır Devrimi’ni sevinç gözyaşlarıyla takip ettiğimiz sürecin devamında görüşmeye ara verdiğimiz yukarıdaki sohbette bulunan ağabeylerimden birisi geldi, anlat dedi, anlat, anlattık Dilimiz döndüğünce… Bu analizler, fikirler, yorumlar bizim şahsi düşüncemiz değildir. Bunlar İslam İnkılabı’nın yaptığı hareketler ve bu hareketleri anladığımız ölçüde getirdiğimiz yorumlardır.
Şu anda geniş kapsamlı bir Yemen devrimi yazısı yazmanın tam zamanı aslında fakat artık güneş o kadar aşikar ki sıcaklığı ile dünyayı kavuran, ışıklarıyla gözleri kamaştıran İslam İnkılabı güneşinin dünyaya yansımalarını yeniden yorumlamaya gerek yok zira yorumlayacak bir durum olması için biraz olayın kapalı olması lazım… Biz Yemen Devrimi’nin yorumunu on yıl önce yaptık, dinleyen dinledi…
Zaman artık ahir zaman, zaman dünyaya İslam’ın hakim olma zamanı. Bir bölgenin, bir ülkenin İslamlaşması değil tüm dünyanın İslamlaşma zamanı.
Bu çerçevede siyonist kralın İslami Uyanış ile şoka girmesinin ardından Yemen İslam devriminin engellenemez aşamaya gelişiyle pis vücudunun dünyayı işgaline son verilmesinin ardından gerçekleşecek müjdelere de değinmek gerekirse bazı hadislerde İmam Mehdi(as)’nin zuhurundan bahsedilmektedir.
Mehdi(as)’nin bir şahıstan çok hareket olduğuna, yapacağı işlerin bir süreç gerektirdiğine, o yüzden tek hareket birden fazla şahsı kapsayan bir olgu olduğuna inandığımdan, bu olayla eş zamanlı gerçekleşen zuhur belirtisinin Dünya Müslümanlarının ve Mustazaflarının Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney’in Avrupa ve Kuzey Amerikalı gençlere yazdığı mektup olduğunu düşünüyorum. [1]
İmam Humeyni (ra), Peygamberimiz(sav)’in hükümdarlara elçiler göndererek onları İslam’a davet sünnetini yerine getirmek amacıyla, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) Başkanı Mihail Gorbaçov’a 1989 yılında bir mektup yazar. Yaşamının her alanında Peygamberlerin ve İmamların sünnetini uygulayan İmam Humeyni, bu davranışıyla insanlara bu sünnetlerin günümüzde de uyulanabilirliğini göstermiştir. Onun gerçek varisi İmam Ali Hamaney’in de bugün aradan geçen 26 yılın ardından bu mektubu böyle bir zamanda yazması manidardır diye düşünüyorum.
Tüp bitince sallıyorduk, pil bitince ısırıyorduk, şampuan bitince su döküp çalkalıyorduk, tükenmez kalem bitince hohluyorduk olay nasıl İran’a, İslam İnkılabı’na geldi diyenler olabilir. Her yol Mekke’ye, her analiz İslam İnkılabı’na çıkar. Başka bir durum yok. Son olarak; suni gündemlerle ülke gündemini bunaltıp, halkı perişan edip, oynadıkları tiyatro artık izlenmez hale gelenlere mesajımızı vererek bitirelim…
Halk bitti diyene kadar bitmez.
[1] http://turkish.khamenei.ir//index.php?option=com_content&task=view&id=747
– Hüseyin Yahya CEVHER
Rehberimizin Dilinden İmam Humeyni (ra)
İMAM HUMEYNİ’NİN HALKLA MUHABBETİ
Bizim rehberimiz ve imamımız, o büyük ve azametli ilahi kudretiyle her zaman halkı dikkate aldı.
İmam Paris’ten Tahran’a geldiği ilk günlerde – yani o dönemin en hassas anlarında, bütün dünyadaki gözlemcilerin, bütün siyasi izleyicilerin İran’ı asrın en büyük havadisinin odağı olarak gördükleri ve hepsinin ne olacak, olaylar nasıl gelişecek diye merakla bekledikleri o günlerde – daha ilk anlardan itibaren halkın arasına girdi. 80 yaşındaki ihtiyar adam istirahatini, uykusunu ve güvenliğini halka ve halkın iradesine bıraktı. Siyasetçiler geldiler ve dediler ki: ‘’ İmama söyleyin vaktini bu kadar halka harcamasın, gidip gelmelere, halka görüşmeye sarf etmesin; izin versin siyasetçiler, düşünürler, akıl sahipleri gelsinler, otursunlar ve büyük siyasi meselelerle ilgili imamla sohbet etsinler.’’
İmam, bütün bunlara cevaben dedi ki : ‘’ Benim siyasetçilerle, akıl sahipleriyle ve ensesi kalınlarla işim yok, benim halkla işim var. Geliyorlarsa halka beraber gelsinler.’’ O meseleyi doğru anlamıştı ve doğru teşhiste bulunmuştu. Eğer siyasetçilerle sohbete oturmuş olsaydı şimdilerde bile biz, Bahtiyar’ın gayri milli şura meclisinin nutkunu dinliyor olurduk. Geldi, halkla yüz yüze durdu, onunla halk arasında koruma yoktu. Yüz kez, bin kez ‘’ canınız tehlikede ’’ dediler, ‘’ bırakın tehlikede olsun, ben öldürülecek bile olsam bu milletin faydasına olacaktır ’’ dedi. Koruma olmadan, binlerce insanın karşısında durdu, onlarla sohbet etti. Kadınlar, erkekler ve çocuklar geldiler, çocukları kucaklarından aldı, öptü, okşadı, annelerine-babalarına geri verdi. Halkın arasına geldi, halkla beraber çalışmasını sürdürdü, hesabını halkın üzerine yaptı ve gördüler ki, galip oldu.
Tek Başına Bir Ağacın Görkemli Dik Duruşu
Aziz rehberimizin çok ama çok yalnız olduğu bir gündü. Bu memlekette iki mücadele grubu vardı, ikisi de rehberimizin tezini reddediyorlar, kabul etmiyorlardı. Bir grup rahatına düşkün, masa başında oturan, yatağında istirahat eden türden; oturmaya, yemeye, maaş almaya, beylik yapmaya alışmış; egoistlik ve tekebbürle bir kelime sözü zor söyleyen, milletin üzerine yük olan, siyasi bir harekette bazen bir şeyler söyleyen, ama sorun istemeyenler. Rehberimizin yöntemine muhalif olan bu grup şöyle diyordu: ‘’İmam boşuna şahın koluna kanadına takılıyor, şah bu memleketten gidici değil. En azından eğer şahı reddediyorsa saltanatın niyabetini kabul etsin.’’ İmam sağlam durdu ve şöyle dedi: ‘’Her kim bizim şiarımızı kabul etmiyorsa mülakatımıza gelmesin.’’ İmam Paris’te, ileri gelen siyaset adamlarının yanına gelmeleri iznini, evvela İran’da saltanatı ve padişahlığı reddetmeleri ve mahkûm etmeleri şartına bağlıyordu. Ancak ondan sonra İmam’ın yanına kalkıp gelebilirlerdi. Onlarla sohbet etmeye, müzakere etmeye bile yanaşmıyordu, sağlam duruyordu. Bunlar bir gruptu.
Diğer bir grup ise solculuk ve fedakârlık iddiasıyla mücadele meydanında ortaya çıkan aşırılık taraftarı kimselerdi. Bunlar silahlı mücadele taraftarıydılar ve kurtuluşun tek yolunun silahtan geçtiğine inanıyorlardı. Şöyle diyorlardı: ‘’İmam boşuna ısrar ediyor, şah gibilerle bu mücadele zafere ulaşmayacaktır. Boşuna oyalanmayın, silahlı savaş yapılmalı, ellerimize silah almalıyız. Halk genel olarak gönüllü askerler olmalıdır.’’ İmam’la irtibatta olduğunu düşündükleri herkesin etrafını çeviriyorlar ve ‘’Bizi silahlandırın’’ diye feryat ediyorlardı. Elbette ‘’Bizi silahlandırın’’ diyenler genelde halk kitleleriydi, ama tez, silahlı mücadeleyi şiar edinmiş gruplara aitti. ‘’Elinize silah almadıkça, halkı silahlandırmadıkça fayda etmez, şah bu memleketten gitmez’’ diyorlardı. İmam heyecana kapılmadı, eli ayağı birbirine dolaşmadı, kendi çizgisini kaybetmedi, yolunu sürdürdü. ‘’Siyasi mücadeleyle bu rejimi o kadar daraltıp sıkacağız ki, ya intihar ya da firar edecektir’’ dedi ve gördük ki, bu da oldu. Memleketteki mücadeleci gruplar, İmam’ın tezine muhaliftiler. Esasen mücadeleye karşı olan ve her türlü mücadeleyi mahkûm eden, rahatlık peşindeki fırsatçı gericileri ise geçelim, onları hiç saymayalım.
İmam tek başına bir ümmetti: ”Şüphe yok ki İbrahim, tek başına bir ümmetti” (Nahl Suresi,120)
Yalnız kendisi bir ümmetti. Sonsuz bir çöldeki tek bir ağacın yalnızlığının görkemiyle tufanlara, kumlara, yakıcı ve sıcak güneşe, susuzluklara galip geldi ve ortamı yeşillendirip güzel kokularla doldurarak ayakta durdu, ve mücadeleyi buraya ulaştırdı.
İran İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıldönümü törenleri başladı
İslam İnkılabı zaferinin 36. yıl dönümü merasimleri bugün sabah devlet ve askeri yetkililerin üst düzey katılımı ile İmam Humeyni’nin (ra) türbesinde Allahu ekber sesleri ile başladı.
Bugün sabah saatlerinde hükumet ve askeri yetkililerin yanı sıra halkın değişik kesimlerine ait çok sayıda vatandaşın da katılımı ile İmam Humeyni’nin (ra) yurda dönüşünün 36. Yıl dönümü kutlanırken, Dahe-ye Fecr (1-11 Şubat) törenleri de resmi şekilde başlamış oldu.
İmam Humeyni’nin (ra) İran’a gelişinin 36. Yıl dönümü, Tahran Saatı ile 9:33’te Allahuekber sesleri ile beraber kutlanırken, on gün sürecek olan İslam İnkılabı’nın 36. Zafer yıl dönümü kutlama merasimleri de başlamış oldu.
İran’ın yanı sıra on günlük Dahe-ye Fecr (Şafakta On Gün) törenleri, İran İslam Cumhuriyeti’nin 60 ülkedeki temsilciliklerinde de değişik törenler ile kutlanacak.
İmam Humeyni(ra), Vahdet Haftası’nı niye ilan etti?
Hicri takvim esasınca Ehl-i Beyt rivayetlerinde 17 Rebiülevvel ve Ehl-i Sünnet rivayetlerinde 12 Rebiülevvel olan Peygamber Efendimizin kutlu doğum gününün Müslümanların vahdet ve birliğine yardımcı olması için İmam Humeyni bu iki tarihi tek haftada toplayarak “vahdet haftası” ilan etmiştir. Bu çağrı bütün İslam dünyasından rağbet gördü ve 1979’dan bu yana İslam dünyası vahdeti korumak için bu kutlamaları “kutlu doğum haftası” na yaymış durumda.
-İmam Humeyni”nin düşünce yapısında vahdet kavramı- >>OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ<<
İmam Humeyni Ömrünü Müslümanlar Arasında Vahdet Oluşturmaya Adadı
İmam Humeyni Müslümanlar arasında ihtilaf yaratıp saflarının gevşemesine neden ve sömürücülerin ekmeğine yağ sürecek olan hiçbir girişimi câiz bulmuyordu. Kendisine has muazzam fetvaları, Hz. Resulullah”ın -sav- doğum günü münasebetiyle vahdet haftası ilanında bulunup ard arda mesajlar yayınlayarak şîasıyla, sünnisiyle tüm Müslümanları birleşmeye çağırması ve sünni – şii birliğinin pratik imkanlarını bilfiil öğretmesi bunu kanıtlamaktadır.
İmam Humeyni hayatını Yüce Rabbinin rızasına adamış bir mümindi; onun yaşam, inanç ve düşüncesine şekil veren etkenler Kur”an ve Resulullah”ın -sav- sünnetiyle, bu sünneti en mükemmel ve bozulmamış öz haliyle yaşatabilen Eh-i Beyt-i Resulullah”ın -sav- yolu-yordamıydı. İmam Humeyni -ks- hangi ırk, mezhep ve düşünceye sahip olursa olsun, Allah ve Resulü”ne inanıp Ka”be”yi kıble olarak bilen bütün Müslümanların samimiyetle elele verip birlik ve vahdet içinde olmaları gerektiği inancındaydı; bütün Müslümanlar elele verip kenetlenmeli ve İslam düşmanı sömürü güçlerinin karşısına dikilmeliydi. İmam”ın konuşma, yazı ve mesajlarının önemli bir bölümü, dünya Müslümanlarını vahdet, birlik ve beraberliğe çağıran mazmunlar oluşturur.
Eşi ve ortağı bulunmayan biricik Yaratıcı”ya -cc- inanmak, Hz. Muhammed”in -sav- son peygamber olduğuna ve Kur”an-ı Mecid”in insanlığa ebediyen yol gösterebilecek hidayet kitabı ve kanunlar bütünü olarak indiğine iman etmek ve İslam dininin namaz, oruç, hacc, zekat ve cihad gibi vazgeçilmez hükümlerine iman ve amelde bulunmak, İslam düşmanları karşısında bütün Müslümanların birleşip kenetlenmesini sağlamaya yetecek eksenler ve müştereklerdi.
İmam Humeyni”nin -ks- ıslahçı kıyam ve mesajları sadece İran”a veya diğer İslam ülkelerine yönelik değildi. O, bütün insanların yaradılış ve fıtratının tevhid, şeref, hayra ve hakikate yönelme ve adalet arama gibi insânî prensiplerle yoğrulmuş olduğunu bildiğinden, kitlelerin bilinçlendirilmesi ve bireylerin kendi kötü nefislerinin şeytanıyla dış çevrenin şeytanîliklerine karşı durabilmeyi becermesi halinde bütün insanların Allah”a inanma ve gerçek ilahi adaletin gölgesinde yaşama yolunu tercih edeceklerine inanmadaydı. Bu nedenle de İmam Humeyni -ks- yayınladığı mesajların çoğunda, esaret halinde bulunan 3. dünya ülkeleriyle dünya mustaz”aflarını müstekbirler ve sultacı egemenlere karşı başkaldırıp kıyama davet eder. Nitekim İran”da İslam inkılabının zafer kazandığı ilk günlerden itibaren İmam bu görüşünü yüksek sesle açıklamakta ve “dünya mustazaflar partisi”nin bir an önce kurulması gerektiğini vurgulayarak bu görüşü can-u gönülden savunmaktaydı. Nitekim “dünya kurtuluş ve bağımsızlık hareketleri”nin ilk uluslararası oturumu, İmam”ın -ks- inisiyatifiyle ve onun zamanında İslami İran”da gerçekleşecekti.
iqna.ir