İlahi ve ebedi bir mucize olan Kur’an’da her şey sonsuzluğu göstermektedir. Ve anlamları için hiçbir had ve sınır yoktur. [1] Bundan da anlaşıldığı üzere Kur’an-ı doğru anlamanın yolu ayetler hakkında insanın zihni ve soyut yorumu değildir. İtibari beşeri ölçüler sonsuz değerler okyanusu karşısında hiçbir değere sahip değildir.
Kur’an’ın kökeni, nüzul esası, metodu ve terkibi Allah tarafından olduğu gibi; Kur’an’ı anlamanın mertebelerini tanıma metodu da Allah tarafından gösterilmiştir. Zira Allah; “Eğer onlar sana sırt çevirirlerse senin görevin, buyruklarımızı onlara açıkça duyurmaktan ibarettir”[2] diye buyurduğu gibi Kur’an’ı anlamanın yolunu da bizzat beyan edebilir. O halde Kur’an ile tanışma ve doğru anlama niteliği hususunda en iyi metot her şeyden önce Kur’an’a müracaat edilmesidir. Kur’an’da yer alan çeşitli ayetlerde ilahi ayetlere yöneliş şartları ve içinde gizli hakikatlerden faydalanma yolu beyan edilmiştir. Eğer bir kimse bu şartlara riayet etmeksizin Kur’an’a yönelecek olursa bu kitap kendisine faydalı olmayacağı gibi hatta saptırıcı ve zarar vericide olabilir. Bu Kur’an mucizesinin yüce boyutlarından biridir. Bu hidayet edici kitap aynı zamanda saptırıcıdır da. “Şüphesiz Allah, bir sivrisineği olsun, ondan üstün olanını olsun (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden hak olduğunu bilirler; küfredenler ise, “Allah, bu örnekle neyi amaçlamıştır?” derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete ulaştırır. O bununla ancak fasıkları saptırır.”[3]
Kur’an’a göre Kur’an-ı hakkıyla ve layık olduğu şekilde anlamaya engel teşkil eden en önemli unsur yaygın örnekleri ve anlamlarına teveccühen zulümdür. İsra suresi 82. Ayet esasınca sadece zalimler Kur’an-ı doğru anlamaktan, rahmetinden ve hidayetinden mahrumdurlar. Bu makalede bu ayeti esas alarak Kur’an-ı layık olduğu şekliyle anlamaya engel teşkil eden bir unsur olarak zulmü incelemeye koyulacağız.
Kur’an’a göre, Kur’an-ı Anlamanın tek engeli zulüm dür.
Kur’an anlayışında açıkça ifadeler kullanan en iyi ayet şu ayettir.
“Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.”[4]
Bu ayet Kur’an anlayışını bir taraftan iman ve mertebelerine ve bir taraftan da imanın karşıtı olarak[5] ortaya konan zulme bağlı saymıştır. İnsanın ilahi fıtratı esasınca söz konusu engeller ortadan kalktığı takdirde kalbi inançlar ve iman serpilip gelişmektedir. [6]
O halde Kur’an’ı layık olduğu şekilde anlamanın en önemli adımı engelleri tanımak ve ortadan kaldırmaktır. Bu ayette hasr (bir şeyin içine alma, yalnız bir şeye mahsus kılma, bir çember içine almak. ; yani nefiy ve istisna) gereğince Kur’an-ı anlamaya engel olan unsurların kökü Kur’an tarafından zulüm olarak gösterilmiştir. Eğer Kur’an-ı anlamaya daha çok işlerlik kazandırmak istiyorsak hiç şüphesiz engelleri güzel tanımalı ve bu engelleri Kur’an-ı tanıma yolundan kaldırmalıyız. Bu yapıldığı takdirde artık Kur’an-ı doğru anlayıp anlamama noktasında endişe etmemeliyiz. Zira engelleri kalktığı bir ortamda doğal olarak Kur’an hakikatleriyle yakından tanışmış oluruz. Zira Allah şöyle buyurmaktadır: “İşte bunlar, Allah'ın, sana hak olarak okuduğumuz ayetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.”[7]
O halde Allah insanlara zulmü uygun görmediğinden dolayı ayetlerini de onlar için kendisi tilavet etmektedir. Buna bağlı olarak insanlar da zulümden uzak oldukları miktarda Allah’ın ayetlerinden faydalanır ve doğru olan anlamlarına yakınlaşmış olurlar. Dolayısıyla Allah’ın ayetlerini inkar edenler sadece zalimlerdir. Zalim oldukları için de sonuçta Kur’an-ı hak ve layık olduğu şekilde anlamaktan mahrumdurlar: “Ayetlerimizi sadece zalimler inkar eder.”[8]
******************************************************************************************************************************************************
[1] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bir zahiri ve bir de batını vardır. Batıni için de yedi batına kadar ayrı bir batın vardır.” Hafız Nuruddin Heysemi, Mecme’uz Zevaid ve Menbe’ul Fevaid, c. 7, s. 152, hakeza Tefsir’i Safi, c. 1, s. 59’da bu sözü farklı tabirlerle diğer İmamlardan (a.s) nakletmiştir. Öyle ki iştihar, Müstefiz ve mütevatir haddindedir. Örneğin Hz. Ali (a.s) Nehc’ul Belağa’da şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Kur’an çeşitli anlamlara gelen boyutlara sahiptir.” (77. mektup) bu da gösterdiği gibi Kur’an kavramları zaman ve mekanın üstündedir. Sınırsızdır ve herkes için her zaman derk edilir bir konumdadır.
[2] Nahl suresi, 82. ayet
[3] Bakara suresi, 26. ayet
[4] İsra suresi, 82. ayet
[5] Genellikle Kur’an ayetlerinde iman, küfür ve şirk karşısında yer almıştır. Bkz. yasin suresi 47. ayet; Mutaffifin suresi, 34. ayet; Hac suresi, 17. ayet ve Yusuf suresi, 106. ayet
[6] Kur’an-ı Kerim “Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” (Kaf suresi 37. ayet) ayetinde hakikatte iman ve doğruluğun sadece kalp ve fıtratın salim olduğu kimseler için vücuda geldiğine işaret etmektedir.
[7] Al-i İmran suresi, 108. ayet
[8] Ankebut suresi, 49. ayet