KUMEYL DUASI

Rate this item
(13 votes)

Bu mübarek duayı İmam Ali (a.s), kendi özel ashabından olan Kumeyl'e öğretmiş ve bunun Hz. Hızır'ın (a.s) duası olduğunu bildirmiştir. Bu dua, her Perşembeyi Cumaya bağlayan gecelerde ve Şa'ban ayının 14. gününü on beşe bağlayan gece okunur.(1)

Düşmanların zararından korunmak, rızkın artması ve günahların bağışlanmasında önemli bir etkisi vardır.

Misbahu'l - Müteheccid kitabında bu dua şöyle nakledilmiştir:

بسم الله الرحمن الرحیم

اَللـهُمَّ ّاِنّي أَسْأَلُكَ بِرَحْمَتِكَ الَّتي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْء

Allah'ım! Sen'in her şeyi kaplayan rahmetin hakkına;

وَبِقُوَّتِكَ الَّتي قَهَرْتَ بِها كُلَّ شَيْء،

ve kendisiyle her şeye üstün geldiğin,

وَخَضَعَ لَها كُلُّ شَيء،

karşısında her şeyin boyun eğdiği

وَذَلَّ لَها كُلُّ شَيء،

ve her şeyin ram olduğu gücün hakkına

وَبِجَبَرُوتِكَ الَّتي غَلَبْتَ بِها كُلَّ شَيء،

ve her şeye galip geldiğin ceberut (ilahi azamet) un hakkına

وَبِعِزَّتِكَ الَّتي لا يَقُومُ لَها شَيءٌ،

ve önünde hiç bir şeyin duramadığı izzetin hakkına

وَبِعَظَمَتِكَ الَّتي مَلاََتْ كُلَّ شَيء،

ve her şeyi dolduran azametin hakkına

وَبِسُلْطانِكَ الَّذي عَلا كُلَّ شَيء،

ve her şeye üstün gelen saltanatın hakkına

وَبِوَجْهِكَ الْباقي بَعْدَ فَناءِ كُلِّ شَيء،

ve her şeyin fani olmasından sonra baki kalacak veçhin hakkına

وَبِأَسْمائِكَ الَّتي مَلاََتْ اَرْكانَ كُلِّ شَيء،

ve her şeyin temellerini dolduran isimlerin hakkına

وَبِعِلْمِكَ الَّذي اَحاطَ بِكُلِّ شَيء،

ve her şeyi ihata eden ilmin hakkına

وَبِنُورِ وَجْهِكَ الَّذي اَضاءَ لَهُ كُلُّ شيء،

ve her şeyi aydınlatan cemalinin nuru hakkına Senden niyaz ederim.

يا نُورُ يا قُدُّوسُ، يا اَوَّلَ الاَْوَّلِينَ وَيا آخِرَ الاْخِرينَ،

Ey Nur, ey Kuddüs, ey evvellerin evveli ve ey ahirlerin ahiri!

اَللّهُمَّ اغْفِرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تَهْتِكُ الْعِصَمَ،

Allah'ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı bağışla.

اَللّـهُمَّ اغْفِـرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تُنْزِلُ النِّقَمَ،

Allah'ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı bağışla.

اَللّهُمَّ اغْفِرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تُغَيِّـرُ النِّعَمَ،

Allah'ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı bağışla.

اَللّـهُمَّ اغْفِرْ لي الذُّنُوبَ الَّتي تَحْبِسُ الدُّعاءَ،

Allah'ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı bağışla.

اَللّـهُمَّ اغْفِرْ لِي الذُّنُوبَ الَّتي تُنْزِلُ الْبَلاءَ،

Allah'ım! Belanın inmesine sebebiyet veren günahlarımı bağışla.

اَللّهُمَّ اغْفِرْ لي كُلَّ ذَنْب اَذْنَبْتُهُ، وَكُلَّ خَطيئَة اَخْطَأتُها،

Allah'ım! işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları bağışla.

اَللّهُمَّ اِنّي َتَقَرَّبُ اِلَيْكَ بِذِكْرِكَ،

Allah'ım! Ben san zikrinle yaklaşmak istiyorum,

وَاَسْتَشْفِعُ بِكَ اِلى نَفْسِكَ،

ve Sen'inle Sen'den şefaat diliyorum;

وَأَسْأَلُكَ بِجُودِكَ اَنْ تُدْنِيَني مِنْ قُرْبِكَ،

ve cömertliğin hakkına beni kendine yaklaştırmanı

وَاَنْ تُوزِعَني شُكْرَكَ،

ve şükrünü eda etmeyi bana nasip kılmanı

وَاَنْ تُلْهِمَني ذِكْرَكَ،

ve zikrini bana ilham etmeni istiyorum.

اَللّهُمَّ اِنّي أَسْأَلُكَ سُؤالَ خاضِع مُتَذَلِّل خاشِع

Allah'ım! Huzu, huşu ve zelil olmuş bir dille,

اَنْ تُسامِحَني وَتَرْحَمَني وَتَجْعَلَني بِقِسْمِكَ راضِياً قانِعاً وَفي جَميعِ الاَْحْوالِ مُتَواضِعاً،

Sen'den (hatalarıma) göz yummanı, bana merhametli davranmanı- beni verdiğine razı ve kani kılmanı ve her durumda mütevazı kılmanı diliyorum.

اَللّهُمَّ وَأَسْأَلُكَ سُؤالَ مَنِ اشْتَدَّتْ فاقَتُهُ،

Allah'ım! İhtiyaç ve yoksulluğu şiddetli olan,

وَاَنْزَلَ بِكَ عِنْدَ الشَّدائِدِ حاجَتَهُ،

ve hacetini zorluklar anında kapına getiren,

وَعَظُمَ فيما عِنْدَكَ رَغْبَتُهُ،

katında bulunanlara büyük rağbeti olan kimsenin yalvarışı gibi Sana yalvarırım.

اَللّـهُمَّ عَظُمَ سُلْطانُكَ وَعَلا مَكانُكَ

Allah'ım! Sen'in saltanatın azimdir ve mekanın yücedir,

وَخَفِي مَكْرُكَ وَظَهَرَ اَمْرُكَ

tedbirin gizlidir e fermanın aşikar;

وَغَلَبَ قَهْرُكَ وَجَرَتْ قُدْرَتُكَ

kahrın galip ve kudretin her yerde caridir;

وَلا يُمْكِنُ الْفِرارُ مِنْ حُكُومَتِكَ،

ve senin hükümranlığından kaçmak imkansızdır.

اَللّهُمَّ لا اَجِدُ لِذُنُوبي غافِراً،

Allah'ım! Sen'den başka günahlarımı bağışlayacak;

وَلا لِقَبائِحي ساتِراً،

kabahatlerimi öretecek;

وَلا لِشَيء مِنْ عَمَلِي الْقَبيحِ بِالْحَسَنِ مُبَدِّلاً غَيْرَكَ

kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam.

لا اِلـهَ إلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ وَبِحَمْدِكَ

Sen'den başka ilah yoktur; münezzehsin; Sana hamdederim.

ظَلَمْتُ نَفْسي،

Ben kendime zulmettim

وَتَجَرَّأْتُ بِجَهْلي

ve cahilliğim yüzünden itaatsizlik yaptım,

وَسَكَنْتُ اِلى قَديمِ ذِكْرِكَ لي وَمَنِّكَ عَلَيَّ،

ve beni (ta) eskiden beri (hiç bir zaman) unutmadığından ve bana lütuf ve ihsanından dolayı rahatladım (ve korkmadan Sana isyan ettim.)

اَللّهُمَّ مَوْلاي كَمْ مِنْ قَبيح سَتَرْتَهُ

Allah'ım! Mevla'm! Nice kötülüklerimin üzerini örttün;

وَكَمْ مِنْ فادِح مِنَ الْبَلاءِ اَقَلْتَهُ (اَمَلْتَهُ)

nice belaları benden geri çevirdin;

وَكَمْ مِنْ عِثار وَقَيْتَهُ، وَكَمْ مِنْ مَكْرُوه دَفَعْتَهُ،

nice hatalardan korudun beni; hoşa gitmeyen şeyleri uzaklaştırdın;

وَكَمْ مِنْ ثَناء جَميل لَسْتُ اَهْلاً لَهُ نَشَرْتَهُ،

layık olmadığım nice güzel övgüleri benim için yaydın.

اَللّهُمَّ عَظُمَ بَلائي وَاَفْرَطَ بي سُوءُ حالي،

Allah'ım! Belam büyümüş, halimin kötülüğü haddi aşmış;

وَقَصُرَتْ (قَصَّرَتْ) بي اَعْمالي وَقَعَدَتْ بي اَغْلالى،

amellerim beni aciz bırakmış, (heva ve heves) zincirlerim beni çökertmiş;

وَحَبَسَني عَنْ نَفْعي بُعْدُ اَمَلي (آمالي)،

uzun arzularım beni menfaatimden alıkoyup hapsetmiş,

وَخَدَعَتْنِي الدُّنْيا بِغُرُورِها،

ve dünya beni boş şeylerle aldatmış;

وَنَفْسي بِجِنايَتِها (بِخِيانَتِها) وَمِطالي

ve nefs-i emmarem, kendi cinayeti ve müsamahakarlığımla beni kandırmış.

يا سَيِّدي فَأَسْأَلُكَ بِعِزَّتِكَ اَنْ لا يَحْجُبَ عَنْكَ دُعائي سُوءُ عَمَلي وَفِعالي،

Ey Efendim! İzzetinin hakkına Sen'den istiyorum ki); amelimin kötülüğü, duamın kabulünü önlemesin,

وَلا تَفْضَحْني بِخَفِي مَا اطَّلَعْتَ عَلَيْهِ مِنْ سِرّى،

bildiğin gizli sırlarımı açarak beni rezil etme;

وَلا تُعاجِلْني بِالْعُقُوبَةِ عَلى ما عَمِلْتُهُ في خَلَواتي مِنْ سُوءِ فِعْلي وَإساءَتي وَدَوامِ تَفْريطي وَجَهالَتي وَكَثْرَةِ شَهَواتي وَغَفْلَتي،

gizlice işlediğim kötü amelim ve davranışım, sürekli ihmalkarlığım ve cahilliğim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluğu yüzünden, beni cezalandırmada acele etme.

وَكُنِ اللّهُمَّ بِعِزَّتِكَ لي في كُلِّ الاَْحْوالِ (فِي الاَْحْوالِ كُلِّها) رَؤوفاً وَعَلَي في جَميعِ الاُْمُورِ عَطُوفاً

Allah'ım! İzzetin hakkına her durumda bana karşı merhametli ve bütün işlerimde rauf ol.

اِلـهي وَرَبّي مَنْ لي غَيْرُكَ

Mabudum, Rabbim! Sen'den başka kimin var ki,

أَسْأَلُهُ كَشْفَ ضُرّي وَالنَّظَرَ في اَمْري،

ondan, kötü durumumu gidermesini ve derdimin çaresine bakmasını isteyeyim.

اِلهي وَمَوْلاي اَجْرَيْتَ عَلَي حُكْماً اِتَّبَعْتُ فيهِ هَوى نَفْسي

Mabudum, Mevla'm! Sen bana hükmettin; bense onlar hususunda nefsime uydum;

وَلَمْ اَحْتَرِسْ فيهِ مِنْ تَزْيينِ عَدُوّي،

ve ben bu konuda düşmanım (şeytan)ın (günahları) tezyin etmesinden korkmadım;

فَغَرَّني بِما اَهْوى وَاَسْعَدَهُ عَلى ذلِكَ الْقَضاءُ

böylece beni istediği gibi aldattı ve takdir de da bu işte ona yardımcı oldu;

فَتَجاوَزْتُ بِما جَرى عَلَي مِنْ ذلِكَ بَعْضَ حُدُودِكَ،

işte bu başıma gelenlerden dolayı bazı sınırlarını aştım;

وَخالَفْتُ بَعْضَ اَوامِرِكَ

ve bazı emirlerine karşı çıktım;

فَلَكَ الْحَمْدُ (اَلْحُجَّةُ) عَلي في جَميعِ ذلِكَ

bütün bunlarda (suç bana aittir ve) Sana hamdetmek benim vazifemdir.

وَلا حُجَّةَ لي فيما جَرى عَلَيَّ فيهِ قَضاؤُكَ

(Amellerim dolayısıyla) Hakkımda yürütülen kaza ve kaderim;

وَاَلْزَمَني حُكْمُكَ وَبَلاؤُكَ،

ve beni yakalayan hükmün ve belan (imtihanın) karşısında gösterecek hiç ir mazeret ve bahanem yoktur.

وَقَدْ اَتَيْتُكَ يا اِلـهي بَعْدَ تَقْصيري وَاِسْرافي عَلى نَفْسي

Ve şu anda Sana yöneldim Ey Rabbim! Kendimi ihmal edip işlediğim kusurlardan sonra;

مُعْتَذِراً نادِماً مُنْكَسِراً مُسْتَقيلاً مُسْتَغْفِراً مُنيباً مُقِرّاً مُذْعِناً مُعْتَرِفاً

özür dileyerek, pişman ve perişanlık içerisinde bağışlamanı ve mağfiret etmeni ümit ederek, tövbe edip tekrar (Sana) yöneldim ve günahımı ikrar ve (suçluluğumu) itiraf ederek Senin huzuruna geldim.

لا اَجِدُ مَفَرّاً مِمّا كانَ مِنّي

İşlediğim günahlardan kaçacak bir mekan

وَلا مَفْزَعاً اَتَوَجَّهُ اِلَيْهِ في اَمْري

ve zor durumlarda sığınacak bir yer bulamıyorum;

غَيْرَ قَبُولِكَ عُذْري وَاِدْخالِكَ اِيّايَ في سَعَة (مِنْ) رَحْمَتِكَ

mazeretimi kabul edip beni sonsuz rahmetine dahil etmenden başka ümidim yok;

اَللّـهُمَّ (اِلـهي) فَاقْبَلْ عُذْري وَارْحَمْ شِدَّةَ ضُرّي وَفُكَّني مِنْ شَدِّ وَثاقي،

o halde mazeretimi kabul eyle Allah'ım; perişanlığımın şiddetine acı (heva ve heves) zincirlerinden kurtar beni.

يا رَبِّ ارْحَمْ ضَعْفَ بَدَني وَرِقَّةَ جِلْدي وَدِقَّةَ عَظْمي،

Rabbim! Bedenimin zayıf, derimin ince ve kemiklerimin hassas oluşuna acı.

يا مَنْ بَدَأَ خَلْقي وَذِكْري وَتَرْبِيَتي وَبِرّى وَتَغْذِيَتي

Ey yaratılışımı gerçekleştirip beni yad eden, beni terbiye edip iyilik ve rızk veren;

هَبْني لاِبـْتِداءِ كَرَمِكَ وَسالِفِ بِرِّكَ بي

bağışının başlangıcı ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerin hürmetine beni affeyle.

يا اِلـهي وَسَيِّدي وَرَبّي،

Ey Mabudum, Ey Efendim ve Rabbim!

اَتُراكَ مُعَذِّبي بِنارِكَ بَعْدَ تَوْحيدِكَ

Vahdaniyetine inandıktan sonra;

وَبَعْدَ مَا انْطَوى عَلَيْهِ قَلْبي مِنْ مَعْرِفَتِكَ

marifetin bütün kalbimi doldurduktan sonra;

وَلَهِجَ بِهِ لِساني مِنْ ذِكْرِكَ،

dilim zikrinle meşgul olduktan,

وَاعْتَقَدَهُ ضَميري مِنْ حُبِّكَ،

muhabbetin içime işledikten,

وَبَعْدَ صِدْقِ اعْتِرافي وَدُعائي خاضِعاً لِرُبُوبِيَّتِكَ،

Rububiyet makamına boyun eğerek sadakatle (günahlarımı) itiraf edip, doğrulukla (Sana) dua ettikten sonra, beni cehennem ateşiyle azap etmen inanılacak şey mi?

هَيْهاتَ اَنْتَ اَكْرَمُ مِنْ اَنْ تُضَيِّعَ مَنْ رَبَّيْتَهُ

Böyle bir şey Sen'den uzaktır ve Sen kendi yetiştirdiğin birisini zayi etmezsin;

اَوْ تُبْعِدَ (تُبَعِّدَ) مَنْ اَدْنَيْتَهُ

yakınlaştırdığın birisini kendinden uzaklaştırmazsın,

اَوْ تُشَرِّدَ مَنْ اوَيْتَهُ

barındırdığın birisini kovmazsın,

اَوْ تُسَلِّمَ اِلَى الْبَلاءِ مَنْ كَفَيْتَهُ وَرَحِمْتَهُ،

yetiştiğin ve kendisine merhamet ettiğin kimseyi belalara teslim etmezsin. Sen bütün bunlardan yücesin.

وَلَيْتَ شِعْرى يا سَيِّدي وَاِلـهي وَمَوْلايَ

Keşke bir bilseydim, Ey Seyyidim, Mabudum ve Mevla'm!

اَتُسَلِّطُ النّارَ عَلى وُجُوه خَرَّتْ لِعَظَمَتِكَ ساجِدَةً،

Azametin karşısında secdeye düşen yüzlere;

وَعَلى اَلْسُن نَطَقَتْ بِتَوْحيدِكَ صادِقَةً، وَبِشُكْرِكَ مادِحَةً،

sadakatle vahdaniyetine şehadet eden ve şükrünle metheden dillere;

وَعَلى قُلُوب اعْتَرَفَتْ بِاِلهِيَّتِكَ مُحَقِّقَةً،

ilahlığını gerçekten itiraf eden kalplere,

وَعَلى ضَمائِرَ حَوَتْ مِنَ الْعِلْمِ بِكَ حَتّى صارَتْ خاشِعَةً،

Senin marifetinle dolup taşan ve böylece huşuyla eğilen gönüllere cehennem ateşini musallat eder misin?

وَعَلى جَوارِحَ سَعَتْ اِلى اَوْطانِ تَعَبُّدِكَ طائِعَةً

Ve itaat etmek üzere ibadet yerlerine koşan

وَاَشارَتْ بِاسْتِغْفارِكَ مُذْعِنَةً،

ve günahını itiraf ettiği halde Sen'den mağfiret dileyen uzuvları (azaba duçar eder misin?)

ما هكَذَا الظَّنُّ بِكَ وَلا اُخْبِرْنا بِفَضْلِكَ عَنْكَ يا كَريمُ يا رَبِّ

Senin hakkında böyle düşünülemez; Senin lutüf ve keremin bize böyle tanıtılmamıştır. ey Kerem Sahibi, Ey Rab!

وَاَنْتَ تَعْلَمُ ضَعْفي عَنْ قَليل مِنْ بَلاءِ الدُّنْيا وَعُقُوباتِها وَما يَجْري فيها مِنَ الْمَكارِهِ عَلى اَهْلِها،

Dünyanın azıcık bela ve cezası ve ondaki zorluklar karşısında benim tahammülsüzlüğümü ve aczımı Sen biliyorsun;

عَلى اَنَّ ذلِكَ بَلاءٌ وَمَكْرُوهٌ قَليلٌ مَكْثُهُ،

halbuki dünyadaki bela ve zorlukların devamı az,

يَسيرٌ بَقاؤُهُ، قَصيرٌ مُدَّتُهُ

tahammülümü kolay ve süresi kısadır;

فَكَيْفَ احْتِمالي لِبَلاءِ الاْخِرَةِ وَجَليلِ (حُلُولِ) وُقُوعِ الْمَكارِهِ فيها

o halde nasıl tahammül edeyim ahiretteki belaya; orada meydana gelecek büyük zorluk ve acılara?

وَهُوَ بَلاءٌ تَطُولُ مُدَّتُهُ وَيَدُومُ مَقامُهُ وَلا يُخَفَّفُ عَنْ اَهْلِهِ

Halbuki o belanın müddeti uzun, kalışı süreklidir ve ehline bir hafifletme de olmaz.

لاَِنَّهُ لا يَكُونُ إلاّ عَنْ غَضَبِكَ وَاْنتِقامِكَ وَسَخَطِكَ،

Çünkü o azap, Senin intikam ve hoşnutsuzluğundan kaynaklanır.

وَهذا ما لا تَقُومُ لَهُ السَّمـاواتُ وَالاَْرْضُ

Bu ise göklerin ve yerin dayanamayacağı bir şey.

يا سَيِّدِي فَكَيْفَ لي (بي) وَاَنَا عَبْدُكَ الضَّعيـفُ الـذَّليـلُ الْحَقيـرُ الْمِسْكيـنُ الْمُسْتَكينُ،

Ey Seyyidim! O zaman Senin güçsüz, zelil, hakir, muhtaç ve biçare bir kulum olan ben nasıl dayanabilirim.

يا اِلهي وَرَبّي وَسَيِّدِي وَمَوْلايَ

Ey Mabudum, Rabbim, Seyyidim ve Ey Mevla'm

لاَِيِّ الاُْمُورِ اِلَيْكَ اَشْكُو وَلِما مِنْها اَضِجُّ وَاَبْكي

Hangi şeyden dolayı Sana şikayette bulunayım ve hangisi için ağlayıp sızlanayım ben?

لاَِليمِ الْعَذابِ وَشِدَّتِهِ،

Azabın elem ve şiddetine mi?

اَمْ لِطُولِ الْبَلاءِ وَمُدَّتِهِ،

Yoksa belanın devamı ve süresinin uzunluğuna mı?

فَلَئِنْ صَيَّرْتَنى لِلْعُقُوباتِ مَعَ اَعْدائِكَ

Eğer bana ceza çektirmek için düşmanlarının yanında yer verirsen,

وَجَمَعْتَ بَيْني وَبَيْنَ اَهْلِ بَلائِكَ وَفَرَّقْتَ بَيْني وَبَيْنَ اَحِبّائِكَ وَاَوْليائِكَ،

ve bela ehliyle beni bir araya toplarsan, beni dostların ve velilerinden ayırırsan,

فَهَبْني يا اِلـهى وَسَيِّدِي وَمَوْلايَ وَرَبّي

Ey Mabudum, Ey Seyyidim, Mevla'm ve Rabbim!

صَبَرْتُ عَلى عَذابِكَ فَكَيْفَ اَصْبِرُ عَلى فِراقِكَ،

Farzen, azabına tahammül etsem bile, Senin ayrılığına nasıl dayanabilirim?

وَهَبْني (يا اِلـهي) صَبَرْتُ عَلى حَرِّ نارِكَ فَكَيْفَ اَصْبِرُ عَنِ النَّظَرِ اِلى كَرامَتِكَ

Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım, ama keremine nazar etmekten mahrum olmaya nasıl sabredeyim?

اَمْ كَيْفَ اَسْكُنُ فِي النّارِ وَرَجائي عَفْوُكَ

yahut affını ümit ettiğim halde ateşe nasıl gireyim.

فَبِعِزَّتِكَ يا سَيِّدى وَمَوْلايَ اُقْسِمُ صادِقاً

İzzetin hakkına ey Seyyidim ve Mevla'm, sadakatle yemin ediyorum ki:

لَئِنْ تَرَكْتَني ناطِقاً لاَِضِجَّنَّ اِلَيْكَ بَيْنَ اَهْلِها ضَجيجَ الاْمِلينَ

Eğer konuşmama izin verirsen, cehennem ehli arasındaki ümitliler gibi sürekli dergahına yönelip inlerim;

وَلاََصْرُخَنَّ اِلَيْكَ صُراخَ الْمَسْتَصْرِخينَ،

medet dileyenler gibi feryat edip yardım dilerim Sen'den;

وَلاََبْكِيَنَّ عَلَيْكَ بُكاءَ الْفاقِدينَ،

ve bir şeyini kaybedenler gibi ağlayıp sızlarım Sana;

وَلاَُنادِيَنَّكَ اَيْنَ كُنْتَ يا وَلِيَّ الْمُؤْمِنينَ،

ve "Neredesin Ey Müminlerin Velisi!" diye seni çağırırım;

يا غايَةَ آمالِ الْعارِفينَ، يا غِياثَ الْمُسْتَغيثينَ، يا حَبيبَ قُلُوبِ الصّادِقينَ، وَيا اِلهَ الْعالَمينَ،

ey ariflerin en yüce arzusu! Ey dileyenlerin imdadına yetişen! Ey sadık kalplerin dostu! Ve ey alemlerin ilahı! (Neredesin)?

اَفَتُراكَ سُبْحانَكَ يا اِلهى وَبِحَمْدِكَ

Ey Mabudum! Münezzehsin Sen. Ve ben Sana hamdediyorum.

تَسْمَعُ فيها صَوْتَ عَبْد مُسْلِم سُجِنَ (يُسْجَنُ) فيها بِمُخالَفَتِهِ،

Olacak şey mi, Sana karşı gelmesi yüzünden cehennemde tutulan,

وَذاقَ طَعْمَ عَذابِها بِمَعْصِيَتِهِ

ve günahından ötürü onun azabını tadan,

وَحُبِسَ بَيْنَ اَطْباقِها بِجُرْمِهِ وَجَريرَتِهِ

ve onun tabakaları arasında, işlediği suç ve cinayetten dolayı hapsedilen Müslüman bir kulun sesini duyasın da affetmeyesin,

وَهُوَ يَضِجُّ اِلَيْكَ ضَجيجَ مُؤَمِّل لِرَحْمَتِكَ، وَيُناديكَ بِلِسانِ اَهْلِ تَوْحيدِكَ،

oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte, ve tevhit ehlinin diliyle Seni çağırmakta,

وَيَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ بِرُبُوبِيَّتِكَ،

ve rububiyet makamını vasıta ederek Sana el açmada.

يا مَوْلايَ فَكَيْفَ يَبْقى فِي الْعَذابِ وَهُوَ يَرْجُو ما سَلَفَ مِنْ حِلْمِكَ،

Ey Mevla'm! O, Senin önceden yaptığın merhametini umduğu halde, nasıl azapta kalabilir?

اَمْ كَيْفَ تُؤْلِمُهُ النّارُ وَهُوَ يَأْملُ فَضْلَكَ وَرَحْمَتَكَ

Ya da Senin lutüf ve rahmetini ümit ettiği halde onu ateş nasıl yakabilir?

اَمْ كَيْفَ يُحْرِقُهُ لَهيبُها وَاَنْتَ تَسْمَعُ صَوْتَهُ وَتَرى مَكانَه

Ya da Sen onun sesini işittiğin ve yerini gördüğün halde ateş nasıl incitir onu?

اَمْ كَيْفَ يَشْتَمِلُ عَلَيْهِ زَفيرُها وَاَنْتَ تَعْلَمُ ضَعْفَهُ،

Ya da, Sen onun zaaf ve göçsüzlüğünü bildiğin halde cehennemin alevleri onu nasıl kuşatabilir?

اَمْ كَيْفَ يَتَقَلْقَلُ بَيْنَ اَطْباقِها وَاَنْتَ تَعْلَمُ صِدْقَهُ،

Ya da Sen onun sadakat ve doğruluğunu bildiğin halde, cehennemin tabakaları arasında nasıl kıvranıp kalır?

اَمْ كَيْفَ تَزْجُرُهُ زَبانِيَتُها وَهُوَ يُناديكَ يا رَبَّهُ،

Ya da, o, Seni "Ey Rabbim" diye çağırırken, cehennemin azap melekleri nasıl ona önleyebilir?

اَمْ كَيْفَ يَرْجُو فَضْلَكَ في عِتْقِهِ مِنْها فَتَتْرُكُهُ فيها

Ya da cehennemden kurtulmak için Senin fazl ve keremini dilediği halde onu nasıl bırakırsın?

هَيْهاتَ ما ذلِكَ الظَّنُ بِكَ وَلاَ الْمَعْرُوفُ مِنْ فَضْلِكَ

Sen münezzehsin, hakkında bunlar düşünülemez; Senin kereminler ilgili tanıtılan bunlar değildir;

وَلا مُشْبِهٌ لِما عامَلْتَ بِهِ الْمُوَحِّدينَ مِنْ بِرِّكَ وَاِحْسانِكَ،

Senin muvahhid insanlara yaptığın ihsan ve iyiliklere benzeyen şeyler de değildir bunlar.

فَبِالْيَقينِ اَقْطَعُ لَوْ لا ما حَكَمْتَ بِهِ مِنْ تَعْذيبِ جاحِديكَ، وَقَضَيْتَ بِهِ مِنْ اِخْلادِ مُعانِدِيكَ

Ve ben şüphesiz biliyorum ki, eğer inkarcılarını azabı hükmetmeseydin ve düşmanlarını ebedi azaba duçar etmeyi kararlaştırmasaydın,

لَجَعَلْتَ النّارَ كُلَّها بَرْداً وَسَلاماً وَما كانَت لاَِحَد فيها مَقَرّاً وَلا مُقاماً

ateşi tamamıyla soğuk ve selamet ederdin; ve onda hiç kimse yer almazdı.

لكِنَّكَ تَقَدَّسَتْ اَسْماؤُكَ اَقْسَمْتَ

Ama Sen, isimleri mukaddes olan! Cehennemi,

اَنْ تَمْلاََها مِنَ الْكافِرينَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنّاسِ اَجْمَعينَ، وَاَنْ تُخَلِّدَ فيهَا الْمُعانِدينَ

insanların ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya, ve onları orada ebedi olarak tutmaya yemin etmişsin.

وَاَنْتَ جَلَّ ثَناؤُكَ قُلْتَ مُبْتَدِئاً، وَتَطَوَّلْتَ بِالاًِنْعامِ مُتَكَرِّماً ،

Ve sen, (ey) methi yüce olan! Evvelden beri söylemiş ve sürekli olarak nimet verip kerem ve ihsanda bulunmuşsun: buyurmuşsun ki:

اَفَمَنْ كانَ مُؤْمِناً كَمَنْ كانَ فاسِقاً لا يَسْتَوُونَ

"Mümin olan bir kimse, fasık olan kimseyle bir olur mu? Hayır, onlar aynı olmazlar."

اِلهى وَسَيِّدى فَأَسْأَلُكَ بِالْقُدْرَةِ الَّتى قَدَّرْتَها،

Mabudum, Seyyidim! takdir ettiğin kudret hakkına

وَبِالْقَضِيَّةِ الَّتي حَتَمْتَها وَحَكَمْتَها

ve hükmedip kesinlik kazandırdığın kaza

وَغَلَبْتَ مَنْ عَلَيْهِ اَجْرَيْتَها

ve kaderine ki, kime takdir etsen galip gelirsin

اَنْ تَهَبَ لى فى هذِهِ اللَّيْلَةِ وَفي هذِهِ السّاعَةِ

bu gecede ve bu saatte bağışla,

كُلَّ جُرْم اَجْرَمْتُهُ، وَكُلَّ ذَنْب اَذْنَبْتُهُ،

benim işlediğim bütün suçları ve günahları,

وَكُلَّ قَبِيح اَسْرَرْتُهُ، وَكُلَّ جَهْل عَمِلْتُهُ، كَتَمْتُهُ اَوْ اَعْلَنْتُهُ اَخْفَيْتُهُ اَوْ اَظْهَرْتُهُ،

ve gizlediğim bütün kötülükleri, yaptıktan sonra üzerini örttüğüm veya açığa çıkardığım, gizleyip veya aşikar ettiğim cahillikleri,

وَكُلَّ سَيِّئَة اَمَرْتَ بِاِثْباتِهَا الْكِرامَ الْكاتِبينَ

ve Kiramel Katibin'i (amelleri yazmakla görevli melekleri) kaydetmelerine emrettiğin kötülükleri bağışla!

الَّذينَ وَكَّلْتَهُمْ بِحِفْظِ ما يَكُونُ مِنّي وَجَعَلْتَهُمْ شُهُوداً عَلَيَّ مَعَ جَوارِحي،

Öyle melekler ki, onları benim yaptığım amellerimi zapt edip korumakla görevlendirdin, uzuvlarımla birlikte onları da bana gözetleyici yaptın;

وَكُنْتَ اَنْتَ الرَّقيبَ عَلَيَّ مِنْ وَرائِهِمْ، وَالشّاهِدَ لِما خَفِيَ عَنْهُمْ،

ve kendin de bunların ardından gözetleyicim oldun, hatta onlara gizli kalan şeylere bile şahid oldun,

وَبِرَحْمَتِكَ اَخْفَيْتَهُ، وَبِفَضْلِكَ سَتَرْتَهُ،

rahmetinle gizledin ve fazlınla örttün onları.

وَاَنْ تُوَفِّرَ حَظّي مِنْ كُلِّ خَيْر اَنْزَلْتَهُ (تُنَزِّلُهُ)

Ve indirdiğin her hayırdan

اَوْ اِحْسان فَضَّلْتَهُ اَوْ بِرٍّ نَشَرْتَهُ (تَنْشُرُهُ)

ve gönderdiğin he ihsandan, yaydığın her iyilikten

اَوْ رِزْق بَسَطْتَهُ (تَبْسُطُهُ) اَوْ ذَنْب تَغْفِرُهُ اَوْ خَطَأ تَسْتُرُهُ،

yahut dağıttığın her rızktan, bağışladığın günahlardan veya kapattığın hatalardan nasibimi arttırmanı diliyorum.

يا رَبِّ يا رَبِّ يا رَبِّ

Ey Rabbim, ey rabbim, Ey Rabbim!

يا اِلهي وَسَيِّدي وَمَوْلايَ وَمالِكَ رِقّى،

Ey Mabudum, ey Seyyidim, ey Mevla'm ve ey benim Sahibim!

يا مَنْ بِيَدِهِ ناصِيَتى يا عَليماً بِضُرّى (بِفَقْرى) وَمَسْكَنَتى،

Ey varlığımı elinde tutan! Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen!

يا خَبيراً بِفَقْرى وَفاقَتى

Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan!

يا رَبِّ يا رَبِّ يا رَبِّ

Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!

أَسْأَلُكَ بِحَقِّكَ وَقُدْسِكَ وَاَعْظَمِ صِفاتِكَ وَاَسْمائِكَ

Hakkın, kutsiyetin, en yüce sıfatın ve ismin hürmetine

اَنْ تَجْعَلَ اَوْقاتي مِنَ (فِي) اللَّيْلِ وَالنَّهارِ بِذِكْرِكَ مَعْمُورَةً،

Sen'den dileğin şudur: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle bayındırlaştır,

وَبِخِدْمَتِكَ مَوْصُولَةً،

ve beni kendi hizmetinde tut,

وَاَعْمالى عِنْدَكَ مَقْبُولَةً

ve amellerimi kendi indinde makbul buyur

حَتّى تَكُونَ اَعْمالي وَاَوْرادى (وَاِرادَتي) كُلُّها وِرْداً واحِداً

öylesine ki, artık bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir şekline dönüşsün,

وَحالى فى خِدْمَتِكَ سَرْمَداً،

ve bütün hallerim Senin hizmetinde geçsin.

يا سَيِّدي يا مَنْ عَلَيْهِ مُعَوَّلي يا مَنْ اِلَيْهِ شَكَوْتُ اَحْوالي

Ey Seyyidim, ey güvenip dayandığım ve ey kendisine hallerimi arz ettiğim!

يا رَبِّ يا رَبِّ يا رَبِّ،

Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!

قَوِّ عَلى خِدْمَتِكَ جَوارِحى

Uzuvlarımı hizmetin için güçlendir

وَاشْدُدْ عَلَى الْعَزيمَةِ جَوانِحي

ve Sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver,

وَهَبْ لِيَ الْجِدَّ في خَشْيَتِكَ، وَالدَّوامَ فِي الاِْتِّصالِ بِخِدْمَتِكَ،

ve Sen'den korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öylesine bir ciddiyet ver ki,

حَتّى اَسْرَحَ اِلَيْكَ في مَيادينِ السّابِقينَ وَاُسْرِعَ اِلَيْكَ فِي الْبارِزينَ (الْمُبادِرينَ)

yarış meydanlarında Sana doğru koşayım, ve mücadele verenler arasında Sana doğru hız alayım,

وَاَشْتاقَ اِلى قُرْبِكَ فِي الْمُشْتاقينَ وَاَدْنُوَ مِنْكَ دُنُوَّ الُْمخْلِصينَ،

ve gönüllüler arasında Senin yakınlığına gönül vereyim, ve ihlaslılar gibi yakınlaşayım Sana,

وَاَخافَكَ مَخافَةَ الْمُوقِنينَ، وَاَجْتَمِعَ فى جِوارِكَ مَعَ الْمُؤْمِنينَ،

ve yakin ehlinin korktuğu gibi korkayım Senden, ve indinde müminlerle birleşeyim.

اَللّهُمَّ وَمَنْ اَرادَني بِسُوء فَاَرِدْهُ

Allah'ım! Bana kötülük yapmak isteyene kötülüğünü benden uzaklaştır ve kendisine yönelt;

وَمَنْ كادَني فَكِدْهُ،

bana tuzak kuran kimseye tuzak kur,

وَاجْعَلْني مِنْ اَحْسَنِ عَبيدِكَ نَصيباً عِنْدَكَ،

ve beni, yanında en iyi pay alan,

وَاَقْرَبِهِمْ مَنْزِلَةً مِنْكَ،

ve Sana göre en yakın makama sahip olan,

وَاَخَصِّهِمْ زُلْفَةً لَدَيْكَ،

ve Sana mukarreb olan kullarından eyle,

فَاِنَّهُ لا يُنالُ ذلِكَ إلاّ بِفَضْلِكَ،

Gerçekten bunlara erişmek, ancak Senin lütuf ve kereminle gerçekleşebilir.

وَجُدْ لي بِجُودِكَ

Cömertliğin hakkına cömert davran

وَاعْطِفْ عَلَيَّ بِمَجْدِكَ

ve yüceliğin hakkına teveccüh eyle bana.

وَاحْفَظْني بِرَحْمَتِكَ،

Rahmetin hakkına koru beni

وَاجْعَلْ لِسانى بِذِكْرِكَ لَهِجَاً

ve dilimi zikrine alıştır,

وَقَلْبي بِحُبِّكَ مُتَيَّماً

ve kalbimi, kendi muhabbetine yönelt,

وَمُنَّ عَلَيَّ بِحُسْنِ اِجابَتِكَ،

ve dualarımı iyi bir şekilde kabul buyurmakla bana lutüf eyle;

وَاَقِلْني عَثْرَتي وَاغْفِرْ زَلَّتي،

yanılgılarımdan geç ve hatalarımı bağışla;

فَاِنَّكَ قَضَيْتَ عَلى عِبادِكَ بِعِبادَتِكَ،

muhakkak ki Sen, kullarının Sana ibadet etmelerine hükmettin;

وَاَمَرْتَهُمْ بِدُعائِكَ،

ve Sana dua etmelerini emredip,

وَضَمِنْتَ لَهُمُ الاِْجابَةَ،

kabul etmeyi vaat ettin;

فَاِلَيْكَ يا رَبِّ نَصَبْتُ وَجْهي وَاِلَيْكَ يا رَبِّ مَدَدْتُ يَدي،

o halde ey Rabbim! Yüzümü Sana çevirdim ve ellerimi Sana açtım

فَبِعِزَّتِكَ اسْتَجِبْ لي دُعائي وَبَلِّغْني مُنايَ

izzetin hakkına duamı kabul eyle ve arzularıma ulaştır beni;

وَلا تَقْطَعْ مِنْ فَضْلِكَ رَجائي،

fazlın ve kereminden ümidimi kesme;

وَاكْفِني شَرَّ الْجِنِّ وَالاِْنْسِ مِنْ اَعْدائي،

insan ve cinlerden olan düşmanlarımdan koru beni.

يا سَريعَ الرِّضا اِغْفِرْ لِمَنْ لا يَمْلِكُ إلاّ الدُّعاءَ

Ey çabuk razı olan! Duadan başka bir şeye sahip olmayan bu kulunu bağışla;

فَاِنَّكَ فَعّالٌ لِما تَشاءُ،

muhakkak ki sen her istediğini yaparsın.

يا مَنِ اسْمُهُ دَواءٌ وَذِكْرُهُ شِفاءٌ وَطاعَتُهُ غِنىً،

Ey ismi derman, zikri şifa ve itaati zenginlik olan Allah!

اِرْحَمْ مَنْ رَأْسُ مالِهِ الرَّجاءُ وَسِلاحُهُ الْبُكاءُ،

sermayesi ümit ve silahı ağlamak olan şu kuluna merhamet eyle.

يا سابِـغَ النِّعَمِ، يا دافِعَ النِّقَمِ،

Ey nimetleri tamamlayıp yayan, ey zorlukları defeden!

يا نُورَ الْمُسْتَوْحِشينَ فِي الظُّلَمِ،

Ey kararlıklarda dehşete kapılanların nuru!

يا عالِماً لا يُعَلَّمُ،

Ey öğretilmeden bilen!

صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد

Muhammed'e ve Al-i Muhammed'e salavat gönder,

وَافْعَلْ بي ما اَنْتَ اَهْلُهُ

ve bana da Sana yakıştığı şekilde muamele et.

وَصَلَّى اللهُ عَلى رَسُولِهِ وَالاَْئِمَّةِ الْمَيامينَ مِنْ آلِهِ (اَهْلِهِ) وَسَلَّمَ تَسْليماً كَثيراً .

Allah'ın rahmeti, Peygamberine ve O'nun soyundan gelen mübarek İmamlara olsun. ve Allah'ın sonsuz selamı onların üzerine olsun.

(1) İkbalu’l-Amal Adli değerli eserdeki nakle göre Hz. Ali Mescitte Şa’ban Ayının 14’nü önbeşe bağlayan gecenin faziletini kendi dostlarına açıkladılar. Bu gecede ilahi takdirlerin gereçekleşebileceğini beyan ettiler ve sözleri arasında buyurdularki bu gecede siz Hz. Hızır’ın duasını okumalısınız. Sonra topluluk dağıldı ve Hz. Ali evine döndü Hz. Ali’nin ashabından olan Kumeyl adlı şahıs Hz. Ali’nın kapısına gelerek Ya Ali “Sen Hızır’ın duasını okumamızı emrettin o dua nedir bana öğret dedi. Hz Ali buyurdular ki eğer senin bize olan yakınlığın olmasaydı bu duayı sana öğretmezdim, bir kalem ve kağıt getir ve gel dedi ve sonra İmam Kumeyl’e Hz. Hızrın duasını yukarıda açıklandığı şekilde yazdırdılar ve sonraları Kumeyl buna diğer müminlere de öğretti ve dua böylece Kumeyl duası olarak meşhur oldu.

Read 16401 times