
کارگر
Ali Şemhani: Avrupa ve Amerika İran’ın kırmızı çizgilerine girerse kesinlikle kaybedecekler
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Amiral Ali Şemhani, Avrupa’nın stratejik hata yapıp, Amerika’nın şantajı karşısında teslim olması ve Trump’ı ikna etmek için İran’ın kırmızı çizgilerine girmesi halinde kesinlikle bu sürecin esas kaybeden tarafı olacağını kaydetti.
Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenen 9. Güvenlik Konferansına katılmak için Rusya’ya hareket eden Şemhani, Tahran’dan ayrılmadan önce düzenlediği basın toplantısında Fransa cumhurbaşkanı ve Almanya Başbakanı’nın ABD Başkanı Donald Trump’ı ikna etmek için Washington ziyaretlerine işaret ederek, nükleer anlaşmanın bir bütün olduğunu , bu anlaşmada her türlü değişiklik veya yükümlülüklerin tam olarak yerine getirilmemesinin anlaşmanın bozulması anlamına geldiğini ifade etti.
İran’ın barışçıl nükleer sanayisinin tamamen yerli olduğuna dikkat çeken Şemhani, bu nedenle ilgili yetkililer ve çalışanlar için türlü ve çeşitli inisiyatiflerden yararlanma imkanının sağladığını kaydetti.
Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri ayrıca, İran’ın bölgesel istikrar ve tekfirci terörizmle mücadele için önemli ölçüde bedel ödediğini hatırlatarak, bu nedenle ABD, Siyonist rejim ve bazı bölgesel müttefiklerinin istikrarsızlaştırıcı girişimleri karşısında duyarsız kalamayacağını ifade etti.
Şemhani ayrıca Siyonist rejimin Yemen Yüksek Siyasi Konseyi Başkanı Salih Samed’in şehit olmasıyla sonuçlanan saldırı ve diğer Yemenliler’e yönelik cinayetlerini kınadı.
Maddi Sıkıntıların Giderilmesi
İnsan ruhunun hakikatıyla ilişkisi olmayan mal ve her türlü maddiyat insan için bir kemal sayılmaz.
Kur'ân-ı Kerim'e göre, ruh gayb alemine, beden ise şehadet (madde) alemine ait varlıklardır. Asıl olan da Allah-u Teala'nın feyiz vasıtası olup şehadet alemine ilahi feyizler sağlayan gayb alemidir. Buna göre inanç vb. ruhi özellikler temel ve kök konumundadır. Mali ve ekonomik konulara bağlı olan bedenin ihtiyaçlarını gidermek ise üst yapı ve dallar sayılmaktadır.
Ekonomiyle ilgili düşünce ve onun zor sorunlarını çözümlemek için programlar hazırlamak da başta gelen ilimlerdendir. Ama her ilim, kendi malumunu anlattığı ve gösterdiği için kendi değerini malumundan kazanmaktadır. Bu yüzden de Allah-u Teala nübüvvet, imamet, kıyamet, iman ve İslam'ın temel ilkeleriyle ilgili olan benzeri bilim ve maariflerin gayb alemini anlattığını vurgulayarak ruh alemine ilişkin şeyler oldukları için yüce değerlere sahip olduklarını ve bu değeri ise malumlarından kazandıklarını bildirmektedir.
Bu değerden maksat varlık derecesinin kuvvetidir. Kurumsal bir değer olmadığı için hakikat çerçevesinden inerek kurumsal kavramlar kapsamına girmez ve neticede kuramcılar tarafından değiştirilemez. Gerçi Kur'an-ı Kerim'in kültüründe ekonomi temel değil, yüzeysel bir konudur fakat İslam yüzeysel ve fer'i konulara da ilgisiz kalmamıştır.
İnsanın ruhunun hakikatıyla ilişkisi olmayan mal ve diğer her şey insan için bir kemal sayılmaz; sadece onun tabii ihtiyaçlarının karşılanması için birer vesile ve araçtırlar. Bu vesileler zahmete katlanmaksızın elde edilmeyeceğinden mal kazanma zahmeti ve acısına tahammül edebilmesi için insanın fıtratında değil de, tabiatında makul bir ölçüde sahip olma lezzeti yerleştirilmiştir.
Kur'an-ı Kerim şu güzel yıldızları insan için değil, gökyüzü için bir süs kabul ediyor ve buyuruyor ki: "Biz dünya göğünü yıldızlarla süsledik" (1)
yeryüzünde olan bahçe ve çimenleri de insan için değil, bilakis yeryüzü için bir süs olarak kabul ediyor ve buyuruyor ki: "Biz onlan yeryüzüne bir süs karar verdik de hangisinin daha güzel amel sahibi olduğunu deneyelim diye. Ve biz gerçekten onun (yerin) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz" (2)
Ama buna karşılık ruh türünden olan imanı, insan için bir süs kabul ediyor ve diyor ki: "Size imanı sevdirip kalbinizde onu süsledi. Ve size küfrü, fıskı ve isyanı ise çirkin gösterdi." (3)
Servet ve mala bir vesile olmasını aşacak derece de ilgi duymak ve ihtiyacından fazlasını toplamak kınanmış olmasına rağmen, başkalarının refahını temin etmek, toplumsal fakirliğin ve enflasyonun tahammül edilmez yükünü hafifleştiremek için olursa mal her ne kadar çok olursa, o kadar iyi olur.
Kur'an-ı Kerim, mala olan aşırı sevgiyi ruh için bir üzüntü kaynağı bilerek onu kınamaktadır: "Malı bir yığma tutkusu ve hırsıyla seviyorsunuz" (4) ve eğer maldan "hayır" diye de tabir etmişse, örneğin: "Ve şüphe yok ki insan, hayrına yarayan mala-mülke de pek düşkündür." (5)
Burada bilmemiz gereken nokta şu ki, evvela ayette geçen "hayır" kelimesi mal sevgisinin değil, bilakis malın kendi vasfıdır; İkincisi mala "hayır" denilmesinden malı sevenlerin sanısının tam aksine bu ayetin mal sevgisini övdüğü düşünülemez; zira ayet Hak Teala'ya karşı küfran eden insanı kınamak hususundadır: "şüphe yok ki insan, rabbine karşı pek inatçıdır, pek nankördür ve şüphe yok ki o, buna tanıktır ve şüphe yok ki insa hayrına yarayan mala-mülke karşı pek de düşkündür. " (6)
Yine vasiyet hakkındaki ayette de maldan, "hayır" diye tabir edilmesi onun varlığının dünya yaşantısındaki zorunluluğundan dolayıdır ki, mal bu durumda hayırdır ve kimseye de bağlı değildir.
İslam ekonomisinde servet bir kemal sayılmadığından zengin ve servetli olan bir kimse kamil, servetsiz ve fakir olan bir kişi de eksik ve düşük sayılmamaktadır. Hz. Emir-ül Müminin Ali (a.s) servet konusunu tahlil ederken Hz. Resulullah, Hz. Musa, Hz. Davut, ve Hz. İsa Mesih'in sade ve fakirane yaşantılarını naklettikden sonra şöyle buyuruyor. "Bakan ona (Hz. Resulullah'ın) aklıyla baksın. Acaba Allah Teala Muhammed (s.a.a) bununla (sade ve fakirane yaşantıyla) ikram mı etmiş yoksa alçaltıp tahkir mi etmiştir? Eğer, Allah onu tahkir etmiştir derse vallahi çok büyük bir yalan demiş ve iftira etmiştir. Eğer, Allah onu yüceltip kendisine ikram etmiştir derse o halde şunu bilmelidir ki Allah Teala onlardan başkalarına fazla mal vermekle küçültmüş, tahkir etmiştir ve onu (malı) kendisine; en yakın olan kimseden (Peygamberden) menetmiştir" (7)
Hz. Ali (a.s) bu buyruğunda akıl sahiplerinin dikkatini şuna çekmek istiyor;
Sade ve fakirane bir yaşantısı olan kimsenin Allah katında derecesi düşük olduğu anlamına gelmez. Aksi taktirde Allah'a en yakın olan Hz. Resulullah'ın küçültüldüğünü ve karşısında olan Ebu Cehil gibi kafirlerin ise aziz kılındığını söylemek gerekirdi. Oysa durum bunun tam aksidir.
O halde mal dünyanın süsüdür, insanın değil. Onu sevmek makul ölçüde ve bir araç ve vesileye duyulan sevgi kadar olursa iyidir; bundan fazla ilgi duymak ve ona hedef gözüyle bakmak kötüdür. Servet toplamak, altın ve gümüşe aşırı ilgi duymak yerilmiştir.
Mal-mülk sevgisi insanı Allah'a giden yoldan alıkoyar ve o yolların kapanmasına sebep olur; ruhun yücelmesini engeller. Dünyada bulunan bütün mal ve servetler insanların hepsinin ihtiyaçlarını giderecek miktardadır; onların bir yerde hazine (depo) edilerek bazı şahısların veya grupların nezdinde ihtikar edilmesi İslamın ekonomik düzenine aykırıdır. Peygamberlere uymak, sade yaşamakla mümkündür. Kemal ise tekasürden (mal biriktirmekten) kendiliğinde ve gerçek hayır olan kevsere hicret etmektir. Bu hayır ise ne nisbidir ve ne de kurumsal ve hayali.
Asr-ı seadette ve sonraki dönemlerde İslam ordularının zafere ulaşmalarının bir çok nedenleri vardır. Bunlardan biri de yaşamlarında kanaat yolunu tutmaları ve az bir şeyle yetinmeleridir. Muhacirlerin seçkinleri ile Ensar'ın fedakarları bunun bariz örnekleridir. Müslümanların kafîrlerle olan savaşlarının son tahlili; kevserin (çokluğun) tekasüre (biriktirmeğe), fedakarlığın diğerlerini kurban etmeğe, zühdün hariliğe, sade yaşantının lüks ve şatafatlı yaşantıya kısacası Kelime-i Tevhid'in diğer kelimelere zafer kazanması demektir.
İslam ekonomisinin genel çizgilerini eşitlik ve adalet oluşturmaktadır. Hatta bütün dini çizgiler de böyledir. "Sizlerden yalnızca zenginlerin arasında dolaşan bir devlet olmasın diye" (8) Allah Teala bu genel kanunu indirerek herkesten, özellikle de gerçek alimlerden, din bilginlerinden, takvalı tefsir yazarlarından ve zahid fakihlerden zenginlerle fakirlerin eşitsizliği karşısında susmayıp genel halka ait olan servetin yalnızca özel hukuki veya belirli şahısların nezdinde değil de bütün halkın arasında dolaşmasını ve adaletin uygulanmasını sağlamak için kıyam etmeleri gerektiğine dair ahit almıştır. "andolsun tohumu yarana, insanı yaratana, bu topluluk, bey'at için toplanmasaydı, Allah'ın, zalimin doyup zulmetmemesi, mazlumun aç kalmaması hakkında itilenlerden aldığı ahd-üpeyman olmasaydı hilafet devesinin yularını sırtına atardım; ümmetin sonuncusunu, ilkinin kasesiyle sular giderdim. (9)
Hz. Ali'nin (a.s) bu açıklamasından ister müslümanların önderliğini üstlenmek liyaketine sahip olan biri olsun veya yetenekli diğer bir kişinin bu görevi üstlendiğinden dolayı bu görev boynundan kalkan biri olsun, bütün herkesin ekonomik adaleti uygulama hususunda sorumlu olduğu açıkça anlaşılıyor. Böyle bir kimseye her zaman sahnede hazır olarak Müslümanların önderine yardımcı olup, onu savunması farzdır.
Yukarıda sözü geçen şart eğer Müslümanların önderine oranla elde edilmesi gereken mukaddime değil kendiliğinden hasıl olması gereken bir mukaddime olursa, sahnede olanlara ve yardımcılara farz olma şartı değil farzın kendi şartıdır ve kendiliğinden hasıl olması gereken bir konu değil, elde edilmesi gereken bir konudur.
Zenginlik ve fakirliğin her ikisinin de ilahi bir imtihan olduğu ve hiç birisinin insanın yüceliğine veya düşüklüğüne delil ve sebep olmadığı ilkesi "Fecr" Suresi'nin şu ayetlerinden anlaşılmaktadır: "Ama insan; ne zaman Rabbi kendisini denemeden geçirse, ona bir keremde bulunsa ona nimetler verse; Rabbim bana ikramda bulundu der. Ama onu deneyerek rızkım kıssa, hemen: Rabbim bana ihanette bulundu der..." (10)
Aksine zenginlikten doğan batıl hayeller, insanın mala karşı daha fazla tutkun olmasına sebep olur. Sonuç olarakta fakirlerin ihtiyaçlarını karşılayıp onların karnını doyurmaya ne kendisi ilgi duyar ve ne de diğerlerini buna teşvik eder. Mezkur surenin diğer ayetlerinde bu konuya işaret edilmiştir. Aslında malın önemi konusunda gelen meşhur açıklamaların hepsi vasıflandırma yönünü taşır, emir değil; fakirliğin tehlikesi hususunda gelen açıklamalarda aynı özelliği taşımaktadır. örneğin Hz. Resulullah'dan (s.a.a) ekonomik fakirliğin tehlikesiyle ilgili gelen şu açıklama "Ey Allah'ım bize ekmek hususunda bereket ver, ziyade kıl. Bizimle onun arasını ayırma. Zira eğer ekmek olmazsa ne namaz kılardık, ne oruç tutardık ve ne de Rabbimizin farzlarını yerine getirirdik" (11)
Burada yalnızca konunun tabii tesirine işaret etmektedir; emirsel yönü yoktur. Zira orta halli olan halkın tahammül sınırına değinmiştir, yoksa ister sadr-ı İslam'da olsun ister şimdiki zamanda tek tek ilahi fertler bütün zorluk ve fakirliklere tahammül ederek, asıl İslam'a yardım edip saldırgan düşmanların saldırılarını Müslümanların sınırlarından kovup Kur'an-ı Kerim ve Ehl-i Beyt'in varlığını Allah-u Teala'nın yardımıyla düşmanların tehlikesinden korumuşlardır.
Kaynaklar
1- Saffat/6
2- Kehf/7-8
3- Hucurat/7
4- Fecr/20
5- Adiyat/4
6- Adiyat/8
7- Nehcu'l Belağa; 161. hutbe
8- Haşr/7
9- Nehcul Belağa; 3. hutbe
10- Fecr/15-16
11- Furu-i Kafi, Kitabu'l Meişet, el-İstianet-u bi'd-dunya
Ayetullah Cevadi Amuli
Türkiye ciddi tehditlerle karşı karşıya
24 Haziran Pazar günü yapılacak seçimler siyaseti hareketlendirdi. Aydınlık gazetesi yazarı İsmet Özçelik bugünkü köşesinde AKP'nin depremini yazdı. Özçelik yazısında, "Türkiye ciddi tehditlerle karşı karşıya" uyarısında bulundu.
İsmet Özçelik'in Aydınlık'taki yazısı şöyle:
AKP “24 Haziran’da seçim” kararını açıkladı. Ama rahat değil. Bir tek ortağı Bahçeli keyifli. Kızılcahamam kampında da neşesi yerindeydi. Baraj korkusunu atmış bir hali vardı. “AKP’nın kuyruğuna takılarak durumu kurtardık” havasındaydı.
Milletvekilleri ise kaygılı. Parti barajı aşsa bile illerinde barajı aşacaklarını düşünenlerin sayısı az. Kızılcahamam kampındaki özel sohbetlerde “25 Haziran’da grup kurabilir miyiz” diyenler bile olduğu konuşuluyor.
DEPREM
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan seçim kararı sonrasında ilginç bir açıklama yaptı. “24 Haziran’ı bir çeşit depreme hazırlık faaliyeti olarak görüyorum. Depremin yıkıcı etkilerine karşı hazırlık yapmış olacağız. Biz seçimleri büyük ve güçlü Türkiye için yeni bir çıkış olarak görüyoruz” dedi.
Ülkenin ne hale getirildiğinin ve erken seçim kararının neden alındığının itirafı.
KOMPLO DEĞİLMİŞ
Erdoğan’ın sözünü ettiği depremin en başta ekonomide yaşanacağı açık. Biz “iktidarın 2019’a kadar dayanamayacağını”, işin ciddi olduğunu sürekli anlatmaya çalışmıştık. AKP’liler “komplo teorisi” diye itiraz etmişlerdi. Ben de onlara şu fıkrayı anlatmıştım:
“İki dana çayırda otluyormuş. Biri diğerine, ‘Ben bu işin sırrını çözdüm. Salamla sosisin neden yapıldığını öğrendim’ demiş. Diğeri ‘saçmalama’ dercesine başını çevirmiş, ‘Bırak komplo teorilerini’ karşılığını vermiş.”
Seçim kararının açıklanmasından sonra görüştüğüm AKP’lileri yeniden aradım. Fazla konuşamadık. Çünkü onlar kendi dertlerine düşmüşlerdi.
ENERJİ NASIL BİRİKTİ?
Neyse, artık bunları tartışmanın fazla bir önemi yok.
Peki Erdoğan’ın “yıkıcı etkisinden” söz ettiği depremin enerji birikmesini kim sağladı? Ekonomi neden bu hale geldi. Dış operasyonlara açık hale düşmesinin sorumlusu kim? Yapılan uyarılar niye dinlenmedi. “Bu gidişle duvara toslarsınız” diyenlere neden saldırıldı?
Erdoğan bu konulara girmiyor. Yine aynı taktik devrede. Sanki gelinen noktanın sorumlusu başkasıymış gibi propaganda yapıyor. AKP yine kendine muhalefet ederek oy devşirme peşinde.
SALDIRI DIŞARDANSA
Erdoğan “dış destekli saldırıdan” söz ediyor. AKP kurmayları da aynı şeyleri tekrarlıyor. Erdoğan üzerinden Türkiye’ye yönelik ABD destekli bir operasyon olduğu doğru.
Sadece Türkiye’ye de değil, Rusya ve İran da hedefte. Üç ülkenin ekonomisinin çökertilmeye çalışıldığı, iç kargaşa ile bu ülkelere ayar verilmek istendiği gerçek.
Peki böyle bir durumda yapılması gereken baskın seçim mi?
Cumhurbaşkanı adaylarının “katakulli” ile engellenmesi mi?
AKP YANGINA BENZİNLE GİDİYOR
Ne yazık ki AKP ülkede birliği değil, ayrışmayı körüklüyor. Bir haftadır yaşananlar halkta kaygıyı arttırırken, Batı başkentlerinde herkes sevinçten ellerini ovuşturuyor.
Kurulan tuzak işe yaramış görünüyor. Türkiye’nin Yugoslavyalaştırılmasını, Libyalaştırılmasını, Iraklaştırılmasını, Suriyeleştirilmesini planlayanlar fazla mesaiye başlamış durumda.
İçerde ve dışarıda faaliyetlerini yoğunlaştırdılar.
AKP’nin düşmanların ekmeğine yağ sürdüğü çok açık.
TÜRKİYE BUNU AŞAR
Ama Türkiye bunu da aşacaktır. Tuzağı aşmak için öncelikle AKP’yi devre dışı bırakmak gerekiyor. AKP’nin her konuda isteyerek “kandırıldığı”(!) ortada. Şimdi yeniden “kandırılmak” için Washington’da mesai yapanlar var.
Türkiye ciddi tehditlerle karşı karşıya. İlk yapılması gerekenler belli:
| Halk içinde gerilimin hızla düşürülmesi
| Dışarıdan yapılacak saldırılara karşı birlik
| Üretime dayalı ekonomi
| Bölge ülkeleriyle işbirliği
| Çin, Rusya, İran, Hindistan, ... Asya ülkeleriyle birlikte kalkınma
| Suriye’de Esad yönetimi ile açık ve doğrudan temas
| Irak ile dayanışma
| Avrupa ile gereksiz çatışmalara son verilmesi
| Türkiye’deki ABD askeri faaliyetlerinin durdurulması
| ...
Türkiye’nin acil ihtiyaçları özetle bunlar. Yeni Cumhurbaşkanını da, iktidarı da bu ihtiyaçlar belirleyecek.
Herkes adımını bu gerçeklere uygun olarak atmalı..!"
Ruhani: Avrupa, Trump'ı ikna için kendi cebinden harcamalı
Cumhurbaşkanı Ruhani, nükleer anlaşmaya ne bir cümle ekleneceği ve ne anlaşmadan bir cümle eksileceğine işaretle, "Avruplılar ABD Başkanı Donlad Trump'ı nükleer anlaşmada tutmak istiyorlarsa eğer, harcamaları kendi ceplerinden yapmaları gerekiyor" açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Doğu Azerbaycan vilayetine ziyaretinin ardından düzenlediği basın toplantısında, Avrupa'nın ABD ile nükleer anlaşma konusundaki müzakeresinin İran İslam Cumhuriyeti'ni ilgilendirmediğini belirterek, Batılı ülkeleri İran'ın çıkarlarının temin edilmemesi halinde hiçbir anlaşmanın yapılmayacağı şekilde uyardı.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ruhani, nükleer anlaşmanın bozulması halinde kapsamlı ve yeni programların İran tarafından hazırlandığına işaretle, "ABD şunu bilmeli nükleer anlaşma bozulursa İran süratle barışçıl nükleer faaliyetine devam edecek." açıklamasında bulundu.
Ruhani ayrıca nükleer anlaşmada hiçbir değişikliğin kabul edilmeyeceğini altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Amerikan askerlerinin bölgedeki varlığını da eleştirerek, bu varlığın bölge için istikrarsızlık getirdiğini belirtti, "Trump'ın Araplar'a hayatta kalmanız için bana para veriniz sözü, İslam dünyası halkını aşağılamaktan ibarettir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca, tüm bölge milletlerinin hayat ve onurunun İran için önemli olduğunu belirterek, İran'ın bölgede her daim barış ve dostluk yolunu takip ettiğini söyledi.
Ruhani'den Trump'a uyarı
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD Başkanı Donald Trump’ı uyardı. ABD’nin nükleer anlaşmaya uymaması durumunda, ciddi sonuçlara katlanacağını söyledi.
ABD Başkanı Donald Trump'ı uyaran İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Washington'un nükleer anlaşmaya uymaması durumunda, ciddi sonuçlara katlanacağını iddia etti.
Ruhani, İran devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, "Eğer biri anlaşmaya ihanet ederse, ciddi sonuçlarla karşı karşı kalacağını bilmek durumunda" dedi.
Dün Pekin'de Çinli mevkidaşıyla görüşen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İran ile Rusya, ABD, Fransa, İngiltere ve Çin ile Almanya'dan oluşan P5+1 ülkelerinin 2015'te imzaladığı nükleer anlaşmanın arkasında olduklarını belirtmişti.
Rus bakan, Çin'le birlikte anlaşmanın bozulması yönündeki hamlelere karşı çıkacaklarını vurgulamıştı.
Trump, ABD Başkanı seçilmeden önce ve seçildikten sonra, Barack Obama döneminde imzalanan anlaşmayı bozacağı yönündeki ifadeleri sık sık kullanıyor. Ancak henüz bu konuda ciddi bir adım atabilmiş değil.
İşgalci Ülkeler Suriye Saldırısında Amaçlarına Ulaşamadılar
Hizbullah Genel Sekreteri, üç batı ülkesinin Suriye’ye düzenlediği füze saldırısı ile ilgili olarak, “Suriye’deki durumun Amerika’nın lehine dönüşeceğini zannedenler mütevehhimdirler” dedi.
Hizbullah’ın seçim mitingi, El-Baqiyah kasabasında başladı ve Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah bu mitinge video bağlantısı ile katıldı ve bir konuşma yaptı.
Hizbullah Genel Sekreteri iki gün önce Hizbullah’ın güney Beyrut’taki seçim mitinginde yaptığı konuşmada, Lübnan’ın iç meseleleri ve bölge ve uluslararası gelişmeler hakkında konuşmuştu.
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasının başında bu seçim mitinginin düzenlenme nedenlerini açıklayarak şunları söyledi: ‘Lübnan’ın batısındaki Bekaa ve Raşiya sakinleri direnişin temel bir parçası sayılmaktadır ve onlar bu yolda birçok şehit ve yaralı takdim etmişlerdir.
Parlamentoda, hükümette ve hükümet kuruluşlarında güçlü bir varlık göstermek, direniş için gerçek bir garanti, ordu, halk ve direniş için altın bir denklem sayılmaktadır. Direnişin silah olanaklarını güçlendirmeye ihtiyacı olduğu gibi, her zaman da komplolara ve arkadan saplanan kılıç ve hançerlere karşı dikkatli olmalıdır.
Direnişin zaferlerinden sonra Siyonist düşman, güneye ya da Bekaa’ya tanklarla giremeyecek kadar korkaktır.
Siyonist Rejimin işgalleri karşısında Lübnan’ı desteklemek için, ordunun, milletin ve direnişin altın denklemi dışında bir alternatif yoktur ve bu, halkımızın ve hükümetlerimizin düşman karşısındaki stratejik tepkisidir. Eğer bazıları Suriye’de şartların Amerika ve İsrail’in ya da bölge ülkelerinin lehine değişeceğine inanıyorsa, mütevehhimdir.
Suriye’ye saldırı gerçekleşmeden önce, İsrail’in, bazı Arap ülkelerinin ve silahlı grupların birçok arzu ve umutları vardı.
Amerika, daha Kimyasal Silahların Yasaklanması Kuruluşu Mensuplarının Duma’ya giriş süreci tamamlanmadan önce Suriye’ye saldırısını gerçekleştirdi.
Fransa, Suriye hükümetine karşı yönelttiği suçlamaların sosyal ağlarda yayınlanan resim ve raporlara dayalı olduğunu itiraf etti.
Washington ve Paris, Duma’da kimyasal silah kullanıldığı iddialarının bir senaryo olduğunu bildikleri için, Suriye’ye saldırılarında acele ettiler.
Amerika, Fransa ve İngiltere Suriye’de sadece üç ya da dört mevziiyi hedef aldı ve bu hedeflerden birine de füzelerin isabet etmediği açıklandı.
Suriye hava savunması, bu saldırı karşısında eşsiz bir mücadele gösterdi ve füzelerden birçoğunu hedefe ulaşmadan düşürdü.
Suriyeli komutanlar ve askerler saldırı boyunca görev yerlerinde kaldılar ve bu, onların maneviyatını göstermektedir.
İşgalciler, boş mekanları ve daha önce hedef alınmış mekanları hedef aldılar. Üç batılı işgalci ülkenin amacı, korku ve endişe oluşturmaktı ama bu hedef gerçekleşmedi.
Cumartesi günü sabah saatlerinde gerçekleşen olay, Suriye’deki siyasi çözümü, Cenevre müzakerelerini ve uluslararası ilişkileri karmaşık hale getirecektir.
Onlar silahlı grupların psikolojisini güçlendirmeye çalıştılar ama başarılı olamadılar ve bu saldırıya umut besleyen Siyonist düşmanın ve bazı Arap ülkelerinin umutlarını umutsuzluğa çevirdiler.
İşgalciler, Suriye halkının psikolojisini zayıflatmaya çalıştılar ama sonuç olarak Suriye halkının ve ordusunun psikolojisi güçlendi.
Suriye’ye saldırı, denklemin, İsrail ya da bazı bölge ülkelerinin lehine değişmesinde başarısız olmuştur.
Bazı bölge ülkeleri, Amerika, Fransa ve İngiltere’nin saldırılarının, Suriye hava kuvvetlerini, Devrim Muhafızlarını ve müttefikleri yok edeceğini umuyorlardı.
Suriye’de hiçbir kimyasal silah bulunmamasına rağmen, Suriye rejimine karşı suçlamalar kaldı ve biz, kazanılan her zaferin ardından yeni saldırıları ve kimyasal senaryo ve gösterileri uzak bir ihtimal olarak görmüyoruz.
Bazı Körfez Arap ülkeleri, Suriye’ye kapsamlı bir saldırı düzenlemesi için Amerika’yı kışkırttılar ve bu ülkeye büyük paralar verdiler.
Körfez ülkelerinin ve Siyonist lobilerin kışkırtmasına rağmen Suriye’ye saldırının sınırlı olmasının nedeni, çok kolay sona ermesi mümkün olmayan ve ateşi bütün bölgeyi saracak olan kapsamlı savaştan korkudur.
Suriye’ye saldırının sınırlı olması, Amerika’nın direniş ekseninin gücüne olan askeri itirafıdır. Amerika’da askeri yetkililer Suriye’ye kapsamlı bir saldırının bütün bölgeyi ateşe sürükleyeceğini çok iyi biliyorlar.
Onlar, silahlı grupların psikolojisini güçlendirmeye çalıştılar ama başarılı olamadılar ve işgale umut besleyen Siyonist düşmanın ve bazı ülkelerin umutlarını umutsuzluğa çevirdiler.’
İmam Hamanei: Müstekbir Cephenin Suriye Saldırısı Cinayettir
İslam İnkılabı Rehberi bu sabah yetkililerle yaptığı görüşmede; ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye gerçekleştirdiği saldırıyı cinayet olarak niteledi.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei bu sabah İslam ülkelerinden büyükelçiler ve hükümet liderleri ile gerçekleştirdiği görüşmede şunları söyledi: ‘Bu sabah Suriye’ye düzenlenen saldırı bir cinayettir ve ben açıkça Amerika Başkanı, Fransa Cumhurbaşkanı ve İngiltere Başbakanının katil olduğunu ve cinayet işlediğini ve geçmiş yıllarda Irak, Suriye ve Afganistan’da bulundukları, bu tip cinayetler işledikleri ve fayda sağlayamadıkları gibi bu saldırıdan da hiçbir fayda sağlayamayacaklarını açıklıyorum.
İmam Hamanei şunları söyledi: ‘Dün açık ve gizli bir şekilde IŞİD’i destekleyenler bugün onunla mücadele için bölgede bulunduklarını ve onları yendiklerini iddia ediyorlar! Yalan söylüyorlar, böyle bir şey gerçekleşmedi. Onların bu yenilgide bir müdahalesi olmadı.
Amerika Başkanının birkaç saat önce biz Suriye’de IŞİD’i yenebildik şeklindeki söylemleri açık bir şekilde yalandır!
Onlar gerekli gördükleri yerde müdahale ettiler ve yardım ettiler. IŞİD’in temel unsurları kuşatmadayken müdahalede bulundular ve onları kurtardılar. Daha önce de IŞİD’in oluşumunda etkililerdi.
Onlar Suudi ve Suudiler gibilerin paralarıyla bu kirli varlıkları meydana getirip, Irak ve Suriye halkının başına bela ettiler. Ancak direniş, Amerika ve Amerika’nın uşakları karşısında bu iki ülkeyi kurtardı ve bundan sonra da durum böyledir.
Bu olaydan birkaç gün önce Amerika Başkanı Batı Asya’da, onun tabiriyle Ortadoğu’da 7 trilyon harcadıklarını ama hiçbir şey elde edemedikleri söyledi. Doğru söylüyor. Bir şey elde edemediler ve bundan sonra da Amerika her ne kadar harcamada bulunursa bulunsun, bu bölgeden bir şey elde edemeyecek.
İmam Hamanei, Amerika’nın kimyasal silaha karşı olduğu yönündeki iddialarının yalan olduğunu vurgulayarak, İran İslam Cumhuriyeti’nin eskiden de olduğu gibi aynı şekilde direniş gruplarının yanında olduğunu ve Amerika’nın da kesinlikle bölgedeki hedeflerinde yenilgiye uğrayacağını belirtti.
Peygamber’in (s.a.v) bi’seti münasebetiyle gerçekleşen görüşmede konuşan İmam Hamanei, tevhidin, zulüm, baskı ve zorbalıkla mücadelenin genel ilkelerini kapsadığını, bu nedenle hak cephenin her zaman batıl ile mücadele etmesi gerektiğini ve bu mücadelede batılın kaçınılmaz sonunun geri çekilmek olduğunu ifade etti.
İslam İnkılabı Rehberi, İslam Ümmetinin en önemli vazifesinin bi’setin mesajına yani tevhide dönmek olduğunu vurgulayarak şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Eğer tevhide inanıyorsak zulme boyun eğmez ve mazlumu destekleriz. Bu nedenle, nerede bir mazlumun yardıma ihtiyacı olsa, İran İslam Cumhuriyeti orada bulunacaktır.’
İran İslam Cumhuriyeti’nin Filistin konusunda ısrarcı olmasının felsefesinin de bu çerçevede olduğunu belirten İmam Hamanei şunları söyledi: ‘Zulüm karşısında durmak kesinlikle ilerlemeye neden olacaktır ve bunun en açık örneği de başta zayıf bir millet olan ama direniş sayesinde güçlü bir Filistin’e dönüşen ve Siyonist rejimi tehdit eden Filistin halkıdır ve işgalci rejim Filistin halkı karşısında zayıflık ve acizlik hissetmektedir.
Bu mücadelede hiç şüphesiz Filistinliler Siyonistlere galip olacak ve Filistin toprakları halkına dönecektir.’
İslam İnkılabı Rehberi, İran İslam Cumhuriyeti’nin Batı Asya’daki varlığının, direniş gruplarının yanında yer almasının ve Suriye’de bulunmasının da mazlumu destekleme çerçevesinde olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: ‘İran İslam Cumhuriyeti’nin yayılımcı politikası olduğunu söyleyenler yalan söylüyorlar ve bu gerçeğin tam aksidir ve İran ne bölgede ne de dünyanın hiçbir noktasında yayılımcı bir politikanın peşinde değildir.’
İmam Hamanei, halkların, ülkelerin ve İslam hükümetlerinin akıllı ve uyanık olması gerektiğini hatırlatarak şunları söyledi: ‘Amerikalıların amacı sadece Suriye, Irak ve Afganistan değildir, onların amacı, İslam ümmetine ve İslam’a zarar vermektir. Bu nedenle İslam hükümetleri kendilerini Amerika’nın ve bazı batılı işgalci ülkelerin hedeflerinin hizmetine sunmamalıdır.
Suudiler gibi bir İslam ülkesi için Amerika’nın mevcut başkanının seçim kampanyasında onlar hakkında açık bir şekilde “süt veren inek” tabirini kullanması iftihar değildir. Bir ülkenin parasını alıp ta sonrasında da böyle bir tabirle hitap etmekten daha büyük bir aşağılanma olamaz.
İmam Hamanei Amerika Başkanı’nın kimyasal silah kullanılmasıyla mücadele için Suriye’ye saldırıldığına yönelik iddialarının yalan olduğuna değinerek şunları söyledi: ‘Onlar, İslam ümmetine ve mazlum halklara karşı kimyasal silah ya da diğer silahların kullanılmasına karşı değiller, Yemen halkının günlük olarak bombalanmasını destekliyorlar ve İran-Irak savaşında da kimyasal silah kullanıp, İran ve Irak halkından binlerce kişiyi şehit eden ve idam eden katil Saddam’ı desteklemişlerdi.’
İmam Hamanei konuşmasının sonunda, dünya müstekbirlerinin ve zalimlerin, onlar karşısındaki direniş nedeniyle geri çekileceğinin ilahi bir sünnet olduğunu ve mazlum Irak, Afganistan, Suriye, Filistin, Myanmar ve Keşmir halkının çok yakın bir gelecekte direnişleriyle düşmanı geri çekilmek zorunda bırakacaklarına dair umutlu olduğunu belirtti.
Büyük Şeytan vurdu Türkiye destekledi
ABD, Fransa ve İngiltere'nin Suriye'ye yönelik operasyonu ile ilgili Dışişleri Bakanlığı'ndan ilk açıklama geldi. Açıklamada "Operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz" denildi.
Hiçbir uluslararası kurumun teyit etmediği Duma'daki iddia edilen kimyasal saldırı sonrasında büyük şeytan Abd'nin saldırısı sonrası Bakanlıktan yapılan açıklamada şöyle denildi:
"Türkiye, 7 Nisan günü Duma’da çok sayıda sivilin ölmesine yol açan kimyasal silah saldırısına mukabil ABD, İngiltere ve Fransa'nın bu sabaha karşı Suriye rejimine karşı düzenlediği operasyonu yerinde bir tepki olarak görmektedir. Rejim tarafından gerçekleştirildiği yönünde güçlü şüphe bulunan Duma saldırısı karşısında tüm insanlığın vicdanına tercüman olan bu operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz.
Laricani:Suud rejimi parasını verdi, ABD Suriye’yi vurdu
Meclis’in bugünlü genel kurul oturumunun açılışında ABD, Britanya ve Fransa’nın Suriye’ye tecavüzüne değinen Laricani, dün bu üç ülkenin barbarca saldırısına şahit olduklarını belirtti.
Laricani, bu olayda en büyük talihsizlik, korsan İsrail ile birlikte bazı İslam ülkelerinin bu saldırı ve cinayete destek vermeleri olduğunu vurguladı.
İllegal saldırıyı kınayan Laricani, Suud hanedanı kendi milletinin malını ABD’ye hibe ederek bu ülkeyi Suriye’yi bombardıman etmeye teşvik ettiğini vurguladı.
Ruhani ve Putin Suriye’ye tecavüzü görüştü
Rusya lideri Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Amerika, İngiltere ve Fransa’dan oluşan şer üçgeninin Suriye’ye füze saldırısını görüştü.
Rusya lideri Putin, Cumhurbaşkanı Ruhani ile telefon görüşmesinde, Batı’nın Suriye’ye saldırıları uluslararası kaosa yol açacağını vurguladı.
İki lider telefon görüşmesinde Amerika ve müttefiklerinin son illegal hareketleri Suriye krizinin siyasi yollardan çözümlenme ufkunu ciddi bir şekilde tehlikeye atacağını vurguladı.
Görüşmede Putin, Batı’nın Suriye’ye saldırıları uluslararası kaosa yol açacağını vurguladı.
Ruhani Esad’ı aradıİran Suriye milleti ve devletinin yanındadır
Cumhurbaşkanı Ruhani Suriyeli mevkidaşı Beşar Esad’ı arayarak Suriye’ye düzenlenen tecavüzü kınadı.
Ruhani, ABD’nin İngiltere ve Fransa ile birlikte Suriye’ye saldırması uluslararası yasaların ihlali olduğunu ve aslında tüm bölgenin istikrarına yapılan bir saldırı sayıldığını kaydetti.
Saldırıyı Batı’nın Suriye’de bozguna uğrayan teröristlere destek amaçlı niteleyen Ruhani, İran her zaman Suriye milleti ve devletinin yanında olmaya devam edeceğini ve Rusya ve Türkiye’nin işbirliği ile Suriye’de barış ve istikrarı sağlamaya çalışacaklarını vurguladı.
İran Devrim Muhafızları: Söz konusu saldırı bir tiyatroydu
İran Devrim Muhafızları Danışmanı Hamidrıza Mukaddemfer, bugün yaptığı açıklamada ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye saldırısına değinerek, 'Söz konusu saldırı askeri bir saldırıdan ziyade, bir tiyatroydu' açıklaması ile dikkat çekti.
İran Devrim Muhafızları Danışmanı Hamidrıza Mukaddemfer, ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'ye gerçekleştirdiği saldırıyı ele alarak "Suriye'ye saldırı düzenleyerek bir başarı ede edebileceklerini sanıyorlardı. Saldırıyı gerçekleştirerek haysiyet ve iktidar kazanacaklarını düşünüyorlardı. Ancak hedeflerine ulaşamadılar. Bu karar bir aptallıktı. Söz konusu saldırı askeri bir saldırıdan ziyade, bir tiyatroydu" dedi.
Mukaddemfer açıklamasının devamında dünya kamuoyunun ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'ye saldırısını kabul etmediğini söyleyerek, "Söz konusu ülkeler Suriye'ye saldırı yaparak uluslararası çapta kendileri için derin bir sorun oluşturmuş oldu" diye konuştu.
"Suriye'de tekfirci teröristlerin yenilgiye uğraması ile artık kimyasal silahlar gibi bahaneler işe yaramıyor" diyen Devrim Muhafızları Danışmanı Mukaddemfer, Muhammed Bin Selman'ın ABD, İngiltere ve Fransa yolculuğuna değinerek, "Suudilerin dolarları ABD, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'ye saldırısının mali kaynağı oldu" ifadesini kullandı.
Siyonizm ve İslam dünyasındaki tefrikaları
el-Alem ve Pers tv gibi İngiltere’den beslenen kanallardan birisi Fedek televizyon kanalından aşina olduğumuz miladi 1977 doğumlu genç bir isim Yasir Yahya Abdullah’ın her türlü imkanata rağmen ciddi sorunlarla yüz yüze olması oldukça düşündürücüdür.
[+]
metin Boyutu
[-]
Yasir Yahya Abdullah
el-Alem ve Pers tv gibi İngiltere’den beslenen kanallardan birisi Fedek televizyon kanalından aşina olduğumuz miladi 1977 doğumlu genç bir isim Yasir Yahya Abdullah’ın her türlü imkanata rağmen ciddi sorunlarla yüz yüze olması oldukça düşündürücüdür. 39 yaşındaki Yasir el-Habib tefrika ve fitneci çalışmaları sebebiyle Kuveyt’te tutuklandıktan sonra İngiltere’ye sığındı ve şimdi Londra’dadır. Yasir Yahya Abdullah hali hazırda mali giderlerinin tamamının Seyit Sadık Şirazi tarafından karşılanan “shianewspaper” ve Fedek Televizyon kanalında çok etkin bir role sahiptir.
Yasir Yahya Abdullah Fedek tv kanalında “Allahuekber … Ayşe ateştedir” sloganıyla Müslümanların bir kısmını hassaslaştırmış ve Âl-i Suud’un birinci müftüsü “Şeyh Abdülaziz Âl-i Şeyh” onun bu faaliyetleri karşısında şu sözüyle tepkide bulunmuştur: “Şia mezhebinin İslami ve Arap ülkelerinde yayılması doğrultusunda çirkin amaçlı çalışmalarından ötürü Yasir Yahya Abdullah’ın faaliyetleri durduruldu.” Keza Âl-i Suud’un birinci müftüsü “Şeyh Abdülaziz Âl-i Şeyh” Arabistan Cuma imamlarına hitaben şu açıklamayı yapmıştır: “Kuveytli Şia ruhanisi Yasir Habib’in sözleri Şia mezhebine meyli olan Ehlisünnet Müslümanlarının çoğunun bu sapıklığa düşmemesine ve kendi doğru yollarına devam etmelerine sebep oldu.”
Şeyh Amri, Şeyh Hüseyin Ma’tuk, Şeyh Hasan Saffar, Şeyh Ali Âl-i Muhsin, Şeyh Abdulcelil Semin, Şeyh Nemr ve Seyit Haşim es-Selman gibi Arabistan ve Kuveyt Şia âlimleri Yasir Habib’in sözleri karşısında yer alıp onu reddettiler. Şia âlimleri tarafından Yasir Habib’e karşı gösterilen bu tür tutumlar Arap Şiaları üzerinde pek çok baskı uygulanmasına da sebep oldu ve Arabistan’ın İhsa şehrindeki seçkin âlimlerini Yüce Rehberlik Makamından fetva almaya zorladı. İslam İnkılabı Rehberi söz konusu âlimlere şu cevabı verdi: “Ehlisünnet kardeşlerimizin kutsallarına ve özellikle İslam Peygamberinin eşlerine hürmetsizlik haramdır. Bu konu Peygamberlerin eşlerinin tamamını ve özellikle peygamberlerin efendisi Peygamber Ekrem’in– Hz. Muhammed (s.a.a) – eşlerini kapsar.” İran İslam İnkılabı Rehberinin bu cevabı İslam âleminde şiddetle yankılandı. Bununla birlikte Sistan, Mekarim Şirazi, Nuri Hamedani gibi büyük taklit mercileri, Allame Kemal Haydari ve Arabistan, Bahreyn ve Lübnan âlimleri Yasir Habib’in faaliyetleri karşısında tavır aldılar. Taklit mercilerinin yayınladıkları fetva medyada geniş ölçüde yankı buldu ve Ehlisünnet arasında oluşan olumsuz yankılanma teskin edilmiş oldu.
İngiliz ajanı Yasir Habib Fedek kanalında yenilerde sahneye girecek “Yevmu’l Azab-Azab Günü” adlı dizi filmi için şunları dile getiriyor: “Batının en seçkin film yönetmenleri tarafından hazırlanacak bu film Hz. Fatıma’nın yaşamından ve özellikle Peygamber Ekrem’in (s.a.a) rihleti sonrasını ayrıntılarıyla ele alacaktır. Dünya halkı ilk kez birinci halife ve onun yaranlarının Hz. Zehra’nın (s.a) evine nasıl saldırdığını ve onun hürmetini nasıl çiğneyip geçtiğini görecek. Bu film gerçek İslam’la Sakife İslam’ını ortaya koyacaktır… Biz Hz. Zehra’nın (s.a) intikamını alacağımıza yemin ettik.”
Uydu üzerinden yayın yapan bu televizyon kanalı şimdiye kadar bu filmin yapımı için milyonlarca Pound yardım toplamış ve son derece çirkin yayınlarıyla Müslümanlar arasına fitne tohumları saçmıştır.
Yasir Habib’in Siyonistler tarafından seçilmesinin delilleri:
1. Söz konusu bu filmin yapımında kimliği belirsiz kimselerin anlaşma içinde yer alması.
2. Müslümanlar arasında ihtilafın oluşturulup şiddetlendirilmesi için halk yardımı adı altında yüklü paraların temin edilmesi.
3. Bu filmin yapımı için İslami hicaba dikkat etmeyen ve bazen hicapsız kadınlardan “Narrator-Seslendirici” unvanıyla istifade edilmesi.
4. Söz konusu filmin resmi izninin alınması için Londra’da özel akımların fevkalade yardımları.
5. Yasir Habib Fedek kanalından kendi yayın akışında İsrail aleyhine slogan atılmasının doğru olmadığını ve öncelikle Ehlisünnetin yok edilmesi gerektiğini açıkça söylemesi.
6. Keza Yasir Habib mazlum Filistin ve Gazze halkının nasibi olduğunu söyleyerek onların Ehlibeyt düşmanı olduğunu ve onlara yardım edilmesinin kesinlikle caiz olmadığını açıklaması.
7. Yasir Habib kendi programlarının birisinde Kudüs Günü’nün günler içinde en kötü gün olduğunu açıklamıştır. Hâlbuki batılı ve Amerikalı stratejistler bu günün Siyonistlere en şiddetli darbenin vurulduğu bir gün olduğunu açıkça dile getirmektedir.
Söylenmesi gerekir ki büyük taklit mercileri bu tür dizilerin yapılması için her türlü yardımın haram olduğunu bildirmişlerdir.
TR.JAMNEWS
Terörle mücadelede İran'ın bölgesel işbirliği bir model olabilir
Resmi ziyarette bulunmak üzere Moskova’ya gelen İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Emir Hatemi, 7. Uluslararası Güvenlik Konferansı'nda bir konuşma yaptı.
Tuğgeneral Hatemi’nin konuşmasının satır başları şöyle:
- Uluslararası güvenlik konusunda kaba güç, fırsatçılık ve tekelci bir anlayışa dayanan politikaların izlenmsei terörizmin oluşmasıyla birlikte büyümesine yönelik uygun bir zemin hazırlamıştır.
- İran İslam Cumhuriyeti, yeni krizler sürecinde radikalizm ve terörizmin milyonlarca insanın hayatını tehdit eden büyük bir sorun olduğuna inanmaktadır. Bu ortak tehdidi etkili bir şekilde önlemek için bölgede istikrarlı ve kalıcı bir güvenliğin tesis edilmesiyle beraber bölgesel düzeyde kooperatif bir savunma politikası benimsenmesi gerekiyor.
- Çeşitli alanlarda tırmanan terörizmin istihbarat ve güvenlik alanında bölgesel işbirliğini bir gereklilik haline getirdiğine inanıyoruz.
- İran, Suriye, Irak, Rusya ve Türkiye’nin DEAŞ’le mücadele işbirliğindeki deneyimleri bölgede tüm ülkeler için bir model olabilir.
- ABD’nin tek taraflı sulta politikasına karşı olan İran, Siyonist Rejim’in aşırıcılık ve şiddet içeren ideolojisinin geliştirilmesindeki yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı rolüne vurgu yapıyor ve bunun yanı sıra bölgedeki ülkelerle ilgili her türlü müdahale, saldırganlık ve kaba güç politikası, bu devletler ve halklarının iradesi ile çıkarlarına karşı olduğuna inanıyor.
- Suriye krizinin çözümü konusunda ortak bir siyasi inisiyatife vurgu yapan İran İslam Cumhuriyeti, diğer ülkelerin topraklarına karşı herhangi bir askeri saldırı yapılmasına karşıdır. Ayrıca diğer devletlerin toprak bütünlüğü ve ulusal egemenliğine saygı gösterilmesini desteklemektedir. Bunun yanında masum Yemen halkının sıkıntılarını sona erdirmek için bölgesel işbirliği yapmaya hazırdır.
- İran, nükleer anlaşmaya verdiği tüm taahhütlerine bağlıdır. Bu anlaşmayı zedeleyecek olan tarafı uluslararası güvenlik için zararlı sonuçlarından sorumlu olacağı konusunda uyarıyorum.
- İran İslam Cumhuriyeti, özellikle füze alanında savunma gücünü meşru bölgesel savunmada doğal bir hak olarak görmektedir ve yeni ortaya çıkan tehditlere karşı çıkabilmek için bu potansiyelini geliştirip güçlendirecektir.