کارگر

کارگر

Pazartesi, 25 Ağustos 2014 00:00

İran, İsrail casus uçağını düşürdü

İran İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Halkla İlişkiler Dairesi yaptığı açıklamada, Siyonist rejim İsrail'e ait bir insansız casus uçağının, İran Hava Uzay Kuvvetlerince düşürüldüğünü bildirdi.
İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Hava-Uzay Kuvvetlerine ait uçaksavarların, İsrail rejimine ait casus uçağını tespit ederek, füzeyle düşürdüğü ifade edildi.

Açıklamada, vurulan İsrail uçağının radara yakalanmayan modellerden olup, İran'ın orta kesimlerinde yer alan Natanz nükleer tesislerinin bulunduğu bölgeye sızmaya çalıştığını, ancak İran hava savunma sistemlerinin, uçağı anında tespit ederek, imha ettiği kaydedildi.
 

Pazartesi, 25 Ağustos 2014 00:00

Kardir ve Nasr Cruse füzeleri tanıtıldı

İran Havacılık Kurumunu ziyaret eden eden İran Cumhurbaşkanı, Kadir ve Nasr Cruse füzelerinin tanıtımını yaptı.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Savunma Sanayi Günü dolaysıyla Havacılık Kurumu’na yaptığı ziyarette dort hava sanayisi perojesinin tanıtımını yaptı. 

Bu ziyarette İran Cumhurbaşkanı, Kerrar-4 İHA’sı, Kadir füzesi ve Nasr Basir Deniz Cruse füzesi ve Fotogrametr Mohajer-4 İHA’sının tanıtımını yaptı. 

Kerrar-4 İHA’sı savunma bakanlığının savunma sanayisinde dizayn edilip üretilmiştir.

Kadir füzesi Cruise füzelerinin yeni nesli olup 300 km. mesafeden düşman'ın deniz hedeflerini çok dakik ve yüksek imha gücüyle hedef alarak imha etme gücüne sahiptir.

Nasr Basir Cruise füzesi de tam bir sessizlik içinde akıllı fonksiyonu sayesinde İran deniz kuvvetlerine yeni bir güç katacak.

Kerrar - 4 İHA'sı ise saldırgan düşman uçaklarını takib etme kabiliyetine sahip olup "Fotogrametri Muhacir-4" İHA'sı sayesinde İran silahlı kuvvetleri çok yüksekten bölge tesbiti yaparak düşman güçlerinin silahlanma konumu ve imkanlarıyla ilgili dakik bilgi toplama kabiliyetine sahiptir.

İran Cumhurbaşkanı, ülkenin savunma sanayinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesinin, caydırıcılık doktrini açısından gerekli olduğunu bildirerek, İran'ın silah peşinde olmadığını söyledi.
İran devlet televizyonun haberine göre,  Cumhurbaşkanı, ülkenin savunma sanayinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesinin, caydırıcılık doktrini açısından gerekli olduğunu bildirerek, İran'ın tecavüz ve saldırganlık ehli olmadığını, İran'ın savunma gücünün kesinlikle zayıf ülkeler de dâhil hiçbir ülkeye yönelik saldırı ve tecavüz amacı gütmediğini söyledi.

ülke hava sanayi müdürleri ve çalışanlarına hitaben konuşan İslami İran cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran'ın düşman'ın tehdit ve komploları karşısında sessiz kalmayacağını belirterek, İran'ın kesinlikle bir saldırı silahına sahip olmadığını, savunma sanayinin geliştirilmesinden tek gayenin ülkenin savunma bünyesinin güçlendirilmesi ve muhtemel savaşların önlenmesi olduğunu zira İran'ın askeri doktrininin, caydırıcılık esasına dayalı olduğunu bildirdi.

İran'ın askeri rekabet ve silahlanma peşinde olmadığını, kendini savunmak için gerekli olan tüm girişimlerde bulunabileceğini ve bu hususta hiç kimseden de izin almayacağını belirten cumhurbaşkanı Ruhani, konuşmasının devamında komşu ülkeleri hitap alarak, savunma  alanında İran'ın kudretinin İran için olduğu gibi bölgenin güvenlik ve barışı için de olduğunu, İran'ın savunma gücünün komşuları, dost ülkeleri ve İslam ülkelerini hedef almadığını söyledi.

"Dünya toplu kıyım silahlarından arınmalıdır. NPT anlaşmasının bir bölümünü hayata geçirip de başka bir bölümün devre dışı bırakmak olamaz. NPT konvansiyonunda belirtildiği üzere Ortadoğu da dahil hatta tüm dünyanın toplu kıyım silahlarından arındırılması gerekmektedir" diyen Hasan Ruhani, "İslami İran'ın, kendi dini ve akidevi inançları uyarınca ve İslam İnkılabı rehberinin fetvası doğrultusunda kesinlikle toplu kıyım silahları peşinde olmadığını ve olmayacağını söyledi.

Dünyada mevcut radikalizm ve şiddet olaylarına da değinen cumhurbaşkanı, bu sorunun bugün bir çok ülkenin başına bela olduğunu, huzur ve sükuneti yok ettiğini, hatta bu şiddet gruplarını oluşturanların bile başına bela olduğunu bildi

Pazar, 24 Ağustos 2014 00:00

İran petrol üretiminde artış

İran petrol bakanı tüm yaptırımlar ve engellemelere rağmen İran petrol ve gazının üretimi ve ihracatının arttığını belirtti.
İran petrol bakanı Bijan Namdar Zengene İranın ikinci televizyon kanalına verdiği mülakatta, İran petrol üretiminin gelecek üç yılda günlük 4 milyon 700 bin varile yükseleceğini ve üretim artışından 700 bin varilinin ortak sahalardan elde edileceğini dile getirdi.

İran petrol bakanı sözü edilen üretim oranının İran İslam cumhuriyeti için büyük bir ilerleme sayıldığını üretimden sağlanan gelirin büyük bir bölümünün yeni yatırım sahaları için sağlanacak alanlara tahsis edileceğini belirtti.

İran petrol bakanı Fars körfezi rafinerisinde günlük benzin üretim oranının 36 milyon litre olduğunu belirterek bu rafinerinin hizmete girmesiyle İranın gelecek 12 ila 13 yıl için benzin üretimi açısından ve iç ihtiyaçların karşılanması dahilinde kendine yeter hale geleceğini söyledi.

İmam Hümeyni(r.a)’in ilkeleri ile biat yenilemek için İslam devirmi kurucusunun pak türbesinde konuşan İran Cumhurbaşkanı, büyük güçlerden korkmayarak İman çizgisinin devam ettirmesinin zaruretini anlattı.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, devlet haftasının ilk gününde İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani beraberindeki kabinesi ile rahmetli İmam Humeyni’nin pak türbesinde bulunarak İmam ilkeleri ile biat yeniledi. 

Cumhurbaşkanı Ruhani düzenlenen törende yaptığı konuşmasında, "İmam Humeyni kendimize inanma, yasaları uyma ve ahlakı bize öğretti. İmam’ın siresi, yolu, hareketi ve devlet anlayışı hepimiz için ders idi”diye konuştu. 

Ruhani, konuşmasının bir bölümünde ekonomi icraatlarına işaret ederek, başında bulunduğu hükümetin öncelikli icraatı ekonomi meseleler olduğunu söyledi. 

İran’ın Mart ayına kadar yüzde 20’den daha düşük enflasyonu tecrübe edeceğini ifade eden Ruhani, dış politikada şuandaki çizgiyi devam edeceklerini belirtti. 

Cumhurbaşkanı Ruhani, mantık ve kendi ilkeleri çerçevesinde dünya ile müzakere edeceklerinin altını çizerek İran ve dünya menfaatine olarak şekilde bu konuda başarılı kazanılmasını ümit etti. 

Konuşmasının bir bölümünde rahmetli İmam Humeyni’nin emperyalist ile mücadelede İslami devlete gerekli gücü aktardığını dile getiren İran Cumhurbaşkanı, İmam Humeyni’yi bağımsızlık ve özgürlük yolunu öğretmeni olarak tanımladı ekledi. 

Rahmetli İmam’ın öğretilerinden mazlumlara destek ve dünya emperyalisti karşısında durmak olduğunu hatırlatan Ruhani, büyük güçlerden korkmayarak İman çizgisinin devam ettirmesinin zaruretini anlattı.

Not : Her sene 24 ile 30 agustus( eskı cumhurbaşkanı v babakanı * racaii ve bahunar * şehıt düştüğü gün dolayısıle)  İRANda devlet haftası adlandırılmıştır.

 

Pazar, 24 Ağustos 2014 00:00

Taliban’dan IŞİD’e Biat

Taliban’ın üst düzey liderlerinden Mevlevi Abdurrahim Muslimdust’un, IŞİD Lideri Ebubekir Bağdadi’ye biat ettiği bildirildi.
 
 Taliban’ın üst düzey liderlerinden Mevlevi Abdurrahim Muslimdust’un, IŞİD Lideri Ebubekir Bağdadi’ye biat ettiği bildirildi.

Afganistan’dan yayın yapan “Rohi” sitesine dayandırdığı haberine göre Muslimdust, Afganistan’da IŞİD’le işbirliği yapma sözü verdi.

Halen Veziristan’da yaşayan ve hem Afganistan’daki hem de Pakistan’daki Taliban üzerinde ciddi bir nüfuzu olduğu belirtilen Mevlevi Abdurrahim Muslimdust, IŞİD Lideri Ebu Bekir Bağdadi’ye biat etme gerekçesini şöyle açıkladı.

“Ben Guantanamo’da zindandayken rüyamda kapıları kapalı bir saray gördüm. Sarayın duvarında 12′ye 12 kalayı gösteren bir saat bulunuyordu. Bana buranın hilafet merkezi olduğu söylendi. Bana göre bu rüyanın tabiri, 12 yıl sonra dünyada hilafetin kurulacak olmasıydı.

Ben, tüm dostlarım, kardeşlerim ve Afganistan halkı ile Ebu Bekir Bağdadi’ye biatımı ve bağlılığımı ilan ediyorum.”

Abdurrahman Muslimdust, 2001 yılının kasım ayında kardeşi Bedruzzaman ile birlikte Guantanamo’ya götürülmüş; ancak 2005 nisanında serbest bırakılmıştı.

Muslimdust’un serbest bırakıldıktan sonra yazdığı “Guantanamo’nun kırılan zincirleri” adlı kitabının Taliban militanları arasında büyük ilgi gördüğü bildiriliyor.

Bir süre önce Pakistan güvenlik güçleri tarafından yakalanan Muslimdust’un Taliban’ın rehin tuttuğu bir Pakistan askerine karşılık serbest bırakıldığı bildirildi.

Peştunca, Farsça ve Arapça bilen Muslimdust’un Pakistan’ın Megri bölgesinde Taliban adına baş kadılık görevinde bulunduğu belirtiliyor.

Taliban’a yakın kaynaklar, bu açıklamadan sonra Pakistan Talibanı’nın ‘Cemaat-ı Ahrar’ adı altında faaliyet gösteren grubunun Ebu Bekir Bağdadi’ye biat etmesinin güçlü bir ihtimal olduğunu belirtiyor.

ajanslar

UAEK Başkanı, Başkanı olduğu kurumun İran ile tüm sorunların çözümlenmesi ve işbirliği yapması konusundaki taahhütlerine bağlı olduğunu belirtti.
UAEK Başkanı’nın Tahran’daki basın toplantısında yaptığı açıklamada, İran’ın Kurum ile işbirliğinin ve tutumunun memnuniyetle karşılandığını, Kurum da İran ile tüm sorunların çözümlenmesi ve işbirliği yapması konusundaki taahhütlerine bağlı olduğunu belirtti.

Daha önce de İran’ı ziyaret ettiğine işaret eden Amano, “İran Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile görüşmekten çok mutluyum. İran’ın, işbirliği çerçevesine uyması ve tüm sorunların UAEK ile işbirliği ve müzakereler yoluyla çözümlemesi konusunda taahhütlerini gerçekleştirmesinden mutluyum.” dedi.

Amano, İran tarafına iş birliğin ilerlemesi için bazı önerilerde bulunduğunu ve bu önerilerin de yakın gelecekte hayata geçmesini umduğunu belirtti.

 

Amano’nun Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüşmesi
Cumhurbaşkanı Ruhani, İran yönetimi 5+1 grubu ve UAEK ile müzakerelerde ciddi olduğunu ve başta barışçıl amaçlı uranyum zenginleştirme olmak üzere yasal haklarından başka bir şey istemediklerini belirtti.
Önceki gün UAEK Başkanı Yukio Amano'yu kabul eden Ruhani, İran İslam Cumhuriyeti her zaman uluslararası ilkelerin çerçevesinde ajansla teknik ve hukuki açıdan şeffaf işbirliği peşinde olduğunu belirterek, ajansın da İran'ın nükleer meselesinin çözümünde daha etkili rol ifa etmesi gerektiğini belirtti.

Tahran yönetimi şeffaf olma bağlamında gerekli kolaylıkları sağladığını belirten Ruhani, İran ancak uluslararası yasalar çerçevesinde yasal gözetimi kabul ettiğini, bunun dışında her türlü gözetimin bidat olacağını ve bu da gelişmekte olan ülkelerin zararına olduğunu vurguladı.

İran muğlaklıkları gidermekten asla çekinmediğinin altını çizen Ruhani, İran ve 5+1 arasında nihai anlaşma sağlandıktan sonra İran ihtiyacı düzeyinde uranyum zenginleştirmeyi sürdüreceğini, karşı taraf da yaptırımları kaldırması gerektiğini belirtti. Ruhani ayrıca Amano'dan iki taraf arasındaki müzakerelerde kaydedilen ilerlemeleri içeren düzenli raporlarını yayınlamasını istedi ve İran'ın füze gücü hiç bir şekilde ve hiç bir düzeyde müzakere konusu olamayacağını vurguladı.

Görüşmede Amano da İran'ın nükleer meselesinin önemine işaret ederek İran ve Kurum arasında müzakere süreci son bir yılda tamamen olumlu ve ilerleyen bir süreç olduğunu belirtti.

Amano ayrıca İran'dan nükleer meselesine daha fazla şeffaflık getirdiği için teşekkür ettiğini vurguladı.

 

Salihi: Amano’nun patlayıcı fünyeler konusunda önemli adımlar atmasını umuyoruz

İran İslam Cumhuriyeti Atom Enerji Kurumu Başkanı, UAEK Başkanı'nın patlayıcı fünyeler konusunun nihaileşmesi için önemli adımlar atmasını umduğunu belirtti.
Amano ile görüştükten sonra basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Ali Ekber Salihi “Biz iki farklı bölümde UAEK’nın öngördüğü taleplerini yerine getirdik ve bu konular da Kurumun raporunda yansıtıldı. Üçüncü bölümde ajansın İran’dan beş talebi daha var. Bu talepler ortak eylem planı ve 5+1anlaşması çerçevesindedir. Biz de bunlara yanıt vermeliyiz. Amano ile görüşmelerimizde sorulan tüm soruları yanıtladığımızı vurguladık. Görüşmelerimizde üzerinde durulan bir konu da detaylı konuların tartışmasıdır.” dedi.

UAEK Başkanı’nın ikinci kez Tahran’ı ziyaret ettiğine işaret eden Salihi “Amano’nun ilk ziyareti, bir anlaşmanın sağlanmasına yol açtı. Bu anlaşmaya göre de biz iki farklı bölümde 13’ten fazla soruyu ve UAEK talebine yanıt verdik. Bu talepler de ajansın raporunda olumlu olarak yansıtıldı.” dedi.


Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, 2006’daki Temmuz Savaşı zaferinin yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.
 
 
 Hizbullah Genel Sekreteri el-Menar ve el-Meyadin televizyonları tarafından canlı olarak yayımlanan dün geceki konuşmasında bölgede yaşanan son gelişmelere de değindi.

Nasrallah, 2006 ve 2008’de Lübnan ve Filistin direnişlerini yok etmeye yönelik hedefin direnişin zaferi sonucu başarısız olduğunu belirtti, ABD’den yeni Muhafazakarların seçim yenilgisine ve Obama yönetiminin Irak’tan çekilme kararı almasına rağmen Washington’un bölge hedeflerinden vazgeçmediğini söyledi.

Amerika’nın hedefine ulaşmak için birçok farklı yolu gündemine aldığını belirten Nasrallah ABD-İsrail planı var oldukça imkanlar doğrultusunda yeni yolların deneneceğini vurguladı ve şunları söyledi:

“İsrail’in Gazze’ye saldırısı, eski yolun başarısız olmasından sonra aynı hedefe giden yeni yolun bir parçasıdır. Bu hedef, petrol ve gaz kaynaklarına hakim olmak ve İsrail’in bölgedeki sultasını gerçekleştirmektir. Bu yol da Gazze savaşından önce başladı.

Bu yeni yol eskisinden daha tehlikeli ve daha zorludur. Çünkü şimdiki yol rejimleri devirip yerine yeni rejimler kurmak değildir. Ülkelerin, değerlerin, toplumların tahrip edilmesi, yok edilmesidir. Şu an yaşanmakta olanlar bunun bir delilidir. Bunun hedefi de parça parça edilmiş bir ceset üzerine yeni bir harita çizmektir.

Cesetten, insan cesedini değil, ülkelerin halkların cesedini kastediyorum. Yaşanan olaylardan dolayı küle dönen ülkeler ve şaşkına dönmüş akıllar üzerine çizilmeye çalışılan haritadan söz ediyorum. Bu sahneyi gözlemlemek mümkün. Sincar dağlarında kadın ve çocukların bir Amerikan helikopterine binmesini göz önünde bulundurun ve kadınları ve çocukları düşünün.

Hepimizin bölgede facia yaşamasını ve bu faciadan kurtulmak için her şeyi kabul edecek hale gelmemizi istiyorlar. En kötü şey, asli düşmanın bir kurtarıcıya dönüştüğü zamandır.

Bu yeni yolun temel unsurları da direnişe darbe vurmak için İsrail ve şu an IŞİD olarak görünen tekfirci akımdır.

Bu yeni yolla mücadele etme imkanları bulunmaktadır; ama bu çalışma ve çaba gerektirmektedir. Öncelikle tehlikenin hacmini anlayalım ve bu tehdide karşı koymak ve onu yenmek için gerekli olan araçları bulalım.

Kuruntular ve başarısız olmuş eski seçeneklere yönelmemeli tecrübelerimize dayalı başarılı seçeneklere başvurmalıyız bu şekilde bu yeni yolu yenebilmemiz mümkündür. Tehlikenin olmadığını söyleyenler gerçeklikten uzak yaşıyor. 20. Yüzyılın başlarında Filistin’e gelen siyonistlerin sayısı çok fazla değildi. Bunların orada devlet kuracaklarını söyleyenlere kimse inanmıyordu. O dönemde bu tehlikenin gerçekliği öngörülemedi.

Bu aileler gelip yerleşim yerlerini, güvenliği ve siyasi yapıyı taksim etmeye başlayınca bazıları neler olduğunu anlamaya başladı. Elbette bazıları neler olduğunu biliyordu; ama halkın çoğu durumu kavramıyordu.

1948’e geldik, tehlikeyi anlamadılar, 1967’de de bazı Araplar İsrail’in adımlarına karşı bahaneler ürettiler, İsrail’in bu adımları Arapların kader belirleyici nihai savaş hazırlığını önlemeye yönelik bir savaş olduğunu söylediler.

Tehdidi ve hacmini kavrayamadığımız için bu noktaya geldik. Bazıları, uluslar arası topluma ve uluslar arası müdahaleye, bazıları Arap Birliği’ne ve Arap Bütünlüğü stratejisine, bazıları İslam Konferansı Örgütüne umut bağladı. Ama geçen 70 yıla rağmen hala beklemedeyiz. Uluslar arası insan hakları örgütlerine bel bağlayanlar da oldu. Ama doğru olan tek seçenek silahlı mücadeleydi. Çünkü Filistin’i işgal edip Filistin halkını mülteci durumuna düşürenler silahlı gruplardı. Buna karşı doğru reaksiyon, ümmetin ayağa kalkıp işgalcileri buradan sürmesi doğru olan yoldu.”

 

Direniş tek gerçekçi seçenek

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, İsrail rejiminin kurulmasını sağlayan eski acı tecrübelere ve uluslar arası toplumla Arap Birliği’nin kararlarına umut bağlayan yanlış seçeneklere işaret ederek Filistin’in işgalden kurtarılmasının tek gerçekçi seçeneğinin direniş olduğunu söyledi ve şunları ifade etti.

Bu, İsrail dosyasında yaşanan tecrübedir. Bugün eğer Gazze, halk ve direniş grupları buna dayanıyorsa bu, İsrail’e teslim olmak istenmemesinden dolayıdır. Bugün herkes, silahlı direniş seçeneğinin tek doğru seçenek olduğunu bilmektedir.

 

IŞİD bir devlete dönüştü

IŞİD bugün bir devlete dönüştü ve Irak ve Suriye’de işgal ettiği topraklarla bölgedeki bazı ülkelerden bile güçlü hale geldi. Enerji kaynaklarını ve sınırları ele geçirdi. Şu an çok sayıda silahı var, petrol satıyor, bazıları da uluslar arası toplumun gözünün önünde ondan petrol satın alıyor, bunun satışını kolaylaştırıyor.

Bu grup dışarıdan adam getirilmesinin kolaylaştırılması sayesinde çok sayıda savaşçıya sahip. Bu grup cinayetler işliyor, eski müttefikleri de dahil olmak üzere kendine muhalif gördüğü herkesi öldürüyor. Kameraların önünde kafa kesiyor. Bu, bu grubun psikolojik savaş yöntemidir ve bu grup birinci derecede Sünnilere yönelik cinayetler işliyor.

IŞİD, kendi öngördüğü yaşam tarzını silah zoruyla halka dayatıyor. Bunun İslam’la, Peygamberle ve Kur’an’la hiçbir ilgisi yok.

Sahne son derece açık ve ciddi. Hepsinden daha tehlikelisi de tüm Arap ülkelerinde IŞİD için uygun bir zeminin bulunmasıdır. Bunlar, İslam’la hiçbir ilgisi olmayan tekfirci düşünceyi destekliyorlar.

 

IŞİD herkes için bir tehlike

Bu, sadece Hizbullah’a yönelik bir tehlike midir, herkese yönelik bir tehlike midir? Bu tehlike sadece Şiileri, Alevileri, Hıristiyanları ve Dürzileri mi tehdit ediyor? Kesinlikle herkesi, birinci derecede de Sünnileri tehdit ediyor.

Bu savaş bir taifeci veya mezhebi savaş değildir. IŞİD’in ve tekfircilerin kendilerine karşı gördüğü herkese yönelik savaşıdır. Bunlar bölgenin tüm tarihini yok etmeye çalışıyor bu yüzden de herkesi için bir tehlikedir.

Öncelikle hepimizi tehdit eden bu tehlikenin hacmini anlayıp onunla mücadele yollarını araştırmamız gerekiyor. Acaba, siyonist tehlike tecrübesinden yararlanabilir miyiz? Acaba uluslar arası topluma mı sığınmalıyız?

Uluslar arası toplum neden müdahale etsin? Hıristiyanlara yönelik cinayetler işlendiğinde neden müdahale etmedi?

Herhangi bir saldırıya uğramaları durumunda Lübnanlı Hıristiyanların ABD ve Batılılar için zerre kadar bir önem taşıdığını düşünenler büyük bir kuruntu içerisindedir. Iraklı Hıristiyanlara yaptıkları çağrının aynısını sizin için de yapacaklar. (Avrupa ülkelerine sığınma)

 

Hizbullah Suriye’den çekilirse Lübnan’a yönelik tehlike ortadan kalkmış mı olacak?

Lübnan için bir tehlikenin var olduğu ve bunun açık ve yakın bir tehlike olduğu konusunda görüş birliğine varırsak her an her şey bir gecede olabilir. Bu tehlike, Irak ve Suriye’ye yönelik gözüküyor; ama asında tüm bölge ülkelerini tehdit ediyor.

Dolayısıyla ne yapabileceğimizi araştırmamız gerekiyor. Biz artık ulusal diyalog çağrısı yapmıyoruz; çünkü bir sonuca ulaşamıyoruz. Bu yüzden gruplar arası ikili görüşme çağrısı yapıyoruz.

Bazıları bizim Suriye’den çekilmemizi istiyorlar. Peki Hizbullah Suriye’den çekildiğinde Lübnan’a yönelik tehlike ortadan kalkmış mı olacak? Bazı Lübnanlı liderler, Ebu Bekir Bağdadi’nin yanına gidip haritadan 10452 kilometre çekilmesini mi söyleyecek?

Bu tür tartışmaların hiçbir faydası yok şu an büyük ve açık bir tehlikeyle karşı karşıya bulunuyoruz ve ulusal sorumluluğumuz da bize halkımızı savunmamız gerektiğini söylüyor.

 

Suriye’den çekilirsek mi yoksa orada kalarak mı Lübnan’ı savunmuş oluruz?

ABD çıkarlarına dokununca müdahale etti

IŞİD, Erbil’e ulaşıp ABD ve Batı çıkarlarını tehdit ettiği zaman ABD müdahale etti. ABD açısından Şiilerin, Sünnilerin kafaları kesilerek toplu katliamlara uğratılmasında bir sorun yok. Ama Erbil’in onlar açısından özel bir önemi var. Böyle bir uluslar arası topluma umut bağlayıp dayanabilir miyiz? Ya da Arap Birliği ve Arapların bütünlüğü projesine?

Herkes vazgeçse de biz savaşacağız

Biz, halkımızı ve mukaddesatımızı savunmak için hiçbir fedakarlıktan geri durmayacağız. Bu, bir onur ve varlık savaşıdır. Sorumluluğumuzu asla bırakmayacak ve bu toprakları terk etmeyeceğiz. Herkes vazgeçse de biz zafere ulaşıncaya veya şehit oluncaya kadar savaşacağız.

Biz bölgedeki bu yolu tıpkı Temmuz Savaşı’nda olduğu gibi değiştireceğiz. Sorumlu davranmamız durumunda IŞİD’e galip gelmek mümkün.

Cumartesi, 16 Ağustos 2014 00:00

Nasrallah: ABD IŞİD'e göz yumdu

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, ABD'nin istifade etmek için IŞİD'e göz yumduğunu açıkladı.
 Lübnan'daki Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, terör örgütü IŞİD'in Sünnilere yönelik katliam yaptığını ve ABD'nin örgütten istifade etmek için IŞİD'e göz yumduğunu söyledi.

Nasrallah, 2006 İsrail-Lübnan Savaşı yıl dönümü nedeniyle bir televizyon kanalında yaptığı konuşmada, "IŞİD, Suriye ve Irak'ın geniş bir bölümünü kontrol altında tutuyor. Petrol, nehirler ve barajları kontrol ediyor. Ellerinde büyük miktarda silah ve mühimmat var. Bu örgütün yöntemi, katliam yapmak, insanları öldürmektir" dedi.

İran ve Suriye'yi IŞİD'in arkasında olmakla suçlayanları eleştiren Nasrallah, IŞİD'in Sünnilere yönelik katliamın yanı sıra Kürtler, Yezidiler ve Hristiyanlara karşı da savaştığını belirterek, "IŞİD, başta Suriye ve Irak olmak üzere Suudi Arabistan'dan Ürdün'e diğer ülkeler için de tehdit oluşturuyor. ABD, IŞİD'den istifade etmek için ona göz yumdu" diye konuştu.

Lübnan, Filistin, Suriye ve Körfez ülkelerinden, mezhep odaklı örgütlerden ve şahsi düşmanlıklardan vazgeçmelerini isteyen Nasrallah, yalnızca Şiileri değil, Sünni, Hristiyan, Yezidi, Dürzi, Alevi ve İbadileri de hedef alan bu tehlikenin karşısında durma çağrısı yaptı.

Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah, mezhep odaklı örgütlerin ve şahsi düşmanlıkların yol açtığı tehlike karşısında ortaya konulacak seçenekleri değerlendirme ve tartışma çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2006 Lübnan-İsrail savaşını sona erdirmek amacıyla aldığı 1701 sayılı kararını değerlendiren Nasrallah, "Lübnan'ı İsrail'in saldırılarından koruyan bu karar değildir. Lübnan'ı koruyan, direniş, ordu ve halkdır. Uluslararası şemsiye, toplum ya da 1701 sayılı karar değildir" ifadelerini kullandı.

Lübnan toprakları ve İsrail'in kuzeyinde, Hizbullah'ın askeri kanadı ile İsrail Silahlı Kuvvetleri arasında Temmuz 2006'da şiddetli çatışmalar yaşanmış, BMGK, savaşın sona ermesini öngören 1701 sayılı bir karar almış, 14 Ağustos 2006'da ateşkes sağlanmıştı.

İran İslam Cumhuriyeti Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, İran devleti ve milletinin, Irak’ta kalıcı güvenliği, terörle mücadeleyi ve gelişmesini desteklediğini belirtti.
 Irak’ta siyasi gruplar ve partiler arasındaki koordinasyon sürecinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Şemhani “Hiç şüphesiz Irak’ta geçmişte olduğu gibi siyasi, dinî, insanî ve ekonomik kapasiteleri yöneten akıllı liderler, işlevsel bir hükûmeti hızla kurmanın yanı sıra yabancıların komplosundan kaynaklı güvenlik tehditlerini de defederek, tek parçalı Irak’a refah, güvenlik ve istikrarı geri getirecek.” dedi.

Şemhani “Irak’ın mücahit liderleri, ülkenin en önemli siyasi tarihinde Müslüman kardeşler arasında uçurum ve ikilik yaratmak için medya ve propaganda gücünü kullanan yabancı düşmanların çabalarını boşa çıkartarak bazı görüş ayrılıklarına rağmen en önemli önceliklerinin Irak güvenliği ve ulusal menfaatleri olduğunu da gösterdiler.”dedi.