Hizbullah konuşuyor

Rate this item
(0 votes)

Allah’ın adıyla

Konuştu…

Gündemlerinde İşgalci İsrail ve Emperyalist ABD ile “dostluk” olmayanların Gül yüzlü Seyyidi, iftiharı, başlarının dik duruşunu sağlayan; Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, beklenen konuşmasını yaptı.

Tarihi bir konuşmaydı.

Medyamızda şu tespit yer aldı: “Hizbullah, girdiği her oyunu o oyunun kurallarına göre ve açık oynayan bir aktör olarak tanınıyor. Kararlarını misyonuyla belirlediği ilkeler çerçevesinde alıyor; sonuçlarından emin olmadığı adımlar atmıyor; ama bir adım attığı zaman da hem politik hem de pratik düzeyde bunu öngördüğü sonuca ulaşıncaya kadar açıkça ve kararlılıkla sürdürüyor”

Konuşmasında, en başından itibaren, neyin ne olduğunu, bir kez daha ilan etti. Dostları da düşmanları da pür dikkatti. Çok şükür “zaferi” müjdeledi, ABD ve İsrail’in güvende ol(a)mayacaklarını söyledi.

Sadece konuşanlardan değil o, hele konuşmak için konuşanlardan hiç olmadı.

Dediğini yapanların komutanıydı…

Komutan, yani önden giden… Oğlu Hadi, göğsü paramparça Lübnan topraklarının bağrında yatarken; O, “Hamd olsun artık şehidler ailesinin yüzüne bakabiliyorum” diyen tevekkül ehli bir lider. Ragıp Harb ve Abbas Musavi’nin pak kanlarının varisi…

İmad Muğniye gibi bir efsane komutanın, komutanı…

Bu coğrafyanın işbirlikçi ve Nato işçiliğini yapmışların ihanetinin bir bedeli olarak her yıl eriye eriye bir avuç kalmış Filistin coğrafyasının kan ve terini iliklerine kadar yaşamışların komutanı.

Elindeki sermaye kadar, temiz ve berrak bir başka sermayenin kolay kolay kimsede olmadığı bir lider.

İslam dünyasına çöreklenmiş, çocukları ABD’de, kendileri bu coğrafyada nutuk atanlardan değil yani. Suriye’de kan denizini büyütülenler, ona “çocuklar” üzerinden saldırırken o ve örgütü en çok çocuk şehid verenlerden oldular. Lübnan Mezarlığı bir “kanıt” olarak durmakta…

Kıblesi, Beyaz Saray olanların “ikna” turlarına zerre taviz vermemiş, icazetli, çakma stratejistlere “derslerine iyi çalışmadıklarını” belirterek, dünyanın en mukaddes davası olan Filistin davasında toprak hırsızlarıyla bir olmamalarını öğütlemiş feraset abidesi

Şimdiye değin halkına bir tek yalanı görülmemiş, dünyanın en “doğru sözlü” lideri.

ABD ve İsrail’in baş düşmanı, “stratejik müttefik”i değil. Bunun doğal sonucu da bu “müttefiklerin” en azılı düşmanı.

Vefalı… Ki, en büyük özellikleri, hem de en büyük!

25 Mayıs tarihli yaptığı konuşmada Direnişin “sırtından” vurulduğunu söyledi:

Değerli kardeşlerim! Biz, tam olarak bir kaç hafta önce başlayan yeni bir merhaleyle karşı karşıyayız. Bu yeni merhalenin adı direnişi ve sırtını korumaktır, Lübnan'ı ve sırtını korumaktır. Bu, herkesin sorumluluğundadır.

Onlar, dostlarını satmaz, düşmanlarını da hiç unutmazlar. O,“Suriye, sırtımızdır” derken, halklar için “anlam” ifade etmesi gereken bir sözdür bu...

Düşman, şimdiye değin yığınca taktikle geldiyse de üzerlerine, ne gevşeme yaratabildi, ne de topukları üzerinde dönme… Ne şehidlerini, ne davalarını nede düşmanlarını unuttular!

“Gül yüzlü Seyyid “in son konuşmasında da gördük ki; asıl amacın kendilerini yok etmek üzere ABD ve İsrail’in ortaklaşa kurguladıkları bu Suriye savaşında İsrail bir kez daha yenilecek!

Konuşmasının toplamı, tıpkı Temmuz savaşındaki gibiydi; zorluklarına değinip, zafer müjdeledi.

O, konuşmasının sonunda zafer vaat ettiyse, bu doğrudur!

Direniş’in bir “oyun”la karşı karşıya bırakılmak istendiğini belirterek ABD ve İsrail’in şimdi hangi taktikle karşılarına çıktıklarını anlattı:

“ Amerika, Batı, Arap, bölge ülkeleri; göğüsleri yaran, başları koparan, kabirleri deşen, maziyi yıkan tekfirciler var: - bu mazinin 1400 senelik ömrü var. Müntesipleri yaşadıkça bu mazi de var oldu. Mescitler, kiliseler, makamlar, kabirler varlıklarını korudu-. Tekfirci gruplar bugün, maziyi, şimdiyi ve geleceği yıkıyor. Siyasi çözümü reddediyor ve savaşta ısrar ediyor.”

Arap Baharı, aslında Suriye savaşı için düşünülmüştü. Bölgede ABD ile uyumunda zaten sorun çıkarmayan yönetimler, İslami rengi ağır basanlarıyla değiş-tokuş edilirken Suriye’de, İsrail’i sonsuza dek rahatlatacak proje; “vekâlet savaşı” olarak adlandırılmıştı. ABD/İsrail, kendileri için ama “kendilerinin ortada olmadığı” bir savaşı başlattılar.

İsrail’in gasıp ve işgalci yapısına temelden itiraz eden ve meşhur adı “Direniş” olan bu blokun parçalanması için, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) olarak isimlendirilen projede, artık sahada ne İsrail nede ABD askerleri görecektik. Tekfirci/Küresel Cihatçı diye tanımlanan ve savaşmayı birincil görev addeden yapılanmaların tüm Ortadoğu’da olgunlaştırılması ve “mezhep taassubu” üzerinden Suriye’ye nasıl sokulduğunu, konuşmasında açıklayan Nasrallah çok çarpıcı bilgiler veriyor:

Kimse bizi, kendileri dışında her şeyi reddeden on binlerce fanatik düşünce sahibinin, tekfircinin, savaşçının gizlice Suriye'ye girdiğine ikna edemez. Bu kişilere vizeler verildi ve kolaylıklar sağlandı. Kapılar ardına kadar açıldı ve Suriye'ye girdiler. Ve Suriye'ye karşı dünya savaşı başladı. Enformasyon, siyaset, diplomasi, ekonomi, finans, silahlandırma ve on binlerce silahlının Suriye'ye gönderilmesi...”

Hasan Nasrallah’ın dostu ve düşmanı tarafından teyid edilen yönü şu: Açıklamaları, sözleri “doğrular” üzerine kurulu bir lider. Verdiği bilgiler mutlaka doğrulu kanıtlanmış bilgilerdir. Hizbullah’ın her açıklamasının irdelenmesi neticesinde, bu gerçek değişmedi. Öyle ki, İsrail’le savaşında, İsrailliler, savaşın seyrini, ölü ve yaralıları öğrenmek için kendi liderlerine değil de, onun sözlerine itibar ediyorlardı. Hizbullah, savaştaki üstün başarısını ahlakla taçlandırmış bir örgüt… Dolayısıyla Suriye konusunda da “gerçek” onun anlattığı gibidir:

“Ben, hiç kimseyi korkutmak istemiyorum. … Dediler ki "Suriye'deki rejim iki ya da üç aya düşecek. Sonra Lübnan'a geleceğiz." Gazetelerde, medyada bunlar var. Daha biz siyasi duruşumuzu ilan etmeden önce Amerika'ya ve İsrail'e güven mektupları sundular. "Biz, -2000'de zafer kazanan, 2006'da yeni Ortadoğu projesini düşüren- direnişten intikam almaya geliyoruz. Biz, buna hazırız. Bizi sadece destekleyin" dediler. …Suriye, ülkedeki rejime karşı bir halk devrimi sahası olmadı. Amerika, batı ve bölgedeki maşalarının dayattığı siyasi projenin sahası oldu. Hepimiz de biliriz ki Amerika'nın bölgedeki projesi tam anlamıyla İsrail projesidir. …Dileyen dilediği cephede yer alabilir. Fakat Hizbullah'ın Amerika, İsrail ve kabirleri deşen, baş kesen, göğüs yaran tekfircilerle aynı cephede yer alması mümkün değil.”

Şimdi anladınız mı Hizbullah’a kin kusanların bunu neden ve kim adına yaptığını? Kim, hangi ülkenin lideri ne derse desin bölgede gerçek işte bu “İsrail projesidir”. Suriye, şimdi bu projenin uygulanmasını savunan, bunun için savaşçı, lojistik destek, para yardımını sunan ABD başkanlığındaki blok ile buna karşı çıkan ve “Direniş bloku” denen iki kutbun savaş sahnesidir artık.

Son 20 yıldır bu coğrafyada ABD eliyle 2,5 milyon insan öldü. Suriye’de sayı 100 bini buldu. Bir Iraklı bayan demişti: “Ey ABD! Allah’a yemin olsun, sen bıraksan bile biz seni bırakmayacağız. Namusumuzu camide kirlettin! Bunu unutanlar olabilir, seninle ortaklıklar kuranlar olabilir, ama biz seni sonsuza kadar unutmayacağız. Bu coğrafyanın direnişçisi kadar işbirlikçisi de çoktur. Sen onlarla kahkahanı atarken biz öfkemizi gözümüz gibi saklayacağız.

MUHAMMED AK - rast habar

Read 1524 times