Bismillah
Bu yazıda iki konu üzerinde durmaya çalışacağız; ilki, Suriye meselesinden dolayı son zamanlarda gönüllü olarak Amerikan emperyalizminin yörüngesine girmiş İslamcıların(!) düştüğü hazin durum ve ikincisi ise yine iktidar başta olmak üzere yandaş çevrelerin arzuladıkları zafere ulaşamamanın verdiği bitkinlik ve hırçınlıkla etrafa saldırmaları ve suçu başkalarının üzerine atma çabaları.
Deve kuşu gibi başını kuma gömen bizim sözde İslamcılar(!) başkalarını aldattıklarını sanıyorlar ama gerçekte kendilerini aldatıklarının farkında değiller. Gerçeklerden kaçmak için tehlike anında başını kuma sokan deve kuşu misali etrafta olup bitene gözlerini, kulaklarını kapatmış inatla bir tekerlemedir tutturmuşlar: " Baasçı laik-diktatörlük, Çocuk katili Esed Hanedanı, yüzde 12-15’lik bir küçük inanç grubunun hakimiyeti, azlığın elinde bulunan yüksek komuta ve yönetim kademelerine karşı Suriye halkının mücadelesi ve…"
İslamcı geçinenlerin gerçekte Suriye üzerinde olup bitenden haberleri mi yok, yoksa kendilerini böyle göstermek mi işlerine geliyor?
Yani Suriye'deki muhalifleri tahrik eden, bir araya getiren, teşkilatlandıran, destekleyen , silahlandıran gücün ABD, AB ve bölgesel müttefikleri olduğundan şüpheleri mi var yoksa bunu meşru bir yol-yöntem olarak mı görüyorlar? Meşhur müftü Kardavi gibi bunu meşru görüyorlarsa buna bir diyeceğimiz olmaz, ama bunu açıkca ilan edip saflarını ilan etmeleri gerekir.
Eğer Suriye'deki muhalif hareketin Batı emperyalizmi tarafından desteklendiğini kabul etmiyorlarsa, peki bu Antalya, Paris, Madrid, Cenevre, İstanbul, Doha, Amman toplantıları neyin nesidir?! Önceleri yüzelliden fazla ülkenin katıldığı son sıralarda on-onbeş civarında ülkeye indirgenen bu toplantılarda acaba muhalifleri desteklemek, Suriyedeki rejimi devirmek değil de neler konuşuluyor?
Bizim İslamcılar yoksa muhaliflerle İsrail'in dirsek teması içinde olduğunu inkar mı ediyorlar? İsrail sizin iddia ettiğiniz gibi eğer Suriye rejimine destek olsun diye Suriye'yi ikide bir hava bombardımanna tutuyorsa doğrudan ÖSO'nun bulunduğu bölgeleri niçin bombalamıyor?
Sizin mantığınıza göre; yoksa İsrail, Suriye konusunda ABD ve AB ülkeleriyle muhalif cephelerde mi bulunuyor? İsrail'in ABD'den ayrı hareket etmeyeceğini reddetmiyeceğinize göre yoksa İsrail de dahil bütün Batı emperyalizmi ve bölgedeki müttefikleri Suriye rajiminin yanında, bu ülke halkını katlaim etmek için birlikteler de zavallı mücahitler(!) bütün dünyaya karşı mı savaşıyorlar? Öyleyse bu cephenin önde gelenlerinden Erdoğan- Davutoğlu ikilisinin bu düşmanlarla ittifak kurmasına, niçin karşı çıkmıyorsunuz?
Bu durumda AKP hükümetinin Beyaz Saray'dan Suriye'li muhaliflere daha çok silah yardım yapmasını, uçuşa yasak bölge kurmasını dilenmesini, hatta askeri saldırı düzenlenmesi durumunda destek vereceğini dile getirmesini nasıl tevil edeceksiniz? Kısacası Batı emperyalizmi muhaliflerin yanında mı karşısında mı? Yanındaysa onlarla aynı cephede olduğunuzu itiraf edin! Karşısındaysa Batı'nın size en yakın müttefiki AKP hükümetine karşı tavır takının! Önce safınızı belirleyin, "Suriye Üzerinde Safların Daha Tehlikeli Şekilde Netleştiğini" dile getirenlerin herşeyden önce demogojiyi bir yana bırakarak saflarını belirlemeleri gerekmez mi? Ben, "yüzde 12-15’lik bir küçük inanç grubunun"(!) temsilcisi olan rejimin de yanında yer almam Batı'nın da safında yer almam ve hakkı savunurum diyorsanız, o zaman bu hakk cephesini yeniden tanımlayın, Batı'ya göbekten bağlı olanlarla safınızı ayırdığınızı, Batı'dan yardım dilenenlerden beri olduğunuzu ilan edin de samimiyetinizi görelim.
Hayır, siz Suriye konusundaki iddianızda yalan söylüyorsunuz. Bunun yalan olduğunu bilerek tekrarlıyorsanız buna gerçeği gizlemek denir, nifak denir, münafıklık denir, vazgeçin bu iddianızdan. Bu iddianızda ısrar ederseniz deve kuşu gibi başınızı kuma gömmeye devam edin demekten başka söz bulamıyoruz siz İslamcılar(!) için…
"Hizbullah" demekle "Hizbullahi" olunur mu, sahi?" diye demogoji yapanlara diyoruz ki peki "İslamcı" demekle "İslamcı" olunur mu?
Daha safını belirlemekten veya en azından gerçek konumunu ilan etmekten aciz İslamcılar(!)bu yalan üzere kurulu aldatmaca doğrultusunda ortaya çıkan rezaletten kurtulmak için suçu onun bunun üzerine atma yarışı başlatmış bulunuyorlar. Sanki Suriye iç savaşını İran ve Hizbullah başlatmış gibi kinlerini kusa kusa bitiremiyorlar.
İran ve Hizbullaha güvenerek mi suriyeli muhalifleri örgütlediniz?!
İran ve Hizbullah ne zaman efendilerinizin planlarına yardım edeceklerini söylediler de sözlerinde durmadılar?!
İran ve Hizbullah başından beri Suriye rejimini direnişin ön cephesi olarak tanımlamadılar mı? Gerektiğinde "direniş cephesinin" ön karakolu durumundaki Suriye'ye yardım etmekten çekinmiyeceklerini ne zaman gizlediler ki şimdi de gizlesinler?
"Vurun abalıya" misali başkalarına gücünüz yetmiyor da İran ve Hizbullaha mı saldırıyorsunuz? Aslında İran ve Hizbullah'a da gücünüz yetmez ya. Fakat fitne silahına, mezhepçilik silahına sarılarak müslüman kitleleri kışkırtmak kolay olduğu için bu yola başvuruyorsunuz. İran ve Hizbullah'tan yoksa bir alacağınız mı var da onu talep ediyorsunuz?
Ama İran ve Hizbullah İslamcılık, inkılapçılık, direnişcilik, anti emperyalizm iddiasında bulunuyorlar, onlardan beklentimiz bunun içindir ve... o zaman adama sormazlar mı; İran'ın ve Hizbullah'ın bu iddialarını kabul ediyorsanız da niçin dediklerine kulak asmıyor, nasihatlerini dinlemiyorsunuz? Bu iddiaları kabul etmiyorsanız hangi hakla böyle bir beklenti içerisindesiniz. İran ve Hizbullah son otuz yıl içerisinde bu iddialarından en az birkaçını gerçekleştirmişken siz ve efendileriniz şimdiye kadar ne yaptınız? Emperyalizmden bağımsız ve iddianızı ispatlayacak tek bir eyleminiz var mı?
İran'lı yetkililer Başbakan Erdoğan'a 2012 Nisan ayında Tahran ve Meşhed görüşmelerinde Suriyedeki rejimin değiştirilmesi için yol göstermediler mi? Ve Başbakan Erdoğan İran'dayken bu teklifleri kabul ettiğini söylediği halde - Sayın Erdoğan'ın uluslararası konularda söylediklerinden bir hafta geçmeden caydığı hatırlatılır- Ankara'ya döndükten bir hafta sonra iç ve dış baskılar sonucu bu görüşünden vazgeçmedi mi?
18/07/2012 tarihinde "Hırçınlığın Sebebi; Taassup, İlkesizlik ve ..." başlığı altında ele aldığımız değerlendirmede (http://www.rasthaber.com/yazar_13116_37_hircinligin-sebebi-taassup-ilkesizlik-ve----.html) kaydettiğimiz satırları yeniden takrarlıyoruz:
" İslami İran, Suriye'de olayların başladığı ilk günden beri meselenin diyalog yoluyla çözülmesine dair görüşünü net olarak ortaya koymuş ve taraflar arasında arabuluculuk yapabileceğini ilan etmiştir. Başbakan Erdoğan'ın Nisan ayında Tahran ve Meşhed'e yapmış olduğu sefer ve yaptığı görüşmeler sırasında da İran'lı liderler bu görüşü net bir şekilde dile getirmişlerdir. İran medyasına sızan haberlere göre; Suriye meselesinin emperyal güçleri işe karıştırmadan iki ülkenin işbirliği ile çözüme kavuşturulabileceği konusunda Başbakan Erdoğan'la anlaşmaya bile varılmıştır. Buna göre Suriye hükümetiyle muhaliflerin ortak katılımıyla yeni bir hükümet kurulması ve reformların sürdürülmesine kadar iki ülkenin taraflara ciddi olarak baskı yapacağı üzerinde durulmuş ve görüş birliğine varılmıştır. Ancak Sayın Erdoğan, ülkeye döndükten bir kaç gün sonra yaptığı açıklamalar ile bu ilan edilmeyen anlaşmayı uygulamak için çaba göstermeden yenilgiye uğratmıştır.
İran, kendisi Kofi Annan başkanlığında sürdürülen çabalara dahil edilmemesine rağmen bu planı desteklediğini açıklamış iken Kofi Annan'a bu görevi verenler kendi sözlerinden caymışlardır. Çünkü bunların hedefleri Suriye'deki kargaşa ve katliamı durdurmak değil kendilerine bağımlı, İsrail ile uzlaşacak bir yönetimi iş başına getirmektir. Silahlı ve silahsız bütün muhalif grupların liderleri de zaten çeşitli münasebetlerle yaptıkları açıklamalarda bu görüşü resmen onaylamışlardır.
Bütün bunlara rağmen başarısızlıkların suçunu İran ve Hizbullah'ın üzerine atan içerideki şakşakçıların geçmişteki hataları ortaya çıktığı gibi şimdiki duruşlarında da hata yaptıkları gelecekte kesinlikle ortaya çıkacaktır. Bu çevrelere geçmişten ders alıp hatalarını tekrarlamamaları ve insaf, akıl ve i'zan üzerine gerçekçi değerlendirmeler yapan yazar ve gazetecilere saldırmaktan vazgeçmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz. "
Peki İran ve Hizbullah'ın ne yapmasını bekliyordunuz? Beşar Esad'ı yakalayıp cinayet çetelerine teslim etmesini mi bekliyordunuz? Yoksa sizin ve efendileriniz gibi Batı emperyalizmiyle aynı safta bulunmasını mı? Daha kendiniz ne yaptığınızı bilmiyorken, safınızı belirlememişken İran ve Hizbulah'ın Batı ve uşaklarına teslim olmasını mı? Zaten Suriye iç savaşı da bu amaçla çıkarılmış değil midir?!
Demek ki "İslamcı" demekle "İslamcı" olunmuyormuş. Her söylemin ilkeleri vardır. Sosyalizmde döneklere "revizyonist" denir, İslam'da sözüyle eyleminde çelişkiye düşenlere "nifak" ehli denir.
Selam hidayete tabi olanların üzerine...
Y. ZİYA T.YILMAZ