Hepimizin hayatında düşüncesinde iz bırakan ufkumuzu açan sözler vardır. İşte benim çok etkilendiğim bir çok şeye bakışımı değiştiren sözlerden biri Kays bin Sa’d’ın Sıffın’da Muaviye’nin asi ordusunun Amr Bin As’ın hilesi ile mızrakların uçlarına Kuran yaprakları takıp “Kuran aramızda hakem olsun” hilebazlığına karşı İmam Ali’nin ordusunu uyarmak için söylediği şu sözdür.
“Siz mızrak uçlarına takılan bu deri parçalarını Kuran’mı zannediyorsunuz? Kuran İmam Ali’nin kendisidir. Kuran Rebeze’de yatan Ebuzer’dir” sözüdür.
Bu söz öğrendikten sonra İmam Ali’nin “Ben konuşan bir Kuran’ım” sözü bende daha bir anlam kazandı. İmam Ali’ye Hz. Fatıma’ya, İmam Hüseyin’e bakarken yaşayan, konuşan ve yürüyen Kuran’lar görmeye başladım.
İmam Ali’nin konuşan bir Kuran olduğunu anlamayan harici kafası, yazılı metin olan Kuran’ı da hiç anlayamadı. Halbuki Allah Resulü size iki emanet bırakıyorum hadisi ile ümmetini uyarmıştı. Bu hadisin ister sünnetim, ister ehl-i beytim rivayetini alalım fark etmez mesaj aynıdır. Resulün sünneti ehl-i beytinden ayrı değildir çünkü. Bu hadis yazılı Kuran’ın yaşanan Kuranlarla anlaşılması gerektiğini ifade eder.
Kuran yaşanan bir hayattır. Onun için Kuran’da peygamber kıssaları bu kadar çok anlatılır. Bu bir anlamda ilahi mesajın peygamberlerin hayatları ile somutlaştırılmasıdır.
Kuran’ın doğru anlaşılması için yaşayan, konuşan ve yürüyen Kuran’ları tanımak ve okumak gerekir.
Vahyin ilk emri oku derken, vahyi, kainatı ve tarihi okumayı emreder. Kerbela hadisesi bu bilinçle ikra emrinin gereği olarak okunmalıdır. Eğer Kerbela bu bilinçle okunmazsa İmam Hüseyin’in şu sözünü doğru anlamak mümkün olmaz.
“Kanım akmadan ayakta kalmayacaksa ceddim Muhammed’in dini ey kılıçlar gelin parçalayın bedenimi.”
Kerbela’nın mesajı İmam Hüseyin’in bu sözünde gizlidir.
Zalim yönetimlerin zulümlerini İslam adına meşrulaştırmaya çalıştıkları ve Müslümanları Allah’ın adı ile aldatmaya çalıştıkları bir dönemde, İmam Hüseyin ümmet Allah adı ile aldatılmasın diye şehid oldu. Onun şahadeti Müslümanların İslam adına yapılan sapmalara karşı mücadelesine ışık oldu. İslam dini bugün büyük sapmalar yaşamadı ise imamın şahadetinin bereketidir.
Zalimler imamın şahadetinden sonra meşruiyet kazanamadılar. Ve Müslümanlar tarafından mahkum edildiler. İmam Hüseyin’in şahadeti zulüm düzenlerinin meşruiyet kazanmasını engelledi.
Bugün tarihteki ve günümüzdeki zulüm düzenleri biraz olsun sorgulanıyorsa bu Kebela’da İmam Hüseyin’in kıyamının, Kerbela’dan sonra Hz. Zeynep’in İmam’ın mesajını bayraklaştırmasından dolayıdır.
Hz. Zeynep Kufe’de ve Şam’da Yezid lanetlinin sarayında hakkı ve hakikati cesurca haykırmasa idi, belki İmam Hüseyin’in mesajı bizlere ulaşmayacak ve İmam Hüseyin ikinci kez öldürülmüş olacaktı. Belki de İmam için asıl ölüm bu olacaktı.
Bugün Şii’si ile Sünni’si ile bütün Müslümanlar İmam Hüseyin’in mesajına sahip çıkarak Krebela’nın zalimlerini, Yezid ve askerlerini lanetliyorlar.
Kerbela’da işlenen eşsiz zulüm ve İmam’ın zulme karşı direniş mesajı, Hz. Zeynep’in dilinden bütün Müslümanlara ulaştı ve zalimler yaptıkları zulmün altında ezildiler.
İmam Hüseyin’in mektebi bizlere bin kez zulme uğrasak ta bir kez zulmetmemeyi öğretti. Ve Zulmü meşrulaştırmamayı zalimlere karşı dik durmayı öğretti. Zulme alet olmaktansa ölmeyi ama öldürmemeyi öğretti.
İmam Hüseyin yürüyen bir Kuran’dı. Sıffın’da mızraklarının ucuna deri parçalarını takanlar, asıl Kuran’ı Kerbela’da mızraklarına takmışlardı. Kufe ve Şam sokaklarında mızrak ucunda gezdirilen İmam Hüseyin’in mübarek başı, deri parçalarından daha fazla Kuran ayetlerini haykırıyordu.
Kerbela’ya bu çerçeveden bakmak, İmam Hüseyin’in mesajını yürüyen bir Kuran’ı okur gibi okumak ve anlamak gerekiyor diye düşünüyorum.
Ramazan DEVECİ