Displaying items by tag: İmam Hüseyin

Pazar, 07 Haziran 2015 18:34

İnsanlık Onu Tanımaya Muhtaç

Bir kaç gün sonra Hz İsa’nın doğum günüydü. Hepimiz evde ailece bir arada oturmuş, Noel i kutluyorduk. Aniden kapı çalındı . Babam kapıya doğru gitti ve bende peşinden gittim. Kapıda elinde bir demet çiçek ile bir kutu tatlı taşıyan biri duruyordu . Selam verdikten sonra çiçek ve tatlıyı babama uzattı ve bunlar Ayetullah Humeyni’den küçük bir hediye.
 
 Şüphesiz bazı şahsiyetler tarihe iz bırakır ve insanlığa kurtuluş sunar. Onlar tarihi yazar yürünmesi gereken yolun işaretlerini sunar onlar yok oluşu değil var oluşu simgeler. Var oldukça varoluş şüphesiz bu çağın müstesna şahsiyeti Ruhullah Uzma Humeyni’dir.

Üç haziran madden aramızda ayrıldığı gün olsa da onun bıraktığı yolu devam ederek onun ulaştığı kemalata ulaşma çabası aynı tazelikle devam etmekte. Ve düşman aynı hınçla onun devrimine saldırmakta.

İmam Humeyni’nin tanınmaması için tüm çabalar sarf edilmekte semavi müjdeleyici ve kurtucuların mesajını taşıyan bu örnek şahsiyet insan olabilmenin ve Muhammed’in ahlak ve erdemlerinin her şeyden üstün her çağda yaşanılır olduğunu bize şahsının örnekliğinde göstermiştir.

İmam Humeyni ne söylüyorsa onu yaşıyor kendisi ne yaşıyorsa onu halka onu öğütlüyordu.

Yani mevlananın değimiyle o olduğu gibiydi ve göründüğü gibiydi.

O Peygamberi Ekremi yeniden hatırlatmış ve ondan oluşunu ispatlamıştır. Peygamberi ahlakı yirminci yüz yıllın insanına bir rahmet olarak aktarmıştır.

O İslam’ın komadaki na’şının defin hazırlığını yapan düşmanın bu arzusunu ebediyen sonlandırmış, bu hayali dahi onlardan almıştır. O Rabbin ona bağış ettiği ismin hakkını vermiş, Ruhullah olmanın izzet ve zaferine erişmiştir.

Kuran 20. yüzyılda onu dillinden yeniden tabir olmuş peygamberin ince ahlakı yeniden hayat bulmuş o evrensel kurtuluşu işaretle tüm mustazaflara yolu göstermiş.

Zalimlerin zulmüne boyun eğmeyen İmam Hüseyin olmuştur, mazlumun milleti sorulmaz diyen İmam Hüseyin’in din anlayışını yeniden sunmuştur.

Eğer Müslüman değilseniz bari insan olun. Ehl-i Beytin pak evladı Feyziyenin feyizi olmuştur halife seçilmiş Ademin kimliğini oluşturmuştur.

Sürgünün acık adresi onu aşkın doruğuna eriştirmiş hicretle muhteşem dönüşü gerçekleştirmiş, o Allah için ayağa kalmanın zaferini ümmete bağış etmiştir Şüphesiz siz Allah’ın dinine yardım ederseniz oda size yardım eder eğer müstekbirler İslam’ı sürekli karalayıp savunma konumunda bırakmasaydı şüphesiz özünde nur olan insanlık bu çehrede Hz İbrahim, Hz Musa, Hz. İsa ve Hz Muhammed’i ve onun mesajını görüp duyardı.

Dünya cennete döner yaşadığımız bu zülüm ve despotluğa duçar olmazdık Dünya bu ferece açılmış kapıyı kabul edip oradan girmedikçe tanıdığını iddia ettiği kutsallara ulaşamaz .

Eğer insanlık onu tanısaydı sıratı müstakimdeki Şeytana kanmazdı, cansız putları değil canlı putları kıran bu İbrahim’e minetar olurdu.

Zira o ikame olunmuş namazdı onlar gaybe inanırlar ve namazı ikame ederler.

Son olarak İmam’la komşuluk şerefine erişmiş imamı tanımakta şartlandırılmamış İnsani gözlerle bakan ve onun çehresinde hakkı gören genç komşusundan İmam’ı tanıyalım, zira hayele sığmayan nice tarif ve bilgi görmekle şuhud olur.

İmam’ın son sürgün yeri Fransa’dır, Paris yakınındaki Neauphle - Le Chateau kasabasıdır, İmam’ın dışardaki son soğuk kışıdır.

İran’da kitleler milyonlar olarak şahlık rejimine karşı ayağa kalkmış ve bu küçük kasabada İmam’ın orda bulunmasından dolayı nasibini almıştı.

Dünyanın dört bir yanından İmam’ın sevenleri, meraklılar ve gazetecileri akınına uğramıştı, gürültülü kalabalık bir kasabaya dönüşmüştü. Bu genç komşu Lousin, İmam’ı aracısız görme şansına erişen şöyle der:

Bir gün babam eve geldiğinde öfkeli bir şekilde ceketini çıkardı ve koltuğa yaslanarak şöyle dedi: Bu yıl şansım hiçte iyi gitmedi bir yandan firmanın iflası ve öte yandan kasabamızın kalabalık hali. Annem de bunun üzerine merak etmeyin Ayetullah Humeyni’nin bir kaç güne kadar İran’a döneceği söyleniyor, Şah devrildi devrilecek o zaman buralar sakinleşir dedi.

Annemle babamın bu konuşmalarından sonra komşumuz olan o ruhani adamı daha çok merak ettim İran’ın dini liderini görmeye karar verdim, dışarı çıkıp onun oturduğu evin yanına gittim.

Gazetecilerle birlikte bahçe kapısının açılmasını bekledim .Sonra açıldı ve onlarla birlikte bende içeri girdim.

Yaşlı bir din adamı ağır başlı ve sakin bir halde oturmuş konuşuyordu .Heybeti kendini Allah yoluna adamış büyük insanları andırıyordu .Bir saatlik sürenin nasıl geçtiğini anlayamadım.

Büyük bir hayret içinde eve döndüm ve babama Hz Mesih gibi birini görmek ister misin diye sordum ve eğer sende İmam Humeyni’yi görecek olsan benim taşıdığım duygunun aynısını taşırsın dedim.

Babam beni ciddiye almadı alaylı bir gülümsemeyle ne fark eder O da nihayetinde diğer papazlar gibidir. Fakat sonunda Babamı ikna ettim ve ertesi gün ikimiz birlikte İmam Humeyni’yi ziyarete gittik.

Onun zaman konusundaki titizliği ilginçti ve dikkatlerimizden kaçmamıştı, tam zamanında geldi. Herkes Ona saygı göstermek için ayağa kalktı ve oda konuşmaya başladı . Biraz sonra babamın yüzüne baktım, can ı gönülden dinliyordu, gözleri parlıyordu babamın öfkesi kaybolmuştu.

Bir kaç gün sonra Hz İsa’nın doğum günüydü. Hepimiz evde ailece bir arada oturmuş, Noel i kutluyorduk.

Aniden kapı çalındı . Babam kapıya doğru gitti ve bende peşinden gittim. Kapıda elinde bir demet çiçek ile bir kutu tatlı taşıyan biri duruyordu . Selam verdikten sonra çiçek ve tatlıyı babama uzattı ve bunlar Ayetullah Humeyni’den küçük bir hediye. Hz İsa (a.s) doğum yıl dönümü münasebetinden dolayı tebriklerini iletmek istediler ve kasabada bulunuşundan dolayı sizleri rahatsız edebileceğini düşündüğü için sizlerden özür dilemek istediler dedi.

Babam şaşkınlıktan sapsarı olmuştu hiç konuşmadan odasına çekildi. Sanki içinde bir şeyler kırılmış gibiydi, gözleri yaşla doldu .

Babam bu denli şefkat ve sevgiye şaşırmıştı.

Bir gün önceki sinirli ve ruhsuz adam babam, duygu yüklü bir insan olmuş ve çocuk gibi ağlıyordu.

Kevser Şimşek

Welayetnews

Published in Münasibetler

Bahsettiğimiz İslam’daki Hac veya Hinduların Kumbh Mela’sı değil. Erbain olarak bilinen bu kutsal yolculuk, dünyanın en kalabalık buluşmasıdır ve siz muhtemelen bunu hiç duymadınız! Katılım, Mekke’ye gidenlerin sayısını (beş kat) aştığı gibi, Kumbh Mela’ya katılımdan da fazladır, zira bu ikincisi, sadece üç yılda bir düzenlenmektedir.
 
 
Bahsettiğimiz İslam’daki Hac ve ya Hinduların Kumbh Mela’sı değil… Erbain olarak bilinen bu kutsal yolculuk, dünyanın en kalabalık buluşmasıdır ve siz muhtemelen bunu hiç duymadınız! Katılım, Mekke’ye gidenlerin sayısını (beş kat) aştığı gibi, Kumbh Mela’ya katılımdan da fazladır, zira bu ikincisi, sadece üç yılda bir düzenlenmektedir. Kısacası, Erbain yeryüzündeki bütün toplanmaları gölgede bırakmaktadır ve katılım geçen yıl yirmi milyona ulaşmıştır. Bu, Irak’ın bütün nüfusunun %60’ına tekabül etmektedir ve yıldan yıla da büyümektedir.

Her şeyden önce Erbain, arka planda kaotik ve tehlikeli jeopolitik sahneler yaşanırken gerçekleştiği için özgündür. Daiş (nam-ı diğer ‘İslam Devleti’) Şiileri ölümcül düşmanları olarak görmektedir, bu yüzden bu terör grubunu, Şii ziyaretçileri en büyük inanç gösterileri için bir araya gelirken görmekten daha fazla çileden çıkaran bir şey yoktur.

Erbain’in başka bir sıradışı özelliği daha bulunuyor. Bu, özel olarak Şiilere ait bir manevi pratik olsa da, Sünniler, hatta Hristiyanlar, Ezidiler, Zerdüştçüler ve Sabiiler de hem bu ziyarete katılıyor, hem de katılan dindarlara hizmet ediyor. Dini ritüellerin münhasır nitelikleri düşünüldüğünde bu, dikkate şayan bir durumdur ve yalnızca bir anlama gelebilir: derilerinin renginden ve inançlarından bağımsız olarak insanlar, İmam Hüseyin’i evrensel, sınırlar üstü ve din ötesi bir özgürlük ve merhamet sembolü olarak görmektedirler.

Bunu hiçbir zaman duymamış olmanız muhtemelen, İslam söz konusu olduğunda basının, pozitif, esin verici anlatılardan ziyade negatif, kanlı ve sansasyonel tabloid haberleriyle ilgilenmesinden kaynaklıdır. Eğer Londra’da birkaç yüz kişi göçmenlere karşı yürürse bu manşet olur. Hong Kong’daki bir demokrasi yürüyüşü veya Rusya’daki Putin karşıtı bir yürüyüş de aynı ilgiyi görür. Fakat yirmi milyon insanın teröre ve adaletsizliğe meydan okuması, televizyonlarda altyazı başlık olarak bile geçmez! Hikayenin, katılım sayıları, siyasi anlam, devrimci mesaj, gergin arka plan ve özgünlük gibi, gözleri üzerine çekecek bütün özelliklere sahip olmasına rağmen, bu dev olay üzerine adı konulmamış bir medya ambargosu uygulanır. Fakat böyle bir hikaye büyük haber kuruluşlarının yayıncılarınn sınırlamalarından kurtulabilirse, şok dalgaları yaratacak ve sıradan insanların pek çoğuna dokunacaktır.

Bundan esinlenen sayısız kişiden biri, birkaç yıl önce tanıştığım, sonradan Müslüman olmuş bir Avustralyalı adamdı. Elbette kimse, hayatını değiştiren böyle bir kararı kolay almaz, bu yüzden, sorduğumda bana söylediğine göre her şey, 2003 yılında başlamış. Bir akşam haberleri izlerken, milyonlarca kişinin Kerbela diye bilinen kutsal şehre, o güne kadar adını hiç duymadığı “Hüseyin”in adını söyleyerek yürüme sahnelerini görmüş. O gün, on yıllardan beri ilk kez, küresel düzeyde televizyonlara yansıylan bir olay karşısında dünya, bir anlığına da olsa, Irak’ta daha önce ortadan kaldırılan dini ateşi görmüştü.

Sünni Baasçı rejim devrildiği zaman Batılı gözlemciler, Iraklıların diktatörlük baskısından özgürleşmiş yeni bir döneme nasıl yanıt vereceklerini görme konusunda çok şevkliydi. ‘Korku Cumhuriyeti’ dağılmıştı ve cin, geri dönüşsüz bir şekilde şişeden çıkmıştı. Bahsettiğim kişi, kendi kendisine, “Kerbela neresi, neden bütün bu insanlar bu yönde yürüyor?” diye sorduğunu hatırlıyor. “İnsanların kendi farklılıklarını bir tarafa bırakıp, on dört asır sonra kendi ölümünü anlamaya motive eden bu Hüseyin kim?”

Bu 60 saniyelik haberde tanık olduğu şey, özellikle hareketti, zira görüntü, o güne kadar gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu. Güçlü bir bağlılık duygusu, insan olan ziyaretçileri, Hüseyin’in direnç gösterilemez manyetik alanı olarak tarif edilebilecek şeye yaklaştıkça birbirilerini de çeken demir tozuna dönüştürmüştü. “Eğer canlı, nefes alan, yaşayan bir din görmek istiyorsanız, Kerbela’ya gelin” diyordu.

Nasıl olur da 1396 yıl önce öldürülmüş bir insan bu kadar canlı olur ve milyonları onun davasını taşımaya ve sözünü kendi sözleri olarak görmeye yönelten bu denli somut bir varlığa sahip olur? İnsanlar, bir meselede kişisel bir çıkara sahip olmadıkları müddetçe genellikle bir ihtilafa sürüklenmezler (bu, eski zamanlarda olduğundan daha da enderdir). Öte yandan, eğer birilerinin sizin özgürlük hakkınız, adaletle muamele edilme hakkınız, onurlu bir yaşam hakkınız için mücadeleye giriştiğini hissederseniz, bunda bir çıkarınız olduğunu hisseder ve onunla empati kurarsınız. Öyle ki, onun inançlarını benimsemeniz çok da uzak bir ihtimal olmaz.

En büyük trajedi

Hazreti Muhammed’in torunu Hüseyin, Müslümanlar tarafından “Şehitlerin Efendisi” sıfatıyla saygı görür. Hüseyin, Aşura Günü olarak bilinen, İslami takvimdeki Muharrem ayının onuncu gününde, yozlaşmış ve zalim halife Yezid’e biat etmeyi reddettiği için Kerbela’da şehid edilmişti.

O, ailesi ve yoldaşları, çölde 30 bin kişilik bir ordu tarafından kuşatılmış, aç ve susuz bırakılmış, arkasından da en korkunç şekilde başları kesilmiştir ki bu, katledilmesinden bu yana her yıl onun takipçileri tarafından anlatılan canlı bir hikayedir. Naaşları dahi çiğnenmiştir. İngiliz tarihçi Edward Gibbon’ın sözleriyle: “Hüseyin’in, uzak bir çağda ve ortamda gerçekleşen trajik ölüm sahnesi, en soğuk okuyucunun bile duygularını hareketlendirecektir.”

O günden beri Şii Müslümanlar Hüseyin’in yasını tutarlar ve bunu özellikle Aşura Günü ile, kırk gün sonrasına denk gelen Erbain gününde yaparlar. Kırk gün, pek çok Müslüman geleneğindeki alışılagelmiş yas süresidir. Bu yıl Erbain, 12 Aralık Cuma gününe denk düşmektedir. 

 

Uzun seyahat

Bu şehrin neden insanları bu denli kendilerinden geçirdiğini keşfetmek için, atalarımın yurdu olan Kerbela’ya seyahat ettim. Tanık olduğum şey bana, en geniş açılı kamera merceğinin bile, bu fırtınalı, ancak barışçıl buluşmanın ruhunu çekmek için fazla dar olduğunu kanıtladı.

Erkekler, kadınlar, çocuklar, ama en görünür şekilde siyah örtülü kadınlardan oluşan bir insan çığı, ufkun bir ucundan diğerine kadar gözleri dolduruyordu. Kalabalıklar o denli devasa idi ki, yüzlerce mil uzunluğunda bir tıkanmaya yol açmışlardı.

Güneydeki liman şehri Basra ile Kerbela arasındaki 425 millik mesafe, arabayla uzun bir yolculuk anlamına geliyor, yürüyerek gidildiğinde ise tahayyül edilemeycek kadar zorlu bir yolculuk oluyor. Ziyaretçilerin yolu bütünüyle kat etmesi, tam iki hafta sürüyor. Her yaştan insanlar, gün boyunca kavurucu güneşin altında, geceleri ise kemikleri donduran bir soğukta güçlükle yürüyor. Sapa ve düzensiz yollardan, teröristlerin kalelerinden ve tehlikeli bataklık bölgelerinden geçiyor. Ziyaretçiler, en temel imkanlar veya seyahat giysilerinden bile yoksun şekilde, efendileri Hüseyin için taşıdıkları yanan aşk dışında yanlarında pek bir şey taşımıyor. Bayraklar ve sancaklar, onlara ve dünyaya, yolculuklarının amacını hatırlatıyor:

Ey nefs, sen Hüseyin olmadan değersizsin.

Benim yaşamım ve ölümüm bir ve aynıdır,

İsterlerse bana deli desinler!

 Bu mesaj, kendisi de M.S 680 yılında gerçekleşen Kerbela çatışmasında dili damağı kurumuş yeğenlerine su götürmeye çalışırken öldürülen, Hüseyin’in üvey kardeşi ve güvendiği yardımcısı Abbas tarafından anlatılan bir menkıbeyi hatırlatıyor. Irak’ı dünyada bir numaralı başlık hale getiren mahvolmuş güvenlik koşullarında, bu sözlerin her anlamda gerçek olduğundan hiç kimse şüphe etmiyor.

Bedava öğlen yemeği… ve akşam yemeği, ve kahvaltı!

Kutsal yolculuğun, her ziyaretçiyi şaşkın halde bırakacak bir parçası, ziyaretçilerin yolunun yakınlarında yaşayan köylüler tarafından kurulan derme çatma mutfaklara sahip binlerce çadırın görüntüsüdür. “Mavkib” adı verilen çadırlar, hacıların ihtiyaç duydukları her şeyi pratik olarak edilebildikleri yerler. Yenilecek taze yemeklerden dinlenilecek bir alana, kaygılı yakınları rahatlatmak için yapılan uluslararası telefon görüşmelerinden bebek bezlerine ve bütün öteki ihtiyaçlara kadar her şey bedava. Aslında ziyaretçiler, 400 millik yolculukta, giydikleri elbiseler dışında herhangi bir şey götürmeye ihtiyaç duymuyorlar.

Daha da ilgi çeken bir şey, ziyaretçilerin yemeye-içmeye nasıl davet edildiği. Mavkib organizatörleri, ziyaretçilerin yoluna çıkarak onlardan, çoğu zaman krallara layık bir hizmetler bütününü içeren sunularını kabul etmelerini rica ediyor: ilk olarak ayak masajı yaptırabiliyorsunuz, arkasından size harika bir sıcak yemek sunuluyor, daha sonra ise size dinlenme teklifi sunuluyor ve bu esnada kıyafetleriniz yıkanıp ütüleniyor ve kısa bir uyku sonrasında size geri getiriliyor. Elbette bütün bunlar, ücretsiz.

Belli bir perspektif edinmek için, şunu düşünün: Haiti depremi sonrasında, dünya çapında duyulan sempati ve verilen destekle birlikte, BM Dünya Gıda Programı, yardım çabalarının zirve noktasında yarım milyon yemek gönderildiğini duyurmuştu… Amerika Birleşik Devletleri ordusu, Birleşik Yanıt Operasyonu’nu başlatıp, çeşitli federal teşkilatlardan devasa kaynakları bir araya getirmiş ve insani felaketi izleyen beş ay içinde, Haitililere 4.9 milyon yemek gönderildiğini duyurmuştu. Şimdi bunu, Erbain sırasında verilen günlük 50 milyondan fazla yemekle karşılaştırın: bu, ziyaret süresi boyunca yaklaşık 700 milyon yemeğe denk düşmektedir ve bu, Birleşmiş Milletler veya uluslararası vakıflar tarafından değil, kutsal ziyarete gelenlere yemek vermeyi çok arzulayan ve onları tatmin etmek için bütün yıl boyunca para biriktiren yoksul işçiler ve çiftçiler tarafından finanse edilmektedir. Güvenlik de dahil olmak üzere her şey, ağırlıklı olarak gönüllüler tarafından sağlanmaktadır; gönüllü savaşçıların bir gözü Daiş’te, diğer gözü ziyaretçilerin yolunu korumadadır. Bir Mavkib örgütçüsü, “İslam’ın ne öğrettiğini anlamak için, birkaç yüz barbar teröristin eylemlerine değil, milyonlarca Erbain ziyaretçisinin gösterdiği karşılıksız fedakarlıklara bakın” diyor.

Aslında Erbain, birkaç farklı kategoriden Guinness Rekorlar Kitabı’na girmelidir: en büyük yıllık buluşma, en uzun daimi yemek masası, bedavaya beslenen en çok insan sayısı, intihar bombacılarının yakın tehdidi altında, tek bir etkinlik için hizmet eden en çok sayıda gönüllü. 

 

Eşsiz bağlılık

Sadece kalabalıklara bakmak bile insanın nefesini kesiyor. Bu manzaraya eklenen bir şey, güvenlik koşulları kötüleşirken, insanların terörist tehditlere meydan okumaya daha da fazla motive olması ve gözdağı verircesine yürümesi. Bu sebeple bu kutsal yolculuk, sadece dini bir ritüel değil, aynı zamanda cesur bir direniş beyanıdır. Bir intihar bombacısının ziyaretçilerin orta yerinde kendini patlattığını, fakat kalabalıkların daha da büyüyerek hep birlikte şunu haykırdığı, online olarak yayınlanmış videolar var:

Ellerimizi ve ayaklarımızı da kesseler,

Emekleyerek Kutsal Topraklar’a varacağız!

Geçen yıl gerçekleşen, ağırlıklı olarak Şii ziyaretçileri hedef alan ve sayısız cana mal olan korkunç bombalı saldırılar, Irak’ta yaşayan Şiilerin karşı karşıya olduğu tehditleri ve ülkenin başına bela olmaya devam eden güvenlik boşluğunu ortaya koyuyor. Ancak yakın ölüm tehdidi, genç ve yaşlı, Iraklı ve yabancı insanları, kutsal şehre yapılan tehlikeli yolculuktan caydırmıyor.

Dışarıdan bakan biri için, bu ziyarete katılanlara esin veren şeyin ne olduğunu anlamak zordur. Kucaklarında çocuklarını taşıyan kadınlar, tekerlekli sandalyede yaşlı adamlar, koltuk değnekli insanlar ve bastonlu kör yaşlılar görüyorsunuz. Ben, özürlü çocuğuyla birlikte Basra’dan gelen bir babayla tanıştım. 12 yaşındaki çocuk beyin felci geçirmişti ve desteksiz yürüyemiyordu. Bu yüzden yolculuğun bir kısmında adam çocuğunun ayağını kendi ayağının üstüne koymuş ve onu koltuğunun altına alarak yürümüştü. Bu, Oscar’lı filmlere senaryo olacak türden bir hikayedir, fakat öyle görünüyor ki Hollywood, süper güçleri cesaret ve bağlılıkları olan gerçek hayattaki kahramanlardan ziyade, komik kahramanlara daha fazla ilgi gösteriyor.

 

Hüseyin’in altın kubbesi

İmam Hüseyin’in ve kardeşi Abbas’ın türbesini ziyaret edenlerin tek motivasyonu duygular değildir. Onlar, İmam Hüseyin’in vahşice öldürülmesini hatırlayarak ağlarken, onun ideallerine bağlılıklarını da bir kez daha ortaya koymuş oluyorlar.

Türbeye gelenlerin ilk yaptıkları şey, Hüseyin’in statüsünü özetleyen kutsal bir metin olan Ziyara’yı okumak oluyor. Bu metinde ilk olarak İmam Hüseyin’i, Hazreti Adem, Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa ve Hazreti İsa’nın “mirasçısı” olarak anıyorlar. Bu, İmam Hüseyin’in hakikat, adalet ve mazlum sevgisi mesajının, bütün ilahi olarak seçilmiş peygamberlerin ayrılmaz bir parçası olarak görüldüğünü gösteriyor.

İnsanlar Kerbela’ya, şehrin hurma ağaçlarıyla dolu manzarasını izlemek veya türbenin fiziksel güzelliğine hayran kalmak, yahut alışveriş yapmak, eğlenmek veya eski tarihi mekanları ziyaret etmek için gitmiyor. Ağlamak için gidiyor. Yas tutmak ve İmam Hüseyin’in meleklere özgü ruhunu deneyimlemek için gidiyorlar. Kutsal türbeye, ağlayarak ve bugüne kadar görülmüş en büyük fedakarlık eylemi için ağıt yakarak giriyorlar.

Manzara adeta oradaki herkes, aslında hiç görmedikleri insanla kişisel bir ilişki kurmuş gibi. Onunla konuşuyor ve onun adını haykırıyorlar; mezar sandukasına sarılıyorlar; türbeye giden yeri öpüyorlar; türbenin duvarlarına ve kapılarına, bir insanın uzun süredir kaybetmiş olduğu bir arkadaşının yüzüne dokunduğu gibi dokunuyorlar. Destansı boyutlarda, pitoresk bir manzara bu. İnsanları motive eden şey, İmam Hüseyin’in karakterini ve statüsünü ve onu tanımaya gelen insanların onun yaşayan efsanesiyle geliştirdikleri manevi ilişkiyi anlamayı gerektiriyor.

Eğer dünya İmam Hüseyin’i, onun mesajını ve onun fedakarlığını anlasaydı, Daiş’in kadim kökenlerini, onun ölüm ve yıkım amentüsünü anlamaya başlarlardı. İnsanlık yüzyıllar önce Kerbela’da, Hüseyin ve beraberindekilerin öldürülmesinde somutlanmış olan duygusuz canavarlıkların doğuşuna tanıklık etti. Bu olay, parlayan mutlak ışıkla simsiyah karanlığın karşı karşıya gelmesi, kötülüğe karşı erdemin kendisini göstermesiydi ki bu erdem, bugün Hüseyin’in ruhunu temsil etmektedir. Onun varlığı, onların yaşamlarının her bir unsuruna doğuştan yerleşmiştir. Onun efsanesi, daha iyiye doğru değişimi teşvik etmekte, bunu esinlemekte ve bunu savunmaktadır ve hiçbir medya karartması onun ışığını söndüremez.

“Kim bu Hüseyin”? Onun yüz milyonlarca takipçisi için, insanların bir dini bırakıp başka bir dini seçmesine yol açabilecek bu derin soru, yalnızca Hüseyin’in türbesine yürüyerek gittiğiniz zaman cevaplanabilir.

Seyid Muhammed el-Müderrisi / Huffington Post

medyasafak

Published in Münasibetler
Salı, 18 Kasım 2014 00:00

Kerbela ve Kuran

Hepimizin hayatında düşüncesinde iz bırakan ufkumuzu açan sözler vardır. İşte benim çok etkilendiğim bir çok şeye bakışımı değiştiren sözlerden biri Kays bin Sa’d’ın Sıffın’da Muaviye’nin asi ordusunun Amr Bin As’ın hilesi ile mızrakların uçlarına Kuran yaprakları takıp “Kuran aramızda hakem olsun” hilebazlığına karşı İmam Ali’nin ordusunu uyarmak için söylediği şu sözdür.

“Siz mızrak uçlarına takılan bu deri parçalarını Kuran’mı zannediyorsunuz? Kuran İmam Ali’nin kendisidir. Kuran Rebeze’de yatan Ebuzer’dir” sözüdür.

Bu söz öğrendikten sonra İmam Ali’nin “Ben konuşan bir Kuran’ım” sözü bende daha bir anlam kazandı. İmam Ali’ye Hz. Fatıma’ya, İmam Hüseyin’e bakarken yaşayan, konuşan ve yürüyen Kuran’lar görmeye başladım.

İmam Ali’nin konuşan bir Kuran olduğunu anlamayan harici kafası, yazılı metin olan Kuran’ı da hiç anlayamadı. Halbuki Allah Resulü size iki emanet bırakıyorum hadisi ile ümmetini uyarmıştı. Bu hadisin ister sünnetim, ister ehl-i beytim rivayetini alalım fark etmez mesaj aynıdır. Resulün sünneti ehl-i beytinden ayrı değildir çünkü. Bu hadis yazılı Kuran’ın yaşanan Kuranlarla anlaşılması gerektiğini ifade eder.

Kuran yaşanan bir hayattır. Onun için Kuran’da peygamber kıssaları bu kadar çok anlatılır. Bu bir anlamda ilahi mesajın peygamberlerin hayatları ile somutlaştırılmasıdır.

Kuran’ın doğru anlaşılması için yaşayan, konuşan ve yürüyen Kuran’ları tanımak ve okumak gerekir.

Vahyin ilk emri oku derken, vahyi, kainatı ve tarihi okumayı emreder. Kerbela hadisesi bu bilinçle ikra emrinin gereği olarak okunmalıdır. Eğer Kerbela bu bilinçle okunmazsa İmam Hüseyin’in şu sözünü doğru anlamak mümkün olmaz.

“Kanım akmadan ayakta kalmayacaksa ceddim Muhammed’in dini ey kılıçlar gelin parçalayın bedenimi.”

Kerbela’nın mesajı İmam Hüseyin’in bu sözünde gizlidir.

Zalim yönetimlerin zulümlerini İslam adına meşrulaştırmaya çalıştıkları ve Müslümanları Allah’ın adı ile aldatmaya çalıştıkları bir dönemde, İmam Hüseyin ümmet Allah adı ile aldatılmasın diye şehid oldu. Onun şahadeti Müslümanların İslam adına yapılan sapmalara karşı mücadelesine ışık oldu. İslam dini bugün büyük sapmalar yaşamadı ise imamın şahadetinin bereketidir.

Zalimler imamın şahadetinden sonra meşruiyet kazanamadılar. Ve Müslümanlar tarafından mahkum edildiler. İmam Hüseyin’in şahadeti zulüm düzenlerinin meşruiyet kazanmasını engelledi.

Bugün tarihteki ve günümüzdeki zulüm düzenleri biraz olsun sorgulanıyorsa bu Kebela’da İmam Hüseyin’in kıyamının, Kerbela’dan sonra Hz. Zeynep’in İmam’ın mesajını bayraklaştırmasından dolayıdır.

Hz. Zeynep Kufe’de ve Şam’da Yezid lanetlinin sarayında hakkı ve hakikati cesurca haykırmasa idi, belki İmam Hüseyin’in mesajı bizlere ulaşmayacak ve İmam Hüseyin ikinci kez öldürülmüş olacaktı. Belki de İmam için asıl ölüm bu olacaktı.

Bugün Şii’si ile Sünni’si ile bütün Müslümanlar İmam Hüseyin’in mesajına sahip çıkarak Krebela’nın zalimlerini, Yezid ve askerlerini lanetliyorlar.

Kerbela’da işlenen eşsiz zulüm ve İmam’ın zulme karşı direniş mesajı, Hz. Zeynep’in dilinden bütün Müslümanlara ulaştı ve zalimler yaptıkları zulmün altında ezildiler.

İmam Hüseyin’in mektebi bizlere bin kez zulme uğrasak ta bir kez zulmetmemeyi öğretti. Ve Zulmü meşrulaştırmamayı zalimlere karşı dik durmayı öğretti. Zulme alet olmaktansa ölmeyi ama öldürmemeyi öğretti.

İmam Hüseyin yürüyen bir Kuran’dı. Sıffın’da mızraklarının ucuna deri parçalarını takanlar, asıl Kuran’ı Kerbela’da mızraklarına takmışlardı. Kufe ve Şam sokaklarında mızrak ucunda gezdirilen İmam Hüseyin’in mübarek başı, deri parçalarından daha fazla Kuran ayetlerini haykırıyordu.

Kerbela’ya bu çerçeveden bakmak, İmam Hüseyin’in mesajını yürüyen bir Kuran’ı okur gibi okumak ve anlamak gerekiyor diye düşünüyorum.

Ramazan DEVECİ

Published in Münasibetler
Perşembe, 06 Kasım 2014 00:00

Aşura merasimlerine saldırıların bilançosu


Aşura merasimlerine düzenlenen bombalı saldırılarda çok sayıda kişi şehit oldu….
 
 
NİJERYA

Nijerya’da İmam Hüseyin’e (a.s) matem merasimi düzenlemek için bir araya gelen Yobe halkına terör saldırısı düzenlendi. Düzenlenen bombalı saldırıda ilk belirlemelere göre 23 kişi şehit olurken çok sayıda kişi de yaralandı.

İrna haber ajansının Fransa haber ajansından naklettiği habere göre, Nijerya’nın Yobe eyaletinde düzenlenen matem merasimine el yapımı patlayıcılarla saldırdığı ve bu saldırı sonucunda ise 23 kişiyi şehit ve çok sayıda kişiyi ise yaraladığını bildirildi.

El-Meyadin ise hayatını kaybedenlerin sayısının ondan fazla olduğunu aktardı.

IRAK

Irak’ın başkenti Bağdat’ta akşam saatlerinde düzenlenen eş zamanlı saldırılarda ilk belirlemelere göre, 9 kişi şehit olurken, 32 kişide yaralandı.

Güvenlik kaynaklarından edinilen bilgiye göre,  Hz. Hüseyin ve 71 arkadaşının şehit edilişini anma amacıyla düzenlenen “Aşura Törenlerinin” yapıldığı Kazimiyye bölgesindeki Adalet Polis Merkezi’ne atılan havan topu sonucu 1 polisin şehit oldu, 7 polis de yaralandı.

Kazimiyye’deki saldırılara eş zamanlı olarak, Bağdat’ın El-Griat, Suleyh Polis Merkezi ve Tunus semtinde meydana gelen bombalı saldırılar sonucu ise 8 kişi şehit olurken 25 kişinin de yaralandığı kaydedildi. Saldırıların sorumluluğunu henüz üstlenen olmadı.

 

SUUDİ ARABİSTAN

Suudi Arabistan polis güçleri Aşura günün ilk saatlerinde matem gruplarına silahlı saldırı düzenledi. Saldırıda 8 kişi ölürken, 30’u aşkın kişi de yaralandı.

Bu arda Arabistan mahkemeleri ülkenin doğusundaki olaylara karıştıkları suçlaması ile 5 kişiyi 5 ila 10 yıl hapse mahkûm etti.

 

BAHREYN

Halife rejimi güvenlik güçlerinin Muharrem ayı dolayısıyla Bahreyn’deki 19 köyde düzenlenen matem merasimlerine katılanlara yeniden saldırdı.

Bahreyn İnsan Hakları Cemiyeti yayınladığı bildiride, ülkenin 19 köyünde muharrem merasimlerine katılan matemcilere saldırı düzenlemeleri ve halife rejiminin dini ve mezhebi merasimlerin düzenlenmesi özgürlüğünü yasaklama çalışmalarını şiddetle kınadığını beyan etti.

Bildiride, her türlü dini ve mezhebi merasim düzenlenmenin insanların en doğal ve temel hakkı olduğu ve Bahreyn hükümetinin tüm uyarılara rağmen insan haklarını çiğnemeye devam ettikleri vurgulandı.

Daha önce dikta halife rejimi güvenlik güçleri, Muharrem merasimlerine saldırmış, Bahreyn’in çeşitli bölgelerinde Aşura simgelerini ve bayraklarını yok etmişti.

 

HİNDİSTAN

Muharrem ayının yedinci gününde Keşmir polisi cop ve göz yaşartıcı gaz ile Hz. Hüseyin’e yas tutan Ehlibeyt aşıklarına saldırdı.

Keşmir polisi tarafından düzenlenen saldırılar sonucu yaklaşık 10 kişi gözaltında alındı. Yaralılar hakkında ise henüz bir açıklama yapılmadı.

Ayrıca Muharrem ayı münasebetiyle düzenlenen merasimlerin hükümet aleyhinde protestoya dönüşmemesi için Tasua ve Aşura gününde matem merasimleri düzenlenmemesi için sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Published in Rapor

İmam Hüseyin (a.s.)için düzenlenen yas törenlerine katılan İran Cumhurbaşkanı, İslam ve hak yolunun Hz.Muhammed (s.a.v.) tarafından belirlendiği ve İmam Hüseyin (a.s.)'in de kendi canından geçerek, bu yoldan savunduğunu söyledi.


MHA'nın haberine göre İmam Hüseyin (a.s.) ve yoldaşları için düzenlenen yas törenlerine katılan İran Cumhurbaşkanı, Hasan Ruhani, "Kerbela olayının mesajı, en sevdiğimiz insanların şehit olmaları tehlikesi varken bile,  doğru yolda ilerleyebilmektir.Doğru yolu korumak ve bu yolun zarar görmesine izin vermemek, bu yolda ilerlemekten daha önemli bir konudur" dedi.

Ruhani sözlerinim devamında "Hak yolundan sapan ve toplumların son hedeflerine ulaşmasını engelleyenlerden uzak durulmalıdır. Yanlış bir yolu kendi şeklinde gören insanların bu yola sapma olasılığı çok düşüktür, ama hak gibi görünen bir yanlış yol, sapmaların çoğalmasına neden olacaktır. Günümüzde de bu olayın Kurtuluş adı altında gerçekleştiğini görüyoruz" dedi.

İmam Hüseyin (a.s.)'in düşünceleri hakkında ise Ruhani, "İmam Hüseyin (a.s.), Hz.Muhammed (s.a.v.) ve Kuran'ın öğrencisiydiler. İnsanlardan hak yolu esirgendiği zaman, İmam Hüseyin (a.s.) dinimizi korudu. Eğer toplumda İslam ve Kuran'ın gerçek anlamını görüyorsak, bu İmam Hüseyin (a.s.)'in sayesindedir. Bizler, İmam Hüseyin (a.s.) Şii'siyiz ve Kerbela olayında belirlenen gerçek İslam yolunda ilerliyoruz" dedi.

Ruhani: Aşura ve Kerbela'nın mesajı İslam'ı korumaktır
 İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Hazret-i İmam Hüseyin'in (as) Kerabela'da Aşura gününde verdiği en önemli mesajın, Peygamber (saa) Efendimizdin yolunu, İslam dini ve Kuran-i Kerim-i, çarpıklık ve sapıklıklar karşısında korumak olduğunu belirtti.
MHA - Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, bugün Cumhurbaşkanlığı binasında İmam Hüseyin'in (as) şehadet yıldönümü münasebetiyle düzenlenen yas merasiminde yaptığı konuşmada, Hazret-i Muhammed'in (saa) İslam ve hak yolunu, insanlara izah ettiğini ve insanoğlunu sapıklıklardan uzak tutun kurtuluş yolunu gösterdiğini ifade etti.

İmam Hüseyin (as) ve sadık yarenlerinin Allah dinini, başkalarının çaba gösterdiği sapıklık ve yanlış yollardan kurtarmak için fedakarlık yaptıklarını belirten Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İmam Hüseyin'in, din adına dinle alakası olmayanlar ve cami yolu olarak başka yollar gösterenler karşısında durarak, İslam ve Kuran-i Kerim'in gösterdiği doğru yolu korumaya çalıştığını ifade etti.

Cumhurbaşkanı ayrıca gerçekleri anlatmak için Resulullah (saa) efendimizin hz. İmam hüseyi'in (as) öğrencisi ve evladı olarak tanıttığına işaretle, " bugün eğer gerçek İslam ve Kuran-i Kerim varsa ve bizler de İslam ve Kuran-i Kerim üzerine doğru yolda sapmadan hareket ediyorsak, bu İmam Hüseyin'in (as) kıyamı, Kerbela ve Aşura'nın bereketindendir", ifadesini kullandı.

Published in Rapor
Tagged under
Pazartesi, 03 Kasım 2014 00:00

AŞURA GÜNÜ…

İmam Hüseyin (a.s)’ın  ve yarenlerinin Kerbela’da   tarihte eşine rastlanmayan bir şekilde hunharca şehit edilmeleri ve Resullullah’ın(saa) pak evladlarının, kızlarının esir edilerek  köleler  gibi teşhir edildiği gün (AŞURA). Başta İmam Hüseyin’in İntikamını alacak olan Beklenen İmam, Zamanın Sahibine (af) tüm Ehl-i Beyt dostu Hüseyn (as) yarenlerine  olarak Taziyet ve Tesliyetlerimizi sunuyoruz…..

Published in Rapor