Şafakta on gün – 4

Rate this item
(0 votes)
Şafakta on gün – 4

İran'da İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra , zorba güçlerle mücadele doğrultusunda küresel bir hareket şekillenmeye başladı. Bu hareket zamanlı İslamî uyanışını tetikledi ve başta mağdur kitlelerin arasında olmak üzere, İslam dünyası coğrafyasında muazzam bir çıkışa zemin hazırladı. Bu büyük çıkışın en kalıcı etkilerinden biri, Ortadoğu bölgesinde güç dengelerini değiştirmekti.


İslam inkılabının zafere kavuşması uluslararası arenada tekelciliği kırdı ve bölgesel ve küresel dengeleri bozarak adalet ve keramet isteyen milletlerin arasında özgüven duygusun ihya etti. Bu büyük değişim, dünyanın milyonlarca Müslüman ve mustazaf insanının kalbinde büyük umutları doğurdu. Bu yüzden İran İslam inkılabını, İslam inkılabının yumuşak gücünün şekillenmeye başladığı nokta ve bölgesel ve küresel gelişmeleri etkilediği süreç olarak saymak mümkün.
Gerçekte İslam inkılabının ülküleri ve hedefleri bu açıdan işin ta başından belliydi ve küresel güçlerin sultası altında inleyen bir çok millet için değerli ve anlaşılır ülküler ve hedeflerdi. Bu yüzden İslam inkılabının bölgesel ve küresel etkilerini tanımak pek de zor olmasa gerek.


İslam inkılabı İslam ümmetinin gerçek kimliğine yeniden kavuşmasına zemin hazırladı ve böylece Müslüman milletlerin İslamî uyanış yolunu aydınlattı.
İran İslam inkılabı halkın birlikteliğinden büyük bir siyasi sermaye şeklinde yararlanarak milli vahdet ve dayanışma zeminini hazırladı ve sosyal vefaktan hareketle İslamî siyasi gücün ne olduğunu gözler önüne serdi.
İran İslam inkılabı bu doğrultuda siyasi arenalarda yeni düşünceleri ve yenilikçiliği önceliklerinin başına aldı ve insanlarda özgüven duygusunu ve Batı karşısında kendini kaybetmişlik duygusunun yol olmasını sağladı. Kader belirleyen bu hareket bölge genelinde İslam ülkelerinin siyasi bakışlarının gelişmesine büyük katkı sağladı ve İslam dünyasının siyasi kapasitelerini gün ışığına çıkardı.


İslam inkılabı teorisyenleri ve kanaat önderleri, İslam inkılabı İslam dünyasının mağdur ve mustazaf milletleri arasında geniş çapta İslamî uyanışa yol açarak mücadele için gerekli cesaret ve şecaati yarattığını belirtiyor. Bu etkiler İslam dünyasında vahdet yaratan bir mesaj olarak zulme karşı direniş ve özgüven duygusunu geliştirirken Müslümanların izzetine de neden oldu.
Bu süreç İslam inkılabının İran'da zafere ulaşması ve İslam Cumhuriyeti nizamının kurulması ile beraber inkılapçı bir tez olarak ispatlanmış oldu ve ayrıca bütün dünyaya İslam dininin uluslararası düzende ve küresel kararlarla etkili rol ifa edebileceğini ve Batılı teorisyenlerin iddialarının aksine müspet rol ifa edebileceğini ortaya koydu. Gerçekte İslam inkılabı İslamî kapasitelerin kesin tanınması ile beraber istiklal, özgürlük, izzet ve adalet gibi ülküleri gerçekleştirebileceği inancını yarattı ve İslam dünyasını marjinal konumdan çıkararak küresel gelişmelerin arenasına çıkardı.


Öte yandan bu etki, İslam düşüncesinin küresel söylemlerde rol ifa etmesini ihya etti, İslam inkılabının dinin bölgesel ve küresel karar mekanizmalarında rol ifa edebileceğini ispat etti.
İslam dünyası siyasi kapasiteleri ile beraber insan haklarından başka kültürlere ve ırklara saygı, ahlaki ve insani kerametlere ve milletlerin kültürel normlarına saygı gibi alanlarda söyleyecek sözü olduğunu ve küresel barış ve güvenlik ve gerekli sosyal ve siyasi yapıları oluşturma bağlamında katılımda bulunmak için gerekli kapasitelere sahip olduğunu ortaya koydu.


Bu açıdan bakıldığında, İslam Cumhuriyeti nizamı güzel bir model olarak dinin siyaset alanında yapıcı rol ifa etmeyi ve hükümeti yönetebilecek güce sahip olduğunu ispat etmeyi başardı.
Bu modelden hareketle oluşturulan kapasitelerden yararlanan İran İslam Cumhuriyeti çeşitli arenalarda bölgesel ortak çıkarlar ve terörle mücadele, iktisadi, siyasi ve kültürel işbirliğini geliştirme gibi zeminlerde etkili ve yapıcı rol ifa etmeye başladı. İran bu rolünü, toplu güvenlik temelinde bölgesel istikrarın güçlenmesine vurgu yaparak ifa etmeye başladı, ama bu süreçte çeşitli sabotajlarla karşılaştı, çünkü müdahaleci zorba güçler bölge ülkeleri arasında dayanışma yönünde güçlü ilişkilerin kurulmasını istemiyordu, oysa bölge şiddetle bu tür işbirliğine ihtiyaç duyuyordu ve halen de duyuyor.


İran İslam Cumhuriyeti İslam inkılabının ülküleri ve modeli çerçevesinde dinin karar mekanizmalarında rolünün takviye edilmesine, çok yönlü stratejilerin geliştirilmesine ve küresel güçlerin tek yanlı sultacı politikalarının reddedilmesine ve milletlerin kaderi ancak kendi elleriyle belirlenmesine inanıyor.
İran İslam Cumhuriyeti düşmanların İslam ümmetine karşı psikolojik savaşını etkisiz hale getirmek için ve İslamî ilke ve değerleri korumak ve bölgesel ve küresel kamuoyunun desteğini sağlamak yönünde İslam ülkeleri arasında işbirliğini bölgesel teşekkülleri takviye etme yoluyla İslam ülkeleri arasında güven duygusunu geliştirme ilkesini savunuyor.
Bu tür işbirliği durumları İslam ülkelerinin bölgesel ve küresel karar mekanizmalarında rolünün takviye edilmesine, yeni bölgeselcilik ilkesine göre bölge içi ve bölge dışı işbirliğinin geliştirilmesine ve bölge milletlerinin bilinç seviyesi ve uyanışının gelişmesine katkısı olacağını kesindir.
Bu model aynı zamanda İslam inkılabının temeli olan İslam'ın siyasi yeteneklerinin evrensel boyutlara tanışmasına da katkısı olacaktır.


Buna göre, İran İslam Cumhuriyetinin siyasi işbirliği alanında eğilimi, tehditleri fırsata çevirmek üzere yapıcı ve yaratıcı çözüm yolları ve stratejileri sunmaktır ve bu yönde sarf ettiği çabaları ile bölgesel işbirliğinin bölgesel istikrarın gerçekleşmesine yönelik toplu eğilimin artmasına vesile olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti sürekli milletlerin haklarına saygı ve adil ilişkilere vurgu yapması, İslam Cumhuriyeti nizamının dünyanın diğer ülkeleri ile yapıcı teamülünün temeline oluşturmuştur. Kuşkusuz bu ilkelerin temelinde gelişen işbirliği ve ilişkiler, milletlerin sorunları ile mücadelede gücünü arttırdığı gibi ortak ve birlikte hareket etme eğilimini de takviye edeceği kesindir.


Müslüman ve gayri Müslim ülkelerin arasında kültürel ortak değerlerin yüceltilmesi ve savaş için ittifak yerine barış için ittifak düşüncesinin beyan edilmesi ve adalet temelinde ilişkilerin geliştirilmesinin vurgulanması, İran İslam cumhuriyeti izamının küreselleşme çağında gelişmeleri yönetmek üzere üzerine vurgu yaptığı ilkelerdir.
Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti adalet talep etmek ve ayrımcılığın reddedilmesi ilkelerine vurgu yapmak ve ayrıca sultacı düzenlerin mahiyetini ifşa etmek ve uluslararası düzende sultacı ilişkilerin biçimini değiştirme zaruretini vurgulamak sureti ile sosyal adalet ve eşitliğin gerçekleşmesi için gerekli fikri zemini ihya etmeye çalışmıştır.


İran İslam Cumhuriyeti, zorba güçlere karşı direnmek için bir model geliştirmiştir ve direniş psikolojisini istikbarla mücadele eden milletlere ve özellikle İslam ümmetine intikal ettirmiştir.
İran İslam Cumhuriyeti bu alanda ne Doğu ne Batı ilkesinden hareketle küresel istikbarın zorbalığına karşı durmak ve ecnebilerin mustazaf ülkelerin içişlerine karışmasına engel olmak bağlamında dünyanın mustazaf milletlerini sonucu küresel güçlerin sultasından kurtulmak olan aydın bir yol göstermiştir.


İran İslam inkılabı yumuşak gücüne dayanarak İslam dünyasını kendi kaderine karşı pasif tutumundan kurtulmak için çaba harcamaya teşvik etmiş ve sulta düzeni hakkında dünya kamuoyunu da bilgilendirerek İslam'ın teori üretme ve galip söylem alanındaki konumunu siyasi elit kesime göstermiştir.
Kuşkusuz uluslararası arenada her türlü değişim ve güç dengelerinin milletlerin çıkarları doğrultusunda kurulması, güçlü siyasi girişimler ve desteklerle mümkündür, böylece istikbar güçleri ile yüzleşmede adalet ve milletlerin haklarına saygı ilkeleri temelinde başarılı olunabilir.


Bu açıdan bakıldığında, İran İslam inkılabı İslam'ın siyasi arenalarda gücünü sergileyerek milletlerin arasında izzettaleplik ruhunu ve aynı zamanda bağımsızlık ve özgürlük uğruna sorumluluk üstlenme duygusunu geliştirmiştir. Bu inkılapçı değişim özellikle İslamî toplumlarda siyasi bilincin gelişmesine ve bölgede sosyal ve siyasi hareketlerin daha dinamik ve daha güdümlü hale gelmelerine vesile olmuştur. Bir başka ifade ile İran milletinin istikbar karşıtı ve adalettalep ruhu, bölgenin Müslüman milletlerinin İslamî kimliklerini ihya etme yolunda mücadelelerinde daha da kararlı kılmıştır.
İşte bu yüzden Amerika ve küresel Siyonizm İslam inkılabını kendi sultacı politikalarına karşı bir tehdit şeklinde algılıyor ve İslam inkılabından kaynaklanan düşüncelerin dünya milletleri tarafından her geçen gün daha fazla benimsendiğini düşünüyor.


Bugün bölge milletleri İslam inkılabının zaferi üzerinden yaklaşık kırk yıl geçtiği bir sırada hala İran milletinin inkılapçı hareketini gözetliyor, çünkü dünyanın hür milletleri açısından İslam inkılabı İslamî uyanışın çıkış noktası olarak dini değerleri ve İslamî doğru düşünceyi ihya etmeyi ve Müslümanlara İslamî kimliklerini yeniden kazandırmayı ve aralarında izzet ve özgüven duygularını yaratmayı başardı. Tüm bunlar İran İslam inkılabının mağdur milletlerde sultacı zorba devletlere karşı direniş ruhunu geliştiren yumuşak gücünün ifadesidir. Nitekim b tesir sulta düzenine karşı İslamî direniş hareketinin yaygınlaşmasına yol açmıştır.
Batı'da medeniyetler savaşı tezini gündeme getiren Huntington, siyasi İslam'ın İran İslam inkılabından ilham aldığını belirtiyor. Huntington, kendini Batı'nın rakibi bilen İslam, Amerika'nın gözetlediği küresel düzenin karşısında en temel tehlike olduğunu savunuyor.015

Read 2079 times