Şafakta On Gün – 2

Rate this item
(0 votes)
Şafakta On Gün – 2

İslam inkılabını zafere götüren en hassas on günü kapsayan ve "Şafakta on gün" olarak anılan günleri idrak ediyoruz.

Siyaset ve askeri meselelerin uzmanları İran İslam Cumhuriyeti nizamına yönelik tehditlerden birini savaş şeklinde ifade ediyor ve Saddam rejiminin İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İran'a dayattığı savaşın amacı İslamî nizamı devirmek olduğu gibi hali hazırda da Amerika bu seçeneği stratejik bir hedef olarak gündeminde tuttuğunu kaydediyor. Bu yüzden İran için savunma bakımından hazırlıklı olması kaçınılmaz bir zaruret olarak görünüyor.


Gerçekte İran'ın savunma gücü son yıllarda bu ülkeye karşı olumsuz propagandaların önemli malzemelerinden biri oldu. Ancak esas soru şu ki bu propagandalar hangi amaçlar uğruna yapılıyor ve acaba İran uluslararası kurallara ve yasalara göre başka ülkelere karşı askeri tehdit sayılıyor mu?


İran aleyhinde yürütülen propagandaların bir ekseni İran'ın nükleer programının askeri boyutu bulunmasıydı, ancak bu mesele İran ve 5+1 grubu arasında sağlanan nükleer anlaşma ile çözümlendi ve İran güven arttırıcı girişimleri ile hiç bir zaman nükleer silah üretmek için uranyum zenginleştirmediğini ortaya koydu.
Bu iddia özellikle İran NPT anlaşmasını imzaladığı ve anlaşmaya sıkı sıkıya bağlı kaldığı halde gündeme geliyordu. İran 1958 yılında UAEK üyesi oldu ve 1968 yılında da NPT anlaşmasını imzaladı. NPT anlaşmasının birinci maddesi her türlü nükleer silahı üretmeyi ve saklamayı yasaklıyor.
Öte yandan İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei defalarca nükleer silahların yapımı, geliştirilmesi ve kullanılması haram olduğu yönünde açıklama yaptı. Ayetullah Hamanei Nisan 2010'da Tahran'da düzenlenen uluslararası silahsızlanma konferansına gönderdiği mesajda bir kez daha nükleer silahların ve her türlü kitle imha silahlarının haram olduğunu vurguladı.
İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei İran'ın nükleer silahla ilgili tutumunu şöyle beyan etti: İran İslam Cumhuriyeti nükleer, kimyasal ve benzeri silahları kullanmayı büyük ve affedilmez günah biliyor. Biz Ortadoğu'nun nükleer silahlardan arındırılmasını gündeme getirdik ve buna da bağlıyız.
İran'ın bu bağlamda tutumu ise BM'de resmi belge olarak kayda geçti.


İran Cumhurbaşkanı Dr. Hasan Ruhani de Eylül 2013'te BM genel kurul zirvesinde bağlantısızlar hareketine üye olan 120 ülkeyi temsilen nükleer silahsızlanma doğrultusunda düzenlenen oturumda nükleer silahların yapımı, geliştirilmesi, depolanması ve kullanılmasının yasaklandığı ve mevcut nükleer silahların tümünün tamamen imha edilmesini öngören uluslararası bir konvansiyonun hazırlanması için müzakerelerin derhal başlamasını istedi. Ruhani ayrıca 2018 yılında nükleer silahsızlanma bağlamında en üst düzeyde uluslararası bir konferans düzenlenmesini ve 26 Eylül günü de uluslararası nükleer silahların tam olarak imha edildiği gün olarak adlandırılmasını önerdi, öneriler BM genel kurulunda onaylandı.


İran İslam Cumhuriyeti dini, insani inançları ve savunma doktrini gereği her türlü kitle imha silahlarının üretilmesine karşıdır, ancak uluslararası yasalara göre savunma gücünü korumayı da asla ihmal etmeyeceği kesindir. Bu zaruret aslında İran'a dayatılan savaş ve bölgede İran çevresinde var olan ve bazen doğrudan İran'a yöneltilen tehditlerden kaynaklanır. Gerçekte Amerika İran'da İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İslam Cumhuriyeti nizamını devirmek için bir çok komplo kurmuş ve uygulamıştır. Bu komplolardan biri ise Saddam üzerinden İran'a dayatılan savaştır.


Saddam rejiminin İran'a dayattığı savaşın sebeplerine bakıldığında, bu savaşın dayatılmasında üç hedef izlendiği anlaşılır. Birinci hedef İslam Cumhuriyeti nizamını savaşla devirmekti ve bu hedefi Amerika izliyordu. İkinci hedef bölgede askeri dengeleri değiştirmektir. İslam inkılabı zafere kavuşmadan önce İran'ın rolü bölgede Amerika'nın çıkarlarını koruma çerçevesinde belirlenmişti. Ancak İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra bu denge bozuldu. Gerçekte Saddam rejimi Amerika'nın teşvikleri ile İslam Cumhuriyeti nizamını devirerek İran'ın bölgedeki askeri üstünlüğünün yerine geçmek istiyordu. İran'a dayatılan savaşın üçüncü hedefi ise İslam inkılabının bölge ülkelerine örnek oluşturmasını önlemekti ki bu da şii hilali teorisi ve İranofobi projesi çerçevesinde gündeme geldi.


Gerçi bugün dayatılan savaş sona erdi, fakat İran'a yönelik tehditler ve propagandalar bitmedi ve İranofobi projesi tüm hızıyla sürüyor. Aslında bu tür sinsi hareketler bir yana, her ülke savunma zaruretleri çerçevesinde konvansiyonel askeri yeteneklerden yararlanması gerekir. Çünkü askeri ve savunma gücü bakımından ecnebilere bağımlı olan her ülke istediği kadar ithalatında çeşitlilik yapsın ve istediği kadar dünyanın çeşitli ülkelerinden silah ve askeri teçhizat ithal etsen, savunmasının kaderi yine de ecnebilerin elindedir.
Bu zaruretlerden hareketle İran İslam Cumhuriyeti dayatılan savaştan sonraki yıllarda savunma gücünü kutsal savunma yıllarında elde ettiği deneyimler ve yerli imkanlara ve uzmanlara dayanarak geliştirmeye başladı.
İran İslam cumhuriyetinin savunma doktrinin stratejik hedeflerin çerçevesinde askeri teçhizatı caydırıcı ve etkili savunma amaçlı üretmektir. İran sürekli bölge içi ve bölge dışı güçlerce tehdit ediliyor ve bu tehditler azalmadığı gibi sürekli artıyor ve çeşitlilik arz ediyor. Bu yüzden İran savunma doktrini çerçevesinde bu tür tehditlere uygun olarak etkili projeler geliştiriyor.


Bugün İran'ın kara, deniz ve hava uzay savaşları çerçevesinde yetenekleri caydırıcılık ilkesi temelinde uluslararası yeni standartlara göre gelişmiştir. İslam İnkılabı Rehberi ve Başkumandan Ayetullah Hamanei bu bağlamda savunma sanayiinde yeni ilerlemelerin kaydedilmesi için gerekli yol haritasının çizilmesine vurgu yaparak, bu çerçevede yenilikçiliğe ve kestirme yolların kullanılmasına da vurgu yapıyor ve savunma bakanlığına tebliğ ettiği tedbirlerde bu iki önemli ilkenin göz önünde bulundurulmasını ve böylece yeni ilerlemelere şahit olmayı tavsiye ediyor.


Hali hazırda İran İslam Cumhuriyeti karadan karaya fırlatılan fevkalade gelişmiş füzelerin ve yine çeşitli balistik füzelerin yapımında en ileri teknolojilere kavuşarak kendine yeter hale gelmiş ve bu teknolojilere sahip olan seyrek sayıdaki ülkenin arasına yerleşmiştir. İran ayrıca anti radar keşif uçaklarının yapımında da dünyanın ilk on ülkesi arasında yer almaktadır. Hali hazırda İran silahlı kuvvetlerinin uzmanları askeri bilim ve teknoloji alanında her türlü gelişmiş konvansiyonel silahı üreterek ülkenin savunma ihtiyacını karşılamanın yanında başka ülkelere de ihraç edebilecek seviyeye ulaşmıştır. Füze, uzay ve radar teknolojileri ,çeşitli füze rampaları gibi askeri teçhizatın üretilmesi için gerekli olan teknolojilere kavuşmak, İran'ın savunma alanındaki diğer başarılarıdır. Hali hazırda İran hava uzay bilimi ve teknolojileri alanında da dünyanın uzay teknolojisine sahip olan ilk on ülkenin arasındadır.


Deniz kuvvetleri ve savunması alanında da İran İslam Cumhuriyeti orta ölçekte denizaltı tasarımı ve yapımında kendine yeter hale gelen seyrek sayıda ülkelerden biridir. Bugün İran donanması Fars körfezi ve Hürmüz boğazında en büyük deniz görevlerini yerine getirmenin yanı sıra uluslararası açık denizlerde de görev yapmaktadır. Bu kazanımların tümü İran'ın yüksek savunma gücü ve her türlü muhtemel saldırıya nasıl karşılık vereceğinin göstergesidir. Bugün İran silahlı kuvvetleri gerçekleştirdiği yeni yapılanması ve stratejisi ile her türlü tehdidi hangi seviyede olursa olun tam olarak bertaraf edebilecek güçtedir.


Bölgenin şimdiki şartlarında Amerika, Ortadoğu bölgesinde yapay krizler çıkarmayı ve mevcut krizleri de körüklemeyi sürdürmektedir. Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkelere dayatılan savaşlar ve bölgenin Arap rejimlerine milyarlarca dolar silah satışı, bölgede savaş ateşini körüklemek ve bölge ülkelerini parçalamak amacıyla yürütülen komplolardır. Bu arada bölgenin işgalci rejimi İsrail'in askeri tehditleri, Amerikan kongresinin bu rejimi en gelişmiş silahlar ve uçaklarla donatması ve Almanya'nın bu rejimi nükleer denizaltı satması ile her geçen gün daha geniş boyutlara ulaşmaktadır. Bu tehditler özellikle İran ve Arap ülkeleri arasında gerginlik yaratma çabaları ile birleşince düşmanların kriz yaratma peşinde oldukları anlaşılır ve bu yüzden askeri savunma ve caydırıcı gücün geliştirilmesi zaruretini bir kez daha ortaya koyar.


İran İslam Cumhuriyeti güvenlik alanında stratejik ilkeleri çerçevesinde savunma ve caydırıcı gücünü sürekli en üst seviyede tutmanın yanında her zaman küresel barış ve güvenliğe vurgu yapmakta, bölgede savunma işbirliği bölgede güvenlik ve istikrarın inşa edilmesi için ayrıca karşılıklı güven çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini savunmaktadır.015

Read 1914 times