Tükenmişliğin Tablosu

Rate this item
(0 votes)
Tükenmişliğin Tablosu

 Bismaillahirrahmanirrahim

Toplumsal tıkanma ve tükenme bir ideolojinin, bir fikri akımın en büyük belasıdır.

Bir toplumda bir düşünce akımının “mebde-mead/ başlangıç-son“ diye bir seyri vardır. Mebde çıkış kaynağı, Mead ise varacağı hedeftir. Bir ideoloji ve fikri akım bu seyrinde kendisine inanan insanları bir hedefe doğru götürür. Başlangıçtan sona doğru bir tekamül, olgunlaşma söz konusudur.

Bir ideoloji veya düşünce akımı başlangıcında yeni bir düşünce olarak ortaya çıkar ve insanlar da yeni bir fikri akım diye peşinden gider. Bir kaç nesli peşinde sürükleyen bu ideoloji kendisini yenilemez ve peşine taktiği insanları akli ve ilmi olarak doyurmaz, toplumların ihtiyacına cevap veremezse duraklama ve çok geçmeden çöküş sürecine başlar.

Batı düşünce akımları - doğru veya yanlış- devamlı kendilerini yenileyerek veya yeni düşünce akımlarını ortaya çıkararak insanları peşinden sürüklemesini başarmıştır. Batı düşünce akımlarının kutsal veya ilkesel değerleri olmadığından eski düşünceleri terk edip yenisini sunmaktan çekinmezler.

Ürettikleri düşünce akımlarını kendi has terminoloji ve yeni metodolojiler ile küreselleştirmeyi başardılar. Hedefleri fizik alemi, maddi dünya olduğundan insanların dünyevi ihtiyaçlarını gidererek dünyalaştırıp materyalistleştirdiler. Maddi ilerlemeler artıkça sekülerleşti insanlar.

Müslüman dünyası haklı olarak bir taraftan kutsalları, değişmez ilkeleri terk edemedikleri; öte yandan zamanın şartlarına göre düşüncelerini yenileyip güncel ihtiyaçlara cevaplar, çözüm yolları üretemedikleri için ister istemez Batıyı takip etmek zorunda kaldı.

Şii Müslümanlar da diğerleri gibi Batının aydınlanma döneminin ürettiği kavramları kullandı ve bu yüzden Batı paradigması dışına çıkamadılar.

İlmi öğrenmek için yanlış kapıdan girdiğimiz için ilim şehrine varamıyoruz. Düşünce üretmek için “Şehir Risalet şehri, kapı Velayet kapısı“ olmazsa çok doğal olarak elde edilen ilim, dalalete götüren bilgiden ibaret olacaktır.

Bilgi üretemiyoruz, aynı şeyleri tekrarlayıp duruyoruz, dünyanın değişmesine, insanın bilgi, bilim ve zekası gelişmesine rağmen yeni bir şey ortaya koyamıyoruz.

İlim, bilim ve aklı, iman ile birleştiremedik, ya taabbudi imanda derinleşip ilimden uzaklaştık veya bilgi ve bilimde derinleşip imandan uzaklaştık.

İkisini sentezleyip “Akli imana ve ilmi imana“ ulaşamadık.

Allah’ı tanımadık sadece iman ettik. Dini tanımadık sadece iman ettik, velayeti tanımadık sadece iman ettik. Yaratılışın kaynağı Allah’a ulaşamadık, hayatımızdaki rolünü anlayamadık sadece ibadette bir vazife olarak O’na yöneldik.

Böyle bir durumda bir kaç seçenek vardır; ya gerçekleri görüp kendimizi yenileyerek zamanın gereksinimine göre ihtiyaçları giderecek bilgileri üreteceğiz veya mektep takipçilerini işba-i kazip/ yalancı doyurma ile avutacağız, veyahut tükenmişliği ilan edeceğiz.

Alimler, düşünürler, kanaat önderleri tıkanmışlığın, tükenmişliğin tablosunu göremediğimizden velayet düşünce takipçilerini işba-i kazip ile avutmayı tek seçenek olarak kullanıyoruz.

Bazıları bu tükenmişliği ve toplumsal tıkanıklığı gördüğü halde çözüm yolu da sunamadığından suçu başka kesimler üzerine atmakta, başkasını suçlamayı kurtuluş yolu olarak tercih etmektedir.

Herkesin bir görevi ve sorumluluğu vardır; alimin, düşünürün, öğrencinin, tüccarın, çiftçinin, işçinin kendi konumuna göre Allah’a karşı bir vazifesi olduğu göz ardı edildi.

Maalesef birilerini suçlamak, kendi sorumluluğundan kaçmak olduğunu anlama ferasetini gösteremiyorlar. Günah keçisi aramak aslında bir şey yapamamanın verdiği suçluluk psikolojisinin dışa vuruşudur.

Mevcut kurum ve kuruluşların yayılmacı ve kalkınma atılımları; camiler açıp binalar yaptırmaları, başka bölgelerde temsilcilikler açmaları bu tıkanıklığı gidermeye çare olmayacağı gibi zahiri korumaktan öteye gitmeyecektir.

Eleştirel paneller, sloganik inkılabi söylemler düşünce üretmiyor, sadece geçici bir heyecan yaratıyor.

Yeni neslin, dinden uzaklaşmasının önemli nedenlerinden biri fikri doyumsuzluktur. Çünkü onları ikna edecek yeni bir söz yok, cazip ve çekici yöntem ortaya konulamıyor.

Yeni bir hareketin, yeni bir uyanışın fitilinin ateşlenmesi gerekir.

İşte bunun başlangıcı Rehberin son konuşmalarında buyurduğu “Cihad-ı tebyindir/ Tebyin cihadıdır”.

Cihad-ı Tebyin nedir? İnşallah önümüzdeki günlerde bu konu üzerinde duracağız.

Sabahattin Türkyılmaz

Read 706 times