“Sertliği ve şiddeti, biraz yumuşaklık ve müsamahayla karıştır.”
Yüce Gönüllülük
Yüce gönüllülük, ruhen ve fikren geniş bir kapasiteye, tahammüle ve çokça sabra sahip olmak anlamındadır. Bu, işlevsel ve başarılı bir yönetimin temel şart ve etkenlerinden biridir. Yüce gönüllülüğe ve yeterli kapasiteye sahip olmayan bir müdür, kurumun işlerini doğru ve mantıklı biçimde idare edemez ve kurumu amaçlanan hedefe doğru götüremez. Bir yapıyı, istenilen şekilde idare edecek kişinin tahammüle, kapasiteye ve yeteri kadar sabra sahip olması gerekir. Kapasitesiz, dar görüşlü ve tahammülsüz olmaktan kaçınmalıdır. Emirü’l-Muminin Ali (a.s) yüce gönüllülüğü, işlerin idaresi için gerekli olan vesilelerden biri sayarak şöyle buyuruyor:
“İdare (yönetim) vesilesi ve aracı yüce gönüllülüktür.”[1]
Kurumlar her zaman sorunlarla, zorluklarla ve muhtelif meselelerle yüz yüzedirler. Bu yüzden müdürler, bunları bertaraf etmek için doğru ve mantıklı şekilde hareket etmek zorundadırlar. Sorunlar ve zorluklar karşısında da ancak becerikli, sabırlı ve dayanıklı kimseler mantıklı bir çözüm bulabilirler. İşte bu sıfatlar, genel şekilde kendisine yüce gönüllülük dediğimiz şeydir. Şu noktayı da zikretmemiz gerekir ki kişinin yönetim alanı ne kadar geniş olursa o kadar fazla yüce gönüllülüğe, kapasiteye ve sabra ihtiyacı vardır. Hz. Ali (a.s) çalışanlarına yüce gönüllülüğe, yüksek bir kapasiteye ve sabra sahip olmalarını tembihler ve onlara halkın ihtiyaçlarına teveccüh göstermelerini tavsiye ederdi. Sabır ve tahammülle onların istek ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalarını, bu alanda da kesinlikle kendilerini, halktan alacaklı görmemelerini, aksine onların hizmetçisi olduklarını kabul ederek, hilim ile halka daha fazla hizmet etmeye çabalamalarını buyururdu. Emirü’l-Muminin Ali (a.s) sadece çalışanlarına yüce gönüllülüğü tavsiye etmekle kalmazdı, kendisi onlardan daha fazla hoşgörü ve sabra sahipti. İslam toplumunun idaresini üstlendiği zaman da halkın geneline, hatta kendisine muhalif olanlara bile yüce gönüllülük, geniş görüşlülük, sevgi, hilim ve sabır gösterir; her türlü dar görüşlülük, kapasitesizlik ve tahammülsüzlükten kaçınırdı.
* * *
Yumuşaklık ve Hoşgörü
Kurumun başarıya ulaşması, müdürler ve çalışanlar arasında, samimi bir bağın kurulmasıyla mümkün olur. Bu bağ, çalışanların birbirine destek olmasını sağlamalıdır. Başka hiçbir etken, yumuşaklık ve hoşgörü gibi, müdürler ve çalışanlar arasında derin bir bağ oluşturamaz ve onların uyumunu garantileyemez. Müdürler, mülayimlikten başka bir yolla kendileri ve çalışanlar arasındaki mesafeyi kaldıramazlar, onların kalplerinin derinliklerine nüfuz edemezler ve onları kendi yanlarına çekemezler. Allah Teâlâ, bu mühim noktayı Peygamberine (s.a.a) hatırlatarak şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi.”[2]
Emiru’l-Muminin (a.s) yumuşaklık ve hoşgörüyü kendi hükümet ve yönetiminin temeline oturtmuştu. Çalışanlarına da her zaman toplumun idaresinde ve halkla ilişkilerde yumuşaklık ve hoşgörü esasını, ölçü edinmelerini ve mümkün olduğunca sert davranmaktan kaçınmalarını tavsiye ediyordu. Çalışanlarından birine yazdığı bir mektupta şöyle buyuruyor:
“Yumuşak davranmanın daha iyi olduğu yerde yumuşak davran ama sert davranılmadığında işlerin ilerlemediği yerde sert davran. (Tevazu) Kolunu kanadını halkın üzerine ger ve güler yüzle karşılarına çık. Onlara yumuşak huylu davranmayı adet edin.”[3]
Hz. Ali’nin (a.s) yönetim anlayışında, yumuşaklık ve hoşgörünün özel bir konumu vardır. Öyle ki sert davranmanın gerektiği durumlarda bile yumuşaklık ve hoşgörüye teveccüh edilmesini zaruri görmüş ve böyle durumlarda bile hoşgörüden gaflet edilmemesi gerektiğini tembihlemiştir. İmam, aynı çalışanına şöyle buyurmuştur:
“Sertliği ve şiddeti, biraz yumuşaklık ve müsamahayla karıştır.”[4]
Yumuşaklık ve hoşgörü, kurum müdürleri ve çalışanları arasında sağlam bir bağ ve derin bir dostluk kurulmasını sağlamaktadır. Böyle bir durumda çalışanlar, müdürlerle samimi bir işbirliğine girmekte ve bu yolla kurumun hedeflerinin gerçekleşmesini sağlamaktadırlar. Müdürlerin, kurumun hedeflerine ulaşmak için çalışanları kendileriyle işbirliğine teşvik etmeleri, yumuşaklık ve hoşgörü siyasetini benimsemeleri zaruridir. Kurumun başarısını garantilemek ve hedeflerini gerçekleştirmek için işlerini merhamet ve yumuşaklık üzerine kurmalıdırlar. Müdürler, çalışanlarla samimi ilişkilerin kurulduğu, muhabbet temeline dayalı bir siyaset uygulayarak onların kalplerine nüfuz etmeyi başarabilirler. Bu onların, müdürün beklentilerine ve isteklerine daha iyi cevap verebilmelerini sağlar. Aynı şekilde, yumuşaklık ve muhabbet üslubunun seçilmesi, muhalefetin ve gerilimin önünü alır ve var olan muhalefeti ve gerilimi de azaltır. Hz. Ali (a.s) muhabbet ve yumuşaklığın zaruretini Malik’e hatırlatarak şöyle buyuruyor:
“Reayaya karşı kalbini rahmet, muhabbet ve lütuf ile doldur. Vahşi bir hayvan gibi olup da onları yemeyi ganimet sayma.”[5]
Ehlader
- - - - - - - - - - -
[1] A.g.e., 176. Hikmet.
[2] Âl-i İmran/159.
[3] Nehcu’l-Belağa, 46. Mektup.
[4] A.g.e.
[5] A.g.e., 53. Mektup.