
کارگر
Dünyayı şaşırtacağız
Önümüzdeki günlerde Suriye’de yapacaklarımız dünyayı şaşırtacak
Londra’da yayın yapan El Kuds el Arabi gazetesinin IRIB’den naklettiğine göre Kasım Süleymani “Dünya bizim ve Suriye ordusu önderliğinin önümüzdeki günler için hazırladığı şeye çok şaşıracak” şeklinde konuştu.
İslam Devrimi Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani bu hafta sonu Lazkiye civarındaki cephe hatlarına sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi.
Londra’da yayın yapan El Kuds el Arabi gazetesinin IRIB’den naklettiğine göre Kasım Süleymani “Dünya bizim ve Suriye ordusu önderliğinin önümüzdeki günler için hazırladığı şeye çok şaşıracak” şeklinde konuştu.
Gazetenin bildirdiğine göre General Süleymani ziyaretini Fetih Ordusu ile temas noktasında olan Jourin ile başlattı. İlçe Lazkiye’nin 40 km doğusunda yer alıyor.
Suriye yönetimine ve Hizbullah’a yakın bazı sitelerin bildirdiğine göreyse General Süleymani bu gizli ziyaretinde Suriye ordusunun önde gelen komuta kademesi, cephe komutanları ve Hizbullah’tan yetkililerle bir araya geldi ve cepheye yansıtılacak bir anlaşma üzerinde görüş birliğine varıldı.
Öte yandan İran’da yayın yapan ve Devrim Muhafızlarına yakın olan bir sitede (yalasarat.com) de “İran’ın kuşatma altında olan Şam’ı rahatlatmak için 50 bin kişilik motorize olmayan bir piyade gücünü en kısa zamanda Suriye’ye sokmasının gerekli olduğuna” vurguda bulunan bir analizin yayınlanması dikkat çekti. Al Arabiya gibi Suud yanlısı sitelerde bu analizin İran’ın Suriye stratejisini değiştirdiğine işaret olduğu yorumları yapılıyor.
medyasafak
ABD uçakları Irak ordusunu vurdu
IŞİD'e karşı operasyonlarda sağlam bir netice alamayan ABD birlikleri, yanlışlıkla olduğunu iddia ettikleri Irak askerlerini vurdu.
Amerika öncülüğndeki Uluslararası koalisyona ait savaş uçaklarının, Felluce'de askeri bir karargahı "yanlışlıkla" vurduğu ve 5 güvenlik görevlisinin öldüğü bildirildi.
Düzenlenen saldırıda ölen 5 güvenlik görevlisinin yanısıra 7 güvenlik görevlisinin de yaralandığı gelen haberler arasında.
Irak ordu kaynaklarından alınan bilgiye göre, uluslararası koalisyona ait savaş uçakları, Felluce'nin 10 kilometre güneydoğusunda bulunan askeri bir karargaha hava saldırısı düzenledi.
Koalisyon uçaklarının bölgeyi "yanlışlıkla" vurduğunu tahmin ettiklerini ifade eden kaynaklar, söz konusu saldırıda, ordu Haşd eş-Şabi güçlerinden 5 kişinin hayatını kaybettiğini, 7 kişinin yaralandığını belirtti. Saldırıda 5 askeri aracın imha edildiği ve bölgede bulunan çok sayıda binada hasar oluştuğu aktarıldı.
Irak'ta ordu ve polisin yanı sıra Şii gönüllülerden oluşan Haşd eş-Şabi ve aşiret güçleri terör örgütü IŞİD'e karşı birlikte mücadele veriyor. ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon da bu güçlere hava desteği sağlıyor.
SON HÜCCETE…..
Mevlam ayrılığın zor gelecek bana ayrılık vakti gelmeden sana müjdelerimiz var bu güzel doğumunda;Senin yokluğunda senin gelişine zemin hazırlayan evlatların bu gün her yerde zaferden zafere koşmaktadırlar, senin ayak seslerini kafirlerin kalplerine bir bir yazmaktadırlar..
Yeryüzü daralmıştı gönül aynasında ruhu daralmıştı karanlıklar içinde,söylemeliydi konuşmalıydı kuyularla, içindekileri sayıp dökmeliydi bir munacaat havasında tam bu düşünce ile şaşkın dolaşırken bir ses fısıldadı kulaklarına kuyuların sahibi seni beklemekteydi seher vakti esen rüzgar esintisi ile…
Çıkar ayakkabını ve gir derin kuyulara…
İçinde kopan fırtınalarla basamak basamak inmekteydi yükseldiğini fark etmeden bir başka alemde yürüyordu sanki zihninde tasarlamış dı konuşacaklarını gözleri nemli ve uykusuz bir şekilde süzüldü birden taa en derinlere…Tam da o esnada kalbindekiler dilinde idi etrafını kontrol etmeden süzülmüşdü bir kenara’’’’ ilk sözcük’’’’….. ‘’Neredesin’’
Yaklaş dendi ona tamda karşısından, bu ses çok manalı ve derindi çok hüzünlü ve kederliydi kendini unutturacak kadarda etkiliydi…
Bir anda bu denli ses ruhunu okşamış ve bu çağırma samimiyetin en son derecesini göstermiş di kendisine kalbinden diline dökülen sözcükler bir anda silinmiş di tüm benliğinden, ve merakını sese doğru yöneltmiş di şimdi bomboşdu gönlü ve karanlıktan seçemiyordu merakına merak katıyordu bu sesin etkisi ile kuyuya neden indiğini bile düşünmeden…
Bütün madde bir anda manaya bürünmüşdü fena makamı hasıl olunca bekada zaman durmuşdu..Güneşin ne işi vardı dipsiz kuyularda ve anladı artık O da ceddi Ali (a.s) gibi yalnız ve kimsesizdi…
Ve Mevlası ile başladı Münacata…….
Mevlam bilirim kalemim senden habersiz seni yazmaya cüret edemez gayb da olan senden haberde veremez lakin izin ver kutsal vadiye Şahid olalım…Çıplak ayakla ile girilen ve birçok mucizeyle çıkılan alemini tanıyalım günahkar bedenlerimiz bize sunacağın abı hayat ile belki sukunet bulur…
Avare olmuş gönüllere sığınak senin Ruhundur, nerede olduğunu bilmeden faydalanırız senin ışığından, sen ise bulut arkasında değilsin ama hicap perdeleri var aramızda bir engel olarak, haddimiz değil masumiyetine tefsir sözü söylemek, zira sen kendini tanıt ki biz tevilde yanlışa sapmayalım…
Senin kutlu doğumun üzerimize bir nimet iken bizlerin senden uzaklaşmaması için kalbini bizden gizleme gönlünü bize daraltma daraltma ki intizarını hakkıyla bekleyelim…
Mevlam uzaktan ışığa el tutanlar gibi şaşkınız yakını seninle görebilmek için duana muhtacız…
Mevlam incitmekten korkduğumuz narin kalbini bizden saklama yoksa karanlıkda boğuluruz…
Mevlam kelimelerim yetersiz senin yüce şahsiyetin karşısında sen kendini bize tanıtki cahil aklımız saçmalamaktan vazgeçip tüm benliğini sana teslim etsin…
Şimdi söyle bize söyleki bu dağınıklık ve perişan halimiz senin rengine bürünsün, seni hangi gönüllerde bulalım bulupta teselli olalım sözlerin bittiği yerdemi,byoksa kırılan gönüllerdemi, ayak izlerine hangi harabelerde rastlayalım, hangi açın hangi çıplağın yanında seninle olalım, adını kendine zikr etmiş hangi abiden soralım, intizarın bizi yorgun düşürmüşken bakide mi yoksa Samarradamı seni bulalım!!
Yoksa yeri belli olmayan beli ısınan bir annenin kabrindemi!!!
Söyle bize ey Mevlam söyleki; acıların yaşandığı coğrafyalarda senin adın ve zikrin ile büyüyen çocuklar devrim ruhunu dağlara yazsınlar, kızıl kana boyanmış laleler seninle tekrar dirilip tekrar kana boyansın..
Söyle bize ey Mevlam söyleki; bir dava inancını kuşanmış geceleri uykusuz nöbetler tutan aşıkların Zülfikar kalemi ile senin için bütün sessizlikleri bütün rahatlıkları rahatsız etsin…
Mevlam ayrılığın zor gelecek bana ayrılık vakti gelmeden sana müjdelerimiz var bu güzel doğumunda;Senin yokluğunda senin gelişine zemin hazırlayan evlatların bu gün her yerde zaferden zafere koşmaktadırlar, senin ayak seslerini kafirlerin kalplerine bir bir yazmaktadırlar..
Mevlam artık gönlünü ferah tut bugün kızıl laleler ölümü saadet bilmekte zalimlerle yaşamayı alçaklık bilmektedirler..Şimdi bir ses yükseliyor arşa zalimler tek tek yıkılmaktadır senin şahsında…
Selam olsun doğduğun güne yaşadığın güne ve tekrar dirileceğin güne...
Murat Avci
Nasrallah: “Gelecekte bir savaş çıkarsa, milyonlarca İsrailli mülteci duruma düşür”
Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri, yaptığı konuşmada, gelecekte Hizbullah ve Siyonist Rejim arasında bir savaş çıktığı halde,milyonlarca İsrailli’nin mülteci durumuna düşeceğini söyledi.
Mehr Haber Ajansı’nın Almanar’dan aktardığı habere göre, Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, dün yaptığı konuşmada, İsrail’in yenilmez olduğu efsanesinin gerçek dışı ve yalan olduğunu belirterek, , gelecekte Hizbullah Haraketi ve Siyonist Rejim arasında bir savaş çıktığı taktirde,milyonlarca İsrailli’nin mülteci durumuna düşeceğini söyledi.
Nasrallah, Siyonist İsrail Rejimi’nin kurulduğu andan itibaren korku hissi yaratarak diğerlerine musallat olduğuna vurgu yaparak, “2006'da ve Gazze savaşında bizlerin evlerinin yıkılıp onların evlerinin ayakta kalması, bizlerin insanlarını göç ettirip kendilerinin rahat yaşaması Temmuz Savaşı'yla bitti. Sizler 1,5 Lübnanlı’yı göçle tehdit ediyorsanız bizler de milyonlarca İsrailli’nin göçüyle sizleri tehdit ediyoruz. Savaş çıkacak olursa bunu yapacağımızı en iyi siz biliyorsunuz. Suriye, Cerud ve benzeri bölgelerde sizinle gerçekleşebilecek savaşımızda aleyhimize değil, lehimize olacağını birçok kez söyledim. Bu savaşlarımız bizleri daha da güçlendirdi. Savaşmak bizleri asla yıldırmaz. Lübnan halkına düşmanın, Direniş'i zayıflatmak için bu tür propagandaları kullandığını söylüyorum dedi.
Hizbullah Haraketi lideri Nasrallah sözlerinin bir diğer kısmında ise IŞİD konusuna temasen, “Bu oluşum bir yıldan fazladır Musul'da ortaya çıktı. Aslında daha önce Irak'ta ortaya çıkmıştı. Bu IŞİD'in kimin yapılandırması olduğu hep soruldu. Suudi Arabistan'da Kudeyh, Katif'te intiharcılar Şiilere saldırıp onlardan bir kısmını şehit edince, IŞİD'in arkasında İran'ın olduğuna dair bölgemizde haberler ve görüşler yayıldı. İran'ın IŞİD'i yönlendirdiği, mescitlere gönderdiği ve bu şekilde Şiileri yönetime karşı manipüle ettiği söyleniyor. Bu nasıl bir yorumdur? Aynı şekilde bunlar IŞİD'i Esad'ın çıkardığını ve yönettiği topraklarını IŞİD'e verip yönetimin düşmanlarını ortaya çıkarmak istediğini söylüyor. Hollywood bile bu senaryoyu yazamaz” diye konuştu.
İmam Humeyni’nin düşünce mektebinin 7 temeli
Şia mektebi sadece geçmişteki üstünlüklerine takılıp kalan bir camia değildir…
İmam Humeyni’nin vefat yıl dönümünde konuşan İmam Hamanei ‘Zulümle dolan dünyayı adalet sahiline taşıyacak kurtarıcı inancı tüm İbrahimi dinler de var’ dedi.
İmam Hamanei sözlerine şöyle devam etti:
“Bu kurtarıcının ismi de özellikleri de İslam dinin de malumdur. Bu yüce insan, bu büyük kurtarıcı tüm İslami mezheplerde ‘Mehdi’ olarak bilinir. İslam mezhepleri arasında Hz. Mehdi’nin zuhur edeceğini inkar eden bir mezhep bulamazsınız. Hatta O yüce insanın adı ve künyesi bile bellidir.
Şia’da Hz. Mehdi (a.s) inancının özellikleri bellidir. Ehlibeyt imamlarının on birincisi olan İmam Hasan Askeri’nin oğludur. Tarihçiler ve kelam ilmi âlimleri O’nun doğum tarihini açık bir şekilde zikretmiştir. Her ne kadar bu bilgiler bazı mezheplerce açık bir dille beyan edilmese de Şia’da kesin ve sağlam delillerle kabul edilmiştir.
Bazıları bir insanın bu kadar uzun süre yaşamasının nasıl mümkün olacağını sorup duruyor. Bu soru, Hz. Mehdi’ye muhalif olanların istidlal ettiği ve tekrarlayıp durduğu sorulardandır. Ancak Kur’an-ı Kerim’in kendisi bu iddialarını cevaplayarak Hz. Nuh olayını örnek verir. Zira Hz. Nuh kavmi arasında 950 yıl yaşamıştır. Elbette 950 yıl Hz. Nuh’un yaşı değildir, sadece ümmeti içerisinde ilahi davet yılıdır. Hz. Nuh 950 yıldan daha fazla yaşamıştır. Kur’an’ın bu delili Hz. Mehdi’nin yaşı hakkında söylenen sözlerin boş ve abes olduğunu göstermeye yeter.
Mehdilik inancı, Şia arasında ümit vaat eden en önemli inanışlardan birisidir. Şia mektebi sadece geçmişteki üstünlüklerine takılıp kalan bir camia değildir. Aksine gözünü yarınlara dikmiş, ilerici bir toplumdur. Hz. Mehdi’ye (a.s) inanan birisi en zor şartlarda kalsa bile ümitsizliğe düşmez. Zulüm ve karanlıkların ardın o güneşin doğacağını bildiğinden sabırlı olur.
Dün O yüce insanın doğum gününün yıl dönümüydü. Bu münasebetle siz mümin kardeşlerime ve mümine bacılarıma tebrik arz ediyorum.
Mehdilik inancı sadece bir toplumla sınırlandırılmayacak kadar evrenseldir. Bu ümit vaat eden inanç, tarih boyunca birçok toplum ve inançlarda var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. İnşallah bekleyiş günleri ve bekleyen gözleri o güneş ile yeni sabahlara uyanacaktır.
Konuşmasının bir bölümünde İmam Humeyni’nin kişiliğine de değinen İmam Hamanei, şöyle devam etti:
“Bugün sizlere ‘tahrif’ konusunda birkaç cümle arz etmek istiyorum.
Genelde inanç ve yazılı metinler için kullanılan tahrif kelimesi acaba şahıslar hususunda da geçerli midir? Şahsi tahriflerden maksat, bir insanın şahsiyetinin temel erkânı olan özelliklerinin meçhul kalması, yanlış mana edilmesi ya da bilerek saptırılmasıdır. Tüm bunlar insanlar için olgu olan bir şahsiyetin tahrif edilmesiyle alakalı konulardır. Bu bağlamda sözleri ve ahlakı gelecek nesillere bir ışık olan İmam Humeyni’nin şahsiyeti eğer tahriflere maruz kalırsa telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilir.
İmam Humeyni’yi sadece muhterem ve tarihi bir şahsiyet olarak tanıtmak yanlıştır. Bazıları İmam Humeyni’yi bir döneme yaşamış daha sonra dünyayı terk etmiş mücadeleci ve faal birisi olarak lanse ettirmeye çalışıyor. Saygın bir kişilik, ismi ihtiramla anılacak biri olarak tanınsa yeter diyor. Böyle bir yaklaşım ve tanıtma yöntemi yanlıştır.
İmam Humeyni fikri, siyasi ve toplumsal bir mektebin temellerini atan birisiydi. Bu millet, bu fikri akımları benimsedi ve kabul etti. Bu fikri akımların devam ettirilmesi onların doğru tanınmasına ve tanıtılmasına bağlıdır. Mesele sadece belirli zaman ve mekânlarda alınan kararlar veya kararları yok saymak meselesi değildir. Mesele, İmam Humeyni’nin fikirsel devrimin altyapısının doğru tanınmasıdır.
İmam Humeyni’nin büyük bir fakih, eşsiz bir filozof ve seçkin bir arif olduğu doğrudur. Ancak İmam Humeyni’nin yüce şahsiyeti sadece bu alanlarla sınırlı değildi ya da İmam Humeyni sadece bu alanlara şekillenen bir şahsiyet değildi. Aksine İmam Humeyni ‘Ve Allah için hakkıyla savaşın. O sizi seçti…’ ayeti ile yücelik makamına ermiş birisiydi.
İmam Humeyni ilmi donanımı sayesinde savaş meydanlarına inmeyi başardı. Mücadelesine ömrünün son anına kadar devam etti. Sadece İran’da değil tüm dünyada milyonların kabulüne mazhar olan bir uyanış ve ayaklanmaya öncülük etti. İmam Humeyni’nin rehberliğinde gerçekleşen bu hareket, dünyadaki eşsiz olaylardan birisidir. Ülkemiz tarihinde sabıkası olmayan bir olay İmam Humeyni’nin varlığıyla gerçekleşti. Yıllarca bu ülkede zulüm ve zorbalıkla iktidarda bulunan saltanat ailesi, İmam Humeyni’nin eliyle ülkeden dışarı atıldı.
Hükümetin idaresini ellerinde bulunduran çürümüş insanlar, iktidarı monarşilik yöntemi ile elden ele devredenler, askeri vesayet ve zulüm kılıcıyla insanlara hükmedenler, iktidarı bir mirasmış gibi nesilden nesle aynı aileden olanlara bırakanların hem kendileri yanlıştaydı hem de kabullendikleri bu yöntem yanlıştı. Ülkemizde hiçbir mantıksal açıklaması olmayan yöntemlerle asırlarca yönetimde kaldılar. İmam Humeyni’nin ilk icraatı bu yanlışın üzerine bir çizgi çekmek ve yönetimi halkın ellerine teslim etmek oldu.
İmam Humeyni’nin ikinci büyük icraatı, bir İslam Cumhuriyeti teşkil etmekti. Bu olayın kendisi de İslam tarihinde daha önce benzeri görülmemiş eşsiz amellerdendir. Bu nedenle ‘Ve Allah için hakkıyla savaşın. O, sizi seçti…’ ayetinin mısdaklarından birisi de İmam Humeyni’dir desek yeridir.
Elbette İmam Humeyni’nin cihadı sadece siyasi, fikri, ilmi ve toplumsal alanlarda değildi. İmam, deruni ve nefsi cihatta da öncül isimlerdendi. Her daim Allah’a irtibat halindeydi, İslami değer ve emirlere bağlıydı. Bunun kendisi insanlar için bir derstir. İmam, tevazu, dua, tevessül ehliydi. Sabahın ilk vakitlerinde ağlamak, dua ve münacatlarla meşgul olmak ve maneviyatını yitirmemek O yüce insanın cihadının felsefesiydi.
İmam Humeyni’nin fikri mektebindeki ilk söz; diktatör ve zalimlerle mücadeledir. İmam Humeyni’nin bu düşüncesinin içeriği, tarihte saplanın kalan bir düşünce değil aksine her asırda yürürlükte olması gereken bir düşüncedir. Bu nedenle hem Müslümanlar arasında hem de gayri Müslimler arasında İmam Humeyni’nin fikri akımının değerli kabul edildi.
İmam Humeyni’nin fikirsel devriminin özelliklerinde biri de, bazı aydınların yaptığı gibi sadece teori üretiyor olmamasıydı. İmam Humeyni, fikirlerini pratiğe döküyordu. Fikirleri her daim zinde, insanları teşvik eden ve harekete geçiren türdendi.
İran halkı bir dönem ezilen, hor görülen, fakir, ümitsiz, başkalarına bağımlıydı. Biz, böyle bir ülkede yaşıyorduk. İmam Humeyni, bizleri hedefi olan, mücadeleci, onurlu ve izzet sahibi bir ülke derecesine ulaştırdı. Bugün milletimiz, her zamankinden daha ümitli bir halde hedeflediği nihai amaca ulaşmak için mücadele eden bir topluma dönüştü.”
ehlader
Zarif: “Bölge ülkeleri ile işbirliğini artırmak dış politikamızın önceliği”
Dışişleri Bakanı Zarif, komşu ve bölge ülkeleriyle ilişkileri geliştirmenin İran'ın öncelikli dış siyaseti olduğunu söyledi.
MHA’nın haberine göre, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Lübnan el'Meyadin televizyon kanalına verdiği mülakatta, Fars Körfezi’ndeki Arap ülkelerinin ortak sorunları gidermek için müzakereye oturmaları gerektiğini belirtirken, İran'ın dış siyasetinde bölge ve komşularıyla ilişkileri geliştirmeyi öncelikli olarak yer verdiğini bildirdi ve 'bu ülkelerin her birine yönelik tehdidi İran İslam Cumhuriyetine yönelik bir tehdit saydıklarını' söyledi.
Dışişleri Bakanı, Fars Körfezi ve Ortadoğu bölgesindeki ülkelerin güven ve barış içinde yaşamaları gerektiğini , bu ülkelerin kalkınma, ilerleme ve güvenlik içinde olmalarını arzu ettiklerini; zira bu ülkelere yönelik tehditlerin İran'a yönelik tehdit sayıldığını ve bu doğrultuda Irak'ın güvenliğini tehdit eden terör örgütlerine karşı mücadelede Irak'a yardım ettiklerini söyledi.
Zarif, bölge ülkelerinden terörizmle mücadelede işbirliği içinde olmalarını isterken, Suudi rejiminin Yemen'e saldırısını eleştirdi ve ''para ve hava saldırılarıyla güvenliğin sağlanması döneminin sona erdiği'ni söyledi.
Muhammed Cevad Zarif, İran'ın 35 yıldır sürekli olarak komşularıyla iyi ilişikler içinde olmaya önem verdiğini belirtirken, İran'ın hiçbir zaman Arabistan'ı, bölgedeki konumundan kenara itme amacında olmadığnı söyledi.
İran'ın batı sınırlarından ülkeye sızan terör örgütü çökertildi
İran İslam Cumhuriyeti İstihbarat Bakanlığı, batı sınırlarından ülkeye sızmış ve terör eylemi gerçekleştirmeyi hedefleyen bir terör örgütünün çökertildiğini bildirdi.Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti İstihbarat Bakanlığı yaptığı açıklamada batı sınırlarından ülkeye sızmış ve terör eylemi gerçekleştirmeyi hedefleyen bir terör örgütünün çökertildiğini bildirdi.
Tutuklalanan teröristler alındıkları sorgulamada , geçen günlerde Batı Azerbaycan eyaletinin Mahabad şehrinde meydana gelen olayları fırsat bilerek ülkeye sızdıklarını ve değişik terör eylemleri planlayarak, halkı galyana getirmeyi hedeflediklerini itiraf etti.
Bu dört kişilik terör grubundan çok sayıda silah ve techicat ele giçirildi.
Ruhani: “Sonuna kadar Suriye halkı ve hükümetinin yanında yer alacağız”
Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran’da bulunan Suriye Meclis Başkanı’nı kabul ettği görüşmede, sonuna kadar Suriye’nin yanında duracaklarını belirtti.Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Tahran’da bulunan Suriye Meclis Başkanı Cihad Laham ile yaptığı ikili görüşmede, “İran halkı ve hükümeti sonuna kadar Suriye halkı ve hükümetinin yanında yer alacak” dedi.
Tahran’da düzenlenen görüşmede Ruhani ve Laham ikili ilişkilerin yanı sıra, Suriye’deki son durumu da ele aldılar.
Cumhurbaşkanı Ruhani, Suriye Meclis Başkanı ile düzenlediği görüşmede Suriye Ordusu ve halkının teröristlere karşı verilen mücadeleyi kazanacaklarını umduğunu belirterek, “Suriye halkı bazı ülke ve terör grupları tarafından çıkarılan ve istenmeyen bir savaş ile yüz yüzeler ama bir ulus istediği taktirde tüm karmaşık komplolara karşı direnebilir, aynen büyük İran halkının Mukaddes Savunma (İran-Irak Savaşı) döneminde ve bir çok ülkenin Saddam’ı desteklediğine karşın bu savaştan zaferle ayrıldığı gibi” dedi.
Ruhani ve Laham görüşmesinde, Suriye Meclis Başkanı ise Suriye halkı ve Cumhurbaşkanının selamlarını ileterek, “Suriye halkı ve hükümeti, dost ve kardeş İran halkının yaptığı yardım ve destekleri unutmayacak “ dedi.
İran ve Suriye meclis başkanları görüştü;
Laricani: “Suriye Terör ve Siyonist Rejim ile mücadelede öncü ülkedir”
İran İslami Şura Meclisi Başkanı, Suriyeli mevkidaşı ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Suriye’nin terör ve Siyonis Rejim’e karşı mücadele konusunda öncü ülke olduğunu söyledi.Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani, Tahran’da bulunan Suriye Meclis Başkanı Muhammed Cihad el Leham ile düzenlediği ortak basın toplantısında, terör belasının sadece tek bir ülkeye ait olmadığını belki tüm insanlığın ortak sorunu olduğunu belirtti ve teröre karşı mücadelede ise Suriye devletinin öncü konumda olduğuna vurgada bulundu.
Laricani ayrıca Suriye’nin yıllardan beri Siyonist İsrail Rejimi’ne karşı mücadele ettiğini ve günümüzde ise yinede bu konuda öncü ülkelerden olduğunu söyledi ve “Elbette son 4 yıl boyunca bazı ülkeler terör gruplarını destekleyerek, Suriye için bazı sorunlar çıkarmayı başardı ama Suriye halkının direnişi ile bu maceraperest hedefleri büyük oranda etkisiz hale getirildi” diye konuştu.
İslami Şura Meclisi Başkanı sözlerinin devamında ise bazı Batılı güçlerin ve bölgedeki hükümetlerin teröristlere verdiği desteği hatırlatarak “Biz Suriye halkının bu mücadelede başarılı olacağına inanıyoruz” dedi.
Mossad: İŞİD, en büyük hizmeti bize yaptı
Eski Mossad başkanı Efraim Helfi Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de zor bir savaşa mecbur kalmasıyla İsrail’in nefes alma fırsatı bulduğunu itiraf etti.
Mossad eski başkanı: Hizbullah her gün Suriye’de İŞİD ile savaşmayla ve güçlerini yitirmeyle İsrail güvenliğine yardım etmiş oluyor.
Eski Mossad başkanı Efraim Helfi Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de zor bir savaşa mecbur kalmasıyla İsrail’İn nefes alma fırsatı bulduğunu itiraf etti.
Helfi, Hizbullahın İŞİD gibi terör örgütüyle savaşmasıyla tarafların birlikte zayıflayacaklarını ve güçlerini yitirecekelrini ifade etti.
Buna karşı Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah son mesajlarında siyonist rejimi muhatap alarak Suriye’de teröristlere karşı savaş, Hizbullah’ı siyonist rejime karşı direnişten alı koymayacağını bildirdi. Dolaysıyla Suriye’de meşgul olma ve Güney cephesinde uzun zamandan beri operasyon yapmama asla İsrail’in menfatına olmayacağının altı çizildi.
IŞİD: Made in America! Musul ve Ramadi’nin 2012’de planlanmış düşüşü
Yakınlarda Bilgi Edinme Özgürlüğü Kanunu çerçevesinde yayınlanan Ağustos 2012 tarihli ABD Savunma Bakanlığı İstihbaratı’nın 7 sayfalık bir belgesi, Suriye Muhalefeti’nin “açık ve net bir şekilde mezhepçi biz çizgide ilerlediği” ve “Selefilerin, Müslüman Kardeşler ve Irak El Kaidesi’nin Suriye’deki isyanın en büyük aktörleri oldukları” yönünde bilgiler veriyor.
ABD önderliğindeki koalisyon IŞİD’e karşı mücadele ediyormuş gibi yaparken aslında Esad’ın yalnızlaştırılması ve İran’ın genişleyen nüfuzuyla savaşmak için örgütün yükselişine yardım ediyor.
Diğer yandan, aynı “IŞİD karşıtı” koalisyon, bugünkü IŞİD’in habercisi olan Irak El Kaidesi (IEK) ve Irak İslam Devleti’nin (IİD) Suriye muhalefetindeki diğer El-Kaide bağlantılı gruplara nazaran çok da baskın konumda olduklarının en kötü ihtimalle 2012 gibi erken bir tarihte bile farkındaydı.
2009-2010 tarihlerinde gerileme sürecinde olan Irak El Kaidesi’ni Suriye’deki isyan hayata geri döndürdü. Buna rağmen, ABD ve müttefikleri bu gruba askeri ve finansal destek sağlamaya ve dahi bu grubun savaşçılarını eğitmeye devam edip, IŞİD’in yükselişini (ve insanlığa karşı suçların en dehşetlilerini) jeo-politik hedeflerine yönelik stratejik bir kazanım olarak gördüler.
Sadece IŞİD’in yükselişinin öngörülmesinden bahsetmiyoruz, aynı zamanda bu yükselmesi muhtemel gücün, mezhepçi Suriye muhalefetinin dış destekçileri tarafından Esad’a muhalefet edecek ve İran’ı sıkıştırabilecek bir araç olarak görülmesinden bahsediyoruz. IŞİD’in yükselişinin Musul’un ve Ramadi’nin düşmesi örneğinde görüldüğü gibi Irak için ne meşum sonuçlara gebe olduğu tahmin edildiği halde, ABD ve müttefiklerinin IŞİD’e yardım etmeye devam etmeleri ve desteklerini sunmaları bizi tek bir sonuca götürüyor: IŞİD, onların ya maksatlı bir ürünü, ya da politika tercihleri sırasında kabuledilebilir buldukları bir yan ürünleri.
Yakınlarda Bilgi Edinme Özgürlüğü Kanunu çerçevesinde yayınlanan Ağustos 2012 tarihli ABD Savunma Bakanlığı İstihbaratı’nın 7 sayfalık bir belgesi, Suriye Muhalefeti’nin “açık ve net bir şekilde mezhepçi biz çizgide ilerlediği” ve “Selefilerin, Müslüman Kardeşler ve Irak El Kaidesi’nin Suriye’deki isyanın en büyük aktörleri oldukları” yönünde bilgiler veriyor.
IŞİD’in gelişinin habercisi olarak görülebilecek Irak El Kaide yapılanması, “Suriye Muhalefeti’ni başında beri desteklemekte” ve “2009-2010 yıllarında gerilemekte olmasına rağmen, bölgedeki dini ve aşiret yapıları Suriye İsyanı ile birlikte bu mezhepçi kalkışmaya yakınlık duymaya başladılar.” Elde bu veriler varken, “Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye muhalefeti desteklerken, Rusya, Çin ve Iran rejimin tarafını tutuyorlar.”
Dahası, “Irak İslam Devleti’nin diğer terörist örgütleri birleştirerek Irak ve Suriye’de bir İslam Devleti ilan edebileceği” ve yine “Doğu Suriye’de ilan edilmiş ya da de facto bir Selefi Emirlik kurulma olasılığı,” ABD Savunma Bakanlığı tarafından öngörülüyor. Bütün bunlar 2012’den sonra IŞİD’in kurulmasıyla gerçekleşen sürecin ta kendisi.
Bunlar öngörülmüş olasılıklar olmaktan daha ziyade “muhalefeti destekleyen dış güçlerin istedikleri,” ve bu isteğin amacı “[İran ve Irak’ın da aralarında bulunduğu] artan Şii nüfuzunda stratejik bir yeri olan Suriye rejimini izole etmek” olarak özetleniyor. Muhalefeti destekleyen güçler şeklinde ismi geçen ülkeler ise “Batı, Körfez ülkeri ve Türkiye.”
“Krizin geleceğine yönelik tahminlere” de yer veren raporda, “rejim yaşamaya devam edecek” ve halihazırda yaşanmakta olan gelişmelerin, süreci bir yanda İran, Rusya ve Çin, diğer yanda ise Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye’nin yer aldığı bir “vekalet savaşına” evireceği söyleniyor. Dahası, rapor doğru bir şekilde Musul ve Ramadi’nin düşeceğini de öngörüyor:
“Durumun giderek kötüleşmesininin Irak’ta meşum sonuçları olacak… Bu durum, Irak El Kaidesi’nin Musul ve Ramadi’ye dönmesi için ideal çevre koşullarını yaratmakla kalmıyor, bu örgüt etrafında Irak, Suriye ve Arap Dünyası’ndaki Sünnilerin ortak düşmana karşı cihad fikri etrafında birleşmesini sağlayan bir enerjiyi de ortaya çıkarıyor.”
Bu hal, “üniter Irak ve onun toprak bütünlüğü için büyük bir tehlike arzedebilir.”
Bu sözünü ettiğimiz belge “gizli” olarak sınıflandırılmış ve yalnızca ABD Kamu Güvenlik Kurumu, Dışişleri Bakanlığı, Askeri İstihbarat Teşkilatı, FBI, CIA, Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanı, Merkezi Kumandanlık ve diğer birkaç kurum arasında dolaşımına izin verilmiştir. Bu “nihai istihbari bilgi” olarak kabul edilemeyecek ama yine de dolaşımdan önce güvenlik soruşturulması yapılmış bir istihbarat raporu.
Bu yüzden, şu anda IŞİD’le “savaşan” ABD önderliğindeki koalisyon, aşırıcı güçlerin hakim olduğu muhalefete yardım ederken ve onları “ılımlılar” diye nitelendirirken kamuoyuna yalan söylüyordu, ve yine aynı koalisyon bu yardımlarının sonucunda “İslam Devleti” kurulacağının farkındaydı, ancak Esad güçlerini zayıflatmayı ve İran nüfuzunu durdurmayı amaçlayarak bu yeni devlete yardım etmeye devam ettiler. Bir hukuk kuralıdır, “Bir şeyi yapan kimse, yaptığı şeyin muhtemel ve doğal sonuçlarına niyet ederek yapmış farzedilirler.” Dolayısıyla, IŞİD’in varlığı ve yükselişine yönelik niyetleri ispatlayan hiç bir belge olmasaydı bile, ABD ve müttefiklerinin mezhepçi muhalefete yönelik sürmekte olan yardımlarının “muhtemel ve doğal sonuçlarına” ulaşmak maksadıyla yaptıkları farzedilmelidir.
Dahası, Irak’ı, İran’ın istenmeyen “Şii” yayılmacılığının merkezine yerleştiren belge, Musul ve Ramadi’nin Sünni aşırıcıların eline düşeceği yönünde kehanetlerde bulunup, yine bu gelişmenin muhtemel İran yayılmacılığına set çekeceğini öngörüyor, tüm bunlar bizi şahidi olduğumuz IŞİD kazanımlarının, ABD’nin istemediği değil, bilakis arzu ettiği bir şey olduğu sonucuna götürüyor.
Musul ve Ramadi’nin düşmesini “muhtemel ve doğal sonuçlar” olarak görecek olursak, yine bu şehirlerin düşmelerinin ardındaki soru işaretlerini de gözönüne alıp, ABD önderliğindeki koalisyonun bu muhtemel sonuçları tahmin etmelerine rağmen yardım politikalarına devam ettiklerini de hatırlayacak olursak, bunun ABD ve müttefiklerince doğrudan ya da dolaylı maksatlı bir hareket olduğunu düşünebiliriz.
Musul’un Haziran 2014’deki düşüşünü Noam Chomsky’nin tarif ettiği şekliyle hatırlayalım:
“[Yaşananlar] gerçekten çok enteresandı. Batılı askeri analizler donup kaldılar. Ne olduğunu hatırlayın, Irak Devleti’nin bir ordusu var ve bu ordu savaşmayı bilen, tecrübeli bir ordu. İran-Irak savaşı süresince bu ordu oldukça sağlam durdu ve gayretli savaştı, nihayetinde de ABD’nin desteğiyle savaşın galip tarafı oldu.(?) Envai çeşit silahlarla donatılmış 350 bin kişilik bir ordu Irak ordusu. 10 yıldan fazla süredir de ABD tarafından eğitiliyor. Ve birkaç binlik hafif silahlı cihatçılarla karşı karşıya geldiklerinde, daha hiçbir şey olmadan generaller bırakıp kaçıyorlar. Bunları tabii, askerlerin bütün askeri silah ve mühimmatlarını arkalarında bırakarak kaçmaları izliyor. Ve cihatçılar Musul’a ve sonrasında da Irak’ın büyük bir kısmına doğru yürüyüşe geçiyorlar. Bu gerçekten çok ilginç bir vaka, ve eğer üzerinde biraz düşünürseniz, size birçok şey anlatabilir.”
Iraklı bir asker “Irak güvenlik güçleri bozulmuş bir şekilde komutanlarının liderliğinde kaçışmaya başladılar” diyor ve o günü şöyle anlatıyor:
“10 Haziran sabahında, komutanım ateşi kesmemizi, silahlarımızı asilere verip, üniformamızı çıkararak şehri terketmemizi emretti.”[1]
Özetle, Musul, savaşmanın ne demek olduğunu bilen 350 bin kişilik bir ordu tarafından, üç bölük yaklaşık 1300 kişilik[2] hafif silahlı cihatçılara, komutanların bilhassa silahları da terketmeleri ve kaçmaları yönün emir vermeleri üzerine terkedildi. Bu olaylar olurken Profesör Michel Chossudovsky şu soruları yöneltiyordu: Bu “harikulade” düşüş ABD önderliğindeki koalisyonun Irak’ta “artan Şii nüfuzunu izole etmek” için arzu ettiği bir şey miydi? Ya da “Batılı askeri danışmanları Iraklı komutanlara şehri IŞİD teröristlerine bırakmalarını mı tembihlediler?
Benzer şekilde, Ramadi’nin düşüşü de bir o kadar soru işaretleriyle dolu. Esasında, Irak’ı IŞİD’e karşı savunma sözü vermiş olan ABD önderliğindeki koalisyon, böylesi bir savaşta bahsedilmeye bile değmeyecek sayıda, sadece 7 kez, havadan müdahale ederek, Ramadi’nin düşmesine izin verdi. Bu yaptıklarının bahanesi olarak da bölgede yaşanan büyük bir kum fırtınasının onları düzenli hava saldırıları yürütmekten alıkoyduğunu söylemekle yetindiler. Hemen ertesi gün ise IŞİD günlük güneşlik bir gökyüzü altında geniş caddelerde zafer yürüyüşleri düzenledi. “Kum fırtınası” mazereti olmasaydı, ABD hava saldırıları bütün bu aşırıcı teröristleri kolayca haritadan silebilirdi. Evet, peki ama niye? Bu olay zaten ABD önderliğindeki koalisyonun “artan Şii nüfuzunu izole etmek için” arzuladığı bir durum değil miydi?
Irak Meclis sözcüsü Wahda Al-Jumaili, şehrin düşüşünün ardından verdiği demeçte şunları iddia etti: “Bu bir ihanetin, bir kusur ve ihmalin, bir komplonun, bölgesel ya da uluslararası bir entrikanın sonucu… Uluslararası koalisyon bile üzerine düşeni yapmadı. İnsanlar, uluslararası koalisyonun IŞİD’e silah ve mühimmat temin ettiğine şahit oldular. Ramadi’de terörist güçlere ağır silahlar verdiler. Bu uluslararası koalisyon güçlerinin ihanetidir.”
Bu maalesef Iraklı bir siyasinin IŞİD’e silah ve mühimmat yardımları yaptıkları için ABD önderliğindeki koalisyonu ilk suçlayışı değil, bilakis bu süregiden bir süreç, hatta bir seferindeIŞİD’e silah yardımı yapan iki İngiliz uçağı da Iraklılar tarafından düşürüldü. Irak milletvekili Jome Divan: “Uluslararası koalisyon IŞİD’i desteklemek için kullanılan bir paravan, bu terörist gruba gerekli teçhizat ve askeri malzeme ulaştırıyorlar. Koalisyon, IŞİD’in Irak’taki pozisyonunu zayıflatmak için hiçbir şey yapmadı.” diyor ve Jome Divan, bu tür iddiaları dillendiren bir çok Iraklı milletvekilinden sadece birisi.
Olayların Irak’a sıçraması, Musul ve Ramadi’nin düşmesi, Batı’nın Suriye politikasının muhtemel ve doğal sonuçlarından, örneklerde de görüldüğü gibi bazı durumlarda Batı bu şehirlerin düşüşüne yardım bile etmiş durumda, yani en iyimser ihtimalle bu sonuçları İran ve Suriye’ye karşı kullanılabilir ve dolayısıyla kabuledilebilir buluyorlar, kötümser senaryo ise Irak’ın toprak bütünlüğüne bilerek kastettiler.
Tüm bunları veri olarak kabul edersek, ve ABD önderliğindeki koalisyonun muhtemel bir “İslam Devleti”nin kurulmasından haberdar oldukları halde yardımlara devam ettiklerini gözönüne alır, Musul ve Ramadi’nin düşüşünün bu politikaların “muhtemel ve doğal” sonucu olarak görür, onlarca Iraklı siyasinin iddialarını ciddiye alır ve ciddi bir sorgulamaya girişebilirsek, IŞİD’in çıkışının ve bu şehirlerin ani düşüşlerinin ardında çok da inanması kolay, ancak bir o kadar da netameli, bir açıklama yatmakta: IŞİD, Made in America!
Steven Chovanec, Chicago’da yaşayan bağımsız siyasi analist ve yazar. Roosevelt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Sosyoloji departmanında öğrenimini sürdüren Chovanec, jeopolitik ve toplumsal konularda açık istihbaratı kullarak bağımsız araştırmalar sürdürüyor.
Çev: Mehmet Ali Beygider
Steven Chovanec
globalResearch.ca
[1] Cockburn, Patrick. “The Rise of ISIS.” The Rise of Islamic State: ISIS and the New Sunni Revolution. Brooklyn, NY: Verso, 2015. 15. Print.
[2] Adı geçen eser, sayfa 11.
medyasafak