
کارگر
Yemen'de kaçırılan İranlı diplomat kurtarıldı
Yemen'in başkenti Sana'da kaçırılan İranlı diplomat, İran Güvenlik ve İstihbarat güçlerinin yoğun ve karmaşık operasyonu sonucu kurtarıldı.
Mehr Haber Ajansı'nın haberine göre, 2013 Temmuz ayı Yemen'in başkenti Sana'da teröristlerce kaçırılan İranlı diplomat Nur Ahmed Nikbaht, İran güvenlik ve istihbarat güçlerinin yoğun ve karmaşık operasyonu sonucu kurtarıldı ve bu sabah erken saatlerde Tahran Uluslararası Mehrabad Havalimanı'na getirildi.
Nikbaht'ın teröristlerin elinden kurtarılması, İran istihbarat güçlerinin yoğun faaliyeti sonucu ve bu diplomatın Yemen'de tutulduğu yerin belirlenmesiyle gerçekleşti.
İranlı diplomat Nur Ahmed Nikbaht, İran istihbarat güçlerinin başarılı operasyonuyla teröristlerin elinden kurtarıldı.
Nurbaht'ı Uluslararaı Mehrabad Havalimanı'na girişinde, ailesi, eşi ve çocukları karşıladı.
İranlı diplomat Nikbaht, 20 ay, iki günlük rehin tutulmanın ardından kurtarıldı.
İstihbarat Bakanı Alavi, yaptığı açıklamada bu diplomatın kurtarılmasında Dışişleri Bakanlığı'yla beraber çalışıldığını ve kurtarma operasyonu sırasında teröristlerin istediği hiç bir şeye boyün eğmediklerini söyledi.
IŞİD’in Haricilerden hiçbir farkı yoktur
İnsanların şer ve fitne gruplarından kurtulması için IŞİD’le mücadele edilmeli, savaşılmalıdır…
Mısır’ın en büyük İslami kurumu olan El Ezher, insanlık dışı vahşi cinayetler işleyen IŞİD terör örgütünü İslam ümmeti içerisinde yeni türeyen Hariciler olarak isimlendirerek IŞİD’in yok edilmesi için çaba harcamanın tüm ülke yöneticilerine vacip olduğunu vurguladı.
Bu bağlamda bir bildiri yayınlayan El Ezher, bildiri de şu ifadelere yer verdi:
“IŞİD’in özellikle gençleri kendi saflarına katmak için yaptığı faaliyetleri kınıyor, bu faaliyetlerin delalet olduğunu ve tek hedefinin İslam ülkelerindeki istikrar ve güveni zedelemek olduğunu açıkça ilan ediyoruz.
IŞİD üyesi her fert birer teröristtir. İslam’ın adını kullanarak gençleri yanlış ve sapkın yollara davet ediyorlar. Kutsal İslam dini bu ve benzeri terör gruplarından müberradır. IŞİD, günümüzün Haricileridir. İnsanların bu şer ve fitne gruplarından kurtulması için herkes IŞİD’le mücadele etmeli, savaşmalıdır.
IŞİD’in Haricilerden hiçbir farkı yoktur. Hariciler, müminlerin emiri Ali b. Ebu Talib başta olmak üzere Peygamberin ashabını dinden çıkmakla itham eden ve kendileri gibi düşünmeyen herkese savaşan açan hatta tekfir eden sapkın bir gruptu.
Bugün, dün yaşanan bu tekfir etme sahnelerini yeniden görüyoruz. Zira İslam’dan dem vuran ama İslam’ın adından başka hiçbir şeyini bilmeyen aşırıcı gruplar, kendilerini rahmet ve kardeşlik dininin bir üyesi gibi tanıtarak İslam’ın çehresini zedeliyor, Müslümanları dinden çıkmakla suçluyor.
İnsanları tekfir etme eylemlerinde İslam’la alakası olmayan yalan ve batıl sözleri referans alınıyor. Sözde Müslüman olan bu din düşmalarının amacı insanları İslam dininden uzaklaştırmak, İslam’dan nefret etmelerini sağlamak ve İslam’ı sadece kanla beslenen savaş diniymiş gibi tanıtmaktır.
Bugün Suriye ve Irak’ta bazı bölgeleri işgal eden IŞİD terör örgütünün uzantıları şimdi de Mısır ve Libya’da faaliyet göstermeye ve bu ülkelerde yaşayan masum insanları öldürmeye başladı.”
IŞİD’e silah veren bir ABD helikopteri düşürüldü
Irak ordusu, IŞİD’e silah götüren bir ABD helikopterini daha düşürdüklerini belirtti.
İran’ın Fars Haber Ajansı’nın shafaqna sitesinden aktardığı habere göre, Irak ordusu Anbar ilinde IŞİD’e silah taşıyan bir ABD helikopterini düşürdü. Iraklı yetkililer, ABD ve NATO kuvvetlerinin bölgedeki çatışmanın sürmesi için IŞİD’e silah ve erzak yardımı yaptığını savunuyor.
Tekfirci IŞİD teröristlerine karşı Irak ordusunun yanında savaşan gönüllü halk birliklerinden “el-Haşdu’ş Şa’bi” (الحشد الشعبی) grubu perşembe günü Anbar ilinde IŞİD’e silah taşıyan bir ABD helikopterini daha düşürdüklerini duyurdu.
İran'dan Amano'ya sert eleştiri
"...Uluslar arası Atom Ajansı UAEA, belli bir merkezde denetim yapmak istemediğine dair basit bir bildiri yayınlamakla, son raporunda asılsız iddialara yer vermesini ört bas edemez.."
İran İslam Cumhuriyetinin Uluslar arası Atom Ajansı UAEA'daki temsilcisi Rıza Necefi dün (Çarşamba) UAEA'nın Cenevre'deki oturumunda yaptığı konuşmada yukarıdaki sözleri dile getirerek UAEA'yı eleştirdi.
Rıza Necefi, UEAK yönetim kurulu oturumunda yaptığı konuşmasında, İran İslam Cumhuriyetinin başta İran'ın batısında yer alan Merivan başta olmak üzere bir çok bölge üzerinde nükleer faaliyetlerin izinsiz yapıldığı yönünde çıkan asılsız ve temelden yoksun iddiaları bu zamana kadar tekzip ettiğini bildirdiğini hatırlatarak; İran İslam Cumhuriyetinin bu konuda karşı taraftan iddia ettikleri üniteyi açık bir şekilde denetlemelerini ve kamuoyuyla paylaşmalarını istedi.
Rıza Necefi, UAEK'nun sıradan bir bildiri yayınlamak yerine bunu tutup asılsız ve mesnetsiz iddiaları gündeme getirerek abartmasının ve yanlış hesap üzerinde hareket etmesinin kesinlikle İran tarafından kabul edilemez bir tutum olduğunu bildirdi.
Ancak bu eleştirinin şimdi niye bu kadar ön plana çıktığı sorulmaktadır. Çünkü UAEA daha önceki raporlarında da benzer asılsız ve mesnetsiz iddialar ortaya atmıştı.
Amano 2011 yılında da bir raporunda kaynak gösterilmeksizin İran'ın nükleer deneylerde bulunabileceğini iddia etmiş ve bu iddia yıllardır İran'ın nükleer dosyası üzerinde bir kara bulut gibi gezdirilmekte ve bazılarının elinde bahane olarak kullanılmaktadır.
Bundan birkaç ay önce de Amano'nun raporunda benzer bir iddia ortaya atılmış ve bu kez İran'ın Merivan bölgesinde gizli bir nükleer merkezi oluşturduğu iddia edilmiştir. Ancak bu iddianın gündeme getirtilmesinin hemen ardından İran UAEA'dan bölgeye bir uzman heyet göndererek gerekli incelemeleri yapmasını ve bu konuda ortaya atılan iddianın ne kadar saçma olduğunun anlaşılmasını teklif etmişse de ajans şimdiye kadar kesinlikle İran'ın bu teklifine yanaşmamış bulunmaktadır. Yani anlaşılacağı üzere Türk atasözünün belirttiği gibi "Çamur at İzi kalsın".
Amano, bundan iki gün önce Yönetim kurul oturumunun ilk gününde Cenevre'de katıldığı bir basın toplantısında, ajans tarafından niçin Merivan'a araştırma heyetinin gönderilmediğine dair bir soruya verdiği cevapta kendilerinin hiçbir zaman Merivan'da inceleme yapma gibi bir taleplerinin olmadığını belirtti. Önce iddia ortaya atıp ardından bu iddiasının doğru olup olmadığını araştırmak istemeyen UAEA'nın bu tutumu İran İslam Cumhuriyetinin Uluslar arası Atom Ajansı UAEA'daki temsilcisi Rıza Necefi'nin tekrar Amano'ya yönelik bu kez daha açık bir dille eleştiride bulunmasına yol açmıştır. Zira Amano raporunda dillendirdiği bu asılsız iddiasıyla gerçekte kasıtlı ülke ve çevrelerin İran'a karşı saldırılarını sürdürmeleri yönünde bir bahane teşkil etmiş ve bu durumu düzeltmek de yine UAEA'nın kendi görevi dahilindedir.
Bazıları bu gibi iddialarla ve UAEA gibi uluslar arası kurum ve kuruluşların kendi asli görevlerini tam olarak yerine getirememesiyle İran'ın nükleer dosyasını halen sürüncemede tutmaya çalışıyor. Diğer yandan İran'a yönelik varsayımlarla yöneltilen suçlamalara tüm diğer ülkeler de muhataptır, ancak şimdiye kadar İran dışında başka hiçbir ülkeye yönelik bu gibi en ufak bir suçlama dahi yönetilmemiştir.
Bugün işgal rejimi İsrail'e yönelik çok açık kanıtlarla nükleer silah ve başlık bulundurduğu suçlaması yaygın iken ve bu konuda mahkemece kabul edilebilir bilge ve belgelerin mevcut olmasına rağmen ajans tarafından veya BM ve Güvenlik konseyi tarafından İsrail'e karşı en ufak bir girişim gerçekleştirilmemiş veya NPT uyarınca nükleer silahlarını imha etmesi gereken nükleer silah sahibi ülkeler bu konudaki taahhütlerini yerine getirmedikleri gibi hatta yeni nesil nükleer silahlar üreterek dünyayı ve insanlığı çok büyük tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya getirmeleri bu kurumların ne raporlarına yansımış ve ne de engelleyici tedbir ve paketler açıklanmıştır.
Şimdi dünya kamu oyunun Amano'dan beklentisi asıl bu konulara eğilmesi ve gerekli raporlar yayınlayarak dünya topluluğunun bilgisine sunması yönündedir.
Aksi takdirde İran ile UAEA arasında imzalanan anlaşmalar uyarınca İran tüm taahhütlerini aynen yerine getirmiş ve bu ajansın raporlarına da yansımıştır.
Laricani: Netanyahu'nun asıl korkusu, İslam Devrimi'nin tüm bölgeye yayılması
İran İslami Meclisi Başkanı, Siyonist İsrail Rejimi Başbakanı'nın ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmaların, kendisinin İslam Devrimi düşüncesinin tüm bölgeye yayılmasından korktuğunu gösterdiğini belirtti.
MHA'nın haberine göre, Siyonist İsrail Rejimi Başbakanı Benyamin Netanyahu'nın dün ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmaya tepki gösteren İran İslami Meclisi Başkanı Ali Laricani, " ABD Kongresi'nde siyasi bir şeklinde gerçekleşen bu konuşma, dünyayı yönettiğini iddia eden bir ülkenin, tamamen boş bir rejim tarafından görevlendirildiğini gösteriyor. İsrail yönetimi büyük endişe ve korku yaşıyor. Netanyahu konuşmasında İran'ın yaptırımlarla bile bölgenin etkili bir ülkesi olduğunu ve eğer anlaşmaya varılır ise, İran'ın ekonomik gücünün artacağı ve tüm Orta Doğu ülkelerini etkisi altına alacağını öne sürdü. Netanyahu'nun şeytanca açıklamalarına rağmen, İran hiçbir zaman imparatorluk kurmak peşinde olmamış ve olmayacaktır" dedi.
Laricani açıklamasının devamında, "Çürüyen İsrail rejiminden rejiminden böyle bir açıklama gelmesi, asıl korkularının İslam Devrimi düşüncesinin tüm bölgeye yayılması olduğunu gösteriyor. Netanyahu, Kongre üyelerine anlaşmaya varılması durumunda İran'ın bu santrifüjlarla bile atom bombası üretebileceği düşüncesini yüklemeye çalıştı. Yıllardır 200'e aşkınatom bombası olan bir yönetimin böyle bir açıklamada bulunması ilginçtir. Kendisi tüm dünyada terörizme destek vermek ile ünlü olan bir ülkenin, İran'ı sözde terör destekçisi Hamas ve Hizbullah'a destek vermek ile suçlaması gülünçtür" dedi.
Netanyahu'nun çelişkiler ile dolu açıklamaları ile ilgili ise Laricani, "Netanyahu bir taraftan İran'ın bölgenin en güçlü ülkelerinden biri olduğunu belirterek, insanların endişeler yaşamasını istiyor. Öte yandan ise nükleer anlaşmaya varılması durumunda, İsrail'in tek başına bile İran'a yönelik askeri operasyonda bulunacağı konusunda gaddarca konuşuyor" dedi.
Laricani açıklamasının devamında "İsrail, tüm uluslararası anlaşmalara karı İran'a saldırma gücüne sahip ise, neden Netanyahu bu denlikorku ve endişe ile ABD Kongresi'ne gittti ve İran'ın gücünden duyduğu korkuyu belirtti? Netanyahu'nun yaptığı açıklamaların da Obama'nın söyleyişisinde yaptığı açıklamalar kadar değersiz olmasına rağmen, İsrail saldırı yapmak istiyor veya ABD Kongresi değersiz çocuğu İsrail'i tekerlekli sandalye ile teslim almak istiyor ise, askeri operasyon düzenleyerek İran Silahlı Kuvvetleri'nin ezici gücünü denesinler" dedi.
İran İslami Meclisi Milletvekilleri de Laricani'nin bu açıklamasından sonra, Kahrolsun İsrail sloganları atarak Meclis Başkanı'nın açıklamasına destek verdiler.
İran Dışişleri Bakanı’nın Obama'nın Sözlerine Tepkisi
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Başkanı Barak Obama'nın son açıklamasına tepki gösterdi. Zarif, İran İslam Cumhuriyeti'nin samimiyetle nükleer müzakerelere katıldığını ve İran halkının nükleer haklarına ulaşıncaya kadar müzakerelerde devam edeceğini ve karşı tarafın mantıksız tutumu ve aşırı talepleri karşısında boyun eğmeyeceğini belirtti.
ABD Başkanı Obama'nın dünkü sözleri hakkında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Zarif, ABD'nin uzun yıllardır İslam Cumhuriyeti'ne yönelik doğrudan veya dolaylı olarak askeri tehditte bulunduğunu ve çeşitli haksız yaptırımlar uyguladığına ilişkin gerçeği net olarak gösterdiğini ifade etti.
Zarif bu sözlerle ABD'nin tehdit ve yaptırımın yenilgiye mahkum bir politika olduğu kanaatine vardığını, bu tür girişimlerin İran halkının barışçıl nükleer teknolojiyi elde etmek için kararlılığının üstesinden gelemedikleri ve gelemeyeceklerini gösterdiğini kaydetti.
İran Dışişleri Bakanı, Obama'nın Amerikan kamuoyunu kazanmak ve Siyonist rejim Başkanı ve müzakereye karşı çıkan diğer radikallerin propagandasına karşı koymak için böyle bir tutum sergilediği açık olduğunu sözlerine ekledi.
İran Dışişleri Bakanı Zarif, İslam Cumhuriyeti'nin samimiyetle müzakerelere katıldığını ve İran halkının nükleer haklarına ulaşıncaya kadar bu müzakerelere devam edeceğini hatırlatarak, Tahran'ın karşı tarafın aşırı talepleri ve mantıksız tutumu karşısında pes etmeyeceğini vurguladı.
ABD Başkanı Barak Obama dün Reuters'e verdiği demeçte, anlaşmaya varmak için en büyük sorunun İran'ın güven oluşturma sürecinin bu ülkenin uluslararası camiaya tam olarak giriş yolu olduğunu anlaması olduğunu söylemişti.
Obama ayrıca, Başbakan Netanyahu'nun İran'la ilgili ciddi endişelerinin olduğunu, İran'ın lafazanlığına bakıldığında İsrail'in İran'la ilgili endişesinin neden bu kadar büyük olduğunu anlaşıldığını düşündüğünü ileri sürmüştü.
UBADE BİN SAMİT(RA)
Eshâb-ı kirâmdan olup, Ensâr’ın büyüklerinden. Künyesi, Ubâde Ebû Velid olup, Hazrec kabilesinin Avfoğullarına mensûbtur. Babası, Sâmit bin Kays bin Esrem bin Fihr, annesi, Kurret-ül-ayn binti Ubâde binti Nadle binti Mâlik bin Aclân’dır. İsmi Ubâde bin Sâmit bin Kays bin Esrem bin Fihr bin Sa’lebe bin Ganem bin Sâlim bin Avf bin Amr bin Avf bin Hazrec’dir. Medine’de (m. 583) senesinde doğup, Filistin’de 34 (m. 654) senesinde vefât etti.
Ubâde bin Sâmit hazretleri, Bi’setin onbirinci senesi hac mevsiminde Mekke’ye gidip, müslüman olmakla şereflendi. Birinci Akabe biâtında, Resûlullah (s.a.v.) ile Mekke Panayırı’nda görüştü. Bu bîatta hazır bulunan oniki kişiden biri olup, tarihe geçen rivâyeti şöyledir: “Ben Birinci Akabe’de hazır bulunanlar içindeydim. Biz oniki kişi idik. Resûlullah (s.a.v.) ile kadınların bîati gibi bîat ettik. Bu bize harb farz kılınmasından önceydi. Şunun üzerine bîat ettik ki; Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmayalım, hırsızlık etmiyelim, zina yapmayalım, çocuklarımızı öldürmeyelim, dillerimizle yalan söyleyerek iftira etmeyelim, herhangi bir iyilik hususunda ona âsi olmayalım.” Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki; “Eğer ahdinizde (sözünüzde) durursanız sizin için Cennet vardır. Eğer onlardan bir şeyi örtbas ederseniz sizin işiniz Allahü teâlâya aittir, dilerse azab eder, dilerse af eder.” Bi’setin onikinci senesi hac mevsiminde Mekke’de yapılan ikinci Akabe bîatinde de bulunan, Hazrec kabilesinin oniki temsilcisinden biridir. Biatte, “Yâ Resûlallah! Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınaması beni tutmamak, yolumdan alıkoymamak üzere, sana bîat ediyorum” buyurdu. Annesi de İslâmiyet ile şereflenip, çok kimsenin müslüman olmasına vesile oldu. Hicret-i Nebevîden sonra Mekke’den göç eden müslümanlardan Ebû Mersed ile kardeş oldu. Hz. Muhammed’in süt teyzesi Ümmü Hıram (r.anha) ile evlendi. Kabri Kıbrıs’ta olup, Türkler’in “Hala Sultan” dedikleri Ümmü Hıram ile Ubâde bin Sâmit’in nikâhını Resûlullah (s.a.v.) kıydı.
Hicret-i Nebevî’den sonra kurulan İslâm Devleti’nde önemli vazifeler aldı. Peygamber efendimizin katıldığı muharebelere katıldı. Eğitim, öğretim, ilmî, adlî, idari, siyâsî ve askerî sahalarda vazife aldı. Hicretin ikinci senesinde Peygamberimizin (s.a.v.) kumandasında İslâm ordusunda bulunarak Eshâb-ı Bedir’den oldu. Yine üçüncü senede Uhud gazvesine, Benî Kureyza’nın Medine’den kovulmasına sebep olan gazveye de katıldı. Beşinci yılda meydana gelen gazvelerden sonra Ubâde bin Sâmit (r.a.) Hudeybiye barışında da bulundu. Hz. Ubâde İbni Sâmit, Huneyn Muharebesine de katılarak, büyük yararlıklar gösterdi. Ubâde bin Sâmit (r.a.) Tebük gazvesine de bedenen ve mâlen katıldı ve Resûl-i Ekrem’in Veda Haccı’nda bulunmak şerefine nâil oldu. Hicrî ondördüncü yıldan itibaren Hz. Ömer’in hilâfeti sırasında Suriye’deki seferlerde bulunduktan sonra, Mısır’a geçerek Mısır’ın fethine de katıldı. Amr İbnü’l-Âs (r.a.) Mısır harekâtında Hz. Ömer’den yardım istedi O, Amr İbni’l-Âs’a her biri bin kişiye bedel dört kişi gönderdi. Bunların içinde Ubâde bin Sâmit (r.a.) de bulunuyordu. Orada çok önemli vazifelerde bulunarak, Mısır’ın fethinin tamamlanmasında büyük rolü geçti. Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında Filistin ve Humus eyâletlerinin valiliklerinde bulundu. Üstün idarecilik vasıflarına sahip bulunduğundan ahaliye, devlete çok güzel hizmeti geçti. Hz. Osman’ın hilâfeti zamanında Şam taraflarına gidip, Kudüs, Remle ve Filistin’i ziyâret etti.
Ubâde bin Sâmit (r.a.), Eshâb-ı kirâmın en faziletlilerinden biri idi. Peygamber efendimiz zamanında Kur’ân-ı kerîmi tamamen ezberlemiş, ayrıca bir de Kur’ân-ı kerîm yazmıştı.
Asr-ı Se’âdette, Eshâb-ı Suffa’ya hocalık yaparak birçoklarına okuma-yazma, Kur’ân-ı kerîm ve dîni ilimler öğretmiştir. Bu hizmetlerinden dolayı, Eshâb-ı Suffa’dan bazıları hediyeler göndermişti. Resûl-i Ekrem bunu duyunca, Hz. Ubâde’ye onu kabul etmemesini buyurdu.
Ubâde (r.a.), hadîs ilminde de çok derin âlim idi. Hadîs ilminin kurucularından sayılan Hz. Ubâde, duyduğu hadîsleri son derece dikkat ve itinâ ile naklederdi. Hadîs nakletmelerine, “Bizzat Resûl-i ekremden dinledim”, “Resûl-i ekremden duyduğuma şehâdet ederim.” sözleriyle başlardı. Bulunduğu ilim meclislerinde hadîs-i şerîf nakl ederdi ve bu meclislerde Hıristiyanlar da bulunurdu. Yüzseksenbir hadîs-i şerîf rivâyet etti. Ubâde bin Sâmit (r.a.) aynı zamanda büyük bir fıkıh âlimi olup, Fukahâ-yı Sahâbe’dendir. Fıkıhda herkes mercî olarak onu tanıyordu. Hz. Ubâde bin Sâmit, herkesin örnek aldığı, sağlam karakterli, doğru sözlü, ahlaken çok iyi niteliklere sahipti. Doğruyu söylemek hususunda hiç kimseden çekinmezdi. Emirlerin yüzüne karşı da doğru sözü söylerdi.
Ubâde bin Sâmit (r.a.) Peygamber efendimizden (s.a.v.) ilim ve irfan öğrenmiş, ondan çok istifade eden Sahâbîlerdendir. Her hususta çok dirayetli birisiydi. Hz. Osman devrinde büyük fitne ve fesadın çıkmasına, İslâm tarihi yönünden büyük olayların meydana gelmesine sebep olan Abdullah İbn-i Sebe yahûdisinin maksadım anlayan önemli bir zâtdır.
Ubâde’nin (r.a.), Resûl-i ekremden bizzat işittiği hadîs-i şerîflerden biri:
Birgün bir zât Peygamber efendimize gelerek sordu: “Yâ Resûlallah, amellerin en iyisi nedir?” Resûl-i ekrem (s.a.v.) cevâbında: “Allah’a îmân ile O’nu tasdik, O’nun yolunda cihaddır.” buyurdu. Bunu dinleyen zât, Yâ Resûlallah, daha ehveni yok mu? dedi. Resûlullah (s.a.v.) “O halde sabır ve iyilikseverlik.” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Daha da kolayını istiyorum” deyince; Resûlullah (s.a.v.) “O halde, Allahü teâlâ sana ne kısmet etmiş ise ona râzı ol.” buyurdu.
Hz. Ubâde İbni Sâmit, 34 (m. 655) yılında yetmişiki yaşlarında iken Remle’de hastalandı. Vefatından kısa bir süre önce oğlu Velid bin Ubâde, babasının huzuruna gelerek şöyle dedi: “Babacığım bana vasiyette bulun.” Hz. Ubâde bin Sâmit şöyle buyurdu: “Oğlum! İmânın lezzetini tatmak, ilmin özü olan hakikate ulaşmak için, kaderin hayır ve şerrine inanmak lâzımdır.” dedi. Velid bin Ubâde: “Kaderin hayır ve şerrini nasıl anlayabilirim?” diye babasına sordu. Cevabında “Sana gelmeyenin sana isabet etmeyeceğine, sana isabet edenin muhakkak sana geleceğine inanırsın” dedi.
Buyurdu ki: “Cehennemin yedi kapısı vardır; üçü zenginler, üçü kadınlar, birisi de fakirler içindir.”
Talebelerinden Sanabic’in hastalığına üzülüp, ağladığını görünce:
“Ne ağlıyorsun, eğer mahşerde sana şehâdet etmeme ve şefaat etmeme müsâade edilirse, şehâdet ve şefaat ederim.” Bu Resûl-i ekremden nakledilen bir hadîstir. Size şimdi de Resûl-i ekremin (s.a.v.) diğer bir hadîs-i şerîfini rivâyet ediyorum: Resûl-i ekrem (s.a.v.) buyurdu ki: “Kim ki Allahtan başka tapacak bir ma’bûd bulunmadığına, Muhrımmed aleyhisselâmın, Resûlullah olduğuna şehâdet ederse, onun cesedi Cehenneme harâm olur.” buyurdu.
“Bir kul Allah rızası için bir kerre secde edince Cenâb-ı Hak muhakkak o secde sebebiyle o kimseye bir iyilik yazar. Yine secde sebebiyle bir günahını afv eder. Onu bir derece yükseltir. Ey Eshâbım! Çok secde ediniz.”
Resûlullah (s.a.v.) Ubâde bin Sâmit’i (r.a.) zekât tahsiline gönderdiği vakit: “Ey Velid’in babası, Allahtan kork, kıyâmet günü boynunda bağıran deve ile veya böğüren inek veya meleyen koyun ile mahşer yerine gelme” buyurduğu zaman Ubâde (r.a.): Böyle mi olacak yâ Resûlallah deyince: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, evet öyle olacaktır. Ancak Allahü teâlânın merhamet buyurdukları müstesnadır” buyurdular. Bunun üzerine: “Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben de bundan böyle bu gibi işlere girmem” deyince: Resûlullah (s.a.v.) de: “Ben sizin benden sonra şirke döneceğinizden korkmam. Sizin için korktuğum mala meyl ve rağbet etmenizdir” buyurdular.
Birisi Ubâde bin Sâmit’e (r.a.) “Ben harb ederken Allahü teâlânın rızasını murad ettiğim gibi başkalarının beni övmesini de isterim” deyince “Sana bundan kâr yok” buyurdu. Adam üç kerre söyleyince, şu hadîs-i şerîfi okudu: “Allahü teâlâ buyuruyor ki; Ben ortalıktan müstagni olanların en müstagnisiyim. Kim ki benim için amel eder ve başkasını da bu amele katarsa, hissemi o ortağıma devr ederim.”
“Yapacağın işin sonunu düşün, salâh ve iyilik ise onu yap. Azgınlık ise ondan vaz geç.”
“Allahü teâlâya mülakatı (kavuşmayı) seveni Allah da sever. Allahü teâlâya mülakatı sevmeyeni Allah da sevmez” buyurunca, Eshâb-ı kirâm “Hepimiz ölümü kerih görürüz” deyince Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “O, o demek değildir. Belki mü’mine Cennetteki yeri gösterildiği vakit ölümü sever. Allahü teâlâ da onu sever.”
“Allahü teâlâ, kullarına beş vakit namazı farz etmiştir. Eksiksiz olarak erkân ve âdabına riâyetle o namazları kılan kimseyi Allahü teâlânın Cennete koyacağına va’di vardır. İstenildiği gibi o namazları kılmayan kimseye Allahü teâlânın va’di yoktur. Dilerse ona azab eder, dilerse de afv eder.”
“Her hangi bir müslüman Allahü teâlâya secde ederse, Allahü teâlâ onun bir günâhını afv eder ve kendisini bir derece yükseltir.”
“Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.”
“Allahü teâlâ buyuruyor: Benim için birbirini ziyâret edenler benim sevgimi kazanmıştır. Benim için sevişenler, benim sevgime mazhar olmuştur. Benim için verenler, benim sevgimi hak etmiştir. Benim için birbirine yardımda bulunanlar, benim sevgimi kazanmıştır.”
“Allahü teâlânın, senin aleyhinde hüküm ettiği hiç bir şeyde, O’nu töhmete kalkışma.”
Ayetlere Göre İnsan Tipleri
İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir. {Yunus 12}
Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. {Mearic 19-20}
*-Akidesi Zayıf Tipler: İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa gönlü onunla hoş olur. Şâyet başına bir kötülük gelirse gerisin geri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir.
{ Hacc 11 }
*-Haktan Kaçan Tipler: Hak apaçık meydana çıktıktan sonra bile onlar bu hususta, sanki gözleri göre göre ölüme sürülüyorlermiş gibi seninle mücadele ediyolar. {Enfal 6}
*-Menfaatçi Tipler: Aralarında hüküm vermesi için Allah’a (Kur’an’a) ve peygambere çağırıldıkları zaman, bir de bakarsın ki içlerinden bir grup yüz çevirmektedir. Ama gerçek (verilen hüküm) kendi lehlerinde ise, boyun eğerek ona gelirler }Nur 48-49}
*- Haktan Yüz Çevirip Kaçan Tipler: Öyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar? Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler. {Müddessir 49-51 }
*- Sahte Dahiler : Yapmadıklarıyla övünmek isterler. {Al-i İmran 188 }
* -Görünüşüyle Aldatan Tipler: Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar! {Münafikun 4 }
* -Her Kalıba Giren Tipler: Onlar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Eğer Allah tarafından size bir fetih (zafer) nasip olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa, “Size üstünlük sağlayıp sizi mü’minlerden korumadık mı?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir. {Nisa 141 }
* -Küfürden Muannid Tipler: (Ey Muhammed!) Eğer sana kağıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkar edenler, “Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi.{ En’am 7}
* -Gabi Olan Tipler: Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. İşte bunlar, Allah’ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir.{ Muhammed 16}
* -Korkmaz Utanmaz Tipler: Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hallerini) bir görsen! Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). Eğer çevrilselerdi elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar. {En’am 27-28 }
-*Zayıf Karakterli Münafık Tipler: Bir sûre indirildi mi, “Sizi bir kimse görüyor mu?” diye birbirlerine göz ederler, sonra da sıvışıp giderler. Anlamayan bir toplum olmalarından dolayı, Allah onların kalplerini çevirmiştir. {Tevbe 127 }
* -Hile ve Gaflet Kendinde İctima Eden Tipler: İnsanlardan, inanmadıkları halde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. {Bakara 7-8 }
* -Kuru İnatçı Tipler:Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?{ Bakara 170 }
*-Cahilane Mücadele Eden Tipler: Bu tipler hem hakla hem batılla, bildikleriyle mücadele ederler.
İşte siz böyle kimselersiniz! Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. {Al-i İmran 66 }
İnsanlardan öylesi de vardır ki, ne bir ilmi, ne bir yol göstericisi, ne de aydınlatıcı bir kitabı olduğu halde kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız. {Hacc 8- 9}
* -İradesi ve Himmeti Zayıf Tipler: Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke sürüklüyorlar. Allah biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar. {Tevbe 42 }
-* Korkusuz Olan İmanlı Tipler: Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler {Al-i İmran 173 }
*-Gizli Fakir Tipler : (Sadakalar) kendilerini Allahyoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir. {Bakara 273 }
* - Vakar ve Tevazu Sahibi Kimseler : Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler. {Furkan 63 }
* - Çoşkun İman Sahibi Tipler : Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler .Enfal 2 }
* -Her Şeyin Allah’a Döneceğine İnanan Tipler : Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. {Bakara 156 }
İran ve 5+1 grubunun gelecek nükleer müzakereleri Mart'ta
Avrupa Birliği, İran ve 5+1 grubunun gelecek nükleer müzalereleri 05 Mart'ta İsviçre'nin Montrö kentinde yapılacağını duyurdu.
Mehr haber ajansının Fransa ajansına dayandırdığı habere göre AB dış politika yüksek temsilcisinin sözcüsü Catherine Ray, İran ve 5+1 grubu arasında devem eden nükleer müzakereler 05 Mart'ta İsviçre'nin Montrö kentinde yapılacağını duyurdu.
Ray, siyasi yöneticiler düzeyde yapılacağı gelecek müzakereler daha da yoğun bir şekilde gerçeleşeceğini konuşmasına ekledi.
Öte yandan, Amerika Dışişleri Bakanlığı, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Amerika Dışişleri Bakanı John Kerry'nin 02 Mart'ta Montrö kentinde bir araya geleceklerini duyurdu.
Wendy Sherman:“Dünya bizim İran’la olan anlaşmamızı destekliyor”
ABD dışişleri bakan yardımcısı ve Nükleer Müzakereler’deki Amerikan heyetinin başmüzakerecisi, İran ve 5+1 Grubu arasındaki olası bir anlaşmaya tüm dünyanın destek vereceğini söyledi.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı yardımcısı ve Nükleer Mzakereler’deki Amerikan heyetinin başmüzakerecisi, Wendy Sherman, Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda yaptığı konuşmada, İran ve 5+1 Grubu arasında imzalanacak olası bir anlaşmaya tüm dünyanın destek vereceğini söyledi.
Sherman, Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda yaptığı konuşmada, “biz eğer iyi bir anlaşmaya varabilirsek, tüm dünya bu anlaşmayı olumlu değerlendirecek, çünkü böylesi bir yol İran’ın nükleer silaha ulaşamayacağını bize garanti edecek” diye konuştu.
Wendy Sherman, İran ve 5+1 Grubu arasındaki müzakerelerin çok karmaşık ve çetin olduğunu hatırlattı ve “bu müzakereler sürecinde sadece nükleer konu üzerinde görüşüyoruz, bu müzakerelerin sonunda önemli olan şey İran’ın nükleer bombaya ulaşmasını önlemektir” dedi.
Sherman’ın bu sözlerine karşın İnkılap Rehberi imam Hamanei, başta olmak üzere İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri defalarca İran’ın nükleer silah peşinde olmadığına vurgu yapmışlardır.
Zarif:“Müzakereler çok kritik bir noktaya ulaşmıştır”
Dışişleri Bakanı, 5+1 Grubu’yla devam eden Nükleer Müzakereler’le ilgili, teknik konular dışında hala görüş ayrılıklarının olduğunu bildirdi.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin aktardığı habere göre, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İtalya Dışişleri Bakanı Paolo Gentiloni’yle düzenlediği ortak basın toplantısında, Nükleer Müzakereler’in kritik bir noktaya ulaştığını belirtti.
Zarif, geçen haftaki Cenevre görüşmelerinde ise iyi ve ayrıntılı bir müzakere gerçekleştirdiklerini söyleyerek, “Geçen haftaki müzakerelerde bazı konularda gerçekten ilerleme sağlandı ve bu hafta da, özellikle de yaptırımlar konusunda daha çok ilerleme sağlanmasını umuyorum” dedi.
Dışişleri Bakanı, teknik konuların dışında ABD ve diğer 5+1 Grubu üyeleriyle ve özellikle de yaptırımlar konusunda görüş ayrılığının halen devam ettiğini ekledi.
İtalya Dışişleri Bakanı:“Nükleer Anlaşma tüm dünya için önemli”
İtalya Dışişleri Bakanı, İran ve 5+1 Grubu arasında imzalanacak olası bir anlaşmanın tüm dünya için önemli olduğunu belirtti.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin aktardığı habere göre, Tahran’da bulunan İtalya Dışişleri Bakanı Paolo Gentiloni, İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif ile düzenlediği ortak basın toplantısında, İtalya parlamentosunun kaç gün önce hükümetten, Filistin devletini bağımsız bir devlet olarak tanınmasını istediğinin haberini verdi.
Paolo Gentiloni, İran’a düzenlediği ziyaret nedeniyle mutluluğunu dile getirerek, “İran ve İtalya bulundukları bölgede çok önemli role sahip iki ülke ve yakın bir zamanda Iranlıyetkilileri ihracat konulu oturum için Milano’da ağırlayacağız. iki ülke uyuşturucu kaçakçılığında da çok iyi işbirliği sürdürmekte ve İran ve İtalya arasında sıkı bir ekonomik işbirliği mevcut” diye açıklamalarda bulundu.
İtalya Dışişleri Bakanı, Suriye konusuna da temas etti ve “İtalya Suriye konusunu sıkı ve ciddi bir şekilde takip etmekte ve bu doğrultuda Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi’nin ortaya koyduğu planlara tam destek vermekte ve bunun örneğiyse Halep’te uygulanan plandır” dedi.
Gentiloni, sözelirinin bir diğer kısmında ise İran ve 5+1 Grubu arasında devam eden Nükleer Müzakereler’e değinerek, olası bir anlaşmanın bölge ve dünya için çok yararlı olacağını ve iki ülke arasındaki yakınlaşmayı daha da pekiştirecğini söyledi.
Kuran derinliğinden bir damla 2
Bakara suresi
Bakara suresinin ilk ayetleri genel olarak toplumun üç kesimi hakkında sosyolojik ve psikolojik bazı noktaları içeriyor. Bu üç grup muttaki insanlar, kâfirler ve münafıklardır. Bu üç kesimin her biri toplumda kendine özgü davranış biçimlerine sahiptir. Kur'an-ı Kerim'in en uzun suresi olan Bakara suresinin 286 ayeti bulunuyor ve Kur'an-ı Kerim'in 30 Cüz'inden ikiyi aşkın cüz'ünü kapsıyor. Bakara suresi nazil oluşu itibarı ile semavi kitabın 86. suresidir, fakat bugünkü Kur'an-ı Kerim nüshalarında Hamd suresinden sonra ikinci sırada yer alır. Bakara suresi medeni surelerden biridir ve hicretten sonra Medine'de nazil olmuştur .
"بِسمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحیِمِ - الم - ذَٰلِکَ الْکِتَابُ لَا رَیْبَ ۛفِیهِ ۛهُدًى لِّلْمُتَّقِینَ
Elif. Lâm. MÎm. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur.
O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Elif, lam ve mim, Kur'an-ı Kerim'in kesik harflerinden sayılır. Kur'an-ı Kerim'da Bakara, Al-i İmran, Araf, Yunus, Taha, Şuara, Kısas gibi 29 surenin başında kesik harflere rastlıyoruz. Kesik harfler Kur'an-ı Kerim'in özel icatlarından sayılır ve diğer hiç bir semavi kitapta benzeri yoktur. Bu harfler aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'in esrarengiz kelimeleri sayılır. Buna karşın zaman ilerledikçe ve alimlerin araştırmaları geliştikçe, kesik harfler hakkında bazı yeni bulgular ortaya çıkmıştı. Kur'an-ı Kerim müfessirleri kesik harfler hakkında çeşitli görüşleri gündeme getirmiştir. Mecma-ul Beyan tefsirinde bu görüşlerden bazılarına yer verilmiştir.
Bazı müfessirler kesik harfler hakkında şöyle diyor: Kesik harflerin Kur'an-ı Kerim'de yer almasının sebebi, bu semavi kitap aynı harflerden oluştuğu halde hiç kimse onun bir benzerini getiremediğini hatırlatmak içindir. Bu mesele Kur'an-ı Kerim'de yer alan kelamın yüce Allah'ın kelamı ve büyük bir mucize olduğunun işaretidir. Bazı araştırmacılar kesik harfleri yüce Allah ve peygamberi arasında şifreli harfler olarak yorumluyor. Kimileri ise bu harfleri ilahi büyük ada işaret ettiğini ve bir nevi ilahi yemin olduğunu beyan ediyor. Bakara suresinin ikinci ayeti, Kur'an-ı Kerim'ın içinde hiç bir karanlık nokta veya şaşkınlık olmaksızın hidayet kaynağı olduğunu ve pak ve muttaki insanların Kur'an-ı Kerim'in hidayetinden yararlandığını beyan ediyor.
Gerçi Kur'an-ı Kerim'in diğer bazı ayetlerinde bu kitabın bütün insanları hidayete erdirmek için gönderildiğine vurgu yapıyor, ama burada ve bu ayette Kur'an-ı Kerim'i muttaki insanların hidayet aracı olarak ifade etmesinin sebebi şu ki, insan kendinde gerekli şartları hazırlamadıkça ve takva ve paklıkta belli bir mertebeye ermeden ve akıl ve fıtrata uygun olan şeyleri benimsemeksizin semavi kitapların ve Enbiyaların davetinden hiç bir nasibi olamaz. İnsanlar bağnazlık ve inatçılık gibi sıfatlardan arınmadığı müddetçe hidayete ermesi mümkün değildir.
Tefsiri Mizan adlı eserin sahibi Allame Tebatebai ise muttakilerin aslında sağlıklı fıtratları aracılığı ile ilkin hidayete eren ve hak yoluna adım atan ve daha sonra Kur'an-ı Kerim öğretileri ile değerli sıfatlara kavuşan ve ona göre hidayet mertebeleri yükselen insanlar olduğunu belirtiyor. Kuşkusuz gönlü daha pak olan insan, Kur'an-ı Kerim tealiminden daha fazla nasiplenir ve bu semavi kitabın nurundan daha fazla feyz alır. Bakara suresinin daha sonraki ayetlerinde yüce Allah müminlerin ve muttaki insanların özelliklerini, fikri ve pratik niteliklerini beyan ediyor ve bu insanların hidayete erdiklerini ve kurtulduklarını ve saadete kavuştuklarını buyuruyor:
الَّذِینَ یُؤْمِنُونَ بِالْغَیْبِ وَ یُقِیمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ یُنْفِقُونَ ﴿٣﴾ وَالَّذِینَ یُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَیْکَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِکَ وَ بِالآخِرَةِ هُمْ یُوقِنُونَ ﴿٤﴾ أُولَئِکَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَ أُولَئِکَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٥﴾
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
Bakara suresinin ilk ayetleri genel olarak toplumun üç kesimi hakkında sosyolojik ve psikolojik bazı noktaları içeriyor. Bu üç grup muttaki insanlar, kafirler ve münafıklardır. Bu üç kesimin her biri toplumda kendine özgü davranış biçimlerine sahiptir. Bu ayetlerde muttaki insanların ve kafirlerin ruhi özellikleri ve düşünceleri beyan ediliyor, ama ayetler münafıklar konusunda bu zümrenin düşünce yapısının zayıf kökleri ve iki yüzlülükleri ve riyakarlıkları hakkında daha detaylı bir şekilde açıklamada bulunuyor. Gerçekte ayetler gerçek müminleri sahte müminlerden ayırt etme kriterlerini sunuyor. Muttaki insanlar İslam'ın ruhunu hakiki manada idrak ederek iman eden insanlardır. Müminlerin tam karşı noktasında Allah'a ve kıyamet gügününe iman etmeyen kafirler yer alıyor. Ancak münafıklar riyakar ve hilekar insanlardır. Bu zümre görecede iman eden, ama batında kafir olan insanlardır. Bu zümre kötü niyetlerini gizledikleri için tehlikeli ve iki yüzlü komplocu insanlardır ve Müslümanlara yönelik büyük tehlike arz eder. Belki bu yüzdendir ki Kur'an-ı Kerim en çok münafıklar konusunda uyarıda ve ifşaatta bulunuyor.
Gerçi Bakara suresinin ayetleri yavaş yavaş nazil oldu ve çeşitli konuları içeriyor, fakat ayetlerin hepsi tek bir amacı izliyor, o da, subhan Allah'a kulluk etmenin gereği, tüm semavi peygamberlere ve kitaplarına inanmaktır. Buna göre sure, Allah'a ve peygamberlerine ve kitaplarına iman etmeyen kafirleri ve münafıkları mezemmet ediyor ve kitap ehli olanları da Allah'ın dininde bidat, fikri ve inançsal sapkınlıklar ve peygamberleri bir birinden farklı görmeleri yüzünden ayıplıyor. Bakara sözcüğünün anlamın inektir. Bu surede ibret verici bir macera olan inek öyküsüne işaret ediyor ve bu yüzden sure Bakara olarak adlandırılıyor.