
کارگر
Ne İranlıların devrimidir ve ne de Şiilerin, İslam İnkılabı, “evrensel bir devrim”dir!
Allah’ın adıyla
“Andolsun Fecre, On geceye… Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin değeri vardır.” (Fecr/1-5)
İranlı Müslümanların arka planı neredeyse bir asra dayanan emperyalizm ve siyonizmin İran’da ki yansıması ”Şahlık düzeni” ile mücadeleleri; feylesof, bilge, abid ve arif devrimci İmam Humeyni (r.a)’nin 1 Şubat 1979’da ülkeye dönmesi ile başlayan on günlük eşsiz ve tarifsiz mücadelenin ardından 11 Şubat 1979 günü insanlık tarihinin en şanlı ve yüce devrimi “İslam İnkılabı”nın gerçekleşmesi ile taçlanmıştır.
Evet, İslam İnkılabı 1979 yılında İmam Humeyni (r.a) önderliğinde ekseriyetle Şii Müslümanlardan oluşan İran Milleti eliyle gerçekleşmiştir.
Ancak İslam İnkılabı ne sadece İranlıların devrimidir ve ne de Şii bir devrim. Hatta İslam İnkılabı’nı sadece Müslümanlara hasretmek bile doğru değildir. Bilakis İslam İnkılabı, “evrensel bir devrim”dir! İslam İnkılabı, herhangi bir coğrafya kaydı olmaksızın tüm Müslüman, mustazaf ve mazlum halkların ortak inkılabıdır!
Zira İslam İnkılabı her ne kadar İran coğrafyasında “Şahlık düzeni”ne karşı gerçekleşmiş ola bile esasında arka planda “küresel emperyalizm ve siyonizm”e karşı mazlum ve mustazafların evrensel bir zaferidir. Bu yönü ile dünya devrimler tarihi ele alındığında görülecektir ki, mazlum ve mustazafların emperyalist ve siyonist düzene karşı yegâne devrimi, İslam İnkılabı’dır. Ve İslam İnkılabı, vahşi kapitalizm, emperyalizm, siyonizm ile onların İslam coğrafyasındaki uzantı ve tetikçileri olan Selefizm, Vahhabizm, Gülenizm, Mistisizm gibi akım, cereyanlar ve fitnelere karşı mazlum ve mustazafların kurtarılmış tek kalesidir.
Meseleye yüzeysel yaklaşan bazı şahsiyetler: “Madem ki İslam İnkılabı, tüm Müslüman, mustazaf ve mazlum halkların devrimidir, o halde hani yansıması?” sorusu ile kinaye yollu hem İslam İnkılabı’nı mahkum etmek ve hem de bir karşılığının olmadığını vurgulamak istiyorlar.
Bu yaklaşım içerisinde olan düşünce ve şahsiyetler, maalesef bir yönü ile haklılar ki, “İslam İnkılabı”nın ne anlama geldiğini küresel emperyalizm ve siyonizm, Müslüman kitlelerden daha erkenden ve daha derinden kavramıştır. Ve onu boğmak ya da en azından kendi coğrafyasına hapsetmek için ilk günden tüm varlıkları ile harekete geçmişlerdir.
Küresel emperyalizm ve siyonizm, İslam İnkılabı’nı boğmak için Saddam eliyle dayattığı sekiz yıllık savaş ve ardı arkası kesilmeyen ve asla gevşemeyen ambargolar yanında iki büyük fitneyi; “mezhepçilik ve ulusçuluk” canavarını harekete geçirmişlerdir. Yüce İslam İnkılabı’nı, “İran Devrimi ya da Şii Devrim” ve bu inkılaba gönül verenleri ise “İrancı” olarak adlandırarak, ellerindeki tüm medya ve kültürel araçlarla özellikle Müslüman halkları zihinsel olarak iğfal etmişlerdir.
Ancak İslam İnkılabı, geride bıraktığı otuz altı yıllık süreçte kendisine karşı uygulanan tüm fiziksel, siyasal, sosyal, ekonomik ve psikolojik baskı ve ambargolara rağmen dünya dengelerinin tamamen ve yeniden şekillenmesini temin etmiştir. Bir devrimin gerçek sonuç ve etkilerini görmek için otuz altı yıllık bir süreç elbette yeterli değildir. Ancak bu otuz altı yıllık süreçte elde edilen kazanımlardan hareketle şunu söyleyebiliriz: “Yeni bir dünya kuruluyor! Mustazaf ve mazlumların başrolde olduğu bir dünya!
İslam İnkılabı’nın geride bıraktığı otuz altı yıllık süreçte ürettiği siyaset ve bu siyasetin sonuçları sadece İran ya da Müslümanların değil, tüm insanlığın kaderini ilgilendirmektedir. Üzerine uzun ve köklü araştırmalar yapılması gereken bu başlıkla ilgili olarak bizim bazı tespitlerimiz şöyledir.
1-İslam İnkılabı gerçekleştiği an itibariyle Müslümanlar, Amerika ve Avrupa’dan oluşan Batı Bloğunun dayattığı “kapitalizm ve liberalizm” ile öncülüğünü SSCB’nin yaptığı Doğu Bloğunun dayattığı “sosyalizm ve komünizm” arasında sıkışmış ve iki tercihten birine mahkum bırakılmıştı.
İslam İnkılabı, Müslümanların hatta insanlığın bu iki tercihten birini seçmeye mecbur olmadıklarını, adalet ve hakkaniyet içeren “üçüncü bir yol” olduğunu gösterdi. Müslüman halklara kurtuluşun “İslam”da olduğunu teorik ve pratik olarak ayan etti.
2-İslam İnkılabı, insanlığın en büyük musibetinin “küresel emperyalizm ve siyonizm” olduğunu, emperyalizmin “Büyük Şeytan Amerika” ve siyonizmin ise “Gasıp İsrail Rejimi” şahsında müşahhas hale geldiğini faş etti.
Yine İslam İnkılabı sayesinde insanlık, dünyanın neresinde ve ne türden bir sömürü ve zulüm varsa, o zulüm ve sömürünün esas köklerinin Amerika, İsrail ve bunların yandaşlarından bağımsız düşünülemeyeceği, bu zulüm ve sömürüden hakikatte kurtulmak isteyenlerin esas olarak Amerika ve İsrail ile mücadele etmesi gerçeğini öğrendi.
3-İslam İnkılabı halklara, egemen güçlerin kofluğunu ve onların plan ve desiselerinin mutlak olmadığını, “direniş” ile egemenlerin sultasından kurtulmanın mümkünlüğünü ve istikbar güçlerin sömürgeci ellerinin mazlum ve mustazaf halkların yakasından nasıl kesileceğini öğretti.
4-İslam İnkılabı, Müslüman ümmetin hatta insanlığın en mühim meselesinin “Filistin Meselesi” olduğu gerçeğini aşikar etti. İslam İnkılabı sayesinde öğrendik ki; Filistin Meselesi, sadece Filistinlileri ilgilendiren bir sorun değildir. Filistin Meselesi, küresel emperyalizm ve siyonizm ile İslam ve mustazafların mücadelesinde ana cephesidir. Ve bu cephenin sonuçları da sadece Filistin ve İsrail’i değil evrensel olarak tüm insanlığı etkileyecek çaptadır.
5-İslam İnkılabı’nın özellikle “Filistin Cephesi” üzerinden emperyalizm ve siyonizme karşı başlattığı mücadele, İslam ülkelerindeki batıl, kukla, dikta, uşak ve manda yönetim, cemaat, aydın ve entelektüellerin maskesini düşürdü. Zira Filistin Meselesi, “hak-batıl” mücadelesinde gerçek bir turnusol kâğıdı görevi yapmaktadır. İslam İnkılabı, emperyalizm ve siyonizm ile hakikaten mücadele edenlerle, onlara uşaklık ve yandaşlık yapanların ayırt edilmesi için “Filistin Meselesi” üzerinden şaşmaz bir ölçü oluşturmuştur.
6-İslam İnkılabı, asırlardır İslam dünyasının en büyük musibeti olan ancak yüzyıllardır değişik araç ve bahanelerle kendini perdeleyen Selefizm ve Vahhabizm’in hakikatini açığa çıkarmıştır. İslam İnkılabı sayesinde öğrenildi ki; Selefizm ve Vahhabizm, küresel emperyalizm ve siyonizmin İslam coğrafyası içerisindeki tetikçileridir. Selefi ve Vahhabi akım, düşünce ve örgütlerin “öz İslam” ile alaka ve ilgileri yoktur ve bu yarı vahşi mağara insanları sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için bir tehdit ve tehlikedir.
7-İslam İnkılabı, “Batı”ya dayanmadan bilimsel, teknik, teknolojik ve sosyal ilerlemenin mümkün olduğunu ispat etmiş ve tüm mazlum ve mustazaf kitlelerin gözünü açmıştır. İnanılmaz baskı ve ambargolara rağmen İslam İnkılabı’nın bilim, teknik, sanat, spor, sinema ve sosyal alanda elde ettiği başarılar göz kamaştırıcıdır. (ki İran, bilimsel çıktılarda dünya lideridir ve çıktı oranı şu anda dünya ortalamasının on bir katıdır.)
8-İslam İnkılabı, “Batı Medeniyeti”nin gerçek yüzünü açığa çıkarmıştır. İslam İnkılabı sayesinde insanlık, elde ettiği bilimsel ve teknik kazanımları günah ve suçlarına örtü yapan Batı Medeniyeti’nin gerçek karakterinin; sömürgeci, köleci, kan dökücü, korku ve nefret politikaları üzerinden halklara tasallut olan, “öteki” olarak addettiği kendi dışındaki herkese karşı “vehimlere dayalı aşağılama siyasetini” ilke edinmiş vahşi bir uygarlık olduğunu fark etti.
9-İslam İnkılabı, İslam tarihinde istenmedik bir dizi olay neticesinde maalesef saklı kalmış eşsiz bir hazine misali tarihin hiçbir evresinde gereğince tanınamamış Ehl-i Beyt (s.a)’in hakikatinin ve onlardan sudur eden pak ve münezzeh bilginin insanlıkla buluşmasına zemin oluşturmuştur. Böylece gerek Müslümanlar ve gerekse insanlık asırlardır bihaber kaldıkları “Kevser Havuzu”nun tatlı suyundan bir damla olsun tatma imkanı bulmuşlardır.
10-İslam İnkılabı sayesinde yeni bir Ortadoğu kuruluyor! Rehber Hamaney’in ifadesiyle: “Allah Teala’nıntakdir ettiği hakikatler esası gereği yeni bir Ortadoğu’nu şekilleneceğinde kuşku yoktur. Bu Ortadoğu, İslam’ın Ortadoğu’su olacaktır..!”
Akıl ve basiret sahipleri açısından kurulmakta olan bu yeni Ortadoğu üzerinden yeni bir dünya kurulacağını görmek zor değildir!
Hizbullah’ın İsrail’e karşı elde ettiği zaferler (ki, Hizbullah-İsrail mücadelesinin örtülü bir İran-Amerika savaşı olduğunu düşündüğümüzde bu başka bir anlam kazanır), Yemen ve Bahreyn’de ki İnkılabi gelişmeler, yüz beş ülkenin birlikte saldırmasına rağmen Suriye yönetimini devirememeleri ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile Büyük İsrail hayalinin çökmüş olması, Irak’ı parçalama planlarının pratik bulamaması, emperyalizm ve siyonizmin uşaklığını yapan bölgesel iktidar ve diktatörlerin birbiri ardına yıkılıyor olması gelişmelerinin hiç biri “İslam İnkılabı”nın etki alanı dışında okunması mümkün olmayan gelişmelerdir.
“Biz ise, yeryüzünde mustazaflara lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.” (Kasas-5)
Muntazar Musavi / Rasthaber
Bir Yorum Yazın
Adınız
Soyadınız
E-Mailiniz
Yorumunuz
İran, Dünyada En Fazla Doğalgaz'a Sahip Ülke
İran Petrol Bakanı Yardımcısı, İran'ın dünyadaki en fazla doğalgaza sahip olan ülke olduğunu belirterek, ülke genelindeki 15 elektrik üretim santralinin doğalgaz ağına bağlandığını açıkladı.
İran'ın dünyadaki en fazla doğalgaza sahip olduğunu belirten İran Petrol Bakanı Yardımcısı Hamidrıza Iraki, "Dünya genelindeki doğalgaz tüketimi, en fazla 2015 yılına kadar, diğer tüm enerji kaynakları ile eşit bir süzeye ulaşacaktır. Ülkemizi doğalgaz üretimi, her zaman artış yolunda ilerlemiştir ama 2014 yılı, bu açıdan benzersiz bir yıl oldu. Tarih boyunca bir doğalgaz şirketinin bir yıl içerisinde günlük üretimini 100 milyon metreküp arttırması benzersizdir" dedi.
İran'ın gelecek yıl içerisinde günlük üretimini 200 metreküpe kadar yükselteceğini söyleyen Iraki, "21.yüzyıl, haklı olarak doğalgaz yüzyılı olarak adlandırılmıştır ve bu neden ile de İran'ın enerji alanındaki konumu çok yüksektir. Ülkemizdeki doğalgaz tüketimi, yılda 186 milyar metreküptür ki bu sayının gelecek 3-4 yıl içerisinde 330 metreküp, yanı 45 yıl önceki oranın tam 2 katına kadar yükselmesini bekliyoruz" dedi.
Iraki sözlerinin devamında İran genelindei şehirler ve köylerin yüzde 95'inin doğalgazdan yararlanabildiklerini belirterek, ülke genelindeki elektrik santrallerinin yüzde 80'lik bölümü, yani 150 santralin doğalgaz ağına bağlandığını açıkladı. Iraki sözlerinin bir diğer bölümünd ise "2025 yılı programına göre İran, dünyanın üçüncü doğalgaz üreticisi ve dünya doğalgaz piyasasından yüzde 8 il 10'luk bir paya sahip olmalıdır. İran'ın günümüzdeki payı ise yüzde 1. 5'tur ve bu da, tekonoloji ve bilim alanlarındaki yatırımların artması gerektiğini gösteriyor" dedi.
Laricani: Batı Dünyası, Nükleer Müzakereleri Pazar Meydanı ile Karıştırıyor
İran İslami Meclisi Başkanı, müzakerelerin bazı sorunların çözümü için yararlı olduğunu, ama Batı dünyasının bu müzakerelere ticaret gözü ile bakmak istediklerini belirtti.
MHA'nın haberine göre, İran İslam Devrimi'nin 36.yıldönümüne özel düzenlenen bir kongreye katılan İran İslami Meclisi Başkanı Ali Laricani, İran ve P5+1 grubu arasında devam eden nükleer müzakerelere dikakt çekerek, "Nükleer müzakereler, bazı yanlış anlaşılmaların ortadan kaldırılması açısından yararlıdır, ama batı dünyası, bu müzakerelere ticaret gözü ile bakıyor ve pazarlık yapmak istiyor" dedi.
Laricani sözlerinin devamında ise ABD Cumhurbaşkanı Barack Obama'nın İran'ın nükleer çalışmalarını tamamen durdurduğu hakkındaki iddialarının çok basit ve değersiz olduğunu vurgulayarak, "Eğer ülkenizin içindeki sorunların bu iddialar ile çözüleceğini düşünüyorusanız, tamam, ama eğer gerçekten bu iddialara inanıyorsanız, yanlış bir düşünce içerisinde olduğunu söylemeliyim. Bir bilime ulaşan bir ülkeden, o bilimi tekrar alamazsınız. Eğer bu iddialar ile müzakerelerde İran halkına daha fazla baskı uygulamak peşindeyseniz, İran halkının her zaman karşınızda duracağını bilmelisinizdir" dedi.
Batı dünyasının nükleer müzakereleri, Pazar meydanı ile karıştırdığını söyleyen Laricani, "Nükleer müzakereler, görüşmeler ve incelemeler yapılması için olanak sağlayan bir alandır ve ticaret ve pazarlık yapmak için uygun değildir" dedi ve Obama'nın yaptırımlar ile İran'ı müzakere masasına oturttuğu hakkındaki iddialarına dikkat çekerek, "İran halkının bağımsızlık yolundaki ilerlemesi, gelişimimizi sağlamıştır ve İran bugün artık yabancı ülkelere çok daha az bağlıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı da yaptırımlar karşısında gayet iyi bir şekilde direnebilmeyi başardık" diye ekledi.
Şemhani: Batının Terörizme Verdiği Destek, Tekfiri Akımların Oluşmasına Neden Olmuştur
İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri, batılı ülkelerin Orta Doğu halkının haklarını gözardı etmesi ve yönetimleri terörizm ile değişirmeye çalışmak konusundaki yanlıi ısrarı nedeni ile ttekfiri örgütlerin gün yüzüne çıktığını belirtti.
MHA'nın haberine göre, Tahran'a gelen Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ile görüşen İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, İran ve Hindistan arasıdanki kültürel ve tarihi ortaklıklara dikkat çekerek, stratejik ortak olan iki ülke arasındaki ilişkilerin ulusal çıkarlar ve bölgesel huzur çerçevelerinde gelişmekte olduğunu vurguladı.
Şemhani bu görüşmede ayrıca iki ülkenin liman yapımı ve demir yolları ile ilgili işbirliklerinin gelişmesini ilgi ile karşıladığını belirterek, ekonomik ve ticari anlaşmaların en kısa zaman içerisinde uygulamaya geçmesi ile İran ve Hindistan arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem açılacağını söyledi.
İran'ın yeni bir terör akımının geliştiği ve bazı batılı ülkeler ve bölgedeki işbirlikçilerinin Suriye ve Irak'taki tekfiri terör örgütlerine destek vermeleri ile ilgili yaptığı uyarıları hatırlatan Şemhani, "Malesef batılı ülkelerin, Orta Doğu halkının hakları ve iradesini gözardı etmek ve ülke yönetimlerini terörizm kullanarak güçten almaya çalışması konusundaki gösterdiği ısrar, tekfiri örgütlerin oluşması ve bölgedeki krizin tırmanmasına neden olmuştur" dedi ve Bağlantızılar Hareketi üyelerinin, terör ile mücadele ve dünyaya barış ve huzur kazandımak konusunda daha ciddi çalışmalar gerçekleştirmesi gerektiğini ekledi.
Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ise bu görüşmede İran'ın terör ile mücadele ve batı Asya'nın huzuru ve güvenliğindeki önemli rolüne dikakt çekerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin farklı alanlarda gelişmesi isteğinde bulundu. Doval ayrıca iki ülkenin bölge güvenliği konusundaki önemli rollerine dikakt çekerek, "İran ve Hindistan arasındaki ilişkiler, hiçbir zaman üçüncü bir ülkenin etkisi altında kalmamıştır ve ikili çıkarlar doğrultusunda devam etmiştir" dedi.
11 Şubat Yürüyüşü’ne büyük katılım
İran İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıl dönümü münasibetiyle düzenlenen bu yılkı 11 Şubat Yürüyüşü halkın büyük katılımıyla gerçekleşti.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin haberine göre, İran İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıl dönümü münasibetiyle düzenlenen bu yılkı 11 Şubat Yürüyüşü halkın geniş katılımıyla, bugün sabah İran saatiyle 9’da ve “Amerika ve İsrail’e ölüm olsun” sloganıyla başladı.
Bu yılkı 11 Şubat Yürüyüşü İran’ın 1000’den fazla şehir ve 5000’den fazla köyünde düzenlendi.
Tahran’daki yürüyüşte halk önceden belirtilen ve Azadi Meydanı’na ulaşan 10 cadde üzerinden bu meydana doğru hareket etti. Azadi Meydanı’ndaki özel tören ise saat 10’dan itibaren ve İran İslam Cumhuriyeti Milli Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Azadi Meydanı’ndaki merasimde, İran İslam Cumhuriyeti Ordusu Müzik Korusu ve 22 bin kişilik öğrenci korusundan oluşan koru devrim şarkılarını seslendirdi ve daha sonra ise Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, halka hitab etti.
Dahey-e Fecr (Şafakta On Gün) Törenleri Düzenleme Komitesi’nin verdiği habere göre, bu yılkı 11 Şubat merasimlerini yerinde gözlemlemek için dünyanın 30 ülkesinden 400’ün üzerinde yabancı konuk ağırlanmakta ve 11 Şubat Yürüyüşü’nü haber yapmak için sadece Tahran’da 265 yabancı ve 1500 yerli muhabir ve gazeteci hazır bulunmakta.
Ruhani: “İran halkının baskı ve yaptırımdan korktuğunu sanmayın”
Cumhurbaşkanı 11 Şubat Yürüyüşü münasibetiyle Tahran’ın Azadi Meydanı’nda yaptığı konuşmada, İran halkının baskı ve ambargolardan korkmadığını belirtti.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıl dönümü nedeniyle düzenlenen geleneksel 11 Şubat Yürüşü’nün son durağı olan Tahran’ın Azadi Meydanı’nda büyük kalabalığa hitap etti.
Ruhani bu konuşmasında, “Halkın Özgürlük, Bağımsızlık ve İslam Cumhuriyeti isteğinden 36 yıl geçmesine rağmen, ama yine de Özgürlük, Bağımsızlık ve İslam Cumhuriyeti bizim halkımızın en önemli tutkusudur” dedi.
Hasan Ruhani, halk ve İslamı yüceltmenin, İslam Cumhuriyeti’nin iki en önemli değeri ve tutkusu olduğunu belirtti ve “İslam Cumhuriyeti şeriatın, büyük bir hlklta ortaya çıkışıdır, İslam Cumhuriyeti Tanrı’nın hükmünün yüce bir halkta ortaya çıkışıdır, İslam Cumhuriyeti İlahi iradenin uyanık bir halkın vesilesiyle uygulanmasıdır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Ruhani, sözlerinin devamında ise dış politika ve 5+1 Grubu’yla devam eden Nükleer Müzakereler’e değindi ve “Hükümet dış siyasetle ilgili ilk günden beri ortaya koyduğu prensiplere bağlıdır ve bu slogan ve esaslar ise ulusal çıkarlar ve devrimin tutku ve değerleri çerçevesinde tüm dünyayla yapıcı bir ilişkidir, hükümet yeni bir tutum ve girişimle müzakerelerdeki çıkmaz sokağı aşmayı başardı, bizm müzakerelerden beklentimiz ise kazan-kazan esasına dayalı bir çözüm bulmaktır ve bunun anlamıysa İran’ın uluslararası yasalar doğrultusunda nükleer çalışmalarının tamamen barışçıl amaçlı olduğunu göstermek ve karşı tarafın ise gayrı insani, yanlış ve yasalara aykırı bir şekilde uyguladığı ambargo ve yaptırımları kaldırmakla yükümlü olduğu hususudur”diye konuştu.
Ruhani, bazılarının İran’ın yaptırmlar sonucunda korktuğunu ve bunun için müzekere masasına oturduğunu dillendirdiklerini hatırlatarak, İran halkının hiç bir zaman baskı ve yaptırımlardan korkmadığını ve aldığı kararlarda etkili olmadığını söyledi ve “Eğer yaptırım ve baskıların İran’a karşı işe yaradığını düşünüyorsunuz, peki o zaman neden müzakere masasasına oturdunuz?” Dedi.
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir?
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bu tek bir kelime ile özetlenebilir: İslam. Liderlerinin gösterişsizliği aşikar biçimde, İmam Hamanei’den başlamak üzere, aşağı doğru akmaktadır.
Emperyalist ve Siyonist güçlerin sürekli saldırılarına rağmen İslam Devriminin 36 yıl nasıl ayakta kaldığı ilham vericidir. Buna sebep, İran halkının İslama olan sadakati ve muttaki liderliğinin takvasıdır.
Dünyadaki, özellikle Müslüman Doğu’daki (Ortadoğu) birçok karışıklığa rağmen bölgede bir ülke "İslami İran" aydınlığın ve istikrarın yol göstericisi olarak durmaktadır. Onlarca yıldır halen yürürlükte olan Batı’nın gayrimeşru yaptırımlarına, dış saldırılara ve kitlesel iç sabotajlara rağmen gerçekten dikkat çekici olan İslam Cumhuriyeti’nin sadece ayakta kalmayıp iyi ilerlemeler kaydetmesidir. Diğer ülkeler olsa uzun zaman önce çökmüştü.
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bunun sadece ona bahşedilen, fırtınaları dindirecek geniş petrol ve gaz varlığının olmasına bağlanması yanlıştır. Nihayetinde, diğer petrol üreticileri "Irak, Libya, Suriye ve Suudi Arabistan" bile karışıklıklarca kuşatılmıştır. Irak, mükerrer saldırı ve yaptırımlarla harap olmuştur. İslami İran da bu tür saldırılara, ironik bir biçimde Irak tarafından bile, maruz kalmıştır; ancak halen güçlü durmaktadır. Libya tümüyle parçalanmıştır, görüşülecek bir hükümet bile yoktur. Suriye yurtdışından körüklenen ve finanse edilen bir savaş içersinde kaybolmuştur. Bu büyük komploya dayanmasını sağlayan İran destekli Hizbullah’a ve İran’ın kendisine minnet duymaktadır. Yapay krallık Suudi Arabistan, 28 Ocak’ta ABD başkanı Obama tarafından “istikrar adası” olarak tanımlanmasına rağmen -Suudiler Dikkat! Jimmy Carter’ın 1977’nin sonlarında Şah rejimini “istikrar adası” ilan eden felaket getirici sözlerini hatırlayın!- uçurumun kenarında sallanmaktadır. Varlığını sürdürebilmesinin garantisi artık yoktur ve bu sadece bir kralı kaybetmesinden veya yeni kralın akıl sağlığı ile ilgili sorunlar yaşamasından değil iç çelişkilerin birikimindendir.
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bu tek bir kelime ile özetlenebilir: İslam. İran, halkının ihtiyaçlarını karşılamada İslami bir yol izlemiş, ezilenlerin adilce muamele gördüğü bir sistem kurmuştur. Doğru, İran mükemmel değildir, hiç olmamıştır ve olmayacaktır, ancak neredeyse diğerlerinin tümünden çok daha iyi durumdadır. Suudi Arabistan ve Pakistan’dan farklı olarak İslam’a yaklaşımı yüzeysel değildir. İslami idealleri yaşatmak için samimi bir sadakat vardır. Liderlerinin gösterişsizliği aşikar biçimde, Rehber İmam Ali Hamaney’den başlamak üzere, aşağı doğru akmaktadır. Takva (Allah’ın gücü ve varlığının öz bilinci) muttaki olan üst liderlerinden örnek yaşamlarına imrendirecekleri alt kısımdakilere doğru yayılmaktadır ve zenginlik açgözlü bir üst tabakanın elinde toplanmamıştır.
Diğer tüm Müslüman toplumlarda, takva genellikle fakir, ezilmiş kitleler arasında (ya da onu anlayabildikleri kadarı) mevcuttur, ancak bu üst mevkilerdekilere yayılmaz. Bunun yerine, zenginlikler üst mevkilerdekilerin elinde birikmiştir. Bu, toplumda kırgınlık ve istikrarsızlar oluşturur. Türkiye ve Malezya gibi istisnalarda sınırlı manada istikrar oluşu şaşırtıcı değildir.
İslami İran’ın diğer iki dikkat çekici yönü; dış müdahale ve etkilerden tümüyle bağımsız oluşu ve dış borcunun bulunmamasıdır. Hangi kriterlerle ölçülürse ölçülsün bunlar olağanüstü başarılardır. Batı’nın yağmacı güçleri herhangi bir ülkenin bağımsız hakimiyet kurmasına hoşgörü göstermemektedir; büyük askeri güçlerini söz dinlemeyen ülkeyi tekrar çizgilerine getirmede kullanmaktadırlar. Bunu kırk yıla yakın zaman boyunca İran üzerinde de denemişler, ancak çok kötü bir şekilde başarısız olmuşlardır. Benzer şekilde uluslararası finans sistemlerinin parçası olmaması sayesinde –İran,uluslararası bankerler ve hırsızlar tarafından idare edilen Uluslararası Kuruluşların Bankalarına üye değildir- zenginlikleri bir azınlıkta toplayıp diğerlerini yoksullaştıran kapitalist finansal sahtekârlıkları da ustalıkla savuşturmaktadır.
Halkın bu baskılara karşı koymasını sadece İslami esaslara bağlılığı sağlamaktadır. İran bu tür değerlerin simgesidir ve diğer Müslümanların, şayet mezhepçi at gözlüklerini çıkarmaları durumunda, gıpta edecekleri bir modeldir.
Zafar Bangaş/Crescent-online
intizar
İslam İnkılabı Rehberinin barışçı nükleer müzakereleri desteklemesi
İran İslam cumhuriyeti Hava Kuvvetleri ve Hava Savunma Karargahı komutanları ve personelinden bir grup, İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei tarafından kabul edildi.
Salı günü (8 şubat) Hava Kuvvetleri Günü münasebetiyle gerçekleşen kabulde,İmam Hamenei, İran milletinin 22 Behmen Zafer Yürüyüşünde, bir kez daha, zorbalığa karşı boyun eğmeyeceğini ve aşağılayıcı her harekete, misliyle karşılık vereceğini göstereceğini vurguladı.
İslam İnkılabı Rehberi, ABD'nin 36 yıl boyunca devam eden düşmanlığının nedeni, asıl hedefi ve İran milletini aşağılama ve diz çöktürmek için onların yanlış hesaplarına temasla, Allah'ın yardımıyla, İran halkının 22 Behmen ( 11 şubat) Zafer Yürüyüşünde, kararlı irade ve güçlü varlığıyla, düşmana diz çöktüreceğini beyan etti.
İran başta olmak üzere bölge meseleleri hakkında üst üste yaşadığı başarısızlarının, Amerikalıların yanlış hesap ve stratejik hatalarından kaynaklandığını ifade eden İmam Hamenei, bu hataların bir örneği olarak, son günlerde bir Amerikalı yetkilinin, İranlıların nükleer müzakerelerde eli kolu bağlı olduğunu ifade etmesinin olduğu belirtti.
Nükleer müzakereler, düşmanların İran'ın bu konuda aciz ve çaresiz kaldığını dayatma çabalarına işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, " Ben yapılabilecek bir anlaşmaya evet diyorum, ancak "kötü" anlaşmaya karşıyım; milli çıkarların aleyhine olacak ve büyük İran milletini aşağılayacak anlaşmak yerine, anlaşmamanın daha iyi olduğuna inanıyoruz", diye beyanatta bulundu.
İranlı yetkililer ve nükleer müzakerecilerin, düşmanın elindeki yaptırım kozunu çıkarma çabalarına de değinen İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei, " Eğer bu gerçekleşir, yaptırım kozu anlaşma ile düşmanın elinden çıkarılırsa, çok iyi olur; ancak bu gerçekleşmezse, herkes bilmeli ki, yaptırım kozunu etkisizleştirmek için İran'ın içinde birçok çözüm yolu var", diye ifade etti.
İran milletinin zorbalık, aşırı talepler ve mantıksız tavırları kabul etmeyeceğini vurgulayan İmam Hamenei, Amerikalılar ve onu takip eden birkaç Avrupa ülkesinin, müzakerelerde ortaya koyduğu tavrın mantıkdışı olduğunu, bütün taleplerinin gerçekleşmesini beklediklerini, oysa bunun, müzakere yöntemi olmadığını kaydetti.
İslam inkılabı rehberi önce genel hatları ve daha sonra, ayrıntıları üzerinde anlaşmayı esas alan iki aşamalı nükleer anlaşmasıyla ilgili gündeme getirilen bazı konular hakkında ise, anlaşmanın bir aşamada sağlanması ve genel hatları ve ayrıntılarını kapsaması gerektiğine vurgu yaptı.
ABD'nin Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Gazze, Afganistan, Pakistan ve Ukrayna'daki politikalarının akamete uğradığını hatırlatan İmam Hamenei, " art arda uzun yıllar boyunca, yenilgiye uğrayanlar işte sizlersiniz, ancak İran İslam Cumhuriyeti, ilerleme kaydetmiş ve asla geçen 30 küsur yılla kıyas edilmeyecek", ifadelerini kullandı.
İran İslam Cumhuriyeti takviminde 8 Şubat, Hava Kuvvetlerinin Rahmetli İmam Humeyni'yle tarihi biatinin yıldönümü nedeni ile Hava Kuvvetleri Günü olarak anılıyor.
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Emir Abdullahian: Filistin’e füze teknolojisini vermekten asla çekinmeyiz
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahian, gerektiği takdirde korsan İsrail ile mücadele için Filistinli mücahitlere füze yapımı teknolojisini vermekten asla çekinmeyeceklerini vurguladı.
İran ve Mısır ilişkilerinin geleceği hakkında Tahran’da düzenlenen bir panelde konuşan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Emir Abdullahian, korsan İsrail’i durdurmak için Filistin’e verdikleri desteği sürdüreceklerini belirtti.
Emir Abdullahian, ama maalesef bölgede Arap ülkeleri Filistin dosyasına gerektiği gibi yaklaşmadıklarını kaydetti.
Emir Abdullahian, gerektiği takdirde korsan İsrail ile mücadele için Filistinli mücahitlere füze yapımı teknolojisini vermekten asla çekinmeyeceklerini, fakat hiç bir Arap ülkesinin böyle yapmayacağını söylemek istediğini vurguladı.
Irak’ta kimliği belirsiz uçak IŞİD’e silah attı
Irak’ın El-Anbar eyaletinden bir yetkili, kimliği belirsiz bir uçağın Ramadi’de IŞİD terör örgütüne silah ve mühimmat attığını açıkladı.
Irak’ın El-Anbar eyaletinden adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili, kimliği belirsiz bir uçağın Ramadi’de IŞİD terör örgütüne silah ve mühimmat attığını açıkladı.
Söz konusu kaynak, kimliği belirsiz uçağın içinde silah ve askeri teçhizat ve mühimmat bulunan kasaları El-Anbar’ın Rutebe bölgesinde IŞİD için attığını, tekfirci teröristlerin kasaları toplayarak Rutebe’ye getirdiklerini kaydetti.
Bundan önce de Irak Meclisi milli güvenlik ve savunma komisyonu ve Salahaddin eyaletinin yetkilileri, Amerikan uçaklarının IŞİD terör örgütüne silah ve mühimmat attıklarını belgelediklerini açıklamıştı.