
کارگر
Laricani: Batı Dünyası, Nükleer Müzakereleri Pazar Meydanı ile Karıştırıyor
İran İslami Meclisi Başkanı, müzakerelerin bazı sorunların çözümü için yararlı olduğunu, ama Batı dünyasının bu müzakerelere ticaret gözü ile bakmak istediklerini belirtti.
MHA'nın haberine göre, İran İslam Devrimi'nin 36.yıldönümüne özel düzenlenen bir kongreye katılan İran İslami Meclisi Başkanı Ali Laricani, İran ve P5+1 grubu arasında devam eden nükleer müzakerelere dikakt çekerek, "Nükleer müzakereler, bazı yanlış anlaşılmaların ortadan kaldırılması açısından yararlıdır, ama batı dünyası, bu müzakerelere ticaret gözü ile bakıyor ve pazarlık yapmak istiyor" dedi.
Laricani sözlerinin devamında ise ABD Cumhurbaşkanı Barack Obama'nın İran'ın nükleer çalışmalarını tamamen durdurduğu hakkındaki iddialarının çok basit ve değersiz olduğunu vurgulayarak, "Eğer ülkenizin içindeki sorunların bu iddialar ile çözüleceğini düşünüyorusanız, tamam, ama eğer gerçekten bu iddialara inanıyorsanız, yanlış bir düşünce içerisinde olduğunu söylemeliyim. Bir bilime ulaşan bir ülkeden, o bilimi tekrar alamazsınız. Eğer bu iddialar ile müzakerelerde İran halkına daha fazla baskı uygulamak peşindeyseniz, İran halkının her zaman karşınızda duracağını bilmelisinizdir" dedi.
Batı dünyasının nükleer müzakereleri, Pazar meydanı ile karıştırdığını söyleyen Laricani, "Nükleer müzakereler, görüşmeler ve incelemeler yapılması için olanak sağlayan bir alandır ve ticaret ve pazarlık yapmak için uygun değildir" dedi ve Obama'nın yaptırımlar ile İran'ı müzakere masasına oturttuğu hakkındaki iddialarına dikkat çekerek, "İran halkının bağımsızlık yolundaki ilerlemesi, gelişimimizi sağlamıştır ve İran bugün artık yabancı ülkelere çok daha az bağlıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı da yaptırımlar karşısında gayet iyi bir şekilde direnebilmeyi başardık" diye ekledi.
Şemhani: Batının Terörizme Verdiği Destek, Tekfiri Akımların Oluşmasına Neden Olmuştur
İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri, batılı ülkelerin Orta Doğu halkının haklarını gözardı etmesi ve yönetimleri terörizm ile değişirmeye çalışmak konusundaki yanlıi ısrarı nedeni ile ttekfiri örgütlerin gün yüzüne çıktığını belirtti.
MHA'nın haberine göre, Tahran'a gelen Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ile görüşen İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, İran ve Hindistan arasıdanki kültürel ve tarihi ortaklıklara dikkat çekerek, stratejik ortak olan iki ülke arasındaki ilişkilerin ulusal çıkarlar ve bölgesel huzur çerçevelerinde gelişmekte olduğunu vurguladı.
Şemhani bu görüşmede ayrıca iki ülkenin liman yapımı ve demir yolları ile ilgili işbirliklerinin gelişmesini ilgi ile karşıladığını belirterek, ekonomik ve ticari anlaşmaların en kısa zaman içerisinde uygulamaya geçmesi ile İran ve Hindistan arasındaki ilişkilerde yeni bir dönem açılacağını söyledi.
İran'ın yeni bir terör akımının geliştiği ve bazı batılı ülkeler ve bölgedeki işbirlikçilerinin Suriye ve Irak'taki tekfiri terör örgütlerine destek vermeleri ile ilgili yaptığı uyarıları hatırlatan Şemhani, "Malesef batılı ülkelerin, Orta Doğu halkının hakları ve iradesini gözardı etmek ve ülke yönetimlerini terörizm kullanarak güçten almaya çalışması konusundaki gösterdiği ısrar, tekfiri örgütlerin oluşması ve bölgedeki krizin tırmanmasına neden olmuştur" dedi ve Bağlantızılar Hareketi üyelerinin, terör ile mücadele ve dünyaya barış ve huzur kazandımak konusunda daha ciddi çalışmalar gerçekleştirmesi gerektiğini ekledi.
Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ise bu görüşmede İran'ın terör ile mücadele ve batı Asya'nın huzuru ve güvenliğindeki önemli rolüne dikakt çekerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin farklı alanlarda gelişmesi isteğinde bulundu. Doval ayrıca iki ülkenin bölge güvenliği konusundaki önemli rollerine dikakt çekerek, "İran ve Hindistan arasındaki ilişkiler, hiçbir zaman üçüncü bir ülkenin etkisi altında kalmamıştır ve ikili çıkarlar doğrultusunda devam etmiştir" dedi.
11 Şubat Yürüyüşü’ne büyük katılım
İran İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıl dönümü münasibetiyle düzenlenen bu yılkı 11 Şubat Yürüyüşü halkın büyük katılımıyla gerçekleşti.
Mehr Haber Ajansı muhabirinin haberine göre, İran İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıl dönümü münasibetiyle düzenlenen bu yılkı 11 Şubat Yürüyüşü halkın geniş katılımıyla, bugün sabah İran saatiyle 9’da ve “Amerika ve İsrail’e ölüm olsun” sloganıyla başladı.
Bu yılkı 11 Şubat Yürüyüşü İran’ın 1000’den fazla şehir ve 5000’den fazla köyünde düzenlendi.
Tahran’daki yürüyüşte halk önceden belirtilen ve Azadi Meydanı’na ulaşan 10 cadde üzerinden bu meydana doğru hareket etti. Azadi Meydanı’ndaki özel tören ise saat 10’dan itibaren ve İran İslam Cumhuriyeti Milli Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Azadi Meydanı’ndaki merasimde, İran İslam Cumhuriyeti Ordusu Müzik Korusu ve 22 bin kişilik öğrenci korusundan oluşan koru devrim şarkılarını seslendirdi ve daha sonra ise Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, halka hitab etti.
Dahey-e Fecr (Şafakta On Gün) Törenleri Düzenleme Komitesi’nin verdiği habere göre, bu yılkı 11 Şubat merasimlerini yerinde gözlemlemek için dünyanın 30 ülkesinden 400’ün üzerinde yabancı konuk ağırlanmakta ve 11 Şubat Yürüyüşü’nü haber yapmak için sadece Tahran’da 265 yabancı ve 1500 yerli muhabir ve gazeteci hazır bulunmakta.
Ruhani: “İran halkının baskı ve yaptırımdan korktuğunu sanmayın”
Cumhurbaşkanı 11 Şubat Yürüyüşü münasibetiyle Tahran’ın Azadi Meydanı’nda yaptığı konuşmada, İran halkının baskı ve ambargolardan korkmadığını belirtti.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıl dönümü nedeniyle düzenlenen geleneksel 11 Şubat Yürüşü’nün son durağı olan Tahran’ın Azadi Meydanı’nda büyük kalabalığa hitap etti.
Ruhani bu konuşmasında, “Halkın Özgürlük, Bağımsızlık ve İslam Cumhuriyeti isteğinden 36 yıl geçmesine rağmen, ama yine de Özgürlük, Bağımsızlık ve İslam Cumhuriyeti bizim halkımızın en önemli tutkusudur” dedi.
Hasan Ruhani, halk ve İslamı yüceltmenin, İslam Cumhuriyeti’nin iki en önemli değeri ve tutkusu olduğunu belirtti ve “İslam Cumhuriyeti şeriatın, büyük bir hlklta ortaya çıkışıdır, İslam Cumhuriyeti Tanrı’nın hükmünün yüce bir halkta ortaya çıkışıdır, İslam Cumhuriyeti İlahi iradenin uyanık bir halkın vesilesiyle uygulanmasıdır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Ruhani, sözlerinin devamında ise dış politika ve 5+1 Grubu’yla devam eden Nükleer Müzakereler’e değindi ve “Hükümet dış siyasetle ilgili ilk günden beri ortaya koyduğu prensiplere bağlıdır ve bu slogan ve esaslar ise ulusal çıkarlar ve devrimin tutku ve değerleri çerçevesinde tüm dünyayla yapıcı bir ilişkidir, hükümet yeni bir tutum ve girişimle müzakerelerdeki çıkmaz sokağı aşmayı başardı, bizm müzakerelerden beklentimiz ise kazan-kazan esasına dayalı bir çözüm bulmaktır ve bunun anlamıysa İran’ın uluslararası yasalar doğrultusunda nükleer çalışmalarının tamamen barışçıl amaçlı olduğunu göstermek ve karşı tarafın ise gayrı insani, yanlış ve yasalara aykırı bir şekilde uyguladığı ambargo ve yaptırımları kaldırmakla yükümlü olduğu hususudur”diye konuştu.
Ruhani, bazılarının İran’ın yaptırmlar sonucunda korktuğunu ve bunun için müzekere masasına oturduğunu dillendirdiklerini hatırlatarak, İran halkının hiç bir zaman baskı ve yaptırımlardan korkmadığını ve aldığı kararlarda etkili olmadığını söyledi ve “Eğer yaptırım ve baskıların İran’a karşı işe yaradığını düşünüyorsunuz, peki o zaman neden müzakere masasasına oturdunuz?” Dedi.
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir?
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bu tek bir kelime ile özetlenebilir: İslam. Liderlerinin gösterişsizliği aşikar biçimde, İmam Hamanei’den başlamak üzere, aşağı doğru akmaktadır.
Emperyalist ve Siyonist güçlerin sürekli saldırılarına rağmen İslam Devriminin 36 yıl nasıl ayakta kaldığı ilham vericidir. Buna sebep, İran halkının İslama olan sadakati ve muttaki liderliğinin takvasıdır.
Dünyadaki, özellikle Müslüman Doğu’daki (Ortadoğu) birçok karışıklığa rağmen bölgede bir ülke "İslami İran" aydınlığın ve istikrarın yol göstericisi olarak durmaktadır. Onlarca yıldır halen yürürlükte olan Batı’nın gayrimeşru yaptırımlarına, dış saldırılara ve kitlesel iç sabotajlara rağmen gerçekten dikkat çekici olan İslam Cumhuriyeti’nin sadece ayakta kalmayıp iyi ilerlemeler kaydetmesidir. Diğer ülkeler olsa uzun zaman önce çökmüştü.
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bunun sadece ona bahşedilen, fırtınaları dindirecek geniş petrol ve gaz varlığının olmasına bağlanması yanlıştır. Nihayetinde, diğer petrol üreticileri "Irak, Libya, Suriye ve Suudi Arabistan" bile karışıklıklarca kuşatılmıştır. Irak, mükerrer saldırı ve yaptırımlarla harap olmuştur. İslami İran da bu tür saldırılara, ironik bir biçimde Irak tarafından bile, maruz kalmıştır; ancak halen güçlü durmaktadır. Libya tümüyle parçalanmıştır, görüşülecek bir hükümet bile yoktur. Suriye yurtdışından körüklenen ve finanse edilen bir savaş içersinde kaybolmuştur. Bu büyük komploya dayanmasını sağlayan İran destekli Hizbullah’a ve İran’ın kendisine minnet duymaktadır. Yapay krallık Suudi Arabistan, 28 Ocak’ta ABD başkanı Obama tarafından “istikrar adası” olarak tanımlanmasına rağmen -Suudiler Dikkat! Jimmy Carter’ın 1977’nin sonlarında Şah rejimini “istikrar adası” ilan eden felaket getirici sözlerini hatırlayın!- uçurumun kenarında sallanmaktadır. Varlığını sürdürebilmesinin garantisi artık yoktur ve bu sadece bir kralı kaybetmesinden veya yeni kralın akıl sağlığı ile ilgili sorunlar yaşamasından değil iç çelişkilerin birikimindendir.
İran’ın istikrarı ve ilerlemesi neyle açıklanabilir? Bu tek bir kelime ile özetlenebilir: İslam. İran, halkının ihtiyaçlarını karşılamada İslami bir yol izlemiş, ezilenlerin adilce muamele gördüğü bir sistem kurmuştur. Doğru, İran mükemmel değildir, hiç olmamıştır ve olmayacaktır, ancak neredeyse diğerlerinin tümünden çok daha iyi durumdadır. Suudi Arabistan ve Pakistan’dan farklı olarak İslam’a yaklaşımı yüzeysel değildir. İslami idealleri yaşatmak için samimi bir sadakat vardır. Liderlerinin gösterişsizliği aşikar biçimde, Rehber İmam Ali Hamaney’den başlamak üzere, aşağı doğru akmaktadır. Takva (Allah’ın gücü ve varlığının öz bilinci) muttaki olan üst liderlerinden örnek yaşamlarına imrendirecekleri alt kısımdakilere doğru yayılmaktadır ve zenginlik açgözlü bir üst tabakanın elinde toplanmamıştır.
Diğer tüm Müslüman toplumlarda, takva genellikle fakir, ezilmiş kitleler arasında (ya da onu anlayabildikleri kadarı) mevcuttur, ancak bu üst mevkilerdekilere yayılmaz. Bunun yerine, zenginlikler üst mevkilerdekilerin elinde birikmiştir. Bu, toplumda kırgınlık ve istikrarsızlar oluşturur. Türkiye ve Malezya gibi istisnalarda sınırlı manada istikrar oluşu şaşırtıcı değildir.
İslami İran’ın diğer iki dikkat çekici yönü; dış müdahale ve etkilerden tümüyle bağımsız oluşu ve dış borcunun bulunmamasıdır. Hangi kriterlerle ölçülürse ölçülsün bunlar olağanüstü başarılardır. Batı’nın yağmacı güçleri herhangi bir ülkenin bağımsız hakimiyet kurmasına hoşgörü göstermemektedir; büyük askeri güçlerini söz dinlemeyen ülkeyi tekrar çizgilerine getirmede kullanmaktadırlar. Bunu kırk yıla yakın zaman boyunca İran üzerinde de denemişler, ancak çok kötü bir şekilde başarısız olmuşlardır. Benzer şekilde uluslararası finans sistemlerinin parçası olmaması sayesinde –İran,uluslararası bankerler ve hırsızlar tarafından idare edilen Uluslararası Kuruluşların Bankalarına üye değildir- zenginlikleri bir azınlıkta toplayıp diğerlerini yoksullaştıran kapitalist finansal sahtekârlıkları da ustalıkla savuşturmaktadır.
Halkın bu baskılara karşı koymasını sadece İslami esaslara bağlılığı sağlamaktadır. İran bu tür değerlerin simgesidir ve diğer Müslümanların, şayet mezhepçi at gözlüklerini çıkarmaları durumunda, gıpta edecekleri bir modeldir.
Zafar Bangaş/Crescent-online
intizar
İslam İnkılabı Rehberinin barışçı nükleer müzakereleri desteklemesi
İran İslam cumhuriyeti Hava Kuvvetleri ve Hava Savunma Karargahı komutanları ve personelinden bir grup, İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei tarafından kabul edildi.
Salı günü (8 şubat) Hava Kuvvetleri Günü münasebetiyle gerçekleşen kabulde,İmam Hamenei, İran milletinin 22 Behmen Zafer Yürüyüşünde, bir kez daha, zorbalığa karşı boyun eğmeyeceğini ve aşağılayıcı her harekete, misliyle karşılık vereceğini göstereceğini vurguladı.
İslam İnkılabı Rehberi, ABD'nin 36 yıl boyunca devam eden düşmanlığının nedeni, asıl hedefi ve İran milletini aşağılama ve diz çöktürmek için onların yanlış hesaplarına temasla, Allah'ın yardımıyla, İran halkının 22 Behmen ( 11 şubat) Zafer Yürüyüşünde, kararlı irade ve güçlü varlığıyla, düşmana diz çöktüreceğini beyan etti.
İran başta olmak üzere bölge meseleleri hakkında üst üste yaşadığı başarısızlarının, Amerikalıların yanlış hesap ve stratejik hatalarından kaynaklandığını ifade eden İmam Hamenei, bu hataların bir örneği olarak, son günlerde bir Amerikalı yetkilinin, İranlıların nükleer müzakerelerde eli kolu bağlı olduğunu ifade etmesinin olduğu belirtti.
Nükleer müzakereler, düşmanların İran'ın bu konuda aciz ve çaresiz kaldığını dayatma çabalarına işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, " Ben yapılabilecek bir anlaşmaya evet diyorum, ancak "kötü" anlaşmaya karşıyım; milli çıkarların aleyhine olacak ve büyük İran milletini aşağılayacak anlaşmak yerine, anlaşmamanın daha iyi olduğuna inanıyoruz", diye beyanatta bulundu.
İranlı yetkililer ve nükleer müzakerecilerin, düşmanın elindeki yaptırım kozunu çıkarma çabalarına de değinen İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei, " Eğer bu gerçekleşir, yaptırım kozu anlaşma ile düşmanın elinden çıkarılırsa, çok iyi olur; ancak bu gerçekleşmezse, herkes bilmeli ki, yaptırım kozunu etkisizleştirmek için İran'ın içinde birçok çözüm yolu var", diye ifade etti.
İran milletinin zorbalık, aşırı talepler ve mantıksız tavırları kabul etmeyeceğini vurgulayan İmam Hamenei, Amerikalılar ve onu takip eden birkaç Avrupa ülkesinin, müzakerelerde ortaya koyduğu tavrın mantıkdışı olduğunu, bütün taleplerinin gerçekleşmesini beklediklerini, oysa bunun, müzakere yöntemi olmadığını kaydetti.
İslam inkılabı rehberi önce genel hatları ve daha sonra, ayrıntıları üzerinde anlaşmayı esas alan iki aşamalı nükleer anlaşmasıyla ilgili gündeme getirilen bazı konular hakkında ise, anlaşmanın bir aşamada sağlanması ve genel hatları ve ayrıntılarını kapsaması gerektiğine vurgu yaptı.
ABD'nin Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Gazze, Afganistan, Pakistan ve Ukrayna'daki politikalarının akamete uğradığını hatırlatan İmam Hamenei, " art arda uzun yıllar boyunca, yenilgiye uğrayanlar işte sizlersiniz, ancak İran İslam Cumhuriyeti, ilerleme kaydetmiş ve asla geçen 30 küsur yılla kıyas edilmeyecek", ifadelerini kullandı.
İran İslam Cumhuriyeti takviminde 8 Şubat, Hava Kuvvetlerinin Rahmetli İmam Humeyni'yle tarihi biatinin yıldönümü nedeni ile Hava Kuvvetleri Günü olarak anılıyor.
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Emir Abdullahian: Filistin’e füze teknolojisini vermekten asla çekinmeyiz
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahian, gerektiği takdirde korsan İsrail ile mücadele için Filistinli mücahitlere füze yapımı teknolojisini vermekten asla çekinmeyeceklerini vurguladı.
İran ve Mısır ilişkilerinin geleceği hakkında Tahran’da düzenlenen bir panelde konuşan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Emir Abdullahian, korsan İsrail’i durdurmak için Filistin’e verdikleri desteği sürdüreceklerini belirtti.
Emir Abdullahian, ama maalesef bölgede Arap ülkeleri Filistin dosyasına gerektiği gibi yaklaşmadıklarını kaydetti.
Emir Abdullahian, gerektiği takdirde korsan İsrail ile mücadele için Filistinli mücahitlere füze yapımı teknolojisini vermekten asla çekinmeyeceklerini, fakat hiç bir Arap ülkesinin böyle yapmayacağını söylemek istediğini vurguladı.
Irak’ta kimliği belirsiz uçak IŞİD’e silah attı
Irak’ın El-Anbar eyaletinden bir yetkili, kimliği belirsiz bir uçağın Ramadi’de IŞİD terör örgütüne silah ve mühimmat attığını açıkladı.
Irak’ın El-Anbar eyaletinden adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili, kimliği belirsiz bir uçağın Ramadi’de IŞİD terör örgütüne silah ve mühimmat attığını açıkladı.
Söz konusu kaynak, kimliği belirsiz uçağın içinde silah ve askeri teçhizat ve mühimmat bulunan kasaları El-Anbar’ın Rutebe bölgesinde IŞİD için attığını, tekfirci teröristlerin kasaları toplayarak Rutebe’ye getirdiklerini kaydetti.
Bundan önce de Irak Meclisi milli güvenlik ve savunma komisyonu ve Salahaddin eyaletinin yetkilileri, Amerikan uçaklarının IŞİD terör örgütüne silah ve mühimmat attıklarını belgelediklerini açıklamıştı.
İmam Hamenei Mektubunun Kur’anî Dayanakları
Bismillahirrahmanirrahim
“Rabbinin yoluna hikmet, güzel öğütle çağır ve en güzel yöntem ile tartış. Gerçekten Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir ve O hidayete erenleri de en iyi bilendir.”
İmam Hamenei’nin müslüman olmayan toplumlara mektup göndermesi, dünya meselelerine ne kadar hassas olduğunu gösterir. Dünya toplumlarının sorunlarına kayıtsız kalınmaması gerektiğini bizatihi kendisi doğrudan irtibat kurarak gösteriyor. Kendisinin sadece İran halkının rehberi olmadığını, özgürlük, hidayet ve doğrulara ulaşmak isteyen herkes için çaba gösteren şefkatli bir önder olduğunu göstermiş oluyor.
İmam Humeyni (r.a) Doğu bloku devlet adamlarına nasihat ve tavsiyede bulunuyordu. Ancak aradan geçen 25 yıl süreye rağmen muhatap olarak seçtiği yöneticilerin İmam Humeyni’nin nasihat ve tavsiyelerine uymadıkları ortaya çıktı. İmam Hamenei, artık Doğulu ve Batılı devlet adamlarından ve politikacılardan ümidini kesmiş olarak gelecekte toplumların idarecileri olacak genç nesle hitap ediyor.
İmam Hamenei, mektubunu, muhatabın bilimsel, toplumsal ve siyasal durumunu gözönünde bulundurarak Kur’anî tebliğ metodu kullanıyor; hikmet, nasihat ve cidal-i ahsen. “Rabbinin yoluna hikmet, güzel öğütle çağır ve en güzel yöntem ile tartış. Gerçekten Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir ve O hidayete erenleri de en iyi bilendir.” Nahl/125
Mektubun, politik ve diplomatik dilden uzak tamamen şefkat ve rahmet duygularıyla dolu sadakatli bir dost, yüreği yanan bir baba diliyle yazılmış bir mektup olduğu her satırından anlaşılıyor. İlmi ve ahlaki bir dil kullanan İmam Hamenei gençlerin hem kalbine, hem de aklına hitab ediyor. “Allah’ın merhametiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer sert ve katı olsaydın, etrafından dağılırlardı. O halde onları affet, onlar için bağışlanma dile ve işlerinde onlara danış….” Al-i İmran/159 ayetinde beyan edilen peygamberin güzel sıfatını kullanıyor.
Batılı gençleri muhatap olarak alması, onların ruhuna ve fıtratına hitab etmesi demektir. Bütün insanların fıtratı hakka ve gerçeklere meyl eder.” Yüzünü hakka yönelmiş olarak dine çevir; Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtratına. Allah’ın yaratılışında bir değişiklik olmaz. İşte sağlam din budur, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” Rum/30
Batı kültürü, insan fıtratının üstünü örten köpük gibidir. İmam Hamenei bu köpükleri kenara itip berrak suyu görmelerini istiyor. “Gökten su indirdi, her vadi kendi ölçüsü kadar aktı. Sel, üzerindeki köpüğü yüklenip taşıdı. Süs veya eşya yapmak için ateşte erittiğiniz şeylerde de buna benzer köpük oluşur. İşte Allah hak ve batıla böyle örnek verir. Köpük bir kenara atılır, yok olup gider; ancak insanlara yararlı olan şey yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle açıklar.” Ra’d/ 17
İmam Hamenei, İslam dininin bütün dünya için gönderilmiş evrensel değerleri içeren ilahi din ve Resulullah’ın da “Biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik”. Enbiya/107 ayetinde beyan edildiği gibi bütün insanlara rahmet olarak gönderilen evrensel bir lider olduğunu vurguluyor. “Biz seni bütün insanları kapsayan bir mesajla müjdeci uyarıcı olarak gönderdik”. Sebe’/28 ayeti gereği asrı saadetten günümüze kadar bütün insanlar peygamberin ümmetidir. İmam Hamenei’nin bu mektubunun muhatabı, peygambere iman etmemiş ümmetin gençleridir.
İmam Hamenei’in mektubunda belirtilen önemli noktalardan biri de, Kur’an’ın evrensel hidayet kitabı olduğunu vurgulaması ve genç nesli Kur’an’ı okumaya davet etmesidir. Kur’an bütün peygamberlerin getirdikleri ilahi mesajı içinde barındıran hepsini kuşatan bir kitaptır.”Sana da hak üzere ve önceki kitapları doğrulayıcı ve onları koruyucu ve gözetici olarak bu kitabı indirdik” Maide/48. Dolayısıyla Kur’an’ı okuyup anlayan diğer kitaplara ihtiyacı olmayacağı gibi bütün peygamberlerin mesajını anlamış olacaktır.
Kur’an ve peygamberin muhatabı sadece müslümanlar değildir, bütün insanlar ilahi vahyin muhatabıdırlar. Kur’an’da “Eyyühennas !…”, hitabıyla başlayan ayetlerin hepsi bütün insanları muhatap almaktadır. Kur’an bütün insanlarla konuşuyor; inanan, inanmayan, günahkar, munafık, müşrik ve kısacası her inanca sahip olanlara hitab ediyor; hepsine söyleyecek sözü vardır.
Kur’an’ın evrensel mesajlarını anlamak için kimsenin aracıya ihtiyaç yoktur; Kur’an’daki evrensel genel hükümler her akıl sahibinin anlayacağı şekilde beyan edilmiştir ve her akıl seviyesine göre beyan edilmektedir. Muhatab anlamadığı ilahi emirleri veya anladığı emirlerin detaylarını uzmanına sorması gerekir.
Batı kültürüyle eğitilmiş gençleri tefekkürde hür düşünmeye davet ediyor. Hakim ortamı kırmaları gerektiğini, bağnazlık ve taassubu, körü körüne kabullenmeyi ve batı düşünce duvarları içine hapsedilmeyi redetmelerini istiyor. İnsan özgür düşünemez ise kendisi ve toplumun geleceği için sağlıklı düşünceler ortaya koyamaz. Toplum bireylerinin etrafını çepeçevre sarmış batı siyaseti, bilim ve teknoloji diktatörlüğünün doğurduğu esaretten kurtulamaz. Batı dünyasının düşünce özgürlüğünün slogandan ibaret olduğunu gün yüzüne çıkaran İmam Hamenei, “düşünce özgürlüğünden” önce batının “özgür düşünmeyi” öğrenmesi gerektiğini vurguluyor.
Dini öğretileri öğrenmede aracısız/vasıtasız direkt Kur’an’dan öğrenmenin önemine vurgu yapan İmam Hamenei, İslam’ın aklaniyetine ve insanın aklının önemini anlamaya davet ediyor. Geleneksel İslam anlayışını redederek Kur’an’ın yüzlerce ayetinde beyan edilen aklı kullanma, akıletme ve tefekkür ile gerçek İslam’ın anlaşılacağına işaret etmektedir. Kur’an’ın muhataplarının heva-hevesten arınmış akıl sahipleri olduğunu da vurgulamaktadır. İmam Hamenei, eleştirel aklı kullanarak emperyal kültürün oluşturduğu tabuları kırmaya davet ediyor.
Tarih boyunca dini siyaset malzemesi yapan ve kendi çıkarları için kullanan idarecileri de kınayan İmam Hamenei, siyasetçilerin oluşturdukları önyargının İslam’ın gerçek yüzünü görmeyi engellediğini vurgulayarak İslam’a önyargı ile yaklaşmaya sebep olanların emin/güvenilir olmadıklarını da buyurmaktadır. İnsanların inanç ve maneviyatını politize eden siyasetciler, dini ve maneviyatı da kendi tekellerine alarak önyargı oluşturmaktadırlar.
Evrensel mesajlar içeren bu mektubun her bölümü alimler, mütefekkirler, aydınlar ve sosyologlar tarafından batı toplumuna beyan edilmelidir diye düşünüyoruz.
Vesselamu ela menittebel huda
Sabahattin Türkyılmaz
E-Mailiniz
Yorumunuz
Zaferle geçen 36 yıl: İran İslam Devrimi üzerine düşünceler
İran’ın 1979 İslam Devrimi’ni izleyen pek çok başarısı vardır ve bunlar tüm sosyal, siyasi, askeri ve teknolojik alanlarda görülebilir. İran, bilimsel çıktılarda dünya lideridir ve çıktı oranı şu anda dünya ortalamasının on bir katıdır.
İran hükümeti, bütün bir toplumun çıkarına olacak şekilde, petrol gelirlerini her zaman okul, hastane, otoyol, tren yolu, havaalanı ve enerji tesisi alanlarına yatırım olarak yönlendirmiştir.
“İslam devrimi ideolojisinin başarısı, İran İslam Devrimi’nin yeni ve teleolojik olarak ayırt edici özelliğidir.”
— Said Amir Ercumend
Washington’daki aşırı uçtaki kesim, ABD Kongresi’nin her iki meclisinde de kontrolü ele geçirdikten sonra iktidar araçları üzerindeki baskısını sıkılaştırırken, İran’ın soylu halkı, Amerika’nın yerleştirdiği ve desteklediği despot Muhammad Rıza Pehlevi’nin pençelerinden kurtulduğu İslam Devrimi’nin zaferinin 36. yıldönümünü kutluyor.
Tüm başarılı devrimler gibi İslam Devrimi de, ülkenin siyasi yapısında büyük bir altüst oluşa yol açtı ve kendinden önceki yönetici rejimin devrilmesiyle sonuçlandı. İran örneğinde dikkat çeken şey, Fransa, Rusya ve Çin’deki devrimlere eşlik eden öfkeli kan gölünün aksine, şiddet düzeyinin görece düşük kalmasıdır. Bu olgu, İranlılar arasında var olan ve ülkeyi ABD destekli tirandan kurtarmanın tek yolunun İslam’ın kuvvetli ve birleştirici gücünün arkasında bir araya gelmek olduğu şeklindeki, evrensel denebilecek konsensüsün sonucu gibi görünmektedir. Bu birleştirici güç, yani tevhid, dini, dünyayı ve devleti, Batı’nın kabul etmediği gibi aynı zamanda anlamadığı, ayrılmaz bir bütünlük içinde birleştirmektedir.
İran devrimi, halkı İslam’la olan tarihi bağları üzerinden birleştirmek yoluyla da Fransız, Rus ve Çin devrimlerinden ayrılır, zira bu, İranlıların büyük çoğunluğunun Şii mezhebini benimsediği onaltıncı yüzyılda başlamış tarihsel bir eğilimin mantıksal sonucudur. Bu yüzden, Fransız, Rus ve Çin devrimlerine kendi geçmişlerinden radikal bir kopuş damga vururken, İran İslam Devrimi’ni ayıran şey İranlılar ile Şii İslam arasındak dört asırlık ayrılmaz bir bağlılığın birikimidir. Batılı liderler bu tarihsel bağın derinliğini anlamayı başaramamıştır; sağcı bir “uzman” da bu bağı, yanıltıcı bir şekilde, “milliyetçiliğin ve dini coşkunun harikulade bir karışımı” olarak tanımlamıştır.
Amerika’da aklıselime benzer bir şeyleri kalmış olan liderler, ülke devrimin 36. yıldönümünü kutlarken, özellikle de gerici Cumhuriyetçi rejimin İran’la barışçıl nükleer enerji programı hakkında kalıcı bir anlaşma ihtimalini delme saplantısı içinde göründüğü bir dönemde, İran İslam Devrimi’nin anlamı üzerine düşünmelidir. İran Dışişleri Bakanı Muhammad Cevad Zarif, altını çize çize, İran ile P5+1 grubu – ABD, Fransa, Britanya, Rusya, Çin ve Almanya — arasındaki bir nükleer anlaşmanın altını oyma girişiminde bulunan herkesin, “bunu yapan ABD Kongresi bile olsa uluslarararası toplumdan tecrit edilmesi gerektiğini” söyledi. Ancak Cumhuriyetçi gericiler gözüpek halde kaldılar.
Kongre’de İran’a karşı sözlü yaylım ateşi başlatan en yüksek sesler arasında, ABD Senatosu dış ilişkiler komitesindeki önde gelen Demokrat, New Jersey’den Senatör Robert Menendez de bulunuyor. Yakın zamanda düzenlenen bir oturumda Menendez, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken’ın İran’a karşı ilave yaptırımlar getirilmesinin aleyhindeki konuşmasını dinledikten sonra “Ben ne zaman [Obama] Yönetiminden gelen sözler ve oradan yapılan alıntılar duysam, belirtilen noktalar doğrudan Tahran’dan geliyormuş gibi geliyor” dedi. Keşke gerçekten böyle olsaydı, fakat ne yazık ki, bu türden gevezelikler İran’la diplomasi taraftarı olan kişileri savunmaya geçirmede etkili oluyor gibi görünüyor.
ABD’nin 1953 yılında diktatör Muhammad Rıza Pehlevi iktidarını restore eden CIA darbesini hazırladığı, 1979 yılından beri ekonomik yaptırımlar yoluyla İran’a karşı savaşa giriştiği, 8 yıl süren ve en tutucu tahminlere göre bile 213 bin İranlı’nın ölümüne yol açan kanlı savaşında Saddam’a silah ve istihbarat desteği sağladığı ve bir İran sivil uçağını düşürerek uçaktaki 290 kişinin tamamının ölümüne yol açtığı düşünüldüğünde, Tahran’ın Washington’daki savaş çığırtkanlarıyla müzakereye rıza göstermesi bile kaydadeğer bir şeydir ve İran’ın prensipli liderlerine itibar kazandırmaktadır. Ancak ABD’nin bu tarihsel kışkırtmalarına rağmen Menendez İran’ı, tahrik edici eylemlerle suçladı. Menendez “İran, ancak provokatif olarak yorumlanabilecek adımlar atıyor” derken, işbirlikçisi, meclis sözcüsü John Boehner, tahrik edici bir adım atarak, ABD Kongresi’nde İran konusunda yapılacak bir oturumda konuşma yapmak üzere İran düşmanı Siyonist lider Benyamin Netanyahu’yu davet etti.
İranofobi miti
Her yana yayılmış bir İranofobi döneminde, sanırım ben, birkaç yıl önce eşimle birlikte ülkeyi ziyaret ettiğim zaman ülkeye ve halkına aşık olduğum için İranofil (İransever) olarak adlandırılabilirim. Ancak ABD liderlerinin çoğu benim aksime, hararetle kötüledikleri ülkeyi ziyaret etme zahmetine bile girmedi. Bunun bir istisnası, İran’a düzenlediği kısa bir ziyaretten sonra “Amerikalı politika yapıcılardan çok azı İran’a gitti ve İslam Cumhuriyeti’ndeki temel liderleri tanıyanlar daha da az” diyen Kansas’tan Kongre üyesi Jim Slattery. Gerçekten de Slattery, İslam Devrimi’nin zaferinden sonra İran’ı ziyaret eden ilk eski Kongre üyesidir. Ben İslam Cumhuriyeti’ni ziyaret ettiğim zaman edindiğim kendi deneyimlerimi teyit eden Slattery, “Ben Tahran sokaklarında korku duymadan, özgürce yürüdüm… Karşılaştığım İranlılar dost canlısıydı ve Amerika Birleşik Devletleri’yle ilgileniyorlardı” diye belirtmişti.
İran’ın 1979 İslam Devrimi’ni izleyen pek çok başarısı vardır ve bunlar tüm sosyal, siyasi, askeri ve teknolojik alanlarda görülebilir. İran, bilimsel çıktılarda dünya lideridir ve çıktı oranı şu anda dünya ortalamasının on bir katıdır. İran hükümeti, bütün bir toplumun çıkarına olacak şekilde, petrol gelirlerini her zaman okul, hastane, otoyol, tren yolu, havaalanı ve enerji tesisi alanlarına yatırım olarak yönlendirmiştir. İlave olarak sağlık, eğitim ve sosyal refah alanlarındaki hükümet girişimleri orta sınıfta oldukça büyük bir artış yarattığı gibi, ülkeyi de kuvvetli bir bölgesel güce dönüştürmüştür.
İran, dayatılan sekiz yıllık savaşa, Batı’nın ekonomik yaptırımlarına ve diplomatik tecridine rağmen İslam Devrimi’nin zaferinden bu yana çarpıcı ekonomik başarılar elde etti ve varlığının ilk iki yılında ABD bankalarındaki borçlarını bile kapadı. ABD’nin dayattığı ve giderek çetinleşen ekonomik yaptırımlar politikası, yeni doğan İslam Cumhuriyeti’ni kendi kendine yeterli ekonomi politikaları benimsemeye ve pragmatik diplomasiyi hayata geçirmeye yöneltti. Zaman içinde bu sosyal, ekonomik ve siyasi güçlerin kesişimi, İran’ı güçlü bir ülke ve diplomatik ya da askeri yönlerden görmezden gelinemeyecek bir temel bölgesel aktör haline getirdi.
İran, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana sağlık alanında çarpıcı bir ilerleme kaydetti ve bunun sonucunda, ortalama ömür süresi 55’ten 71’e çıktığı gibi, çocuk ölümleri de yüzde 70 oranında azaldı. İran’ın Entegre Temel Sağlık Hizmeti (IPHC) olarak bilinen sağlık sistemi o denli başarılı oldu ki, ABD’nin yoksulluk oranı en yüksek ve sağlık çıktıları en düşük eyaleti olan Mississippi eyaletinden doktorlar, maliyet-etkin bir sağlık sistemi tasarlamak için İran’a baktılar.
İran aynı zamanda, komşusu olan petrol ihracatçısı ülkelere göre, petrol dışı sektörleri genişletmede daha iyi bir iş çıkardı. ABD’nin dayattığı ekonomik yaptırımlar karşısında İran, çelik, bakır, kağıt ve çimento gibi bir dizi kritik endüstride kendi kendine yeterli veya hemen hemen yeterli hale gelmeyi başardı. İran ayrıca, pompa, kompresör, boru tesisatı ve petro-kimya endüstrisinin ilgili bileşenleri, elektronik ekipmanlar, eczacılık ürünleri ve telekomünikasyon cihazları gibi geniş bir yelpazede ürünler üretiyor. Bölgedeki en büyük endüstriyel robot stoğuyla İran aynı zamanda bir otomobil ihracatçısı haline geldi.
En önemlisi ve belki de en çarpıcı olanı, İran hükümetinin İslam Devrimi prensiplerine sıkı sıkı tutunarak yoksulluğu azaltmada gösterdiği çarpıcı başarıdır. Dünya Bankası verilerine göre İranlıların yüzde 2’den daha azı yoksulluk içinde yaşıyor ki bu oran, Brezilya, Çin, Mısır, Hindistan, Meksika, Pakistan, Güney Afrika, Türkiye ve Venezuela da dahil olmak üzere, öteki büyük nüfuslu ve orta gelirli ülkelerin altındadır.
Son olarak, İranlı kadınlar, sosyal açıdan, siyasi açıdan, eğitim ve sağlık açılarından, Fars Körfezi’ndeki öteki ülkelerdeki kadınlardan çok ileridedir. Yine İslam Devrimi’nin prensiplerinden doğan hükümet politikaları, kadınlara altı ay ücretli doğum izni ve ilave olarak on sekiz ay boyunca ilave bir saatlik ücretli izin vermektedir ki bu, ABD ve öteki Batı ülkelerindeki standartların da, Uluslararası Çalışma Örgütü standartlarının da ilerisine geçmektedir. Parlak İranlı matematikçi Meryem Mirzakhani de, 2014 yılında prestijli Fields Madalyası’nı kazanan ilk kadın olmuştur.
İslam Devrimi’nin zaferinden sonra İran’da ekonomik ve sosyal gelişme alanında gerçekleşen bu pozitif kazanımlar, tevhidin, yani din, dünya ve devletin güçlü birleşiminin korunmasından ve Batı’nın seküler konseptlerinden titizlikle sakınılmasından ileri geliyor. İran’ın İslami hükümeti, ABD’nin tam desteğine rağmen Şah’ın hiçbir zaman yapmadığı kadar yoksulluğu azaltmış, eğitimi yaymış ve sağlık hizmetlerine erişim sağlamıştır. Bu başarılar, ABD’nin devamlı olarak yaydığı, İran’ı başka bir devrime sürüklenmek üzere bir ülke olarak niteleyen propagandanın yüzüne çarpıyor.
Şimdi 37. yılına giren İslam Devrimi’yle birlikte Batı’daki pek çok kişi, kariyerlerini Şah’ın devrilmesini analiz etmeye adadı. İktisatçı Timur Kuran, açıklıkla, “Özel olarak nefret edilen bir rejim, halkın kendi muhalefetini ortaya koyma konusunda tereddüt etmesi halinde geniş bir halk desteğine sahip olabilir. Rejim bu yüzden, sahip olduğu destek en küçük şokla çatırdayacak olsa bile, sarsılmaz görünebilir” tespitini yapmıştı. Aynı sözler, şu anda yine sarsılmaz görünen Amerika Birleşik Devletleri için de geçerli olabilir. Washington örneğinde küçük bir ölümcül şok, İran’la olan müzakerelerin başarılı bir şekilde tamamlanmasını başarısızlığa uğratabilir.
Avrupa Konseyi’nin dış ilişkiler alanından politika araştırmacısı Ellie Geranmayeh, “Amerika Birleşik Devletleri, miyop ve tıkayıcı bir Kongre’nin, Washington’un uzun vadede çıkarına olan ve küresel güvenliği güçlendiren bir anlaşmanın altını oymasına izin vermemeidir” ikazında bulundu.
Washington’a şu tavsiye verilmelidir: İran’a karşı tıkayıcı yaklaşımını değiştirmezse, bir zamanlar bu denli sıkı bir şekilde desteklediği Şah’la aynı kaderi yaşayabilir.
Yuram Abdullah Weiler
Press TV
medyaşafak