کارگر

کارگر

İran Cumhurbaşkanı'nın Özel Rusya Temsilcisi Ali Ekber Velayeti, Rusya'ya yaptığı ziyaretinde, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'le bir araya geldiğini, görüşmede ikili ilişkilerin güçlenmesine vurgu yapıldığını ifade etti.


Fars Haber Ajansına demeç veren Velayeti, Rusya'ya Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Özel Temsilcisi olarak gittiğine temasla, Moskova ziyaretinde, Putin'le bir araya geldiğini, görüşmenin bir bölümünde Rusya Dışişleri ve Enerji Bakanlarının da hazır bulunduğu kaydetti.
Putin'le yaptığı görüşmede, İran ve Rusya münasebetlerinin geliştirilmesine vurgu yapıldığına dikkat çeken Velayeti, görüşmelerin iki bölümde gerçekleştiğini, bir bölümünün Dışişleri ve Enerji Bakanlarıyla, bir bölümünün de Cumhurbaşkanı Putin'le olduğunu belirtti.
Velayeti, nükleer müzakereler ve yaptırımlarla mücadelenin de ele alındığını, Putin'in Rusya'nın yapabileceği yardımlar için çaba göstereceğini söylediğini belirtti.
Ruhani'nin Özel Rusya Temsilcisi Ali Ekber Velayeti, bir buçuk saat süren bu görüşmede, İran ve Rusya münasebetleri yanı sıra, bölgesel ve uluslararası gelişmelerin de ele alındığı ifade etti.
 


İran İslam cumhuriyeti, güvenlik ve barış hamisi ve bağımsız bir oyuncu olarak, uluslararası alanda aktif bir konumda olup halkın isteklerinin gerçekleşmesi ve adaletin tahakkuku için çaba göstermiştir. İran, dünya düzeniyle yapıcı teamül kapsamında, kendi milletinin değerleri ve menfaatlerinin korunması yolunda diğer milletlerin ülkülerini savunmuştur.

İslam inkılabının zaferinden sonra, İran uluslar arası alanda yeni bir oyuncu olarak varlık sergiledi. İran bağımsız bir ülke olarak, batı ve doğu bloklarında iktidar paylaşımları açısından, yeni oyuncu olarak tanındı. İran, İslami tealimler kapsamında bir düzen olarak siyasi, iktisadi ve sosyal meseleler karşısında yeni bir bakış açısı ortaya koydu ve bu konuda kendi izlenimlerini hayata geçirdi. Bağımsız varlık sergilemek ve diğerlerinin işlerine müdahale etmemek, İran İslam cumhuriyetinin uluslararası ve bölgesel ilişkilerini kuran unsurlardır. İran İslam cumhuriyeti İslam inkılabının zafere kavuşmasıyla, İslami nizam ve coğrafi şartlar göz önüne alınarak zamanla bölgesel ve uluslararası bazda aktif bir oyuncuya dönüştü. Bölgesel teşkilatlar ve kurumlara üyelik ve bölgesel münasebetlerin gelişmesi, İran'ın karizmatik düzenle yapıcı ve çok yönlü ilişkilerin kurulması için attığı ilk adımdır. İran'ın bölgesel teşkilatların kurulması ve bunların takviye edilmesi ve gelişmesi yönündeki çabaları, İranın uluslar arası düzenle çok yönlü ve yapıcı ilişkilerin kurulması yönündeki ufkudur.

İran'ın bölgesel teşkilatlar ve bu arada İslam işbirliği teşkilatı ve iktisadi işbirliği teşkilatı, bağlantısızlar hareketi ve diğer bölgesel kurumlardaki aktif üyeliği, İran'ın bölgesel ve uluslar arası havzalarda aktif bir oyuncu olmasına neden olmuştur. Uluslar arası düzenle yapıcı teamül kurmak ve dünya güvenliği ve barışını desteklemek, İran'ın dünya düzenine yönelik bakış açısının temelini oluşturmaktadır. Bu konu, İran'ın 20 yıllık kalkınma ufku belgesinde açıkça vurgulanmıştır. İran, 2004 yılında İslam inkılabı rehberi tarafından 20 yıllık kalkınma ufku belgesinin tebliğ edilmesine tanık oldu. Bu belge uyarınca, İran hicri şemsi 1404 yılı ufkunda güney batı Asya ve orta Asya ve Kafkasya ve Ortadoğu ve komşu ülkelere kıyasla birinci sıradaki ekonomik güç olarak, bilimsel ve teknoloji ve ayrıca İslami kimliğin korunmasıyla ve uluslar arası ilişkilerde yapıcı ve etkili teamüle sahip kalkınmış bir ülkeye dönüşecekti. 20 yıllık kalkınma ufku belgesi uyarınca, dünya ile yapıcı ve etkili teamüle bağlı olan dış siyaset, gerilimsiz ilişkilerin kurulması ve güven ortamına doğru hareket etmek yollarıyla İran'ın gelişmesi yönündeki uygun yabancı yatırımın yapılması zeminini hazırlayacaktır.

İran İslam cumhuriyetinin 20 yıllık kalkınma ufkundaki dış siyaseti, uluslar arası ilişkilerde işbirliği ve koordineli münasebetlere bağlıdır. İranın uluslar arası düzenle 20 yıllık kalkınma ufku belgesine göre, etkili ve yapıcı teamül kurması, dış boyutlarda düzenin yönetilmesinde izzet, hikmet ve maslahat temelleri üzerine açıklanmıştır. 20 yıllık kalkınma ufku belgesi uyarınca, İranın stratejik siyasetleri uluslar arası ilişkiler bazında etkili ve yapıcı teamül üzerindeki münasebetlerin kurulması dahilinde, bölgesel ve uluslararası alanda ikili ve çok taraflı etkili ilişiklerin kurulmasıyla meydana gelmiştir. Öyle bir siyaset ki, ortak menfaatleri içererek, tarafların çıkarlarının genişletilmesi zeminini hazırlamaktadır. İran İslam cumhuriyeti bölgesel ve uluslar arası kabiliyetlere sahip bir ülke olarak, dünya çapında etkileyici rol üstlenme gücüne sahiptir. İran bölge ülkeleriyle jeo stratejik, jeo politik ve jeo ekonomik açılarından özel bir konuma sahip olup, bu üç unsur dahilinde nisbi meziyetlere sahiptir.

Günümüzde İran İslam cumhuriyeti iktisadi şartlar gereği doğu ile batı ve kuzey ile güney arasındaki bağlantı köprüsü konumuna sahiptir ve İran'dan malların transit edilmesi, İran'ın en önemli ekonomik ve siyasi oyuncuya dönüşmesine neden olmuştur. Stratejik ve siyasi şartlar, İran İslam cumhuriyetini dünya düzeni gözüyle aktif ve göz ardı edilemeyen bir oyuncuya dönüştürmüştür. Tabi ki bu konu, İran'da tedbir ve umut hükümetinin işbaşına gelmesiyle daha çok ilgi odağında yerleşmesine neden oldu ve gerilimsiz siyaset ve yapıcı teamül siyasetleri İran İslam cumhuriyeti cumhurbaşkanı Hasan Ruhaninin gündeminde yer almıştır. İran İslam cumhuriyetinin 2013 deki BMT yıllık genel kurul oturumunda, şiddet ve aşırıcılık olmadan bir dünya ile ilgili yapıcı ve ilkeli önerisi, İran'ın uluslar arası alanda gerilimsiz ve yapıcı teamül siyasetinin bariz örneğidir. Günümüz dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu konu, dünya çapında kalıcı güvenlik ve barışın sağlanması ve halkların barış içerisinde yaşamalarıdır. Çeşitli ülkelerin BMT genel kurulunda İran İslam cumhuriyeti cumhurbaşkanının önerisini olumlu karşılayarak kararnameye dönüşmesi, uluslar arası düzenin dünyada barış ve güvenliğin sağlanması yönündeki isteğini arttırmıştır.

İran'ın; Suriye, Irak ve Afganistan krizleri ve dünya çapındaki bölgelerde meydana gelen çeşitli buhranlara yönelik yapıcı rolü, İran İslam cumhuriyetinin her türlü terör eylemiyle muhalif olduğunu göstermektedir. Dünyada terörizm ve şiddet ve güvensizliğin artması olgusunun bir araç olarak kullanılması, İran cumhurbaşkanı 2013 de uluslararası düzende yapıcı teamül kapsamında dünyanın şiddet ve aşırıcılığa karşı önerisini ileri sürmesine neden oldu. Bu öneri dahilinde İran, Suriye krizinin başlamasıyla kendi konumunu arttırdı ve bölgesel ve uluslararası alandaki işbirliği kapsamını genişletti. İran bölge ve uluslararası alanda Suriye krizinin çözümü konusunda faal bir oyuncu sayılmaktadır.
Uluslararası alanda en önde gelen diğer oyunculardan sayılan ve BMT güvenlik konseyinde veto hakkına sahip olan Rusya ve Çin gibi ülkelerle daimi istişarelerin yapılması, Suriye halkının isteklerinin dikkate alınması ve bu yöndeki bakış açılarının yakınlaştırılması için çeşitli toplantıların yapılması, İran'ın uluslararası düzende yapıcı teamül dahilinde Suriye meselesinin çözümlenmesi için başvurduğu çabalardan bazılarıdır.

İran İslam cumhuriyeti cumhurbaşkanının dünyada şiddet ve aşırıcılığa karşı uluslararası koalisyonun oluşmasına yönelik önerisinin olumlu karşılanması, terörizmle mücadele yolunda önemli bir strateji sayılmaktadır. Bu süreç dünyada kalıcı barış ve güvenliğin sağlanmasına yardımcı olabilir. Terörizmin dünyayı tehdit ettiğini dikkate alarak, herkes bu ciddi tehditte yönelik doğru program yaparak terörizmin köklerini tespit etmeleri gerekir. Dünyada mustazafların desteklenmesi ve onların haklarının savunulması, İran'ın uluslararası alanda faal rol üstlenmesinde önemli bir faktör sayılmaktadır. Sulta düzeninin zulmüne maruz kalan Mazlum Filistin ve diğer milletlerin desteklenmesi, Filistin meselesinin islam dünyası ve hatta uluslararası düzende bile en temel dış siyasetini oluşturmaktadır. İran dünyada mazlum milletlerin savunulmasında öncü rol oynamaktadır ve onların haklarının tahakkuku yolunda son gücünü kullanmaktadır. İran'ın mazlum Filistin milletinin desteklenmesinde her şeyi göze alması, dünya müstazaflarının zayıflatılmış haklarının takibe alınmasının en bariz örneği sayılarak, İran islam cumhuriyeti bu yönde pazarlığa girmeyi tercih etmemektedir. İran islam cumhuriyeti bölgesel ve uluslararası alanda çeşitli oturumlarda, zülüm altındaki milletlerin oylarına başvurulması, münakaşa konusu meselelerin çözümü için en öncelikli çözüm yolu olduğunu açıkça bildirmiştir.

Günümüzde İran İslam cumhuriyetinin bölgesel ve uluslararası alandaki etkili ve yapıcı girişimleri, Filistin meselesinin islam dünyası ve hatta uluslararası düzende en öncelikli mesele haline gelmesine neden olmuştur. Bu yüzden İran İslam cumhuriyetinin rahmetli kurucusu İmam Humeyni'nin öncülüğünde dünya Kudüs gününün adlandırılması, Filistin meselesinin globalleşmesine sebep olmuştur. Günümüzde İranın dünyada faal bir şekilde varlık sergilemesinden dolayı Filistin konusuna aşina olmayan bir bölgeye rastlanmamaktadır ve mazlum Filistin milletinin meselesi dünyadaki bütün özgürlükçü milletlerce yakından rasat edilmektedir. Örneğin soykırımcı rejim İsrailin 2014 yazında Gazze'ye karşı düzenlediği 50 günlük vahşi saldırısı ve bu önemli olayın dünya medyasında geniş yankı uyandırması, dünyanın çeşitli ülkelerinde soykırımcı rejim karşıtı dalganın daha da takviye olmasına neden oldu. İran islam cumhuriyetinin bu konudaki önemli rolü, diğer tarafların rollerinden daha da geniş olup, siyonistlerin mazlum Filistin milletine karşı girişimlerini daima kınarken, müstazafların hukukunun ayaklar altına alınmaması için bu olayın dünya çapındaki boyutlarını açığa vurmaya çalıştı. İran'ın uluslararası düzendeki yapıcı ve etkili rolü, islam düzenine hakim olan değerler ve temellerin varlığını gün yüzüne çıkarırken, İran bu alanda BMT manifestosu kapsamında bölgesel ve uluslararası meseleleri takip etmiştir . 

İranlı Yahudi vatandaşların İslami Şura Meclisindeki milletvekili, İran'da dini azınlıklar için tanınan özgürlüğün dünyada eşsiz olduğunu ve dünyanın hiçbir yerinde böyle bir özgürlüğün bulunmadığını bildirdi.

 

Lübnan'ın en-Naşre internet sitesine açıklamada bulunan İranlı Yahudi vatandaşların İslami Şura Meclisindeki milletvekili Siyamek Mere Sıdk, İran İslam Cumhuriyetinde yaşayan Yahudi dini azınlığın kesinlikle baskı altında bulunmadıklarını ve kendi dini gereklerini özgürce yerine getirdiklerini bildirdi.

İranlı Yahudilerin sahip oldukları dini özgürlüğün dünyanın başka bir yerinde olmadığını belirten İranlı Yahudi vatandaşların İslami Şura Meclisindeki milletvekili Siyamek Mere Sıdk, İran'da Yahudilerin 1000 yıldır öteki dinlerin mensupları ile aynı ortamda barış ve huzur içinde yaşadıklarını söyledi.

İranlı Yahudi vatandaşların İslami Şura Meclisindeki milletvekili Siyamek Mere Sıdk, İran İslam cumhuriyeti yetkilileri ve özellikle de İslam İnkılabı Rehberinin sürekli olarak dini azınlıkların hak ve hukukunu ve özgürlüğünün korunmasının zaruretini vurguladıklarını belirtti.

İran'da üniversite öğretim üyesi Şahap İsfendiyari, İslam İnkılâbı Rehberi imam Hamenei enformasyon sitesinde yayınladığı bir yazısında, batının 11 Eylül 2011 olayı ardından sürekli olarak İslam dünyası ve müslümanlarla ilgili dünya kamuoyunu saptırıcı ve gerçek dışı yayınlar yaptığı bildirdi.

Temmuz 2005 yılında İngiltere'deki terörist olaylarında da müslümanların terörist girişimlerle suçlandıklarını ve batı toplumuna İslam'la ilgili yanlış bilgilerin aktarılmasına çalışıldığını belirten Şahap İsfendiyari, batının İslam'ın hakikatini idrakten yoksun olduğunu bildirdi.

Batılı devletlerin işgalci siyonistlerle ve öteki terör örgütleri ile birlikte terör eksenini oluşturduklarını hatırlatan üniversite öğretim üyesi, İslam İnkılabı Rehberinin Avrupa ve Kuzey Amerika gençlerine hitaben mesajına da değinerek, Terörizm eksenine bağlı medyanın Paris'teki son olaylardan suistifade ederek İslam'ı hırçın ve şiddet yanlısı göstermeye çalıştıklarını, ancak bu mesajın Avrupa ve Amerika gençlerini tarafsız olarak İslam hakkında daha fazla araştırma yapma konusuna sevk ettiğini söyledi.

İslam İnkılabı rehberinin bu mesajla çok aklıca ve beklenmedik bir girişimde bulunduğunu belirten Şahap İsfendiyari, modern iletişim araçlarında ve sosyal paylaşım sitelerinde İslam İnkılabı Rehberinin hızla tüm dünyaya yayıldığını ve tepkileri beraberinde getirdiğini ve artık bununla da batının medya üzerindeki sultasının da devre dışı kaldığını bildirdi.

Pazartesi, 26 Ocak 2015 00:00

Hizbullah-Ensarullah ve İran

İmam Musa Sadr ve Mustafa Çamran’ın oluşturduğu Hizbullah, nasıl Lübnan’da doğarak İsrail-ABD ve Batılı güçleri ülkeden kovduysa, Kum-Necef Medreselerinde yetişen Yemen Ensarullah Hareketi de başta yerli işbirlikçiler ve Körfezin Sefil Arabistan Kırallıklarına gerekli cevabı verecektir.
Son günlerde Ortadoğu’da çok hızlı gelişmeler oluyor. Siyonist İsrail’in güvenliği için Arap ve İslam ülkeleri ‘Arap Baharı’ diye tarumar edilirken, Suriye Batı destekli Tekfirci IŞİD terörüne 4 yıldır direniyor.


Irak’ta İran’a yakın Anti-Emperyalist ve Anti- Siyonist bir Irak görmek istemeyen ABD ve Batı Irak’ta IŞİD ile mücadele ediyorum diye, ülkedeki varlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysaki IŞİD’i Irak-Suriye ve İslam dünyasının başına bela eden yine ABD-Siyonist İsrail ve Batı emperyalizmi değil mi?
 
Siyonist İsrail Suriye’de istediği hedeflere ulaşamayınca, bizzat sahaya inerek IŞİD güçlerine destek vermeye başladı. En son Cihad Mugniye’nin de dâhil olduğu Hizbullah’ın 6 üyesini ve bir İranlı Generali Suriye’de Golan bölgesinde füzelerle şehit etti. Hizbullah bu saldırıyı karşılıksız bırakmayacaktır.
 
Siyonist İsrail Gazze ve Batı Şeria’da zor durumda. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu seçimleri kazanamayacağı için, aşırı sağ oyları almak adına,  şiddete başvuruyor. Paris’teki Charlie Hebdo saldırısını kınamak için liderlerle Paris’de yürürken, kendisinin 2500 Filistinliye Gazze’de katliam yaptığını unutmuş gözüküyor. Suriye’ye saldırarak, IŞİD ve Nusra güçlerine yardım ettiği yetmedi, şimdide Hizbullah ve İran güçlerine Suriye topraklarında saldırıda bulunuyor.
 
Bölge yeteri kadar patlamaya hazır bomba iken, İsrail’in saldırgan tavırları artık ABD’yi bile bıktırdı. Her ne kadar ABD kongresi Benyamin Netanyahu’yu Kongre’de konuşma yapması için ABD’ye çağırsa da Beyaz Saray bunu diplomatik skandal olarak açıkladı ve Barak Obama Netanyahu ile görüşmeyeceğini bildirdi.
 
Siyonist İsrail saldırgan, çünkü her geçen gün güvenliği daha da kötüye gidiyor.
 
Ortadoğu’da Müslümanlar arasında fitne çıkararak El Kaide ve Tekfirci güçlere destek veren Suudi Arabistan da zor durumda. Karal Abdullah öldü. Arabistan Siyonist İsrail’in güvenliğini sağlamak için ne kadar çalışırsa çalışsın artık boş. Arabistan artık kendi derdine düştü. Suriye’yi karıştırmak ve Irak’ı zayıflatmak için El Kaide, IŞİD ve Nusra gibi Tekfirci terörist gruplara her türlü desteği verdi ama başarılı olamadı. Bahreyn işgali,  alınlarında kara bir leke olarak kalacak. 1988 de İranlı Hacıları Mekke’de katlederek alınlarına sürdükleri ‘Kara Leke’ daha da büyüyor. Yemen’de yaptıkları ve yaktıkları fitne ateşi de bir gün sönecek. Yapılan tüm zulüm ve haksızlıklar kendilerine dönecek ve Ak Saray’ların dostu Suud Hanedanlığı da yaptıkları zulüm nedeniyle çökecek. İsrail’e yardım eden Suud artık kendisini bile yıkılmaktan kurtaramayacak. Irak ve Yemen sınırına öreceği ‘Batıl Duvar’ ve yapay engeller yıkılmaya mahkûm.
 
İsrail’i destekleyen ABD ve Batılı Emperyal güçler nasıl Lübnan’dan kaçtılarsa, Suudi Arabistan güçleri de Yemen, Bahreyn, Irak ve Suriye’den kaçmaya mecburlar.
 
İmam Musa Sadr ve Mustafa Çamran’ın oluşturduğu Hizbullah, nasıl Lübnan’da doğarak İsrail-ABD ve Batılı güçleri ülkeden kovduysa, Kum-Necef Medreselerinde yetişen Yemen Ensarullah Hareketi de başta yerli işbirlikçiler ve Körfezin Sefil Arabistan Kırallıklarına gerekli cevabı verecektir.
 
Sömürgeci Fransa’nın Paris’teki terörü bahane ederek İslam Dünyasına ve Müslümanlara saldırması,  Yemen direnişini durduramaz. ABD’nin Uçak Gemileri ve Siyonist İsrail’in örtülü operasyonları Yemenden doğan Hizbullahi güneşi kapatamaz. İslam Dünyasının, İslam’ın ve Müslümanların başına bela olan Vahhabi-Tekfirci Suudi Arabistan Kırallığı yukarıda Hizbullah aşağıda Ensarullah güçlerinin arasında yok olmaya mahkûm.
 
İran bölgesel güç olmaktan çıkarak İslam Dünyasına önder, küresel bir güç olma yolun da ilerliyor. ABD yaptırımlar ile hiçbir şey yapamadı. ABD ve Başkan Obama da yaptırımların anlamsızlığını kabul etti. İran Nükleer Müzakerelerden başarı ile çıkarak,  ABD ve Batı Emperyalizmine gereken cevabı verecektir.
 
Suriye, Yemen, Filistin ve Irak’tan sonra gücü daha da artan İran İslam Cumhuriyetinin gelecekteki projesi,  ‘İslam Medeniyeti’ ve ‘İslam Dünyası’ olmalı.
 
İşgal altındaki Kudüs ve Filistin davasına destek veren İran, Mekke ve Medine’nin de işgalini sorgulamalı ve İslam Dünyası Mutahhar yerlere yeni bir yönetim sistemi oluşturmalı.
 
İslam Dünyasının Birliği ve Vahdet projesi gözden geçirilerek, Küresel Emperyalizim ve Birleşmiş Milletlerdeki 5Süper Güç veya Batılı Güçler de sorgulanmalı. İslam Dünyası da Birleşmiş Milletler’de temsil edilmeli. İşte o zaman İslam Batı’ya daha iyi anlatılır, İslam Dünyasındaki sorunlar daha kolay çözülür ve Bati ile İslam arasındaki ‘Medeniyet Diyaloğu’ daha doğru bir çizgide ilerler. Tüm bu çalışmalar İslam’ın sapkın yorumu olan ‘Vahhabi Düşünce’ ve ‘Tekfirci Terör’ ile mücadeleyi de kolaylaştıracaktır vesselam…

 

Pazar, 25 Ocak 2015 00:00

Yemen Husileri hakkında her şey

Yemen Husileri (Arapça: الحوثيون) Yemen’in Zeydi Şiileridir. Husilerin asıl faaliyet merkezleri Sa’da şehridir.


Husiler Yemen hükümetini Batı’ya bağımlı bir hükümet olarak gördüklerinden, 2003 yılından buyana hükümet karşıtı faaliyetler yürütmektedirler.

Yemen Husilerinin sloganlarından bazıları şunlardan ibarettir: Allah-u Ekber, Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet olsun ve Zafer İslam’ındır.

Bu sloganlar ilk kez Zeydi mezhebinin büyük âlimi Bedreddin El Husi’nin oğlu Hüseyin El Husi tarafından atılmıştır.

Yemen direniş hareketinin ilk lideri Hüseyin El Husi, 2005 yılında Yemen Ordusuyla girdiği silahlı çatışmada şehit edildi.

Yemen direniş hareketinin liderliği Hüseyin’den sonra babası Bedreddin’e ve 2006 yılında kardeşi Abdulmelik El Husiye geçti.

Yemen ordusu geçen bu süre zarfında, Husilerin direniş hareketini yok etmek için Sada kentine defalarca saldırı düzenledi. 6. savaşta Suudi Arabistan askerlerinin Yemen ordusuna yardıma gelmesine rağmen, yinede bu direniş hareketini kıramadılar. Direnişin bugünkü ismi Ensarullah ya da “Mümin Gençler Teşkilatı” (تنظیم الشباب المؤمن) olarak bilinmektedir. Ensarullah hareketi 2011 yılanda Sa’da’yı, 2014 yılındaysa Amran eyaletinde kontrolü ele geçirdi.

 Ensarullah Hareketinin Tarihçesi

Yemen Zeydi gençlerinden bir grup, 1990 yılında Tenzimu’ş Şebabi’l Mumin (Mümin Gençler Teşkilatı) adı altında bir teşkilat kurdular, bu teşkilat günümüzde Ensarullah olarak tanınmaktadır. Husi direniş hareketi de, bu kalıp içerisinde yoluna devam etmektedir.

Hareketin ilk genel sekreteri Muhammed Yahya Azan’dı, daha sonraları Hüseyin El Husi bu grubun genel sekreterliğine seçildi.

Bazı raporlara göre teşkilat, 1996 yılında ilk kurucusu olan Hüseyin El Husi tarafından kurulmuştur.

 İdeolojik ve Teorik Temelleri

Ensarullah hareketi, Zeydi’ye düşünceleri doğrultusunda oluşmuş bir teşkilattır.

Teşkilatın kurucuları daha çok, Bedreddin El Husi’nin görüşlerinin tesiri altında kalmışlardır.

Bedreddin El Husi, Zeydi bir âlim olmasına rağmen, fikirsel ve düşünsel olarak Zeydiye ile 12 İmam Şia’sının yakınlaşmasından ve uzlaşmasından yana tavır takınmaktaydı.

Bedreddin El Husi aynı zamanda Selefi-Vahhabi düşünce tarzının, Yemen’deki Şii bölgelerinde yayılmasını önlemek için çaba sarf etmekteydi.

Elbette bu görüş tarzı, Yemenli bir grup âlimin itirazına neden olurken, bir grup Zeydi âlimi tarafından da radikallik ve Zeydiye mektep ve ekolünden çıkmakla itham edilmelerine neden oldu.

Zeydi âlimlerinden Muhammed Abdu’l Azim El Husi, onların İsrail’den daha aşağılık olduğunu iddia etmiş ve Marikin (dinden çıkanlar) sıfatını onlara yakıştırarak, Husilerle savaşmanın namazdan daha sevap olduğu fetvasını vermiştir.

Husi direniş hareketinin siyasi düşünce yapısı, İmamet aslına dayanmaktadır. İmamet, Zeydi mezhebinin 5 asıl şartından biri sayılmaktadır. Husiler yönetime gelmek, hükümet ve devlet kurmak için kan dökmeyi ve savaşı uygun görmemekle birlikte, sorunları diyalog yoluyla halletmeye çalışmaktadırlar.

Elbette kendilerini savunmak ve müdafaa etmekten hiçbir zaman geri kalmamışlardır. Şimdiye kadar da silaha sarılmalarının asıl sebebi, devlet ve ordunun kendilerine karşı düzenlemiş olduğu saldırılara karşı durmak ve kendilerini savunmalarından ötürüdür.

 

Hükümet ve Devletle İlişkileri

Yemen hükümeti, özelliklede Ali Abdullah Salih, şahsen yirminci yüzyılın sonlarına doğru, 1990’lı yıllarda Hizbu’l Hak ve Tenzimu’l Şebabi’l Mumin, parti ve teşkilatlarına finansman sağlayarak destek veriyordu. 

Hüseyin El Husi de devletin sağlamış olduğu bu imkânları kullanarak, Selefi-Vahhabi hizip ve partilerle mücadele etme yönünde kullanıyordu.

Fakat Amerika’nın 2003 yılında Irak’a saldırısı ve işgalinden sonra Husilerle devlet arasındaki ilişkiler koptu.

Yemen Husileri, Yemen devletini ABD uşağı ve kuklası olarak görmekte ve devletin fakir ve yoksul halka, gerekli yardımları yapmadığından hükümeti eleştirmektedir.

Husilerin hükümete olan bu tutumundan dolayı, Yemen devleti 2003 yılından bu yana Husileri sindirmek ve yok etmek için faaliyet gösteren üyelerini tutuklamakta, hapse atmakta, idam etmektedir ve hatta harekete yönelik askeri operasyonlar düzenleyerek Husileri etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır.

 

Hüseyin El Husi

Hüseyin El Husi Yemen’in büyük âlimlerinden Bedreddin El Husi’nin oğludur. Hüseyin El Husi 1960 yılında Sa’da’ya bağlı Sevis bölgesinde dünyaya geldi.

 

Sosyal faaliyetleri

Hüseyin El Husi hayatı boyunca birçok sosyal faaliyet ve çalışmaya imza atmıştır. Sıralayacak olursak onlardan bazıları şöyledir:

* Meran Hayır ve yardım Cemiyeti’nin kurulması

* Dini okulların inşası

* Meran bölgesinde Hastaneler ve Sağlık ocaklarının kurulması

* Mahrum bölgelerdeki Köylere asfalt dökülmesi

* Üniversite’de tıp dalında okuyan kız ve erkek öğrencilere burs imkânı sağlanması

* İçme suyu olmayan bölgelere içme suyunun sağlanması

* Meran bölgesine elektrik santrali kurulması

* Meran’da Cuma namazı için büyük bir caminin inşa edilmesi

* Meran bölgesinde özelliklede kız çocuklarının okuması için okul yaptırılması.

 

Siyasi Faaliyetleri

Hüseyin El Husi ilk olarak “El Hak” Partisine üye oldu. Fakat kısa bir süre sonra El Hak Partisinden ayrılarak, bir grup Yemenli genç ile “Tenzimu’ş Şebabi’l Mümin” (Mümin Gençler Teşkilatı) teşkilatını kurdu.

Siyasi faaliyetlerinin başlangıcında, iktidarda olan hükümet Selefi-İhvani (Selefi-Müslüman Kardeşler çizgisinde) ‘‘Et Tecemmui’l Yemeni Li’l Islah’’ partisinin Sana’daki faaliyetlerinin önünü almak için Husilere destek vermekteydi.

Huseyin Husi, devletin de yardımını arkasına alarak hâkimiyetini sağladığı bölgelerde okul ve medreseler inşa ederek kendi görüş ve düşünce tarzını yaymaya başladı.

Hüseyin El Husi, 2002 yılında birtakım yeni görüşler ortaya koymaya başladı. Dini sorumluluklarını ortaya koyarak ABD tehlikesini gündeme getirmiş ve İslam adına bir şeyler yapmanın zamanı geldiğini, ABD ve İsrail’den uzak durulmasına vurgu yapmıştır. Hüseyin El Husi’nin bu konuşmaları taraftarlarının, Sana ve Sada camilerinde Amerika’ya ölüm İsrail’e ölüm sloganları atmasına neden oldu.

ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgali sırasında, Tanzim hareketi güçleri (Mümin Gençler Teşkilatı) ABD Elçiliği önünde toplanarak, ABD ve Siyonist rejim karşıtı sloganlar attılar. ABD ve Siyonist rejim karşıtı bu protesto yürüyüşünde polis ve Tanzim teşkilatı üyeleri arasında çıkan çatışmada birçok kişi hayatını kaybetti. İlk belirlemelere göre gösteriler sırasında 650 kişi tutuklandı.

Yemen devleti ve Mümin Gençler Teşkilatı arasında yaşanan çatışmalar sonrasında, Yemen hükümeti Hüseyin El Husi’nin yakalanması için başına 55.000 dolar ödül koydu.

2004 yılında Sada’ya saldırı ve operasyonlar başladı. Bu saldırılar sırasında 500 ila 1000 kişi arasında savunmasız insan hayatını kaybetti. Yemen Ordusu ve Husiler arasında süren üç aylık çatışmanın ardından, Yemen Ordusu Hüseyin El Husi’yi ve yanındakileri şehit etmeyi başardı.

Hüseyin El Husi’nin naaşı Yemen Hükümetinin elindeydi. Ali Abdullah Salih’in devrilmesiyle Yemen Hükümeti naaşı şehidin ailesine teslim etti.

Hüseyin El Husi’nin cenazesi Sada’da o ana kadar görülmemiş bir halk katılımıyla toprağa verildi.

 

Bedreddin El Husi

Hüseyin El Husi’nin şehadetinden ve 1. Sada savaşının ardından, Yemen Hükümetinin beklentisinin aksine, Husiler Faaliyetlerini daha da genişleterek bazı askeri üslere saldırılar düzenlemeye başladılar. Askeri üslere silahlı saldırıları Bedreddin El Husi organize ediyordu.

Bedreddin El Husi oğlunun şehadetinin ardından sükûnet ettiği Sana’dan ayrılarak Sada’nın zor geçitlere sahip dağlık bölgelerine çekildi. Yemen devletinin tüm önerilerini reddederek, Kuzey Yemen’de Merkezi Hükümete karşı savaş ilan etti.

Yemen Devleti Husilerin arda kalanlarını da ortadan kaldırmak için 2. Sada savaşını başlattı. Şii Husilerle bir süre savaştıktan sonra 27 Mart 2005’de ikinci savaşın sona erdiğini ilan etse de, Şiilere uygulanan baskı zulüm ve işkence sona ermedi.

Yemen’de yaşayan Seyitler silahlı saldırılara uğradılar ve her türlü dini ve mezhebi merasimlerin düzenlenmesine yasaklar konuldu.

Yemen Devleti, Ali Abdullah Salih’in emriyle Şii camilerine saldırılar düzenleyerek Sada kentindeki kütüphanelerde bulunan, Şia’nın Kuran’dan sonra kutsal saydığı Nehcü’l Belaga ve Sahife’i Seccadiye gibi kitaplarını toplatıp kamyonlara yükletmiş ve Sana’nın şehir merkezine “Sahatu’l Hurriyye’’ (Özgürlük Meydanı) adlı mekâna götürerek başkent ahalisinin gözleri önünde ateşe vermiştir.

Yemen Ordusu Silahlı Kuvvetler Komutanı Ali Muhsin El Ahmer, Şii bölgelerine saldırı başlatarak kimyasal silah ve misket bombaları kullandı. Yemen devleti ve ordusu Şiilerin gözünü korkutmak için, Şehit olmuş bazı Şii Husi direnişçilerin cesetlerini yakıp, arabaların arkalarına bağlayarak sivil halkın gözleri önünde kilometrelerce gezdirdiler.

 

Abdulmelik El Husi

Abdulmelik El Husi Bedreddin El Husi’nin diğer oğludur.

 

3. 4. 5. ve 6. Sada Savaşları

2006 ve 2009 yılları arasında Yemen Ordusu ve Husi direnişçiler defalarca karşı karşıya geldiler. İki grup arasında yaşanan çatışmalarda, her iki grupta kayıplar verdi. Birçok Husi taraftarı tutuklanarak hapse atıldı. Yaşanan sorunlar her defasında Katar ve bazı Yemen aşiretlerinin ara buluculuğuyla sona erdi.

Bu savaşların en büyüğü ateş topu adı altında düzenlenen operasyondu. Yemen hükümeti 2009 yılında, Sada kentine Husilere karşı daha sonraları 6. Sada savaşı olarak da tarihe geçecek olan çok büyük çapta bir operasyon başlattı.

Yemen hükümeti bu savaşta hedeflerine ulaşabilmek için tüm imkânlarını seferber etti.

Bu büyük savaşta yüzlerce asker ve sivil halk ölürken, yüzlerce siyasi ve kültürel faaliyet yürüten âlim terör edilip zindanlara atılarak ortadan kaldırıldı.

Şiilerin bu savaşlardaki liderleri Seyyid Abdulmelik Husi ve kardeşi Seyyid Yahya idi.

Seyyid Yahya, Milletvekili olmasına rağmen Yemen devleti dokunulmazlığını kaldırmış ve yakalanması için hakkında kırmızı bülten çıkartarak Interpol tarafından tutuklanmasına karar vermiştir.

Çatışmaların Suudi Arabistan topraklarına sıçraması sonucu, Arabistan Ordusu Husilerin karargâhlarına saldırılar düzenledi. Bu çatışmalar esnasında, Yemen Merkezi Hükümeti, ABD ve Suudi Arabistan gibi destekçileri bir tarafta, Husiler ve ayrılıkçı güney cephesi de bir tarafta yer aldı.

Çatışmalar 12 Şubat 2010 tarihinde, güven huzur ve barışı sağlamak adına iki tarafın isteği üzerine sonlandırıldı.

6. Sa’da savaşı, Şiilerin Yemen Devletiyle olan savaşında, askeri alandaki gücünü ortaya koyan bir savaş oldu.

Şiiler savaşın daha başındayken, Yemen Hava Kuvvetlerine ait 3 adet savaş uçağını ve bir adet savaş helikopterini düşürerek, onlarca tankını da imha etmeyi başardı.

 

İslami Uyanış ve Arap Baharı Sonrası Yaşanan Gelişmeler

Arap ülkelerinde, İslami Uyanış ve Arap Baharının başlamasıyla birlikte, Yemenli gençler hükümeti devirmek için ayaklanarak kıyam ettiler.

Husilerin ve Abdulmelik’in halk ayaklanmalarını desteklemesi sonucu, itirazlar ve protestolar büyüyerek tüm Sada’yı kuşattı.

Yaşanan çatışmalar sonucunda Husiler, 2011 Mart ayında Sada kentini kontrolleri altına almayı başararak kenti yönetmeye başladı.

Husiler, Sada kentini ele geçirdikten sonra, ilerleyişlerini Başkent Sana’ya doğru sürdürürken, yol üzerinde Suudi rejiminin Yemen’deki Selefi-Vahhabiliğin merkez üslerinden sayılan Dibac şehrini de kontrolü altına aldı. Husiler Ocak 2014’te Dibac şehrine girdiler.Daha sonra yine, Ocak 2014’te Amran eyaletine girerek şehrin kontrolüne ele aldılar.

Husiler Amran’dan sonra, 21 Eylül 2014’te Sana’ya girdiler, Yemen Hükümet güçleriyle girdikleri çatışmaların ardından, Başkent Sana’daki Radyo ve Televizyon gibi önemli kurumların binalarını kontrol altına almayı ve Yemen Başbakanı Muhammed Salim Basenduh’u yeni devletin ve kabinenin kurulması için koltuğundan istifa ettirmeyi başardılar.

Bu arada Yemen Cumhurbaşkanı da, Husi liderlerden iki kişiyi kendine danışman olarak atadı.

İnkılapçı Yemenliler Sana’da elde edilen zaferle yetinmeyeceklerini, aksine tüm siyasi kesimlerin katılımıyla kurulacak olan, Milli Birlik Hükümeti sayesinde Gerçekleşmesini istedikleri tüm yeniliklerin oluşmasına dek, mücadeleye devam edeceklerinin sinyalini verdiler.

 

abna

İran Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Gulamali Kamyab, ülkesinin artık yabancı ülkelerle ticari işlemlerinde dolar kullanmadığını açıkladı. Kamyab, “İran artık yabancı ülkelerle ticari ve mali işlemlerinde Türk Lirası, Çin Yuanı, Rus Rublesi ve euro gibi diğer para birimlerini kullanıyor” dedi.


Tasnim Haber Ajansı’na konuşan Kamyab, ihracat ve ithalatta dolar yerine ticaret yapılan ülkelerin milli para birimlerinin kullanıldığını belirterek, “İran artık yabancı ülkelerle ticari ve mali işlemlerinde Türk Lirası, Çin Yuanı, Rus Rublesi, Güney Kore Wonu ve Avro gibi diğer para birimlerini kullanıyor” dedi. Kemyab, İran’ın bazı ülkelerle “döviz takas anlaşmaları” yapmayı planladığını da dile getirerek, söz konusu anlaşmaların İran ve diğer ülkeler arasındaki ticari ve ekonomik işlemleri kolaylaştıracağını ifade etti.

ÇİN’LE YUAN

İran, en büyük ticari ortaklarından Çin ile yaptığı petrol ticaretinde 2012’den beri dolar yerine Çin Yuanı kullanıyor. Diğer ticari ortaklarıyla da ticarette dolar kullanımından vazgeçme planları yapan İran’ın Petrol Bakanı Bicen Namdar Zengene, eylül ayında Tahran’da düzenlenen İran-Rusya Ekonomik İşbirliği Konseyi 11. Toplantısı’nda, Rusya ile ticarette dolar yerine riyal ve ruble kullanmayı planladıklarını bildirmişti. Türkiye ile İran arasında da milli para birimlerinin kullanılmasına ilişkin görüşmeler yapıldığı ve bu konuda olumlu gelişme kaydedildiği bildirilmişti.

4 MİLYAR DOLAR İHRACAT

Türkiye 2014 yılında İran’a 4 milyar dolarlık ihracat yaptı. İran geçen sene Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 9. ülke oldu.

İslami İran halkı İran genelinde, Fransız dergisi ve batılı devletlerin İslam düşmanlığına yönelik siyasetlerini kınayan protesto gösterilerine katıldı.


İslami İran halkı  İran genelinde, Fransız dergisi ve batılı devletlerin İslam düşmanlığına yönelik siyasetlerini kınayan protesto gösterilerine katıldı.

İslam düşmanlığıyla bilinen Fransız dergisi Charli Hebdo’nun Hz. Peygamber ve İslam düşmanlığına yönelik karikatürleri ve bunların Fransa ve Batılı devletler tarafından da destek görerek yayınlanmasını kınayan İran halkı, Cuma namazının ardından düzenledikleri protesto yürüyüşünde, ”Allah’u Ekber!”, ”Lailahe illallah ve Lebbeyk Ya Muhammed (S)” gibi cümlelerle Hz. Peygamber’e bağlılıklarını gösterirken, batılı ülkelerin İslam düşmanlığını körüklemelerinin onların inanç sorunlarından kaynaklandığı ve batılı devletlerin İslam’ın yayılması dalgasını durduramamalarından kaynaklandığını bildirdiler.

İran halkı düzenlenen gösterilerde aynı zamanda terör rejimi İsrail ile hamisi Amerika aleyhinde slogan attılar.

Bu arada Fransız dergisinin küstah girişimine karşı İslam dünyasının bir çok yerinde protesto gösterileri sürüyor.

 

Cuma, 23 Ocak 2015 00:00

DİNE KARŞI DİN

Kâfir, örten anlamına gelir. Kâfir, dinsiz değildir. Ayet; Sizin dininiz size, benim dinim bana buyuruyor. (Kâfirun 6) Kâfirlerin dinsiz olmadığını, onlarında bir dini olduğunu beyan eden bir ayettir bu. Kâfirleri dinsizlikle itham etmek, kavram yanılgısıdır. Bundan dolayı kâfirlerle yapılan mücadele, dinsizlerle yapılan mücadele değildir. Aslında dinsiz diye bir topluluk olmamıştır. Son asırlarda ortaya çıkan ateizmde, bir topluluk olamamış, bir birliktelik sağlayamamıştır. Tarih boyunca dinle dinin savaşı olmuştur. Dine karşı din mücadele etmiştir.

İlahi menşeili tevhid dini ve zulüm menşeili şirk dini arasında mücadele devam etmiştir. Şekiller, şahıslar değişse de mücadele devamlı olmuştur. Hak dininin öncüleri, şirk dininin öncüleri ile savaş halinde olmuştur. Krallar, kisralar, imparatorlar, topluma hakîm olmak ve var olan düzenlerini korumak için şirk dinini kendilerine kalkan yapmışlardır. Şirk dini, özgürleri köleleştirir. Kölelerine ölmeyecek kadar yemek verir. Açlıktan o kadar bitkin düşerler ki kendilerini ve yarınlarını düşünecek bir vakitleri olmaz, sadece karın ağrılarını dindirebilecek, bir sonra ki öğünde önlerine konulacak bir parça ekmeği düşünebilirler.

Şirk dininin hâkim olduğu toplumda halk, gönüllü köleler haline gelir. Düşünmez, sorgulamaz, sadece kendilerine verilen görevi yerine getirirler. Atalarından gördükleri ile yetinirler. Yanlış yanlıştır. Doğru doğrudur. Bunların siyah ve beyaz çizgileri vardır. Adeta boyunlarına görünmez zincirler vurulmuştur.

Ne zaman zenginlerin, zulüm üzere kurulu düzenleri tehlikeye girecek olsa şirk dininin Belamları devreye girer, zalimlerin saraylarının sütunlarını güçlendirir, halkı olmaz vaatlerle kandırırlar.
Tevhid menşeili Hak dini, köleleri özgürleştirir. Halktan, kuru bir ekmekle yetinmeyip hakkı olanı almasını ister ve bunu ibadet sayar. En büyük cihadın, zalimin yüzüne hakkı haykırmak olduğunu söyler.

Ayette belirtilmiştir; Ben sizin dininize tapmam, sizde benim dinime tapmazsınız. Çünkü birinin var oluşu, diğerinin yok oluşudur. Benim dinim, bana tevhid dinidir. Sizin dininiz ise size şirk dinidir. Bundan dolayı tarih, dinle dinsizliğin değil, dinle dinin savaşına sahne olmuştur.

Şirk dini, tarihte iki şekilde ortaya çıkmıştır. İlk şekli, açık ve nettir. Ya kimliğini beyan eder, ya bir putu Allah’a aracı kılar ya da bir şahıs ilahlık iddiası ile ortaya çıkar. Veya insanları uyutup, dünyalarına el koyan bir felsefe şeklinde ortaya çıkar(ortaçağ skolastik düşünce, sosyalizm, kapitalizm, emperyalizm, komünizm, Siyonizm vb.)

Hak dininin temsilcileri, her zaman ve mekânda şirk dini ile mücadele içinde olmuştur. Şirk dininin öncüleri, kendi zamanlarında toplumun zenginleridir. Rahiplerin prenslerden, zenginlerden daha çok mala ve mülke sahip olduğu dönemler olmuştur.

Şirk dini, kendi haklarından habersiz olan halkın, hakkını aramasına ve kendi özgürlüğünü düşünmesine engel olmuş, halka; Köle doğmuşsan kölesin, baban ayakkabıcı ise sende ayakkabıcısın, baban hamalsa sende hamalsın, senin kaderin doğmadan önce belirlenmiştir, kadere karşı çıkılmaz gibi şeyler söyletip, zulmü kabullendirir. Şirk dini, zenginlerin rahat yaşam sürmeleri ve kendilerine gönüllü köleler bulmalarını sağlamaktadır. Ne zaman zalimlerin düzeni tehlikeye girse, zalimlerin askerleri artık iş göremeyecek hale gelse, saraylarının sütunları sallansa, hemen şirk dini devreye girer, halkı vaatlerle kandırır, uyutur.

Şirk dininin diğer tezahürü ise tevhid maskesini takarak ortaya çıkmasıdır ki bu en tehlikeli halidir. Hz. Peygamber (s.a.s) zamanın da şirk dini açıktır. Ebu Cehil, tüm cehaleti ile görünüyordu. Ebu Leheb, açık tehlike idi. Hind’in ağzından kan damlıyordu. Müslümanlar açık tehlikeyi görebiliyordu. Ve onlarla mücadelede yılmadan çarpışabiliyorlardı. Bu mücadele ashabın imanını güçlendiriyordu.

İslam devleti sağlam temellere oturunca, Müslümanlar rahata kavuşunca, şirk dini tekrar ortaya çıkar. Ebu Süfyanlar, Muaviyeleşir. Ebu Cehil, alnı secdede nasır tutan hariciye dönüşür. Ebu Leheb, hadis uydurur durur. Şirk dini böylece kendini kamufle eder. İslam adına İslam’ın tümüne savaş açar. Din adına dini yok eder. Hz. Peygamber (s.a.s) şirk dinini yok ederken, Hz. Ali’nin yanlızılığının nedeni; Şirk dininin temsilcilerinin, Müslüman ve mümin olarak ümmete kendilerini kabullendirmeleridir.

  Muaviyelerin cemaat namazlarına, birçok insan aldandı. İslam adına kılıç çekerken, birçok kişi imanını yitirdi. Birçok kişi bayrak yapılmış kanlı bir gömleğe sardı imanını.

Halk mahrum bırakıldı. Ümmetin İmamı, kuyu başında yalnız kaldı. İdeallerini unutmuş ümmeti bekledi.
Şirk dini zafer kazanıyordu. Şirk dini, kendini peygamberin sancağına bürümüş, ümmetin imanını çalıyordu. Peygamberin minberine oturmuş maymunlar, Peygamber evladını asi ilan ediyordu. Şirk dini, Peygamberin minberinde zuhur ediyor, halka hükmediyor, Peygamberin evlatlarının başını, mızraklara geçiriyordu.

Neredesiniz Bedrin aslanları, neredesiniz Uhud’un cengâverleri, neredesiniz Mekke’nin fatihleri, sizi evlerinize kapatan neydi? Peygamberin dini tahrif olurken, siz hangi kuytu köşeye saklandınız? Tarafsızlık, zulme taraf olmaktır. Tarafsızlık, zulme ortam sağlamaktır.

Şirk dini, öz Muhammedi İslam’ı kendine karşı en büyük düşman olarak görüyor. Öz Muhammedi İslam’ın temsilcilerini, her zaman ve mekânda baskı altında tutuyor, her türlü zulmü reva görüyordu.

Bu ümmeti uyandırmak, şirk dinini yok etmek için Peygamber ailesi kendini feda etti. Ciğerleri zehirle parçalandı, başları mızraklara geçirildi. Ancak bu fedakârlık uyandırabildi ümmeti. İmam Ali’nin yalnızlığı, İmam Hasan’ın parçalanmış ciğeri, İmam Hüseyin’in kesilmiş başı, İmam Zeynel Abidin’in sırlı duaları, İmam Caferi Sadık’ın derin ilmi diriltti ümmeti.

Emevi İslam’ı, Abbasi İslam’ı, Amerikancı İslam kılıfına saklanan şirk dini, Allah’ın izniyle yok olacaktır. Yıllarca afyon gibi halkı uyutan din, şirk dinidir. Din afyondur sözü, doğru bir sözdür. Ancak şirk dini afyondur. Yıllarca İslam adına halkı zehirlemeye çalışanlar, şunu iyi bilsin ki; Güneş balçıkla sıvanmaz, gözünü kapatan, sadece kendini karanlığa gömer. Kur’ân var oldukça, bu ümmetin dinini değiştiremezsiniz. Kur’ân ve Ehlibeyt’in kılavuzluk yaptığı öz Muhammedi İslam’ı, rayından çıkartamazsınız. Her asırda bu nur için kendini feda edecek, Hz. Hamza’nın ve Hz. Hüseyin’in açtığı şehadet mektebinin, fedakârlık mektebinin aşıkları hak üzere sabit kalacaktır. Hizbullahiler’in lebbeyk nidaları her zaman ve mekânda duyulacak, mekteb, şehadet ve fedakârlık mektebi olacaktır. Mektebimiz aşk mektebidir. Aşk kervanının yolu, Bedir’den Uhud’a, Hendek’ten Kerbela’ya, Süreyya yıldızından Bağdat’a, Şam’dan Kudüs’e, Kudüs’ten Mekke’ye gider. Her menzil bir zaferdir. Her menzil bir fetihdir. Bu kervanın yolcularını, baskı ve ölümle korkutamazsınız. Allah yolunda ölmek kötü mü? Allah yolunda cefa çekmek kötü bir şey mi ki korkutmaya kalkışıyorsunuz ümmeti? Madem ölüm bir defa gelecek, oda neden Allah için olmasın? Bunların iftihar olduğunu bilmiyor musunuz? Çekilen her cefa, Cennet’in kapısını açan bir anahtardır.

Bugün Amerikancı İslam, ılıman İslam ve radikal İslam kılıfıyla türeyen, şirk dininin akıllarını ve ruhlarını zincire vurduğu ümmetin gafilleri, uyanın! İslam, emperyalizmle diyalog kurmaz, İslam, komünizmle diyalog kurmaz. İslam, nerede bir zulüm görse, karşısına Hüseyinleri diken bir dindir. İslam özüyle İslam’dır. İslam yumuşamaz. İslam, net ve açıktır. Ezanı, kiliselerde çanla beraber okuyanlar, Kuran’ın ayetlerini Yahudi ve Hıristiyanlar için yumuşatmaya çalışanlar, bilin ki İslam cihat ve şehadet dinidir. İslam’ı radikalleştirenler, İslam adına kafa kesenler, İslam adına bombalar patlatan kuklalar, piyonlar, İslam adına İslam’ı yok etmeye çalışanlar İslam adına terör estirenler, bilin ki İslam, ahlak ve edep dinidir. İslam adına İslam’a düşman olanlar, kinlerini taktıkları tevhid maskesi ile gizlemeye çalışanlar, bilin ki Fecr-i Sadık doğdu. Artık Fecr-i Kâzibe ihtiyaç yok. Aslı varken kopyalar istemiyoruz biz. Şehadet ve fedakârlık kervanının yolcuları, Ramazan ayının çocukları ve büyük İmam’ın takipçileri olarak, bu uğurda, bu yolda her zaman feryat edeceğiz. Her zaman haykıracağız, Lebbeyk ya Hûseyn nidalarını.

İslam İşbirliği Teşkilatı 10. Parlamento Birliği Toplantısı’na katılmak için İstanbul’da bulunan İran İslami Şura Meclisi Başkanı gazetecilerin sorularını yanıtladı.


Mehr Haber Ajansı’nın İslami Şura Meclisi Bilgilendirme Sitesi’nden aktardığı habere göre, İslam İşbirliği Teşkilatı 10. Parlamento Birliği Toplantısı’na katılmak için İstanbul’da bulunan İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani Perşembe akşamı bir basın toplantısı düzenleyerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Ali Laricani bu basın toplantısında bazı kaynakların, İran ve Suudi Arabistan’ın Yemen için rekabet ettikleri ile ilgili ortaya attıkları iddiaların asılsız ve yalan olduğunu belirterek, “Biz çocuksu rekabet fikrinde ve niyetinde değiliz, İran bulunduğu bölgede hiç bir zaman başka bir ülke ile körü körüne bir rekabete girişmez” açıklamasını yaptı.

İran İslami Şura Meclisi Başkanı, Türkiye’nin ev sahipliği ile İstanbul’da gerçekleştirilen, İslam İşbirliği Teşkilatı 10. Parlamento Birliği Toplantısı’nın Müslümanlar arasında vahdetin artmasına yardımcı olmasını umarak, “Tüm İslam Ülkeleri bu tutkunun gerçekleşmesi için yardımcı olmalı ve ben burada Türk yetkililer ve özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Çiçek’ten bu toplantıyı düzenledikleri ve ev sahipliği yaptıkları için teşekkür ediyorum” dedi.

Ali Laricani bir Türk gazetecinin, Rıza Zerrab ve yakınlarının da adının geçtiği 22 milyar dolarlık yolsuzluk davası ile ilgili  ve İran Meclisi’nin bu olayı araştırmak için Türkiye’ye bir heyet gönderip göndermeyeceği ile ilgili sorduğu soruya, “Bu olay geçmişe ait bir şey, Türkiye ve bizim aramızda bu mesele ile ilgili olarak bir görüş ayrılığı yoktur, ama tabi ki İran Yargı Gücü’nün bu konuyla ilgili yürüttüğü çalışmaları devam ediyor ve İslami Şura Meclisi’nde de ilgili komisyon bu olayı incelemeye devam edcek” yanıtını verdi.