کارگر

کارگر

28. Tahran uluslar arası İslami vahdet konferansı bir bildiri yayınlayarak çalışmasına son verdi.

28. Tahran uluslar arası İslami vahdet konferansına katılanlar kapanış bildirisinde siyonist İsrail rejiminin Filistin halkına yönelik her çeşit saldırganlık ve tecavüzünü, özellikle Mescidi Aksa'yı ve Filistin halkının evlerini tahrip etme yönündeki çirkef girişimlerini ve Gazze ablukasını şiddetle kınadılar.

28. Tahran uluslar arası İslami vahdet konferansına katılanlar ayrıca direnişi Filistin halkının kendi hakları savunmaları yönünde meşru bir hakkı olarak niteleyerek, ülkelerin demokratikleşmesi veya globalleşme bahanesiyle bazı ülkelerce gerçekleştirilen ferdi veya devlet terörizminin her çeşidini kınadıklarını bildirdiler.

İslam Konferansının kapanış bildirisinde ayrıca İslam mezhepleri arası takrib hedefinin tahakkuku için müslümanların bilinç seviyesinin artırılması ve İslami talim ve ahlakın daha fazla yaygınlaştırılması vurgulanmıştır.

İran İslam Cumhuriyeti Atom enerji Kurumu Başkanı, bu teşkilatın nükleer uzmanları ve bilim adamlarının nükleer şehitlerinin yolunu sürdürme konusunda kararlı olduklarını bildirdi.

İRNA'nın verdiği habere göre nükleer şehitlerinden Mustafa Ahmedi Ruşen'ın yanında şehid olan Rıza Kaşkai'nin şehadet yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törende konuşan İran İslam Cumhuriyeti Atom enerji Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, nükleer şehitlerinin İslami İran'ın bilimsel yolunu garanti altına aldıklarını ve İran halkının nükleer şehitleri ve ülkenin ilerlemesindeki ülkülerine büyük değer verdiğini söyledi.

İran ile 5+1 grubu arasında devam eden nükleer görüşmelere de değinen İran İslam Cumhuriyeti Atom enerji Kurumu Başkanı, İran görüşme ekibinin İran halkının temsilcisi olduğunu, zira İran halkının kudret ve iktidarının dünyanın en büyük güçlerini İran ile görüşme masası başında bir araya getirdiğini söyledi.

Salihi konuşmasında ayrıca, İran'ın kendi tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini ve 5+1 grubunun ise kendi sorumluluğunu yerine getirmemesi durumunda tüm dünya halkları ve kamu oyu nezdinde nefretle anılacaklarını söyledi.
 
 

İran Ekonomi ve Maliye Bakanı, İran'ın milli elire göre, ekonomik açıdan en yüksek istikrara ve en az dış borca sahip olan ülkelerin başında geldiğini söyledi.


Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Ekonomi ve Maliye Bakanı Ali Tayyibniya, Üst düzey bir heyet başkanlığında Kuveyt'e düzenlediği ziyaret sırasında,  İran İslam Cumhuriyeti'nin mali veriler açısından en yüksek ekonomik  istikrara ve milli gelir açısından ise en düşük dış borca  sahip olan ülkelerin başında geldiğinisöyledi.

İran ve Kuveyt ilişkilerine de deyinen Tayyibniya, İran ve Kuveyt arasında iktisadi ilişkilerin diğer Fars Körfezi ülkelerine göre  özel bir yere sahip olduğunu belirterek,  “İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesinde, ticaret odaları ve özel sektör önemli rol oynayabilir”  dedi.

Ali Tayyibniya, İran'ın stratejik konumu ile Kuzey-Güney koridoru başta olmak üzere, İpek yolu ve demiryolları koridorları ve  Asya ile kara yollarına sahip olması, Avrupa koridoru, Avrupa, Kafkasya-Asya'nın birbirine bağlanmasını hatırlatarak; “Bütün bu özellikler İran'ın  doğu ve batı arasında stratejik bağlara sahip olmasına sebep olmuştur” açıklamasını yaptı.

Ekonomi Bakanı Tayyibniya, yatırım ve yatırımcıların desteklenmesinin  hükümetin önceliklerinden olduğunu belirterek, “Halihazırda 55 ülke ile karşılıklı yatırımların teşvik edilmesi anlaşması imzaladı ve 61 ülke ile de  anlaşmayı sonuçlandırmak üzereyiz" bilgilerini verdi.

İmam Hamanei ordu ve ülke yetkilileri, din adamları, akademisyenler ve 28. İslami vahdet konferansı katılımcılarından bir gurubu kabulünde yaptığı konuşmada, “vahdet” i Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ‘den alınması gereken en büyük ders ve İslam ümmetinin en önemli ihtiyacı olarak tanımladılar.

 

İmam Hamanei görüşmede iki önemli münasebet olan Hz.Muhammed (s.a.a) ile İmam Caferi - Sadık(a.s) ‘ın doğum günlerini ” ilim, akıl, ahlak, rahmet ve vahdet” in doğuşu olarak tanımlayıp, bu derin ve saadet veren düşüncenin oluşmasında yetkililerin, din adamlarının ve ülkenin önde gelen kişilerinin görevinin oldukça ağır olduğunu vurguladılar.

İmam Hamanei ayrıca, İslam düşmanlarının tefrika çıkarıcı planlarından dolayı rahatsızlığını dile getirerek; eğer Müslüman milletler bu büyük imkanlar ve kişilere has özelliklerle sadece özel durumlarda değil bunun yerine her zaman birlik olurlarsa İslam ümmeti en iyi konuma sahip olacak ve bu durum İslam Peygamber( s.a.a) ‘in yüz akı olmamızı sağlayacaktır, dedi.

İmam Hamanei, ayrıca bu yılki Erbain merasiminde Kerbela’da milyonlarca müslümanın bir araya geldiklerini hatırlatarak, “ Sünni ve Şiilerin birbirlerine karşı iyi niyet beslemelerinin çok önemlidir, Şii ve Sünni arasında ayrılık ve nifak sokmaya çalışan ellerin, hepsinin kaynağını İslam düşmanlarının casusluk kurum ve teşkilatlarında aramak gerekiyor, yani İngiltere’nin MI6 ile ilişkisi olan bir Şia, gerçek bir Şia değildir ve ne de Amerikan CIA’inin kuklası olan bir Sünni gerçek bir Sünnidir, belki bunların ikisi de İslam düşmanıdır” diye konuştu.

İmam Hamanei konuşmasının devamında İslami vahdet konusunda İmam Humeyni (r.a) ‘in bayraktarlığını hatırlatarak, son 25 yılda İran’ın Müslüman kardeşlerine, bu yardımlar çoğunlukla Sünni kardeşlere yapılmıştır, vahdet konusundaki sloganını ıspatlamıştır dedi.
Seyyid Ali Hamanei konuşmasında siyasetçilere, İslam dünyası düşünürleri ve din adamlarına hitaben şu soruyu sordular: Dünyadaki zorbalar İslam setizi oluşturmaya ve İslam’ı kötü göstermeye çalıştıkları sırada tefrika çıkarıcı ve İslam’ın gerçek yönüne zarar verecek konuşmalar yapmak akla, mantığa ve siyasete aykırı değil midir?

İmam Hamanei sözlerinin devamında ise, İran’ın dış politikasını Müslüman ve komşu ülkeler ile dostluk kurma üzerinde kurduğunu hatırlatarak, “Ama bazı bölge ülkeleri kendi dış politikalarını İran ile düşmanlık temelinde kurdular, bu büyük bir yanlıştır ve akıl ve hikmete de aykırıdır”açıklamasında bulundu.

İmam Hamanei konuşmasının sonunda İslami vahdetin tüm İslam ülkelerinin tek tek hepsinin hayrına olduğunu belirterek, tüm Müslümanların ” kendi araların merhametli, kafirlere karşı serttirler” ayetine uygun hareket etmeli ve işgalci İsrail ve bir kanser hücresi olan siyonizmin, onun destekçisi olan Amerika’nın karşısında kendi aralarında birlik olmalıdırlar dedi.
 

 

 

 

Ayetullah Cevad Amuli, kelam ilminin havzanın haysiyetini koruyacağına dikkat çekti ve şöyle dedi: İlim havzasında saygın ve muteber bir şahsiyete ait kelam kitabı tedris edilmelidir.

Daru’ş-Şifa Medresesinde düzenlenen Kum İlim Havzası Öğretim Üyelerinin üçüncü kongresinde bir konuşma yapan meşhur Kur’an müfessiri ve taklit mercii Ayetullah Cevadi Amuli, şu tespitlerde bulundu:

Bazıları İslam’ın ilk yıllarında ilahi bir meseleyi, kelami bir konuya dönüştürmek suretiyle imamet ve hilafeti gasp ettiler. İmamet meselesi diğer dünyevi konulardan değildi ki onu Şura ayetini referans alarak çözüme kavuştursunlar, bir grup insanın görüşünü alarak ve onlara danışarak Allah’ın velisi ve insanlar üzerindeki imamını seçmek mümkün müdür?! Dolayısıyla onlar sadece Gadir –i Hum’a saldırmadılar, aksine ilahi bir emir olan imameti yıprattılar, içini boşalttılar.

Ayetullah Cevad Amuli, imamet muhaliflerinin her şeyden çok kelam konusuna yoğunlaştıklarını söyledi ve şöyle konuştu: Onlar kelamı tersyüz ederek topluma sundular ve bu süreç Sakife ile başlayan bir süreçtir. İmamet ilahi bir emirdir, dolayısıyla da onun üzerinde meşveret edilmez ve imamı halk seçemez. Kur’ani ifadeyle imamet, “ahdullah”tır, yani Allah’ın ahdidir. Ancak onu “ahdunnasa”, yani insanların ahdine dönüştürdüler. Onlar ismeti inkâr edince belli bir süre rahatladılar ama daha sonra birtakım sorunlarla karşılaşınca bu sefer başka bir Sakife kurdular. Aklı inkâr ettiler ve onu sadece dinin râvisi konumuna düşürdüler. Oysaki öncesinde hep rivayet uyduruyorlardı.

Ayetullah Amuli sözlerini şöyle sürdürdü: Onlar aklı zincire vurdular ve şunu söylediler: Akıl neyin iyi, neyin kötü olduğunu derk edemez. Bu yüzden yönetimi rivayete teslim ettiler. Sonra da her türlü hadis uydurmaya başladılar.

Şu bir gerçektir ki ilmin batılısı, doğulusu olmaz. Ama aklı yağmalarsanız ve devre dışı bırakırsanız, yerini hurafeler doldurur. Müslümanlar aklı yağmaladılar, onu Gadir-i Hum’dan çıkardılar. Geriye zincire vurulmuş bir akıl kaldı. Gerçek aklı, yani Emirulmuminin’i (a.s) hayat sahnesinden uzaklaştırdılar. Sonra da alabildiğince rivayetler nakletmeye başladılar… Sakife, sadece Emirulmuminin’i (a.s) siyasetten uzaklaştırmak değildi. Sakife hareketi ile ismeti inkâr ettiler ve aklı bir kenara attılar.

Ayetullah Cevadi Amuli şöyle konuştu: Hepimizin görevi aklın elinden tutup onu düştüğü yerden yukarı çıkarmaktır. İcma, kitap ve sünnetin düzeyinde değildir, sadece bir tür delildir. Onlar icmayı masum saydıkları için kitap ve sünnetin düzeyinde saymışlardır. Bizler de kelam ilmine sahip olmadığımız için bunu kabul ettik. Şimdi icmanın kulağından tutup onu aşağı çekin ve aklı yukarı çıkarın. Aklın saygınlığı ve değerini ortaya koyun. Onu kitap ve sünnetin düzeyinde görün. “Şer-i delil varken akla ne hacet?” demeyin. Aksine onu şer-i delili onunla değerlendirin, onu şeriat yolunun meşalesi kılın.

Ayetullah Cevad Amuli, kelam ilminin havzanın haysiyetini koruyacağına dikkat çekti ve şöyle dedi: İlim havzasında kesinlikle saygın ve muteber bir şahsiyete ait kelam kitabı tedris edilmelidir. Zira kelam ilmi, aklın elini ve ayağını çözecek dinin, insanlar tarafından içselleştirilmesine yol açacaktır. Akıl, imametin lazım olduğuna ve imamın masum olması gerektiğine hükmetmektedir. Ayrıca imametin ilahi bir ahit olduğu ve bu ahdin Ehlibeyt’te (a.s) bulunduğu kelam ilminde ispatlanır.

Ayetullah Cevadi Amuli şöyle dedi: Nerede cahiliyet taassubu varsa, orada cahiliyet güçlüdür, etkilidir. Cahiliyetin etkin olduğu yerde kılıç ve zorbalık hâkim olur. IŞİD, bu düşüncenin ürünüdür. Gerçi içlerinde bilinçli uşaklar var ama aldanmış olup şehadete ermek için savaşan da az değil!

 

Comment
 
 

Bismillahirrahmanirrahim. Hamd alemlerin Rabbi’ne mahsustur. Salat ve Selam Efendimiz Hz.Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) üzerine olsun.Salat ve Selam pak Ehl-i Beyt’in üzerine olsun.

De ki: “Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah’a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah’ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.” YÛSUF-108

Allah’a davet etmenin doğru yolu

Mürebbi ve mübelliğler yüce Rabbimiz’in toplumsal yaşamda ve insanlarla ilişkide hangi ilkeleri dikkate almamızı gösterdiğini bilmelidirler. İnsaniyet mektebinin sosyal düzeninde görev almış mürebbiler ve mübelliğler üstün bir kimliğe sahip ahlaki değerlerle mücehhez, ilim, hikmet ve marifete sahip olmaları, almış oldukları görevin temel ilkeleridir. Bu yola girmek için manevi irtibat ve pak bir iman gereklidir. Çünkü nerde bir huzursuzluk ve çatışma varsa orda İlahi Nur’dan uzaklaşma vardır; bu olumsuz tabloyu düzeltmek için görevli olan mürebbi ve mübelliğ ilim hikmet ve marifetle donatılmış olması görevin ağırlığına işaret etmektedir.

Ferdi ve içtimai sorunlar ve çözülmeyen problemlerin asıl nedeni, ana kaynaktan ayrı düşmektir. Bir Mürebbi herşeyden önce ilim ve irfanla donanmış olmalı. Basiretli ve hikmet sahibi olmalı, ancak bu durumda İlahi Kelam ve Allah’ın Dini’ni uygun ve doğru olarak tanıtabilir, öğretebilir.

İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak İlahi farizalardan bir farizadır. Bu İlahi farizanın yerine getirilmesinde bazı ön hazırlıklar vardır; Nasıl ki İlahi bir emir olan namaz yerine getirilmesi için onun sihhatının şartları varsa, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın da sihhatının şartları ve ilkeleri vardır; namazın sihhatının bir şartı yerine getirilmediğinde namaza girilmediği gibi iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmanın da bir ilkesi yerine getirilmediğinde bu amel yerine getirilmemiştir.

İlkeler:

1.İlim, Hikmet ve Marifet

2.Üstün Ahlak ve Nefsi Tezkiye

3.Takva

4.Velayet Emri

İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak:

Furu-u dinin ilkelerinden biri olan bu İlahi emir diğer ilkeler gibi yerine getirilmesi mümin erkekler ve mümine kadınların üzerine farzdır. İlahi farizaların herbirinin yerine getirilmesi için bazı şartlar gerekliyse Emribilmaruf nehyi anilmünkerinde yerine getirilmesinde bazı önemli şartlar vardır. Nasılki namaz için önşartlar varsa ve onlarsız namaz geçersiz ise emribilmaruf görevide şartları yerine getirilmediğinde o da geçersiz olur.

İlkeleri şöyle sıralıyabiliriz:

  1. İlim, hikmet ve marifet sahibi olmak:

Bu mukaddes görevle görevli olan mümin erkekler ve mümine kadınlar ilim, hikmet ve marifetle mücehhez ve donatılmış olması tebliğin sihhatının şartlarındandır. İnsaniyet mektebinin sorun ve sorularını ilmi cevaplarla cevaplandıracak ilmi bir yeteneğe sahip olması tebliğin sihhatının şartlarındandır. Adilane hükmedebilecek kadar hikmete sahip olması gerekir; İnsaniyet mektebinin çökmüş olan manevi değerlerini düzeltmek için marifet sahibi olması tebliğin ilkelerindendir.

  2. Üstün Ahlak ve nefsi tezkiye:

Peygamberimiz güzel ahlakı tamamlamak için seçildiğini bildirir ve o Yüce Elçi üstün ahlakıyla insanları dine davet ederdi. Biz Muhammed’i (s.a.a) Mekteb’in mensupları olarak bu yolda hareket etmeliyiz ve ahlakımızı düzeltmeliyiz. Maneviyatımızı ve imanımızı zedeleyen uğraşlar, alışkanlıklar ve sıfatlatdan arınmalıyız. İyiliğe emretmek için nefsi terbiye ön koşuldur. Aksi takdirde iyiliği emir ve davet abdestsiz namaz hükmündedir.

3. Takva

Huzur-i Hakk’ın bilinciyle kötülüklerden ve haramlardan uzak durmanın adı takvadır. İslam dini iyi bir toplum ve adil bir devlet oluşturmak ister. Bu mukaddes hedef uğruna bizler fedakarlıklar ve nefsimizi gözetlemeyle kendimizden başlayarak marifet, basiret ve takva ilkelerini var etmemiz gerekir.

4. Velayet Emri
Bir İlahi nokta olan Velayet makamının çevresinde toparlanmalı. Aksi takdirde dağınık ve zıt dini anlayışlar ve farklı tebliğ metodları var olur ve yayılır ve insanlığın sinesinde onarılması mümkün olmayan yaralar açılır ve IŞİD’i meydana getirir, böylece insaniyet mektebi kan gölüne çevrilir ve çevirildiği gibi.

Velayet müessesine  oluşturmak için diğer önceki ilkeler ön merhalelerdir. İlim, irfan, tezkiye ve takva merhalelerini tamamlamalı ve Velayet müessesesi kurulmalı bundan sonra davet başlatılmalı. Davetin merciisi böylece belli olur. Bu İlahi makamın tesisi ilim, hikmet, marifet ve ahlakı kurallarla mücehhez kılınmış bir kitle tarafından yapılmış ve tüm şartlara haiz bir liderin varlığı namazın, orucun, haccın, zekat ve humusun, cihad ve savaşın sihhatlı yapılmasının şartı yerine gelmiştir. Zira Velayet’siz ibadetin sihhat şartları yerine getirilmemiş yapılan bir ibadete benzer. Velayet makamı tesis edilmeden Allah’a davet ediyorum diyerek bir sonuç alınmaz, aksine bir kargaşa yaşanır ki yaşanıyor. Ama Veliy-iEmr belli olunca Vahdet ve uyum Müslüman toplumda sağlanır ve böylece ibadetlerin sihhatının şartları yerine gelmiş olur.

Masum İmam’ın ğaybetinde Müslümanlar’ın elini elinin üzerine koyup beklemeleri doğru bir inanç değildir; bu bekleme abdestsiz kılınan namaz gibidir.

Her Mümin kendi çapında çalışarak Velayet makamını var etmeye ve korumaya gayret göstermeli. Kurulu Velayet makamındaki Veliy-i Emr‘e itaat farz-ı ayındır ve davet bu makama olmalıdır. Velayet‘e davet Resul‘e davettir, Resul‘e davet Allah’a davettir.

Resul’e davet Allah’a davet idi; Kim Resul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Muhammed (s.a.a)’ın risaletine davet edilmesi gerekiyor ki, Allah’a davet edilmiş olsun. Bir grup Peygamber’e gelip, biz Allah’ı seviyoruz iddiasında bulundular (yani ey Muhammed! Biz her ne kadar sana tabi değilsek de, Allah’ı çok seviyoruz). Burada çok ince ve hassas bir nokta vardır. Bugün de birçok insan Allah’ı çok seviyoruz iddiasında bulunuyorlar. (Allah’a kurban olalım, biz Allah’ı çok çok seviyoruz derler) Ancak Allah  onların yüzündeki maskeyi hemen şu ayetle düşürüyor:

De ki: ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.’. Âl-i İmrân / 31

Bu ayete göre Allah, Muhammed’e (s.a.a) tabi olursanız Ben sizi severim, Siz O’na tabi olursanız ben sizi affedip bağışlarım, der.

Bu nokta insan hayatında çok önem arzeden hassas bir meseledir. Bugün Velayet makamına olan şahıs Resul-i Ekrem’in (s.a.a) makamında oturmuş ve O’nun hükümetini inşaa ettiğinden ötürü, bizim O’na itaat etmemiz farzdır ve davetimiz de bu makam ve mihveriyete yapılmalıdır.

Bu ayet ile Allah’a giden yolun Nebi-i Ekrem olduğuna işaret edilmiştir. Bugün Peygamber’in makamını ihya eden Velayet müessesesi Nebi’ye ve Allah’a giden yoldur.

 Özet:

Bizler İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymaya mükellef olan Mümin kadın ve erkekler, bu ilkeler üzerine kendimizi bina etmeliyiz. Namaz kılarken nasıl huzur-i Hakk’ı hissederek önşartlarını nasıl titizlikle yerine getiriyorsak, İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoyma vazifesi içinde söylenilen önşartlarını dikkatle ve tam olarak yerine getirmeliyiz. Yaptığımız bütün davetler velayete olmalıdır.
 
Muhammed Avcı

 

 

İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney, düşmanın tüm çabalarına rağmen İslam devriminin yolundan sapmadığını söyledi.

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney, Kum şehrinden ziyaretine gelen binlerce seveni için yaptıkları konuşmada, Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. İmam Sadık’ın (a.s) kutlu doğum günlerini tebrik ederek, düşmanın fitne yoluyla İslam Devrimini yolundan saptırmak istediğini, ancak bunda başarılı olamayarak “Devrimin ikinci ve üçüncü kuşaklarını kuşatamadılar” ifadesini kullandı.

İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney, düşmanın tüm çabalarına rağmen İslam devriminin yolundan sapmadığını söyledi.

İmam Hamaney, “Yaptırımları kaldırıp halkımızın onuruna leke sürmek istiyorlarsa bunu hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimizi bilmemeliler” dedi.

İmam Hamaney, “Yetkililere ve Hükümete yardım etmek ve işbirliği yapmak hepimizin görevidir, hükümet de şunu iyi bilmelidir ki, kendisini görevlerini en iyi şekilde yapmasına olanak sağlayabilecek tek şey halka ve ülke içi güçlere inanmaktır” diye konuştular.

İslam İnkılabı Rehberi sözlerinin devamında ise, “Evet yaptırım ve ambargolar ülke için zorluk ve problemler yaranmasına sebep olmuştur, ama eğer düşman bu ambargoları kaldırmak için bu veya şu gibi asıl hedeflerimizden, mesela bağımsızlık ve kalkınma gibi hedeflerimizden vaz geçmemiz koşulu öne sürüyorsa, hiç bir onurlu yetkili bunu kabul etmeyecektir” diye eklediler.

İslam İnkılabı Rehberi, hükümetin petrol gelirlerine olan bağımlılığı yok etmesini isteyerek, “Ülke ve hükümet yetkilileri yabancı güçlerin eline göz dikmemeli ve bunu bilsinler ki hatta bir adım geri adım atmaları bile düşmanın öne doğru ilerlemesi ve yürümesi ile sonuçlanacaktır” dediler.

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney, Pehlevi rejiminin yabancı güçlere zillet içinde bağımlılığını hatırlatarak, ABD'lilerin, İnkılap zaferi yüzünden İran gibi stratejik bir konuma sahip bir ülkenin ellerinden çıktığı için İran halkı ve İslam İnkılabıyla düşmanlık yaptıklarını beyan etti.

İslami İran'ın günümüz dünyasında en önemli ihtiyacının milli birlik olduğunu ifade eden İmam Seyyid Ali Hamaney, halk arasında tefrika çıkarmanın hangi isim ve gerekçeyle olursa olsun milli çıkarlara ve ülkülere aykırı olduğunun altını çizdi.

İran'ın geleceğini, oldukça parlak niteleyen İslam İnkılabı Rehberi, bu ülke gençlerinin bir gün, zorba düşmanlar ve zalimlerin onların karşısında diz çökmesini göreceklerini sözlerine ekledi.

 

Comment
 
 

Kemerlerinizi bağlayın: 2015, Çin, Rusya ve İran’ı, benim Kaos İmparatorluğu olarak adlandırdığım şeyle karşı karşıya getirecek bir fırtına olacak.

 
Kemerlerinizi bağlayın: 2015, Çin, Rusya ve İran’ı, benim  Kaos İmparatorluğuolarak adlandırdığım şeyle karşı karşıya getirecek bir fırtına olacak.

Bu yüzden evet: her şey, ABD adım adım Avrasya’dan çıkarılırken, Avrasya’nın entegrasyonuna dair olacak. Bir rezerv döviz olarak ABD dolarının ve hepsinden önemlisi petro-doların hegemonyasının kademeli olarak altını oyacak, karmaşık bir jeo-stratejik etkileşim göreceğiz.

Çin’in karşı karşıya olduğu bütün devasa zorluklar karşısında, kendine güvenen, tam gelişmiş bir ticari süper gücün açık işaretlerini görmek kolaydır. Devlet Başkanı Xi Jinping ve şu andaki liderlik, kentleşmeye ve Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) liderlik düzeyi de dahil olmak üzere her yerdeki yolsuzluğa karşı mücadeleye yoğun bir şekilde devam edecektir. Uluslararası düzeyde Çinliler, yeni ‘İpek Yolları’ – hem karadan hem de denizden –  yönündeki baskın itkiyi hızlandıracak, bu ise Çin’in Avrasya’yı ticaret yoluyla birleştirme yönündeki uzun vadeli master stratejisine destek sağlayacaktır.

Küresel petrol fiyatları düşük kalmaya mahkum. Bu yaz İran ve P5+1 arasında bir nükleer anlaşmasına varılıp varılamayacağı konusundaki bahisler kapandı. Eğer İran’a yönelik yaptırımlar (yani fiilen ekonomik savaş) yürürlükte kalırsa ve İran ekonomisine ciddi bir şekilde zarar vermeye devam ederse, Tahran’ın tepkisi sıkı olacak ve bu tepki Batı’yla değil, Asya’yla daha fazla entegrasyonu da içerecektir.

Washington, Rusya’nın yardımı olmadan İran’la kapsamlı bir anlaşmaya varılamayacağını gayet iyi biliyor. Anlaşmaya varılması halinde bu, Obama yönetiminin tek – yineliyorum, tek – dış politika başarısı olacaktır. “İran’ı bombalama” histerisine geri dönüş sadece, herkesçe tanınan alışılagelmiş (neo-con) şüphelilerin işine yarayacaktır. Halen, tesadüfi olmayacak şekilde, hem İran hem de Rusya Batı’nın yaptırımlarına maruz kalmaktadır. Nasıl meydana getirildiğinden bağımsız olarak mevcut gerçeklik, şu andaki finansal/stratejik petrol fiyatı düşüşlerinin İran ve Rusya’ya karşı (başka kime karşı olabilir ki?) doğrudan bir saldırı olduğudur.

 

Şu yan ürün savaşı

Şimdi, Rusya’nın temel verilerine bir bakalım. Rusya’nın hükümet borçları, GSYİH’sinin yalnızca  %13.4’üne denk düşüyor. GSYİH içindeki bütçe açığı sadece %0.5’dir. ABD’nin GSYİH’sinin  16.8 trilyon dolar olduğunu (2013 rakamı) kabul edersek, ABD’nin bütçe açığı,  GSYİH’nin %4’üne denk gelir, yani Rusya’nın bütçe açığının sekiz katı düzeydedir. FED her ne kadar kendini bir devlet kurumu olarak sunsa da, esas olarak ABD’deki bölgesel özel bankaların sahip olduğu özel bir kuruluştur. ABD’nin kamu borçları, 2014 mali yılında GSYİH’nin %74’üne varmaktadır. Rusya için bu oran sadece %13.4 düzeyindedir.

ABD ve AB’nin  – rublenin düşürülmesi ve petrol yan ürünleri saldırısı yoluyla – Rusya’ya ekonomik savaş ilan etmesi, temel olarak bir yan ürünler şantajıydı. Yan ürünler – teorik olarak – sonsuza kadar çoğaltılabilir. Yan ürün operatörleri, Rus ekonomisini yıkmak için hem rubleye hem de petrol fiyatlarına saldırdı. Sorun şu ki, Rus ekonomisi Amerikan ekonomisine göre daha düzgün şekilde finanse edilmektedir.

Hızlı adımın bir şah-mat olarak tasarlandığı düşünüldüğünde, Moskova’nın savunma stratejisi o kadar da kötü değildi. Temel enerji cephesinde, sorun Batı’da bakidir – Rusya’da değil. Eğer AB Gazprom’un sunması gereken şeyi satın almazsa, çökecektir.

Moskova’nın temel hatası, Rusya’nın yurtiçi sanayisinin dış, dolar cinsinden borç tarafından finanse edilmesine izin vermesiydi. Batı tarafından kolayca manipüle edilebilecek canavarsı bir borç tuzağından bahsediyoruz. Moskova’nın atacağı ilk adım, bankalarını yakından denetlemek olmalıdır. Rus firmaları yurt içinden borç almalı ve varlıklarını dışarıya satmaya yönelmelidir. Moskova ayrıca, temel faiz oranı kolayca düşürülebilecek şekilde bir kur kontrolü sistemini hayata geçirmeyi düşünmelidir.

Rusya’nın 600 milyar doların üzerinde borç ve faizler için her zaman moratoryum ilan edebileceğini de unutmayın. Bu, bütün dünyanın bankacılık sistemini tepeden tırnağa sarsacaktır. ABD/AB ekonomik savaşını sonlanmaya zorlayan, gizlenmemiş bir “mesajdan” bahsediyoruz.

Rusya, hammadde ithal etmeye ihtiyaç duymuyor. İhtiyaç duyması halinde ithal edilmiş herhangi bir teknolojii üzerinde kolayca  ters mühendislik yapabilir. Her şeyden önemlisi, Rusya – hammadde satışı üzerinden – ABD doları veya euro cinsinden yeterli kredi meydana getirebilir. Rusya’nın enerji zenginlikleri – veya sofistike askeri teçhizat – satışları azalabilir. Ancak bunlar, – ruble de düşüşe geçerken – aynı miktarda ruble getirecektir.

İthal ürünlerin yerine yurt içi Rus imalatını getirmek her açıdan anlamlıdır. Kaçınılmaz bir “ayar” safhası olacak, ancak bu safha çok uzun sürmeyecektir. Örneğin Alman otomobil üreticileri, rublenin düşüşü nedeniyle otomobillerini artık Rusya’ya satamaz. Bu ise, fabrikalarını Rusya’ya taşıyacakları anlamına gelir. Bunu yapmazlarsa Asya – Güney Kore’den Çin’e kadar – onları piyasadan atacaktır.

 

Ayı ve ejderha, arayış içinde

AB’nin Rusya’ya ekonomik savaş ilan etmesi, hiçbir anlam taşımıyor. Rusya, kendisiyle Rusya arasındaki petrol ve doğalgaz alışverişinin çoğunu kontrol ediyor: bu, kabaca dünyadaki talebin %25’ine denk geliyor. Ortadoğu, bir kargaşa içinde kalmaya mahkum. Afrika istikrarsız. AB, en istikrarlı hidrokarbon ürünleri arzından kendini koparmak için elinden geleni yapıyor ve Moskova’yı, enerjiyi Çin’e ve Asya’nın geri kalanına kanalize etmeye teşvik ediyor. Bu, Pekin için gerçekten de büyük bir hediye, zira ABD Deniz Kuvvetleri’nin açık denizlerde kendisini “muhasaraya almasından” kaynaklı alarmın asgari düzeye inmesini sağlıyor.   

Pekin’de dillendirilmeyen bir aksiyom da, Çinlilerin halen Kaos İmparatorluğu’nun giderek kontrol kaybetmesinden aşırı derecede endişe duyduğu ve AB ile Rusya arasındaki ilişki için şiddetli koşullar empoze ettiğidir. Önemli olan nokta şu ki, Pekin hiçbir zaman ABD’nin Çin’in enerji ithalatlarına müdahale edecek bir konumda olmasına izin vermeyecektir – Temmuz 1941’de ABD, bir petrol ambargosu getirip Japonya’nın petrol ithalatlarının %92’sini kesmesinden önce Japonya’yla böyle bir ilişki vardı.

Herkes, Çin’in endüstriyel bir güç olarak gözalıcı büyümesinin temel payandalarından birinin, imalatçıların Çin’de üretim yapması zorunluluğu olduğunu bilir. Eğer Rusya aynısını yapsaydı, ekonomisi her zaman yıllık %5’in üzerinde bir büyüme kaydedebilirdi. Eğer banka kredisi sadece üretici yatırıma bağlı olsaydı, daha da fazla büyürdü.

Şimdi Rusya ve Çin’in, Wall Street evreninin efendileri, Batılı merkez bankası kartelleri ve neo-liberal politikacılar tarafından getirilen başarısız olmuş borç “demokrasisi” modeline karşı hayati bir alternatif olarak, altın, petrol ve doğal kaynaklar tarafından desteklenen yeni bir para birliğine ortak yatırım yaptığını hayal edin. Küresel Güney’e her şeyden önce, refahın ve gelişmiş yaşam standartlarının gelecek nesillere borç yüklemek yoluyla finanse edilmesinin asla işlemeyeceğini göstermiş olurlardı.

O zamana kadar bir fırtına – bugün ve yarın – hayatlarımızı tehdit ediyor olacaktır. Evrenin efendileri / Washington topluluğu, Rusya’yı ticaretten, finans transferlerinden, bankacılıktan ve Batılı kredi piyasalarından koparılmış bir parya devlete çevirme ve böylelikle bir rejim değişikliği gerçekleştirme stratejisinden asla vazgeçmeyecektir.

Eğer bu yolda her şey plana uygun giderse, hedefleri Çin olacaktır (başka kim olabilir?). Pekin de bunu biliyor. Bu esnada, AB’yi temellerinden sarsacak birkaç bomba sürpriz bekleyin. Zaman tükeniyor olabilir – fakat Rusya için değil, AB için. Ancak genel trend değişmeyecektir; Kaos İmparatorluğu, yavaş ama emin adımlarla, Avrasya’dan çıkarılmaktadır.

 Pepe Escobar/Sputniknews.com

 medyasafak

 

 

 

Son zamanlarda Avrupa ülkelerinde Müslümanlar’ı savunan ve Anti – İslam gruplara itiraz eden hareketler, İslam-Fobia projesinin bittiğine ve İslam’ın Avrupa’da kök saldığına işaret eder.
 
 
Son yıllarda dünya emperyalist düzeni İslam Dünyası’yla çatışmaya odaklanmıştı. İslam-Fobia projesi de ABD’nin ve uluslararası siyonizmin araçlarından biriydi. İslam dinini olumsuz ve korku verici bir imajla dünya kamuoyuna sunuyorlardı, bununla dünya devletlerini İslam Dünyası’na karşı siyaset uygulamalarını sağlıyorlardı.

Emperyalist düzenin İslam-Fobia’sını yıllarca işlemesiyle Batı’da İslam’a ve İslami kültüre karşı bir düşmanlığın oluşmasına yol açtı.Anti-İslam ve Avrupa vatanseverlik hareketi olarak meydana çıkan” Pegida” hareketi buna son zamanların en iyi örneğidir. Pegida Almanya’nın Dresden şehirinde baş gösterdi ve yayılmaya başladı.

İslam-Fobia projesinin hedefi; İslam dinin bölgede ciddi bir tehdit ve dünya barışı ve güvenliği için tehlike olduğunu gütmektir. Bununla İslam uluslararası sahada güçsüzleştirmektir.

Bu arada terörist DAİŞ örgütünüde İslam-Fobia projesinin bir parçası olarak görmek gerek. Bu gerçeği Irak Başbakanı Haydar Ebadi, Batı devletlerinin DAİŞ aleyhine düzenledikleri bir oturumda şöyle dile getirir: ’’ Bu oturumda olanların DAİŞ aleyhine yapacakları en önemli yardım bu terörist örgütü desteklemekten vazgeçmeleridir.’’

Şimdi sorulması gereken soru şudur: İslam-Fobia projesi ne kadar hedeflerine ulaşmada başarlıydı? Ve acaba Batı’nın menfaatine mi oldu?

Avrupa’dan buhran bölgeleri olan Irak ve Suriye bölgelerine giden ve DAİŞ’in saflarında savaşmak isteyen cihadcıların artması ve bunların geri dönmesiyle Batılı ülkelerde terör eylemlerinin yükselme ihtimali Batı istihbarat merkezlerini endişeye sürüklemiştir.

Ayrıca bugünlerde Müslümanlar’ı savunan ve Anti –İslam hareketlerine itiraz eden halk hareketleri Avrupa’da yayılmaktadır. Bu Batı liderlerinin isteklerine rağmen İslam’ın Avrupa’da özel bir konuma sahip olduğunu gösterir.

Geçen haftalarda İsveç’te aşırı gruplar tarafından üç camii yakıldı. Bu hadisenin ardından büyük bir kitle bu saldırıyı kınamak için meydanlara çıktı.

Aşırı Avrupa vatanseverlik ve Anti-İslam hareketi olan Pegida, son zamanlarda Almanya’da haftalık gösteriler düzenliyor, ama buna karşı politik ve kitlesel bir itiraz günbegün büyümekte.

Dün gece  Almanya şehirlerinde Anti-İslam Pegida’ya karşı halk itiraz gösterileri düzenlendi. Sadece Münster şehrinde 10 binin üzerinde, Stutgart’da 8 binin üzerinde, Dresden ve Berlin’de 5 bin civarında  ve Hamburg’da 4 bin insan bu faşist ve yabancı düşmanı harekete karşı itiraz etmek için yürüyüş yaptılar.

Köln şehrinde ise binlerce insan Pegida’ya karşı itiraz gösterileri düzenlediler ve bir çok bina başta Dom Kilisesi olmak üzere bu faşist hareketi kınama anlamında ışıklarını söndürdüler.

Dresden şehrinde ise VolksWagen fabrikası ışıklarını bu hareketi kınama anlamında söndürdü ve özgür ve demokratik bir toplumun yanında olduğu mesajını verdi.

Almanya siyasetçileri ve liderleri arasında da Anti –İslam hareketi olan Pegida’ya itiraz mahiyetinde mesajlar veriliyor. Almanya Başbakanı Merkel yeniyıl mesajında bu hareketin liderleirni aşırılıkla ve kalplerinin nefret dolu olmayla suçladı ve halkının bu harekete katılmamasını talep etti.

Adalet Bakanı Hayko Mais, bu aşırı gruba itiraz eden halkın arasında yer aldı.

Avrupa halklarının İslam’ı savunmak için düzenledikleri bu geniş yürüyüşler, kamuoyunun ırkçılığa tepkili olduğunu ve Müslümanlar alehyine aşırı grupları kabullenmediğini gösterir.

 

 

 

Çarşamba, 07 Ocak 2015 00:00

İran bölgede kilit rolünde

Afganistan cumhurbaşkanı milli güvenlik yüksek müşaviri Hanif Etmer, bölgenin barış ve güvenliğinin sağlanmasında İran'ın  rolünün  son derece  önemli ve kilit rolde olduğunu söyledi.

İran Milli Güvenlik Yüksek Konsey sekreteri Ali Şemhani ile görüştükten sonra ortak  basın toplantısında açıklama  yapan Hanif Etmer,  İran ile  ilişkileri ve işbirliğini geliştirmenin çok önemli olduğunu  zira İran ile tarihi bağları ve ortak bakış açılarının olduğunu  söyledi.

Afganistan cumhurbaşkanı milli güvenlik yüksek müşaviri Hanif Etmer, İran ile dostluğa ve samimiyete dayalı ilişkileri çok kıymetli olarak nitelerken, bu olumlu bakış açısını siyasetten ayrı tuttuklarını  zira iki ülke halkları arasında tarihi ve  çok sayıda  ortak noktalar ve güçlü bağların olduğunu söyledi.

Afganlı yetkili, İran ve Afganistan arasında başta terörizm ve uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadeleyi de, bölgenin  güvenliğinin garantisi için önemli olarak nitelerken İran milli güvenlik  yüksek konsey sekreteri Ali Şemhani de, iki ülke arasında dini, kültürel, tarihi, dil gibi  çok sayıda ortaklıkların olduğunu belirterek, Afganistan'ın açık denizlere ulaşmak ve dünya ile ticari bağlarını güçlendirmesi için  İran'ın çok iyi konumda olduğunu ve aynı zamanda Afganistan'ın iktisadi açıdan ihtiyaçlarının  karşılanması açısından İran'ın çok önemli olduğunu bildirdi.