
کارگر
Halk bitti diyene kadar bitmez
Tüp bitince sallarız,
Pil bitince ısırırız,
Şampuan bitince su döküp çalkalarız,
Tükenmez kalem bitince hohlarız,
Bittiğinde vazgeçmemek halkımızın geninde var.
Halk düşmanları atalarımızdan gelen mücadeleci genlerimizi bozmak için ellerinden gelen her türlü çalışmayı yapsa da halk düşmanı sistemin kuruluşunun 100.yılına gelinen süreçte çokta başarılı oldukları söylenemez.
Kendilerine ve birilerine göre halkımızı çok da iyi uyuttuklarını düşünenler; onyıllardır ezilen, sömürülen, çaresiz bırakılan, kolu kanadı kırılan, en güvendiği kişiler tarafından ihanete uğrayan şerefli, değerli, kararlı, izzetli, namuslu halkımızın tüm planları darmaduman eden hareketlerini görünce şoka girmekte, kanserli hücreleri çoğalmakta, birilerine ise ani inmeler inmekte ve pis hayatlarını tamamlayarak cehennemdeki ebedi yurtlarına gitmektedirler.
Olanca yoğun, büyük büyük harflerle başlıklar atılan suni gündem halkımıza pompalanadursun, dünya müthiş bir şekilde Öz Muhammedi gündemle çalkalanmakta, Hak Cephesi ve halkçı hareketler başarıdan başarıya koşmaktadır. Herkes beşiğinin içerisindekilere sahip olma derdine düşmüş, kendi kadrolarının moral ve motivasyonunu çok virajlı, şarampollü, mucurlu, bin bir türlü tehlikeli yolun bu kısmından geçirmenin telaşındadır.
İyi şoförüm, şöyle uçarım, böyle kaçarım bu süreci tamamlamak için yeterli iddialardan değildir o yüzden sağlam bir kulpa tutunmak bu yolun sonuna varmada en önemli adımdır. Hak Cephesi’nde bulunan bizler İslam İnkılabı’nın çizdiği yolda en ufak bir şüphe duymadan adım adım ilerlemeliyiz.
2006 yılındaki Hizbullah’ın korsan İsrail’e vurduğu ağır darbenin ardından dünyanın başka bir dünya olduğunu birileri idrak etti, o zamanlar gündeme ilişkin analizlerimizi dinlemekten hoşlanan, belki içinden gülen ama dışından dinleyen iki ağabeyimle yaptığımız saatlerce süren konuşmanın sonunda; korsan İsrail’in artık yok olduğunu, Filistin’in kurtuluşun eşiğine geldiğini, Suriye ve Venezuela’nın İslam İnkılabı’nın sağ ve sol kolları olduğunu, Sudan’ın gizli İnkılabi depo olduğunu, Kuzey Kore’nin küfür cephesinin herhangi bir piskopatlığına karşı her an atom bombası atmaya hazır ve nazır olduğunu, Mısır rejiminin devrilmesinin çok önemli bir adım olacağını, bu adımın sonunda eğer küfür dünyası dayanamazsa topyekün bir savaşın başlayacağını, çok büyük bir cephenin de Aden Körfezi cephesi olacağını, Yemen Hizbullahı’nın büyüklüğünün ardından adı hiç duyulmamış Somali Hizbullahı’nın da destan yazacağını ballandıra ballandıra anlattım… Güldüler, geçtiler…
25 Ocak 2011 Mısır Devrimi’ni sevinç gözyaşlarıyla takip ettiğimiz sürecin devamında görüşmeye ara verdiğimiz yukarıdaki sohbette bulunan ağabeylerimden birisi geldi, anlat dedi, anlat, anlattık Dilimiz döndüğünce… Bu analizler, fikirler, yorumlar bizim şahsi düşüncemiz değildir. Bunlar İslam İnkılabı’nın yaptığı hareketler ve bu hareketleri anladığımız ölçüde getirdiğimiz yorumlardır.
Şu anda geniş kapsamlı bir Yemen devrimi yazısı yazmanın tam zamanı aslında fakat artık güneş o kadar aşikar ki sıcaklığı ile dünyayı kavuran, ışıklarıyla gözleri kamaştıran İslam İnkılabı güneşinin dünyaya yansımalarını yeniden yorumlamaya gerek yok zira yorumlayacak bir durum olması için biraz olayın kapalı olması lazım… Biz Yemen Devrimi’nin yorumunu on yıl önce yaptık, dinleyen dinledi…
Zaman artık ahir zaman, zaman dünyaya İslam’ın hakim olma zamanı. Bir bölgenin, bir ülkenin İslamlaşması değil tüm dünyanın İslamlaşma zamanı.
Bu çerçevede siyonist kralın İslami Uyanış ile şoka girmesinin ardından Yemen İslam devriminin engellenemez aşamaya gelişiyle pis vücudunun dünyayı işgaline son verilmesinin ardından gerçekleşecek müjdelere de değinmek gerekirse bazı hadislerde İmam Mehdi(as)’nin zuhurundan bahsedilmektedir.
Mehdi(as)’nin bir şahıstan çok hareket olduğuna, yapacağı işlerin bir süreç gerektirdiğine, o yüzden tek hareket birden fazla şahsı kapsayan bir olgu olduğuna inandığımdan, bu olayla eş zamanlı gerçekleşen zuhur belirtisinin Dünya Müslümanlarının ve Mustazaflarının Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney’in Avrupa ve Kuzey Amerikalı gençlere yazdığı mektup olduğunu düşünüyorum. [1]
İmam Humeyni (ra), Peygamberimiz(sav)’in hükümdarlara elçiler göndererek onları İslam’a davet sünnetini yerine getirmek amacıyla, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) Başkanı Mihail Gorbaçov’a 1989 yılında bir mektup yazar. Yaşamının her alanında Peygamberlerin ve İmamların sünnetini uygulayan İmam Humeyni, bu davranışıyla insanlara bu sünnetlerin günümüzde de uyulanabilirliğini göstermiştir. Onun gerçek varisi İmam Ali Hamaney’in de bugün aradan geçen 26 yılın ardından bu mektubu böyle bir zamanda yazması manidardır diye düşünüyorum.
Tüp bitince sallıyorduk, pil bitince ısırıyorduk, şampuan bitince su döküp çalkalıyorduk, tükenmez kalem bitince hohluyorduk olay nasıl İran’a, İslam İnkılabı’na geldi diyenler olabilir. Her yol Mekke’ye, her analiz İslam İnkılabı’na çıkar. Başka bir durum yok. Son olarak; suni gündemlerle ülke gündemini bunaltıp, halkı perişan edip, oynadıkları tiyatro artık izlenmez hale gelenlere mesajımızı vererek bitirelim…
Halk bitti diyene kadar bitmez.
[1] http://turkish.khamenei.ir//index.php?option=com_content&task=view&id=747
– Hüseyin Yahya CEVHER
Allah ile Konuşmak
Dedim: Çok yalnızım !.
Dedin: …Ben ki sana çok yakınım!. Bakara-186.
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim!.
Dedin: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret!. Araf-205
Dedim: Buda senin yardımını ister!
Dedin: Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?! Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim!.
Dedin: (Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir!. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?!
Dedin: Allah’ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve Allah’ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi?! Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı!.
Dedin: Allah aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir!. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!
Dediin: Allah bütün günahları bağışlayandır!. Zümer-53.
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?!
Dedin:Allah’tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur!. Ali İmran-135.
Dedim: Ne kadar güzelsin Allah’ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum!.
Dedin:Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever!. Birden “İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var” dedim!. Sen de “Allah kuluna yetmez mi?!” Zümer-36.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?!
Dedin: Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir!. Ahzap-41/43.
Kendi kendime dedim: Allah’ım seni çok ama çok seviyorum!
İran’da, Prostat Kanseri ilacı üretimine başlandı
İranlı araştırmacılar Amerika’nın tek elinde bulunan ve Prostat Kanseri tedavisinde kullanılan ilacı üretmeye başladılar.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Polimer ve Petrokimya Araştırma Mrkezi başkanı Mehdi Nekumaneş, MHA muhabirine yaptığı açıklamada Prostat Kanseri tedavisinde kullanılan bu iğnenin buraya kadar sadece Amerika Birleşik Devletleri tarafından üretildiğini ve bu araştırma merkezinin genç çalışanlarının ise bu başarıya imza atarak bu önemli ilacı üretmeyi başardıklarını açıkladı.
Bu ilacın ticari üretim aşamasına geçme töreni dün akşam İslami Şura Meclisi Başkanvekili Muhammed Hüseyn Aburorabi’nin de katılımı ile gerçekleşti.
İmam Hamane’nin Batılı gençlere yazdığı mektup üzerine – 1
21 Ocak 2015 tarihinde dünyanın dört bir yanından gelen ve genellikle de İslam dünyasını ve Müslümanları hedef alan ve muhatapların zihinlerini dolduran haberlerin arasında dünyanın bir anda dikkatini üzerine çeken bir haber, haber ajansları ve haber sitelerince yayınlandı.
Batılı haber ajanslarının İslam dini ve Müslümanlara yönelik insafsızca propagandaları her geçen gün daha da şiddetlendiği bir sırada, İmam Hamanei’nin Avrupa ve Amerika’da gençlere hitaben yazdığı önemli mektubu, Batı dünyasına hâkim olan İslamofobi atmosferini adeta güdümlü bir şekilde şok etti. Muhataplarını Batı medyasında İslam ve Müslümanlar hakkında yürütülen ağır propagandanın üzerinde ciddi ciddi düşünmeye yöneltti.
Günümüzde bir ülkenin Cumhurbaşkanı veya liderinin eline kalem alıp başka ülkelerin gençlerine hitap etmesi ender görünen bir olaydır. Ancak bu hareket Fransa’da yaşanan son hadiseler ve Fransız bir dergide yeniden İslami mukaddesata saygısızlık edilmesi ve Batılı medya ve siyaset çevreleri İslamofobi projesi üzerinde yoğunlaşmasının ardından dünyanın hakikat talep gençliğini aydınlatmak için gerçekleşen bir hareketti.
İslam İnkılabı Rehberi ve Müslümanların büyük kitlesinin taklit mercii İmam Hamaney mektubunda özellikle Avrupa ve Amerika’da gençleri muhatap aldı. Ayetullah Hamaney mektupta genellikle İslam dininden başka bir dine inanan gençleri Kur’an’ı Kerim, İslamî asil kaynaklar ve İslam peygamberinin (s.a.a) siyerini okumaya davet etti.
Gerçekte asil İslam’ı bilenler İmam Hamanei’nin gençlere yaptığı çağrının sahabeye hitap eden İmam Sadık’ın (a.s) kelamından esinlenerek yapılan bir çağrı olduğunu çok iyi bilir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur:
“Gençlerle ilgilenin, çünkü onlar hakkı daha çabuk anlar ve hayıra doğru hareket ederler.”
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei de Batılı gençlere neden mektup yazdığını şöyle açıklıyor: Ben siz gençlere hitap ediyorum. Sizin anne ve babanızı göz ardı ettiğim için değil, asıl sebebi milletinizin ve yurdunuzun geleceğini sizlerin elinde olduğunu gördüğüm ve sizi kalbinizde hakikat arayışı hissini daha canlı ve daha uyanık bulduğum içindir.
Son günlerde Fransa’da yaşanan olaylar ve İslam dininden hoş olmayan kötü bir görüntü sunmaya çalışan diğer bazı hadiseler yaşandığı bir sırada, İmam Hamanei Avrupalı ve Amerikalı hakikat talep ve meraklı gençlerinden neden Batılı medya organları ve siyaset çevrelerinin İslamofobi projesi çerçevesinde bu denli karalama yaptıklarını araştırmalarını istiyor. İmam Hamanei Batılı gençlerden bu araştırmalarında İslam’ın asli kaynakları olan Kur’an’ı Kerim ve İslam Peygamberinin (s.a.a) değerli öğretilerine baş vurmalarını talep ediyor. Kuşkusuz eğer Batılı gençler böyle bir araştırmaya başlarsa, bir çok hakikat aydınlanacaktır.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei Batılı gençlere hitaben yazdığı aydınlatıcı mesajında şu ifadelere yer verdi:
Riyakârların kendi istihdamında olan teröristleri size İslam temsilcileri olarak tanıtmalarına müsaade etmeyin. İslam’ı asil kaynaklarından ve birinci elden referanslardan tanıyın. İslam dini ile Kuran-ı Kerim ve büyük Peygamberinin (s.a.a) yaşamı aracılığı ile tanışın. Ben burada sizden acaba şimdiye kadar Müslümanların kitabı Kur’an’ı Kerim’e doğrudan başvurup vurmadığınızı sormak istiyorum. Acaba İslam Peygamberinin (s.a.a) maarifini ve insani ve ahlaki öğretilerini okudunuz mu? Acaba medyadan başka İslam’ın mesajını başka kaynaklardan aldınız mı? Acaba şimdiye kadar kendinizden İslam’ın değerleri nasıl ve hangi temellere dayanarak dünyada en büyük ilmi ve fikri medeniyetini inşa edebildiğini ve asırlar boyunca en büyük bilginleri ve düşünürleri yetiştirdiğini düşündünüz mü?
Kur’an’ı Kerim ayetleri, hakikat peşinde olan her gencin gönlünü cezbedecek kavramlarla doludur. Hakikat peşinde olan bir genç, eğer Kur’an’ı Kerim’e başvuracak olursa, hemen bu ilahi kelamın hayranı olur. Nitekim Allah Teâlâ Maide suresinin 8. ayetinde şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”
Kuşkusuz genç fıtrat Kur’an’ı Kerim’in Al-i İmran suresinin 64. ayetinde yer alan şu mesajını canı gönülden idrak eder:
Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız! deyiniz.
Eğer bir genç Enam suresinin 108. ayetinde: “Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” İbaresini okuduklarında kesinlikle İslam dinini şiddet dini olarak görmez ve bu semavi dine yüz çevirmez.
Evet, eğer Batılı hakikat talep genç Kur’an’ı Kerim’e başvurur ve İslam’ın ifade özgürlüğü hakkında Tövbe suresinin 6. ayetini okursa hakikati anlayacaktır. Ayet şöyle buyuruyor:
Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.
Evet, eğer Batılı pak fıtratlı genç Kur’an’ı Kerim ayetleri insanları düşünmeye, bilim öğrenmeye ve bilinçlenmeye davet ettiğini anlarsa nasıl bu dini akıl ve mantık dışı görebilir? Eğer Batılı genç Kur’an’ı Kerim’in ahlaki ve insani ayetlerini okursa nasıl bu dine yüz çevirebilir ve bu dini maneviyattan uzak görebilir? Kur’an’ı Kerim ayetleri onu anne ve babasına iyilik etmeye ve eşine şayeste davranmaya davet ederken ve onlarca ahlaki tavsiyede bulunurken, nasıl bu semavi dinden nefret edebilir?
Kur’an’ı Kerim ayetleri çeşitli siyasi, sosyal, ahlaki ve kültürel konuları ve bireysel yaşamla ilgili ahkâmı ile hakikat peşinde olan her insanı kendine çeker ve kurtuluş yolunu gösterir.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney de ilahi bir rehberin konumunda ve Kur’an’ı Kerim’den kaynaklanan bakışı ve yolu ile beşeri toplumun kurtuluşu ve felahı için çaba harcamaktadır. Bu yüzden Ayetullah Hamaney günümüz dünyasının sorunlarını çözümlemek için İslam Peygamberinin (s.a.a) tavsiyelerine uyar. Allah Resulü (s.a.a) son vasiyetinde Müslümanlara hitap ederek şöyle buyurur: Ben sizin aranızda iki değerli emaneti bırakıyorum. Bunlardan biri Allah’ın kitabı Kur’an’ı Kerim ve diğeri itretim ve ehli beytimdir. Sizler bu iki emanete sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız.
Dolayısıyla İslam Peygamberi (s.a.a) için İslam’a davette önemli olan konu, insani pak fıtratın üzerinden gaflet tozunu silmekti. Bu mesele Allah Resulünün (s.a.a) hem sözünde ve hem amelinde açıkça göze çarpıyordu. İslam Peygamberi (s.a.a) insanlar için yürek yakar ve insanları hakikate davet ederken bilinçlendirilmelerine vurgu yapardı. Resulullah efendimiz (s.a.a) hedefine ulaşabilmek için hikmetten, hasene vaazdan ve hoşgörü çerçevesinde tartışmadan yararlanırdı. Çünkü gerçekte İslam Peygamberinin (s.a.a) risaleti, düşüncelerin uyanışı ve akıl hazinelerinin açılmasıydı.
İmam Hamanei’nin mesajının önemi, kendisinin bu mektupta Batılı gençlere İslam’dan özel bir yorum ve algılama sunmaması ve şöyle buyurmasından kaynaklanır:
Ben İslam’dan benim algılamamı veya herhangi bir başka telakkiyi benimsemeniz üzerinde ısrar etmiyorum, sadece günümüz dünyasında etkili olan bu dinamik gerçeğin sizlere garezlere ve kirli hedeflere bulaştırılarak size tanıtılmasına müsaade etmeyin diyorum.
İmam Hamanei mesajında hatta İslam hakkında hiç bir açıklamada bulunmuyor ve sadece her insanın doğal ve kesin hakkı olan hakkı öğrenme ve bilinçlenme hakkına vurgu yaparak Batılı gençlerden hakikati öğrenmek için araştırma yapmalarını istiyor.
Hakikati bulma isteği her insanın zatında ve fıtratında var olan bir duygudur.
İmam Hamanei’nin Batılı gençlerden talebi, hakikat peşinde olan her kalbin Kur’an’ı Kerim ve İslam Peygamberinin (s.a.a) yaşamına başvurmak sureti ile İslam gerçekleri ve saadete vesile olan öğretileri ve temel görüşü ile tanışabileceğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla eğer Batılı gençler sadece bu isteği göz önünde bulunduracak olursa, vahhabiler, IŞİD, El-Nusra, Boko Haram gibi tekfirci örgütlerin İslam’la asla bağdaşmadığını anlayacaktır. Avrupalı ve Amerikalı gençler biraz düşünmekle İslam’ı tahrif edenlerin ve kendilerini Müslümanların temsilcisi ilan eden Batı uşağı teröristlerin niyetini ve hedefini daha iyi anlayacağı kesindir.
Rehberimizin Dilinden İmam Humeyni (ra)
İMAM HUMEYNİ’NİN HALKLA MUHABBETİ
Bizim rehberimiz ve imamımız, o büyük ve azametli ilahi kudretiyle her zaman halkı dikkate aldı.
İmam Paris’ten Tahran’a geldiği ilk günlerde – yani o dönemin en hassas anlarında, bütün dünyadaki gözlemcilerin, bütün siyasi izleyicilerin İran’ı asrın en büyük havadisinin odağı olarak gördükleri ve hepsinin ne olacak, olaylar nasıl gelişecek diye merakla bekledikleri o günlerde – daha ilk anlardan itibaren halkın arasına girdi. 80 yaşındaki ihtiyar adam istirahatini, uykusunu ve güvenliğini halka ve halkın iradesine bıraktı. Siyasetçiler geldiler ve dediler ki: ‘’ İmama söyleyin vaktini bu kadar halka harcamasın, gidip gelmelere, halka görüşmeye sarf etmesin; izin versin siyasetçiler, düşünürler, akıl sahipleri gelsinler, otursunlar ve büyük siyasi meselelerle ilgili imamla sohbet etsinler.’’
İmam, bütün bunlara cevaben dedi ki : ‘’ Benim siyasetçilerle, akıl sahipleriyle ve ensesi kalınlarla işim yok, benim halkla işim var. Geliyorlarsa halka beraber gelsinler.’’ O meseleyi doğru anlamıştı ve doğru teşhiste bulunmuştu. Eğer siyasetçilerle sohbete oturmuş olsaydı şimdilerde bile biz, Bahtiyar’ın gayri milli şura meclisinin nutkunu dinliyor olurduk. Geldi, halkla yüz yüze durdu, onunla halk arasında koruma yoktu. Yüz kez, bin kez ‘’ canınız tehlikede ’’ dediler, ‘’ bırakın tehlikede olsun, ben öldürülecek bile olsam bu milletin faydasına olacaktır ’’ dedi. Koruma olmadan, binlerce insanın karşısında durdu, onlarla sohbet etti. Kadınlar, erkekler ve çocuklar geldiler, çocukları kucaklarından aldı, öptü, okşadı, annelerine-babalarına geri verdi. Halkın arasına geldi, halkla beraber çalışmasını sürdürdü, hesabını halkın üzerine yaptı ve gördüler ki, galip oldu.
Tek Başına Bir Ağacın Görkemli Dik Duruşu
Aziz rehberimizin çok ama çok yalnız olduğu bir gündü. Bu memlekette iki mücadele grubu vardı, ikisi de rehberimizin tezini reddediyorlar, kabul etmiyorlardı. Bir grup rahatına düşkün, masa başında oturan, yatağında istirahat eden türden; oturmaya, yemeye, maaş almaya, beylik yapmaya alışmış; egoistlik ve tekebbürle bir kelime sözü zor söyleyen, milletin üzerine yük olan, siyasi bir harekette bazen bir şeyler söyleyen, ama sorun istemeyenler. Rehberimizin yöntemine muhalif olan bu grup şöyle diyordu: ‘’İmam boşuna şahın koluna kanadına takılıyor, şah bu memleketten gidici değil. En azından eğer şahı reddediyorsa saltanatın niyabetini kabul etsin.’’ İmam sağlam durdu ve şöyle dedi: ‘’Her kim bizim şiarımızı kabul etmiyorsa mülakatımıza gelmesin.’’ İmam Paris’te, ileri gelen siyaset adamlarının yanına gelmeleri iznini, evvela İran’da saltanatı ve padişahlığı reddetmeleri ve mahkûm etmeleri şartına bağlıyordu. Ancak ondan sonra İmam’ın yanına kalkıp gelebilirlerdi. Onlarla sohbet etmeye, müzakere etmeye bile yanaşmıyordu, sağlam duruyordu. Bunlar bir gruptu.
Diğer bir grup ise solculuk ve fedakârlık iddiasıyla mücadele meydanında ortaya çıkan aşırılık taraftarı kimselerdi. Bunlar silahlı mücadele taraftarıydılar ve kurtuluşun tek yolunun silahtan geçtiğine inanıyorlardı. Şöyle diyorlardı: ‘’İmam boşuna ısrar ediyor, şah gibilerle bu mücadele zafere ulaşmayacaktır. Boşuna oyalanmayın, silahlı savaş yapılmalı, ellerimize silah almalıyız. Halk genel olarak gönüllü askerler olmalıdır.’’ İmam’la irtibatta olduğunu düşündükleri herkesin etrafını çeviriyorlar ve ‘’Bizi silahlandırın’’ diye feryat ediyorlardı. Elbette ‘’Bizi silahlandırın’’ diyenler genelde halk kitleleriydi, ama tez, silahlı mücadeleyi şiar edinmiş gruplara aitti. ‘’Elinize silah almadıkça, halkı silahlandırmadıkça fayda etmez, şah bu memleketten gitmez’’ diyorlardı. İmam heyecana kapılmadı, eli ayağı birbirine dolaşmadı, kendi çizgisini kaybetmedi, yolunu sürdürdü. ‘’Siyasi mücadeleyle bu rejimi o kadar daraltıp sıkacağız ki, ya intihar ya da firar edecektir’’ dedi ve gördük ki, bu da oldu. Memleketteki mücadeleci gruplar, İmam’ın tezine muhaliftiler. Esasen mücadeleye karşı olan ve her türlü mücadeleyi mahkûm eden, rahatlık peşindeki fırsatçı gericileri ise geçelim, onları hiç saymayalım.
İmam tek başına bir ümmetti: ”Şüphe yok ki İbrahim, tek başına bir ümmetti” (Nahl Suresi,120)
Yalnız kendisi bir ümmetti. Sonsuz bir çöldeki tek bir ağacın yalnızlığının görkemiyle tufanlara, kumlara, yakıcı ve sıcak güneşe, susuzluklara galip geldi ve ortamı yeşillendirip güzel kokularla doldurarak ayakta durdu, ve mücadeleyi buraya ulaştırdı.
Generaller ve Nasrallah İsrail’e çok zor günler yaşatacak
İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü, Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki, ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.
İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü, Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki, ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.
İsrail Hizbullah’tan gelecek misillemeyi, Golan Tepeleri’nden beklemekteydi ancak Hizbullah beklenenin tersine güpegündüz işgal altındaki ‘‘Şeba Çiftlikleri’’nden saldırıya geçti.
Hizbullah bu misillemesiyle İsrail’e istediği an, istediği zaman ve mekânda karşılık verebileceğini göstermiş oldu.
Netanyahu’nun, hem Hizbullah güçlerine saldırı emri vermesi, hem de İran’a Hizbullah aracılığıyla gönderdiği mesaj, çok büyük bir hataydı.
Netanyahu, İran’a gönderdiği mesajda, Şehit olan İranlı Generalin hedeflerinde olmadığını bildirmişti.
Bundan böyle, İsrail Ordusu’nun yenilmezlik portresi ortadan kalkmış gibi gözüküyor. İsrail Ordusu’nu korku sarmış durumda. Nasrallah’ın deyimiyle artık bundan böyle oyunun kuralları değişti.
General Caferi’nin açıklamaları bir yandan, Hizbullah ve Filistin direniş güçlerinin her zamankinden daha hazır olması diğer yandan, İsrail’i içinden çıkması güç bir çıkmaz sokağa sürüklemiş gibi gözüküyor.
İsrail bugünlerde en kötü günlerini tecrübe ediyor, bir taraftan İran, Hizbullah ve Filistin direniş güçlerinin intikam alma korkusu, diğer taraftansa uluslararası arenada işledikleri cinayetlerden dolayı yalnızlığa itilme korkusu.
Netanyahu’yu korku bürümüş durumda. Hizbullah, Netanyahu’ya öylesine bir ders verdi ki, Hizbullah’ın ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna dahi karşılık vermekten aciz kaldı.
İran Devrim Muhafızları’nın gözde komutanı İbrahim Caferi, nin ültimatomu ve Hizbullah’ın füze gücü Netanyahu’nun gözünü korkutmuş olacak ki Hizbullah’ın ‘‘Şeba Çiftlikleri’’ operasyonuna karşılık veremediler.
Netanyahu atılacak her kurşunun, Hizbullah’tan çok, İsrail’e zarar vereceğini bildiğinden Hizbullah’ın misillemesine karşılık vermemeyi tercih etti.
jamnews.com
İran, nano teknolojisinde dünyada yedinci sırada
İran Nano Kalkınma Merkezi Sekreteri Said Serkar, genç bilim insanların desteği ve gayretleriyle nano teknolojisinde İran’ın dünyada yedinci sırada yer aldığını ve önümüzdeki yıl bu sıralamada daha öne geleceğini belirtti.
Serkar “İran çağdaş teknolojiler alanında Çin, ABD, Hindistan, Güney Kore, Almanya ve Japonya’dan sonra geliyor.” dedi.
Makale sayıları ülkelerdeki bilim üretim endeksi sayıldığına işaret eden Serkar şöyle konuştu:”Şimdi 25 bin nano uzmanı bilimin farklı alanlarında araştırma içindedir. Bu arada bu konuda daha yolun başındayken 10 kişi çalışıyordu. Nano teknolojide çalışmak altyapılar olmadan mümkün değil bu konuda da 880 eğitim atölyesi ve 60 laboratuarımız var.”
İran’ın yeni uydusu “Fecr” dünya yörüngesinde
İran’ın “Fecr” adlı yerli dördüncü uydusu “Ya Muhammed Resulullah” sloganıyla, başrıyla fırlatıldı ve dünya yörüngesine yerleştirildi.
Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, İslam İnkılabı’nın 36. Yıl dönümü ve ayrıca 3 Şubat Ulusal Uzay Teknolojisi günü münasibeti ile, İran’ın dördüncü yerli uydusu olan Fecr’in başarıyla fırlatıldığnı ve dünya yörüngesine yerleştirildiğini belirtti.
Bu uydunun fırlatma işlemini bundan önce Müslüman ülkeler arasında bşarıyla uydu fırlatmayı gerçekleştiren Savunma Bakanlığı Uzay Sanayi Kurumu ve uydunun yapımını ise İran Elektronik Sanayi Şirketi üstlendi.
İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı General Hüseyn Dehgan, bu haberi vererek, bu başarı nedeni ile İnkılap Rehberi, Cumhurbaşkanı ve İran halkını kutladı.
İran İslam İnkılabı’nın 36. zafer yıldönümü törenleri başladı
İslam İnkılabı zaferinin 36. yıl dönümü merasimleri bugün sabah devlet ve askeri yetkililerin üst düzey katılımı ile İmam Humeyni’nin (ra) türbesinde Allahu ekber sesleri ile başladı.
Bugün sabah saatlerinde hükumet ve askeri yetkililerin yanı sıra halkın değişik kesimlerine ait çok sayıda vatandaşın da katılımı ile İmam Humeyni’nin (ra) yurda dönüşünün 36. Yıl dönümü kutlanırken, Dahe-ye Fecr (1-11 Şubat) törenleri de resmi şekilde başlamış oldu.
İmam Humeyni’nin (ra) İran’a gelişinin 36. Yıl dönümü, Tahran Saatı ile 9:33’te Allahuekber sesleri ile beraber kutlanırken, on gün sürecek olan İslam İnkılabı’nın 36. Zafer yıl dönümü kutlama merasimleri de başlamış oldu.
İran’ın yanı sıra on günlük Dahe-ye Fecr (Şafakta On Gün) törenleri, İran İslam Cumhuriyeti’nin 60 ülkedeki temsilciliklerinde de değişik törenler ile kutlanacak.
Seyyid Hasan Nasrullah’ın Konuşmasından Bazı Satır Başları…
Seyyid Hasan Nasrullah’ın Konuşmasından Satır Başlarını Derleyebildiğimiz Kadarıyla Yayınlıyoruz…
Hizbullah Şehidlerini Anma Programı Başladı
Seyyid Hasan Nasrullah Konuşmasına Son Günlerdeki Olayları Değerlendirmekle Başladı…
Seyyid Hasan Nasrullah: Ey Şehidlerimiz, Şehadetiniz Kutlu Olsun…
Seyyid Nasrullah: İmam Hüseyin (as) Tehditler Karşısında Ne Cevap Verdiyse, Bizim Şehidlerimizde Netanyahu’ya Aynı Cevabı Verdiler…
Seyyid Hasan Nasrullah: Şehidlerimiz, Direnişin Bitmeyeceğinin Göstergesidir…
Seyyid Hasan Nasrullah: Bütün Ortadoğu, Siyonist Kanser Tümöründen Kurtulmak İstiyor…
Seyyid Hasan Nasrullah: Siyonist Rejim Bölgedeki Parçalanmışlıklardan İstifade Ediyor, Ne Yazık ki Bir Arap Birliğinden Söz Edemiyoruz…
Seyyid Hasan Nasrullah: Bu Suikast, Abbas Musavi’ye Yapılan Suikastın Benzeridir…
Seyyid Hasan Nasrullah: Şehidlerimiz Bize Gurur Veriyor, Onlar Kudüs’e Giden Yolu Açmışlardır…
Seyyid Hasan Nasrullah: Biz Şehidlerimizi Saklamayız, 50 Şehidimizde Olsa Açıklarız…
Seyyid Nasrullah: İsrail, Nusra’nın O Bölgede Bulunmasından Rahatsız Olmazken, Bir Araçta Bulunan 7 Gençten Korkuyor…İsrail Kunaytra (Golan) cinayetiyle tekfirci teröristlere verdiği bir delildir. Onlar bizim Suriye’de meşgul olduğumuzu sanıyordu fakat öyle değil. Siyonist İsrail’in bu cinayetleri ve suikast düzenlemeleri Lübnan için ilk değildir. Lübnan’da bu tür cinayetleri devam ettirmektedir.
Seyyid Hasan Nasrullah: Kunaytra Şehitlerinin İran, Lübnan ve Suriye Direnişini Tek Vücut Haline Getirdi.
Seyyid Hasan Nasrullah: Biz Filistini Unutmadık, Unutmayacağız…
Artık İsrailliler istediği şekilde insanları öldürüp günlük hayatlarına ve uykularına devam edemeyecekler.
Siyonist Rejim, Kunaytra Katliamını Başlattığında Sonuçlarını Kestiremeyecek Kadar Ahmak Olduğunu Gösterdi…
Seyyid Hasan Nasrullah: Hz. Zeyneb’in(as) Kerbela’da Dediği Gibi: Allah Ne Yaptıysa Güzel Yapmıştır…
Seyyid Hasan Nasrullah: Hizbullah Karşılık Verecek mi Sorularına En Güzel Cevap; Şeba’ya Yaptığımız Saldırıdır…
Seyyid Hasan Nasrullah: Siyonist Rejime Sesleniyorum; Madem ki Güçlüsün, Suikastı Niçin Üstlenemiyorsun?
Seyyid Hasan Nasrullah: Hizbullah’ın Sözüne Ne Kadar Sadık Olduğunu, En iyi Düşman İsrail Biliyor…
Seyyid Hasan Nasrullah: Siyonist Düşmanda Biliyordu ki Bizim Bu Saldırıya Cevap Vermeme Gibi Bir Olasılık Yoktu…
Seyyid Hasan Nasrullah: İstediğiniz Kadar Profesyonellikten Bahsedin, İlahi Yardımın Karşısında Hiçbir Güç Duramaz…
Seyyid Hasan Nasrullah: İsrail Her Türlü Önlemi Almıştı, Ancak İslami Direniş Güpegündüz Bu Üst Düzey Operasyonu Gerçekleştirdi…
Seyyid Hasan Nasrullah: Onlar Bizi Güpegündüz Öldürdü, Bizde Onları Güpegündüz Öldürdük…
Seyyid Hasan Nasrullah: 2 Saldırı Arasındaki Bir Fark; Siyonistler Arkadan Saldırdı, Ancak Hizbullah Mücahidleri Adam Gibi Direk Saldırdı…
Seyyid Nasrullah: İki Saldırı Arasındaki Bir Diğer Fark İse, O Korkaklar Saldırıyı Üstlenemedi, Ancak Direniş Saldırı Olur Olmaz Biz Yaptık Dedi…
Seyyid Hasan Nasrullah: Biz İsrail’i Her Yerde Mağlup Ettik; 2006’da Gazze’de Her Yerde Mağlup Ettik…
Seyyid Hasan Nasrullah: Suriye’de Bulunan Tekfirci Zihniyetler, İsrail’in Uşaklarıdır…
Seyyid Nasrullah Düşmana Çok Önemli Mesajlar Verdi…Seyyid Hasan Nasrullah: Siyonist Düşmanın Saldırısına, Her Yerde ve Her Vakitte Koşul Ne Olursa Olsun Cevap Vermek Bizim Hakkımızdır...
Seyyid Hasan Nasrullah: Siyonist Rejim Bu Saldırılarıyla, Önümüzdeki Seçimlere Yatırım Yapmayı Planlarken, Bu Seçim Onun İçin Kabus Olacak…
Seyyid Hasan Nasrullah: İsrail Çatışmadan Kaçıyor… Bu Saatten Sonra Düşman Bilsin ki, Hizbullah Kadrolarından Bir Kişiye Bir Saldırı Olursa Bunu İsrail’den Bileceğiz ve Onlara İstediğimiz Zaman ve İstediğimiz Şekilde Cevap Vereceğiz…
Seyyid Hasan Nasrullah Son Olarak, Şehidler Zaferi Bize Hediye Ettiler Dedi ve Konuşmasını Sonlardırdı…