İmam Hamanei: Suriye'de Yaşananlar ABD ve Siyonist Rejimin Komplosudur

Rate this item
(0 votes)
İmam Hamanei: Suriye'de Yaşananlar ABD ve Siyonist Rejimin Komplosudur

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bugün İran’ın binlerce farklı kesimden vatandaş ile İmam Humeyni Hüseyniyesi’nde bir araya geldi.
 

İmam Hamanei'nin konuşmasının önemli başlıkları şöyle:

-Suriye'de yaşananların Amerika ve Siyonistlerin ortak planının ürünü olduğu konusunda şüphe olmamalıdır. Evet, Suriye'nin komşu hükümeti bu alanda bariz bir rol oynuyor ve oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Bunu herkes görebilir ama asıl faktör, asıl komplocu ve ana kontrol odası ABD ve Siyonist Rejimdir. Bu konuda birçok kanıt mevcut ve bu deliller şüpheye yer bırakmıyor.

-Direniş ve direniş cephesi şudur: Siz ne kadar baskı yaparsanız o, o kadar güçlenir, siz cinayet işledikçe direniş cephesinin motivasyonu artar. Siz direnişle savaştıkça, direniş cephesi bir o kadar yaygınlaşacaktır ve Allah’ın izniyle direniş, eskisinden daha çok tüm bölgeyi kapsayacaktır.

-Direnişin ne demek olduğunu bilmeyen o cahil analist, direnişin zayıflamasıyla İran’ın da zayıflayacağını zannediyor ama Allah’ın izniyle İran güçlüdür ve daha da güçlü olacaktır.

- Elbette bahsettiğim bu saldırganların her birinin bir amacı var. Hedefleri farklı, bazıları Suriye'nin kuzeyinden, güneyinden toprak ele geçirmenin peşinde, Amerika bölgedeki varlığını güçlendirmenin peşinde, hedefleri bunlar ve zaman gösterecek ve Allah’ın izniyle bu hedeflerin hiçbirine  ulaşamayacaklar. Suriye'nin işgal altındaki bölgeleri, kararlı Suriyeli gençler tarafından özgürleştirilecek, bunun olacağından şüpheniz olmasın.

- Amerika’nın bölgeden ayağı kesilecek ve Allah'ın yardımıyla Amerika da direniş cephesi tarafından bölgeden kovulacaktır.

- Silahlı kuvvetlerin ve silahlı örgütlerin üst düzey yetkilileri bana “Lübnan konusunda, Hizbullah konusunda sabrımız kalmadı, izin verin gidelim” diye mektup yazıyorlar.

Şimdi bunu dayanamayan ve kaçan bir orduyla karşılaştırın. Ne yazık ki Tağut rejimi döneminde ordumuz böyleydi. İkinci Dünya Savaşı da dahil olmak üzere çeşitli savaşlarda düşmanların, yabancıların saldırılarına karşı durmadılar. Düşman o gün Tahran'ı almaya geldi. Direnemediler ve ayakta duramadılar. Ayağa kalkmadıklarında sonuç budur. Direnmek gerekir.

- Biz bu zor durumda bile hazırdık. Buraya gelip bana bugün Suriyelilerin ihtiyaç duyduğu tüm imkanları hazırladıklarını ve gitmeye hazır olduklarını söylediler. Siyonist rejim ve ABD Suriye semalarını kapattı, kara yollarını kapattı, imkân yoktu. Eğer o ülkede motivasyon aynı şekilde kalsaydı ve düşman karşısında söz sahibi olabilseydiler, düşman ne hava sahasını ne de kara yolunu kapatabilirdi. Onlara yardım edilebilirdi.

İran’ın IŞİD Zamanında Suriye’deki Varlığının Nedeni

- ŞİD fitnesi olayına gelince, IŞİD güvensizlik bombası demektir. IŞİD, Irak'ı istikrarsızlaştırmayı, Suriye'yi istikrarsızlaştırmayı, bölgeyi istikrarsızlaştırmayı, ardından asıl noktaya ve nihai hedefe yani İran İslam Cumhuriyeti'ne gelip İran İslam Cumhuriyeti'ni istikrarsızlaştırmayı amaçlıyordu. Bu, asıl ve nihai amaçtı. IŞİD'in anlamı budur.

- Biz oraya gittik, güçlerimiz iki sebepten dolayı hem Irak'ta hem de Suriye'de bulunuyordu. Bunun bir nedeni kutsal mekanları korumaktı. Çünkü onlar, maneviyattan, dinden, inançlardan bir o kadar uzak, kutsal mekanlara düşmandılar, yıkmak istiyorlardı. Bunu Samerra'da da gördünüz ve Amerikalıların yardımıyla Samerra'nın Kutsal Kubbesi'ni yıktılar, daha sonra Necef'te, Kerbela'da, Kazımeyn'de, ve Şam'da da bunu yapmak istediler. IŞİD'in hedefi buydu. Ehl-i Beyt'i seven onurlu bir mümin gencin asla böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceği açıktır, sebeplerden biri de buydu.

- Bir diğer neden ise güvenlik meselesiydi. Yetkililer, bu güvensizliğin burada durdurulmaması durumunda yayılacağını ve güvensizliğin güzel ülkemizi ele geçireceğini kısa sürede anladı. IŞİD fitnesinin yarattığı güvensizlik de sıradan bir şey değildi.

- İmam Ali (a.s) “Kendi evinde düşmanla çatışan bir millet aşağılanır, onu evinize ulaştırmayın” buyurmuştur. Dolayısıyla güçlerimiz gitti, önde gelen generallerimiz gitti, aziz şehidimiz Kasım Süleymani ve arkadaşları gitti hem Irak'taki hem de Suriye'deki gençler gitti. Önce Irak'ta, sonra Suriye'de kendi gençlerini örgütlediler, silahlandırdılar, IŞİD'in karşısına çıktılar, IŞİD'in belini kırdılar ve kazanmayı başardılar. Suriye ve Irak'taki askeri varlığımız, ordumuzu oraya o ülkenin ordusu yerine geçirmek için götürdüğümüz anlamına gelmiyordu.

- Bizim güçlerimizin yapabileceği ve yaptığı danışmanlık çalışmaydı. Danışmanlık yani ne demek? Önemli merkez ve ana üsler oluşturmak, stratejiler ve taktikler belirlemek ve gerektiğinde savaş alanına girmek ama en önemlisi o bölgenin gençliğini harekete geçirmek demektir, elbette gençlerimiz, besiclerimiz de (gönüllü güçlerimiz) sabırsız, istekli ve ısrarcıydı, birçoğu gitti.

-Şehit Süleymani Suriye'de kendi gençlerinden oluşan birkaç bin kişilik bir grubu eğitti, silahlandırdı, organize etti ve hazırladı.

- Tabi sonradan maalesef o ülkenin askeri yetkililerinin bir kısmı hata yaptı, sorun çıkardı ve ne yazık ki kendi çıkarlarına olan şeyden vazgeçtiler. IŞİD fitnesi bastırıldıktan sonra da güçlerin bir kısmı geri döndü, bir kısmı da orada kaldı.

- Bu olaylarda da vardılar ama dediğim gibi asıl savaşın o ülkenin ordusu tarafından yapılması gerekiyor. Başka yerden gelen Besic kuvveti, o ülkenin ordusunun yanında savaşabilir. O ülkenin ordusu zayıflık gösterirse bu besic bir şey yapamaz ve bu da oldu maalesef.

-Dayanma ve direniş ruhu azaldığında bu olur. Bugün Allah bilir ne zamana kadar devam edecek olan ve Suriye gençliğinin sahaya inip engelleyeceği Suriye'nin karşı karşıya olduğu bu felaketler orada gösterilen bu zayıflıklardan kaynaklanmaktadır.

-Müstekbir unsurlar Suriye'deki bu olaylardan sonra seviniyor, direnişten yana olan Suriye hükümetinin düşmesiyle direniş cephesinin zayıfladığını düşünüyor.

- Bunlar çok yanlış. Direniş cephesinin bu olaylardan dolayı zayıfladığını düşünenler direnişi ve direniş cephesini doğru anlayamıyorlar. Direniş cephesinin ne anlama geldiğini hiç bilmiyorlar.

- Direniş cephesi, kırılan, çöken, yok olan bir cephe değildir. Direniş bir inançtır, bir düşüncedir, kalple alınan kesin bir karardır, direniş bir mekteptir, bir inanç okuludur. İnsanların inancı olan bir şey, baskıyla zayıflamadığı gibi daha da güçlenir.

- Direniş cephesi kötülükleri görünce motivasyonu güçleniyor ve direniş cephesinin kapsamı genişliyor.

-Direniş cephesi budur. Direnip direnmeme konusunda şüpheye düşenler, düşmanın vahşi suçlarını gördüklerinde şüphelerinden çıkacaklar, zalimlere karşı göğsünü siper etmeden insanın yoluna devam edemeyeceğini, ayakta durması gerektiğini, direnmesi gerektiğini, direnişin bu olduğunu anlayacaklardır.

-Lübnan Hizbullah Hareketine baktığınızda görüyorsunuz, Hizbullah'ın başına gelen felaket bir şaka mıydı? Hizbullah Seyyid Hasan Nasrallah gibi birini kaybetti, bu küçük bir şey miydi? Hizbullah'ın saldırıları, Hizbullah'ın gücü, Hizbullah'ın güçlü yumruğu eskisine göre daha da arttı. Düşman da bunu anladı ve kabul etti.

- Onlar artık darbe vurduklarına göre Lübnan topraklarına girebileceklerini, Hizbullah'ı belirli bir yere, örneğin Litani Nehri'ne ilerleyene kadar geri püskürtebileceklerini sandılar ama gelemediler, Hizbullah direndi ve tüm gücüyle öyle şeyler yaptılar ki onlar gelip ateşkes istediler. Direniş budur.

-Burada bir soru ortaya çıkıyor. Suriye meselesine dair yaptığımız bu açıklamayla birlikte, acaba bu yıllar süresince biz Suriye’de var mıydık yok muyduk? Evet, vardık, bunu herkes biliyor. Türbe şehitleri, türbeyi savunan şehitler bizim de orada olduğumuzu gösteriyor.

- Biz Suriye hükümetine yardım ettik ama biz Suriye hükümetine yardım etmeden önce Suriye hükümeti bize kritik bir anda hayati bir yardımda bulundu. Bunu çoğu bilmez.

- Kutsal Savunma döneminde herkes Saddam için bir şeyler yaparken ve bize karşı çalışırken, Suriye hükümeti geldi ve bizim lehimize ve Saddam'a karşı büyük ve kararlı bir hamle yaptı. Bu hamle, parası Saddam’ın cebine giren, Akdeniz'e oradan da Avrupa'ya petrol götüren petrol boru hattını kesmekti. Dünyada bir kargaşa vardı. Bu petrolün akmasına ve paranın Saddam’ın cebine girmesine izin vermedi.

Suriye hükümetinin kendisi de bu petrol geçişinden para kazanarak yararlanıyordu ve bu paradan da vazgeçti. Tabii bizden bunun karşılığını aldı. Yani İran İslam Cumhuriyeti bu hizmeti karşılıksız bırakmadı. Önce onlar yardım etti.

- Suriye'deki olay yetkililerimiz ve her birimiz için bir derstir. Ders çıkarılmalıdır. Bu konunun derslerinden biri de ihmaldir, düşmanı ihmal etmek, ondan gafil olmaktır. Evet bu olayda düşman hızlı hareket etti ama bu düşmanın hızlı hareket edeceğini ve harekete geçeceğini olaydan önce bilmeleri gerekirdi.

- Biz de onlara yardım etmiştik. İstihbarat teşkilatımız birkaç ay önce Suriye yetkililerine endişe verici raporlar göndermişti, bu üst düzey yetkililere ulaştı mı bilmiyorum, ortada kayboldu. Ancak istihbarat yetkililerimiz onlara Eylül, Ekim ve Kasım aylarında arka arkaya rapor verdiklerini söylemişti.

-Düşmandan gafil olmamak gerekir. Düşmanı küçümsememeli, düşmanın gülüşüne de güvenmemeli, bazen düşman insanlarla hoş bir ses tonuyla konuşur, gülümseyerek konuşur ama arkasında hançer saklar ve fırsat bekler.

- Direniş cephesi zaferlerle gururlanmamalı, yenilgilerle de hayal kırıklığına uğramamalıdır. Zaferler ve yenilgiler vardır, insanların kişisel hayatı da böyledir. İçinde başarı ve başarısızlık vardır. Grupların hayatı da aynıdır, başarı da başarısızlık da vardır.

- Bir gün bir hareket işin başına geçer bir gün aynı hareket düşer, hükümetler ve ülkeler de böyledir. Hayatta inişler ve çıkışlar vardır, inişlerden çıkışlardan kaçınılamaz, zirvedeyken gururlanmamak gerekir. Çünkü gurur cehaleti doğurur. Kendini beğenmişlik insana, bir yerde düştüğümüzde ve başarısız olduğumuzda bunalıma girmememiz, hayal kırıklığına uğramamamız ve kalbimizin kırılmaması gerektiğini unutturur.

-İran İslam Cumhuriyeti bu kırk yılda çok büyük ve zor olaylarla karşılaştı. Gençler o günleri görmediler. Halk Tahran'da evlerinde otururken Saddam'ın Sovyetlere ait MiG-25 savaş uçağı üstümüzden geçiyordu. Durum çok korkutucuydu ve hiçbir şey yapamadık. Savunma yoktu, tesisler yoktu, bunlarla karşı karşıyaydık.

 

 

- İran İslam Cumhuriyeti bu çeşitli olaylarla, acı olaylarla karşı karşıya kaldı ancak İran bu olaylarda bir an bile pasif kalmadı. Mümin pasif kalmamalıdır. Pasiflik bazen olayın kendisinden daha tehlikelidir. Pasiflik, kişinin bakıp kalması ve hiçbir şey yapamayacağını düşünmesidir. Dolayısıyla pasiflik kişinin  pes etmesi anlamına gelir. Bu pasifliktir. Yani gurur, ilerleme ve başarının zehiridir. Başarısızlıklarda ve problemlerde de pasiflik zehirdir.

Read 30 times