Allah'a Tevekkül Eden İnanmışların Zaferi, İran İslam İnkılabı

Rate this item
(0 votes)
Allah'a Tevekkül Eden İnanmışların Zaferi, İran İslam İnkılabı


İran’da İslam İnkılabı yapılmadan evvel, İran, yani Şahlık rejimi ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiklerindendi.
 
İran’da halk hareketleri oluşmaya başladığı ilk günden itibaren, bölgedeki sadık müttefikini kaybetmek istemeyen ABD, istihbarat ajanları vasıtasıyla Şahlık rejimine her türlü desteği verdi.


   Hareketin önde gelen isimleri, ABD istihbaratı desteğiyle terör ediliyor, ya da rejimin hapishanelerinde zalimce işkencelere maruz kalıyordu.
En masum gösteriler bile kanla bastırılmaya çalışılıyor, her gün insanlar sokaklarda öldürülüyordu.
Bütün bu zulümlere rağmen, Allah’a tevekkül eden bu inanmış insanlar davalarından vaz geçmiyor. Sokaklarda kol gezen ölüme aldırmadan, kitleler halinde meydanlara akın ediyor ve zalimin, zalimliğini haykırmaya devam ediyorlardı.


   Şahlık rejimine olan öfkelerini, devlete ve rejime destek veren, onlar gibi düşünmeyenlere yönlendirmiyorlardı.
Dünyanın gözü önünde öldürülüyorlardı onlar, ama kimseden bize silah verin, bu katil ve zalim rejime karşı savaşalım gibi bir talepleri yoktu.


   Tek dayanakları, Allah’a olan imanları, Liderlerine bağlılıkları ve davalarına inanmışlıklarıydı.
İmam Humeyni’ye öylesine inanmış öylesine bağlanmışlardı ki; İmam onlara sokağa çıkın dediğinde, hasta yatağında olan yaşlılar bile yatağını sokağa taşıttırıyor, sen hastasın çıkma diyen yakınlarına, bu harekete fiili katkıda bulunamıyorsam, en azından evde yatacağıma sokakta yatar ve belki de bu yolda Şehadete erme şerefine ulaşabilirim diyorlardı.


   Aslında her günü, her dakikası, her anı, kahramanlıklarla dolu, destanlar yazılıyordu İRAN sokaklarında.
Öyle sıradan şeyler değil bunlar, tarihe ışık tutacak, mazlum milletlere örnek olacak, bu günlere, yarınlara geleceğe ışık tutacak özgürlük mücadelesi modeli, örneği bırakıyorlardı bizlere.
   Zalime karşı kıyam ederken başka zalimlerin boyunduruğuna girmeden, hakkı adaleti isterken başkasının hakkına girmeden, öldürüldüğü halde kimsenin kanına girmeden yürütülen haklı bir davanın, haklı kalan kahramanlarıydı onlar.


   Devrime ulaşmak için her şey mubahtır anlayışı yoktu onlarda.
Hakka ulaşmak için haklı kalmak ve başkalarının hakkını gözetmek esası, olmazsa olmazdı onlar için.
O günkü dünya koşullarında, ABD müttefiki bir rejimi yıkmak için, Sovyet rejiminden yardım almak çok zor değildi.
Oysa, İmam Humeyni önderliğindeki devrim hareketi; ‘’La Şarkiyye, La Garbiyye, İslamiyye, İslamiyye..’’ sloganıyla dünyaya yeni bir ufuk açıyordu aslında.


   Emperyalizmin ve Siyonizm’in tamamına karşı top yekun bir hareket başlatılmıştı İran’da.
Bu hareket, O günkü, bu günkü ve gelecekte İslam ümmetine, ezilenlere yol gösteriyordu.
Başınızdaki zalim rejimleri, başka zalimlere tabi olarak, onların sizi silahlandırması ve kendi devletinize ve milletinize karşı kurşun sıkarak değil, zulme karşı hep beraber ayağa kalkarak ve öldürülseniz de bu mücadeleden vaz geçmeden ama elinizi,kardeş kanına bulamadan, haklı sözünüzü haykırarak devam edin.


   Allah’a tevekkül edin ve inanın. Allah’tan başka güvenilecek, yaslanılacak güç kuvvet aramayın, mesajı veriyordu bizlere.
Zira, zahiri güçler ne kadar büyük olursa olsun, en üstün olan Allah(cc)’ın gücüdür.
   İran İslam İnkılabını engelleyemeyen, Siyonist ve emperyalistler, bölgesel işbirlikçileri Saddam’ı devreye sokarak, İnkılabı daha yerleşmeden yok etmeyi hedeflediler.


   Ordusunun kullandığı tüm silahlar ABD menşeili ve mühimmatı da ABD ye bağlı olan İran, daha savaş başladığında zahiren yenilmiş olarak değerlendiriliyordu.
   İmam Humeyni önderliğindeki İslam İnkılabı, bütün bu zorluklara rağmen, gayretle çalıştı ve Allah’a tevekkül eti. Herkes İran’ın pes edeceğini düşünürken, İran kendi savaş sanayisini kurup geliştirdi bir taraftan.
Durup dururken İran İslam İnkılabına savaş ilan eden Saddam ve ona bölgede her türlü desteği veren Arap krallıklarının mezhepleri asla gündem edilmedi.


   İmam Humeyni dahil hiçbir Ayetullah, Sünni Saddam veya Sünni Arap krallıları demedi.
Çünkü; onların ne fikrinde ne de literatüründe böyle bir şey yoktu.
Saddam’ı, İran’a saldırtan Sünniliği ya da Sünnilik değildi.
Ona iktidarını sağlayan efendilerinin vazifelendirmesi ve İnkılabın, halkına örnek teşkil etmesi korkusuydu. Arap krallıklarının sorunu da aynıydı.
Zira; Şah Rıza Pehlevi de Şii kökten gelen biriydi ama ne Saddam ne de Arap kralları bundan rahatsız değillerdi.
Çünkü; aynı mayadan besleniyorlar ve iktidarlarını aynı merkeze borçluydular. Kısacası aynı kapının kuluydu hepsi.
İran İslam devriminden sonra içeriden karıştırılarak yıkılmak istendi olmadı.
Saddam’la savaştırılarak yıkılmak istendi olmadı.


   İmam Humeyni ebedi hayata irtihal ettikten sonra , Devrim gazisi Ayetullah Seyyid Ali Hameney’in Rehberlik makamına gelmesiyle güç kavgası beklentileri boşa çıkan Siyonist ve emperyalistler, ambargolarla İran İslam İnkılabını zaafa uğratmaya çalıştılar ama başaramadılar.
   İmam Hamaney önderliğinde, büyük gayretle çalışan, İslam İnkılabı evlatları, her gün yeni bir gelişme kat ederek, İran’ı modern çağın büyük devletleri arasına katacak Nükleer güce kavuşturdular.
İran’ın varlığını engellemeye çalıştıkça güçlenerek çıktığını gören başta ABD olmak üzere Siyonist ve emperyalist odaklar, bölgesel farklı hesaplara yöneldiler.


   İran İslam devrimi etkisi altında kalan bölge halklarının, işbirlikçi rejimler açısından tehdit oluşturduğunu, bunu önlemek için birşeyler yapılması gerektiğini iyi analiz etmişlerdi.
Önceleri İran yayılmacılığı diye, bir Şii hilal iddiası ortaya attılar.
   Amaçları, bölgede mezhebi bakış açısını öne çıkararak, halkın ümmetçi bakışını mezhebi eksene kaydırmaktı.
Daha sonra, despot rejimlere karşı oluşmuş öfkeyi kullanarak bir yalancı ‘’Arap Baharı’’ furyası oluşturdular.
Böylece, halkın rejimlere karşı olan öfke gazı alınmış olacak ve bu vesileyle İran etrafındaki halk hareketleri bir şekilde İran’a taşınacak, bu da olmaz ise mezhep faktörü devreye sokularak İran bölgede yalnızlaştırılacak ve yıpratılacaktı.
   Şimdiye kadar yaşanmış olan süreçte, bütün bu olumsuzluklara rağmen İran İslam İnkılabı Rehber İmam Hamaney önderliğinde,  Nükleer varlığını BM Güvenlik konseyine tescil ettirmek gibi büyük bir zafer elde etmiş durumdadır.


   Bölgede istikbalini Hakka ve Halka dayalı gücünde gören İran gücüne güç katarak yoluna devam ederken, ABD’yle  hareket ederek karlı çıkma peşinde olanlar, zahiri güce tevekkül edenler, bu bataktan kurtulabilmenin hesaplarıyla meşguldürler.
Hakka bağlı ve haklı kaldığın sürece; Devriminin 37. Yılı mübarek olsun, bu kutlu davada yolun açık ve aydınlık olsun.

Read 2142 times