
کارگر
93 ülkeden Şii ve Sünni önderler Tahran'da buluştu
93 ülkeden Sünni ve Şii Müslüman kanaat önderleri İran’da bir araya geldi. Tahran’daki "Ehlibeyt Sevdalıları ve Tekfirle Mücadele" konferansında kardeşlik mesajı verildi. Konferansın açılış konuşmasını yapan İslami Uyanış Hareketi Genel Sekreteri Ali Ekber Velayeti'nin de bölgedeki son gelişmelere ilişkin önemli mesajları vardı.
İran’ın başkenti Tahran, Sünni ve Şii din adamlarının bir araya geldiği organizasyona ev sahipliği yaptı.
“Ehlibeyt Sevdalıları ve Tekfirle Mücadele” konferansında buluşan gelen 93 ülkeden 600 Müslüman kanaat önderi, "oynanan emperyalist ve siyonist bütün senaryolara karşı birlikteyiz" mesajı verdi.
Konferansın açılış konuşmasını İran Dini Lideri Ayetullah Hamaney’in başdanışmanı ve İslami Uyanış Hareketinin Genel Sekreteri Ali Ekber Velayeti yaptı. Velayeti, "Emperyalizmin ayrılıkçı ve mezhepçi gerici yaklaşımlarla parçalanmış bir İslam dünyası yaratmak istediğini" söyledi.
Batı Asya’nın içinde bulunduğu hassas dönemde yenilmez sanılan İsrail’in büyük bir yenilgi aldığına vurgu yapan Velayeti; “Suriye ve Irak, direnişin desteği ile büyük başarılara imza attı, IŞİD terör örgütü yok edildi” dedi.
“İslam düşmanları, tüm imkanlarını kullanarak Müslüman devletlerini, zayıflatıp kaos ve savaş içinde tutmaya çalışıyorlar” uyarısında bulunan Ali Ekber Velayeti, “birlikte ve uyanık olmalıyız” dedi.
İran, Rusya ve Türkiye İdlib’de işbirliği üzerine anlaştı
Rusya Savunma Bakanlığı Moskova, Ankara ve Tahran Suriye’nin İdlib eyaletindeki çatışmasızlık bölgesinde işbirliğini arttırma üzerinde anlaştıklarını açıkladı.
Rusya Savunma Bakanlığı açıklamada ayrıca İran, Rusya ve Türkiye Suriye’de tekfirci IŞİD ve El-Nusra terör örgütlerinden geriye kalan teröristlerin tamamen yok edilmesi üzerinde de birlikte çalışacaklarını kaydetti.
İran, Rusya ve Türkiye geçen 4 Mayıs tarihinde de Astana’da İdlib kentinin yanı sıra Lazkiye, Humus, Halep, Hama, Şam, Doğu Guta, Dera ve Kanitere bölgelerinde de gerginliğin hafifletilmesi için bir anlaşma imzaladı.
İran, Rusya ve Türkiye İdlib’de işbirliği üzerine anlaştı
Rusya Savunma Bakanlığı Moskova, Ankara ve Tahran Suriye’nin İdlib eyaletindeki çatışmasızlık bölgesinde işbirliğini arttırma üzerinde anlaştıklarını açıkladı.
Rusya Savunma Bakanlığı açıklamada ayrıca İran, Rusya ve Türkiye Suriye’de tekfirci IŞİD ve El-Nusra terör örgütlerinden geriye kalan teröristlerin tamamen yok edilmesi üzerinde de birlikte çalışacaklarını kaydetti.
İran, Rusya ve Türkiye geçen 4 Mayıs tarihinde de Astana’da İdlib kentinin yanı sıra Lazkiye, Humus, Halep, Hama, Şam, Doğu Guta, Dera ve Kanitere bölgelerinde de gerginliğin hafifletilmesi için bir anlaşma imzaladı.
İşte Soçi zirvesinin taşları
Suriye'de barışın yol haritası Astana masasında belirlendi. Bölge ülkeleri, Rusya Soçi'deki zirvede barış rotasını dünyaya ilan etti. Peki, 7 kez yapılan Astana toplantısı ve sonrasındaki Soçi zirvesi hem Türkiye'ye hem de bölge ülkelerine hangi kazanımları sağladı? Bundan sonraki süreçte neler yaşanacak
Rusya'daki Soçi zirvesi, Suriye krizinde insiyatifi ele alan bölge ülkelerinin en önemli ve en somut adımıydı. Peki bu süreç nasıl ilerledi? Bölge ülkeleri ve Türkiye hangi kazanımları sağladı?
15 Temmuz 2016... Suriye'nin kuzeyindeki terör koridoruna karşı sesini yükselten Türkiye 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Amerikancı gladyonun girişimi 12 saatte bastırıldı.
24 Ağustos 2016... Darbe girişimini bastıran Türkiye Amerika'nın terör koridoruna silahla müdahale etti. PKK/PYD'nin Ayn el Arap ile Afrin'i birleştirme planı bozguna uğratıldı. TSK, sürece aktif müdahil oldu.
17 Kasım 2016... Vatan Partisi'nin Şam'da organize ettiği konser, Türkiye-Suriye arasındaki iki ülke arasındaki köprünün önemli bir adımı oldu. Orkestra Şefi İnci Özdil yönetimindeki konserden dostluk melodileri yükseldi.
19 Kasım 2016... Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Halep'ten El Nusra'nın çıkartılması için Cumhurbaşkanı Erdoğan ile temas kurdu. İki ülkenin ortak girişimiyle El Nusra Halep'ten çıkartıldı.
12 Aralık 2016... Halep terör örgütlerinden tamamen temizlendi. Suriye ordusu savaş sahasındaki zaferler için büyük bir adım atmış oldu.
20 Aralık 2016... Türk, Rus ve İran Dışişleri Bakanları Moskova'da buluştu. Görüşmede "Suriye'de ateşkes" kararı alındı.
30 Aralık 2016... Ateşkes anlaşması yürürlüğe girdi.
23-24 Ocak 2017... 1. Astana toplantısı yapıldı. Ateşkes ihlallerinin yakından izlenmesi için de 3'lü mekanizma kuruldu.
2017 yılında toplam 7 kez Astana toplantısı yapıldı. Çatışmasızlık bölgeleri ilan edildi. Türk, Rus ve İran askerlerinin İdlib'e konuşlanması sağlandı. Suriye'ye insani yardımların ulaştırılması için güzergahlar ve güvenlik önlemleri belirlendi.
7 Nisan 2017... Amerika, Suriye ordusuna ait Şayrat Hava üssüne füze saldırısı düzenleyerek çatışmasızlık bölgeleri anlaşmasını bozmaya çalıştı. Saldırıda 6 Suriye askeri hayatını kaybetti. 4'ü çocuk 9 sivil öldü. Ancak mutabakat bozulmadı.
Astana toplantıları ve Soçi zirvesi hem Türkiye'ye hem de bölge ülkelerine büyük kazanımlar sağlandı. Suriye'de savaşın bitmesinin adımları kapsamında; ateşkes ilan edildi, çatışmasızlık bölgeleri belirlendi, Amerika masa kenarına itildi, siyasi sürecin zemini oluşturuldu.
SURİYE AÇISINDAN
Çatışmasızlık bölgeleri belirlendi
Ateşkes ilan edildi
Amerika masa kenarına itildi
Siyasi sürecin zemini oluşturuldu
Barış diplomasisinin Türkiye açısından da bir çok kazanımı oldu. Suriye'nin kuzeyindeki PKK varlığı Türkiye için milli güvenlik sorunuydu. Astana görüşmeleri sayesinde Afrin operasyonu için uygun zemin hazırlandı. PYD/PKK'nın Akdeniz'e ulaşım güzergahı kesildi. Türkiye, Irak, İran ve Moskova ile yakınlaştı. Ankara-Şam arasında diplomasi köprüsü kurulması için önemli mesafe alındı.
TÜRKİYE AÇISINDAN
Afrin operasyonu için uygun zemin hazırlandı
PYD/PKK'nın Akdeniz'e ulaşım güzergahı kesildi
Türkiye, Irak, İran ve Moskova ile yakınlaştı
Ankara-Şam arasında dolaylı diplomasi köprüsü kuruldu
Siyonist Rejim Güvendeyken Müslümanlar Birbirleri İle Savaşıyor
İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bugün sabah saatlerinde Uluslararası Ehl-i Beyt Muhipleri ve Tekfircilikle Mücadele Konferansı’na katılan konukları kabul etti.
İmam Hamanei; “Ehl-i Beyt (a.s) sevgisi sadece Şiilere mahsus değildir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ismi Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğe sebep olduğu gibi Ehl-i Beyt sevgisi de birlik ve beraberlik nedeni olabilir. Günümüzde İslam dünyası bu sevgi ve dayanışmaya çok ihtiyaç duymaktadır” dedi.
İslam İnkılabı Rehberi; “Günümüzde İslam dünyası ağır yaralar almıştır. İslam düşmanları savaş ve ihtilaf çıkararak İslam dünyasına darbe vurup kendilerine güvenlik şemsiyesi oluşturmuşladır. Batı Asya’da Siyonist Rejim güvendeyken Müslümanlar birbiriyle çatışmaktadır” açıklamasında bulundu.
İmam Hamanei; “Teessüfle şunu kabul etmemiz gerekir ki İslam dünyasında bazıları Amerika ve İsrail'in istediklerini yapmaktadırlar. Böylesi bir durumda İslam ümmetinin birliği farzların farzıdır” ifadelerini kullandı.
İslam dünyasında en önemli meselenin Filistin olduğuna dikkati çeken İmam Hamanei, “Filistin, İslam dünyasının ilk meselesidir. Çünkü işgal edilmiş bu İslam toprağı, bölge ülkelerinin güvenliğini hedef alan bir bölgeye dönüştürülmüştür. Bu kanser tümörüne (Siyonist Rejim) karşı mücadele edilmelidir” değerlendirmesini yaptı.
İnkılap Rehberi; “Din alimi sıfatında birinin Siyonistlere karşı mücadeleyi haram ilan edip caiz olmadığını ileri sürmesi faciadır. Bazıları, İslam dünyasının maslahatları ve Kur’an-ı Kerim’deki ‘Kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler’ ayetine aykırı davranmaktadır” diye konuştu.
İslam İnkılabı Rehberi; “Umarız bir gün Filistin, Filistin halkına geri dönecek. O gün, İslam dünyasının bayram günüdür ve istikbara gerçek bir darbe vurulacak. O gün gelecektir” beyanatında bulundu.
İnkılap Rehberi İmam Hamanei, konuşmasının sonunda da şunları ifade etti: Yaklaşık 40 yıldır İran İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. İlk günden itibaren Amerika bize karşı düşmanlık yapmıştır. Komplo, yaptırım, askeri saldırı ve ne yapabilecekleri varsa yaptılar. Ancak onların isteğine rağmen düzenli şekilde ilerleme kaydettik. Günümüzde İslam Cumhuriyeti, 35 yıl öncesiyle kıyaslanamaz. Onlar bizi yoketmek istiyorlardı, ama yüce Allah bizi daha da güçlendirdi. Şu an güçlü bir konumda sözümüzü apaçık söyleriz. Herhangi bir yerde varlığımıza ihtiyaç duyulursa yardım ederiz. Bunu da apaçık ilan ederiz. Küfür dünyasına karşı çıkmakta hiçkimseden korkmayız.
ABD-İran Mücadelesinin Geçmişi ve Geleceği
Allah’ın Adıyla
İran-ABD ilişkileri aslında çok da karmaşık değildir. Bir tarafta küresel bir güç ve karşısında bu küresel gücün sultasını kabul etmeyen, buna karşı direnen ve kısmen de olsa bölgesel planlarını etkisiz hale getiren bir batı Asya ülkesi.
ABD dünya üzerinde tarih boyunca ilk defa bu çapta ve derinlikte sulta kurabilmiş tek ülkedir denebilir. Gelmiş geçmiş hiçbir imparatorluk ülkeler üzerinde bu çapta ve derinlikte etkili olamamıştır. Önceki imparatorluklar genellikle işgal ettikleri ülkelerin ordularını yenmek ve katliamlar yapmak suretiyle veya dini inançları istismar ederek ülkeler işgal etmiş olsalar da hep yabancı bir unsur olarak görülmüşlerdir ve sonunda işgal ettikleri ülkelerden çekilmek zorunda kalmışlardır.
ABD’NİN AVANTAJI
ABD önceki imparatorlukların tüm olumsuz özelliklerini taşımakla birlikte askeri, siyasal, bilimsel, teknolojik, ekonomik ve medya üstünlüğü/dezenformasyon gücü avantajlarını da kullanarak bu sultasını daha kolay bir şekilde sürdürmektedir. Çoğu ülke ABD’nin sultasını isteyerek ve buna kendisini mecbur hissederek kabullenmekte ve halklar bazında ise “Amerikan Yaşam Tarzı” gönüllü olarak benimsenmektedir. ABD bu avantajını sonuna kadar kullanarak bazen çok az bir bedel ödeyerek sultasını daha da güçlendirmektedir. ABD nüfuz ve sultasını önceki imparatorluklar gibi ülkeler işgal ederek değil kaba güce ilaveten psikolojik gücünü de kullanarak zihinleri de işgal etmektedir.
İRAN’IN BAŞKALDIRIŞI ve ABD BASKILARININ BAŞLAMASI
Ve işte böyle bir müstekbir(kendini her açıdan başkalarına üstün gören) imparatorluğun sultasından 38 yıl önce bir halk devrimiyle kurtulmuş olan İran bağımsızlığını korumaya çalışırken başkalarına da örneklik teşkil etmekte, bağımsızlık peşinde olan halklara ve ülkelere ilham kaynağı olmaktadır. Daha da ileri giderek şimdilerde en azından Batı Asya bölgesinde müstekbir ABD ve bölgesel işbirlikçilerine karşı direniş cephesi oluşturmakta, direnişçi devlet ve gruplara gücü nispetinde askeri danışmanlığa ilaveten lojistik vs.yardımı yapmakta, direnişçiler lehine diplomasi alanındaki yeteneğini/kapasitesini kullanmakta, direnişçiler arasında koordinasyon/işbirliği ortamı sağlamaktadır.
ABD kırk yıla yakın bir süreden beri İran’ı bu devrimci duruşundan vazgeçirmek, devrimi yenilgiye uğratmak için yapmadığı eylem, başvurmadığı söylem kalmamıştır. Askeri darbe girişimi, doğrudan müdahale ile gemi batırma, iç savaş çıkarma, yolcu uçağı düşürme, Saddam aracılığıyla sekiz yıl süren savaşa sürükleme, çok yönlü ekonomik yaptırımlar uygulama, komşu ülkelere askeri üsler kurarak kuşatma altına alma, tehdit etme, ülke içindeki iktidar düşkünü ve devrim düşmanlarını organize ederek halk arasında fitne çıkarma ve akla gelebilecek her türlü yola başvurmuş, ama bir türlü amacına ulaşamamıştır.
İran’ın ABD’nin bu saldırı ve komplo planlarını etkisiz hale getirerek ayakta kalması ve son yıllarda eskisine göre daha güçlü bir şekilde direnmesi ABD tarafından görmezden gelinecek, kabul edilecek bir durum değildir kuşkusuz. Kendisi okyanus ötesinden gelip bölgeye açıkca müdahale ederken İran’ın kendi komşularının, dindaşlarının davetiyle onların dertleriyle dertlenmesini başka ülkelere müdahale olarak nitelemekte, İran’ın anayasal bir güvenlik gücü olan Devrim Muhafızları Ordusunu terörist ilan etmekte, kendisi her türlü konvansiyonel ve nükleer füzeye sahipken İran’ın iki-üç bin kilometre menzilli füzelerini dünya barışına tehdit olarak tanıtmaktadır.
ABD TEK STRATEJİ FARKLI TAKTİKLER UYGULAMIŞTIR
İran konusunda Amerika’da işbaşına gelmiş geçmiş hükümetler arasında hiçbir fark yoktur. Donald Trump hükümetinin son sıralarda İran’a karşı çılgınlığın dozunu artırması ona mahsus bir tavır olmayıp ABD’nin bölge üzerinde sulta kurmak için son 15-20 yılda kendi ifadeleriyle 6 Trilyon Dolar harcamasına ve binlerce askerini kaybetmesine rağmen başarılı olamamasının verdiği acının bir tür dışa vuruşudur.
ABD son yıllarda İran’ı savaş ve baskıyla yenilgiye uğratmak stratejisi yerine, görüşme masasına çekere tedrici bir şekilde sulta sistemine entegre etmek vb girişimlerle frenlemeyi, kontrol etmeyi planlamaktadır. Nükleer görüşmeler bu doğrultuda atılmış adımlardan biri olup maalesef İran içinde de bu komplo planına tav olanlar çıkmıştır. Bu yüzden de ABD ile yapılan doğrudan nükleer görüşmeler ve sonuç vermeyen anlaşma İran’a ve İslam Devrimine pahalıya mal olmuştur.
Amerikalılar açısından nükleer anlaşmanın içeriğinden çok İran’ın ABD ile masaya oturması öncelikli tercih ve daha önemlidir. Çünkü ABD herkesten daha iyi biliyor ki, İran’ın nükleer programı askeri amaçlı olmayıp sivil nükleer teknolojiden ibarettir , NPT anlaşmasına bağlıdır ve UAEK’nun sıkı bir kontrolü altındadır. İran’ın nükleer programından sapma olmasından da asla korkmamaktadır. Asıl korktuğu İran’ın uzlaşmasız tavrı ve uluslar arası toplum denilen sulta sistemine entegre olmamasıdır.
ABD nükleer anlaşma ile İran’ın nükleer faaliyetlerini büyük çapta durdurmuş, tesislerden bir çoğunu etkisiz hale getirmiş ve hepsinden önemlisi İran’ı masaya oturtarak uzlaşmaz duruşundan ödün verdirmiş olmasına rağmen kendi taahhütlerinin hiç birine uymamıştır. Dahası önümüzdeki haftalarda İran’a daha ağır yaptırımlar uygulamaya hazırlanmaktadır. Sebebi ise İran’ı bölgesel meseleler (Suriye, Irak, Yemen, Lübnan) ve İran’ın füze sistemi konusunda yeni görüşmeler yapmaya zorlamaktır. Çünkü İran’ı ancak masa başında, görüşmeler aracılığıyla yola getireceğine inanıyor.
Suudi Arabistan gibi bağımlı rejimleri İran aleyhinde silahlandırmaları ve yeni tahrikler başlatmaları da savaş başlatacakları için değil İran içindeki bazı kesimler aracılığıyla baskı uygulamak suretiyle İran’ı yeniden masa başına çekmek amaçlıdır.
İMAM HAMANEİ AMERİKAN PLANININ FARKINDADIR
İslami Devrim Lideri İmam Hamanei 18 Ekim’de bir grup seçkin öğrenciye yaptığı konuşmada bu hususa dikkat çekerek şöyle diyordu:
“Nükleer görüşmeler sırasında anlaşma sağlanırsa düşmanlıkların( Amerikan düşmanlığının) ortadan kalkacağı telkin ediliyordu, ne oldu? Anlaşma yaptık, ama düşmanlıklar daha da arttı. Bugün yeniden sakın mesela falanca hususta anlaşmadığımız için şöyle oldu böyle oldu gibi sözler ileri sürülmeye kalkışılmasın. Bunlar düşmanların planladığı telkinlerdir, bu gibi telkinlere önem vermemeliyiz, kendi maslahatımızı kendimiz belirlemeli ve anlamalıyız, düşmanların sözüne kanmamalıyız, onların etkisinde kalarak konuşmamalıyız”.
Nükleer görüşmeler 5+1 ülkeleriyle her ne kadar 2003 yılından beri yapılmaktaydıysa da ilk defa 2013 yılında Hasan Ruhani hükümeti “küresel köyün muhtarı” olarak nitelediği ABD ile doğrudan görüşmeler başlatma isteğini ortaya koyduğunda İmam Hamanei açık bir şekilde ABD ile görüşmelerden bir sonuç alınacağına inanmadığını ifade etmiş ve ABD’ye güvenilemiyeceğini vurgulamıştı. Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Zarif, İmam Hamanei’nin bu tavsiyesini kulak ardı ederek bu görüşmelerle düşmanlıkları gidereceklerini öne sürmüşlerdi.
Ancak görüldüğü üzere görüşmeler yoluyla ABD’nin İran’a düşmanlığı giderilmediği gibi üç yıl öncesine göre kat kat artmıştır. Şimdi de bölgesel konularda ABD ile görüşmelere oturmazsak ABD İran’a karşı savaş başlatacak telkinleri aynı çevrelerce yayılmaktadır. İmam Hamanei 18 Ekim konuşmasında bu iddialara da dikkat çekerek şöyle diyordu:
“Herkes kesin olarak bilsin ve inansın ki, ABD bu defa da İran’ın devrimci halkı karşısında yenilecektir. ABD’nin hile ve oyunları hususunda gaflet etmemeliyiz. Askeri bir savaş çıkmıyacaktır, ancak tehlikesi savaştan daha az olmayan meseleler gündemdedir, bunu tahmin etmeli ve meydanda hazırlıklı olmalıyız”
İran içindeki bazı Batıcı ve devrim düşmanı çevreler ABD’nin Devrim Muhafızları Ordusu’nu terörist güç olarak ilan etmesini tehlikeli sonuçlar doğuracak bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Her ne kadar böylece başka amaçlar gütmekte ve düşmanın telkinlerini yaymaktalar. İmam Hamanei bu hususta ise şöyle diyordu:
“ABD İran’daki güç unsurlarına düşmandır. Düşmanın tehditlerinin aksine bu unsurlar daha da güçlendirilmelidir. Füze gücü düşmanın inadına her geçen gün biraz daha artırılmalıdır”
İmam Hamanei 18 Ekim konuşmasında dış düşmanlardan çok içteki gafilleri muhatap almakta ve kesin bir ifadeyle ABD ile bölgesel meseleler, Devrim Muhafızları Ordusu ve füze gücü konularında görüşme yapılmaması gerektiğini vurgulamaktadır.
Halbuki ABD nükleer görüşmeler ve anlaşma ile elde ettiği kazanımları yeni görüşmelerle sürdürmeyi planlamaktadır.
NÜKLEER ANLAŞMANIN GELECEĞİ
ABD’nin nükleer anlaşmadaki taahhütlerini yerine getirmemesiyle bu anlaşma zaten daha şimdiden bitmiş sayılır ve hiçbir itibarı kalmamıştır. AB ülkeleri, Rusya ve Çin’in bu anlaşmaya bağlı kalacaklarına dair açıklamalarının da bir anlamı kalmamıştır. Çünkü ABD istemedikten sonra bu ülkelerdeki hiçbir banka ve büyük şirket İran ile çalışmaya cüret edemez ve yaptırımları uygulayanlar da özel sektöre, çok uluslu şirketlere bağlı kurum ve kuruluşlardır.
Ekonomik-ticari kuruluşların özel sektörün kontrolündeki AB ülkeleri ister istemez kendi çıkarlarını korumak ve Amerikan hışmından korunmak ABD’ye uymak zorunda kalacaklardır. Rusya ve Çin gibi devletler zaten daha önce de İran ile ekonomik ilişkilerini sürdürmekteydiler ve bundan sonra da çıkarları gereği sürdüreceklerdir.
Trump hükümetinin nükleer anlaşmada yeni düzenlemeler veya eklemeler yapılmasını ileri sürmesi kesinlikle kendi lehine olan bu anlaşmayı bozmak amaçlı olmayıp bir defa masaya oturttuğu İran’la başka konularda görüşmeler yapmaya, yeni tavizler koparmaya ve İran’ı kendi kontrolündeki sulta sistemine entegre etmeye yöneliktir.
İran ise bunun farkında olarak ya direnişe devam ederek nükleer anlaşma hatasını tekrarlamaktan kaçınacaktır ya da nükleer görüşme yanlılarının hatasını tekrarlıyarak yeniden masaya oturacak, böylece direnişin fatihasını okuyacak ve İslam devriminin ilkelerinden yeni ödünler verecektir.
Ziya TÜRKYILMAZ
Namazın Merhaleleri
Allah'a ibadet ve tapınma da böyledir ve herkes bir nedenle Allah'a ibadet eder...
Eğer bir çocuğa, Allah'a ibadet ve tapınma da böyledir ve herkes bir nedenle Allah'a ibadet eder..."babanı anneni niçin seviyorsun?" diye soracak olursak, "bana şeker, elbise ve ayakkabı aldığı için"der fakat eğer genç birisine", niçin onları seviyorsun?" diye soracak olursak, "çünkü anne ve babam benim kişiliğimin belirtisi, beni eğiten ve benim için yakınan kişilerdir" der.
Çocuk her ne kadar büyürse valideyniyle ünsiyet kurmak onun için bir o kadar tatlı gelir; artık ayakkabı ve şapkayı düşünmez. Nice evlatlar vardır ki anne ve babalarına hizmeti kendileri için bir kemal ve Allah'a yaklaşmak için bir vesile bilirler ve maddiyat ötesi düşünürler.
Allah'a ibadet ve tapınma da böyledir ve herkes bir nedenle Allah'a ibadet eder. İbadetin merhaleleri vardır:
Birinci basamak:
Bazıları, Allah'ın nimetlerinden dolayı ve O'nun şükrünü yerine getirmek için O'na ibadet ederler. Nitekim Kur'an-ı Kerim de genel halka hitaben şöyle buyuruyor:
"O halde Sizi açlıktan kurtaran ve korkudan güvence veren bu evin Rabb'ine ibadet etsinler." (Kureyş 3)
Şükür ibadeti ismini verdiğimiz ibadetin birinci basamağı, tıpkı anne ve babasını ayakkabı ve şeker satın aldığı için seven çocuğun sevgisi gibidir!
İkinci basamak:
Bu merhalede, insan ibadetin sonuç ve bereketlerinden dolayı Allah'a ibadet eder; namazın ruhî ve manevi etkilerini göz önünde bulundurur; nitekim Kur'an-ı Mecid buyuruyor ki:
"Doğrusu namaz kötülüklerden ve iğrenç şeylerden alıkoyar." (Ankebut, 45)
Gelişim ibadeti diye adlandırdığımız ibadetin bu merhalesi ise aynen anne ve babasına kendisini eğittiği, yetiştirdiği, tehlikelerden ve sapmalardan koruduğu için saygı duyan gencin sevgisi gibidir.
Üçüncü basamak:
Önceki merhaleden daha yüksek bir seviyede yer alan bu merhalede Allah Teâlâ'nın Musa'ya "Beni anmak için namaz kıl" buyurmaktadır. Hz. Musa (a.s), namazı, su ve ekmek için kılmıyordu. Kötülük ve çirkinliklerden korunmak için de kılmıyordur.
Çünkü o esasen mide perestelik ve kötülüklerden uzaktı. O, ulu'l azm peygamberlerden biriydi ve namazı Allah Teâla'yla ünsiyet kurmak ve Allah'ı anmak için kılıyordu. Allah'ın velileri için Allah Teâla'yla ünsiyet kurmak, ibadet için en geçerli delildir.
Evet, çocuklar bir toplantıda daha iyi ağırlanmak için meclisin başında toplumun ileri gelenlerinin yanında otururlar! Fakat bazıları da var ki ileri gelen kişilerin yanında oturmayı onlardan manevî istifade etmek için isterler ve ağırlanmaya hiç önem vermezler. Bilginlerle ünsiyet kurmak onlar için bir değerdir.
Dördüncü basamak:
İbadetin en yüksek ve en üstün merhalesidir. İbadet; şükür, kemale ermek ve ünsiyet kurmak için değil, kurb ve Allah'a yakınlaşmak içindir. Kuran-ı Kerim'de dört ayet vardır ki kim bu ayetleri okursa secde yapması farz olur. Bu ayetlerden birinde ibadet aracılığıyla Allah'a yakınlaşmak söz konusu edilmiş ve "Secde et ve yaklaş" buyrulmuştur. (Alak, son ayet)
Her halükârda, ibadetin, insanların marifet ve imanına göre derece ve merhaleleri vardır.
İbadetin Siması
* İbadet ve kulluk, Resul-i Ekrem'i (s.a.a) miraca çıkardı:
"Geceleyin kulunu Mescid-i Haram'da Mescid-i Aksa'ya götüren münezzehtir." (İsrâ, 1)
* İbadet meleklerin inişi için zemin hazırlar; "-Vahyi melekler vasıtasıyla- kulumuza indirdik." (Bakara,23)
* İbadet insanın duasının kabul olmasına neden olur, çünkü namaz Allah'ın ahdidir. "Ey Adem oğulları! Ben size and vermedim: şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana ibadet edin; doğru yol budur"
*Ve kim Allah'ın ahdine uyarsa, Allah da onun ahdine vefa gösterir; "Bana verdiğiniz sözü tutun ki ben de size verdiğim sözü tutayım." (Bakara, 40)
* Allah'a ibadet etmeyen bir insan taş ve diğer cansız varlıklardan daha alçaktır; çünkü Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
"Gerçekten öyle taşlar var ki Allah korkusundan yere düşer." (Bakara, 74)
Fakat bazı insanlar da vardır ki varlık aleminin kaynağı ve yaratıcısı karşısında eğilmez, itaat etmezler.
* İbadet insanın irade ve kişiliğinin belirtisidir. Bir insan içgüdü ve eğilimler arasında yer alınca onlara sırt çevirip Allah'a doğru giderse değer kazanır; nitekim şehvet ve gazapları olmayan melekler sürekli ibadet halindedirler.
* İbadet, yeryüzünün en tanınmaz, bilinmez insanını gökyüzünün en meşhur kişisi yapar.
* İbadet, yani tüm varlığa kuşbakışı bakmak.
* İbadet, yani insanın içinde gizli olan manevi ve irfani kabiliyetlerin ortaya çıkışı.
* İbadet, iradî ve iktisabî olmayan ailevi değerlerin veya insanın içindeki kabiliyetlerin aksine irade ve kendi isteğiyle elde ettiği bir değerdir.
* İbadet, insanın Allah Teâla'ya ahdini yenilemesi ve manevi hayatın canlılığını korumasıdır.
* İbadet, günahlar karşısında bir engel ve günahların etkilerini gideren bir etkendir. Günahı bilmek değil, Allah'ı anmak ve O'nu zikretmek günahları engeller.
* İbadet, ruh kapasitesinin Allah'ın zikriyle doldurmaktır; eğer bu kapasite O'ndan başkasıyla dolacak olursa insanlık cevherine zulmedilmiş olur.
* İbadet, toprak zemine öyle bir değer kazandırır ki ona taharetsiz girmek mümkün olmaz; aynen cami, Kâbe ve Kudüs gibi.
* İbadet ve kulluk bir değerdir; dua ve niyazlarımız kabul görmese bile bu böyledir.
* İbadet hem sevinçte, hem üzüntüde varlığını koruyan bir gerçektir Peygamberine Kevser'i verince ona namaz kılmasını tavsiye ediyor: "Biz sana Kevser'i verdik. O halde Rabbin için namaz kıl." Kevser.
Yine zorluk ve sıkıntılarla karşılaştığında da namaz kılmayı emrediyor: "Sabır ve namazla yardım dileyin." (Bakara, 45)
Sıkıntıları Gideren Namazlar
İslam dini, bir hacet ve sıkıntımız olduğunda belli başlı namazları kılarak Allah'tan sıkıntımızı gidermesini dilememizi emrediyor.
Burada örnek olarak bu namazlardan birine değinelim.
Cafer-i Tayyar Namazı
Cafer-i Tayyar, Hz. Ali'nin (a.s) kardeşidir. Habeşistan'a hicret ettiğinde delil ve davranışlarıyla Habeşistan kralı Necaşi'yle çok sayıdaki bir grubun kalbini İslam dinine meyillendirip Afrika kıtasında İslam'ın temelini atmıştır.
O, Mute savaşında Allah yolunda iki ellerini kaybetmiş ve Allah Teala onun yerine ona cennette iki kanat vermiştir; işte bu nedenle "Cafer-i Tayyar" diye meşhur olmuştur. Cafer, Habeşistan'dan dönünce Resul-i Ekrem (s.a.a) ona, "sana değerli bir hediye vermemi ister misin?" diye sorunca, insanlar peygamber efendimizin ona altın veya gümüş vereceğini sanarak o hazretin vereceği hediyeyi görmek için toplandılar. Fakat Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Sana öyle bir namaz hediye ediyorum ki, bu namazı her gün kılacak olursan senin için dünya ve dünyada bulunan tüm şeylerden daha hayırlıdır ve eğer her gün veya her Cuma günü veya her ay ya da her yıl kılacak olursan Allah Teâlâ iki namazının arasındaki günahlarını arası (bir yıl olsa bile) affeder." (Bihar, c. 18, s. 421)
İmam Sadık (a.s) buyuruyor:
"Bir sıkıntı veya sorununuz olduğu zaman Cafer-i Tayyar namazını kıldıktan sonra dua edin; bu durumda inşallah duanız kabul görür."
Bu namaz muteber senetlerle Şia ve Ehl-i Sünnet'ten nakledilmiş ve "büyük iksir" veya "simya" ismini almıştır. (Bihar-ul Envar, c.91, "Fazl-u Salat-i Cafer"babı)
Bu namazın kılınış tarzı Mefatih-ul Cinan kitabının baş tarafında, Cuma gününün amelleri bölümünde, Ehl-i Beyt imamlarının namazlarının beyanından sonra açıklanmıştır. Elbette bu namaz, sıkıntıların giderilmesi için kılınması tavsiye edilen on namazdan birisidir. Son zamanlarda, yaklaşık üç yüz elli namazı isim ve kılınış şekilleriyle içeren Müstehap Namazlar adında bir kitap yazılmıştır; bu kadar çeşitli namazın varlığı ve her münasebetle bir namazın rivayet edilmiş olması da namazın önemini göstermektedir.
Namaz ve Önderlik
Namaz ilahi önderler tarafından ikame edilecek olursa, zulüm ve zorbalığı yok eder. İmam Rıza'nın (a.s) bayram namazı öyle bir heybet ve azametle başladı ki zalim hükümet titreyiverdi ve bu namaz bittiğinde Abbasoğulları'nın hükümetinin de biteceğini anladı, dolayısıyla Memun, İmam'ı yolun yarısından geri çevirmelerini emretti. Müslümanların bu günkü namazlarının bir etkisinin olmayışının delili, Kur'an-ı Kerim'in bir bölümüne uyulması ve diğer bir bölümünün ise unutulmuş olmasıdır. çünkü Kur'an-ı Kerim buyuruyor ki: "Namazı kılın, zekâtı verin ve peygambere itaat edin." Nur, 56.
Bugün bazıları namaz kılıyorlar, fakat zekât vermiyorlar. Bazılarıysa namaz kılıp zekât vermelerine rağmen kâfirlerin velayetini kabul etmişlerdir. Başka bir tabirle, Allah'a inanıyorlar, fakat küfrü reddetmiyorlar ve bu ise eksik bir imandır.
Oysa Allah Teâla şöyle buyuruyor "Kim tağutu reddeder de Allah'a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır." Bakara, 256.
Yani hem tağutu reddetmek ve hem de Allah'a iman etmek gerekmektedir; fakat bu gün Müslümanlar küfür ve zalimlerden beri olduklarını ilan etmeyi unutmuşlardır. Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim zalimlere müracaat edenler hakkında, "onlar mümin olduklarını sanırlar" buyurmaktadır:
"İman ettiklerini sananları görmedin mi?" (Nisa, 60)
EHLADER
ABD'nin Yenilgisi İslam İnkılabının Mucizesidir
İmam Hamanei Gönüllü Halk Seferberlik Güçleri (Besic) ile gerçekleştirdiği görüşmede, Amerika’nın bölgede aldığı yenilginin İslam İnkılabının mucizesi olduğunu belirterek; “İmam Humeyni’yi görmemiş, onu ziyaret etmemiş ve İnkılap ile kutsal savunma dönemlerinde olmamış gençlerin, bugün savaş meydanlarında hazır olması ve bölgeyi bu kadar etkilemesi, gerçekten İnkılabın bir mucizesidir” dedi.
“Bölgede İslam Cumhuriyeti, yani siz gençler müstekbir Amerika’yı yenmeyi başardınız” diyen İslam İnkılabı Rehberi; “Düşmanın tüm çabası, çizdikleri sınırlar, bölgedeki plan ve senaryoları İslam inkılabının düşüncesini bölgede yok etmek ve halkları direnişten uzaklaştırmak içindir” ifadelerini kullandı.
İslam İnkılabı Rehberi, Suriye ve Irak’ta düşmanın direniş aleyhinde başlattığı savaşın başarısızlıkla sonuçlandığını belirterek; “Bunu siz gençler başardınız.” dedi.
Düşman unvanının sürekli tekrarlanması dolayısıyla rahatsız olan şahıslar, onların buldukları fırsatta bize darbe vurma konusunda bir an bile taallül etmeyeceğini anlayamıyor, böylece mantıklı bir ilkeye göre de yaptığımız bir davranış veya dile getirdiğimiz herhangi bir ifade ile saflarımızın güçsüz olduğunu düşündüğü için düşmanı saldırmaya teşvik etmemeliyiz.
Umutsuzluğa kapılan kesim de iyi bilmelidir ki şimdiye dek İslam Cumhuriyeti'nin güçlü tutumu neticesinde ABD, Siyonizm ve bölgedeki irtica hareketlerinin art arda yaptığı komploları, etkisiz hale getirilmiştir ve bunlardan birisi IŞİD'in mahvedilmesiydi, acaba bu "biz başarabiliriz" ifadesinin ispatı değil mi? Bu ifadenin sırf ideolojik bir anlam taşımamasıyla birlikte İran milletinin kendi gözü ve tüm varlığıyla bizzat hissedilmiştir. Allah'ın lütfü sayesinde yakın bir gelecekte ekonomik, politik, bilimsel, toplumsal ve kültürel alanlardaki tüm amaçlarımıza ulaşarak genç kesimlerimiz, ekonomik sorunları ortadan kaldırıp bilimsel gelişmelerimizi arttıracaktır ve böylelikle toplumda Kur'ani ve kültürel değerleri hayata geçirecektir.
Yetenekli ve mümin gençler, düşmanların yeni taktiklerine karşılık vermeye hazır olarak, önlem alıp düzgün bir yanıt verme yolu ile görevini yerine getirmelidir.
ABD'nin Yenilgisi İslam İnkılabının Mucizesidir
İmam Hamanei Gönüllü Halk Seferberlik Güçleri (Besic) ile gerçekleştirdiği görüşmede, Amerika’nın bölgede aldığı yenilginin İslam İnkılabının mucizesi olduğunu belirterek; “İmam Humeyni’yi görmemiş, onu ziyaret etmemiş ve İnkılap ile kutsal savunma dönemlerinde olmamış gençlerin, bugün savaş meydanlarında hazır olması ve bölgeyi bu kadar etkilemesi, gerçekten İnkılabın bir mucizesidir” dedi.
“Bölgede İslam Cumhuriyeti, yani siz gençler müstekbir Amerika’yı yenmeyi başardınız” diyen İslam İnkılabı Rehberi; “Düşmanın tüm çabası, çizdikleri sınırlar, bölgedeki plan ve senaryoları İslam inkılabının düşüncesini bölgede yok etmek ve halkları direnişten uzaklaştırmak içindir” ifadelerini kullandı.
İslam İnkılabı Rehberi, Suriye ve Irak’ta düşmanın direniş aleyhinde başlattığı savaşın başarısızlıkla sonuçlandığını belirterek; “Bunu siz gençler başardınız.” dedi.
Düşman unvanının sürekli tekrarlanması dolayısıyla rahatsız olan şahıslar, onların buldukları fırsatta bize darbe vurma konusunda bir an bile taallül etmeyeceğini anlayamıyor, böylece mantıklı bir ilkeye göre de yaptığımız bir davranış veya dile getirdiğimiz herhangi bir ifade ile saflarımızın güçsüz olduğunu düşündüğü için düşmanı saldırmaya teşvik etmemeliyiz.
Umutsuzluğa kapılan kesim de iyi bilmelidir ki şimdiye dek İslam Cumhuriyeti'nin güçlü tutumu neticesinde ABD, Siyonizm ve bölgedeki irtica hareketlerinin art arda yaptığı komploları, etkisiz hale getirilmiştir ve bunlardan birisi IŞİD'in mahvedilmesiydi, acaba bu "biz başarabiliriz" ifadesinin ispatı değil mi? Bu ifadenin sırf ideolojik bir anlam taşımamasıyla birlikte İran milletinin kendi gözü ve tüm varlığıyla bizzat hissedilmiştir. Allah'ın lütfü sayesinde yakın bir gelecekte ekonomik, politik, bilimsel, toplumsal ve kültürel alanlardaki tüm amaçlarımıza ulaşarak genç kesimlerimiz, ekonomik sorunları ortadan kaldırıp bilimsel gelişmelerimizi arttıracaktır ve böylelikle toplumda Kur'ani ve kültürel değerleri hayata geçirecektir.
Yetenekli ve mümin gençler, düşmanların yeni taktiklerine karşılık vermeye hazır olarak, önlem alıp düzgün bir yanıt verme yolu ile görevini yerine getirmelidir.
Soçi'deki üçlü zirve sonrasında ortak açıklama
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi'de Sanatoryum Rus'ta, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Suriye konulu üçlü zirvenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, "2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararında tanımlandığı üzere, Suriye halkının öncülüğünde ve sahipliğinde yürütülecek kapsayıcı, özgür, adil ve şeffaf bir siyasi sürecin hayata geçirilmesine yardımcı olmak husunda görüş birliğine varmış bulunuyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüyle, ülkemizin milli güvenliğine kasteden terörist unsurların süreçten dışlanması, Türkiye olarak önceliklerimiz arasında yer almaya devam edecektir. Milli güvenliğimize kasteden bir terör örgütüyle aynı çatı altında olmamızı, aynı platformda yer almamızı bizden kimse beklememelidir. Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine bağlılığımızı ifade ediyorsak, bu ülkeyi bölmeye çalışan eli kanlı bir çeteyi meşru bir aktör olarak göremeyiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Soçi'de Sanatoryum Rus'ta gerçekleştirdikleri Suriye konulu üçlü zirvenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Erdoğan, "Değerli dostum" diye hitap ettiği Rusya Devlet Başkanı Putin'e teşekkür ederek başladığı konuşmasında, Rusya ile yoğun diyaloglarının hem ikili konularda hem de bölgesel konularda devam ettiğini ve bunun meyvelerinin her alanda toplandığını söyledi.
Yakalanan ivmenin artarak sürdürülmesi konusunda Putin ile hemfikir olduklarını dile getiren Erdoğan, Ruhani ile gerçekleştirdikleri ikili görüşmede de iki ülke arasındaki ilişkileri her alanda daha da geliştirme hususunda mutabık kaldıklarını bildirdi.
"Eli kanlı bir çeteyi meşru bir aktör olarak göremeyiz"
Putin ve Ruhani ile kritik görüşmeler yaptıklarını ve gündemlerindeki meseleleri samimiyetle ele aldıklarını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Suriye'de ateşkes tesis edilmesi amacıyla attığımız adımları tekrar gözden geçirdik. Gerginliği azaltma bölgelerinin sahada şiddetin azaltılmasında temel rol oynadığını memnuniyetle tespit ettik. Görüşmelerimizde Astana'da kaydettiğimiz ilerlemeler temelinde ihtilafa kalıcı çözüm noktasında Cenevre sürecine sağlayabileceğimiz katkıları istişare ettik. Bu bağlamda 2254 Sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı'nda tanımlandığı üzere Suriye halkının öncülüğünde ve sahipliğinde yürütülecek kapsayıcı, özgür, adil ve şeffaf bir siyasi sürecin hayata geçirilmesine yardımcı olmak hususunda görüş birliğine varmış bulunuyoruz. Rusya Federasyonu'nun inisiyatifiyle Soçi'de düzenlenmesi öngörülen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin bu ilkeler temelinde siyasi sürece anlamlı katma değer sağlaması için eşgüdüm içinde çalışmaya karar verdik.
Bugünkü ortak açıklamamız iş birliğimizin esaslarını yansıtan ilk adımdır ancak bu çabanın başarısı başta rejim ve muhalefet olmak üzere tarafların tutumuna bağlıdır. Bu süreçte ayrıca üç garantör ülkenin bugüne kadar ortaya koydukları karşılıklı hassasiyetlere saygı ve uzlaşı anlayışını sürdürmeleri kritik oynayacaktır. Bu bağlamda Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüyle, ülkemizin milli güvenliğine kasteden terörist unsurların süreçten dışlanması, Türkiye olarak önceliklerimiz arasında yer almaya devam edecektir. Milli güvenliğimize kasteden bir terör örgütüyle aynı çatı altında olmamızı, aynı platformda yer almamızı bizden kimse beklememelidir. Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine bağlılığımızı ifade ediyorsak, bu ülkeyi bölmeye çalışan eli kanlı bir çeteyi meşru bir aktör olarak göremeyiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ve Ruhani ile gerçekleştirdikleri istişarede ayrıca Suriye'de güven artırıcı önlemlerin hayata geçirilmesinin önemini vurguladıklarına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Bu önlemlerin kademeli olarak devreye sokulması amacıyla insani yardımların ihtiyaç sahiplerine engelsiz ve kesintisiz ulaştırılması, ayrıca tutukluların karşılıklı salıverilmesi dahil atılabilecek her türlü adımı gözden geçirdik. Tabii bugün vardığımız noktanın özellikle Suriye'nin barış ve istikrara yeniden kavuşması ve halkın acılarının dindirilmesi için bir umut ışığı teşkil edeceğine inanıyorum. Tabii İdlib sorununun çözülmesi, Afrin’deki olumsuzlukların giderilmesi inanıyorum ki Suriye sürecindeki bu olumlu gelişmelerin önemli atlama taşları olacaktır. Ülkelerimiz arasındaki bu verimli iş birliğinin tüm bölgeye olumlu etki yapmasını, bölgedeki gerginlikleri ve mezhebi ayrışma riskini azaltmasını ümit ediyorum. Uluslararası toplumun tüm sorumlu üyelerini çabalarımızı desteklemeye davet ediyorum."
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in açıklaması şöyle;
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye ve İran’ın, Suriye’de krizin çözümüne dair ortak bir metinde anlaştıklarını belirterek, “Türkiye, İran ve Rusya, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin yapılması konusunda mutabık kalmıştır.” dedi.
Devlet Başkanı Putin, Soçi'de Sanatoryum Rus'ta gerçekleştirilen Suriye konulu üçlü zirvenin ardından düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye, gerçekleştirilen yapıcı istişareler için teşekkür etti.
Türkiye, Rusya ve İran arasında Suriye krizinin çözümüne yönelik ortak bir metnin imzalandığını aktaran Putin, “Söz konusu metinle, üç garantör ülke arasında Suriye’de atılacak adımlar belirleniyor.” diye konuştu.
Üçlü zirvede, Suriye’nin sosyal ve ekonomik açıdan yeniden inşasının da ele alındığına işaret eden Putin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk ve İranlı liderlerin, Suriye krizinin çözümüne ilişkin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi fikrini olumlu karşılamış olmalarını memnuniyetle ifade etmek istiyorum. Türkiye, İran ve Rusya, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin yapılması konusunda mutabık kalmıştır. Ülkelerimizin dışişleri, savunma bakanlıkları ve diğer gerekli kurumlarına, Soçi’de yapılacak bu kongrenin tarihinin ve yapısının şekillendirilmesi için talimat verildi.”
Putin'in ardından söz alan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin açıklamasında satır başlıkları ise şöyle:
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Rusya'nın Soçi kentinde yapılan zirvenin, Suriye'de barış ve istikrar için atılan önemli bir adım olduğunu söyledi.
Ruhani, Rusya'nın Soçi kentinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'le gerçekleşen üçlü zirvenin ardından düzenlenen basın toplantısında konuştu.
Suriye'de barış ve istikrarın sağlanması ve evsizlerin tekrar ülkelerine dönmesi için yapılan üçlü zirveye öncülük eden Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkür eden Ruhani, “Bu zirvede, üç ülkenin sergilediği ortak çalışma, Astana’da gerginliği azaltma bölgeleri konusunda elde edilen başarıda olduğu gibi, Suriye’deki barış ve istikrarın oluşması için zemin hazırlayan önemli bir toplantı oldu.” dedi.
Ruhani, zirvenin DEAŞ’ın Suriye ve Irak’ta yok olduğu bir döneme denk geldiğini belirterek, "Bütün dünyanın şunu bilmesi gerekiyor ki terör hiçbir ülke için iyi bir araç olamaz ve bütün ülkeler için tehlike yaratıyor. DEAŞ konusunda bunu gördük. DEAŞ'a yardım eden bütün ülkeler de bunu gördü. DEAŞ onların hepsine bir tehlike oluşturdu." ifadelerini kullandı.
Soçi Zirvesi'nin çok açık ve samimi bir ortamda yapıldığını ve üç ülkenin fikirlerini açıkça beyan ettiğini kaydeden Ruhani, "Amaç, burada oluşacak Ulusal Diyalog Kongresi'nde, bütün aktif tarafların, Suriye'ye karşı ve hatta rejim taraftarı olanların bir araya gelerek ülkenin geleceği için müzakere etmeleri." diye konuştu.
Ruhani, şunları kaydetti:
"Bu kongrede yeni anayasa için zemin oluşacak ve yeni anayasa için özgür ve adil bir seçim yapılacak. Bu, bütün bölge için barış ve istikrar getirebilir. Bu üç ülke, özellikle Suriye'de olmak üzere, hassas Ortadoğu bölgesindeki barış ve istikrarın sağlanması, mültecilerin evlerine ve vatanlarına, kendi ülkelerine dönmeleri ve Suriye'nin yeniden imarı için tüm dünya ülkelerini destek vermeye çalışıyor."
Türkiye, Rusya ve İran'ın, bu insanların ileride rahat bir yaşam sürmesi için fikir alışverişinde bulunduğunu ve kongrenin düzenlenmesi için mutabık kaldıklarını ifade eden Ruhani, "Üç ülkenin dışişleri bakanları, genelkurmay başkanları ve üç ülkedeki organlar bu kongrenin daha kolay yapılması için anlaştılar." dedi.
Ruhani, "Barış ve istikrar için yeni bir adımın atılmasından dolayı çok mutluyum ve umuyorum ki gelecekte güvenli ve özgür bir seçimin yapılmasına şahit olalım. Suriye'de bunları görmek için umutluyum." ifadesini kullandı.
Putin ve Erdoğan'a öncü oldukları için teşekkür eden Ruhani, "Umarım üç ülkenin izlediği ortak çaba, bölgedeki barış ve istikrar için devam etsin." diye konuştu.