کارگر

کارگر


Başbakan Binali Yıldırım, İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri'yi resmi törenle karşıladı.
 

Çankaya Köşkü'ndeki tören, iki ülke milli marşlarının çalınmasıyla başladı.

Cihangiri, daha sonra Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Tören Taburu'nu 'merhaba asker' diyerek selamladı.

İki ülke heyetlerinin takdiminin ardından Yıldırım ve Cihangiri, Çankaya Köşkü'nün merdivenlerinde tokalaşarak basına poz verdi.

Yıldırım ve Cihangiri, yapacakları ikili görüşme öncesinde makam odasının balkonuna çıkarak bir süre sohbet etti.

 Törende, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Muhterem İnce, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Çetinkaya ile diğer ilgililer hazır bulundu.

Başbakan Yıldırım, baş başa ve heyetlerarası görüşmelerin ardından İshak Cihangiri onuruna Çankaya Köşkü'nde öğle yemeği verecek.

Ziyaret kapsamında yapılacak görüşmelerde, Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmelerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası meselelerin ele alınması bekleniyor.

Cihangiri, Ankara'daki temaslarının ardından 20 Ekim'de İstanbul'da düzenlenecek Gelişen Sekiz Ülke Teşkilatı (D-8) Zirvesi'ne katılacak.

 

Cihangiri ile Yıldırım ortak basın toplantısı düzenledi
  Resmi bir ziyaret kapsamında Ankara'da bulunan İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri Türkiye Başbakan Binali Yıldırım ile bir araya geldi. 

Resmi bir ziyaret kapsamında Ankara'da bulunan İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri, Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından Binali Yıldırım ile İshak Cihangiri Çankaya Köşkü'nde ortak basın toplantısı düzenledi. 
Cihangiri yaptığı açıklamada; Tahran ve Ankara'nın ekonomik münasebetlerini geliştirme çabalarına temasla, iki ülkenin ikili ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmak için planlama yaptığını vurguladı. 
Yıldırım ile yaptığı görüşme hakkında ise Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı, görüşmede Rohginyalı Müslümanlar'ın krizinin çözümlenmesi ve katliamlarının durdurulması gerektiğine vurgu yapıldığını ifade etti. 
Cihangiri ayrıca, görüşmede Filistin meselesinin de ele alındığını ve Filistin halkının tüm haklarına ulaşmaları gerektiğine vurgu yapıldığının altını çizdi. 

Türkiye Başbakanı Yıldırım, burada yaptığı konuşmada da, "Türkiye'nin son 40 yıldır baş ağrısı olan PKK terör örgütüyle daha etkin bir mücadele gerçekleştirilmesi konusunda İran'ın yakın iş birliğini önemsiyoruz ve bu konuda artan işbirliğimizden de memnuniyet duyuyoruz." ifadelerini kullandı. 

Başbakan Yıldırım, Irak'ın kuzeyindeki gelişmelere ilişkin şunları kaydetti: Burada yapılmaya çalışılanın ne yazık ki bölgede yaşayan Kürt, Arap, Türkmen, Ezidi, Asuri, birçok etnik grubun daha iyi bir gelecek beklentisi değil, bölgedeki yöneticilerin kişisel hırsları ve istikbal arayışlarının bir sonucu olduğu net olarak ortaya çıkmıştır. Bu şartlar altında bu maceraya sebep olanların bölgede artık var olmaları ve yönetici olarak hayatlarını sürdürmeleri zor gözükmektedir. Daha fazla bölge insanına eziyet edilmemesi konusunda gereken adımların da atılmasında fayda vardır. 

Yıldırım şöyle devam etti: Bölgenin geleceğiyle ilgili hassasiyetimiz, İran'ın da Türkiye'nin de aynıdır ve bu konuda iş birliğimiz kapsamlı şekilde devam edecektir. 

İmam Hamanei, ABD Başkanı Donald Trump'ın yırtıp atabileceğini söylediği nihai nükleer anlaşmaya ilişkin olarak "Karşı taraf anlaşma metnini yırtarsa biz ufalar ayaklar altına alırız" dedi.

ABD Başkanı Trump'ın 13 Ekim'de yaptığı açıklamada "Eğer Kongre ve müttefiklerimizle bir çözüme ulaşamazsak iptal edilecek" dediği nihai nükleer anlaşmanın akıbetiyle ilgili bir açıklama da İmam Hamanei'den  geldi.

Tahran'da öğrencilere konuşan İmam Hamanei ABD Başkanı Donald Trump'ın yırtıp atabileceğini söylediği nihai nükleer anlaşmaya ilişkin olarak "Anlaşmaya imza atan ülkelerden biri çekilmediği sürece biz de çekilmeyiz" dedi.

'CEVAP VEREREK ZAMAN HARCAMAYACAĞIM'

İmam Hamanei ayrıca "Kaba ABD Başkanı'nın boş laflarına ve bağırmalarına yanıt vererek zamanımı harcamak istemiyorum. Ancak Karşı taraf anlaşma metnini yırtarsa biz ufalar ayaklar altına alırız" ifadelerini kullandı.

'IŞİD'İ ABD YARATTI'

'ABD'nin IŞİD'in yaratıcısı ve uluslararası siyonizmin bir ajanı' olduğunu söyleyen İmam Hamanei "ABD öfkeli çünkü Tahran, Washington'ın Lübnan, Irak ve Suriye'deki planlarını bozdu" diye konuştu.

Konuşmasının devamında Avrupalılara da seslenen İmam Hamanei, füze programımıza ve bölgesel politikalarımıza kimseyi karaıştırmayız, Avrupalılar boş yere çaba harcamasınlar, dedi.

Bu hastalığın kökü ve kaynağı makam sevgisi ve dünyaya âşık olmaktır.
  

   Riya büyük günahlardan birisi olup, insanın tevhit dairesinden çıkarak amellerin yok olmasına sebep olan ve insanın helak olmasını sağlayan günahlardan bir tanesidir. Riya insanın başkalarının kalbinde bir makam edinmek veya yanlarında, hiç bir ilahi maksat gözetmeksizin sadece iyilik, doğruluk, emanet ve diyanet ehli bir kimse olarak şöhret kazanmak için iyi bir amelini veya beğenilmiş herhangi bir hasletini ya da hak inancını insanlara göstermesi ve başkalarına gösteriş yapması demektir.

   Bu hastalığın kökü ve kaynağı makam sevgisi ve dünyaya âşık olmaktır. Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyorlar; “İnsanlara öyle bir zaman gelecektir ki, o zamanda insanların dünyaya olan tamahlarından dolayı batınları çirkin ama zahirleri güzel olacaktır. Riya ile Allah’ın katında olanı irade etmezler, onların dini riya üzere olacaktır.” (Usulu Kâfi, c.2, s.296) İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyorlar; “Riyanın her türlüsü şirktir. Şüphesiz ki insanlar için amel eden kimsenin sevabı insanların üzerine, Allah için amel eden kimsenin sevabı ise Allah'ın üzerinedir.” (Usulu Kâfi, riya babı, 3. Hadis)

   Riyakârlık, Kuranın açık ifadesiyle şirktir.Şirk ise en büyük yozlaşmadır. Riyakâr insanlar gerçek dindarları toplumdan saf dışı etmek ve dindarlık vadisinde her türlü melaneti yapmak için büyük günahları bile meşru görürler. Tarihin her döneminde ve günümüzde durum bundan ibarettir.

   Dindarlık Allah katında bir üstünlük ölçüsüdür. Ama riyakâr insanlar arasında dindarlık üstünlük ölçüsü değil de riyakârlık üstünlük ölçüsüdür. Onların dünyasında kim daha çok riyakârlık yaparsao daha da üstün sayılacaktır. Fazilet ve üstünlük ölçüsünün takva, ehliyet ve hizmet olduğunu da Kur’an ve hadisler bize haber veriyor. Takvayı, ehliyeti ve hizmeti riya ile yaşatmak mümkün değildir. İşte bundan dolayı Kuran, ibadetlerle öne çıkmayı imanın yok olması olarak görmüş, o yolu kapatmıştır.Riyakârlık sahtekârlığı, Kur’an’ın kapattığı bu yolu sürekli açık tutarak kendi nefsi kuruntuları ve çıkarları doğrultusunda işletmektedir.

Gerçekler çarpıtıldığından, insanlar genelde bilgisizlik yüzündendinci riyakârlara teslim olmayı dine teslim olmak zannetmiş ve kendilerini felaketlerin, mikropların içine atmışlardır.

Riyakârlar daima kendilerini her konuda överler ve vazgeçilmez olduklarını anımsatırlar. Oysa Allah’u Teâla onlar hakkında şöyle buyurmuştur; “Siz kendi kendinizi aklayıp yüceltmeyin; kimin takva sahibi/dindar olduğunu en iyi Allah bilir.” (Necm suresi, 32)

İnsanlar objektif değil de sübjektif olarak işlerine gelenler hakkında “filan veya falana”, “dindar”, “ehliyetli”, “liyakatli” sıfatı verirlerse riyaya, sahtekârlığa kapı açmış olurlar.

Hayatı Hüseyni davaya hizmet edenlere karşı uğraşmak olan niceleriKerbelacı, Hüseyniciolup çıkmış, hayatında abdest nedir bilmeyen birçokları, mah-ı matem Muharrem’de cami avlularında fotoğraf çektirmeye soyunmuştur. İşte Hüseyni şuurdan/basiretten uzak olmanın ve riyakârlığın toplumu içine yuvarladığı tablo budur.

Bu hastalığa yakalanan insanlar bunu tedavi etmenin yollarına başvurmalıdırlar. Aksi takdirde bu hastalık insanlarda var olduğu müddetçe, insan ve toplum kemale doğru ilerleyemez.

   Eğer riya ve gösteriş, sırf insanların kalbini kazanmak, gönüllerini ısındırmak, kalplerde değer ve makam sahibi olmak ve iyilik sahibi kimse olarak ün salmak içinse, bu olay insanın tasarruf ve kudretinin dışında olup tamamıyla Allah'ın tasarrufu altında bulunmaktadır. Kalplerin rabbi ve gönüllerin gerçek sahibi, insanların kalbini istediği kimseye doğru çevirir. İnsan böyle yaptığında tam tersi bir neticeyle de karşılaşabilir. Nitekim birçok riyakâr insan, kalpleri temiz ve pak olmadığından, sonunda rüsva olmuşlar ve elde etmek istediklerinin tam tersiyle karşılaşmıştırlar. İnsanın vücut memleketinde nefs sevgisi, makam, celal, şöhret ve Allah'ın kullarına hükmetme arzusu hâkim olduğu müddetçe, insan memleketinin üstün ve ahlakının ilahi bir ahlak olduğu söylenemez. O zaman, insan memleketinde çalışan şeytandır demektir.

Selam ve dua ile

Mehdi AKSU

Cuma, 13 Ekim 2017 10:43

Hamas ile Fetih Anlaştı

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Hamas ile Fetih'in Mısır'ın başkenti Kahire'deki görüşmelerde uzlaşmaya vardığını duyurdu.
 

 Heniyye'nin basın danışmanı Tahir en Nunu, yaptığı yazılı açıklamada, "Heniyye, Hamas ile Fetih'in, Mısır'ın ara buluculuğunda, sabah saatlerinde anlaşmaya vardığını ilan ediyor" ifadesini kullandı. Nunu, konuyla ilgili ayrıntılı bilgi vermedi.

Filistinli kaynaklar ise Fetih ile Hamas'ın öğle saatlerinde anlaşmanın ayrıntılarıyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyeceğini kaydetti. 

Mısır arabuluculuğundaki uzlaşı görüşmeleri geçen salı günü başlamıştı.

Kuzey Irak’ta, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumun en büyük amacı; Irak Kürdistan’ının tamamen bağımsız bir ülke olarak, Irak Merkezi Hükümetinden ayrılmasıydı ve bu hedefe ulaşmaları için uluslararası arenada sadece Siyonist İsrail rejimi tarafından desteklendiler zira bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasında en büyük menfaat, yine Siyonist İsrail rejimine sağlanacaktır.


 Siyonist rejim İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu, neden Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını desteklediklerinin sırrını açıkladı. Netanyahu’ya göre; Irak Bölgesel Yönetiminin düzenlemiş olduğu referandum, Kuzey Irak’ın, Irak merkezi hükümetinden ayrılması için yapılmış bir eylemdir ve İsrail bu referanduma destek vermektedir zira İsrail bu sayede Tel Aviv’e düşman olan bölge ülkelerine karşı daha rahat bir şekilde mücadele edecek, bu düşmanların başında da stratejik düşman olan İran gelmektedir.

Kuzey Irak’ta, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumun en büyük amacı; Irak Kürdistan’ının tamamen bağımsız bir ülke olarak, Irak Merkezi Hükümetinden ayrılmasıydı ve bu hedefe ulaşmaları için uluslararası arenada sadece Siyonist İsrail rejimi tarafından desteklendiler zira bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasında en büyük menfaat, yine Siyonist İsrail rejimine sağlanacaktır.

Lübnan el-Ahbar gazetesi, bölge konusunda ve Ortadoğu’da değişen dengeler noktasında uzman olan analistlerin görüşlerine yer verdi. Analistler, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumun en çok Siyonist rejim İsrail’in yararına olduğunun altını çizmekteler zira Ortadoğu ve bölge ülkeleri son 30 yılda emperyalistler, Siyonistler, batılı güçler ve ABD’nin mustakim veya dolaylı yollardan müdahale etmeleri sonucu kanlı iç savaşlara maruz kaldı.

Emperyalist küresel güçler ve Siyonistlerin hazırlamış oldukları bu staretejik plan ve projeler neticesinde, bölge ülkeleri özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen Filistin’in 1948 yılında duçar olmuş olduğu problemlerden daha da büyük sorunlarla karşı karşıya kaldı.

Elbette ABD, Batı, Siyonistler ve Arap müttefiklerinin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hazırlamış oldukları plan ve projeler, tüm çabalarına rağmen akamete uğramıştır netice itibariyle özellikle Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de sürdürülen vekâlet savaşında küfür cephesi, Direniş Ekseni karşısında bozguna uğramıştır.

Lübnan el-Ahbar gazetesi baş editörü İbrahim Emin bu konu hakkında yazmış olduğu makalesinde şunlara yer veriyor: Batı ve sömürgeci güçler bölge ülkelerinde gerektiğinde kendi menfaatlerini gözetecek kişileri işbaşına getirmeye çalışmaktalar.

Küresel güçlerin yöneticileri, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referandumu bu hedef doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır.

Gidişata bakılırsa Mesut Barzani ve taraftarları Emperyalistlerin ve Siyonist lobilerin maşası haline gelmişler. Küresel sömürgeci güçler bu sayede Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’u hayata geçirmeye bir adım daha yaklaşmış olacak.

Arap ülkeleri, bir zamanlar topyekûn olarak Siyonist rejimin varlığına karşıydılar fakat günümüzde bu işgalci rejim bağımsız bir devlet olarak dünya ülkeleri tarafından tanınmakta ve yoluna devam etmekte.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimine karşı uygulanan ambargo ve yaptırımlar hiçbirşeyi değiştirmeyecek ve referandumdan bir müddet sonra Arap ülkeleri birbiri ardınca Irak Bağımsız Kürdistan Devletini resmen tanıyacaklarını ilan edecektir.

Elbette bir grup Kürt siyasitçilerin, önemli şahsiyetlerin ve siyasi parti liderlerinin yapmış olduğu bu yanlış adım, çok ağır bir bedel ödemelerine neden olacaktır. Bu bedellerin en tehlikelisini Kürtler kendi başlarına ve bölge ülkeleri başlarına getirmektedir.

İşte sırf bundan dolayı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Mesut Barzani, Siyonist rejim İsrail’den başka hiç bir ülke tarafından destek görmedi.

Burada asıl sorulması gereken soru şudur: Nasıl olur da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve İşçi Partisi böyle yanlış bir politikaya ortak oluverdiler? Herhalde bu siyasi parti kendi ilkeleri ve sloganları karşısında geri adım atarak, Amerikan projesinin maşası olmaya ve Siyonist rejim İsrail ile ortak hareket etmeye karar verdi.

El-Ahbar, diğer bir makalesinde şunları yazıyor: Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin açıklamalarına göre; Kuzey Irak Kürt Bölgesinde yapılan referandum sırasında herhangi bir problem yaşanmadı ve referanduma katılım beklenenin çok üzerinde oldu.

Elbette referanduma katılım oranının bu denli yüksek olması, Kürt liderleri ve grupları ikna etmiş değil zira referandum Irak Merkezi Hükümeti ve bölge ülkeleri tarafından gayri meşru ilan edildi.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen bu referandumun doğuracağı kötü sonuçlar, Irak Merkezi Hükümet ve bölge ülkeleri tarafından Mesut Barzani ve taraftarlarına birçok kez hatırlatılmasına rağmen, Kürt siyasetçiler bu sevdadan vazgeşmedi.

Düne kadar Irak Merkezi Hükümeti ve komşu ülkelerin özellikle İran ve Türkiye’nin uyarıları tehditten öteye geçmiyordu ancak refrandum sonrası özellikle Haydar el-İbadi hükümeti Irak Kürt Bölgesel Yönetimine karşı daha ciddi adımlar atmak zorunda kalacaktır.

Aynı zamanda Ankara ve Tahran’da, Erbil yönetimi ve Barzani’ye karşı daha yeni ve daha ciddi caydırıcı yaptırımlar uygulamaya başalayacaktır.

Barzani kendisini Kürtlerin lideri olarak lanse etme başarısını gösterse de, Irak’ta ki tüm grupların kendisine karşı bir cephede yer alamsına neden oldu zira bu gruplar referandumun Irak’ı bölmeye ve parçalamaya yönelik olduğuna ve Tel Aviv cephesinde yer almalarına sebep olduğunu çok iyi bilmekteler.

Bu makale de yazılanlardan şu sonuş çıkmaktadır; Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Barzani’nin düzenlemiş olduğu referandum, Bağdat yönetiminin Kuzey Irak’a ve Erbil yönetimine karşı geri adım attıracak yaptırım paketlerini devreye sokacaktır.

Iraklı bir devlet yetkilisinin söylediğine göre; Irak Merkezi Hükümeti, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen referanduma karşı cezalandırıcı adımlar atacaktır.

Erbil yönetiminin şimdiye dek almış olduğu mesajlar, siyasi ve ekonomik olarak oldukça fazlaydı.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimine verilen bu mesajların başında; Irak parlamentosunun talep ettiği şeyler ve Irak Türkiye sınır hattında Ankara ve Bağdat’ın ortak tatbikat düzenlemesini de sayabiliriz.

Diğer taraftan, Irak ordusu, Irak gönüllü halk birlikleri Haşdi Şabi mücahitlerinin ve Irak direniş güçlerinin tartışmalı bölgelerde ki varlığı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Mesut Barzaniye verilmek istenen ültimatomlardan bazılarıydı.

Irak parlamentosu bu bağlamda Irak başbakanı Haydar el-İbadi’den, Irak silahlı kuvvetlerini tartışmalı bölgelere konuşlandırmasını istedi.

Irak başbakan’da Irak parlamentosunun bu isteği üzerine, Irak ordusundan sivil halkı koruma ve destekleme amacıyla, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi kontrolünde olan bölgelere müdahil olmaları emrini verdi.

Irak parlamentosu başkanı Selim el-Cubeyri, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düzenlenen bu referandumun kanunlara aykırı tarihi bir hata olduğunu söyledi ve tüm taraflardan Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyacak adımlar atmasını istedi.

Irak parlamentosu aynı şekilde Irak Kürt Bölgesel Yönetimine yaptırım uygulama kapsamında petrol ve petrol şirketlerine karşı bazı uygulamaları hayata geçirme kararı aldı.

Irak parlamentosu diğer taraftan Kürtler arasında referanduma katılan ve destek veren tüm kamu çalışanları hakkında soruşturma açılmasını talep etti.

Bazı haber kaynakları, Irak devletinin Irak Kürt Bölgesel Yönetimine ait hesapların bloke edilmesi ve dondurulması yönünde karar alacağını duyurdu.

Yine aynı şekilde Irak parlemantosu Irak hükümetinden özellikle tartışmalı bölgelerde ki petrol kuyularını, Irak Merkezi Hükümetine geri vermesi ve bu bölgelerde ki petrol kaynaklarının yönetimini de Irak enerji bakanlığına verilmesi gerektiğini istedi.

Bölge konusunda uzman olan Ali Haydar adlı analist, Lübnan el-Ahbar gazetesinde yer alan değerlendirmesinde Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin Irak Merkezi Hükümetinden ayrılmak için düzenlemiş olduğu referandumu, Siyonist rejim İsrail başbakanı Beneyamin Netanyahu’nun açık ve net olarak desteğini aldığına ve bunun kimse için gizli olmadığını vurguladı.

Netanyahu’nun Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını destekliyor, zira stratejik açıdan Siyonist rejim İsrail’in çıkarlarına hizmet edecektir ve bunuda kimseden saklamadan açık ve aleni olarak savunmaktadır.

Zaten Siyonist rejim İsrail başbakanı, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması noktasında ABD kongresinde gündeme getirmiş ve onayını almıştır.

Siyonist rejim İsrail televizyonu Kanal 10, Netanyahu’nun ABD kongre üyeleriyle yaptığı görüşmelerde, Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması noktasında geçerli nedenler sunduğunu haber verdi.

Netanyahu’ya göre; Kürtler Siyonist rejim İsrail’in müttefiğidir. Netanyahu, Mesut Barzani başkanlığında ki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Tel Aviv arasında ki iyi ilişkilere işaret ederek, Kürtlerin İran, Türkiye, Suriye ve Irak arasında yer alan stratejik bir bölgede yer almasının, İsrail için son derece önemli olduğuna inanmaktadır.

Siyonist rejim İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin Irak Merkezi Hükümetinden ayrılması ve tamamen bağımsızlığını ilan etmesi için düzenlenen referanduma vermiş olduğu açık destek, Yahudilerin asıl hedefi olan; Nil’den Fırat’a kadar olan en büyük hayallerini gerçekleştirecek bir adım olmsada, Siyonist rejim İsrail açısından tarihi bir zafer olarak tarihe geçecektir.

Siyonist rejim İsrail hiçbir maddi ve insani yatırım yapmadan böylesine bir referandum sayesinde, bölge ülkelerini meşgul edecek ve yeni siyasi krizler oluşturarak, kendi emniyet ve güvenliğini tehdit eden unsurlardan bir nebzede olsa âmânda olacaktır.

Netanyahu, açıklamalarında; Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması noktasında İsrail ile herhangi bir Kürt partisinin işbirliği içerisinde olduğunu söylemesede, bölgede değişen dengeler üzerinde her iki tarafında ortak görüşlere sahip olduğunu belirtti.

Siyonist rejim İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu, stratejik yatırımların olduğunu güzel cümleler kurarak anlatmaya çalışsada, Kuzey Irak’ta kurulacak bağımsız bir Kürt devletinin kurulması noktasında, Tel Aviv’e karşı düşmanlık besleyen ülkelere karşı faydalanacaklarını belirtti.

Likud partisi eski liderlerinden Cedun Sagir, daha önce yapmış olduğu bir açıklamada; Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin düzenlemiş olduğu referanduma katılımda çoğunluk elde edilirse, Irak Kürdistan’ın bağımsızlığın ilan etmesi durumunda uluslararası camiada dünya ülkeleri arasında ilk olarak İsrail tarafından resmen tanınacağını söylemişti.

Bu bağlamda Tel Aviv’de oluşan genel kanı sayesinde, Siyonist rejim İsrail haber alma teşkilatı MOSSAD eski başkanı İliazer Zefrir’in 1965-1975 yılları arasında Kürt halkının haklarını savunmak adına bağımsızlık projesinin asıl tasarlayıcısı ve savunucusu olduğu herkes tarafından bilinmektedir.

MOSSAD eski başkanı açıklamalarında, Iraklı Kürtlerin Iraklı Türkler ve Araplardan daha çok bağımsız bir devleti hakettiklerini vurgulamakta.

MOSSAD eski başkanı, Siyonist Maryo gazetesinde yazdığı makalesinde şunlara yer vermiş: Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması, Türkiye’nin bölünmesine neden olabilir zira Türkiye’de 20 milyona yakın Kürt yaşamaktadır.

Kürt halkı referandum sonrası daha büyük bir karar alarak, yani bağımsız bir devlet kurma yönünde ilk adımlarını atmalıdır aynı Bin Guryo’nun yaptığı gibi. Mearyo’nun yazdığına göre MOSSAD eski başkanı, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi başkanı Mesut Barzani’ye Mesut bin Guryon el-Barzani olarak hitap etmekte.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Behram Kasımi, İran’ın füze savunma programının bazı boyutlarını müzakere etmeye hazır olduğuna dair Reuters'in saptırmaya dayalı yanlış iddiasını yalanladı.

Behramn Kasımi yaptığı açıklamada, Reuters Haber Ajansının İran’ın Tahran’ın füze savunma programının bazı boyutlarını müzakereye hazır olduğu iddialarını şiddetle yalanladı.

İran dışişleri bakanlığı sözcüsü Kasımı yaptığı açıklamada, ‘’İran İslam Cumhuriyeti defalarca aleni açıklanan tutumunda, İranlı yetkililerin yabancı yetkililerle diplomatik görüşmelerde, Dışişleri Bakanı New York’taki yaptığı görüşmelerde füze savunma programlarının müzakere edilmez olduğunu vurgulamış ve bu programı 2231 nolu BM Güvenlik Konseyi kararına ters olarak görmediğini belirtmiştir’’ dedi.

Kasımi, ‘’İran, füze savunma programını kendi hakkı olarak görmekte ve belirlenmiş savunma programları çerçevesinde buna devam edecektir’’ dedi.

Reuters, dün verdiği haberde İran'ın füze programını görüşmeye hazır olduğunu iddia etmişti.

Amerika ve müttefikleri son aylarda İran aleyhinde yeni bir senaryoyu hayata geçirmiş bulunuyorlar. Amerikalılar İran'ın füze programının BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı bildirisine aykırı olduğunu iddia ederken  İran'ın füze programının görüşülmesini istemekteler.

Bu arada Avrupa Birliği dış siyaset sorumlusu Mogherini'nin sözcüsü Nabila Massrali de, İran'ın füze programının nükleer anlaşmaya aykırı olmadığını bildirmiştir.

Pazartesi, 09 Ekim 2017 02:35

İran'la Yeni Dönem

4. Yüksek İşbirliği Konseyi Toplantısı’nın sonucunda dört önemli anlaşma imzalandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İranlı mevkidaşı Hasan Ruhani’nin daveti üzerine Tahran’a gitti. Ruhani, Erdoğan’ı Sadabat Sarayı’nda törenle karşıladı. 4. Yüksek İşbirliği Konseyi Toplantısı’nın düzenlendiği buluşmada, bakanlar arasında da ikili görüşmeler yapıldı. Ekonomik, askeri, siyasi, ticari ve kültürel konuların ele alındığı görüşmelerde, dört anlaşma imzalandı. Görüşmelerin ardından kameraların karşısına geçen iki lider, yapılan anlaşmalara ilişkin bilgi verdi.

TİCARETTE MİLLİ DÖNEM

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Türkiye’nin İran’dan daha fazla doğalgaz alacağını ve yıllık ticaret hacminin 30 milyar dolar olacağını açıkladı. Ruhani ayrıca gümrük kapılarının 24 saat açık olacağını ve iki ülkenin milli parayla ticaret yapacağını söyledi. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün iki ülkenin ortak amacı olduğunu vurgulayan Ruhani, “Irak Kürdistan halkı bizim iyi komşularımız ve kardeşlerimizler. Onlara baskı uygulanmasını istemiyoruz fakat buradaki bazı insanlar yanlış kararlar aldılar” ifadelerini kullandı.

HEDEF 30 MİLYAR DOLAR

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise şunları söyledi:

“Aslında yıllar önce belirlediğimiz bir 30 milyar dolar ticaret hacmi itibarıyla vardı fakat son dönemlerde bu 10 milyar dolarda takılı kaldı. Dördüncü Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey’de 30 milyar dolarlık bu hedef gündemimizin ana belirleyicisi oldu. Enerjiden turizme, karayolu taşımacılığına, savunma sanayine varıncaya kadar her türlü alanda yoğun bir şekilde arkadaşlarımızın çalışmasını teşvik ettik. Merkez bankalarımızın riyasetinde ve bankaların kendi aralarındaki işbirliği ile finans sektörüne bir canlanma bir hareketlilik getirme kararı aldık. Ekonomik ilişkilerimizi mevcut kur baskısından kurtarma suretiyle yerli parayla alışveriş yapma kararını hayata geçirdik. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade ettiği gibi merkez bankalarımız önümüzdeki hafta bir araya gelerek bu anlaşmayı imzalayacaklar. Tabi bunlarla birlikte aynı zamanda bankalarımızın İran’da şube açmaları, aynı şekilde İran bankalarının Türkiye’de şube açmaları hareketlenecektir. Enerji sektöründe işbirliğimizi yoğunlaştırma konusunda kararlılığımızı ortaya koyduk. Onun için Enerji Bakanlarımızın bu noktadaki işbirliği önem arz ediyor. Kültür Turizm Bakanlarının yine kendi aralarındaki işbirliği büyük önem arz ediyor. Bu konudaki tecrübemizi İran’la özellikle paylaşmak istiyoruz. Medeniyetler noktasında ciddi bir geçmişe sahip olan İran’a inanıyorum ki ülkemizden binlerce, on binlerce insan ziyarete gelecektir. Ve şu anda Türk Hava Yolları olarak İran’a olan seferlerimiz bunun zaten bir işaretidir. Turizm sektörü yatırımcılarımızı İran’da yatırım yapmaya teşvik ediyoruz, edeceğiz.

MOSSAD’IN KARARI

Tabi bölgesel sorunlar şu anda gündemimizde. Özellikle şu anda üçlü mekanizmalar şeklinde çalıştığımız Irak sorunu, önümüzde ilk madde haline gelmiş durumda. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin gayrimeşru referandumunu zaten tanımadığımızı ifade ettik. 350 km. sınırla kuzeyde Türkiye, doğusunda İran, güneyinde Merkezi Yönetim, batısında Suriye... Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi neyin referandumunu yapıyor? Kendisini İsrail’den başka tanıyan bir dünya ülkesi yok. Ve MOSSAD’la masaya oturularak verilen karar meşru olamaz, gayrimeşrudur. Bir tarafına malum bir zatı alıp diğer tarafına bir başka malum zatı alıp böyle bir adım atmak inanıyorum ki Kuzey Irak Yönetimi’ni yalnızlığa mahkûm edecektir. İran ve Türkiye olarak bu konudaki kararlılığımız bellidir.

Irak’taki muhatabımız Merkezi Yönetim’dir. Bu referandumu da kesinlikle gayrimeşru olarak ilan ediyoruz. Bildiğiniz gibi attığımız adımlar var. Gerek İran’ın gerek Türkiye’nin gerek Merkezi Yönetim’in bundan sonra daha ağırlaştırarak atacağı adımlar var.

ÜÇLÜ MEKANİZMA İŞLİYOR

 Aynı şekilde Suriye’de üçlü mekanizma var. Orada da İran, Rusya, Türkiye olarak Astana ile çerçevelenen bir süreci işletiyoruz. Burada da çatışmasızlık bölgesini çok çok önemsiyoruz. Burada üçlü mekanizmanın özellikle terör örgütü başta DEAŞ olmak üzere El Nusra ile mücadelemiz, oradaki masum insanların kurtuluşuna vesile olacaktır. Tüm dünyadaki mazlumlarım mücadelesi için vereceğimiz mücadele bizler üzerinde önemli bir vecibedir.”

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, İranlı mevkidaşı Muhammed Bakıri'nin davetlisi olarak Tahran'a gitti.


Özel uçakla akşam saatlerinde Tahran'a giden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ı Mihrabad Havalimanı'nda İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı, Uluslararası İşlerden Sorumlu Tuğgeneral Kadir Nizami, Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi Rıza Hakan Tekin ve Askeri Ataşe Albay Ömer Özgül karşıladı.

Ruhani: Terörizimle Mücadele ve Coğrafi Sınırların Korunmasında Türkiye İle Birlikteyiz
 İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bugün Tahran'da Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı kabul ettiği görüşmede; coğrafi sınırlarda her türlü değişikliğin bölgede istikrarsızlık ve güvensizliğin yayılmasına sebebiyet vereceğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani görüşmede; İran ile Türkiye terörizm, güvensizlik ve istikrarsızlık gibi ortak tehditlerle karşı karşıya olduklarına işaretle, tehditlerin bertaraf edilmesi ve ortak çıkar çerçevesinde Tahran-Ankara münasebetlerinin her alanda geliştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Ruhani; İran ve Türkiye hükümetlerinin iki ülkenin silahlı kuvvetlerinin işbirliği ve münasebetlerinin güçlendirilmesini irade ettiğine temasla, İran ve Türkiye silahlı kuvvetlerinin işbirliği ve deneyim paylaşımıyla bölgesel tehditleri ortadan kaldırma çerçevesinde yapıcı ilişkiler geliştirebileceklerini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca; İran ile Türkiye'nin işbirliğini geliştirmekten önemli hedeflerinin terörizmle mücadele ve bölgede coğrafi sınırların korunması olduğuna temasla, bölgede iki önemli ülke ve sebat limanı olarak İran ve Türkiye'nin birbirinin yanında durmak suretiyle bölgesel meselelerin çözümü için etkin rol ifa edebileceklerini ifade etti.

Görüşmede Türkiye Genelkurmay Başkanı Akar da; İran ile Türkiye'yi bölgenin iki önemli gücü olarak niteledi, iki ülkenin işbirliği ve münasebetlerini geliştirmek suretiyle bölgede istikrar ve sebatın sağlanmasında etkin rol ifa edebileceklerini belirtti.

Orgeneral Akar ayrıca; Türkiye'nin Irak ve Suriye başta olmak üzere bütün bölge ülkelerinin toprak bütünlüğüne saygı gösterdiği söyleyerek, Ankara'nın terörizmle mücadele için İran başta olmak üzere dost ülkeleriyle işbirliğini güçlendirmek niyetinde olduğunu vurguladı.

İran ve Türkiye'den Referandum ile İlgili Ortak Açıklama
İran Genelkurmay Başkanı ile Türkiye Genelkurmay Başkanı bugün Tahran'da ikili görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlediler.
İran Genelkurmay Başkanı Bakıri basın toplantısında; Türk heyetinin Tahran ziyaretine işaretle, bu görüşmelerin iki ülkenin güvenliğini pekiştireceğini temenni etti.

Görüşmede iki ülkenin ortak tehditleri ve muhtelif bölgesel konuların ele alındığına dikkat çeken Bakıri; Türkiye Genelkurmay Başkanı ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin ayrılık referandumunun da ele alındığını ve her iki ülkenin Irak'ın toprak bütünlüğü ve birliğinin korunmasına vurgu yaparak, referanduma karşı olduklarını kaydetti.

Tümgeneral Bakıri ayrıca; Irak ve Suriye ordusunun IŞİD ve tekfircilere karşı başarıları ve topraklarının işgalden kurtarılması hakkında da görüş teatisinde bulunarak, Ankara ve Tahran'ın bu ülkelerde güvenlik ve huzurun sağlanmasına yardımına vurgu yapıldığını ifade etti.

İran Genelkurmay Başkanı açıklamalarının devamında; bölgede terörizmle mücadele ve ortak sınırların güvenliği noktasında önemli kararların da alındığını duyurdu.

Bakıri; İran ve Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerin silahlı kuvvetlerinin Myanmarlı Müslümanlara yardım konusunda işbirliği ve bu tür olayların İslam ülkelerinde tekrarlanmaması konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını sözlerine ekledi.

İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri; İran ile Türkiye silahlı kuvvetlerinin bundan böyle eğitim alanındaki işbirliğinin artacağını, ayrıca iki tarafın ortak tatbikatlar düzenleyerek, sınırların güvenliğinin sağlanması konusunda işbirliği yapacaklarını vurguladı.

Bakıri sözlerinin son kısmında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakında Tahran'a geleceğine temasla, Sayın Erdoğan'ın İran'a yapacağı ziyaretle bu işbirliğinin daha da gelişeceğinin altını çizdi.

Basın toplantısında Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akara da; Tümgeneral Bakıri'nin davetlisi olarak Tahran'a geldiğine temasla, Bakıri'ye misafirperverliğinden dolayı teşekkür etti.

İran ile Türkiye'nin dostluk ve kardeşliğinin geçmişinin eskiye dayandığına dikkat çeken Akar; siyasi ve iktisadi ilişkilerin yanı sıra, İran ile Türkiye'nin askeri münasebetlerini geliştirmeye çalıştıklarını kaydetti.

Terörizm ve sınırların güvenliği ile ilgili iki taraf arasında mutabakat sağlandığını belirten Türkiye Genelkurmay Başkanı; bölgedeki kritik duruma göre karşılıklı işbirliği yaptıklarını vurguladı.

Toplantının ardından Akar, İran Genelkurmay Başkanlığı'nın anı defterini imzaladı.

Allah'ın Adıyla

 

Onuncu gün anlamına gelen Aşura, Miladi 680 yılına rastlayan  Hicri 61. Yılın Muharrem ayının onuncu günü Kerbela’da vuku bulan eşsiz savaşın da adıdır.

Öyle bir savaş ki o günden günümüze kadar zulme karşı verilen mücadele ve kıyamlara ilham kaynağı olduğu gibi bundan sonra da daha belirgin bir şekilde yol gösterici olacaktır. Çünkü her geçen gün Aşura savaşının mahiyetinin yeni boyutları, derinliği, azameti keşfedilmektedir.

Ve işte bunun için Aşura tarihin belli bir kesiminde olup bitmiş bir olay, kıvılcım ve geçici bir enerji boşalması olmanın ötesinde tarihin yönünü değiştiren ve gelecekte de tarihe yön verecek bir akımdır, bir ekoldür/mekteptir. “Her gün Aşura, her yer Kerbela” sözü günümüzde daha iyi anlaşılmaya başlamıştır.

Tarihin bazı kesimlerinde bu meşale rengini kaybetmiş olsa da hiç bir zaman sönmemiştir. Aşura zulme, sultaya, işgale, sömürüye, nifaka karşı bir mücadele yöntemidir.

 Bu mücadele yönteminde mazlumlar, mustazaflar, hakları ellerinden alınmış, ülkeleri ve zihinleri işgal edilmiş mücadeleciler için her dönemde ders alınacak dersler vardır.

 Zulme karşı sürdürülen mücadelenin nerede ve hangi boyutlarda sürdürüldüğü önemli değildir. Herkes kendi bölgesinin şartlarına göre, baskı ve zulmün boyutlarına göre Aşura akımından ihtiyaç duyduğu dersleri alabilir.

Nedir bu dersler?

Mücadele ile ilgili aklımıza gelen ne kadar iyilik, fazilet ve erdem varsa Aşura’da tecelli etmiştir. Mücadele başlatmak ve sürdürmek isteyenler için Aşura en kısa, en kestirme yoldur. Nerede ve hangi amaca yönelik olursa olsun zulme ve sultaya karşı mücadelede ihtiyaç duyulan unsurların başında cesaret, basiret, ilkelere bağlılık, dürüstlük, meşru lidere bağlılık, fedakarlık ve... gelir.

Bu erdemlerin hepsi Aşura savaşında net bir şekilde görülmektedir.

Cesaret ve korkusuzluk: Canından olmak, zindana düşmek, işkence görmek, dünya nimetlerinden mahrum kalmak, ailesinden çocuklarından ayrılmak, işinden olmak, makamından uzaklaştırılmak, fakirlik çekmek, evlatların eğitim-öğretimi kaygısı, geçim sıkıntısı, halk arasında itibarsızlaşmak, yenilmek ve bunun gibi onlarca korkudan sıyrılmayanlar mücadele ehli olamazlar. Aşura savaşına katılanların meydana girmeden önce bu korkuları yendiklerini tarihçiler kaydetmiştir.

İlkelere bağlılık: İmam Hüseyin(as) ve yaranları düşmanı her ne pahasına olursa olsun yenmek veya caydırmak için ilkelerden asla taviz vermemiştir. Yezid’e biyat konusunda düşmana hile gelmek gibi bir yönteme asla başvurmamışlardır. Düşmanla karşı karşıya gelip meydan okumalarda bile onları doğru yola davet etmiş, nasihatte bulunmuş ve asla orta bir yol bulma, kazan-kazan yöntemini seçmemişlerdir. Hak gördükleri ilkelerden asla vazgeçmemişlerdir.

Fedakarlık: Mücadeleci kişi hedefi uğruna hiç bir fedakarlıktan kaçınmaz. İmam Hüseyin’in yaranları savaş meydanına girmek için asla başkasının gitmesini beklememiş ve meydana çıkmak için birbirleriyle yarışmışlardır. Çünkü hedeflerinin doğruluğundan asla şüpheleri yoktu. Hedefi için bedel ödemeyenlerin başarı kazandıklarını tarih kaydetmemiştir.

Lidere bağlılık: İmam Hüseyin’in yaranları O’nun emri olmadan kendilerinden bir girişimde bulunmamış, düşmanla gizli ve açık görüşmelerde bulunmamışlardır. İmam’ın yapın dediği hiç bir girişimden de kaçınmamış, bahaneler de uydurmamışlardır. Bugün de Seyyid Hasan Nasrallah gibi gerçek mücadelecilerin liderine bağlılığı birçoklarını kıskandırmaktadır.

Uzlaşmacı çevreler İmam Hüseyin mektebinin takipçilerini  hakk ve meşru gördükleri  lidere körü körüne bağlılıkla suçlamaktadırlar, kendileri ise ABD ve siyonistlerle işbirliği yapmaktan asla çekinmezler.

Basiret: Bir mücadelede en önemli ilkelerden biri basirettir. Basiret, hakla batılı, dostla düşmanı birbirinden ayırmak, asıl düşmanın kim olduğunu tespit etmektir. Asıl düşmanını tanımayan mücadeleciler sonunda asıl düşmanın kucağına düşmekten kurtulamazlar.

 Bugün İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde ve özellikle de bölgemizde asıl düşmanı(ABD ve Siyonizmi) ve uğursuz hedeflerini tanımadan yanlış müdahalelerde bulunanlar (Irak ve Suriye’de) sonunda düştükleri tuzağı farketmiş bulunuyorlar. Ve umulur ki bu hatalarını bir an önce telafi etmeye çalışsınlar ve daha çok mazlum kanının dökülmesinin suçuna ortak olmasınlar.

İmam Hüseyin(as) Küfe ordusu ileri gelenlerine “yolumu kesmeyin bırakın gideyim” dediyse bu korkudan değil, onların asıl düşman olmadıklarını, asıl düşmanın Şam sarayındaki Yezid olduğunu anlatmak içindi. Ama Küfeliler inatlarında ısrar edince savaşmak zorunda kaldı.

Bugün de  İmam Hüseyn’in(as) torunlarından ümmete en layık lider İmam Hamanei asıl düşmanın tekfirci teröristler olmadığını, asıl düşmanın ABD ve uluslararası siyonizm olduğunu ve bu güçlerin emrindeki aldatılmış tekfirci terörist gruplarla sadece savunma amaçlı ve zararlarını defetmek için savaşmak gerektiğini defalarca vurgulamıştır.

Aşura mektebinden bütün zamanlar ve bütün mekanlarda mücadeleciler için alınacak onlarca ibret dersi vardır. Bu ilkelere bağlı kalanlar yenseler de yenilseler de muzaffer olacaklardır. Bu ilkelerden şaşanlar rakiplerini yenseler de tarihin yenilenler listesine yazılacaklardır.

Müslümanların bugün düçar oldukları belaların sebebi Aşura mektebinden ve ilkelerinden gerekli dersleri almamaları ve uzak kalmalarıdır. Bu ilkelere yeniden bağlanılmadığı sürece Hüseyni olmak, Zeynebi olmak mümkün değildir. Hüseyni ve Zeynebi olunmadığı sürece de zilletten, küçümsenmekten, horlanmaktan, dışlanmaktan kurtulmak imkansızdır.

Bölgedeki tehlikenin, düşman ve avanelerinin komplolarının farkında olan basiret ehli Hüseyniler bugün Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da çetin bir mücadele vermekte ve tehlikeyi uzaklaştırmak için canlarından geçmektedirler. Yezid’in hile ve nifak mektebi devam ettiği gibi Hüseyn’in Aşura mektebi de devam etmekte ve adalet aşıklarının yolunu aydınlatmaktadır.

Ne mutlu Aşura mektebinden ibret dersi alanlara. 

Ziya Türkyılmaz

Bugün hicri kameri 10 muharrem 1439 ehlibeyt imamların 3’sü olan İmam Hüseyin’in (as) ve 72 yareninin Yezit tarafından şehit edilişinin yıldönümü.

Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde Hz. Hüseyin aşıkları, Hz. Hüseyin ve yarenlerine yas tutmakta ve onların çektikleri acıyı paylaşarak göz yaşı dökmekteler.

Kısaca Kerbela Olayı 

Yezit, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği günden itibaren İslam dini kökünden ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin 95. yılında oğlu Yezit’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar vermişti. Bu işi kesin şekilde yerine getirmek için daha hayatta olduğu sırada Yezit için biat topladı ve kendisi de ona biat etti.
İbn-i Sa’d, Tabakat isimli eserinde şöyle yazıyor:

“Hüseyin bin Ali, Yezid’e biat etmeyenlerden biriydi. Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezit hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti. Sonra Yezit Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali olsun.” [1]
Medine’nin hakimi, İmam Hüseyin’den biat almak isteyince, İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle buyurdular:
“Biz, nübüvvet ailesi ve risalet madeniyiz. Yezit ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi öyle bir insana biat etmez…”[2] İmam (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur …”[3]
Tanınmış İslam tarihçilerinden Mes’udî şöyle yazıyor:
“Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşlar besliyordu; içki içiyordu … Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve haram müzikler yaygınlaşmış, halk açıktan açığa içki içmeye başlamıştı.
Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi.” [4]
* * *

İmam Hüseyin (a.s), Medine’nin durumunu karışık görünce, o şehirde kalmayı doğru görmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki gün kala pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.[5]

İmam Hüseyin (a.s), hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “Ben azgınlıktan, makam sevdasıyla, fesat çıkarmak ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ve ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali bin Ebi Talib’in yolunda hareket etmek için o şehirden ayrıldım…”[6]

İmam Hüseyin (a.s), Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün sonra) Mekke’ye vardı.[7]
* * *
Kufe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin (a.s)’ın Yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrenince pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.[8]
Onlar mektuplarında İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz. Senin yolunda can vermeye hazırız. Senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” [9]

İmam Hüseyin (a.s), Kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi. İmam Müslim’e şöyle dedi: “Kufe halkına git, eğer yazdıkları doğruysa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”[10]

Muslim, Şevval ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye geliş haberi şehirde yayılınca on iki bin kişi, (bir başka rivayete göre on sekiz bin kişi) onun aracılığıyla İmam Hüseyin’e (a.s) biat ettiler. O bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın Kufe’ye gelmesini istedi.[11]
Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca, ilk iş olarak Kufe’nin hakimi olan Numan bin Beşir’i azledip Ubeydullah bin Ziyad’ı onun yerine atadı.[12] Muslim bin Akil’in de yakalanıp öldürülmesini emretti.[13] Diğer taraftan da, İmam Hüseyin’i (a.s), Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.

İmam Hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar olunca, Allah’ın (c.c.) evi Kabe’de kan dökülmesini engellemek ve o yüce mekanın hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirdi ve hicretin 60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru hareket etti.[14]
İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor:

“Şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin hareminden (Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlığnı ve kutsallığını korudu. Sen ise onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için adamlarını Mekke’ye göndermiştin.”[15]
Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.[16]

Ubeydullah, İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf” denilen bir bölgede İmam Hüseyin’le (a.s) karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam (a.s), Kufe’lilerin iki heybe dolusu mektuplarını Hür bin Yezit’e gösterdi ve kendisini onların davet ettiklerini söyledi. Sonra yoluna devam etti…

Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü İmam Hüseyin’in (a.s) kervanı “Neyneva” bölgesine varmıştı. Bu bölgede bulundukları sırada İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği söyleydi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i sıkıştırıp onu suyu ve sığınağı olmayan bir çöle sür.” [17]
Hür bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesini “Kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan Ömer bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbela’ya geldi.[18]

Söylemeden geçmeyelim ki Hür bin Yezid, İmam Hüseyin’in şahadetinden önce yaptıklarına pişman olup tövbe etti ve İmam’ın (a.s) safında savaşırken şahadete erişti.[19]
Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesinin suya ulaşamaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.[20]
Muharrem ayının dokuzuncu günü (Tasuâ), İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, tamamen düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, İmam’ın (a.s) yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[21]

Tasuâ akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam Hüseyin (a.s), düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas bin Ali’ ye şöyle buyurdu:
“Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; sizin amacınız nedir, ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.”
İmam Hüseyin (a.s)’ın kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler.[22]
* * *
Nihayet “Aşura” günü yetişti… Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı.[23] Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[24] İmam Hüseyin’in (a.s) ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar. Hem şehit verdiler ve hem de onlardan bir kısmını öldürdüler. İmam’ın (a.s) askerlerinden biri şehit olunca yeri boş kalıyordu, halbu ki düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen bir başkası dolduruyordu.

İmam Hüseyin’in (a.s) ashabının hepsi şehit olunca, sıra İmam’ın (a.s) kendi ailesine geldi. Çünkü İmamın ashabı, biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye İmamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. İmamın ailesinden savaş meydanına ilk ayak basan aziz oğlu Ali Ekber oldu.[25] Ondan sonra, İmam Ali’nin (a.s), İmam Hasan’ın (a.s), Cafer-i Tayyar’ın ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar. Birer birer yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas bin Ali’de (a.s) İmam Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, savaşarak canını İmam Hüseyin (a.s) ilahi kıyamı yolunda feda etti.
Aşura gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve sevgili kızı Fatıma’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu …

Aşura günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor:
“Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun (İmam Hüseyin) gibi dirençli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam Hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, onlar kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan kaçışıyorlardı… Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı… Bu esnada Ömer bin Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Ebu Abdullah (İmam’ın künyesi) öldürülüyor ve sen durup bunu seyrediyor musun?!”

Devamında şöyle diyor:
Ömer bin Sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim …’’
Nihayet İmam Hüseyin’de (a.s) o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi ve bu inanların yüreklerinde ebede kadar sönmeyecek bir hüzün ateşi yaktı.
[1] – Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c.10, s.164.
[2] – Musir’ul- Ahzan, s.24.
[3] – A.K. s.25.
[4] – Müruc’uz- Zeheb, c.3, s.77.
[5] – İrşad, c.2, s.34.
[6] – Bihar’ul- Envar, c.44, s.329.
[7] – İrşad, c.2, s.35.
[8] – A.K. c.2, s.36.
[9] – Müruc’uz- Zeheb, c.3, s. 64.
[10] – A.K.
[11] – A.K.
[12] – A.K.
[13] – Tarih-i Taberi, c.4, s.258.
[14] – İrşad-ı Mufid, c2, s.66.
[15] – Tarih-i Yakubi, c1, s.221.
[16] – Tarih-i Taberi, c.4, s.300.
[17] – A.K. c.4,s.302-308.
[18] – A.K. s.310.
[19] – A.K. s.325.
[20] – A.K. s.311.
[21] – Kafi, c.4, s.147.
[22] – Tarih-i Taberi, c.4, s.314.
[23] – Emali-yi Saduk, s.111 ve 374.
[24] – Kamil-i İbn-i Esir, c.2, s.560.
[25] – Tarih-i Taberi, c.4, s.341.