
کارگر
İmam Hamanei'den İbadi'ye : Amerika'ya Güvenmeyin
İmam Hamanei, Irak Başbakanı Haydar el-İbadi'ye hitap ederek, "Amerikalılara dikkat edin ve onlara asla güvenmeyin" dedi.
İnkılap Rehberi, Irak’ta teröristlere karşı mücadelde elde edilen son zaferlerin parolasının bu ülkedeki farklı etnik grupların birliği ile cesur Iraklı gençlerden oluşan askeri güçlerin olduğuna dikkati çekti.
Irak’ın Arap dünyasında kilit bir ülke olduğunu ifade eden İnkılap Rehberi, Bağdat merkezi hükümetin ülkenin toprak bütünlüğü ile ulusal egemenliğini sağlama konusunda yürüttüğü girşimlerini olumlu karşıladı.
İnkılap Rehberi, Irak hükümetinin komşu ülkeler ve bölgedeki devletlerle ilişkilerini geliştirme çabalarını destekleyerek, “Aynı anda ABD’nin hilelerine dikkat ederek onlara asla güvenmeyin” tavsiyelerinde bulundu.
İslam İnkılabı Rehberi, sözlerini şöyle sürdürdü: Amerikalılar terör örgütü IŞİD'i kendileri oluşturdular, fakat teröristler Irak hükümeti ve halkı tarafından başarısızlığa uğratılmasıyla birlikte bu önemli gelişmelerde kendilerini ön plana çıkarmak istiyorlar. Şüphesiz ki Amerikanlar fırsat bulduğu zaman Irak'a tekrar darbe vuracaktır.
Bunlara ilave olarak İnkılap Rehberi, tüm alanlarda Tahran-Bağdat ilişkilerinin derinleştirilmesini olumlu karşıladığını kaydetti.
İbadi'de bu görüşmede, İran’ın teröre karşı mücadelede Irak’a verdiği tam destekten dolayı şükranlarını dile getirdi.
Haydar el-İbadi İranda
İran temasları kapsamında Tahran’da bulunan Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir araya geldi.
Ruhani görüşmede, Irak merkezi yönetiminin gerilim yaşanmadan ve bu bölge halkının haklarını dikkat alarak, Kürt bölgesi meselesinin çözümündeki tedbirini önemli olarak niteledi. Terörizm ve Irak'ın toprak bütünlüğü ve ulusal birliğine zarar veren bölücü yaklaşımlarla mücadeleye devam edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Ruhani, Irak'ta halkın aralıksız gayret ve fedakarlıkları, yetkililerin yönetimi ve merciliğin hakimane görüşlerinin sorunların çözümündeki önemine vurgu yaptı.
Görüşmede Ruhani, “İran bölgede egemenlik kurma niyetinde olmadığı gibi, bölgedeki güvenliğin en büyük destekçisi ve terörle mücadelenin ön safında yer almaktadır. Bugün, bölge ülkeleri arasında anlaşmazlık ve gerginliğin sürmesi için hiç bir neden görmüyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Ruhani: “İran'ın; terörizmle mücadele, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ve birlik ve beraberliğinin pekişmesi yolunda, Irak halkı ve hükümetinin yanında durmaya devam edeceğini kaydetti.”
Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca; Tahran ve Bağdat'ın ekonomi, ticaret, yatırım, bilim ve teknoloji alanlarında işbirliğini geliştirebileceğini vurguladı.
Görüşmede Irak Başbakanı İbadi de, Irak ve İran İslam Cumhuriyeti'nin münasebetlerini sağlam ve dostane niteledi, ikili ilişkilerin daha da gelişmesine vurgu yaptı.
Türkiye İran ile Birlikte Irak'ın Yanında Olmalı
İran Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı İshak Cihangiri, Irak Başbakanı ile yaptığı görüşmede; İran'ın baştan beri terörizmle mücadelede Irak hükümeti ve halkının yanında olduğunu ve yapılandırma döneminde de aynen Irak halkı ve hükümetine yardım edeceğini belirtti.
İran-Irak üst düzey heyetler toplantısında açıklama yapan Cihangiri; Irak halkı ve hükümetinin terörist gruplarla mücadeledeki zaferlerini kutlayarak, dini merciliğin rolü, Irak hükümetinin yönetimi ve Iraklı güçlerin mücadelesi sonucu, Irak'ın tekfirci terörizme karşı tarihi bir zaferin eşiğinde olduğunu vurguladı.
Cihangiri; gayrimeşru ayrılık referandumu, büyük bir fitne olarak niteledi ve bu fitnenin dirayetle çözümlenmiş olduğunu kaydetti.
Kürtler'in Irak vatandaşları olduğunu ve tüm yasal haklara sahip olması gerektiğini ifade eden Cihangiri, referandum konusunda İran'ın Irak merkezi yönetiminin yanında olduğunu ve Türk yetkililerine de Irak merkezi yönetimine eşlik etmelerini bildirdiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı sözlerinin devamında; Bağdat ile Tahran'ın siyaset, güvenlik ve savunma alanlarındaki münasebetlerini mükemmel olarak niteledi, İran ve Irak ilişkilerinin örnek olduğunu, ekonomik münasebetlerinin de daha da gelişmesi gerektiğinin altını çizdi.
Irak Başbakanı Haydar İbadi de görüşmede; bölge sorunlarına temasla, terörist gruplarla mücadele için tüm bölge ülkelerinin işbirliğin zaruret olduğunu ifade etti.
Başbakan İbadi ayrıca; Irak'ın kuzeyindeki yasa dışı referandum konusuna işaretle, Irak'ın bütünlüğünün korunmasına vurgu yaptı, "bölücülere uluslararası destek gelmedi, sadece İsrail referandumu destekledi" ifadesini kullandı.
Irak Başbakanı İbadi ayrıca, Irak halkının IŞİD ile mücadelesinin Irak'ta birlik ve bütünlüğün zeminini sağladığının altını çizdi.
ultacı Güçler İran'ın Bölgedeki Gücünden Rahatsızlar
İslam İnkılabı Rehberi, İmam Ali (a.s) Askeri Üniversitesi’nde bu gün gerçekleşen askeri mezuniyet törenine katıldı.
İmam Hamanei, silahlı kuvvetlerin en önemli vazifesinin ülkenin güvenliğini temin etmek olduğunu belirterek bilim, sanayi ve ekonomi alanlarındaki kalkınmanın güvenlik konusuna bağlı olduğunu vurgulayıp şöyle dedi: Güvenlik meselesi, tüm iktidar unsurlarıyla gelişmenin büyümesini sağlayan bir sahadır, zira güvensiz bir ortamda tüm büyük ve parlak hedefler zihinlerden silinir.
Halihazırda ülkenin en önemli meselesinin ekonomiyle, halkın geçinme konusu olduğunu açıklayan İslam İnkılabı Rehberi; "İran'ın ekonomik temelleri de güvenliğe dayanmalıdır. Ekonomimizin petrole bağlı olması, İslam İnkılabı öncesinden kalan tarihi bir sorundur ve farklı dönemlerde petrolün satışıyla elde edilen çıkarları konusunda endişe duymamıza neden olmuştur" şeklinde konuştu.
İslam İnkılabı Rehberi, Sultacı güçlerin İran’ın bölgedeki gücü karşısında asabani ve rahatsız olmaları hakkında: “İslam nizamının düşmanları; ulusal otoritenin unsurlarını rahatsız edici bir faktör ve karşılarında bir güç olarak görüyorlar yine İslam Cumhuriyeti’nin halklar arasında, bölgede ve bölgenin ötesindeki artan gücüne karşıdırlar.
İmam Hamanei, Sultacı güçlerin İran’ın savunma gücüne karşı olan muhalefetlerine karşı: “Bu itirazlarla baş etmenin yolu, onların isteklerine karşı milli unsurlarla karşılarında durmaktır.” dedi.
İmam Hamanei; önceden de defalarca söylediğim gibi yine belirtiyorum ki İran’ın savunma gücü ve imkanları hakkında konuşmayacağız ve savunma gücümüz kesinlikle müzakere edilemez. Ülke savunma araçları ile ilgili ve ulusal otoriteyi sağlayan veya destekleyen hiçbir şey hakkında düşmanla pazarlık yapmayacağız açıklamasında bulundu.
İslam İnkılabı Rehberi gençlere hitaben: Bu ülke size aittir, dün gençlik görevini yerine getirdiği gibi bu gün sizler de İslam'ın ışığında ve İslam İnkılabının idealleri çerçevesinde görevinizi yerine getirerek ülkeyi onurlandırmalısınız.
Velayet Ekseninde Ayetler
Kur'ân tarafından kazandırılan kapsam ve bütünlüğü- ile velayet ilkesi ekseninde dönen birçok konular vardır ve bunların her biri, İslâmî yönelişleri tanıma alanında bir ilke sayılabilir niteliktedir. Bunların bazıları, aşağıdaki ayetler üzerinde düşünmekle elde edilebilir:
1- İslâm toplumunun "veli"si -fikrî ve amelî faaliyet ve etkinliklerin tümüne önderlik eden ve yöneten güç- Allah'tır ve Allah'ın isim veya özellik belirleyerek velayetle görevlendirdiği kimsedir.
Sizin veliniz, ancak Allah'tır ve O'nun Resulü'dür ve namaz kılan ve rükû ederken zekât verenler inananlardır.1
Şüphe yok ki Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten de Allah, size ne de güzel öğüt vermede. Şüphe yok ki Allah, her şeyi duyar, görür.
Ey inananlar, Allah'a itaat edin, peygambere ve içinizden (Allah tarafından olan ve O'nun belirlediği) emir sahiplerine itaat edin. Allah'a ve ahret gününe inanıyorsanız bir şeyde ihtilâfa düştünüz mü o hususta Allah'a ve Peygamber'e müracaat edin; bu hareket, hem hayırlıdır, hem de sonu pek güzeldir.2
Peygamber'e itaat eden, gerçekten de Allah'a itaat etmiştir, (Peygamber'e itaatten) yüz çevirene gelince; zâten biz seni onları korumak için göndermedik ki.3
Görmez misin sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inandıklarını sananlar, tağut tarafından yargılanmalarını dilerler, halbuki onu inkâr etmeleri emredilmişti onlara ve Şeytan, onları tamamıyla sapıtmak, doğru yoldan pek uzak bırakmak ister.4
2- Allah'ın velayeti ve bu velayetin müminler tarafından kabul edilmesi, İslâm dünya görüşünde öngörülen fikrî bir felsefe ve temelden kaynaklanır. Buna göre bu, doğal bir olaydır. Geceleyin ve gündüzün yaşayıp barınan ne varsa hepsi, O'nundur ve O'dur duyan, bilen. De ki: "Gökleri ve yeryüzünü yoktan var eden Allah'tan başkasını mı dost edineyim ve O, yedirip doyurur, yiyip doymaya ihtiyacı yoktur." De ki: "Bana, Müslüman olanların ilki olmam ve müşriklerden olmamam emredildi."5
3- Allah'ın ve halifelerinin velayeti dışındaki her velayet şeytanın ve tağutun velayetidir. Şeytanın velayetini kabullenmek, insanın yaratılışına işlenmiş bütün yapıcı ve yaratıcı güçlerin şeytan egemenliğine geçmesi ve şeytanın, onları kendi heva ve hevesleri mecrasında harekete geçirmesi demektir. Tağut, kendi çıkarlarından başka hiçbir şeye değer vermediğinden, şahsî çıkarları gözüyle toplumun çıkarlarına baktığından ve de esasen insanî gereksinimlere ve insanın doğadaki imkânlarına vakıf olmadığından dolayı insanî topluma önderlik etmesi, birçok zarar ve ziyanlara ve hatta insanın değerli nice enerjilerinin zayi olmasına neden olacaktır. Toplumda ve dünyada tağut velayetinden doğan bilgisizlikler ve ilgisizlikler sonucunda insanlar, marifet ve insaniyet nurundan ve Allah dininin hayat bahşeden nurundan yoksun kalmışlardır; bilgisizlik, heva ve heves, şehvet, gurur ve azgınlık karanlıklarında tutsak olmuşlardır. Kur'ân okuyacağın vakit Allah'a sığın taşlanmış Şeytan'dan.6
O'nun kudreti, ancak ona dost olup itaat edenlere yeter ve onlar da Tanrıya şirk koşanlardır (Allah'ın velayetinin bir bölümünü ona verenlerdir).7
Kendisince doğru yol apaçık belli olduktan sonra Peygamber'e aykırı hareket eden ve inananların yolundan başka bir yola giden kişiyi döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme atarız; orası, ne de kötü yerdir. Şüphe yok ki Allah, (velayet ve sultasında) kendisine eş tanıyanı bağışlamaz, bundan başka dilediği kişinin bütün suçlarını örter, bağışlar ve kim Allah'a eş tanırsa öylesine sapıtmıştır ki tuttuğu yol, doğru yoldan pek uzaktır. Onlar, Allah'ı bırakırlar da dişi saydıkları putlara taparlar, böylece de ancak inatçı Şeytan'a tapmış olurlar (onun velayetini kabullenirler). Allah'sa ona lânet etmişti, o da demişti ki: "Andolsun ki kullarından bir kısmını, ayartacağım da." "Onları doğru yoldan saptıracağım, olmaz isteklere sürükleyeceğim, putlara hayvanlar adatacağım da onların kulaklarını yarmalarını (bu, ilâhî olmayan cahilî zan ve yasaların bir örneğidir), Allah'ın yarattığını bozmalarını (insanları öz yaratılış mecrasından çıkarmalarını) emredeceğim." Allah'ı bırakıp Şeytan'ı dost edinen, apaçık bir zarara düşmüş, ziyana uğramıştır. Şeytan, onlara vaatlerde bulunur, onları olmayacak isteklere sürükler, kuruntular verir; fakat Şeytan'ın vaatleri, ancak aldatıştan ibarettir.8
Allah, velisidir inananların. Onları karanlıklardan ışığa çıkarır. İnanmayanlarınsa velileri Şeytan'dır, onları ışıktan karanlıklara götürür. Onlardır ateş ehli, onlardır orada ebedî kalanlar.9
Hicret
4- Cahilî ve tağutî düzende tağut ve şeytanın velayeti, imanlı insanı binlerce bağ ve bağlantı ile tağutun gücüne bağlar; cahilî düzenin görünmeyen ağı her yandan onu kuşatır; özgürlüğünü alır; bu düzeni bekleyen sonuca doğru onu da sürükler; Allah yolunda, İslâm dini uğrunda ve İslâmî çizgide gücünü kullanmasına bu düzen engel olur. Şüphe götürmeyen bu gerçek, "hicret" konusunu gündeme getirir. Hicret, cahilî düzenin kayıt ve bentlerinden kaçış ve İslâmî özgürlük çevresine giriştir. Orada bütün etken ve gayeler insanı Allah'ın razı olduğu hedefe yakınlaştırır; orada toplumun doğal seyri fikrî, ruhî ve maddî yücelik ve tekamül yönündedir; orada iyilik yolları açık ve kötülük kapıları kapalıdır...
Yani orası İslâm toplumudur. "Velayet" ilkesi uyarınca hicret, mümin için acil ve zaruri bir sorumluluktur. Bu, cahilî toplumdan çıkıp İslâmî topluma göçme ve Allah'ın velayet alanına adım atma sorumluluğudur.
Kur'ân'daki "hicret" ayetleri üzerinde dikkatle durulduğunda ve düşünüldüğünde, bu alandaki farklı konular da ortaya çıkacaktır. Aşağıdaki esin kaynağı ayetlere dikkat ediniz:
Onlar, sizin de kendileri gibi kâfir olmanızı ve böylece de hepinizin bir olmanızı (küfür cephesinde bulunmanızı) isterler, onun için Allah yolunda yurtlarından göçmedikçe (tağut ve şirke yardımdan ve onlarla işbirliğinden çıkmadıkça) onların hiçbirini dost edinmeyin. Bunu kabul etmez de yüz çevirirlerse (düşmanlıklarında ve küfürlerinde kalırlarsa) tutun onları ve öldürün onları bulduğunuz yerde ve onlardan ne dost edinin, ne yardımcı.10
İnanıp yurtlarından göçenler, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda savaşanlar, bunları yer-yurt sahibi edip barındıranlar ve yardımda bulunanlarsa işte bunlar, birbirlerinin velileridir (dostluk ve dayanışma bağına sahiptirler). İnandıkları hâlde yurtlarından göçmeyenlere gelince, göçünceye dek onlarla velayetiniz yoktur. Dine ait bir hususta sizden yardım isterlerse, aranızda bir ahit bulunan topluluğa karşı olmamak şartıyla onlara yardım etmeniz gerektir ve Allah, ne yaparsanız hepsini de görür. Kâfir olanlarsa birbirlerinin dostudur, yardımcısıdır. Birbirinize yardım etmezseniz (sizin gibi hicret ve iman edenlerle velayet bağı kurmaz ve başkalarına katılırsanız) yeryüzünde bir fitne belirir, büyük bir bozgun meydana gelir. İnananlar ve yurtlarından göçenler, Allah yolunda savaşanlar ve bir de bunları yer-yurt sahibi edenler ve yardımda bulunanlarsa onlardır gerçekten inanmış olanlar. Onların hakkıdır bağışlanmak ve sayısız, tükenmez rızk.11
Melekler, nefislerine zulmedenlerin (ölüm vakitleri geldiğinde) canlarını alırken ne hâldeydiniz derler. Onlar da, yeryüzünde derler, âciz kişilerdik biz. Melekler, Allah'ın yeri geniş değil miydi derler, siz de hicret edeydiniz. İşte onlardır (zillete boyun eğen, ancak hareket ve hicret etmeye yanaşmayanlardır) yurtları cehennem olanlar ve orası, ne de kötü bir yurttur. Ancak yurtlarından göçmek için bir düzen, bir yol bulamayan gerçekten de âciz erkeklerle kadınlar ve çocuklar bu hükümden dışarı. Onlardır Allah'ın bağışlayacağı umulanlar ve Allah bağışlayıcıdır, suçları örtücüdür.
Allah yolunda yurdundan göçen, yeryüzünde barınacak birçok yerler bulur, ferahlığa erer ve kim, Allah ve Peygamber'i uğrunda evinden çıkıp hicret eder de sonra ona ölüm gelip çatarsa onun ecri Allah'a aittir ve Allah suçları örter rahimdir.12
ehlader
-
1- Mâide, 55
2- Nisâ, 58-59
3- Nisâ, 80
4- Nisâ, 60
5- En'am, 13-14
6- Nahl, 98
7- Nahl, 100
8- Nisâ, 115-120
9- Bakara, 257
10- Nisâ, 89
11- Enfâl, 72-74
12- Nisâ, 97-100
İran, Irak, Türkiye ve Suriye'yi Kapsayan Yeni Bir Birlik Kurulacak
İslami Mezhepleri Yakınlaştırma Kurumu Genel Sekreteri Ayetullah Muhsin Eraki ,Tahran'da düzenlenen uluslararası bir toplantıda muhabirlere yaptığı açıklamada, toplantının gündem maddelerinden birinin de, 'bölge ülkeleri tarafından oluşturulması tasarlanan yeni bir birliğin inşası' olduğunu belirtti. Eraki, söz konusu birliğin ilk etapta 'İran,Türkiye, Irak ve Suriye'den oluşabileceğini söyledi.
'LÜBNAN, KATAR VE PAKİSTAN'DA KATILABİLİR...'
Lübnan, Katar, Pakistan ve diğer bazı ülkelerin de daha sonra bu bölgesel birliğe katılabileceklerini belirten Eraki, birliğin daha fazla ülkeyi kapsayarak genişleyebileceğini ifade etti.
PARÇALANMAYA KARŞI BİRLİK
Bölge ülkelerindeki parçalanma tehlikesine dikkat çekerek, birlik vurgusu yapan Eraki, ''Bugün Irak'ın, yarın belki de Suriye, Yemen, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin parçalanmaları gündemde. Eğer bu süreç devam ederse, bölge ciddi bir tehlike ve tehditle karşı karşıya kalacak" dedi.
Büyük Şeytanın Düșen Maskesi
Trump yӧnetimi en yakın müttefiklerinden olan Türkiye’yide birçok kez Ortadoğu’da ateș çemberinin içine itmeye çalıșmıș ve sahada yanlız bırakmıștır.
İran islam inkilabı Rehberi merhum imam Humeyni’nin (ra) yıllar ӧncesinden ABD için sӧylediği “büyük șeytan” sӧzü șimdiye kadar gelmiș geçmiș tüm ABD bașkanlarının takmıș oldukları demokrasi(!) maskeleri sayesinde birçok basiretsiz insanlar tarafından dünyanın jandarması olarak kabul gӧrmüștü ve her kim ne yapsa ABD ye sorduk yaptık, ABD’yi bilgilendirdik, ABD demokrasi getirip gӧtürecek safsataları ile bilerek yada bilmeyerek bu büyük șeytanın her șerrin müsebbibi olduğunu gӧrememișler ya da gӧrmek istememișlerdi.
ABD’nin yeni başkanı Donald Trump'ın bu maskeyi kullanma ihtiyacı hissetmemesi ABD’nin gerçek ideolojisini ve yüzünü gӧstermesine sebep oldu, ӧzellikle İran islam Cumhuriyetinin tüm insan hakları ve uluslararası kural ve anlașmalara uymasına, üstelik bunu UAEA'nin İran'ın nükleer anlaşmaya uyduğunu rapor etmesine rağmen, Trump, İran'ın nükleer anlaşmaya bağlı olmadığını iddia ederek, kongrenin karar vermesi gerektiğini bildiriyor hatta kongreden ne çıkarsa çıksın yine kendi kafasındaki șeytani düșüncelerini yani dikta düșüncesini dünya kamuoyuna çeșitli bahanelerle kabul ettirmeye çalıșıyor.
Hatta İran islam Cumhuriyetinin asli unsuru olan Devrim Muhafızlarını dahi terӧr listesine alma düșüncesi ve İran karșıtı tüm sӧylemleri ile dünya barıșına zarar vermektedir. Kaldıki eğer Trump bu konuda görüş bildirip naralar atıyorsa o zaman UAEA'nin görevi nedir?, diye sormak lazım. Gerçi bizim nezdimizde UAEA ve bütün uluslararası kurumların büyük çoğunluğunun ABD eksenli ve yanlı politikalar izlediğini biliyoruz, arada sırada cılızda olsa karșı sesler çıksa dahi veto hakkını(!) kullanarak kurumlarıda susturduklarını biliyoruz.
Yani her zaman kurallar onlardan yana olmalı yoksa o kural kural değildir (!), düșüncesini en azından biz müslümanlar basiretle ve daha geniș bir șekilde değerlendirerek ABD’nin maskesi açık ve net bir şekilde Trump tarafından düșürülmüșken uyanmanın zamanı gelmedimi?, sorusunu kendimize sormamız lazım. Her ne kadar Suud ailesi ve Mısırˈın sultacı yӧnetimi gibi bazı satılmıș müslümanlar(!) tarafından Trumpˈın açıklamaları sevinçle karșılansa bile, biz genel manada tüm mazlum halkların bu șeytani güçlerin açıklamalarını doğru bulmadıklarını ve zalimleri kınadıklarını biliyoruz.
Trump yӧnetimi en yakın müttefiklerinden olan Türkiye’yide birçok kez Ortadoğu’da ateș çemberinin içine itmeye çalıșmıș ve sahada yanlız bırakmıștır. En son açık ve bariz ihaneti ise Türkiyeˈnin ve dünyanın gӧzü ӧnünde YPG’ye gӧnderdiği silah ve teçhizatlardır ki yarın müttefiki ve dostu olduğu(!) Türkiyeˈye karșı kullanılacaktır.
Hani her iște hayır vardırderizya!! ișteTrumpˈın ABD’nin maskesinin düşmesine vesile olması, müslümanların uyanmasına vesile olur inșaallah…..
Mehmet Yüksek
DOĞRULUK / DÜRÜSTLÜK VE ÖNEMİ
İslam dünyasının temel sorunu doğruluk ve dürüstlük sorunudur. Bu sorun çözüldüğü takdirde, Müslümanların sorunları da büyük bir oranda çözüme kavuşacaktır.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihivesellem): “Doğruluktan ayrılmayın. Şüphesiz ki doğruluk cennet kapılarından bir kapıdır.” (Tarih-i Bağdad, 11/82)
Doğruluk ve dürüstlükten söz açılınca düşüncelerimi bazen çok sert ve ağır bir şekilde ifade ettiğimin ben de farkındayım. Ne yapalım İslam dünyası zahirde doğru görüntü veren ama gerçekte eğri olanlardan çok çekmiştir. Dili güzel kalbi bozuk olanlardan çok acı bedeller ödemiştir. Çünkü birçok sorunun kaynağı ve nedeni doğru/dürüst olmama sorununun yan ürünüdür.
İmanın, ahlakın ve omurgalı olmanın esası dürüstlüktür. Yani olduğun gibi görünmek veya göründüğün gibi olmak. İmansız olmak, omurgasız olmak ve ahlaksız olmak yani dürüst olmamak farklı bir şeydir. Hatalı olmak ise bir zaaftır. İmansızlık, omurgasızlık ve ahlaksızlık temel bir çürümedir, kokuşmuşluktur, kötü niyet ürünüdür. Müslümanlar arası çarpıklıkların başında din-ahlak ilişkisindeki çelişki gelmektedir. Zira din-ahlak dürüst olmayı gerektirir. Din ve ahlaktan dem vuran insanlarda doğruluk olmadığı zaman çelişkiler yumağı devreye girer ve devreye girdiği zaman da böyle bir insan zararlı bir çalı haline gelir.
İslam dünyası her geçen gün görülmedik bir hızla ahlaksızlaşmaktadır. Yalancılık, dolandırıcılık, ahlaksızlık, dedikoduculuk, kıskançlık, düzenbazlık... gibiinsanı küfre götürebilecek temel bozukluklar her gün biraz daha artış kaydetmektedir.Ne yazık ki, Müslüman coğrafya bu çarpıklık ve çelişkiden dolayı her türlü günah, suç ve rezilliğin, her türlü ahlaksızlık ve düşüklüğün doruğa tırmandığı bir bölge haline gelmiş bulunuyor. Ahlaksızlığın en zehirlisi olan riyakârlık, yalan, iftira gibi temel çürümelerin tek nedeni Müslümanın dürüst olmamasıdır.
Böyle bir çarpıklık İslam tarihinde Müslümanlar arasında ne yazık ki daima görülmüştür. Doğru görüntü veren eğriler ve dürüst olmayanlar çoğaldıkça ahlaksızlık ve ikiyüzlülük de artmıştır. Bu nasıl yozlaşmadır, nasıl bir çöküntüdür, nasıl bir gaflet vegarabettir! Müslümanın, müminin gerçek kimliğinin ve hakiki sıfatlarının yazılıp anlatılmasına bile, “kimliğimiz açığa çıkıyor, tanınacağız, bilineceğiz” korkusuyla karşı çıkan insanların var olduklarına tanık olabiliyoruz. Böylelerine göre Müslüman namazsız, oruçsuz olmaz ama ahlaksız olmasında, yalan konuşmasında bir sakınca yoktur. Böylelerinin inandıkları ve yaşadıkları İslam, ahlaksızlık, yalancılık, iftira, düzenbazlık üreten bir din olarak algılanır oldu. Oysa İslam bu algılardan tamamen uzak bir dindir.
Dindarlık, ne yazık ki, büyük çoğunluğu itibariyle, olduğu gibi görünmeyenlerle göründüğü gibi olmayanların kümelendiği bir hale dönüştürüldü. Neredeyse her gün Müslümanların birbirleri hakkında söylemiş oldukları şu olumsuz cümleleri duyabilmekteyiz: “Falanca mı? Yok ya, o adam bir şey yapamaz, ondan bir şey olmaz, o bu işin ehli değildir, o şöyledir, böyledir…” Aslında haklarında bu olumsuz sözler söylenenlerdüzgün adamlar; yalan-dolan ile işleri olmayan adamlar. İşte bundan dolayı onlar dürüst olmayanlar tarafından en ağır cümleler ile kötülenirler, dışlanırlar, inzivaya itilirler. Aynı kaderi Hz. İmam Ali aleyhisselam yaşamadı mı?
İmam Ali (aleyhisselam) bu bağlamda şöyle buyurmuştur; “Doğruluk her ne kadar kendisinden korksan da seni kurtarır ve yalan her ne kadar kendisinden güvende de olsan seni yok eder.” (Gurer’ul Hikem, 1118,1119)
Selam ve dua ile…
Mehdi AKSU
Irak'tan ABD'ye Sert Yanıt!
Irak Başbakanlık Ofisi'nden yapılan açıklamada; ABD Dışişleri Bakanı Tillerson'un Haşdi Şabi Güçleriyle ilgili sözlerine tepki gösterildi.
Irak Başbakanı Haydar İbadi'nin ofisinden yapılan açıklamada; ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Haşdi Şabi ile sözlerinin Irak'ın iç işlerine müdahale olduğu ifade edildi.
Açıklamada ayrıca; Haşdi Şabi'nin gönüllü güçler olduğunu ve ülkeyi savunmakta büyük fedakarlıklar yaptığı vurgulandı.
Irak Başbakanlık Ofisi açıklamanın devamında; hiçbir tarafın Irak'ın iç işlerine karışma ve Iraklıların yaptıkları hakkında tayin hakkına sahip olmadığını, Haşdi Şabi'nin Iraklı olduğunu kaydetti.
Irak'ta savaşan kara kuvvetlerinin sadece Iraklı olduğunu ve Irak topraklarında hiçbir yabancı gücün savaşmadığın bildirildiği açıklamada; uluslararası koalisyon güçlerinin Irak'ta varlığının Irak topraklarında savaşmak için değil; lojistik, hava desteği ve eğitim için olduğu vurgulandı.
Tillerson dün Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaret sırasında, Irak'taki Haşdi Şabi güçlerin kendi vatanlarına dönmeleri gerektiğini söyledi, bunun üzerine İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif kendi twitter sayfasında yaptığı açıklama ile tepkisini dile getirdi.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Irak Gönüllü Halk Güçleri (Haşdi Şabi) hakkındaki açıklamalarına tepki göstererek; IŞİD terörizmi karşısında kendi evlerini ve vatanlarını korumak için mücadele eden Iraklıların tam olarak hangi ülkeye dönmeleri gerektiğini sordu.
Zarif, Washington’un bu utanç verici dış siyasetinin petrol dolarlarının bir sonucu olduğunu belirtti.
Zarif ayrıca, Tillerson'un Suudi Arabistan'da yaptığı İran karşıtı konuşmalarına tepki göstererek; “Trump hükümetinin küresel politikaları artık tek başına kalmıştır; günümüzde dünyanın dört bir yerinde ABD'nin en yakın müttefiklerinin bile Trump'ın nükleer anlaşmaya aykırı olan davranışlarına karşı durarak açık şekilde tavırlarını sergilediğine tanık olduk” ifadelerinde bulundu.
Haşdi Şabi'den ABD Dışişleri Bakanı'nın Sözlerine Tepki
GİRİŞ23Irak'ın Haşdi Şabi Güçleri Sözcüsü Ahmed el-Esedi, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un Haşdi Şabi açıklamasına tepki gösterdi.
Haşdi Şabi’nin Irak halkından oluştuğunu belirten Esedi, Tillerson’un bu güç hakkında ileri sürdüğü açıklamaların yalan, asılsız ve kabul edilmez olduğunu söyledi.
Esedi ilaveten, “Rex Tillerson’un sözleri bilgi eksikliği, tecrübesizlik ve (Terörle mücadelede) dökülen kanlara karşı saygısızlıktan kaynaklanıyor. ABD bu sözlerden dolayı Irak’tan özür dilemeli” ifadelerinde bulundu.
Esedi, “Irak'taki tüm askeri müsteşarlar Bağdat hükümetinin bilgisi altında faaliyet gösteriyor ve askeri operasyonların sona ermesinden sonra sahadan çekilmeleri istenecektir” açıklamasını yaptı.
Irak Başbakanlık Ofisi'nden de yapılan açıklamada ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Haşdi Şabi güçleri ile ilgili sözlerine tepki gösterildi.
Açıklamada, Tillerson'un sözleri için 'içişlerine müdahale' yorumu yapıldı.
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Haşdi Şabi güçlerinin Irak'ı terk etmesi gerektiğini söylemişti.
Barzani ve Trump Siyonist Rejimin Tavsiyelerini Dinliyor
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri: Ne yazık ki iki kişi mantıklı sözleri dinlemiyor, biri o konuşmadan önce dünyanın ona söylediği mantıklı açıklamaları dinlemeyen Trump ve diğeri ise referandum öncesi kendisine söylenenleri dinlemeyen Barzani.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani Euronews haber kanalına verdiği röportajda, Trump'ın yalancı olduğunun artık uluslararası camia tarafından bilindiğini belirterek şu açıklamalarda bulundu: Amerika hükumeti sürekli olarak İran'a karşı ekonomik yaptırım uygulamakta, Irak ve Suriye'ye karşı teröristleri eğitmekte, Yemen halkına karşı saldırı düzenlemekte, Bahreyn halkına karşı diktatör rejimleri desteklemektedir, bizleri de herhangi bir delil olmaksızın terörizmi desteklemekle suçlamaktadır.
Şemhani daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: Batıda terörizm afeti ortaya çıkmadan ve birçok masum kişinin ölümüne neden olan 11 Eylül saldırısı yaşanmadan önce biz ülkemizde terörizmle mücadelede 17 bin şehit verdik. Bu günahsız kişiler bugün Trump'ın sözlerini destekleyen 4 koldan biri olan münafıklar terör örgütü tarafından şehit edildi.
Ali Şemhani açıklamalarının devamında Amerikan halkıyla hiçbir zaman düşman olmadıklarını belirterek şu hatırlatmada bulundu: Amerikan halkıyla düşman olmamız için bir sebep yoktu ancak Amerikan hükumeti her zaman İran halkına karşı düşmanlık besledi. Trupm "terörist İran halkı" dediğinde, İran halkının 2500 yıllık hakkını görmezden geldiğinde ve Fars Körfezini Arap Körfezi olarak adlandırdığında, İran halkı hedef alındığını görmektedir. Elbette doğal olarak hem İran halkı, hem dünyadaki özgürlükçüler ve hem de Avrupa’daki aydınlar Trump'ı yaptığı son açıklama nedeniyle eleştirdiler.
Şemhani açıklamalarının devamında kendisine yöneltilen "Avrupa ülkelerinin nükleer anlaşma sonrası İran'a karşı tutumlarını ve uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?" Sorusuna verdiği yanıtta şunları söyledi: Biz kendi değerlerimizi ve sistemimizi koruyarak hiçbir zaman Avrupa ile ilişkileri geliştirmek konusunda kısıtlama yaşamadık, ancak gerçek şudur ki Avrupa nükleer anlaşma sonrasında İran halkının beklentisini karşılayamadı ve Avrupa ülkelerinin birçok uygulaması sadece gösterişten ibaretti. Avrupa ülkelerinin Trump'ın uygulamalarına yönelik itirazları nükleer anlaşma kapsamında olumlu ve dikkate değerdir ancak yeterli değildir ve Amerika hükumetinin yönelişlerine karşı ekonomi ve siyasi alanlarda adımlar atılmalıdır.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri daha sonra "Eğer Avrupa Birliği ya da birlikteki bazı ülkeler İran Devrim Muhafızlarının terörist ilan edilmesini desteklerse İran nükleer anlaşmadan çıkar mı çıkmaz mı?" Sorusuna verdiği yanıtta şu ifadeleri kullandı: Böyle bir adım atılmasını uzak bir ihtimal olarak görüyorum, ancak eğer böyle bir şey yaşanacak olursa bu fırsatçı ve sadakatsizce adıma uygun cevap verilecektir.
Şemhani daha sonra "İran sınırlarını Kürdistan Bölgesel Yönetimine kapattı mı" Sorusuna verdiği yanıtta şu hatırlatmada bulundu: Şuan Irak Ordusunun anlaşmazlık bölgesinde bulunması dolayısıyla sınır trafiği biraz aksamış durumdadır. Ne yazık ki iki kişi mantıklı sözleri dinlemiyor, biri o konuşmadan önce dünyanın ona söylediği mantıklı açıklamaları dinlemeyen Trump ve diğeri ise referandum öncesi kendisine söylenenleri dinlemeyen Barzani. Her ikisinin nedeni de Siyonist Rejim'in sözleri ve tavsiyeleriydi.
Ali Şemhani açıklamalarının sonunda "İran ile Türkiye arasında Kürdistan Bölgesel Yönetimine sınırları kapatma konusunda bir işbirliği yapıldı mı yoksa yapılmadı mı?" Sorusuna verdiği yanıtta şunları söyledi: Biz bölgede ülkelerin herhangi bir şekilde parçalanmasına karşıyız, Türkiye de karşıdır, Irak da karşıdır, BM de karşıdır ve bölge dışındaki ülkeler de karşıdır. Bu işbirliği yapılabilecek bir hedeftir.
Hz. Zeyneb’in Faziletlerinden Bir Katre
Halam Zeyneb bütün musibetleri çektiği halde, Kerbela'dan Şam'a kadar bir gece bile sünnet namazlarını terk etmedi.

Yüce Allah’a yaklaşmak, O’na ulaşmak ve kemale varmak için ibadet ve kulluk etmek çok büyük ve iyi vesiledir, ayette geldiği gibi: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat 56)
Ayet-i kerimede yaratılışta kastın ve hedefin ibadet olduğu zikredilmiştir. Allah’a ibadet etmek sadece kılanacak kaç rekat namaz, maddi bağış ve bedensel hareketlerden ibaret değildir. İbadet tevazu ve gerçeğiyle teslim olmanın en mükkemel şeklidir.
İbadet iki şekildir;
1.Amel ve Fiil
2.Terk ve Uzaklaşma
Ancak günahı terk ederek ondan tamamıyla uzaklaşmak ibadetin yapılmasından daha önemlidir. Rivayette geldiği gibi: En zor ibadet günah yapmaktan kaçınmak ve en iyi ibadet iffetli olup günaha yaklaşmamaktır.Tarihcilerden nakl olunmuştur: Hz. Zeyneb’in fesahet (açık ve belirgin) ve belageti (istenilen manayı en güzel şekli ile muhataba ulaştırmak) ve ibadeti , babası Ali (a.s) ve annesi Fatma (a.s) gibiydi.
Gece uykudan uyanıp ibadet etme Hz. Zeyneb’in hayatı boyunca terk edilmedi. Muharremin onbirinci gecesinde bile bu ibadeti terk etmemiştir. İmam Seccad buyuruyor: O gece halam Zeynebi gördüm namaza durmuş ve ibadetle meşguldu. Hz. Seccad: Halam Zeyneb bütün müsibetleri çektiği halde, Kerbeladan Şama kadar bir gece bile sünnet namazlarını terk etmedi.
Rivayetlerde şöyle yazılmıştır.
İmam Hüseyin son veda için Zeyneb’in yanına geldi ve şöyle söyledi: Bacım gece namazlarında beni unutma. Hz. Seccad buyuruyor: Halam Zeyneb bütün farz ve mustahap namazlarını yol boyunca Kufeden Şama kadar ayakta kıldı. Sadece bir kaç yerde aclıktan dolayı oturarak kılıyordu. Zira üç geceydi. Bize verilen yemeği çocuklar arasında paylıyordu. O taş kalpli adamlar, gün boyunca bizlere sadece bir ekmekten fazla vermiyorlardı.
Allah’ın risaletini bu yolculukta tebliğ edecek kişi Zeyneb idi. anlayışsız ve beni Umeye’nin hilelerine aldanmış milleti uyarmak, fesahet beyanıyla ve ateşli hutbeleriyle zalim hükümeti rüsva etmek… Bunların her biri ibadet sayılır böylece tevazu ve teslimiyetini Allah’a karşı göstermiştir.
İffet ve Hayası:
İffet ve haya kadınlara en çok yakışan süs ve onlar için en değerli mücevherdir. Zeynep (a.s.) iffet dersini en iyi şekilde babasının mektebinde öğrendi ve buna onun kendi sözü şahittir: Allah'ın yolunda şehit olanın sevabı gücü olup da iffetli olandan daha çok değildir-yani günah etmeye gücü var ama yapmıyor- iffetli insan Allah'ın meleklerinden biri gibidir.
Hazreti Zeynep (a.s.) en zor koşullarda kendi iffetini göstermeyi başardı. O, esir düştüğü zaman ve Kerbeladan Şama kadar hareket ettikleri zaman çok ciddilikle iffetini korumaya tekit ediyordu. Tarihçiler şöyle yazmışlardır: O, yüzünü eli ile örtüyordu, çünkü baş örtüsünü almışlardı.
Ve yine o büyük kadındır ki, haya ve iffeti korumak için Yezidin başına şöyle bağırıyor:Ey (dedem Resulüllahın s.a.a.) serbest bıraktıklarının oğlu! Kendi kenizlerini perde arkasında oturtup da Allah'ın Resulünün (s.a.a.) kızlarını esir düşürerek otaraf bu tarafa çekmek adalet mi? Onların tesettürlerini aldın ve yüzlerini ortaya çıkardın.
Velayetçilikiği:
Kur’anı Kerim Cenabı Allah'a itaat etmenin yanında kayıtsız ve şartsız olarak Resulüllah (s.a.a) ve Emir sahipleri yani İmamlara (a.s.) itaat etmeyi emretmektedir: Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan Ulul-Emre itaat edin.
Yedi masumu gören Zeynep (a.s.) velayetçiliğin bütün boyutlarında (imamı tanımak, kayıtsız teslim olmak, velayet tanıttırmak, velayet yolunda özverili olmak vs.) birincidir. O, kendi gözleri ile annesinin nasıl kendisini İmamı için bela siperi ettiğini ve veliyyine hitaben şöyle söylediğini görmüş ve duymuştu: (Ey Ebelhasan) benim ruhum senin ruhuna feda olsun ve benim canım senin bela siperin olsun ve sonunda ise kendi canını hazreti Aliyi (a.s.) himayet etme yolunda feda edip velayet yolunun şehidi oldu. Hazreti Zeynep (a.s.) ise velayetçilik dersini annesinden iyice öğrendi ve onu çok güzel biçimde Kerbelada gösterdi.
İlmi:
Ve en üstün ilim ise direk olarak Cenabı Allah tarafından bir kişiye verilen yani Ledünni ilimdir. Cenabı Allah hazreti Hızır (a.s.) hakkında şöyle buyurur: Biz kendi katımızdan ona bir çok ilim öğrettik.
Hazreti Zeynep (a.s.) İmam Seccad'ın (a.s.) buyurduğuna göre böyle bir ilime sahiptir. O, halasına hitab edip şöyle söyledi:Sen bir öğretmenin olmadan âlim ve bilginsin.