کارگر

کارگر

 Lübnan’ın başkenti Beyrut'un güneyindeki Dahiye bölgesinde düzenlenen matem merasimi sırasında konuşma yapan Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, gündemdeki konuları değerlendirdi.
 

Hasan Nasrallah, “Amerikalılar müttefiklerini bile kollamıyor ve anlaşmalara saygı göstermiyor.” dedi.

Suriye’deki Kürtleri dışlayan ABD’nin kararına ilişkin Seyyid Hasan Nasrallah, “Amerikalılar bir göz açıp kapayıncaya kadar Suriye'deki Kürtleri bir kenara bıraktılar. Bu Amerika'ya güvenen herkesin kaderidir.” ifadesini kullandı.

Bunlara ilave olarak Seyyid Hasan Nasrallah, “Hiçkimse Amerikalılara güvenemez çünkü onların kaderi rezillik ve aşağılanmak olacaktır.” diye konuştu.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Türkiye'den Suriye'nin kuzeyine yönelik askeri operasyon planları konusunda açıklamalarda bulundu.
 

Ruhani, Türkiye'nin askeri operasyondan 'kaçınması gerektiğini' söyledi ve ABD askerlerinin de bölgeyi terk etmeleri gerektiğini savundu.

IRNA'nın aktardığı habere göre Ruhani, "Türkiye, güney sınırındaki endişelerinde haklı. Bu endişeleri gidermek için doğru bir yolun uygulanması gerektiğine inanıyoruz. ABD askerleri bölgeyi terk etmeli, Suriyeli Kürtler de Suriye ordusunu desteklemeli" ifadelerini kullandı.

 Amerika'nın İran milletine karşı azami baskı politikasının hezimete uğradığını belirten İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, İran'ın nükleer yükümlülüklerini hafifletmeye ciddiyetle devam edeceğini kaydetti.

 Amerika'nın İran milletine karşı azami baskı politikasının hezimete uğradığını belirten İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, İran'ın nükleer yükümlülüklerini hafifletmeye ciddiyetle devam edeceğini kaydetti.

İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, bugün sabah saatlerinde Devrim Muhafızları yetkilileri ve komutanlarının kendileriyle yaptığı görüşmede, Amerikalıların azami baskı politikasının hezimete uğradığını belirterek, "Onlar azami baskı politikasının Tahran'a yönelik yoğunlaştığı takdirde İran İslam Cumhuriyeti'nin yumuşamaya zorlanacağını sanıyorlardı." dedi.

Devrim Muhafızları komutanları ve askeri yetkililerine hitap eden Ayetullah Hamanei, ABD’nin İran’ı dize getirme konusunda da başarısız olduğunu anlatarak, “Cumhurbaşkanımızı görüşmeye zorladılar, Avrupalı dostlarını arabulucu olarak kullandılar ve hatta yalvardılar fakat sonuçta başarısız oldular.” ifadesini kullandı.

Başkumandan sözlerine şöyle devam etti: Nükleer yükümlülüklerimizi sürdüreceğiz. Bu işi oldukça ciddi şekilde devam ettirmeliyiz. Bunun için de Atom Enerjisi Kurumu sorumludur. İslam Cumhuriyeti yönetiminin açıkladığı bu yükümlülükleri hafifletmeyi tam ve kapsamlı olarak yerine getirmeli ve istenen sonuca ulaşıncaya kadar devam ettirmeli." beyanatlarında bulundu.

Ayetullah Hamanei, Amerika başta olmak üzere düşmanların Afganistan, Irak ve Suriye'deki masraflarına işaretle, "onlar, büyük harcamalar yaparak, IŞİD'i oluşturup, ona para, silah ve propaganda desteğinde bulundular ve Suriye, Irak ve İran gençlerinin gayreti ile IŞİD yok edilirken, yalan yere, 'IŞİD'i biz yok ettik!' söylüyorlar." diye konuştu.

İslam İnkılabı Rehberi beyanatının devamında direniş cephesinin küfür ve zulmün birleşik cephesine karşı büyük kabiliyetlerini takdir ederek, Devrim Muhafızları'na direniş coğrafyasına geniş ve sınırları aşan bakışını kaybetmemesini tavsiye etti.

Ayetullah Hamanei, ekonomi ile ilgili olarak, daha önce bazılarının hicri şemsi 1398 yılının ekonomik olarak çok zor bir yıl alacağını tahmin ettiklerine işaretle, ancak bugün ülke yetkililerinin yılın ilk yarasında ekonominin kısmen büyüdüğünü söylediklerini kaydetti.

İslam İnkılabı Rehberi, İran milletinin küfür, zulüm ve istikbar dünyasına karşı mücadelede her açıdan nihai zaferin İran milletine ait olduğunu vurguladı.

Türk uzman İhsan Kaçar, İran'ın BM Genel Kurulunda ortaya koyduğu barış planının bu ülkeye karşı yürütülen komplolarının suya düşmesine neden olduğunu ifade etti.

 Türkiye'li yazar ve araştırmacı İhsan Kaçar, İslami İran cumhurbaşkanı Ruhani'nin BM genel kurul toplantısında ortaya koyduğu Hürmüz barış planınına dair yaptığı açıklamada, " İslami İran'ın söz konusu planı mantıklı bir girişimdir, zira sürekli gerilim ve krizlere sahne olan Batı Asya'da müzakere ve diyaloğa dayalı teklifler, en iyi çözüm yoludur"diye kaydetti.

Kaçar açıklamasının devamında diplomatik açıdan İran'ın söz konusu planı ortaya koyarak, en iyi seçeneği seçtiğini ve dünyaya büyük ders verdiğini belirtti.

Kaçar, bazı Batılı ülkelerin İran İslam cumhuriyetine karşı komplo içinde olduğunu ve İran'ı barış karşıtı bir ülke olarak göstermeye çalıştığını, fakat İran'ın aktif diplomasiyle Amerika ve müttefiklerinin entrikalarını engellediğini sözlerine ekledi.

İslami İran cumhurbaşkanı Ruhani geçen Çarşamba günü BM genel kurul toplantısında yaptığı konuşmada, İslami İran'ın bölgesel ve uluslararası siyasetlerini açıklarken, İran'ın  Hürmüz barış planı veya diğer adıyla ümit koalisyonu adlı planını ortaya koydu.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani BM Genel Kurul Toplantısı'nda konuştu. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani konuşmada, ABD'nin İran halkına yönelik zalimce baskı ve yaptırımlarına işaretle, yaptırım baskısı altında müzakereye "hayır" dedi. Ruhani konuşmasında Fars Körfezi'nde "Ümit Koalisyonu"na bölge ülkelerini davet etti.

 Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani konuşmasında Yemen, Suriye, işgal altındaki Filistin, Afganistan, Irak ve diğer ülkelerde terör saldırıları ve bombalar sonunu hayatını kaybeden tüm şehitleri rahmetle anıp, Batı Asya'daki çatışmalar, akıtılan kanlar, saldırılar, işgaller ve radikalizm ve mezhepçi politikalara dikkat çekerek, bu koşulların en büyük kurbanının mazlum Filistin halkı olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Yüzyılın Anlaşması gibi Amerikan ve Siyonist projelerine işaretle, Beytül Mukaddes'in işgal rejiminin başkenti olarak tanınması, Golan Tepeleri'nin işgal topraklarına ilhak edilmesi ve Yüzyılın Anlaşması gibi projelerin yenilgiye mahkum olduğunu söyledi.

ABD'nin yıkıcı projelerine İran'ın terörizmle mücadele ve güvenlik konusunda bölgesel ve uluslararası işbirliği ve yardımlarını katkıcı olarak niteleyen Ruhan, İran'ın Yemen ve Suriye krizleri için çözüm çabaları ve yapıcı işbirliğine vurgu yaptı.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani konuşmasının devamında ABD'nin İran'a yönelik ekonomik terörizmine ve İran milletinin buna karşı direnişine işaretle, ABD yönetiminin yaptırımlar ve başka milletleri tehdit etmekle uluslararası korsanlık yaptığını kaydetti.

İranlılar'ın özgürlükçü hareketlerde öncü olduğuna ve her daim kendisi ve komşuları için barış ve kalkınma istediklerine dikkat çeken Ruhani, İran milletinin asla saldırılar ve dışarından yapılan dayatmalar karşısında teslim olmadığı ve olayacağını vurguladı.

Cumhurbaşkanı ABD'nin İran, Venezüella, Küba, Çin ve Rusya'ya karşı yaptırımlarına işaretle, ABD'nin yaptırım bağımlısı olduğunu, İran milletinin asla bu cinayetleri unutmayacağını ve affetmeyeceğini belirtti.

Cumhurbaşkanı, ABD'nin şimdiki yönetimin nükleer anlaşmaya karşı yaklaşımını eleştirerek, ABD'nin bu yaklaşımının Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararnamesinin ihlali olduğu gibi, tüm dünya ülkelerinin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı ve hakimiyetine yönelik tecavüz sayıldığını kaydetti.

ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Avrupa'nın de nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini yerine getirmemesinin ardından İran'ın nükleer yükümlülüklerini hafifletmeye başladığına dikkat çeken Ruhani, İran'ın hala nükleer anlaşmaya bağlı olduğunu, ancak İran'ın da sabrının bir sınırı olduğunu kaydetti.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani sözlerinin devamında, ABD'nin yaptırım baskısı altında müzakere çağrısına İran'ın yanıtının "hayır" olduğunu vurgulayarak, İran'ın baskı ve yaptırım altında müzakere yapmayacağını kaydetti. İslam İnkılabı Rehberi'nin ifade ettiği gibi müzakere için tek yolun yükümlülüklerine geri dönmeleri olduğuna dikkat çeken Ruhani, "yaptırımları durdurdun belki böylece müzakere için kapı açılabilir." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Ruhani ayrıca konuşmasında Hürmüz Barış Planı ve Ümit Koalisyonu önerisini gündeme getirerek,  Fars Körfezi ve Hürmüz Boğazı'nda yaşanan olaylar ve gelişmeden etkilenen tüm ülkeleri, Ümit Koalisyonu'na katılmaya davet etti.

Cumhurbaşkanı Ruhani, bölgede yabancı güçlerin komutası ve öncülüğünde kurulan herhangi bir koalisyonun bölgenin işlerine müdahale anlamına geldiğine işaretle, bölge güvenliğinin Amerikan silahları ve müdahalesi ile değil Amerikan askerlerinin çekilmesiyle sağlanacağını vurguladı.

Ruhani ABD'nin 18 yılın ardından terör eylemleri ve girişimlerini azaltamazken İran İslam Cumhruiyeti'nin komşu ülkeler ve milletlerin yardımıyla IŞİD fitnesine kısa sürede son verdiğini vurguladı.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD'nin Fars Körfezi'ndeki askeri ve siyasi hareketliliğini eleştirerek, ABD'nin bölgede savaşı başlatanın onu bitiren taraf olmayacağını bilmesi gerektiğini vurguladı.

BM Genel Kurulu Toplantısı'na katılmak üzere Newyork'ta bulunan Bakan Zarif, CBS televizyon kanalına yaptığı açıklamada, ABD'nin askeri faaliyetlerini arttırmak ve uygun olmayan siyasi yaklaşımlarıyla Batı Asya'nın istikrar ve güvenliğini tehlikeye attığını ve bölgeyi savaşa doğru sürüklemekte olduğunu kaydetti.

ABD'nin Batı Asya'daki barışı koruma iddialarını reddeden Zarif, ABD'nin Suudi Arabistan'a ilave askeri güç ve teçhizat gönderme kararının, Beyaz Saray yetkililerinin eylemleri ile söylemleri arasındaki çelişkiyi gösterdiğini belirtti.

Dışişleri Bakanı ayrıca, Batı Asya'da barışı güçlendirme yollarının birinin Yemen savaşına son verilmesi olduğunu ifade ederek, ABD ve bölgesel müttefiklerinin tehdit ve baskı ile kendi yayılmacı hedeflerine ulaşamayacaklarını vurguladı.

İran'ın, Umman Denizi ve Hint Okyanusu'nun kuzeyinde Rusya ve Çin ile ortak askeri deniz tatbikatı düzenleyeceği bildirildi.
 

İran'ın yarı resmi haber ajansı Fars'ın haberine göre, İran Genelkurmay Başkanlığı Savunma Diplomasisi ve Uluslararası İlişkiler Birimi Başkanı Muhammed Şeltuki, yakın zamanda uluslararası sularda askeri tatbikat düzenleyeceklerini açıkladı.

Umman Denizi ve Hint Okyanusu'nda gerçekleşecek tatbikata, Rusya ve Çin donanmasının da katılacağını aktaran Şeltuki, "Devrimden sonra ilk kez Rusya ve Çin ile üçlü askeri deniz tatbikatı düzenleyeceğiz." ifadesini kullandı.

Pazar, 22 Eylül 2019 11:24

İran savaşı kaç para eder?

İran petrol tesislerinin vurulması tarafları önlenemez bir savaşın içine çekebilir. Bunu gördükleri içindir ki Çin aceleyle İran’ın suçlanmasını eleştirirken Suudi Veliaht Prensi Muhammed ile görüşen Rusya lideri Vladimir Putin tarafsız ve kapsamlı soruşturma tavsiyesinde bulundu.Cumartesi günü Suudi Arabistan petrol tesislerinin vurulması, saldırı doğrudan İran’dan gelsin ya da gelmesin Körfez’de yakılacak bir ateşin olası boyutlarıyla ilgili ‘küçük’ ama sersemletici bir gösteri sayılır. Küçükten kasıt, saldırının Suudileri şoke eden ve petrol piyasalarını sarsan boyutta olmadığı değil; İran’a askeri bir müdahale olduğu takdirde yaşanacaklarla ilgili yakıcı bir ipucu.

Saldırının sorumluluğunu, “10 insansız hava aracı (İHA) kullandık” diyen Husiler üstlendi. Suudilerin Amerikan, Fransız ve İngiliz silahlarıyla cehenneme çevirdiği Yemen’deki direniş güçleri.

BM uzmanlarına göre Husilerin elinde menzili 1500 km’yi bulan UAV-X insansız uçaklar var. “İHA ile kamikaze saldırısı bu kadar büyük bir hasara nasıl yol açtı” sorusu yanıt beklese de bunlarla teorik olarak Aramco tesisleri vurulabilir.

 

ABD’li yetkililer ivedilikle füzelerin İran’ın güneybatısından ateşlendiği ve insansız uçakların İran’dan havalandığı iddiasını basına servis etti. Wall Street Journal’a göre Amerikalılar Riyad’a bu bilgileri iletti fakat Suudiler, Amerikalıların yeterli kanıt sunmadığını söyledi.

Trump, “Atışa hazırız” deyip ‘ama’lı bir cümleyle pası Suudilere gönderdi:

“Suudi Arabistan’dan saldırıların sorumlusunun kim olduğuna inandığını ve hangi şartlar altında devam edeceğimizi duymayı bekliyoruz.”

Yani küresel dev, savaşın kapılarını aralayabilecek mühim bir kararı, Suudilerden gelecek iki cümleye bağlıyor: “Evet İranlılar yaptı; sen savaş biz bedeli neyse öderiz.”

Bununla Trump ABD’yi ‘paralı asker’ ya da ‘tetikçi’ konumuna sokuyor.

İran “Biz yapmadık” demekle kalmayıp İsviçre aracılığıyla ‘askeri saldırıya misilleme yapılacağı’ ve ‘misillemenin, saldırının kaynağıyla sınırlı kalmayacağı’ notunu geçti. Notun ikinci kısmı, İran’la baş etmeye kalkışanların zorlanacağı kritik nokta.

***

Trump’ın düşmanlara karşı koyma siyaseti kabaca; “ekonomik olarak çökert, savaşla tehdit et, sonra masaya çağırıp anlaş.” Adam güçlü, “Benim atom bombamın düğmesi daha büyük” diyebilecek kadar da kabadayı!

Ne var ki bu siyaset İran’da işe yaramadı ve yaramıyor.

Önceki başkanların düşük ve orta yoğunluklu ambargo ve kuşatma siyasetleri İranlıları istikametlerinden döndürmedi. 2015’te 5-1 grubunun Tahran’la yaptığı JCPOA anlaşması, İran’ın nükleer heveslerinin sınırlandırılması bakımından önemli bir başarıydı. Bu hem İran’ın şahinlerini hem de ABD’nin müdahaleci radikallerini mutsuz eden bir sonuçtu. Trump anlaşmadan tek taraflı çekilip petrol satışını sıfıra indirme, uluslararası para transfer kanallarını kapatma ve bu şekilde 82 milyonluk İran’ı felç etmeye dönük baskı stratejisiyle elbette bu ülkenin canını çok yaktı. Yine de amacına ulaşamadı.

Trump, “Anlaşmak istediklerini biliyorum” deyip duruyor. Lakin, BM Genel Kurulu sırasında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Trump’la görüşme ihtimali tartışılırken dini lider Ali Hamaney son noktayı bilmem kaçıncı kez koydu:

“Eğer ABD pişman olur ve JCPOA’ya dönerse anlaşmanın diğer taraflarıyla birlikte İran’la müzakerelere katılabilir. Aksi takdirde New York ya da başka bir yerde hiçbir düzeyde görüşme olmayacak.”

***

Baskı-uzlaşma mekaniği işlemediği gibi şimdi bütün dünya, “Suudiler için bir Amerikan misillemesi gelir mi, gelirse savaş çıkar mı” sorusuna kilitlenmiş durumda.

 

Trump’ın öteden beri yaklaşımı Orta Doğu’da para etmeyen yeni bir savaşa girilmemesi yönünde. 2003’deki işgalin ardından, “ABD, petrolün yarısını almayacaksa neden Irak’a girdi” sorusunu defalarca tekrarladı.

Hatta 2017’de dönemin Başbakanı Haydar el İbadi’yi arayıp ABD’nin kayıplarını telafi etmek için Irak petrolünden pay istedi. Suudilerle ilgili olarak da henüz başkan değilken 31 Ağustos 2014’te, “Kendi savaşlarını kendileri vermeli ya da onları ve trilyon dolarlık varlıklarını korumamız için bize tam bir servet ödemeliler” demişti. Başkanlık koltuğu da Trump’a bir ‘ağırlık’ kazandırmadı. 2018’de Kral Selman’a şunu söylediğini aktardı:

“Kral Selman’ı severim. Ancak, Kral’a, ‘Sizi biz koruyoruz, eğer biz olmazsak orada iki hafta oturamazsınız, bizim ordumuz için ödeme yapmalısınız’ dedim.”

Söğüşleme niyetini Aramco cayır cayır yanarken tekrarlıyor.

“Kimse ile savaş istemiyorum ama savaşa herkesten daha hazırız” derken eğer ABD bir şey yapacaksa Suudilerin de ödeme dahil üstleneceği çok şey olacağını söyledi.

Trump’ın tutumu tartışılırken bu kez Suudilere söz verip vermediği sorulduğunda, “Hayır, söz vermedim. Suudilerle oturup, bazı şeylere karar vermeliyiz” dedi. Ha bir de İran’a yanıtın kapsamına dair, “Orantılı olacağını” düşünüyor. Yani ateşi yaktığı gibi söndürebileceğine inanıyor. Senatör Lindsey Graham’a bakılırsa akıllarında İran’ın belini kırmak için sadece petrol tesislerini vurmak var.

***

“Savaşa karşı” ama ABD’yi Suudilerin tetikçisi yapmak için zar atıyor. Paralı asker durumuna düşmek hem Kongre’den onay almak hem de uluslararası koalisyon kurmak bakımından sıkıntılı bir durum.

Demokratların başkan adaylığı için yarışan Temsilciler Meclisi üyesi ve eski asker Tulsi Gabbard fena bombaladı:

“Trump, Suudi efendilerinden talimat bekliyor. Askeri varlığımızı Suudi Arabistan’ın komutası altına sokmak üniformalı kardeşlerime, ayrıca anayasaya ihanettir. Biz senin fahişelerin değiliz. Sen bizim pezevengimiz değilsin.”

 

Cumhuriyetçi Senatör Mitt Romney, “Suudiler adına askeri hareket büyük hata olur” uyarısını yaparken Temsilciler Meclisi’nin Demokrat üyesi David Cicilline, “Trump askeri güç kullanacaksa yetki için Kongre’ye ihtiyacı var, Suudi kraliyet ailesine değil” dedi. Demokratların önde gelen başkan aday adaylarından Senatör Bernie Sanders de, “Acımasız Suudi diktatörlüğü istedi diye Kongre sana yıkıcı bir savaş için yetki vermeyecek” diye çıkıştı. Yani Kongre “Yetki bende” diyor.

***

BM’den soruşturma ekibi isteyen Suudilerin tutumu muhtemelen gidişatı belirleyecek. Daha önce tankerleri hedef alınan Birleşik Arap Emirlikleri, İran’ı suçlamaktan kaçındı. Üstelik Tahran’la ilişkileri yumuşatma yoluna gitti. Suudiler, nükleer anlaşmadan en az İsrail kadar mutsuzdu. Amerikalılara, “İran’ın başını küçükken ezin” diyen onlardı. Ama istedikleri asla Suudilerin İran’la savaşa girmesi değil ABD’nin onlar için savaşmasıydı. Hatta 2010’da sızdırılan bir yazışmaya göre eski Savunma Bakanı Robert Gates, Fransız Dışişleri Bakanı’na, “Suudiler bizden son Amerikan askerine kadar savaşmamızı istiyor” diye yakınmıştı.

Suudilerdeki mantık şu: Mademki aramızda ittifak sözleşmesi var o halde ABD koruma taahhüdünden neden kaçınsın? Para bizden savaş sizden.
Bu denklem 1945 yılında Kral Abdülaziz ile Başkan Franklin D. Roosevelt tarafından Süveyş’te USS Quincy gemisindeki ‘tarihi’ buluşmada kurulmuştu. İttifakın özünü petrol ve silaha karşılık güvenlik garantisi oluşturuyordu. Tabii Suudiler Büyük Orta Doğu’da CIA’in kirli işlerini ve savaşları finanse de etti. Saddam Hüseyin’in İran’a karşı savaşının baş finansörüydüler. Körfez’in diğer ülkeleri hariç Suudilerin Saddam için harcadıkları para 30.9 milyar dolar. 1991’de Saddam’ın Kuveyt’e soktuğu Irak ordusunu çıkarmak için başlatılan Birinci Körfez Savaşı’nın faturasının dörtte birini (16 milyar dolar) de Suudiler ödedi. ABD’den onlarca yıldır alınan silahlar hariç. “Suudiler benim apartmanlarımı satın almak için 40 milyon dolar, 50 milyon dolar harcıyorlar. Onlardan çok hoşlanıyorum” demiş bulunan emlakçı Trump, 2017’de Riyad’la 110 milyar doları acil olmak üzere toplam 490 milyar dolarlık silah anlaşması yaptı. Yine de kesmiyor.

***

Trump’ın işaret beklediği Riyad dün şu iddiayı paylaştı: “Saldırıda İran yapımı Delta-wing tipi 18 SİHA ve ‘Ya Ali’ tipi 7 seyir füzesi kullanıldı. Saldırı kuzeyden güneye yapıldı ve kesinlikle İran tarafından desteklendi.” Ancak saldırının çıkış yeri ile ilgili araştırmanın sürdüğü belirtildi.

Trump gerçekten ne kadar ileri gidebilir? Doğrusu fikir yürütmek kolay değil. Şimdilik dün itibariyle yaptırımları artırma talimatı verdiğini söyledi.

Saddam’ın ordusunu İran’a soktuğu ve İranlı askerlere karşı kimyasal gaz kullandığı dönemde, özellikle de 1984-1988 arasındaki tanker savaşı sırasında, ABD, Tahran’la doğrudan atışmalarını sınırlı tuttu. Mesela İran mayınına çarpan USS Samuel B. Roberts gemisi az kalsın batıyordu. ABD birkaç gemiyi ve 290 sivil yolcusuyla bir sivil uçağı vursa da İran’ın topraklarına saldırmaktan kaçındı.

Bugün İran’ın işi ekonomik, sosyal ve siyasal olarak çok zor ama dışa karşı dünden daha fazla caydırıcı imkân ve kabiliyetlere sahip.

Olasılıklar senaryosunda ilk akla gelen dünya petrolünün yüzde 20’sinin geçtiği Hürmüz Boğazı’nın kapatılması. İran için bu hiç zor değil. Husiler üzerinden Bab el Mendeb Boğazı’ndaki trafiği de bozabilir. Afganistan ve Pakistan’dan Irak ve Suriye’ye, Katar’dan BAE ve Suudi Arabistan’a kadar ABD’nin bütün üs ve tesislerini menziline sokan füzelere sahip. Suudilere satılmış modern savunma sistemleri Husiler karşısında bile etkili olamıyor. Ayrıca Irak, Lübnan, Suriye, Yemen ve Afganistan’daki vekil güçleri herkesi birkaç kez düşündüren faktörler. 20 Haziran’da İran havasahasına giren Amerikan insansız uçağının düşürülmesi ve buna verilen yanıt iki taraf için de ‘geçiştirilebilir’ ve ‘idare edilebilir’ bir restleşmeydi. Fakat İran petrol tesislerinin vurulması tarafları önlenemez bir savaşın içine çekebilir. Bunu gördükleri içindir ki Çin aceleyle İran’ın suçlanmasını eleştirirken Suudi Veliaht Prensi Muhammed ile görüşen Rusya lideri Vladimir Putin tarafsız ve kapsamlı soruşturma tavsiyesinde bulundu.

Kriz sadece ABD’nin Orta Doğu’da kurduğu düzenin güvenilirliğini değil küresel hegemonyadaki yerini de test ediyor. Bir zıpçıktı olarak Putin’in Ankara’daki üçlü zirve sırasında yaptığı şu muzipliği de denkleme saplamak gerekiyor:

“Suudi Arabistan’a halkını koruması için yardıma hazırız. Akıllı kararlar vermeleri gerekiyor, İran’ın S-300 alarak yaptığı gibi ya da Erdoğan’ın S-400 kararıyla yaptığı gibi. Bunlar Suudi Arabistan’daki tesisleri herhangi bir saldırıdan koruyabilir.”

Putin’i dinlerken Ruhani ve ekibi keyifle gülüyordu. Kral Selman’ın yüz ifadelerini de görmeyi isterdik.

GAZETEDUVAR

 

Bugün 22 eylül, Irak Baas rejiminin İran İslam Cumhuriyeti'ne dayattığı 8 yıllık savaşın başlamasının yıldönümü ve Kutsal Savunma Haftası'nın ilk günüdür.

Dönemin Irak Baas Rejimi tarafından İran'a karşı başlatılan ve 8 yıl süren savaşın (Kutsal Savunma) başlamasının 39. yılı dolayısıyla, İran Silahlı Kuvvetleri'nin ülkenin dört bir yanında askeri geçit töreni düzenleyeceği bildirildi.
 
Kutsal Savunma Haftası'nın başladığı gün olarak bilinen 22 Eylül'de her yıl olduğu gibi bu yıl da İran Silahlı Kuvvetleri askeri geçit töreni düzenlemekle birlikte, askeri ve savunma alanında en yeni kazanımlarını görücüye çıkardi.
 
Geçit töreni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin konuşması ile başladi.
 
Saddam başkanlığındaki dönemin Irak Baas Rejimi 22 Eylül 1980'de ABD ve birçok Batılı müttefiklerini desteğiyle İran'a karşı bir savaş başlattı. 20. yüzyılın en uzun süren konvansiyonel ve Viyetnam savaşından sonra en uzun süren ikinci savaş olarak tarihe geçen bu savaş, 8 yıl sürdü.
 
Savaşta dünya ülkelerinin büyük çoğunluğuunun Saddam rejimini mali, silah ve askeri yönden tam kapsamlı desteklemelerine rağmen İran topraklarından 1 milimetre bile işgal edilemedi ve İran İslam Cumhuriyeti yeni kurulmasına karşın, halktan aldığı güç ve Ayetullah Humeyni'nin akıllıca yürüttüğü liderliği sayesinde güçle toprak bütünlüğünü korumayı başardı

İran İslam Cumhuriyeti Milli Voleybol Takımı'nın Asya şampiyonu olmasının ardından Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran milletini bu başarıdan dolayı kutladı.

 Cumhurbaşkanı Ruhani, voleybol takımının tüm çalışkan sporcuları, direktörleri ve çalışanlarına teşekkür ederek, bu zaferin İran'ın spor alanındaki başarılarına yeni bir altın sayfa eklediğini vurguladı.

İran Milli Voleybol Takımı, Asya Voleybol Şampiyonası final maçında Avustralya’ya karşı 3-0’lik skorla galip gelerek Asya şampiyonu oldu.

Dün İran’la Avustralya arasında başkent Tahran’ın Azadi Spor Salonu’nda oynanan Asya Voleybol Şampiyonası finalinde Millilerimiz, gruplarda yenildiği Avustralya’yı bu defa 3-0 puanla yenerek hem gruplardaki yenilginin rövanşını aldı ve hem Asya şampiyonluğuna ulaştı.

25-14, 25-17 ve 25-21’lik skorlarla rakibine karşı zafer kazanan Millilerimiz, Said Maruf, Emir Gafur, Muhammed Musevi, Ali Asger Mücerred, Ferhad Kaimi, Milad İbadipur ve Muhammedrıza Hazretpur’dan oluştu.

İgor Kolakoviç’in teknik direktör olarak görev yaptığı İran Milli Voleybol Takımı şimdiye kadar Asya’da 3 altın, 2 gümüş ve 1 bronz madalya ile kıtanın en çok dereceye giren takımı olarak biliniyor. 2011 ve 2013 yıllarında Asya şampiyonu olan Millilerimiz 6 yıl aradan sonra bir kez daha altın madalya kazanarak, ülkemizi gururlandırdı.

Japonya da Güney Kore'yi yenerek, Asya Şampiyonası'nda 3. oldu.