کارگر

کارگر

Amerika yönetimi Fars Körfezi’ne uçak gemisi göndermek gibi bazı şove nitelikli hareketlerde bulunması, İranlı komutanlar tarafından bir nevi psikolojik savaş çerçevesinde tekrarlı hareketler olarak değerlendirildi.

Sipahiler Ordusu Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Alirıza Tengsiri, bu tür hareketlerin normal ve daha önce de İran ve bölge kamuoyunu etkileme yönünde yapılan hareketler olduğunu kaydetti.

Amerika’nın Fars Körfezi’ne uçak gemisi göndermesi yeni bir konu olmadığını ve bu hareketi önemsemek için herhangi bir sebep olmadığını belirten Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Hüseyin Hanzadi, Amerikalıların bölgedeki varlığı göstermelik, faydasız ve kandırmaca bir hareket olduğunu belirtti.

General Selami ise İslami Şura Meclisi’nde yaptığı konuşmada, Amerika ile muhtemel savaş konusunda, böyle bir savaşın mümkün olmadığını, zira Amerika buna ne gücü ne de cesaret yettiğini, üstelik bir yandan İran’ın savunma gücü ve öbür yandan ABD uçak gemilerinin kırılgan konumu, Amerika’yı böyle bir riski göze almamaya yönelttiğini kaydettiğini ifade etti.

 

Direniş lideri Nasrallah'ın, Mustafa Bedreddin'in şehadetinin üçüncü yıldönümü münasebeti ile gerçekleştirdiği konuşmasının, geçmiş konuşmalarından farklı olduğunu kuşkusuz bir şekilde söyleyebiliriz. Çünkü bu konuşma, öncekiler gibi Direnişin muhaliflerinin yaşadığı savaş korkusuyla ortaya çıkan panik halini teskin etmek için gelmedi, tüm Arap- İslam ümmetine hitabetti.

Hizbullah içerisindeki bazı kardeşler bizimle aynı fikirde, bazıları ise değil. Direniş lideri Seyyid Hasan Nasrallah'ın, Hizbullah'ın askeri kanat lideri Mustafa Bedreddin'in şehadetinin üçüncü yıldönümü münasebeti ile gerçekleştirdiği konuşmasının, geçmiş konuşmalarından farklı olduğunu kuşkusuz bir şekilde söyleyebiliriz. Çünkü bu konuşma, öncekiler gibi Direniş'in muhaliflerinin yaşadığı savaş korkusuyla ortaya çıkan panik halini teskin etmek için gelmedi, tüm Arap- İslam ümmetine hitabetti.

Seyyid Nasrallah'ın konuşmasında yer alan şu sözleri, bahsettiğimiz durumu fark etmiş olduğunu açıklıyor: “Bazıları, İslam ümmeti ve kutsalları için kaygı taşımamızı garipsiyor. Filistin için endişe etmek, bazıları için ihanet derecesine ulaştı". Nasrallah, bu cümle ile ne demek istediğini şu sözlerle açıkladı: “Bu suçlamalar, Suriye, Irak, Filistin ve Yemen gibi bölgelere ilgi ve duygu besleyen kişilere ithaf ediliyor. Bu bölgeler, insanın kendini, duygularını ve kalbini uzaklaştıramayacağı ve yaşanan gelişmelerden uzak kalamayacağı sahalardır".

Seyyid Nasrallah bu konuşmasında geçmiş konuşmalarının aksine, Lübnanlıları deniz ve kara sınırlarından taviz vermeye itmek için savaş kışkırtmalarını abartan İsrail, Amerika ve Araplara cevap verirken, gerçekten çok sinirlendi. Nasrallah konuşmasında herhangi bir taraf belirtmeden, Mike Pompeo'nun son ziyareti sırasında Lübnan yönetimine ilettiği bir mesajı ortaya koydu. Bu mesajın özü, Lübnanlılara Direniş ve füzelerini terk etmeleri ve Şeba Çiftliklerini unutmalarını, aksi takdirde İsrail saldırılarının sonuçlarına katlanmak zorunda olduklarını söylüyordu.

***

Seyyid Hasan Nasrallah Direniş lideri olarak, liderliğinin güney banliyöleri ya da sadece Güney Lübnan ile sınırlı olmadığını bilmelidir. Bizim de dâhil olduğumuz çok sayıda insan, bu liderin Amerika, İsrail ve Arap üçlüsünün, İslam ümmetini yıkmak isteyen komplolarına meydan okuyan bir ekseni yönettiğini çok iyi biliyor.

Dün gerçekleşen konuşma, bölge haritasını ve bölgede savaş ile barışın olasılıklarını içeren taktiksel bir konuşmaydı. Bundan dolayı bölgenin savaşın eşiğinde olduğu bir dönemde gelen bu konuşma, sadece Lübnanlıların değil, Direniş'in onurlu siperinde yer alan ya da buna karşın sömürgeci siperde yer alan milyonlarca Arap ve Müslümanın ilgi odağını içeriyordu:

Evet, İsrail'in savaşı hızla bitirme ve Lübnan'ın bir orkestra tarafından işgal edilmesi devri sona ermiştir. Şeba Çiftlikleri, işgal altındaki Lübnan topraklarıdır. Yedi köyün yanı sıra tüm Filistin toprakları ve Golan Tepesi de aynı durumdadır. Direniş, Lübnan ya da Filistin fark etmeksizin, tüm bu toprakları özgürleştirmekle yükümlüdür. El-Celile'ye ve işgal altındaki Filistin'in kuzeyine girme yeteneğine sahiptir. Lübnan topraklarına girmeyi düşünen İsrailli tugaylar, tüm dünya medyasının önünde hızla yok edilecektir.

Bize kalırsa Seyyid Nasrallah, Direniş Ekseni'nin İsrail'in tüm saldırılarına karşı koyabileceği ve 2000 ile 2006 yıllarında olduğu gibi herhangi bir savaşta mert ve cesurca savaşacağı konularında, düşman ile komplo kuran bazı Lübnanlıları değil, Arap ve İslam ümmetini tatmin etmelidir. İsrail'in siperinde yer alan bu kişiler, Lübnan'ın gaz ve petrol kaynaklarından vazgeçmeye hazırdırlar. Birçoğu ise boyun eğmek ve teslim olmayı haklı kılan birtakım gerekçe ile ABD'nin dikteleri ve İsrail'in korkutmalarına hazır durumdadır.

Sayın Nasrallah, bu kişiler sizin sözlerinize ve teminatlarınıza kulaklarını kapatmış, ne yaparsanız yapın memnun olmayacaklardır. Diplomasinin her çeşidi ile ne yaparsanız yapın, bu açık olmalıdır. Olduğunuz gibi kalın ve konuşmalarınızı tek bir harfini bile değiştirmeden devam edin.

Konuşmasında Donald Trump'ın seçim vaatlerini birbiri ardına yerine getirdiğine işaret eden Nasrallah, son derece haklıydı. Zira Amerika, elçiliğini işgal altındaki Kudüs'e taşındı, Golan'ı Yahudi toprakları olarak kabul etti, 'Nükleer Anlaşma'dan çekildi, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan'ı süt veren sağmal inek olarak tayin etti ve Filistin davasını tarihe gömmek isteyen Yüzyılın Anlaşması'nı ilan etmenin eşiğine geldi. Tüm bunlar kadar ciddi olan bir sonraki adımı ise, Irak petrol rezervleri ve üretim araçlarını zorla ele geçirmesi olacaktır. Bu büyüklenmeye karşı, tüm yollarla savaşılmalıdır.

150 bin askerini Irak'a gönderdiğini ve bu savaşın 7 trilyon dolar ile 4 bin askerini kaybettirdiğini söyleyen Trump, Irak petrol rezervini doğrudan kontrol altına alacağını vaat ediyor. Bu noktada, Bağdat'ın işgalinden sonra ABD güçleri tarafından ilk olarak Irak Petrol Bakanlığı'nın işgal edildiği, buradaki tüm belgelere el konulduğu ve müttefikleri de dâhil olmak üzere Iraklıların içeri girmesinin yasaklandığını hatırlatmakta fayda var.

“İslam Devleti” ya da IŞİD, yenildi ancak sona ermedi. Hala koruma altında tutuluyor ve yeni rolleri çizim ve hazırlık aşamasında. Trump'ın Araplar ve Müslümanlara hakaret etmesi, artık Trump'ın günlük duası ve tüm seçim konuşmalarının bel kemiği haline geldi. Son hakareti, Suudi liderliğine uzanan Trump, hakaret, şantaj ve edepsizlik dolu bir konuşma yaptı. Batıl karşısında sessiz kalmayarak Arap ve İslami değerlerimizi yansıtan güçlü, cesur ve etkili bir cevap vermediğimiz sürece, ABD Başkanı Trump'ın hakaretlerine son vereceğini düşünmüyoruz.

***

Lübnan ve Filistin Direnişi, İsraillileri küçük düşürdü, hava silahları ile deniz silahlarının etkinliğini geçersiz kıldı. Hizbullah'ın 400 kg patlayıcı başlık taşıyan hassas füzeleri, Tel Aviv, Dimona, Eilat ve Filistin'in işgal altındaki topraklarının en ücra köşesine kadar ulaşacaktır. Eğer savaşın fitili ateşlenirse, Direniş de bu füzeleri ateşleyecektir. Bu gün, birçoklarının düşündüğünden daha yakın olabilir.

 Abdulbari Atvan

Kaynak: Ray el-Yevm

Çeviri: Merve Soydaş

1. Günün Duası: “Allahummec’al siyamî fîhi siyam’es-saimîn ve giyamî fîhi giyam’el-gâimîn ve nebbihnî an nevmet’il-ğâfilîn ve heb lî curmî fîhi ya ilâh’el-âlemin ve’fu annî ya âfiyen an’il-mucrimîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde tuttuğum orucu gerçek oruç tutanların orucu gibi ve ibadetimi gerçek ibadet edenlerin ibadeti gibi kıl; bu günde beni gafillerin uykusundan uyandır; suçumu bu günde bağışla; ey alemlerin ilâhı! Affet beni, ey suçları affeden. Rabbim!

2. Günün Duası: “Allahumme garribnî fîhi ilâ merzâtike ve cennibnî fîhi min sehatike ve negimatike ve veffignî fîhi li-girâeti âyâtike bi-rahmetike ya erhem’er-râhimîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni kendi hoşnutluğuna yakınlaştırıp, gazap ve azabından uzaklaştır. Bu günde ayetlerini okumaya beni muvaffak kıl; rahmetin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi.

3. Günün Duası: “Allahummerzugnî fîh’iz-zihne ve’t-tenbîh ve bâidnî fîhi min’es-sefâheti ve’t-temvîh vec’al lî nesîben min kulli hayrin tunzilu fîh, bi-cûdike ya ecved’el ecvedîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde bana zeka ve uyanıklık (ibadet ve itaatten gafil olmama) hali ver; beni cahillik ve batıl işlerden uzaklaştır. Bu günde indirdiğin her hayırdan bana da bir nasip ayır; cömertliğin hakkına ey cömertlerin en cömerdi!

4. Günün Duası: “Allahumme gavvinî fîhi alâ igameti emrik ve ezignî fîhi halâvete zikrik ve evzi’nî fîhi li-edâi şukrik bi-keramik vehfeznî fîhi bi-hifzike ve sitrik, ya ebsar’an-nâzirîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde emrini uygulamak için beni güçlendir; bu günde zikrinin güzel tadını bana tattır; kereminle beni bu günde şükrünü eda etmek için hazırla; bu günde hıfzın ve örtünle beni (günah ve beladan) koru; ey basiretlilerin en basiretli!

5. Günün Duası: “Allahummecalnî fîhi min’el-musteğfirîn, vec’alnî fîhi min ibâdik’es-sâlihîn’el-gânitîn, vec’alnî fîhi min evliyâik’el-mugarrabîn, bira’fetike ya erham’er-râhimîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni mağfiret dileyenlerden, sana itaat eden salih kullarından ve mukarreb velilerinden kıl; lütuf ve şefkatin hakkında ey merhametlilerin en merhametlisi!

6. Günün Duası: “Allahumme la tehzulnî fîhi li-tearruzi ma’siyetik, velâ tazribnî bi-siyâti negimetik, ve zehzihnî fîhi min mûcibâti sehatike, bi-mennike ve eyâdîke, ya muntehâ rağbet’ir-râğibîn.”

Anlamı: Allah’ım! Sana karşı işlediğim günahtan ötürü bu günde beni yalnız bırakma; azap kırbaçınla beni cezalandırma; bu günde gazabına vesile olacak şeylerden beni uzaklaştır; -sonsuz- lütfun ve nimetlerin hakkına, ey şevkli insanların en büyük arzusu!

7. Günün Duası: “Allahumme einnî fîhi alâ siyamihi ve giyamih, ve cennibnî fîhi min hefevatihi ve asamih, verzugnî fîhi zikreke bi-devamihi, bi-tevfigike ya hadiy’el-muzillîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde oruç tutup ibadete durmam için bana yardımcı ol; bu günün sürçme ve günahlarından beni uzaklaştır; bu günde sürekli olarak seni zikretmeği bana nasip eyle; tevfikinle ey yolunu şaşanları hidayet eden!

8. Günün Duası: “Allahummerzugnî fîhi rahmet’el-eytami ve it’am’et-taam ve ifşa’es-selâm ve suhbet’el-kiram, bi-tavlike ya melce’el-amilîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde öksüzlere merhamet etmeyi, -fakirlerin- karnını doyurmayı, karşıma çıkan herkese Selâm vermeyi ve değerli insanlarla oturup kalkmayı bana nasip eyle; iyilik ve ihsanınla, ey arzu edenlerin sığınağı

9. Günün Duası: “Allahummec’al lî fîhi nasiben min rahmetik’el-vasia, vehdinî fîhi li-berahinik’es-satia, ve huz bi-nasiyetî ila merzatik’el-camia, bi-mehabbetike ya emel’el-muştagîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde geniş rahmetinden beni nasipsi bırakma; açık delil ve bürhanlarını bana göster ve beni alıp en kapsamlı hoşnutluğa götür; muhabbetinle ey şevkli insanların arzusu!

10. Günün Duası: “Allahummec’alnî fîhi min’el-mutevekkilîne aleyke, vec’alni fîhi min’el-faizîne ledeyke, vec’alnî fîhi min’el-mugarrabîne ileyke, bi-ihsanike ya ğayet’et-talibîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni sana tevekkül edenlerden, sana göre saadete erişenlerden ve sana yakınlaşan kimselerden kıl; ihsanınla ey arayanların en büyük talebi!

11. Günün Duası: “Allahumme habbib ileyye fîh’il-ihsan, ve kerrih ileyye fîh’il-fusûge ve’l-isyan, ve harrim aleyye fîh’is-sehate ve’n-nîran, bi-avnike ya ğiyas’el-musteğisîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde iyilik ve ihsanı bana sevdir; fısk ve günahtan beni nefret ettir; gazabını ve –cehennem- ateşini bana haram kıl; yardımınla ey imdat isteyenlerin imdadı!

12. Günün Duası: “Allahumme zeyyinnî fîhi bi’s-sitri ve’l-ifaf, vesturnî fîhi bi-libas’il-gunûi ve’l-kifaf, vehmilnî fîhi ala’l-adli ve’l-insaf, ve aminnî fîhi min kulli ma ehafu bi-ismetike ya ismet’el-haifin.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde örtü ve iffetle beni ziynetlendir; bugün kanaat ve elde olana yetinme libasını bana giydir; beni bu günde adalet ve insafa sevk et ve korktuğum herşeyden beni emniyete al; koruma ve ismetinle; ey korkanları koruyan -Rabbim-

13. Günün Duası: “Allahumme tahhirnî fîhi min’ed-denesi ve’l-egdar, ve sabbirni fîhi alâ kainat’il-egdar, ve veffignî fîhi li’t-tuga ve suhbet’el-ebrar, bi-avnike ya gurrete ayn’il-mesakîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni (maddi ve manevi bütün) kir ve pisliklerden temizle; bu günde olması taktir edilen olaylara karşı beni sabırlı kıl. Bu günde takvalı olmaya ve iyi insanlarla arkadaşlık yapmaya beni muvaffak eyle; yardımınla, ey zavallı ve miskin insanların göz nuru!

14. Günün Duası: “Allahumme la tuahiznî fîhi bi’l-aserat, ve egilnî fîhi min’el-hataya ve’l-hefevat, vela tec’alnî fîhi ğarazan li’l-belaya vel-afat, bi-izzetike ya izz’el-muslimîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde ayak sürçmelerimden dolayı beni cezalandırma; hata ve yanlışlarımı bağışla. Bu günde beni bela ve afetlerin hedefi etme; izzetinle, ey müslümanların izzeti!

15. Günün Duası: “Allahummerzugnî fîhi taat’el-haşiîn, veşreh fîhi sadrî bi-inabet’il-muhbitîn, bi-emanike ya eman’el-haifîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde bana huşu ehlinin itaatini nasip eyle; mütevazi insanlar gibi dönüş yapıp tövbe etmemle göğsümü genişlet; emanınla, ey korkanların emanı ve güveni!

16. Günün Duası: “Allahumme veffignî fîhi li-muvafeget’il-ebrar ve cennibnî fîhi murafagat’el-eşrar, ve avinî fîhi bi-rahmetike ila dar’il-garari bi-ilahiyyetike ya ilah’el-alemîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde iyi insanlarla arkadaş olmaya beni muvaffak kıl ve kötü insanların arkadaşlığından beni uzaklaştır. Rahmetinle bana ebediyet ve sükunet yurdu olan -cennette- yer ver; ilahlığın hakkına, ey alemlerin ilahı!

17. Günün Duası: “Allahummehdinî fîhi li-salih’il-e’mali, vegzi lî fîh’il-havaice ve’l-amal. Ya men la yehtacu ile’t-tefsiri ve’s-sual. Ya alimen bima fî sudur’il-âlemin, salli alâ Muhammedin ve Âlih’it-tahirin.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni salih amellere hidayet et; bu günde beni hacet ve arzularıma kavuştur. Ey açıklamaya ve sormaya ihtiyacı olmayan; ey alemdekilerin göğsünde bulunanları (içinde geçenleri) bilen –Rabbim-! Muhammed’e ve onun tertemiz Ehlibeyti’ne rahmet et.

18. Günün Duası: “Allahumme nebbihnî fîhi li-berakati esharih, ve nevvir fîhi galbî bi-ziyai envarih, ve huz bi-kulli â’zâî ile’t-tibai asarih, bi-nûrike ya munevvira gulûb’il-arifîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günün seherlerinin bereketlerinden yararlanmak için beni uyandır; nurların ışığıyla kalbimi aydınlat ve bütün uzuvlarımı bu günün eserlerinden, bereketlerinden yararlandır; nurun ile, ey ariflerin gönüllerini aydınlatan!

19. Günün Duası: “Allahumme veffir fîhi hazzî min berakatih, ve sehhil sebîlî ila hayratih, vela tehrimnî gabûle hasenatih, ya hadiyen ile’l-hagg’il-mubîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günün bereketlerinden nasibimi bol et; hayırlarına ulaşma yolumu kolaylaştır; iyi amellerinin kabulünden beni mahrum bırakma; ey apaçık hakka hidayet eden -Rabbim-!

20. Günün Duası: “Allahummefteh lî fîhi ebvab’el-cinan, ve eğlig annî fîhi ebvab’en-nîran, ve veffignî fîhi li-tilavet’il-gur’an, ya munzil’es-sekîneti fî gulûb’il-mu’minîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde cennet kapılarını (yüzüme) aç; cehennem kapılarını -yüzüme- kapat; bu günde Kur’ân okumaya beni muvaffak kıl; ey müminlerin kalplerine sükunet ve huzur indiren -Yüce Allah-!

21. Günün Duası: “Allahummec’al lî fîhi ila merzatike delîla, vela tec’al li’ş-şeytani fîhi aleyye sebîla, vec’al’il-cennete lî menzilen ve megîla, ya gaziye havaic’it-talibîn.“

Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni hoşnutluğuna götürecek bir kılavuz kıl bana; bu gün Şeytan’ı bana ulaştıracak hiçbir yol bırakma; benim yerleşeceğim ve rahat edeceğim yeri cennet kıl; ey arayanların hacetlerini yerine getiren -Rabbim-!

22. Günün Duası: “Allahummefteh lî fîhi ebvabe fazlik, ve enzil aleyye fîhi berakatik, ve veffignî fîhi li-mucibati merzatik, ve eskinnî fîhi buhbûhati cennatik, ya mucîbe davet’il-muztarrîn.”

Anlamı: Allah’ım! Fazl-ü rahmetinin kapılarını bugün yüzüme aç; bu günde bereketlerini üzerime indir ve beni hoşnutluğuna vesile olacak şeylere muvaffak kıl; beni cennetlerinin ortasına yerleştir; ey perişanların duasını kabul eden -Allah-!

23. Günün Duası: “Allahummeğsilnî fîhi min’ez-zunûb, ve tahhirnî fîhi min’el-uyûb, vemtehin galbî fîhi bi-tegv’el-gulûb, ya mugîle eserat’il-muznibîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni günah ve kusurlardan beni yıkayıp temizle; kalbimin imtihanında bana kalplerin takvasını ver; ey günahkarların sürçmelerini bağışlayan –Rabbim-!

24. Günün Duası: “Allahumme innî es’eluke fîhi ma yurzîk, ve eûzu bike mimma yu’zîk, ve es’eluk’et-tevfîge fîhi lien utîake vela a’siyek, ya cevad’es-sailîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde seni razı edecek şeyleri senden diliyor ve seni rahatsız edecek şeylerden sana sığınıyorum. -Allah’ım!- Bu günde sana itaat edip karşı gelmemek için senden tevfik ve yardım diliyorum; el el açıp dilenenlere cömert davranan –Rabbim-!

25. Günün Duası: “Allahummec’alnî fîhi muhibben li-evliyaik, ve muadiyen li-e’daik, mustennen bi-sunneti hatemi enbiyaik, ya asime gulûb’in-nebiyyîn.”

Anlamı: Allah’ım! Beni bu günde velilerini seven, düşmanlarına düşmanlık besleyen ve peygamberlerinin sonuncusu -Muhammed Mustafa’nın (s.a.a)- sünnetine uyan kimselerden kıl; ey peygammerlerin kalplerini koruyan -Yüce Allah-!

26. Günün Duası: “Allahummec’al sa’yî fîhi meşkûran ve zenbî fîhi mağfûran ve amelî fîhi magbûlen ve aybî fîhi mestûra, ya esme’as-samiîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde çabamı mükafatlandır; günahımı bağışla; amelimi kabul buyur ve gözümü –günahlara- kapa; ey duyanların en iyi duyanı!

27. Günün Duası: “Allahummerzugnî fîhi fazle leylet’il-gadri ve sayyir umûrî fîhi min’el-usri ile’l-yusr, vegbel meazîrî ve hutta anni’z-zenbe ve’l-vizr, ya raûfen bi-ibadih’is-salihîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde bana kadir gecesinin sevabını lütfeyle; işlerimi zorluktan kolaylığa dönüştür; mazeretlerimi kabul buyur; günah ve vizr-ü vebalı üzerimden kaldır; ey salih kullarına şefkatli olan!

28. Günün Duası: “Allahumme veffir hazzî fîhi min’en-nevafil, ve ekrimnî fîhi bi-ihzar’il-mesail, ve garrib fîhi vesîletî ileyke min beyn’il-vesail, ya men la yeşğaluhu ilhah’ul-mulihhîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde müstehap (sünnet) amellerden nasibimi çoğalt; -dünya ve ahirette- sorumlu olduğum şeyleri hazırlayarak bana lütuf ve bağışta bulun; bugünde vesileler arasından sana vesilemi yakınlaştır bana; ey ısrarla –yalvaranların- ısrarı kendisini –başkalarıyla ilgilenmekten- alıkoymayan –Rabbim-!

29. Günün Duası: “Allahumme ğaşşinî fîhi bi’r-rahmet, verzugnî fih’it-tevfîga vel-isme, ve tahhir galbî min ğayahib’it-tuhmet, ya rahimen bi-ibadih’il-mu’minîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde rahmetinle beni kapla; bu günde bana -iyi amelleri yapmak için- tevfik ve -kötü amellerden- korunma -gücü- lütfeyle ve beni şüphe ve suç unsuru addedilebilecek şeylerin karanlığından temizle; ey mümin kullarına merhametli olan -Rabbim!-

30. Günün Duası: “Allahummec’al siyamî fîhi bi’ş-şukri ve’l-gabûli alâ ma terzahu ve yerzah’ur-resûl, muhkemeten furûuhu bi’l-usûl, bi-haggi seyyidina Muhammedin ve Âlih’it-tahirîn, ve’l-hamdulillahi rabb’il-alemîn.”

Anlamı: Allah’ım! Bu günde tuttuğum orucu kendin ve resulün beğendiği şekilde mükafatlandırıp kabul buyur ve onun furuunu -iman ve ihlas olan- usuluyla pekiştir; efendimiz Muhammed ve onun tertemiz Ehlibeyti hakkında -Ey Rabbim!- Ve bütün övgüler alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.

İşte bu kutlu ve mübarek ayda yapılması gereken en güzel amel; Kur’an üzerinde düşünmektir.

 

اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا فٖيهِ اخْتِلَافًا كَثٖيرًا

 “Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer O (Kur’an), Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.” Nisa/82

 Hz. Peygamber’e (s.a.a) atılan iftiralardan biri de ‘Kur’an’ı Muhammed’e bir başkası öğretmiş’ demeleridir.

“Şüphesiz biz onların: ‘Kur’an’ı ona ancak bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz...”  İşte onların bu töhmetine karşı bu ayet nazil olmuştur.

 İnsanların söz ve yazıları genellikle zaman içerisinde gelişim gösterir veya çelişkiler içerir. Ancak Kur’an, savaşta ve barışta, gurbette ve şöhrette, kuvvetliyken ve zayıfken, zamanın yüz çevirişinde ve zirvesinde, yani tüm koşullarda hiçbir ihtilaf ve çelişki içermeden hiç ders okumamış bir kimsenin dilinden 23 yıl boyunca insanlara beyan edilmiştir. Haliyle bu durum, bir beşerin öğretisi değil de Allah kelamı olduğunun delilidir.

 Kur’an’da düşünme emri herkesedir, her zaman ve her nesle hitap eder. Bunun işareti de düşünen her kimsenin mutlaka her zaman diliminde bir noktaya varacak olmasıdır.

 Hz. Ali (a.s) Kur’an’ın anlamının sınırsız oluşuna dair şöyle buyurur: “Kur’an, derinliği idrak edilemeyen bir deniz gibidir.”

 Ayet üzerinde küçük bir dikkat ile güzel neticeler alabiliriz. Bunlardan belli başlıları şöyledir;

 1 – Kur’an üzerinde düşünmemek, Allah tarafından kınanmıştır. “…düşünmeyecekler mi?”

 2 – Kur’an üzerinde düşünmek, nifak hastalığını gideren ilaçtır.  “…düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.”

3 – İslam ve Kur’an’a eğilimin yolu, taklit değil düşünmek ve akletmektir. “…düşünmeyecekler mi?”

 4 – Kur’an herkesi düşünmeye davet etmiştir. İnsanın anlayışı, Kur’an’ın bilgilerini idrak etmeye ulaşacaktır. “…Kur’an üzerinde düşünmeyecekler mi?”

 5 – Kur’an’da ihtilaf ve çelişkinin var olduğu zannı, ancak sıradan bir bakışın, üzerinde düşünmemenin ve dikkatsizliğin neticesidir. “…düşünmeyecekler mi?”

6 – Kur’an, Hz. Peygamber (s.a.a)’in risaletinin hak olduğuna delildir. “Eğer O, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı…”

 7 – Ayetlerin hepsinin çelişkiden ve ihtilaflardan uzak olması, kaynağının herhangi bir değişikliğe uğramayacağını gösterir. “Eğer O, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı…”

 8 – Allah’tan gelen her şey haktır, sabittir ve çelişkiden, dağınıklıktan, tenakuzdan uzaktır. “Eğer O, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.”

 9 – İlahi olmayan tüm kanunlarda çelişki ve tenakuzla karşılaşmak mümkündür. “Eğer O, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.”

 10 – İhtilaf, değişim ve gelişim, insan görüşünün gerekliliğidir. “…tutarsızlık bulurlardı.”

 11 – Her mektep ve ideolojiyi yok etmenin en iyi yolu, tenakuz ve çelişkilerinin keşfedilmesi ve beyan edilmesidir. ”…onda birçok tutarsızlık bulurlardı.”

 Cuma namazı sonrası ülkenin dört bir köşesinde İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin nükleer anlaşma kararına destek için geniş çaplı gösteriler düzenlendi.

Bugün Cuma namazı sonrası ülkenin dört bir köşesinde İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin nükleer anlaşma kararına destek için geniş çaplı gösteriler düzenlendi.

İran’ın farklı şehirlerinde gerçekleşen gösterilerde "ABD’ye ölüm, İsrail’e ölüm" sloganları yükseldi.

İran bayrakları ve İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei'nin resimlerini taşıyan vatandaşlar, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran karşıtı yaptırımlarını kınanayarak, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin kararına destek verdiler.

Ülke genelinde gerçekleşen geniş çaplı gösterilerde İran halkı İslam İnkılabı’na bağlılık yemini etti.

 

Zarif: AB, taahhütlerini yerine getirsin
 
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mohammad Cevad Zarif, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, AB’nin İran’dan Kapsamlı Orak Eylem Planına (KOEP) çerçevesinde taahhütlerini yerine getirmesini istemesinden önce kendi taahhütlerini yerine getirmesini istedi.

Zarif,’’ AB’nin bugün yayınladığı bildirisi KOEP’in neden bu halde olduğunun açıklamasıdır, ABD bir seneden beri Avrupa ve diğer dünya ülkeleri için zorbalık yapmakta ve AB sadece bundan üzüntü duyduğunu bildiriyor. ‘’ dedi.

Zarif mesajında, ‘’AB, İran’dan tek taraflı olarak çok taralı olan bir anlaşmaya bağlı kalmasını istemesi yerine kendi taahhütleri ve bunların içinde ekonomik ilişkilerin normalleşmesini yerine getirmeli. ‘’ dedi.

AB bugün yayınladığı bir bildiride KOEP’i desteklediklerini fakat her bir ültimatomu kabul etmediğini bildirdi.

Cumartesi, 11 May 2019 04:09

İran: Uranyum Seviyesini Artıracağız

İran devlet televizyonu, Tahran hükümetinin Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Çin ve Rusya Büyükelçiliklerini nükleer faaliyetlere tekrar başlayacağı konusunda bilgilendirdiğini duyurdu. Tahran, anlaşmanın iptali için henüz erken olduğunu açıkladı. 

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 60 gün sonra İran'ın nükleer anlaşmayla uygunluk konusunda küçülmeye gidileceğini, uranyum zenginleşme seviyesini artıracaklarını söyledi. Ayrıca Ruhani, nükleer anlaşma tekrar BM Güvenlik Konseyi'ne gönderilirse sert yanıt vereceklerini, Tahran'ın nükleer uzlaşma konusunda hazır olduğu yönünde uyarıda bulundu. 

Washington yönetimi, İran ile BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi ve Almanya arasında 2015'te imzalanan nükleer anlaşmadan Mayıs 2018'de tek taraflı çekilmişti.

ABD'nin anlaşmadan çekilerek yaptırımları getirmesinin ardından Tahran yönetimini nükleer anlaşmada tutmak isteyen AB, İran'la ticareti kolaylaştırmak ve Avrupalı şirketleri ABD'nin yaptırımlarından korumak için INSTEX adlı ödeme mekanizmasını devreye sokmuş ancak mekanizmanın sadece ilaç ve gıda ticaretini kapsayacağı açıklanmıştı.

İran nükleer anlaşması, ABD Başkanı Donald Trump'ın Mayıs 2018'de anlaşmadan çekildiğini ve İran'ın nükleer programı nedeniyle yaptırımların yeniden devreye girdiğini açıklamasıyla tehlikeye girmişti. Ancak Rusya, Çin, Fransa, Almanya ve İngiltere de dahil olmak üzere anlaşmaya katılan diğer ülkeler, ABD'nin Tahran'a tek taraflı olarak getirdiği kısıtlamaları eleştirerek, İran Nükleer Anlaşmasına bağlı olduklarını açıklamıştı.

Reuters yazdıAvrupa Bercam’ı korumak için Çin ve Hindistan’dan medet umuyor
 Bercam nükleer anlaşmasında gelinen noktayı değerlendiren Reuters, Tahran yönetimi Bercam’daki bazı yükümlülüklerini askıya almasına rağmen Avrupa bu anlaşmayı savunmayı sürdüreceğini belirtti.

Reuters, ancak Avrupa ülkeleri Bercam nükleer anlaşması Hindistan ve Çin İran’dan ham petrol satın almadıkları takdirde çökeceğini düşündüklerini ve bu yüzden bir yolunu bulup Çin ve Hindistan’ın İran’dan ABD’ye rağmen ham petrol alımını sürdürmesini sağlamaya çalıştıklarını kaydetti.

 

  Bismillahirrahmanirrahim

Ramazan ayında eğitim için bütün şartlar hazırdır; en önemlisi ise tuttuğunuz oruçtur.

İnsanın kendisini yetiştirme mevsimi:

Bizler hammadde gibiyiz; bu hammaddeyi işleyip güzelleştirerek verimli hale getirirsek hayatımızda yapmamız gereken işi yapmış olacağız. Yaşamın hedefi de budur. Vay olsun, ilim ve amel yönünden kendisinde bir değişiklik yapmayanın haline. Hiç bir değişiklik yapmadan bu dünyaya geldiği haliyle bu dünyadan göçüp giden insanın vay haline, üstüne üstlük hayatı buyunca yaptığı fesadlar, günahlar da onu yıpratmış olacak.

Mümin, bu hammaddeyi işlemek için çaba harcamalıdır, hem de devamlı. Zannedilmesin ki, devamlı uğraşmak mümkün değildir veya fazladır. Bilakis hem mümkündür, hem de aşırı ve fazla değildir. İnsan yasak ve haram olan işlerden kaçınır, ilahi yolda ciddiyetle hareket ederse hedefe ulaşmanın imkan dahilinde olduğunu görecektir. İnsanın kendisini eğitmesi, yetiştirmesi, hammadeyi işlemesi budur işte. Namazlarda hep “iyyake ne’budu ve iyyake neste'in” söylenmesi, devamlı ruku yapılması, devamlı secdeye kapanıp tesbih edilmesi ve devamlı hamd edilmesinin hikmeti, insanın daimi olarak kendisini yetiştirmesi için çaba harcamasının gerekliliğini gösteriyor.

İnsanın meşguliyetleri; şahsi işler, rızkı kazanmak için çalışmak, sorunlarla boğuşmak gibi işler insanın gerektiği gibi kendisi ile ilgilenmesine engel oluyor. Bundan dolayı Allahu Teala Ramazan ayını kendimizi yetiştirmemiz için karar vermiştir. Bu ayın kadrini bilin, kendinizi eğitmek için devamlı uğraşamıyorsanız en azından Ramazan ayını ganimet bilin.

Ramazan ayında eğitim için bütün şartlar hazırdır; en önemlisi ise tuttuğunuz oruçtur. Bu en büyük ilahi tevfiktir. Tevfik ne demektir? Tevfik, yani Allah’ın insan için en münasib olanı sunmasıdır; Allah orucu farz kılarak bu ayda kendimize eğilmemiz için müsait ortamı oluşturmuştur. Oruc büyük bir nimettir. Mide boştur, oruçlu olduğumuz sürece nefisle mücadele ediyoruz; istediğiniz şeyi yiyip içemiyorsunuz, birçok nefsani istekleri yasaklıyorsunuz. Bu nefisle mücadeledir. Nefis ve heva hevesle mücadele insanın kendisini eğitmesidir.

Ramazan ayı insanın kendisini eğitmesi için çok müsait bir zamandır; Allah-u teala bu fırsatı bizlere sunmuş ki kendimizi eğitelim. Bu ayın saatleri en bereketli vakitlerdir. Bu ayda bir rekat namaz, bir zikir, sadaka vermek, silayı rahimde bulunmak bu ay dışında yapılan bu amellerin kat kat fazlası mükafat olarak insana veriliyor; insana daha fazla maneviyat kazandırıyor.

Kendi doktorumuz olalım:

Ramazan ayı insanın kendisini eğitmesi için çok müsait bir ortamdır; bir doktorun, şeker, tansiyon, kolestrol, kemik hastalıkları gibi çeşitli hastalıklara müptela olmuş hastasını tedavi etmesi gibi. Doktor hastalıkları tanıyor ve tedavisini de biliyor. Hastasını tedavi etmek için önce hastalıkları bir kağıda yazıyor, bu hastalıklardan hangisine mübtela olduğunu tesbit ediyor, eğer doktor bazı hastalıkları teşhis edemezse tedavi için vereceği ilaç diğer hastalıklarını azdırabilir ve başka hastalıklara da düçar edebilir. Hastalıkları büyük bir titizlikle yazar, daha sonra hangisinin önemli olduğunu ve öncelik verilmesi gerektiğini tesbit eder ve daha sonra detavisi için ilaç yazar. Hastalıklar için yazacağı ilaca başka hastalıklara zarar vermemesi için dikkat eder.

Siz de kendi doktorunuz olun. Hiç kimse insanının kendisi gibi hastalıklarını teşhis edemez. Bazı hastalıklar vardır ki başkası söylese insanın zoruna gider. Biri bana “sen hesudsun/ kıskançsın” kızarım, başkasının “hesud” demesine insan tahammül edemez. Neden hakaret ediyorsun, diye cevap veririz. Başkasından birşey kabul etmeye hazır değiliz, ama kendi kendimize baktığımız zaman bu hastalığın kendimizde olduğunu görürüz. İnsan hastalığını başkasından saklayabilir ama kendisinden gizleyemez ve kendisini aldatamaz. Öyleyse hastalıklamızı en iyi tesbit edecek kendimiziz. Elinize kağıt kalem alın hastalıkları teker teker yazın; hasud, cimri, başkalarının kötülüğünü isteme, vazifesine itinasızlık, görevini ihmal, kendisinini beğenmek, gurur, tekebbür, mümin ve salihlere suizan vb tesbit ettiğimiz bu hastalıklarımızı Ramazan ayında elimizden geldiği miktarda teker teker tedavi etmeye çalışalım. Eğer bu hastalıkları tedavi edemezsek bu hastalıklar bizi helak edecektir. Cismi hastalıklar menevi ve ruhi hastalıkların yanında naçizdir. Bizi helak edecek bir hastalığın varlığını bize haber verseler ne kadar teleşlanırız, geceleri uykumuz kaçar, en iyi doktorların bulmaya çalışırız, örneğin bedenimizde bir “ur” olsa, onun kanser olma ihtimali ile korkuya kapılırız. Bu dünya hayatı nedir ki, kaç yıl daha kalacağız; beş yıl, on yıl sonunda yine gidiciyiz, bu dünyada ebedi kalıcı değiliz ki. Bedenimizin helak olması, yok olması hakkında bu kadar korkuyoruz.

Manevi hastalıklara düçar olup helak olmayı düşündük mü hiç? Ebedi ilahi azaba düçar olmak, ebedi saadet hayatından mahrum olmak, Allah’ın bizler için hazırlamış olduğu maddi ve manevi lezzetlerden mahrum kalmak... Kıyamet gününü düşünün, bu dünyada işyerinde, bölgemizde beraber olup muaşeret ettiğimiz insanlara yüce makamlar verildiğini göreceğiz, onları cennete götürecekler, cehennem azabından uzaklaştıracaklar ama bizler kendimizi eğitmediğimizden, bir anlık gafletimizden dolayı bütün o nimetlerden mahrum kalacağız. “Sen onları, gaflette oldukları ve iman etmedikleri bir halde işin bitmiş olacağı hasret/ pişmanlık günü hakkında uyar” ayetinin belirttiği gibi o gün iş işten geçmiş olacak. İnsan pişman olacak ama fayda sağlamayacak bu pişmanlığı.

Kardeş ve bacılarım! Eğer kendimizi eğitmezsek bedbaht olacağız; yüzkaralığı, mahrumiyet, Allah’ın gözünden düşmek, manevi makamlardan uzak kalmak, ilahi ebedi nimetlerden mahrum ve eli boş kalmak. Öyleyse kendimize gelelim, Ramazan ayı iyi bir fırsattır, ahlak kitapları elimizde var, okuyalım, ama önemli olan insanın heva hevesini kontrol etmesi ve ona hakim olmasıdır.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, ABD’nin hiçbir yeni yaptırım tehdidinin Moskova ve Tahran’ın nükleer alanı da kapsayan, karşılıklı yarara dayalı işbirliğini durdurmayacağını belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İran’ın Buşehr Nükleer Santrali’nin mevcut reaktör ünitesinin dışında genişletilmesi ve doğal uranyum karşılığında zenginleştirilmiş uranyumun İran dışına çıkarılmasına yönelik faaliyetlerin yaptırıma maruz kalabileceği yönündeki açıklamasını, Ryabkov, Sputnik’e değerlendirdi.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı "Yeni yaptırımlar ile ilgili hiçbir tehdit, İran ile yasal ve karşılıklı yarara dayalı işbirliğimizi durdurmayacak. Biz uzun süredir ABD’nin Rusya’ya yaptırım uygulamaları koşullarında yaşıyoruz, bunun 2012’den bu yana böyle devam ettiğini hatırlatırım. Bu süre içinde ABD tarafından uygulanan bu yasadışı yönteme karşı ciddi bir adaptasyonun sağlandığı ortada" diye konuştu.

‘İranlı ortakların bu alanda daha da zengin deneyime sahip olduklarına’ dikkat çeken Ryabkov, ekledi:

“Dolayısıyla bu türdeki tehditleri sakin bir biçimde algılıyoruz, şantaja boyun eğmiyoruz ve Amerikalı meslektaşlar, kendi ulusal yasalarını ülke dışında da uygulama hakları olduğu düşüncesiyle hangi tedbirleri alırsa alsın, ülkelerimizin uluslararası hukuka ve ulusal mevzuatlarına tamamen uygun olarak, nükleer alan da dâhil olmak suretiyle İran İslam Cumhuriyeti ile işbirliğimizi sistematik olarak genişletip geliştireceğiz.”

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamada, 2015 yılında yapılan İran'la nükleer anlaşma kapsamında, İran'la sivil nükleer çalışmalar yapmasına izin verilen dört ülkeye tanınan, daha önceki dönemlerde 180 gün olan yaptırım muafiyetinin 90 günlüğüne uzatıldığı belirtilmişti.

Ancak aynı açıklamada, 4 Mayıs'tan itibaren İran’ın Buşehr Nükleer Santrali’nin mevcut reaktör ünitesi dışında genişletilmesine yönelik yardım ve destek faaliyetlerinin yaptırıma maruz kalabileceği, ayrıca doğal uranyum karşılığında zenginleştirilmiş uranyumun İran dışına çıkarılmasına yönelik faaliyetlerin de bundan sonra ABD yaptırımlarının kapsamına girebileceği kaydedilmişti.

Pazar, 05 May 2019 06:36

İnsan ve Tabiat İlişkisi

Tasavvuf düşüncesine göre yüzde yüz yabancı iki unsurun ilişkisidir bu. Hatta bundan da öte, mahkûmla zindanın ilişkisidir; bülbülün kafesle, Yusuf'un Kenan diyarındaki kuyuyla ilişkisi gibidir.

Kimilerine göre insanın dünyaya gelişi, bülbülün kafese konulmasına, bir hürün hapsolmasına, ya da Yusuf'un (a.s) kuyuya düşmesine eş bir olay olarak değerlendirilebilir.

Tabiatı insanoğlunun zindanı, düştüğü bir kuyu ya da içine kapatılmış olduğu bir kafes şeklinde yorumlamamız halinde, insan-tabiat ilişkisini de yekdiğerine zıt iki unsurun ilişkisi olarak kabul etmemiz gerekecektir elbet.

Bu durumda insanoğlunun tabiatta; üzerinde yaşamakta olduğu bu yeryüzünde ne yapması, hangi ve ne tür faaliyetler göstermesi gerekecektir peki?

Dünyayı bir kafes, insanı da bu kafese kapatılmış bir kuş olarak kabul edersek; kuşun kafes içinde yegâne düşüncesinin ve yapması beklenen yegâne eylemin bu kafesten kurtulmak olduğunu; bu durumda onun başka hiçbir şey düşünmeyip, hiçbir şey yapmayacağını da kabul etmemiz gerekecektir.

Bir mahkûmun, bir an önce zindandan kurtulmaktan başka bir düşüncesi olabilir mi? Hatta zindanın duvarını delmek ya da yıkmak pahasına da olsa hürriyetine kavuşmak için elinden geleni yapmasından başka ne beklenebilir?

Kapatılmış olduğu zindanla mahkûm arasındaki en bariz ilişki ve mahkûmun göstereceği en tabii tepkidir bu.

Kuyuya düşmüş bir Yusuf'un, oralardan geçecek bir kervanı beklemekten, kervandakilerin su almak için kuyuya sallayacakları bir kovaya tutunup kuyudan kurtulabilmekten başka bir umudu ve düşüncesi olmayacaktır elbet.

Peki, İslam nazarında insan-tabiat ilişkisi nasıldır?

Kur'an-ı Kerim bu ilişkiyi mahkûmun zindanla, kuşun kafesle, Yusuf'un kuyuyla ilişkisi şeklinde mi tanımlamaktadır acaba?

Bu soruya tatmin edici bir cevap aramak kaçınılmazdır; zira tasavvufta bu mevzu üzerinde ziyadesiyle durulmuştur.

Bakınız Senai ne diyor:

"Kırıver kafesi, tavuslar misali. Kanatlanı ver şu yücelere bir..."

Ya da diğer bir tasavvufçunun deyişiyle:
"Ey Mısır'ın Yusuf'u. çıkıver kuyudan artık..."

İslam'ın Görüşü

Tasavvufi düşüncede insan-tabiat ilişkisi böyle tanımlanmaktadır. Ancak, İslam nazarında insanın tabiatla olan ilişkisi çiftçinin tarlayla, tüccarın ticaretle, ibadet eden abidin mabetle olan ilişkisi şeklinde yorumlanır. Bir çiftçi için tarla amaç değil, araçtır. Yâni çiftçinin evi barkı şehirde ya da mesela köydedir; asıl yurdu orasıdır; fakat o, geçim için gerekli mutluluk, refah ve saadeti sağlayabilmek maksadıyla tarlaya gider ve orada çalışır. Gitmelidir tarlaya o.

Evet, tarlaya gitmeli ve orayı ekime müsait bir hale getirmelidir.

Bu amaçla çift sürüp kazdığı tarlaya tohum ekmeli, buğdaylar yeşerince mevcut zararlı otları söküp atmalı, olgunlaştığında mahsulü biçip harman etmelidir:

"Dünya, ahiret tarlasıdır." (1)

Evet, insan-tabiat ilişkisi böyle değerlendirilir İslam'da. Tarlasını yanlışlıkla evi zanneden bir çiftçi hata etmektedir elbet. çiftçi tarlasını bilmeli ve tarlayla evini karıştırmamalıdır; biri yerleşip yaşadığı yer; diğeriyse bu yaşamı ve sonrasını temin edebilmek için kullanacağı bir araç ve vesiledir.

Keza bir tüccar için piyasa iş yeri, çalışıp çabalama mekânıdır. Yâni sermaye ve emeğini birleştirecek ve daha fazla kazanacaktır bu mekânda. İslam nazarında dünya ve tabiat âlemi de böyle bir ticaret piyasasından ibarettir işte. Ali'nin (a.s) de, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) de belirtmiş olduğu gibi:

"Dünya, Allah evliyalarının ticaret mekanıdır" (2)

Bir gün adamın biri Hz. Ali'nin (a.s) yanına gider ve oturup dünyayı kötülemeye başlar Ali'nin (a.s) dünyadan hoşlanmadığını, dünyayı yerdiğini duymuştu, ama dünyanın nesini kınadığından haberi yoktu bu adamcağızın. Onun anladığı kadarıyla Ali (a.s) dünyadan hoşlanmıyordu işte; bu yüzden de dünyayı, yâni tabiat âlemini ha bire yeriyor olmalıydı.

Hâlbuki bilmiyordu ki Ali'nin (a.s) kınadığı şey tabiat elemi ya da salt dünya küresi değildi asla! O, dünyayı değil, dünya perestliyi kınamakta, insanı değil, maddeye tapan şaşkını yermekteydi. Zira Hakka tapış ve hakikate ibadet edişin karşı eylemi olan ve gerçekte insani değerleri bütünüyle reddetmekten başka bir şey olmayan büyük bir hatadır bu.

Evet, adam oturup dünyayı kötülemeye, dünyadan yakınmaya başlayınca Hz. Ali (a.s) pek rahatsız oldu:

"Ey dünyayı kınayıp duran kişi, behey dünyaya aldanmış adam! Dünya seni aldatmış değil, sen dünyaya aldanmışsın! Dünya insanı aldatmaz ki; kişi kendi aldanır..." (3)

Evet, dünyanın aldatan değil, insanın aldanabilen olduğuna dikkat çekilmekte. Hz. Ali'nin (a.s) özellikle vurguladığı bu noktayı basit bir örnekle açıklayabilmek mümkün: İhtiyar bir kadın düşünün; takma dişler, takma kirpikler, peruk ve daha nice çeşitli makyajlarla süslenmiş ve kendisine genç bir kadın görüntüsü vermiştir. Delikanlının biri onun görünüşüne aldanıp onunla evlenmek isteyebilir.

Burada genç delikanlı aldanmış ve hata etmiştir; ancak ihtiyar kadın da "aldatıcı" olmuş ve bu aldanışa bizzat ve bilfiil sebep teşkil etmiştir. Kadın yaşlı mı yaşlıdır; kendisiyle evlenmek isteyen delikanlıya bunu açıkça söylemekte ve:

"Yaşım geçkin, ağzımda bir tek dış yok, başımda gördüğün nesne de saç değil peruktur!. Ben buyum işte; ne dersin, yine de evlenmek ister misin benimle?!" demektedir. Ancak kadıncağız her ne kadar yaşının geçkin, dişlerinin takma, saçlarının peruk olduğunu söyleyip durmaktaysa da delikanlı "bunlar işin cilvesi" diyerek onunla evlenirse bu durumda kadıncağız onu aldatmamış, bizzat kendisi kendisini kandırmak istemiştir.

Ali (a.s) şöyle demektedir:

"Dünyanın hiç bir şeyi örtülü değil ki! Dünya hangi gerçeğini gizlemiştir bugüne dek? Ne zaman aldattı, neyiyle aldattı seni dünya?! Babanı kendi ellerinle toprağa verdiğinde mi aldattı seni dünya? Dünya, "Ben buyum işte demekte açıkça." Bende sebat yoktur, kalıcı değilim. "Olduğum gibi gör ve bu gerçeğimle tanı beni. Neden olduğum gibi değil de, olmamı istediğin gibi görmektesin beni hala?" diye haykırmakta hep."
 O halde dünya kimseyi aldatmış değildir; kişinin kendisi kendisini aldatmaya çalışmaktadır.

Ve şöyle ekler Ali (a.s):

"Gel muhasebe yapalım şimdi; bu durumda dünya mı sana, yoksa sen mi dünya ya kıymaktasın? Sen mi bu dünyaya ihanet etmektesin, yoksa bu dünya mı ihanet etmekte sana?!

Ne zaman kandırdı seni dünya? Ne zaman mahvetti seni? Heveslerinin, nefsani arzularının peşi sıra giden kendin değil misin? Dünya, Allah evliyalarının ticaret mekânı, Allah dostlarının ibadetgâhıdır. İbadetgâhı olmayan kişi nasıl ibadet eder, abid kişi nerede ibadete koyulabilir? Piyasa denilen şey olmazsa tüccar nasıl artırabilir sermayesini? Piyasa ve ticaret olmazsa kişi nasıl kazanç elde edebilir ki?!" (4)

Dünyanın insan için bir zindan, bir kuyu ya da bir kafes sayıldığı ve insanın yegâne görevinin bu kafesi kırmak, bu zindandan kurtulmak olduğu düşüncesi ruh ve nefsi tanıma meselesiyle ilgili olarak ayrı bir düşünceye dayanır ki İslam onu kabul etmemiştir.ehlader

Kaynaklar

1-Menavi'nin Künuz-ül Hakaik adlı eseri,
2-Nehc-ül Belağa, Hikmetli sözler: 131.
3- Nehc-ül Belağa, 492.
4- Nehc-ül Belağa, Hikmetli sözler: 131.

 
 

Bu ayda, cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları ise açılır....


Ramazan ve oruç hakkında Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamları'ndan nakledilen hadisler birkaç örnek:

1- Bir kutsî hadiste yüce Allah "Oruç benim içindir ve karşılığını da ben veririm." veya, "karşılığı da benim kendimim." buyuruyor.

Orucun yüce Allah için oluşunun anlamı şudur: Oruç ibadeti, ibadetler içinde olumsuz (eksi yönü olan) tek ibadettir. Namaz ve hac gibi başka ibadetler ise, olumluluktan oluşurlar veya bir şekilde olumlu unsurlar taşırlar.

Varoluşsal bir eylem, pürüzsüz ve kesin olarak kulun kulluğunu ve yüce Allah'ın rablığını belirginleştirmez.Çünkü bu tür bir faaliyetin maddi yetersizlikten, sınırlılık musibetinden ve bencillik olgusundan soyutlanması imkânsız gibidir.

Bu davranışlarda yüce Allah'a pay verilmesi mümkündür. Oysa olumsuzluk içeren ve yerin cazibelerine saplanıp kalmaktan kurtulma, nefsin temel arzularına bir süre ara verme ve onlardan arınma olarak tanımlanan oruçta durum bundan tamamen farklıdır.

Çünkü Allah'tan başkasının olumsuz/eksi nitelikli bir eylemden pay alması söz konusu değildir. "Karşılığını da ben veririm." ifadesi, orucun karşılığını verme hususunda Allah ile kul arasında kimse aracılık yapamaz, anlamını ifade eder.

Bu, yüce Allah'ın, sadakaları hiç kimsenin aracılığı söz konusu olmadan almasına benzer. "Karşılığı da benim kendimim." cümlesinden, oruç tutanın ecrinin yüce Allah'a yakın olma olduğu anlaşılıyor.

2- Ramazan ayına üç gün vardı. Peygamberimiz (s.a.a) Bilal'e halkın toplanması için çağrıda bulunmasını emretti. Halk toplanınca, kürsüye çıktı ve yüce Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle buyurdu. "Ey insanlar! Yüce Allah bu seçkin aya ulaştırdı sizi ve şimdi bu ay gelip çatmak üzeredir. Bu ay, tüm ayların baş tacı olup hepsinden efdaldir. Bu ayda, bin aydan daha hayırlı ve üstün olan bir gece vardır. Bu ayda, cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları ise açılır."

3- İmam Bâkır (a.s), Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakleder: "Ey insanlar topluluğu! Ramazan ayının hilâli doğunca, şeytanlar zincire vurulur; gök, cennet ve rahmet kapıları açılıp cehennem kapıları kapanır ve dualar kabul edilir. İftar zamanı geldiğinde oruçlular kavuşmuş ve kurtulmuşlardır. Yüce Allah onları ateşten kurtarmıştır çünkü.

Her gece bir melek şöyle seslenir: 'Af dileyen var mı? Allah'tan kendisini bağışlamasını ve tövbesini kabul etmesini isteyen var mı? Allah'ım! Kim yoksulları yedirip içirir ve bağışta bulunursa, onu mükâfatlandır ve kim cimrilik eder, pintilikte bulunursa, onu yok et.' Şevval ayı gelip çatınca da müminlere şöyle seslenir: Yarın ödülünüzü alın; çünkü yarın ödül günüdür." Bunları söyledikten sonra İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: "Canımı elinde tutana andolsun ki sözü edilen mükâfat, dirhem veya dinar türünden değildir."

4- İmam Sadık (a.s) Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakleder: "Oruçlu kimse Müslümanlıktan çıkmadıkça, yatağında olsa da ibadet hâlindedir."

5- İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Oruçlu kimsenin uykusu ibadet ve nefesi tesbih ediştir. Allah Musa'ya (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Musa! Oruçlu kimsenin ağzının kokusu, benim indimde misk kokusundan daha hoştur." "Oruçlu kişinin iki mutluluğu ve öğüncü vardır: Biri iftar zamanı, diğeri de Rabbiyle görüşme anıdır.

"6- İmam Sadık (a.s) ramazan ayı gelince, evlâtlarına şöyle tavsiye ederdi: "(Fazla) ibadet etmeye gayret gösterin; çünkü bu ayda halkın rızkı bölüştürülür ve eceller yazılır. Bu ayda, Allah'ın davetine icabet edip gidecek olanlar belli olur. Ramazan ayında bir gece vardır ki o gecede yapılan amel bin gecenin ibadetinden daha üstündür."

7- Hz. Ali halka şöyle buyuruyordu: Ramazan ayında fazla dua edin; istiğfar edin. Çünkü dua vasıtasıyla sizden bela giderilir ve istiğfarla günahlarınız affedilir."

8- Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Oruç cehennem ateşinden korunmak için bir kalkandır."

9- Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah buyuruyor ki: 'Sabır hariç insanların bütün iyi amellerine on kattan yedi yüz kata kadar sevap verilir. Sabrın mükâfatını ise, ben vereceğim.' O hâlde, sabrın sevabını sadece yüce Allah bilir, sabır ise oruçtur."

10- İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilir: "İmam Zeynelabidin (a.s) oruç tutar ve o gün bir koyun kestirerek büyük kazanların yanında durur ve pişirilen yiyeceğin kokusu kendine ulaştığında, tencerelerin getirilmesini emreder ve tencerelere doldurulan yemekleri çeşitli evlere gönderdikten sonra kendileri ekmek ve hurmayla iftar ederlerdi."

11- İmam Bâkır (a.s) Sedîr'e; "Ey Sedîr! Bu gecelerin nasıl geceler olduğunu biliyor musun?" Sedîr, "Atam sana feda olsun, dedi, ramazan ayı geceleridir." İmam, "Her gece İsmail oğullarından (asil Arap) on köleyi azat edebilir misin?" diye sorunca Sedîr, "Atam sana feda olsun, böyle büyük bir işi yapmaya gücüm yetmez." cevabını verdi. İmam bir köleye ininceye kadar sayıyı azalttı; fakat Sedîr her defasında özür dileyerek yapamayacağını söyledi. İmam, "Her gece bir Müslümana iftar veremez misin?" diye sorduğunda Sedîr, "On kişi de olsa iftar verebilirim." dedi. Bunun üzerine İmam şöyle buyurdular: "Müslüman kardeşine iftar yemeği vermek, İsmail oğullarından köle azat etmeye denktir."

12- Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Her kim ramazan ayını susarak oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini, şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan, haramdan ve gıybetten Allah'ın rızası için korursa, yüce Allah onu kendine yakın kılar, öyle ki o adam Hz İbrahim Halilullah'a (onun makamına) erişir ve onunla birlikte olur."

13- Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim sevabı için bir gün sünnet oruç tutarsa, günah ve hatalarının bağışlanması farz olur:"

14- Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilir: Resulullah (s.a.a) şaban ayının sonunda ramazan ayı münasebetiyle ["Şabaniyye hutbesi" diye meşhur olan] bir hutbesinde bize şöyle buyurdu: "Ey İnsanlar! Allah'ın ayı, bereket, rahmet ve mağfiretle size varıp ulaşmıştır.

Öyle bir ay ki Allah indinde her aydan daha üstündür. Gündüzleri en iyi gündüz; geceleri en üstün gece ve saatleri en iyi saatlerdir. Öyle bir aydır ki, o ayda Allah'ın misafirliğine davet edilmiş ve Allah'ın ikramına layık kimselerden kılınmışsınızdır.Nefeslerinizde tesbih, uykunuzda ibadet sevabı vardır."

"Bu ayda niyetler ve temiz kalplerle sizleri oruç tutmaya ve Kur'ân okumaya muvaffak etmesi için Allah'ı çağırın (dua edin). Asıl kötü ve bedbaht kimse, bu büyük ayda Allah'ın mağfiretinden mahrum olan kimsedir." "Açlık ve susuzluğunuzla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu hatırlayın. Fakir ve miskinlere sadaka verin. Büyüklerinize saygı gösterin.

Akrabalarınıza sıla-i rahim yapın (akrabalık hakkını koruyun), dilinizi tutun, gözünüzü haramdan koruyun ve kulağınızı haram olan şeyleri duymaktan sakındırın.Halkın yetimlerine şefkat gösterin ki, sizin de yetimlerinize şefkat göstersinler. Günahlarınızdan tövbe edin ve namaz vakitleri dua için ellerinizi O'na doğru kaldırın; bu saatler yüce Allah'ın halka rahmet gözüyle baktığı, münacatlarına icabet ettiği ve nidalarına 'lebbeyk' dediği en iyi saatlerdir."

"Ey İnsanlar! Nefisleriniz amellerinizin rehinesidir. O halde istiğfar vasıtasıyla onları azat edin; sırtlarınız günahtan ağırlaşmıştır, uzun secdeler ederek yükünüzü hafifletin.Bilin ki, yüce Allah namaz kılanları ve secde edenleri azaplandırmamak ve kıyamette onları cehennem ateşiyle korkutmamak üzere kendi izzetine ant içmiştir." "Ey İnsanlar! Her kim bu ayda oruçlu bir mümine iftar verirse ona bir köle azat etmenin sevabı verilir ve geçmiş günahları affedilir."

Birinin, "Ya Resulullah (s.a.a)! Bizim hepimiz bir mümine iftar verecek güçte değiliz." demesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bir hurma tanesiyle veya bir içim suyla da olsa cehennem ateşinden kurtulmaya çalışın." "Ey İnsanlar! Her kim bu ayda ahlâkını iyileştirirse kıyamette sırat köprüsünden geçmesine müsaade edilir.Her kim bu ayda (emri altındaki) kölesinin işini hafifleştirirse yüce Allah kıyamette onun hesabını kolaylaştırır."

"Her kim bu ayda şerrini halktan uzaklaştırırsa, yüce Allah kıyamette gazabını ondan uzaklaştırır. Her kim bir yetime ikram ederse, Allah da kıyamette ona ikram eder. Her kim akrabasıyla ilgilenir, ona ihsanda bulunur, üzerine düşeni yaparsa, Allah da kıyamette onunla ilgilenir, ona ihsanda bulunur, üzerine düşeni yapar. Her kim de akrabasıyla ilişkisini keserse, yüce Allah kıyamette rahmetini ondan keser.

Her kim bu ayda sünnet namaz kılarsa, yüce Allah onun hakkında ateşten beraatı -uzak olmayı- yazar. Her kim bu ayda bir farizeyi yerine getirirse diğer aylarda yapılan yetmiş farizenin sevabı verilir ona. Her kim bu ayda bana fazla salavat getirirse, yüce Allah kıyamette onun salih amellerinin terazisini ağırlaştırır ve her kim bu ayda Kur'ân-ı Kerim'den bir ayet okursa diğer aylarda yapılan bir Kur'ân hatmi sevabı verilir ona." "Ey İnsanlar! Bu ayda cennetin kapıları açılmıştır.Allah'tan o kapıları sizin yüzünüze kapatmamasını isteyin; (bu ayda) cehennemin kapıları kapanmıştır; Allah'tan, o kapıları (sizin yüzünüze) açmamasını isteyin, bu ayda şeytanlar bağlanmıştır;

Allah'tan onları size musallat etmemesini isteyin."Hz. Ali (a.s) devamında şunları da ekliyor sözlerine: "Ben, 'Ya Resulullah! Bu ayda en iyi amel nedir?' diye sorunca, Resulullah (s.a.a), 'Ya Ebu'l-Hasan! Bu ayda en iyi amel takva ve Allah'ın haramlarından kaçınmaktır.' diye buyurdu ve ağlamaya başladı. "Ya Resulullah niçin ağlıyorsunuz?" diye sorduğumda ise şöyle buyurdu: "Ya Ali, bu ayda sana karşı yapmayı helal bildikleri şey için ağlıyorum.Rabbine namaz kılarken geçmiş ve geleceklerin en kötüsü; Semud kavminin devesini yaralayanın kardeşinin sana doğru gelip kılıçla seni vurarak sakalını kana boyadığını görür gibiyim."

"Ben: Ya Resulullah, bu dinimin salim kalmasından mıdır?" diye sorunca Resulullah (s.a.a); "Evet bu, dininin salim kalmasındandır." cevabını vererek şöyle buyurdu: "Ya Ali! Kim seni öldürürse beni öldürmüş olur, kim sana buğzederse, bana buğzetmiş olur, kim sana küfrederse bana küfretmiştir.Çünkü sen gerçekten de kendi nefsim gibi bendensin, ruhun benim ruhumdur, ahlâkın benim ahlakımdır.

Doğrusu yüce ve ulu Allah beni ve seni bir (anda) yarattı, beni ve seni seçti, beni nübüvvete, seni de imamete seçti. Kim senin imametini inkâr ederse, benim nübüvvetimi inkâr etmiş olur.

Ya Ali! Sen benim vâsim, çocuklarımın "Hasan ve Hüseyin'in" babası, kızım Fatımanın kocasısın, hayatımda ve ölümümden sonra ümmetime halifemsin. Buyruğun benim buyruğum, yasağın benim yasağımdır, beni nübüvvetle gönderene ve yaratılmışların en hayırlısı kılana andolsun ki hiç şüphesiz sen, Allah'ın yarattıkları üzerine hücceti, sırrının emini ve kulları üzerine halifesin."