کارگر

کارگر

Pazartesi, 26 Şubat 2024 05:53

Salih kulların yeryüzünde hükümeti

Kur’an-ı Kerim, diğer bazı kutsal kitaplarda da zikredilen, yeryüzünün her yerinde salihlerden oluşan tek dünya hükümetinin müjdesini vermektedir.


Enbiyâ suresi 105. ayeti: “Andolsun zikirden sonra Zebûr’da da, “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır” diye yazmıştık.”

Cenab- ı Hakk’ın iki semavi kitapta vurguladığı konu son derece önem ve hassasiyete sahiptir. Miras, bir mal veya servetin herhangi bir işlem yapılmadan devredilmesi anlamına gelir. Yeryüzüne salihlerin mirasçı olması, yeryüzü üzerindeki hakimiyetin onlara devredilmesi ve yeryüzünün nimetlerinin onların eline geçmesi anlamına gelir. Ahiret nimetleri de kendilerine ait olmakla birlikte, bu ayette vurgulanan şey, onların bu dünyada da dünya nimetlerine sahip olacaklarıdır.

Bu ayette İlahi kitaplar arasında sadece bu iki kitaptan söz edilmesinin nedeni, Hz. Davud’un, hak ve adalet devletini kuran en büyük peygamberlerden biri olması ve aynı zamanda Beni İsrail, zalimlere karşı ayaklanan ve onların topraklarını miras alan mazlum bir kavimdi.

Diğer bir konuda ayette geçen Allah’ın salih kullarının kim olduğudur. ‘Salihun’ kelimesinin geniş anlamı göz önüne alındığında amelde, ilimde, güç ve kudrette, takva ve imanda, plan, düzen ve sosyal anlayışta fazilet sahibi olanlardır.

Bu yüzden sadece mustazaf olmak düşmanlara karşı zafer kazanmanın ve yeryüzünde hüküm sürmenin sebebi değildir. Mustazaflar yani toplum içerisinde ezilen küçük görülen halklar iman ve likayat gibi iki esası ihya etmedikleri sürece  yeryüzüne hakim olamayacaklardır.

İman sahibi kullar bu faziletlere sahip olduklarında Allah’da müstekbirlerin dünya yönetiminden ellerini çektirerek salih kulların yönetimi ele almalarını sağlıyacaktır.

 Bu yüzden müminlerin bu faziletleri kazanmaları ve zalimlerin yönetimini devirmeleri ve onların yönetimini devralmaları ancak ilahi yardım ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ailesinden olan Kurtarıcı’nın ortaya çıkması ile mümkün olacaktır.(İqna)

 Bloomberg'in haberine göre, küresel petrol piyasası İsrail’e petrole erişebilmesi için fırsatlar sunuyor; ancak İran’ın yaptırım çağrısının başarısı Kazakistan, Azerbaycan ve Gabon gibi Batı Afrika ülkelerine bağlı.

Habere göre İsrail rejimi günde 220 bin varil petrol ithal ediyor ve bunun %60’ı Kazakistan ve Azerbaycan’dan geliyor.

Analiz firması Kpler’in verilerine göre İsrail Mayıs ortasından bu yana günde yaklaşık 220 bin varil ham petrol ithal ediyor ve bunun yüzde 60’ı çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden geliyor. Başta Gabon olmak üzere Batı Afrikalı üreticiler de İsrail’in tedarikinde önemli bir rol oynuyor. 

Müslüman ülkeler tarafından tam bir ambargo uygulanması durumunda İsrail’in elinde çok sayıda alternatif tedarik seçeneği bulunuyor. İsrail’in başlıca müttefiki olan Amerika Birleşik Devletleri, bu yıl küresel deniz piyasasına en büyük ek ham petrol tedarikçisi olarak kabul gördü. Ayrıca İsrail’in yeni tedarikçilerinden Brezilya’nın petrol ihracatı da hızla artıyor.

İsrail güvenli ithalatı sağlamak için petrol limanlarını ve sularını korumalı; Askalan, Hayfa ve Eylat ana ham petrol ithalat terminalleri olarak hizmet veriyor. Askalan günde 180 bin varil işliyor ve Hamas saldırısının ardından geçici olarak kapatıldı.

Eilat 2020’den beri ham petrol ithalatı yapmazken, Hayfa günde ortalama 40 bin varil işliyor. Ortadoğu’da yer almasına rağmen İsrail, Ortadoğulu üreticilerin ham petrol tedarikine büyük ölçüde bel bağlamıyor.(YDH)

Ahmed Kunayta.Gazze yaşadıklarını anlatırken işgalci İsrail’in Gazze’de hukuku nasıl hiçe saydığını bir kez daha gözler önüne serdi.


Terörist İsrail’in Gazze’de hukuk tanımadan devam ettirdiği terörist saldırıları insani krizi her geçen gün daha da derinleştiriyor. İslam ülkeleri liderleri olup biteni adeta film seyreder gibi izlerken Gazze halkının çığlıklarına kulak kabartılmıyor.

Ahmed Kunayta.. Gazze sakinlerinden.. Yazdığı mektupta yaşadıklarını anlatıyor. Elimize ulaşan sözleri şu şekilde:

Babam Allah’ın izniyle şehit oldu..

Allah, 7 yıl kadar önce babamın felç geçirmesini takdir buyurdu. Bu felç onu tamamen hareketsiz kılmıştı. O günden bu yana yatalak durumdaydı ve sağlık durumu iyileşme ile kötüleşme arasında gidip geliyordu.

Geçen bu süreç boyunca ben ve kardeşlerim, sevgili ve sabırlı annemin de rehberliğinde gece gündüz babama hizmet ettik. Haftanın günlerini aramızda bölerek geceleri onun rahatını sağlarken, gündüzleri de onun işleriyle ilgilendik.

Son iki yılda babamın tedavisinin ve beslenmesinin özel olarak ayarlanması, hastalığının ilk günlerinden itibaren tedaviye ve uzman hekime görünmeye devam etmesiyle durumu büyük ölçüde stabilleşmişti.

Gazze'deki soykırımın ve Gazze Şehri ile kuzeyine yönelik acımasız ve şiddetli kuşatmanın başlamasından bu yana, İsrail Nazi yönetiminin Gazze'ya dayattığı açlık ve susuzluk neticesinde babamın sağlık durumu kötüleşmeye başladı.

Kuşatma ve açlığın şiddeti arttıkça babamın sağlık durumu kötüleşti. İlaç ve özel tedaviler sağlanamadı, çok nadir haller istisna hiçbir yiyecek temin edilemedi.

Babam, iki milyar Müslüman olan biteni izlerken, açlık ve kuşatma kılıcıyla haksız ve zalimce öldürülen birçok yaşlı gibi, sabrederek ve mükafatını yalnızca Allah’tan bekleyerek “İnşallah’’ şehadete nail oldu.

Allah’ım!!! Yahudilerin zulmünü ve Müslümanların bizi yüz üstü bırakmasını da sana şikayet ediyoruz..(Ajanslar)

 Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü Dr. Eşref el-Kudra, Katar'ın el-Cezire kanalına verdiği röportajda şunları söyledi: Gazze Şeridi'nde bir milyondan fazla insan yetersiz besleniyor.
 

Eşref el-Kudra şunu belirtti: Siyonist işgal rejimi, tıbbi ekipman ve yakıtın Gazze Şeridi'nin kuzeyine girmesine izin vermiyor. Tesis yetersizliğinden dolayı Gazze Şeridi'nin kuzeyinde sağlık hizmeti veremiyoruz.

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü şunları söyledi: Yaralı sayısının fazla olması nedeniyle hizmet aksaklığı olurken Refah'ta sadece 3 hastane faaliyet gösteriyor.

Eşref el-Kudra Gazze Şeridi'ndeki sağlık durumunun düzeltilmesi için uluslararası kuruluşlara acil müdahale çağrısında bulundu.

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı şunları vurguladı: Siyonist rejimin Gazze halkına yönelik vahşi saldırılarının başlamasından bu yana 29.606 Filistinli şehit oldu, 69.737 kişi de yaralandı.

Filistinli direniş grupları, İsrail rejiminin Filistinlilere karşı onlarca yıldır işlediği suçlara tepki olarak 7 Ekim 2023'te Gazze'den (Filistin'in güneyi) işgal rejiminin mevzilerine karşı Aksa Tufanı adı verilen sürpriz bir operasyon başlattı. 45 gün sonra 24 Kasım 2023’de nihayet savaş ve çatışma geçici olarak sona erdi ve İsrail ile Hamas arasında dört günlük geçici ateşkese varıldı.

Savaştaki bu duraklama 7 gün sürdü ve Cuma sabahı geçici ateşkes sona erdi ve İsrail rejimi Gazze'ye yönelik saldırılarına yeniden başladı. Bu rejim, Aksa Tufanı sürpriz operasyonuna misilleme yapmak, yenilgiyi telafi etmek ve direniş operasyonlarını durdurmak amacıyla Gazze Şeridi'ndeki geçişleri kapattı ve bu bölgeyi bombalıyor. Öte yandan Filistinli direniş savaşçıları kara savaşında Siyonist orduya çok sayıda kayıp ve hasar verdirdi

Pazartesi, 26 Şubat 2024 05:33

Ümmetin Gazze Sınavı..

 Mescid-ul Aksa'nın Rabbi'nin adıyla.....
İnsanoğlu varolduğundan bu yana hep sınanmıştır.
Bazen ferdi olarak, bazen topluluklar ve kavimler hâlinde sınanmıştır.
Allah u Teâlâ, Ankebut süresi 2. Ayet-i Kerime'de şöyle buyuruyor:
" insanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?"
Ayet-i Kerime'nin devamında şöyle buyuruyor: "Andolsun ki, biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır."
Yani sınav sonrasında kimin doğru tarafta kimin yanlış tarafta olduğunu da mutlaka ortaya çıkaracağız, buyuruyor Allah-u Teâlâ.
Dünya tarihinde Hz Adem'den (as) Hz. Muhammed'e (sav) kadar tüm ümmet ve kavimler sınava tabi tutulmuş ve tarih sayfalarında her kavim layık olduğu yerde yerini almıştır.
Kimi kaybeden, ziyana uğrayanların, kimi de Hakk'ın Adaletin, kurtuluşa erenlerin safında yerlerini almışlardır.
İslam tarihine baktığımız zaman, Peygamber efendimizin dünyadan irtihalinden hemen sonra İslam ümmeti büyük sınavlara, imtihanlara tabi tutulmuştur.
Bu imtihanlar. Gadir-i Hum ile başlayıp, Sakife ile devam eden sürecin sonunda Cemel, Nehravan , Sıffeyn gibi çeşitli tefrika ve savaşlar ile birlikte Kerbela hadisesi ile hak ile batılın kalın çizgiler ile belirlendiği bir sonuçla karşı karşıya kalmıştır İslam ümmeti.
Öyle ki, bu imtihan müslümanlar arasında
Kur'an'ı Kerim'de sevgisi farz kılınan, İslam Peygamberi'nin (sav) Ehlibeytini kılıçtan geçirip esir etmek kadar ileri gitmiş ve bunu Peygamber efendimizin irtihalinden sadece 50 yıl sonra yapmışlardır.
Bunu yapanlar her müslüman gibi Namaz kılan, Oruç tutan, Kur'an okuyan hafızlar vs. ibadetleri yerine getirenler idi.
Islam ümmetinin büyük çoğunluğu batılı temsil eden Yezid'in yanında yer almış, Hakkı temsil eden,
Hakk'ın kendisi olan İmam Hüseyin'in (as) safında ise bir avuç müslüman yer almıştır.
Batılı temsil edenler sadece Yezid'in yanında savaşanlar değil, sözde iman Hüseyin'in (as) yanında olup, zulme sessiz kalanlar, kalan ömrünü Kabe'nin dibinde kalıp her gün namaz kılıp Kabe'yi tavaf ile cenneti arzulayanlar, itidalli davranmaya çağıranlar da imtihanı kaybedenlerin safında sayılmıştır.
Kerbela'da vurgulanan bariz sözlerden biri
" Kulli arzın Kerbela, kulli yevmin Aşura" yani "her yer Kerbela her gün Aşura" cümlesidir. Buna binaen
bugünün Kerbelası Gazze'dir demekte hiç bir sakınca yoktur!!
Her ne kadar Kerbela'daki zulüm hiçbir zulümle kıyaslanamaz olsa da,
günümüzdeki gasbçı siyonist rejimin Gazze'de yaptıkları zulüm, bütün dünyanın gözü önünde cereyan ederken, dünyadaki bütün insanlık sus pus durumda, gasbçı rejimin aşikar dostlarının yaptıkları destek vs onların fıtratından dolayı normaldir.
Genel anlamda imtihana tabi tutulan tüm insanlık olmakla birlikte, özelde Gazze halkının müslüman olması ve müslümanların kutsal beldesi olan Mescid-ul Aksa'yı, yani müslümların izzetini, onurunu korumaları nedeniyle müslümanlardır.
Gazzeli müslümanlar insanlık dışı bu vahşi yaratıkların zulmünü kendilerine verilen imkanlar ile mukavemet gösterirken satılmış Arap ülkelerinden ümidini kesmiş durumdalar. Onunla birlikte bekledikleri yardım, özellikle müslüman liderliğine oynayan, asırlarca Kudüs'ü yönetmiş Osmanlı Türkiyesinden de maalesef gelmiyor.
Zira Osmanlı Türkiyesi bürokrasi ve diyalog nutukları ile itidalli olmaya davet ederken, İsrail'e giden hiçbir yardımı kesmiyor, engellemiyor bile,
ama çok şiddetli bir şekilde kınıyor tabi....
Güney Afrika kadar bile bürokrasiyi işletemezken,
insanlığın yanında İslam ümmetinin de çıtı çıkmıyor maalesef..
57 islam ülkesi içinde sadece tüm direniş hareketini oluşturan Filistin'deki İslami cihad, Hamas, Lübnan ve Irak Hizbullahı, Haşdi Şabi, Yemen'de Ensarullah ve bunların abisi ve hamisi olan İran İslam Cumhuriyeti'nin dışında hakkın yanında duran dik duruşlu onurlu bir yönetim kadrosu göremiyoruz maalesef.
Evet bu ümmetin çoğunluğu Kerbela'da nasıl zalimin yanında yer aldıysa, bugünde Gazze'de yine gerek sessiz kalarak, gerek sadece kınayarak, gerekse bizzat gasıp rejime destek vererek zalimin yanında zulmün safında yer almışlardır.
İmtihanı kazananlar Kerbela'da nasıl bir avuç müminler idiyse şimdi Gazze'de de kazananlar yine aynı Kerbela ruhunu anlayan müminler olmuştur...
Kerbela ruhu anlaşılmadan Zafer kazanılmayacağı
bir kez daha anlaşılmıştır.!
Gazze sınavında haktan yana saf tutanlara selâm olsun.

Mehmet Yüksek

 

Askeri ve güvenlik işleri uzmanı ve yazar Yossi Melman, Hizbullah ile savaşın işgalci İsrail için yarattığı varoluşsal tehlikeden bahsediyor.

İsrailli güvenlik ve askeri ilişkiler uzmanı Yossi Melman, Haaretz'deki yazısında, işgalci İsrail ile Hizbullah arasındaki herhangi bir savaşın, İsrail'in varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kalmasına neden olacak ölçekte  bir yıkımla sonuçlanacağından emin olduğunu belirtti.

Karşılıklı Kesin Yıkım Doktrini (MAD), ABD ile SSCB arasındaki Soğuk Savaş dönemine kadar uzanan ve ABD ile Sovyetler Birliği arasında tam teşekküllü bir nükleer savaşın patlak vermesini önleyecek bir caydırıcılık ve güç dengesi yaratmaya dayanan stratejik bir düşüncedir. Pratikte MAD, bir ülkenin diğerine nükleer saldırı gerçekleştirmesi halinde, ilk saldırıya uğrayan tarafın saldırgana misilleme yapmak için cephaneliğinde yeterli nükleer silaha sahip olduğunu ve böylece karşılıklı olarak güvence altına alınmış bir yıkıma yol açacağını söylemektedir.

Melman, 7 Ekim'deki El Aksa Seli Operasyonu'nun ardından Lübnan sınırında yaşanan durumun MAD doktrininin bölgesel ve konvansiyonel bir versiyonu olduğunu, ancak bunun çok ölümcül olacağını, çünkü hem İsrail işgalinin hem de İslami Direniş'in İsrail şehirlerini ve hem askeri hem de sivil altyapıyı büyük ölçüde tahrip edebilecek ve yüz binlerce can kaybına yol açabilecek silah sistemlerine sahip olduğunu belirtti.

Bugün, topyekûn bir savaş halinde olmasa bile, Hizbullah Ras al-Naqoura'dan "Metula "ya kadar sınır boyunca yer alan tüm yerleşimlere ve kibbutzlara binlerce füze, anti zırh füzesi, top mermisi ve insansız hava aracı fırlatırken aynı zamanda "Kiryat Shmona", Safad ve "Shlomi" gibi sınırdan daha uzaktaki yerleşim yerlerini de bombalayarak on binlerce yerleşimcinin Hizbullah tarafından büyük zarar verilen yerleşim yerlerini terk etmesine neden oldu.

Hizbullah füzeleri büyük hasar verecek

Hizbullah'ın füzelerinin, "Meron" hava trafik kontrol üssü de dahil olmak üzere Kuzey Komutanlığı bünyesindeki çok sayıda İsrail askeri üssünü vurduğunu söyledi.

İsrail tarafından bakıldığında ise Melman, işgal güçlerinin Lübnan'da hava saldırıları, insansız hava araçları, topçu ve füze saldırıları ve suikastlar yoluyla çok sert operasyonlar yürüttüğünü kaydetti. Tüm bunların Hizbullah'ın çok sayıda üssünün ve füze deposunun imha edilmesine ve yaklaşık 200 savaşçısının öldürülmesine yol açtığını iddia etti.

Ancak Melman "acı gerçeğin" Hizbullah'a verilen zararın çok büyük olmadığını vurgulayarak, savaşçılarının sınırdan yaklaşık 2 km geri çekilmesinin İsrail'in baskısı sonucu değil, Hizbullah liderliğinin insan kayıplarını azaltmak için aldığı bilinçli bir kararın sonucu olduğunu çünkü "Hizbullah'ın da insan kayıpları konusunda hassas olduğunu" sözlerine ekledi.

Meilman, Hizbullah'ın Gazze savaşından dersler çıkardığını ve sınır çatışmalarının tam teşekküllü bir savaşa dönüşmesi halinde elit Radvan Gücü'nü riske atmamak ve korumak için her adımını hesapladığı bir savaş verdiğini de sözlerine ekledi.

Savaş 'İsrail' için korkunç olur

Melman, "İsrail'de" ister halk, ister IOF, ister yetkililer arasında olsun, Gazze'deki savaş sona erdiğinde işgalci İsrail'in Lübnan'a saldırmaktan başka çaresi olmadığına inanan pek çok ses olduğu uyarısında bulundu. Diğerlerinin yanı sıra Başbakan Benjamin Netanyahu ve Güvenlik Bakanı Yoav Galant'ın bu militan yaklaşımı desteklediğini, bazı eski güvenlik ve askeri kurum yetkililerinin ise buna karşı çıktığını belirtti.

Muhalifler arasında, Gazze savaşının ilk günlerinde Hava Kuvvetleri'nin Lübnan'a geniş çaplı bir saldırı düzenlemesini isteyen Savaş Kabinesi kararını engelleyen Bakanlar Benny Gantz ve Gadi Eisenkot'un da bulunduğunu söyledi.

  
Al Mayadeen'den Tercüme

Hazırlayan: İlhan Bozkır-Hertaraf Haber

Ray Elyoum gazetesi bir makalesinde İran İslam Cumhuriyeti'ni bölgesel bir süper güç ve Amerika'nın ve Siyonist rejimin bölgedeki nüfuzuna karşı koymanın ana faktörü olarak değerlendirdi.


Ray Elyoum'un editörü Abdulbari Atwan, bu gazetenin başyazısında, İran ile Rusya arasındaki ilişkinin bölgede giderek güçlendiğine ve ABD ile Siyonist rejim arasındaki ittifakın daha da zayıfladığına değinerek, İran'ın bölgesel bir süper güç olduğunu ve buna karşın Amerika'nın bölge ülkelerinin çoğunda hızla zayıfladığını yazdı.

Atwan, daha önemli olan Amerika'nın özellikle Yemen ve Irak'taki savaşlara katılması, ki bu da çok uzak olmayan bir gelecekte muhtemelen bölge sularında sahip olduğu askeri üslerin, tüm güç ve filoların yok olmasına yol açacak, dedi.

Bu makalenin devamında ABD'nin en büyük başarısızlığının, İran başta olmak üzere bölgedeki bazı ülkelere ve daha az oranda da Yemen ve Suriye'ye uyguladığı yaptırımlar nedeniyle vardığı olumsuz sonuçlar olduğu belirtiliyor. Bu başarısızlığın en açık göstergesi, İran İslam İnkılabı'nın askeri ve sivil sanayiyi genişleterek bu ülkeye uygulanan ambargoyu kırmadaki başarısıdır.(Ajanslar)

Pazar, 25 Şubat 2024 06:40

İmam Mehdi (a.f) ’nin Kutlu Doğumu

Şaban ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece çok kutsal bir gecedir. Kadir gecesinden sonra en mübarek olan gecedir. Muntazar (beklenen) İmam Muhammed Mehdi bu gecede doğmuştur.

Hz. Mehdi (a.f) zamanın karanlık bulutlarının ardından adeta parlayan bir güneş gibi doğacaktır. Beşeriyetin son kurtarıcısını rivayetlerde Hz. Musa’ya benzetmişlerdir. Firavun yandaşları Hz. Musa’nın doğumunu engellemek için gebe kadınlara saldırdı ve erkek bebekleri katlettiler. Abbasi halifeleri de İslam Peygamberi’nin (sav) hanedanından birinin zuhur edeceğini ve onların hükümetini devireceğini duymuştu. Bu yüzden Abbasiler zalim iktidarlarını korumak için Hz. Mehdi’nin (a.f) veladetini engellemeye çalıştılar. Lakin yüce Allah’ın iradesi ile Samerra kentinin güvensiz ortamına karşın o hazret Abbasi hükümetinin adamlarının gözlerinden uzak bir şekilde dünyaya geldi. O gün hicri Kameri 255 yılının şaban ayının 15'iydi. Bu bebeğin doğması ile birlikte imam Hasan Asgeri’nin (a.s) evi sevinç ve nurla doldu.

Hz. Mehdi (a.f), ahir zamanda gönderileceği Peygamber Efendimiz (s.a.a) tarafından müjdelenmiş, Müslümanları zulüm ve sıkıntı ortamından kurtaracak, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek kutlu bir şahıstır. Peygamberimizden (s.a.a) aktarılan sahih rivayetlere göre Hz. Mehdi (a.f), çeşitli hurafelerle, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan dini özüne döndürecek, Hz. İsa (a.s) ile buluşacak, Allah'ın izniyle yegâne hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hâkim olmasına vesile olacaktır.

İmam Hamanei, Tahran'daki İmam Humeyni (r.a) Hüseyniyesi'nde yapılan görüşmede yaptığı konuşmada, Huzistan halkının Kutsal Savunma döneminde (8 yıllık İran-Irak savaşı) büyük bir destana imza attığını belirterek, bu başarının halkın dine olan büyük inancı ile çabaları sonucu gerçekleştiğini söyledi.

İmam Hamanei, ''İslami düzenin güçlenerek ilerlemesini ve birçok engelleri aşmasını sağlayan en önemli konu, halkın cumhuriyete ve İslam'a olan inancıdır ve gelecekte de sorunları çözmek aynı düşünceyi sürdürmekle mümkün olur.’’ dedi.

Düşmanların İran halkını ve İslam’ı iyi tanımadığını anlatan İmam Hamanei, şunları kaydetti:

''İran düşmanları, kendi tahminlerine göre İran İslam Cumhuriyeti'nin 40. zafer yıl dönünü göremeyeceğinden emindiler, ancak İran'ın ilerleyişi durmadı. Allah'ın izniyle, halkın büyük iradesi ve dini inancıyla ülkenin ilerleyişi devam edecektir.’’

İslam Devrimi Lideri, insanlara güvenme ve dini inancın Gazze’de de mucize yarattığını belirterek, ''Filistinli güçlerin gösterdiği direnişle düşmanın hayal kırıklığına uğratılması, aynı zamanda Gazze halkının saldırılar karşısında gösterdiği sabır, bu halkın dini inancının güçlü olduğunu gösteriyor.’’ değerlendirmesinde bulundu.

Gazze konusunda insan hakları savunucusu olduğunu iddia eden Batı'nın ikiyüzlülüğünün açıkça ortaya çıktığını belirten İmam Hamanei, ''Bir suçlunun infaz edilmesi konusunda yaygara çıkaran Batılılar, Gazze'de 30 bin masum insanın öldürülmesine göz yumuyor.’’ ifadesini kullandı.

İmam Hamanei, Gazze'de acilen insani ateşkes edilmesi için çağrıda bulunulan BM Güvenlik Konseyi tasarısını veto eden ABD'nin kararına tepki göstererek, ''ABD, Gazze'ye saldırıların durdurulmasını talep eden karar tasarısını yüzsüz bir şekilde defaatle veto etti. Bu, Batı'nın liberal demokrasisinin ve kültürünün gerçek yüzüdür. Dış görünüşüne göre Batılı politikacılar ütülenmiş kıyafetlerle gülümsüyor ama onların içinde kuduz bir köpek ve kana susamış bir kurt var.'' dedi.

İslam Devrimi Lideri, ''Batı medeniyetinin amacına ulaşamayacağına, doğru kültüre dayanan İslam mantığının tüm sorunların üstesinden geleceğine inanıyoruz.'' diye konuştu./mehr

 Yemen Ensarullah Hareketi, Aden Körfezi'nde bir Amerikan petrol tankerini ve Kızıldeniz'de bir dizi Amerikan savaş gemisini hedef aldıklarını duyurdu.
 

Ensarullah Hareketi Askeri Sözcüsü Yahya Seri, Telegram hesabından yazılı açıklama yaptı.

Yahya Seri, "Ensarullah’a ait deniz güçlerinin Aden Körfezi'nde bir Amerikan petrol tankerini, hava güçlerinin de Kızıldeniz'de bir dizi Amerikan savaş gemisini hedef aldığını" belirterek, saldırıların sonuçlarına ilişkin bilgi vermedi.

Seri, saldırıların, "Filistin halkına yönelik zulme karşı ve ülkelerine yönelik Amerikan-İngiliz saldırganlığına yanıt olarak" gerçekleştirildiğine dikkati çekti.

 

ABD ve İngiltere’den Yemen’e Saldırı


  Yemen medyası Amerika ve İngiltere'nin Yemen başkenti San’a'ya saldırdığını açıkladı.
 

Bu saldırılarda Yemen’in kuzeyindeki bazı fabrikaların hedef alındığı, şehrin doğusundaki bölgelerin de peş peşe vurulduğu belirtildi.

Bu saldırıların amacının altyapının ve lojistik bölgelerin yok edilmesi olduğu ifade edildi.