کارگر

کارگر

İsrail gazetesi Jerusalem Post, Lübnan'daki İslami Direniş ile Filistin direniş gruplarının artan yeteneklerine ilişkin dikkat çeken yorumda bulundu.

Söz konusu gazete, "Geçmiş dönemde İsrail, 1967 ve 1973'te olduğu gibi birden fazla cepheyle karşı karşıya gelebiliyordu ama bugün Hamas ve Hizbullah daha güçlü" ifadelerine yer verdi.

Gazetenin dünkü sayısında yer alan yorum şöyle devam etti:

“İsrail güçlerinin Gazze'de Hamas'a karşı yavaş ilerlemesi ve Hamas’ın Gazze'nin kuzeyinde saflarını toplayacağına dair artan korkulara, Lübnan'daki gücünü artırma çabaları ve Hizbullah'ın oradan Hamas’ın İsrail’i tehdit etmesine izin vermesi de eşlik ediyor. Ayrıca 7 Ekim'den bu yana binlerce füze fırlattı.”

Gazete, Hamas liderinden Usame Hamdan'ın bu hafta yaptığı "savaş alanının Gazze ile sınırlı olmadığı" ve Hamas'ın amacının İsrail’e karşı çok cepheli bir tehdit oluşturmak olduğu yönündeki açıklamasını hatırlattı.

İsrail’in diğer cephelerde gerilimi tırmandırmaktan kaçınmaya ve Gazze'ye odaklanmaya çalıştığını vurgulayan gazete, “Ancak Hizbullah ve Hamas'ın bu kadar büyük bir tehdit oluşturması bile onların son on yılda ne kadar büyüdüğünü gösteriyor” yorumunda bulundu.

İran'ın sahaları birleştirmeye çalıştığını ve kısmen başarılı olduğunu kaydeden gazete, Hizbullah füzelerinin İsrail’i kuzeydeki bazı bölgeleri boşaltmaya zorladığını ve bunun benzeri görülmemiş bir karar olduğunu bildirdi.

Söz konusu analizin sonunda şu ifadeler yer aldı:

“İsrail'in tek bir cepheye odaklanarak Yemen saldırılarından etkilenmemesi veya Hizbullah'la büyük bir savaşa sürüklenmemesi, bundan sonra ne olacağına dair hâlâ soru işaretleri bırakıyor.

İsrail düşmanlarının bu durumu beş ay boyunca sürdürmedeki başarısı, İsrail düşmanlarının 1967'de, 1973'te ya da diğer çatışmalarda elde ettiklerinden daha büyüktür. Onlar taviz vermeye hazır görünmüyorlar.”

Hertaraf.com

  İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell arasında telefon görüşmesi yapıldı.
 

Görüşmede ikili ilişkiler ve bölgedeki son gelişmeler ele alındı.

Her iki taraf yaptırımların kaldırılması amacıyla yapılan görüşmelerin devam etmesine vurgu yaptı.

İsrail'in Şifa hastanesine yönelik saldırılarına değinen Emir Abdullahiyan "Ne yazık ki Netanyahu Gazze davasını, hatta Amerika'nın ulusal çıkarlarını kendi kişisel çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır “dedi.

Emir Abdullahiyan sözlerinin devamında "İnsani krizin devam etmesi ve rejimin Gazze halkını aç bırakması, Gazze'deki durumu 'yüzyılın gerçek krizine dönüştürdü “ifadesini kullandı.

Borrell'in Gazze krizinin sona erdirilmesine yönelik diplomatik çabalarına dikkat çeken Emir Abdullahiyan, Batı'nın Filistin ve Ukrayna'ya yönelik çifte ve çelişkili standartlarını eleştirdi.

Emir Abdullahiyan, Siyonist rejimin Şifa hastanesindeki savaş suçlarının boyutunu ortaya çıkarmak için uluslararası bir araştırma grubunun kurulması gerektiğini vurguladı.

Emir Abdullahiyan, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin bir yandan Gazze'deki soykırım için Siyonist rejime silah göndermeye devam etmesini ve diğer yandan insani yardım gönderme gösterisini çelişkili bir yaklaşım olduğunu belirtti.

Borrell de bu görüşmede Ramazan ayını tebrik ederek nükleer anlaşma ile ilgili yapılan görüşmelerin devam etmesi gerektiğini vurguladı/mehr
 

 Filistin Sağlık Bakanlığı, Siyonist rejimin son 24 saatteki barbar saldırıları nedeniyle bugün 107 Filistinlinin daha şehit olduğunu duyurdu.

 Filistin merkezli Şahab ​​haber ajansında yer alan habere göre, Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı yaptığı açıklamada "Siyonist ordu, suçlarının devamında son 24 saatte Gazze Şeridi halkına yönelik 11 katliam gerçekleştirdi; bu katliamlarda 107 Filistinli şehit oldu, 176 kişi de yaralandı." dedi

Filistin Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasına göre, Siyonist rejim ordusunun Gazze halkına yönelik 171 gün boyunca aralıksız sürdürdüğü saldırıların ardından şehit Filistinlilerin sayısı 32 bin 333'e yükseldiğini ve  bu dönemde Siyonist rejimin saldırıları nedeniyle 74 bin 694 Filistinli yaralandığını bildirdi.

 Bakanlık ayrıca,  çok sayıda şehidin hâlâ enkaz altında olduğunu ve kurtarma ekiplerinin onlara ulaşamadığını duyurdu.

 ABD’nin Siyonist İsrail'in Gazze'deki saldırılarına kayıtsız desteği devam ederrekn, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, günlük basın brifinginde Siyonist İsrail'in Amerikan silahlarının kullanımına ilişkin yanıtı ile ilgili değerlendirmede bulundu.
 

Miller, İsrail'in yanı sıra Kolombiya, Irak, Kenya, Nijerya, Somali ve Ukrayna'dan yazılı olarak güvence mektuplarını aldıklarını ve bu yazılı güvencelerin söz konusu ülkeler tarafından "ABD silahlarını uluslararası hukuka uygun şekilde kullandıklarının ve kullanacaklarının" teminatı olduğunu belirtti.

Sözcü Miller, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın geçen hafta konuyla ilgili sözlü beyanatının ardından Tel Aviv yönetiminin Washington'a yazılı güvenceyi ilettiğini ifade etti.

"İsrail'in, savaşın icra edilmesi ya da insani yardımların tedariki noktasında uluslararası insani hukuku ihlal ettiğini tespit etmedik" diyen Miller, böylelikle İsrail'in ABD'den aldığı silahları savaş hukukuna ve ilgili uluslararası hukuk kurallarına uygun kullandığını temin ettiklerini savundu.

Söz konusu güvenceleri temel alarak mayıs ayında Kongre'ye bu yönde resmi bildirimde bulunacağını kaydeden Miller, bu bildirimlerin ilgili memoranduma uygun şekilde yapılmaya devam edeceğini belirtti.

Salı, 26 Mart 2024 10:33

İmam Hasan'ın (as) Kutlu Doğumu

Hicretin üçüncü yılında mübarek Ramazan ayının ortasında Medine şehrinde dünyaya gelen İmam Hasan Mücteba (a.s.) Ehlibeyt’in ilk İmam'ı, Hazret-i Ali’nin (a.s.) ve peygamber efendimizin kızı Hazret-i Fatıma’nın (s.a.) ilk çocuğudur.

Hz. Ali (as) ve Hz. Fatıma (sa) ilk çocuklarının doğduğu gün, onu Resulullah'a (saa) isim seçmeleri için götürdüler. Peygamber efendimiz ona iyi ve hoş anlamına gelen "Hasan" adını verdiler.

İmam Hasan (as) hayatının yedi yılını dedesi İslam Peygamberi Hz Muhammed'in  (saa) gölgesi altında yaşama şerefine ermiş ve bu değerli fırsatta İslam Peygamberi'nin parlak nurlarından yararlanmıştır.

 

İmam Hasan'ın (a.s) Hayatı
ya geldi.[1] Künyesi “Ebu Muhammed”[2] lakapları ise “Seyyid”, “Sibt”, “Hüccet”, “Taki”, “Zeki”, “Mucteba”, “Zahid”, “Emir” ve “Veli”dir.[3]

İmam Hasan (a.s) 7 yıl Hz. Peygamber (s.a.a)’in döneminde, 30 yıl da Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın döneminde yaşamıştır.[4]

İmam Hasan (a.s), hicretin 40. yılında, Hz. Ali (a.s)’ın şahadetinden sonra , Müslümanların isteği üzerine onların önderliğini üstlenerek[5] kendi valilerini çeşitli şehirlere gönderdi.[6]

Beni Ümeyye’nin eski dönemlerden beri Beni Haşim’e karşı kini vardı, bundan dolayı hilafeti İmam Hasan’ın elinden çıkarıp kendi ellerine almak için planlar düzenlediler. Bu maksatla, Muaviye, İmam Hasan’ın hükümetinin yıkılmasına zemin hazırlamak için çeşitli şehirlere casuslar gönderdi[7] Kendisi de Irak’a ordu çıkarmak için harekete geçti.[8]

İmam Hasan (a.s), Muaviye’nin girişimlerinden haberdar olunca, ilk önce bir kaç defa Muaviye’yi uyardı. Sonra Muaviye’ye karşı koymak için büyük bir orduyla savaşa hazırlandı.

Muaviye, İmam Hasan (a.s)’ın ordusuyla karşılaşmadan önce hileye başvurdu. Muaviye İmam (a.s)’ın ordusunu, ruhi açıdan taz’if etmek için bir taraftan yalan yere İmam (a.s)’la barış yapma şayiasını dillere saldı; diğer taraftan da büyük bir para ve makam vadeleriyle İmam Hasan (a.s)’ın ordusunun komutanlarını kendi saflarına çekmeye başladı. Onlar da biri birinin ardıca Muaviye’nin ordusuna katıldılar.
İmam Hasan (a.s)’ın yaranları arasında hıyanete başvuranlar da oldu… Hazretin çadırına saldırıp o çadırı parçaladılar, abasını üzerinden kaptılar, ayağının altındaki kilimi bile çekip çıkardılar, kılıçla bacağını yaraladılar.[9]

İmam (a.s), ordusunu o şekil ve yaranlarını da perişan bir vaziyette görünce, Müslümanlar arasında bundan daha fazla ihtilaf çıkmaması ve Şiilerin öldürülmemesi için bir takım şartlarla Muaviye’nin barış teklifini kabul etti.
İbn-i Hallakan’ın naklettiğine göre, barış antlaşması, hicri 41’in Rabi’ul Evvel ayının 25’inde gerçekleşti.[10]

Barışın önemli şartları şunlardı:
1- Muaviye kendisini Emir’ul Muminin tanıtmayacaktır.[11]
2- Hz. Ali’ye sebbetmeyecektir.[12]
3- Şiilerin canı, malı ve namusu emniyette olacaktır.[13]
4- Şiilerden hak sahibinin hakkı, kendilerine verilecektir.[14]
5- Muaviye, hiçbir kimseyi kendi yerine halife tayin etmeyecektir.[15]

Barış maddelerinde de görüldüğü gibi İmam Hasan (a.s) Muaviye’yi gasip tanıtmanın yanı sıra fitne ateşini de söndürdü; o günün İslamî toplumunu dağınıklık ve yok olmaktan kurtardı ve Şiilerin hakkını korumuş oldu.
Bu barışın en büyük faydalarından biri de hakkı batıldan ayırt etmekti; ne hak batıl olarak tanındı, ne de batıl hak olarak. İmam (a.s) kendi ameliyle, Muaviye’nin batıl bir mevzide durmuş olduğunu ve hilafetin, Resulullah ( s.a.a)’in tertemiz vasilerinin hakkı olduğunu, fakat hile ve zorbalıkla yöneticilik yapmak istemediklerini halka anlattı. Bu tavır Kerbela kıyamında da takip edildi.

Barış antlaşması yapıldıktan sonra, bir grup insanlar İmam Hasan (a.s)’ın bu önemli ve hikmetli işinin önemini anlayamadıklarından dolayı onu tenkit etmeye, ona iftira bulunmaya ve ağır laflar demeğe başladılar.[16]
İmam (a.s) onların cevabında şöyle buyurdular:

“Acaba ben, Allah Teala’nın, yaratıklarına olan hücceti değil miyim?… Acaba Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi vesellem, benim ve kardeşim hakkında; “Hasan ve Hüseyin, kıyam etseler de etmeseler de İmamdırlar” diye buyurmamış mıdır?… Eğer ben bu işi yapmaz olsaydım yeryüzünde Şiilerimizden bir kişi dahi baki kalmazdı, hepsi öldürülürdü.” [17]

İmam Hasan (a.s), zahiri hilafeti Muaviye’ye bıraktıktan sonra Kufe’yi terk edip Medine’ye döndü.[18] Orada İslamî ilimleri halka öğretmek ve onu yaymakla meşgul oldu.

Ama Muaviye kendi hilelerinden vazgeçmedi; daha işinin başında barış maddelerini ayak altına aldı.[19]
Muaviye, hilafetin kendi ailesinde sürekli baki kalacağına mutmain olması için İmam Hasan’ı öldürmeyi kararlaştırdı. Şeytani planını uygulamak için dört defa İmam (a.s)’ı zehirletti.[20] Muaviye son defasında, İmam’ın eşi olan Eş’âs kızı Ca’de’nin vasıtasıyla çok tesirli bir zehirle İmam (a.s)’ı zehirletti.[21]

İmam Hasan (a.s), o kalleşçe amelin neticesinde mide kanamasına duçar oldu, rengi değişti ve o halde şöyle buyurdu: “Bir kaç kez beni zehirlediler, ama bu dördüncüsü kadar acı görmedim.” [22]

Cünade şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)’ın vefat etmesine sebep olan o hastalığında onun huzuruna vardım, önünde bir leğen gördüm, Muaviye’nin (la’nehullah) ona içtirdiği zehir neticesinde ağzından gelen kan pıhtılarını o leğenin içerisine atıyordu. Hazrete; “Ey mevlam! Neden kendini tedavi etmiyorsun?” dediğimde buyurdular ki: “Ölümü ne ile
tedavi edeyim?” Bu sözü duyunca “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” dedim.[23]

* * *

İmam Hasan (a.s), hicretin 50. yılında 47 yıl yaşadıktan sonra[24] o zehir neticesinde şahadete erişti… İmam (a.s)’ın mutahhar cenazesini, cenaze namazı merasiminden sonra Resulullah’ın kabrini ziyaret etmesi[25] veya orada defnetmeleri [26] için oraya doğru götürdüler.[27]
Sa’lebet bin Malik şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)’ın cenazesini teşyi edenler o kadar çoktu ki, bir iğne atsaydın yere düşmezdi.[28]
Beni Ümeyye bu olaydan haberdar olunca Peygamber (s.a.a)’in ciğer paresini teşyi edeceklerine ve onun mübarek na’şına saygı duyacaklarına, onun dedesinin

(Peygamber’in) yanında defnedilmesine mani oldular. Aişe de bir katıra binerek onları destekledi.[29]
İbn-i Şehraşub da şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)’ın cenazesini ok yağmuruna tuttular, sonradan 70 ok İmam (a.s)’ın bedeninden çıkardılar.[30]

İmam Hüseyin (as), kardeşi İmam Hasan (a.s)’ın vasiyeti üzerine Beni Ümeyye ile savaşmaktan kaçındı ve İmam (a.s)’ın cenazesini Baki mezarlığına götürüp orada defnetti.[31]

İmam Hasan (a.s)’ın şahadet gününün tarihi hakkında ihtilaf vardır. Şeyh Mufid ve Kef’âmî, İmam Hasan (a.s)’ın, Sefer ayının yedisinde şahadete eriştiğini yazıyorlar.[32] Şeyh Abbasi Kummî, “Kurret’ul- Basire” risalesinde bu görüşü kabul etmiştir. İbn-i Şehraşub da Sefer ayının 28. gününü İmam Hasan (a.s)’ın şahadet günü bilmektedir.[33] Şeyh Kuleynî ve Hazzaz-i Kummî de İmam Hasan (a.s)’ın Sefer ayının sonlarında şehit olduğunu söylüyorlar.[34]
İmam Hasan (a.s)’ın on üç[35], on beş[36] veya on altı[37] çocuğu olduğunu söylemişlerdir. Onlardan bazılarının isimleri şunlardır: İmam Bakır (a.s)’ın annesi olan Fatıma[38], amcaları İmam Hüseyin (a.s)’ın yanında şahadete erişen Kasım, Abdullah ve Amr.[39]
____________

Kaynakça
[1] – Kafi, c.1, s.461.
[2] – İrşad, c.2, s.5.
[3] – Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.3, s.192.
[4] – Tarih-i Ehl’ul-Beyt, s.74.
[5] – Kamil, c.2, s.443.
[6] – Müruc’uz- Zeheb, c.3, s.4.
[7] – Fusul’ul-Muhimme, s.161.
[8] – Kamil, c.2, s.445.
[9]- Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i Ebi’l- Hadid, c.16, s.38-41. Müruc’uz- Zeheb, c.3, s.9.
[10] – Vefeyat’ul-A’yan, c.2, s.66.
[11] – İlel’uş- Şerayi, s.212. Tezkiret’ul-Havas, s.206.
[12] – İrşad-ı Mufid, c.2, s.14. Fusul’ul-Muhimme, s.163.
[13] – a.g.e.
[14] – a.g.e.
[15] – Ensab’ul-Eşraf, c.3, s.42.
[16]- Tuhaf’ul-Ukul, s.635, İmam Bakır’ın Ahvel’e Öğütleri bölümünde.
[17] – İlel’uş- Şerayi, c.1, s.221.
[18] – Tarih-i Taberi, c.4, s.126.
[19] – Şerh-i Nehc’ül-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid, c.16, s.15.
[20] – a.g.e. c.16, s.10.
[21] – a.g.e. c.16, s.11.
[22] – a.g.e. c.16, s.49.
[23] – Kifayet’ul-Eser, s.226.
[24] – Kafi, c.1, s.461.
[25] – Kafi, c.1, s.302.
[26] – İlel’uş- Şerayi, c.1, s.225. Avalim, c.16, s.287.
[27] – Tezkiret’ul-Havass, s.213.
[28] – El-İsabe, c.1, s.331.
[29] – Tezkiret’ul-Havass, 213.
[30] – Menakıb, c.4, s.44.
[31] – İrşad, c.2, s.17 ve 19.
[32] – Avalim, c.16, s.277.
[33] – Menakıb, c.3, s.191.
[34] – Kafi, c.1, s.461. Kifayet’ul-Eser, s.229.
[35] – Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.3, s.192.
[36] – İrşad, c.2, s.20.
[37] – İ’lam’ul-Vera, s.212.
[38] – Fusul’ul-Muhimme, s.116.
[39] – İrşad, c.2, s.26

  Prof. Abdulaziz Bayındır’a Cevap

Abdulaziz Bayındır sözlerinin bir bölümünde Hz. Mehdi’yi  inkar etmek için şöyle diyor:
Kur’an  ayrıntılı ve mufassal bir kitaptır.
Çünkü Allah Hud  Suresi  1. Ayette buyuruyor ki:

1. Elif, Lâm, Ra. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından (indirilmiş,) ayetleri sağlamlaştırılmış ve sonra açıklanmış bir kitaptır.

Yani birisi Kur'an'ı açıklamya çalışırsa kendisini Allah yerine koymuş olur.
Peygamber de sadece munzirdir  yani uyarıcıdır.
Zariyat suresinin  50. Ayetinde buyurmakta :
 "O halde Allah'a doğru kaçın. Kuşkusuz ben, O'nun tarafından size gönderilmiş, apaçık bir uyarcıyım."
Sonra Kur’an’da Mehdi ile ilgili bir müjde olmadığına göre ve  dinin kemale erdiğine göre Mehdi Hz.Muhammed’dir diyor.
Cevap:
   “Sen sadece bir uyarıcısın ve her kavmin bir hidayetçisi var Ra’d 7 veya” "O halde Allah'a doğru kaçın. Kuşkusuz ben, O'nun tarafından size gönderilmiş, apaçık bir uyarcıyım." Zariyat 50 ayetlerinin anlamı Peygamber’in (s.a.a) kimseyi imana zorlayacak bir gücünün olmadığını ifade eder yani insanlar muhayyerdir, insanlardan bir kısmı ilahi daveti kabul eder bir kısmı kabul etmez. Peygamber (s.a.a) kimseyi zorla imana getirecek değildir. Demek ki bu ayet Peygamber’in (s.a.a) diğer görevlerinin olmayışı anlamına gelmez.
   Nitekim bir çok ayette peygamber hem müjdeci hem uyarıcı olarak vasıflandırılması - örneğin  furkan 56 “biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik” – diye buyurmaktadır. Bu anlamı ifade  eden ayetler göz ardı edilerek “sen sadece bir uyarıcısın” ayetine istinat edilmiştir ve yanlış bir anlam çıkarılmak istenmiştir.
Halbuki Peygamber’in, (s.a.a) Kur’an’ı açıklamakla  görevli olduğu Kur’an’da açıkça bildirilmiştir:
Nitekim Nahl suresi 44 ayette buyuruyor  ki :
44. Onları apaçık deliller ve kitaplar ile (gönderdik). İnsanlara, kendilerine indirilmiş olanı açıklayasın ve belki öğüt alırlar diye sana da Zikr'i (Kur'an'ı) indirdik.
İşte bu  ayette  indirileni açıklamak Peygamer’in görevi olduğu söz konusu edilmiştir.
Yani Peygameber’in  Kur’an tilavet etmenin yanı sıra bir de onu öğretmesi beyan etmesi görevi vardır. 
NitekimCuma suresi ayet 2 de şöyle denilmekte :

   Okuma ve yazma bilmeyenler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran, kitap ve hikmeti onlara öğreten bir elçi gönderen O'dur. Oysa onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Peygamber, (s.a.a) Kitab’ın ayetlerini ulaştırmanın  yani tilavet etmenin  yanı sıra, kitabın beyanı onu  ve hikmeti öğretmek çerçevesinde kendisinden sonra dininin yer yüzüne hakim olacağını beyan buyursa ve bunun salih bir imam ve komutan yani Mehdi vasıtasıyla gerçekleşeceğini söylerse buna inanmak Kur’an’a ters mi düşer?!
   Açıktır ki böyle bir müjde Kur’an’a ters düşmediği gibi Peygamber’in görevli olduğu müjdeleme ve  Kur’an’ın  açıklama görevinin bir örneğidir.  
Bayındır’ın  iddiasının geçersizliğini görmek için şu noktalara dikkat edilmelidir:
1.  Kur'an'ın açık ve mufassal bir kitap oluşunda veya başka  bir ayette yer aldığı üzere “her şeyi açıklayan” olmasından maksat bütün inanç sisteminin ve dini hükümlerin hatta  namaz  ve hac gibi farzların geniş ve ayrıntılı şekilde Kur’an’da açıklandığı anlamına gelmez. Çünkü  bunu söylemek dinin bir çok temelini ve hükümlerini değiştirmeyi ve dini  yıkıma uğratmak anlamına gelir ve dinin  zaruriyetini inkarı gerektirdiği için kişinin kafir olmasına sebep olur.
Sayın Bayındır   Cevap  Versin!
“Kur’an’ı her şeyi açıklayan kitap olarak indirdik” tabirinden
Acaba fizik, kimya, tıp vb. ilimlerle uğraşmak yerine bilim adamlarının yalnız Kur’an’a başvurmaları  yeterli olur mu?
Elbette  koca karılar köylerde bu tür lafları bazen söylerler ama bu gibi sözleri söylemek ilim iddiasında bulunan bir profsörden  gülünç değil mi?
   Evet, Kur’an bilime önem vermiştir sözünün manası kendisinin bizzat fizik formulllerini de  açıkalmış olması  demek değildir.
Akait ve İbadetler konusunda da durum bundan ibarettir. Kur’an kılavuzları açıkça belirlemiş ve bu kılavuzların başında; Hz. Muhammed’e başvurmamızı, ona itaat ememizi  ve onun Kur’an’ı açıkladığını beyan etmiştir.

 4.  İddia
Dİn  Kamildir  artık Mehdi’nin gelişine ihtiyaç yoktur.  
Maide Suresi ayet 3 de
   Bugün dininizi size kâmil kıldım ve nimetimi size tamamladım ve din olarak İslam'ı size seçtim.
Bayındır’ sözlerinde yukarıdaki ayete de istinat ediyor  ve zahiren şöyle demek istiyor ki: Artık din tamamlanmıştır. Mehdi’nin gelmesi ve dini tamamlaması düşünülemez.
Cevap:
   Hz. Mehdi  dini kamil etmek için gelmeyecek çünkü o peygamber değildir o dini dünyaya egemen kılmak için gelecektir. Yani onun görevi vahyi iletmekle görevli olan peygamber’in görevinden farklıdır.
Kur’an’nın tabiriyle
   Gerçekten Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebur'da da, "Yeryüzüne mutlaka salih kullarım mirasçı olacaklar." diye yazdık.
İşin üzücü yanı şu ki! Sayın Bayındır Kur’an’daki yeryüzüne Allah’ın dininin hakim olacağına dair bu ilahi vaatle ilgili açık ayetleri kolayca göz ardı ediyor ama başka bir yerde nice  tevillere başvurarak Kur’an’da olmayan  anlamları ona  yüklüyor.
   Örneğin sayın Bayındır “yanları üzerinde Allah’ı anarlar . Al-i İmran 191” ayetinden maksadın namazda ruku etmek olduğu anlamını  çıkarıyor.
   Ve daha nice zorlamalı tefsir ve tevil yoluyla anlamlar Kur’an’a yüklerken, açık ifadeli ayetlerin anlamı hakkında şüphe ve tereddüt ve inkarı tercih ediyor.  

5. İddia  Mehdi Hz. Muhammed’dir
Cevap:
   Evet Hz. Muhammed Mehdi’dir yani hidayete ermiş bir kimsedir nitekim bütün Peygamberler mehdidirler ve aynı zamanda hadi yani hidayet edendirler ancak bu, İslam’ın bütün dünyaya egemen kılacak Mehdi’nin geleceğine dair inançla bir çelişkisi yoktur.
Nitekim Kur’an  ayetleri böyle bir günün geleceğini vaat etmiş ve mütevatir hadisler bunu açıklamışlardır.

 

 Murtaza  Turabi
 4 - Ramazan  Mubarek - Hicri 1445

 Bismillahirrahmanirrahim
 
Sayın Prof. Abdulaziz Bayındır Mehdeviyet konferansındaki konuşmasında “Resul” Kur’an’dır diyor. Buna göre, “Allah’a ve resule’e itaat edin” ayetinden maksadın Kur’an’a itaat edin’dir. Yoksa Resulullah’ın Kur’an’ı açıklamak diye bir görevi ve yetkisi yoktur.
Niçin Sayın Bayındır  böyle bir görüşü savunmakta?
  Çünkü bir çok  ayette  Allah’a itaatın yanısıra Resul’e de itaate emredilmiştir ve o eğer Resul’den maksadın Resul yani Hz. Muhammed olduğunu  söylerse o zaman Resulullah’ın  Kur’an’ı açıklama konusundaki sözlerini geçerli bilmesi gerekecek oysa ona  göre  Kur’an’ı açıklamak konusunda Resulullah dahil hiç kimsenin sözü geçerli değil yalnız Allah’ın açıklamasına yani Kur’an’ın kendisine bakmak  gerekir.
Cevap:
   Kur’an’ın bir çok ayetinden Allah’a itaatin yanı sıra Resul’e de  itaate  emredilmiştir; Sayın Bayındır’ın cevabına geçmeden  önce bu ayetleri görelim örneğin şöyle buyurmaktadır:
Al-i İmran   32:
“De ki: "Allah'a ve Resul'e itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse, (bilsinler ki) kuşkusuz, Allah kâfirleri sevmez.”
Al-i İmran 132
“Allah'a ve Resul'e itaat edin; olur ki size merhamet edilir.”
Nisa: 13
“Kim Allah'a ve Resuli'ne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir; orada sürekli kalırlar. Büyük kurtuluş ve başarı budur işte.”
Nisa 64:
“Biz her resuli ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilsin diye”
Nisa 59
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; Resul'e ve sizden olan o yetki sahiplerine de itaat edin. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, bir şeyde çekiştiğiniz zaman o hususta Allah'a ve Resul'e başvurun. Böyle yapmanız, hem daha iyidir ve hem de sonu daha güzeldir.”
Nisa 69
“Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar, (kıyamette) Allah'ın kendilerine nimet verdiği resuller, doğrular, şehitler (veya amelleri gözetleyiciler) ve salihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştırlar!”
Nisa 80
“Kim Resul'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, (bil ki) biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.”
Nur  54
“De ki: "Allah'a ve Resul'e itaat edin." Eğer yüz çevirirseniz, (bilin ki,) o (Resul) yükümlü kılındığı şeyden sorumludur ve siz de yükümlü kılındığınız şeyden sorumlusunuz. Eğer ona itaat ederseniz, hidayete erişirsiniz. Resul'e düşen, sadece (mesajı) apaçık iletmektir.”
Nur 56
“Namazı hakkıyla kılın; zekâtı verin ve Resul'e itaat edin ki, size merhamet edilsin.”
Muhammed 33
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve yaptıklarınızı boşa çıkarmayın.”
Bütün bu ve benzeri ayetlerde  Kur’an özellikle Resule itaate emrediyor Bayındır’a göre bu ayetlerde resulden maksat Kur’an’dır.
Şimdi onun  kendisinin de başvurduğu Kur’an’ı Kur’anla açıklamak yöntemine başvurarak onun bu sözünün doğru olup olmadığını görelim.
Acaba Gerçekten Resul Kur’an anlamına mı gelir?
Eğer bu doğruysa resul kelimesini kaldırıp yerine Kur’an kelimesini yerleştirmek doğru olacaktır oysa aşağıdaki ayetlere baktığımızda bunun açıkça  yanlış  olduğunu  görebiliriz:
Furkan 7
   Dediler ki: "Bu ne biçim resul? Yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor! Kendisiyle beraber uyarıcı olması için ona bir melek indirilseydi ya!"
Şimdi acaba bu ayette resulden  maksadın Kur’an  olduğunu söylersek ve resul yerine Kur’an kelimesi yerleştirirse şöyle dememiz gerekir:
Bu ne biçim Kur’an? Yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyo…
Görüldüğü gibi Bayındır’ın mantığına göre yukarıdaki gibi gülünç bir anlam ortaya çıkamaktadır.
Şimdi diğer örnekleri inceleyelim:
Bakara 214
   Yoksa sizden önce gelip geçmiş olanların başlarına gelen zorlukların benzerinin sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?! Onlar, öylesine yoksulluk, darlık ve sıkıntılara uğramış ve sarsılmışlardı ki, (nihayet) resul ve beraberindekiler, "Allah'ın yardımı ne zaman?!" demişlerdi. Biliniz ki, Allah'ın yardımı yakındır!
Maide 41
Ey Resul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "iman ettik" diyenlerden ve Yahudilerden süratle küfre koşanlar, seni üzmesin.
Maide 67
Ey Resul! Rabbinden sana indirileni (halka) ilet. Eğer bunu yapmazsan, O'nun mesajını iletmemiş olursun (elçilik görevini yerine getirmemiş olursun). Allah seni insanlardan korur. Kuşkusuz, Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez
Tevbe 13
   Yeminlerini bozan, Resul'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve size karşı (savaşı) ilk olarak kendileri başlatan kimselerle savaşmaz mısınız yoksa onlardan korkuyor musunuz?! Oysa Allah, imanınız varsa, kendisinden korkmanıza daha layıktır.
Bu yukarıdaki ayetlerde resulu kaldırıp yerine Kur’an koysak ayetin anlamı açıkça yanlış olur.
Buda gösteriyor ki Sayın Bayındır açıklaması tamamen tutarsız bir açıklamadır.
Peygamber’e tefsir va açıklama hakkı tanımazken kendisine bu hakkı tanıyor ve bu gibi büyük yanlışlıklara imza atıyor.

 

Murtaza Turabi
 10-3-2024

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, Nevruz Bayramı münasebetiyle İran halkıyla bir araya geldi.
 

İmam Hamanei, halka konuşmasının başında, 1403 Hicri Şemsi yılının “Halkın Katılımıyla üretimde sıçrama” adı altındaki sloganıyla ilgili olarak, “Yılın sloganı genellikle ülkenin temel stratejisinin bir parçası; son birkaç yıldır yılın sloganı ekonomik konulara odaklanmaktadır” dedi.

Ekonomi meselesinin ülkenin temel meselesi olduğunu belirten İmam Hamanei, “Ülke ekonomisi olumlu bir şekil alırsa bu durum insanların dinini ve dünyasını etkileyebilir” ifadesini kullandı.

İmam Hamanei, düşmanın yıllardır ülke ekonomisini dize çökertmeye çalıştığını ancak başaramadığını ifade etti.

İmam Hamanei, “Ülke ekonomisinin gelişmesi için tüm çarkların harekete geçmesi gerekiyor. Başarılı olmak için halkın, gerçek anlamıyla önemli işlere katılımı gerekiyor” diye konuştu.

Konuşmasının diğer bölümünde Gazze'deki olaylara değinen İmam Hamanei, “Gazze'de 30 binden fazla insan katlediliyor, Batı dünyası bunu izliyor, hatta yardım ediyor” dedi.

Batı Asya'daki direniş cephesinin daha da gelişmesi gerektiğini vurgulayan İmam Hamanei, “Direniş, Siyonist suçluların sürekli baskısıyla yüzleşmektir; Direniş yeteneklerini ortaya koydu ve düşmanın tüm hesaplamalarını bozdu” ifadelerinde bulundu.

İmam Hamanei, konuşmasının devamında Filistin direnişine dikkat çekerek, “Direnişin gücü ABD’lilerin bölgedeki yanlış hesaplamalarını bozdu; Siyonist rejim krizden çıkma konusunda bile kriz içinde; Bugün Siyonist rejimin karar alma yetkisi yoktur” dedi.

İmam Hamanei, direniş cephesinin oluşumuna değinerek, “bölgede vicdanı uyanık olan insanların, Siyonistlerin yetmiş yıldır devam eden zulmünü gördüklerinde sessiz kalmamaları doğaldır. Direniş cephesi, Siyonist suçluların Filistin halkına ve Filistin destekçilerine karşı devam eden baskısına karşı çıkmak için oluşmuştur” ifadesini kullandı/mehr

İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamenei 1403 yılı başlangıcı münasebetiyle yayınladığı tebrik mesajında, İran milletinin Nevruz bayramını tebrik ederken, başta şehit aileleri ve Nevruz'u anan tüm milletler olmak üzere, yeni hicri şemsi yılını " Halkın katılımıyla üretimde sıçrama" yılı olarak adlandırdı.

İran  Press'in verdiği habere göre, İslam İnkılabı Rehberi, şehitlerin anısını ve isimlerini ve şehitlerin imamını saygıyla anarak, İran milletinin tabiat ve maneviyatın iki pınarından istifade etmesini ümit ederek, 1402 yılının  acı ve tatlı  olayları ile ilgili şunları belirtti: Geçtiğimiz  yılın güzel olayları  ve müjdeleri arasında önemli, “Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, altyapı alanında üretim, halkın özellikle ‘Kudüs Günü’ ve ‘İslam Devrimi Zaferi 22 Behmen yürüyüşlerine’  kapsamlı katılım, seçimlerin başarılı bir şekilde yapılması, hükümetin çeşitli ekonomik ve siyasi alanlardaki faaliyetleri bu ilerlemeler arasında yer alıyor” dedi.


İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamenei ayrıca, 1402 yılının acı haberleri arasında halkın ekonomik ve geçim sorunları olduğunu belirterek şunları kaydetti: Şehit Süleymani'nin yıldönümünde Kerman'da yaşanan acı olay, Belucistan'daki sel ve son aylarda güvenlik görevlilerinin başına gelen olaylar, Geçtiğimiz yılın diğer acı olaylarından biri...  Fakat  Gazze'deki olayı en acı olay olarak değerlendirmek gerekir.

Geçen yılki slogana atıfta bulunan İslam İnkılabı Rehberi, enflasyonun düşürülmesi ve üretim artışı alanında yapılan çalışmaları iyi,  ancak yeterli olmadığını belirterek  şunları kaydetti. Elbette bu kadar önemli bir konunun bir yıl içinde tam olarak hayata geçmesinin beklenmemesi gerektiğini  belirterek   şu vurguda   bulundu: Yeni yılda da ülkenin asıl meselesi hâlâ "ekonomi". Zira ülkenin asıl zayıflığı bu alanda ve bu alanda aktif olarak hareket edilmesi gerekiyor.

İslam İnkılabı rehberi, Yeni yılda da ülkenin temel meselesinin ekonomik sorunlar olduğunu belirterek, "Ülkenin ‘enflasyon’, ‘istihdam’ ve ‘ulusal para biriminin değeri’ başta olmak üzere ekonomik sorunlarının çözüm yolu ‘üretim’den geçmektedir. Bu nedenle  son yıllarda üretim konusuna  daha fazla ağırlık verilmiştir” ifadelerini kullandı.

 Imam Hamenei sözlerinin devamında şunları kaydetti: Buna göre yeni yılda  üretim konusuna ağırlık vererek,  bu konuda bir atılımı bekliyoruz.  

İslam İnkılabı Rehberi, halkın ekonomiye ve üretim alanına katılımı olmadan üretimde sıçramanın mümkün olamayacağına değinerek şunları belirtti: İnsanların üretim sektöründe varlığının önündeki engeller kaldırılmalı ve  büyük kapasiteleri harekete geçirilmelidir.

Yeni yılda da üretim konusuna odaklanılacağına dikkat çeken Ayetullah Hamenei,  1403 Hicri Şemsi yılını "Halkın katılımıyla üretimde sıçrama" yılı olarak adlandırdı.

Imam Hamenei  sözlerinin sonunda, Hz.Mehdi (AS)'a halisane selamlarını sunarak, büyük ve aziz İran milletinin başarısı için Yüce Allah'a dua ettiler.

Kanadalı avukat ve gazeteci Dimitri Lascaris, Yemen direnişinin Kızıldeniz'de düzenlediği operasyonların İsrail rejiminin liman yerleşimi Eylat'a olan sevkiyatları azalttığını ve rejim ekonomisine ağır bir darbe vurduğunu bildirdi.

Lascaris, 17-18 Mart tarihlerinde Eylat liman yerleşimini ziyaret etti ve Ensarullah tarafından yürütülen operasyonların limanı yük gemilerinden yoksun bıraktığını belirtti.

Sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan Lascaris, "Burada görünürde yük gemisi ve tanker yok," ifadesini kullandı.

Tüm göstergelerin Kızıldeniz'deki operasyonların söz konusu liman tesisi üzerinde dramatik etkiler yaratmaya devam ettiğine dikkat çeken Lascaris, ayrıca yerleşimin 'İsrail'in başlıca nüfus merkezlerinden çok uzakta' olduğunun altını çizerek, "En azından henüz demiryolu ulaşımı da yok," dedi.

Durum, Kızıldeniz ablukasının demiryolu güzergâhlarının olmaması nedeniyle hiçbir yolu olmayan yerleşimi fiilen boğduğunu ortaya koyuyor.

İşgal rejimi, Eylat aracılığıyla Asya'dan araç ithal ediyor ve petrol kargosu teslim edip geçici olarak depoluyor.

Lascaris, "Bu plajlarda neredeyse hiç kimse yok. Burada herhangi bir turizm belirtisi yok," diye ekledi. Gazeteciye göre yılın bu zamanında, pazar günü büfeler ve dükkanlar bile kapalı görünüyor.

İsrail medyası, Eylat yerleşimini şimdiye dek turistik destinasyonlarından biri olarak lanse ediyordu.

İşgal ekonomisi konusuna da değinen gazeteci, Aksa Tufanı operasyonunun ilk iki ayında ekonominin yüzde 20 oranında küçüldüğünü anımsatarak "O zamandan bu yana daha da küçülmüş olabilir," değerlendirmesini yaptı.

Gazeteci, liman tesisi yöneticisinin Aralık 2023'te yaptığı bir açıklamaya atıfta bulunarak, "Eylat'taki deniz trafiği saldırılar nedeniyle yaklaşık yüzde 85 oranında düştü," diye konuştu.

Lascaris, aynı zamanda 'İsrail sularında ya da limanında herhangi bir ticari gemi faaliyeti olmadığını' da sözlerine ekledi.

Gazeteci, şöyle devam etti: "Eğer İsrail ve destekçileri ekonomiye verilen ağır zararı telafi etmekle ciddi olarak ilgileniyorlarsa, bu konuda izlenecek basit, açık ve ahlaki açıdan doğru bir yol var; o da Gazze'ye yönelik soykırım saldırılarına ve açıkçası Batı Şeria'ya yönelik suç teşkil eden saldırılara son vermektir." (YDH)