کارگر

کارگر

Zorba ve Zalimlerle Savaşma Şartları
Zorba ve zalim topluluk “salih topluluktan” kan dökecek olursa veya mallarından bir kısmını zayi edecek olursa, dinin hükmü üzere sorumluk taşımaktadır.

 İslam fıkhında “cihat” kitabının bir bölümünde “zorba kimselerle savaş” konusu işlenmektedir. Bu zorbalardan maksat Müslümanların hak İmam’ına karşı başkaldıran kimselerdir. Bu kitapta birçok hükümler bu kimseler hakkında mevcuttur.

Ancak yukarıdaki ayetin konusu bir başka mevzudur. Şöyle ki, iki mümin topluluk arasında çıkan çekişme ve tartışmalar söz konusudur. Orada ne Masum İmam’ın aleyhine ayaklanma ve ne de salih bir İslam hükümeti aleyhine karşı ayaklanma söz konusudur. Bunların hepsine rağmen bazı müfessirler ve fakihler bundan bu konuyu çıkarmak istemişlerdir. Ancak “Fazıl Mikdad” “Kenzu’l-İrfan” kitabında bu delilin hata olduğunu söylemiştir.

Çünkü Masum İmam’a karşı kıyam, dinden çıkmaya sebeptir. Ancak müminler arasında çıkan tartışma ve çekişme sadece fısk sebebi olur, dinden çıkışa neden olmaz. Bu nedenlerdir ki, Kur’ân-ı Kerim’de yukarıdaki ayetlerde her iki topluluğu mümin ve kardeş olarak nitelenmiştir. Böylece “Zorba kimseler”in hükmünün bu tür kimselere genelleyerek uygulanması mümkün değildir.

Ne yazık ki, fıkıhta böyle kimseler hakkında hükümler bulamadık. Ancak yukarıdaki ayetlerin yanı sıra bazı diğer karinelerden -özellikle de iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmak babında bu konuya değinilen konular ışığında- faydalanmak mümkündür. Aşağıdaki hükümler geçerlidir:

a) Müminler arasındaki husumeti düzeltmek vacibi kifa-i babındandır.

b) Bu işin gerçekleşmesi için, öncelikle kolay merhalelerden başlanmalı ve meşhur deyimde geçtiği üzere “kolaydan kolaya” kanununa riayet edilmesi gerekir. Ancak eğer bunun gerçekleştirilmesi mümkün olamıyorsa, silahlı direniş ve savaş da caiz ve hatta gerekli olabilir.

c) Zorba ve haddi aşan kimselerin bu yolda dökülen kanları ve zayi olan malları hedere gitmiş sayılır. Çünkü dinin hükmü ve vacip emrin yerine getirilmesi gerçekleştirilmiştir.

d) Diyalog yoluyla husumetin giderilmesi hususunda hâkim-i şer’in iznine gerek yoktur. Fakat ameli boyutta şiddete gerek olacak merhalede ve özellikle de kan dökülmesine sebep olacak bir durum varsa, İslam hükümeti ve hâkim-i şer’in izni olmadan bunun yapılması caiz değildir. Ancak hiçbir şekilde ulaşmanın imkânı olmazsa durum başkadır. Böyle durumlarda müminlerin adaletlilerinin ve bilgili kimselerin karar almaları gerekir.

e) Eğer zorba ve zalim topluluk “salih topluluktan” kan dökecek olursa veya mallarından bir kısmını zayi edecek olursa, dinin hükmü üzere sorumluk taşımaktadır ve bilerek adam öldürmüşse, kısas hükmü onun hakkında uygulanır. Yine aynı şekilde mazlum topluluktan dökülen kanların ve telef olan malların hükmü, “sorumluluk” ve “kısas” hükümlerindendir. Bazı kimselerin sözlerinden anlaşıldığı üzere; barışın gerçekleşmesinden sonra zalim ve zorba topluluktan dökülen kan ve telef olan malların heder olması karşısında hiçbir sorumluluk yoktur; çünkü konumuz olan bu ayet-i kerimede buna değinilmediği, doğru değildir ve ayet-i kerime bütün bu konuları açıklama hedefinde değildir. Bilakis böyle konularda başvurulacak şey kısas ve telef bablarında yer alan bir takım diğer usul ve kanunlardır.

f) Çünkü bu direniş ve savaşın hedefi, zorba ve zalim topluluğa hakkı kabul etmeğe zorlamaktır. Dolayısıyla bu savaşta, savaş esirleri, ganimet ve buna benzer şeyler söz konusu olmayacaktır. Çünkü her iki topluluğun Müslüman olduğu faraziyesi vardır. Ancak geçici bir süre için savaş ateşini söndürmek adına esir almanın sakıncası yoktur. Fakat barış sağlanır sağlanmaz esirler hemen salıverilmelidirler.

g) Bazen tartışan tarafların her ikisi de zalim ve zorba kimselerdir. Bunlar diğer kabileden bir grup topluluğu öldürüp mallarını almış ve onlar da aynı şeyleri birinci kabileye yapmışlardır. Savunmakla kanaat etmemişlerdir. Bunlardan ister her iki topluluk aynı miktarda zulüm ve zorbalık yapsın veya biri az diğeri çok daha fazla yapsın fark etmez.

Hiç kuşkusuz bu konunun hükmü, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça beyan edilmemiştir. Ancak bu hükmü konumuz olan bu ayet-i kerim’den özellik hususiyetini kaldıracak olursak, onu şu şekilde elde edebiliriz; Müslümanların görevi şudur, her ikisini barıştırmalıdırlar. Ancak barışmaya yanaşmazlarsa, ilahi emirlere boyun eğene kadar her ikisiyle savaşmalıdırlar. Yukarıda zalim ve zorba kimseler hakkında açıklanan hükümler, her iki topluluk hakkında uygulanır.

Sözün sonunda, vurguda bulunarak şöyle diyoruz; bu zorba ve zalimlerin hükmü, Masum İmam’a veya adaletli İslam hükümetine karşı kıyam eden kimselerle farklıdır. Son topluluğun hükümleri daha sert ve daha şiddetlidir ki, İslam fıkhında “Kitabu’l-Cihat” babında bu bölüm ele alınmıştır. ehlader

Hamas’ın Katar ve Mısır tarafından iletilen 'ateşkes önerilerine' onay verdiğini duyurmasının ardından Siyonist İsrail Savaş Kabinesi, Refah’ta saldırılara devam kararı aldı. İsrail Ordu Sözcüsü Hagari, 1.5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah kentindeki 50’den fazla alana hava saldırısı düzenlediklerini açıkladı.
 

Siyonist rejim Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamaya göre Savaş Kabinesi, Hamas’a esirleri serbest bırakması amacı ile baskı yapmak ve savaşın hedeflerine ulaşmak için Refah’taki operasyonun devam etmesine oybirliğiyle karar verdi.

Siyonist Rejim Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, Gazze Şeridi’ndeki saldırılardan kaçan yaklaşık 1.5 milyon kişinin sığındığı güneydeki Refah kentinde 50’den fazla yere hava saldırısı düzenlediklerini açıkladı.

Hagari, düzenlediği basın toplantısında işgalci İsrail’in Refah’a yönelik saldırıları hakkında açıklamada bulundu.

Siyonist İsrail’in Gazze’deki saldırılarından kaçan yaklaşık 1.5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah kentindeki 50’den fazla alana hava saldırısı düzenlediklerini belirtti.

Hagari, saldırıların ordunun Refah’ın doğusunda kara saldırısına hazırlandığı bir dönemde gerçekleştiğini söyledi.

 

Emir Abdullahiyan, Heniyye İle Görüştü
 
 İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda; Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile telefonda Gazze'deki gelişmeleri görüştüğünü bildirdi.
 

Emir Abdullahiyan'ın paylaşımında; “Heniyye görüşmede, Mısır ile Katar tarafının İsrail rejiminin saldırılarının durdurulması, esir takası ve Gazze ablukasının kaldırılmasına yönelik önerdiği ateşkes anlaşmasına yanıt verdik. Artık top İsrail sahasında dedi.” ifadesine yer verildi.

 

Erdoğan, Heniyye İle Gazze Ateşkesini Görüştü 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Hamas'ın Gazze'de ateşkes teklifini kabul ettiğini açıklamasının ardından Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye'yle telefonda görüştü.
 

Katarlı ve Mısırlı arabulucularının girişimiyle süren İsrail ile ateşkes görüşmelerinin olumlu sonuçlandığını duyurulmasının ardından yapılan görüşmeye ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan sosyal medya hesaplarından açıklama yaptı.

Erdoğan görüşmeye ilişkin şunları söyledi: "Kabine toplantımız öncesi Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Sayın Heniyye ile görüşmemizde Gazze’deki çatışmaların ve şiddetin sona erdirilmesi için ortaya konan çabaları ele aldık. Hamas’ın ara buluculardan aldığı ateşkes önerisini onaylamasını değerlendirdik.

Hamas’ın Türkiye’nin telkinleri ile verdiği kararı olumlu bulduğumuzu ifade ettiğim görüşmede, İsrail’in de kalıcı ateşkes için adım atması gerektiğini vurguladık. Batılı ülkeler başta olmak üzere tüm tarafları, ateşkes için İsrail’e gereken baskıyı yapmaya çağırıyorum."

  Berlin İmam Rıza İslam Merkezi Âlimi Hüccet'ül-İslam Şeyh Sabahattin Türkyılmaz bu hafta Cuma hutbesinde, Gazze meselesinin küresel yankılarına değindi.
 

Hüccet'ül-İslam Şeyh Sabahattin Türkyılmaz, Gazze meselesinin üç önemli küresel dalga meydana getirdiğini belirterek şu ifadelerde bulundu: ‘Gazze meselesinin birinci en önemli küresel dalgası: Halkların vicdanlarının uyanması olmuştur. Avrupa halkları ayağa kalktı, Amerika ve emperyal güçlerin halklarının da vicdanları uyandı. Müslüman halklar henüz uyanmadı. Bütün müslüman ülkeler ayağa kalkması gerekirdi, “Allah-u ekber kahrolsun siyonist” sloganları sokakları inletmeliydi. Ama gavur Avrupa ve Amerika’da halklar “Filistine özgürlük” soykırıma son verin” sloganları atılıyor. Kardeşleri katledilen müslümanlar sessizler.

Müslüman halklar sözüm ona kutsal iktidarlarının ve çıkarcı muhalefetlerinin ağzına bakıyorlar.

İkinci en önemli küresel dalgası: Bilim ve akademik çevrelerin yani aklın ve ilmin uyanması. Bir ülkede akademisyen ve bilim çevreleri uyanıyorsa, bir şeye itiraz ediyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Amerika ve Avrupa’da üniversiteler uyanmış ve öğrenciler, üniversitelerin kampüslerinde aklın uyandığını, bilimin ve akademik çevrenin siyasi iktidarlara gerekeni yapmasını istemektedir.

Üçünci önemli küresel dalgası: Henüz küresel olmasa da başlayacaktır inş. Bilim ve akademik çevreden akademisyenler; profesörler, dr.lar, öğretim görevlileri kariyerlerini tehlikeye atarak akıl ve vicdanı uyanan öğrencilerin yanında duruyor, bu katliam ve soykırama karşı seslerini yükseltiyorlar.

Gavur dediğimiz bu insanlar insani, vicadi, akli ve bilimsel vazifelerini yerine getiriyorlar.

Müslüman akademisyenler, prof. Dr. ve öğrenciler nerdeler?

Neden İslam ülkelerindeki üniversiteler ayağa kalmıyorlar?

Neden öğrenciler harekete geçip üniversite kampüslerinde protesto eyleminde bulunmuyorlar?

Batı üniversitelerinden ilim, bilim alındığı gibi vicdanları ve aklı nasıl uyandıracağının da dersi alınması gerekmez mi?

Dünyanın önemli universitelerinden olan İstabul Üniversitesi neden sessiz? Halk sözüm ona kutsal saydığı iktidara toz kondurmuyor siz akademisyenler bilim çevresi neden sessizsiniz?

Siz akademisyenler toplumun lokomotifi değil misiniz?

Akılları ve vicdanları gaflet uykusundan uyandıracak bilim adamları değil misiniz?

Dünayda en kısa Cuma hutbesi okuyan imamın dediği gibi “35 kişinin katledilmesi, 100 binden fazla insanın yaralanması ve milyonların evsiz barksız kalıp göçe zorlanması sizin vicdanlarınızı uyandırmıyorsa, benim söyleyecek sözümün hiç bir etkisi olmaz, kamet getirin namazı kılalım.”

 Hamas'ın Uluslararası İlişkiler Ofisi Başkanı Dr. Musa Ebu Marzuk, yakın zamanda Çin'de Filistinli gruplar arasında bir toplantı yapılacağını duyurdu.
 

Farklı Filistinli gruplar arasındaki tüm farklılıkların ve bölünmelerin sona ermesi yönündeki umudunu dile getiren Ebu Marzuk, dünyada bağlantı kurmaya çalıştığımız birçok kutup var diye belirtti.

Amerika'nın Siyonist rejimi sahip olduğu her imkanla desteklediğine dikkat çeken Ebu Marzuk, Amerika ve Siyonist Rejim İsrail'in, Hamas'ı kınamaları için Aksa Tufanı operasyonunun başında dünyanın tüm ülkeleriyle iletişim kurduğunu söyledi.

Amerika'da başlayan ve dünyanın diğer ülkelerine yayılan Filistin'e destek veren büyük öğrenci hareketine tepki gösteren bu HAMAS yetkilisi, Amerika'da öğrenci hareketinin başlaması ve bunun dünyanın diğer ülkelerine yayılmasının, dünyanın İsrail cinayetlerinin gerçeğini tanıdığını gösterdiğini de belirtti.

Bu toprağın tarihsel sınırları içindeki Filistinlilerin sayısının Yahudi sayısından daha fazla olduğunu vurgulayan Ebu Marzuk,"geleceğimizin kendi topraklarımızda olduğunu biliyoruz" diye belirtti.

Ebu Marzuk, Siyonist yetkililerin bölünmüş durumda olduğunu ve her birinin kendi çıkarlarını aradığını, bu durumda Filistinlilerin direnişinden ve zaferinden emin olduklarını da belirtti. İşgalci rejimin tüm önde gelenlerinin Hamas'a karşı yenilgiyi kabul ettiğini belirten Ebu Marzuk Netanyahu'nun hala Arapları öldürmekle ilgilendiğini ve yaygara yaptığını belirtti.

Bu üst düzey Hamas yetkilisi, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir fedakarlık ve direniş örneği gösteren Gazze Şeridi'ndeki kararlı ve dirençli Filistin halkına şükranlarını sunarak, Gazze'ye 85 bin tondan fazla Amerikan bombasının düştüğünü ancak Filistinlilerin hala orada kalmaya devam ettiklerini vurguladı.

Musa Ebu Marzuk, düşmanın açıklanan hedeflerinden birinin Hamas'ı yok etmek olduğunu ancak yaşananların tam tersi sonuç verdiğini de vurguladı.

Amerika Birleşik Devletleri ve Batı'nın her düzeyde Siyonist rejime sınırsız desteğine atıfta bulunan Ebu Marzuk,"ABD ve Batı ülkeleri müdahale etmemiş olsaydı, 7 Ekim'de İsrail'in maruz kaldığı yenilginin bu rejimin hayatını sona erdirecekti" diye belirtti.

Hamas hareketinin uluslararası ilişkiler ofisi başkanı, Siyonist düşmanın savaştaki hiçbir hedefine ulaşamadığını ve tek bir esiri bile kaba kuvvetle kurtaramadığını da sözlerine ekledi.

Siyonist yetkililerin Refah'a saldırı tehditlerine ilişkin ise işgalcilerin Refah'a girmekten korktuklarını çünkü bunun kendileri için bir skandal daha olacağını ve elde edecekleri tek sonucun yenilgi olacağını bildiklerini söyledi.

Ebu Marzuk ayrıca Amerikan hükümetinin barış müzakerelerindeki tutumunun seçmen çıkarlarıyla ilgili olduğunu ve bu nedenle Amerikalılardan çelişkili açıklamalar gördüğümüzü ifade etti. Ebu Marzuk direnişin hâlâ bu anlaşmanın kalıcı bir ateşkes içermesi gerektiğinde ısrar ettiğini de vurguladı.

Cuma, 26 Nisan 2024 13:47

Gaybetteki İmamı Beklerken

İncelenmesi gereken ilk nokta, gaybet kelimesinin ne anlama geldiği konusudur. Gaybet; Gözlerden kaybolmak demektir. Hazır olmamak ve huzurda bulunmamak anlamında değildir. Gaybet; İmam Mehdi"nin (a.f) insanların gözlerinden kayıp olmasıdır. Hazretin, insanlar arasında onlar ile birlikte yaşadığı halde, onların onu görememeleridir. Bu gerçek, masum imamların (a.s) hadislerinde değişik ifadelerle beyan edilmiştir:

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
Ali"nin (a.s) rabbine ant olsun ki; Allah"ın hücceti (Hz. Mehdi -a.f-), insanlar arasında olacaktır. Yollarda (Pazarlarda, sokaklarda) yürüyecektir. Evlerine uğrayacaktır. Yeryüzünün doğusuna ve batısına gidip gelecektir. İnsanların sözlerini duyacaktır. Onlara selam verecektir. Görecektir. Fakat vaat edilen belirli zamana kadar görünmeyecektir.[1]

Elbette hazret için başka bir gaybet şekli daha nakledilmiştir:

İmam-ı Asr"ın (a.f) ikinci özel naibi şöyle söylemiştir:

İmam Mehdi (a.f), her yıl Hac döneminde hacca gitmektedir. İnsanları görmekte ve tanımaktadır. İnsanlar da hazreti görmektedirler. Fakat onu tanımamaktadırlar.[2]

Bundan dolayı, Hz. Mehdi (a.f) için iki gaybet şekli vardır: Bazen hazret insanların gözünden kaybolmaktadır. Bazen de insanlar hazreti görmekte, fakat tanımamaktadırlar. Netice olarak hazret insanlar arasında onlarla birliktedir.

Gaybet"in Kökü ve Geçmişi

Gaybet ve gizli yaşamak, ilk defa ve Allah"ın son hücceti için gerçekleşmiş bir olay değildir. Birçok rivayette, büyük ilahi peygamberlerin (s.a) hayatlarının bir bölümünün gizli ve gaybette geçtiğini görmekteyiz. Bu olay, ilahi maslahat ve hikmet gereği olmuştur. Şahsi veya ailevi bir arzudan ve istekten kaynaklanmamıştır.

Bu bakımdan, gaybet; ilahi sünnetlerdendir.[3] İdris (a.s), Nuh (a.s), Salih (a.s), İbrahim (a.s), Yusuf (a.s), Musa (a.s), Şuayb (a.s), İlyas (a.s) Süleyman (a.s), Danyal (a.s) ve İsa (a.s) gibi büyük Allah peygamberlerinin hayatlarında da gaybet dönemi bulunmaktadır. Bu ilahi elçiler zamanlarına ve bulundukları hayat şartlarına uygun olarak, bazı yıllar gaybet dönemi yaşamışlardır.[4]

Bu sebepten dolayı rivayetlerde, İmam Mehdi"nin (a.f) gaybeti, Peygamberlerin (a.s) sünnetlerinden birisi olarak bildirilmiştir. Hazretin (a.f) gaybet delillerinden birisi de, enbiyaların (a.s) sünnetinin Hz. Mehdi"nin (a.f) yaşantısında da gerçekleşmesi olarak açıklanmıştır.

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Hiç şüphesiz, kayıp imamımızın uzun süreli bir gaybeti olacaktır.

Rivayet eden kişi şöyle sordu; Ey Resulullah"ın (s.a.a) oğlu! Bu gaybetin sebebi nedir? Hazret (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu:

Allah, peygamberlerinin sünnetlerinden biri olan gaybetin, hazret için de gerçekleşmesini istemektedir.[5]

Yukarıdaki hadisten, İmam Mehdi"nin (a.f) gaybet konusu hakkında, hazretin doğumundan yıllar önce söz edilip konuşulduğunu anlamaktayız.
Peygamber efendimizden (s.a.a) İmam Hasan Askeri"nin (a.s) zamanına kadar gelip geçen İslam önderleri; İmam Mehdi"nin (a.f) gaybeti, özellikleri ve gaybet döneminde yaşanacak olaylar hakkında haberler vermişlerdir. Aynı zamanda gaybet döneminde yaşayacak mümin insanların vazifelerini de beyan etmişlerdir.[6]

Peygamber efendimiz (s.a.a.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

Mehdi (a.f) benim çocuklarımdandır. Onun gaybeti olacaktır. İnsanlar şaşkınlık içinde perişan halde kalacaklardır. İnsanlar dinlerinden dönüp sapıklığa düştükleri zaman parlak bir yıldız gibi gelecek ve zulüm ile dolmuş yeryüzünü adaletle dolduracaktır.[7]

Gaybetin Felsefesi

Allah"ın hücceti (a.f) ve imamı niçin gaybet perdesi arkasındadır? Hangi sebep veya sebeplerden dolayı insanlar onun bereketli ve nurlu zuhurundan mahrum kalmışlardır?

Bu konu hakkında birçok söz söylenmiş ve elimize birçok rivayet ulaşmıştır. Bu soruya cevap vermeye geçmeden önce, çok önemli bir noktayı açıklığa kavuşturmak istiyoruz:

Biz şöyle inanmaktayız:

Âlemlerin rabbi, küçük veya büyük hiçbir işi maslahatsız ve hikmetsiz yapmaz. Bu maslahatları, bizim tanımamız ya da tanımamamız, bu kanunun doğruluğunu değiştirmez. Kâinatta büyük veya küçük işler, Allah"ın tedbiri ve iradesi ile gerçekleşmektedir.

Bu olaylardan birisi de İmam Mehdi"nin (a.f) gaybet olayı veya gaybet gerçeğidir. Buna göre iyilerin imamı İmam Mehdi"nin (a.f) gaybetinin felsefesini tam olarak bilmiyor olsak da, İlahi hikmet ve maslahat üzere gerçekleşmiş olduğuna can-ı gönülden inanmaktayız.

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Hiç şüphesiz Sahib-i Emir"in (İmam Mehdi -a.f-) batıl ehlinin onun hakkında şüphe edecekleri bir gaybet dönemi olacaktır.

Bu hadisi rivayet eden kişi gaybetin sebebini sorunca, hazret cevap olarak şöyle buyurmuştur:

Gaybet; size söylememize izin verilmeyen bir nedenden dolayıdır. Gaybet; Allah"ın sırlarından bir sırdır. Fakat bizler, olayların nedenleri bizler için belli olmasa da, yüce Allah"ın hekim olduğunu biliyoruz ve bütün işlerini hikmet üzere yaptığına inanıyoruz.[8]

Elbette Allah"ın işlerini hekimce bilip boyun eğen, âlemdeki gerçekleşen bir takım olaylardan bazılarının sırrını öğrenmeye çalışan ve böylelikle felsefesini öğrenerek kalbi daha mutmain olan insan, çok güzel bir iş yapmaktadır.

İşte bu sebepten dolayı Hz. Mehdi"nin (a.f) gaybetinin hikmetlerini, nedenlerini ve konu hakkındaki hadisleri incelemeye çalışacağız:

İnsanları Terbiye Etme

İslam ümmeti, Peygamberinin (s.a.a) ve imamlarının (a.s) değerini bilmediği, onlara karşı vazifesini yerine getirmediği ve emirlerini uygulamadığından dolayı; Allah"ın, onların irkilerek kendilerine gelmesi için önderlerini ve imamlarını ellerinden alarak gaybet dönemi bitinceye kadar ayırması pek de garipsenecek bir gerçek değildir.

Allah bu ayrılığı, İnsanların, imamın (a.f) varlığının değerini ve bereketini anlamaları için yapmıştır. Bu anlamda, insanlar anlamasa ve bilmese de gaybet; ümmetin maslahatı için demektir.

İmam Muhammet Bakır (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Allah, bizim bir kavim ile birlikte olmamızı ve oturup kalkmamızı sevmezse, bizi onların arasından alır.[9]

Başkasının Biati Altında Olmamak

Büyük bir değişim ve evrensel bir inkılâp peşinde olanlar, ayaklanmalarının başlarında bazı muhalifleri ile bir takım anlaşma ve uzlaşma yaparak hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Fakat vaat edilen büyük kurtarıcı Mehdi (a.f), inkılâbını gerçekleştirmek ve evrensel adalet hükümetini kurmak için hiçbir zalim güç ile anlaşmayacaktır.

Zira birçok rivayetten anlaşıldığı üzere; O, bütün zalimler ile kesin ve tereddütsüz bir şekilde savaşmak için görevlendirilmiştir. Bundan dolayı inkılâp şartları oluşuncaya kadar, Allah düşmanları ile her hangi bir anlaşma yapmamak için, gaybette yaşayacaktır.

Bir rivayette, İmam Razı (a.s) gaybetin sebebini şöyle açıklamaktadır:

Hiçbir kimsenin, onun boynunda biati olmadığı için kılıçla kıyam edecektir.[10]

İnsanları İmtihan Etmek

İnsanları imtihan etmek Allah"ın sünnetlerindendir. O, kullarını çeşitli vesilelerle sınamaktadır. İnsanların hak yolunda ne kadar sabit ve sabırlı olduklarını aşikâr etmek istemektedir. Elbette bu imtihanların sonuçları Allah için bellidir. Bu imtihan çarkında insanlar pişmekte, olgunlaşmakta, ilerlemekte ve kendi hakikatlerini derk etmektedirler.

İmam Musa Kazım (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Beşinci oğlum kayıp olduğu zaman, dininize dikkat edin. Başkası sizi yoldan çıkarmasın. Sahib-i Emir"in (İmam Mehdi -a.f-) gaybet dönemi olacaktır. Onun takipçilerinden bir grup inançlarından döneceklerdir. Bu gaybet; Allah"ın kullarını imtihan ettiği bir sınavdır.[11]

İmamın (a.f) Düşmanlardan Korunması

Peygamberlerin (a.s) kendi kavimlerinden uzaklaşmalarının nedenlerinden birisi de canlarını korumalarıdır. Onlar, tehdit ve ölüm ile karşı karşıya kaldıkları zaman; daha uygun bir fırsatta görevlerini yerine getirmek ve risaletlerini insanlara ulaştırabilmek için gizleniyorlardı. Nitekim İslam Peygamberi (s.a.a) Mekke"den çıkıp mağarada gizlenmiştir. Elbette bunların hepsi Allah"ın emri ve iradesi ile gerçekleşmiştir.

Hz. Mehdi"nin (a.f) gaybetinin nedeni çeşitli rivayetlerde şu şekilde beyan edilmiştir:

İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

Beklenen imam, kıyam etmeden önce gözlerden kaybolacaktır.

Sebebi sorulunca, Hazret; ilahi hedefi gerçekleştirmeden öldürülmesi tehlikesine karşılık Allah tarafından gaybete çektirilmiştir.[12] diye buyurmuştur.

Şahadet aşkı, ilahi insanların en büyük arzularından biridir. Ancak insanın vazifesini yerine getirirken camianın ve dinin maslahatlarına uygun olan şahadet, istenilen şahadet şeklidir.

Eğer insanın ölmesi, hedeflerin elden gitmesine neden olursa ölümden kaygılanmak, akıllı ve mantıklı bir tutumdur.

Allah"ın yeryüzündeki son halifesi on ikinci imamın öldürülmesi demek; bütün enbiya ve evliyaların arzularının yıkılması, Allah"ın vaadinin yerine gelmemesi ve evrensel adalet hükümetin teşkil olmaması demektir.

Bazı rivayetlerde, on ikinci imamın (a.f) gaybetinin sebepleri hakkında başka bir takım noktalar da beyan edildiğini belirtmek gerekir. Kitabın hacmini göz önünde bulundurarak sözü fazla uzatmak istemediğimizden dolayı bunları zikretmekten kaçındık.

Fakat önemli olan nokta, daha önceki sayfalarda da açıklandığı gibi, şudur:

Gaybet ilahi sırlardan bir sırdır. Onun gerçek ve asıl sırrı ve sebebi zuhurdan sonra aşikâr olacak ve bilinecektir.

___________________________________________

[1]- Gaybet-i Numani, bab.10, h.3, s.146

[2]- Biharu"l-Envar, c.52, bab.23, s.152

[3]- Kur-ân-ı Kerim, bir çok ayette İlahi sünnetler hakkında beyanda bulunmuştur. Örneğin Fetih.23. Bu ayetlerden şu anlaşılmaktadır; İlahi sünnetler ile maksat olunan şey; sabit, değişmez ve esaslı kanunlardır. Bu yasalar, hiçbir zaman değişikliğe uğramazlar. Bu kanunlar, geçmiş ümmetlere hâkim oldukları gibi günümüzdeki kavimlere de hâkimdirler. Aynı şekilde gelecekte de önceki dönemlerdeki gibi olacaktırlar. (Tefsir-i Numune, c.17, s.435, kısaltılarak)

[4]- Kemaluddin, c.1, bab. 1"dan 7"ye kadar, s.245"den 300"e kadar

[5]- Biharu"l-Envar, c.52, h.3, s.90

[6]- Muntahabu"l-Eser, fasıl.2, bab.26-29, s.312"den 340"a kadar

[7]- Kemaluddin, c.1, bab.25, h.4, s.536

[8]- Kemaluddin, c.2, bab.44, h.11, s.204

[9]- İlelu"ş-Şerai, s.244, bab.179

[10]- Kemaluddin, c.2, bab.44, h.4,s.232

[11]- Gaybet-i Tusi, fasıl.5, h.284, s.237

[12]- Kemaluddin, c.2, bab.44,h.7, s.233

 Cumhurbaşkanı Reisi :İran İslam Cumhuriyeti ile Afrika kıtası arasındaki ilk adım iradedir, çok şükür bu irade var. Bu toplantı da Afrika ülkeleri ile İran'ın ekonomik ilişkileri genişletme iradesinin simgesidir.

Cumhurbaşkanı, ikinci İran-Afrika uluslararası konferansında, İran İslam Cumhuriyeti ile Afrika kıtası arasındaki ilk adımı, iki ülkenin ilişkileri geliştirme iradesi olarak değerlendirerek "Hem Afrika kıtasının tamamı hem de tek tek Afrika ülkeleri için kesin bir plan belirlemek gerekiyor. İran İslam Cumhuriyeti ile Afrika kıtası arasındaki ilk adım iradedir, çok şükür bu irade var.  Bu toplantı da Afrika ülkeleri ile İran'ın ekonomik ilişkileri geliştirme iradesinin bir simgesidir.

Ayetullah Reisi, Afrika kıtasının ve İran İslam Cumhuriyeti'nin tecrübelerinin tanınmasının ikinci adımı hakkında da paylaştığı bilgiler için "Bazen bazı ekonomik aktivistler karşılıklı kapasitelere tam olarak aşina olmayabilirler ve bu konferansın düzenlenmesi karşılıklı kapasitelerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır." ifadelerini kullandı.

Toplantıda konuşmalarının devamında İran'ın kısıtlamalara rağmen teknoloji alanında kendini geliştirmesine değinen Reisi " Tehdit ve yaptırımlara rağmen İran İslam Cumhuriyeti iyi bir ilerleme kaydetmiş, gelişmiş ve teknolojik bir ülke olarak adlandırılabilir. İran İslam Cumhuriyeti'nin yeni teknolojilere olan gelişimini ve erişimini bilmek çok önemlidir." dedi.

İran'ın Batı ülkelerine kıyasla Afrika'ya karşı görüşündeki farka dikkat çeken Cumhurbaşkanı" Afrika ile işbirliği İmam Humeyni tarafından vurgulandığı gibi Devrim Lideri tarafından da vurgulanmıştır.

Batılılar Afrika'yı kendileri için istiyor ama biz Afrika'yı Afrika için istiyoruz. Bu görüş farklılığı önemlidir. Afrika tarihi, ne kadar çok Batılı ülkenin Afrika'nın kaynaklarını yağmaladığını gösteriyor." açıklamasında bulundu.

Afrika'da etkin bir insan gücünün bulunduğuna işaret eden Reisi: Her ne kadar Batılılar yeni teknoloji ve yaratıcılık elde edebileceklerini ilan etseler de, bizim inancımız budur ama biz Afrika'nın yetenek, bilgi ve becerisinin Batı'dan daha az olmadığına ve birçok alanda başarı sağlayabileceğine inanıyoruz.

Cuma, 26 Nisan 2024 13:38

Tebes Çölü Olayı

25 Nisan günü, Amerika’nın İran'a yönelik askeri müdahalelerinden birinin yıldönümüdür.


Bu günde Amerika tarihinde bir başka büyük fiyasko ve yenilgi kayda geçti. Tebes olayı aslında Amerika’nın İran’a askeri saldırı projesinin başlangıcı ve aynı zamanda sonu oldu. Bu operasyon çok titiz bir plan çerçevesinde ve İran’ın Tebes çölündeki iklim şartları ve bu bölgede terk edilmiş bir havaalanının tespit edilmesine dayanarak hazırlanmıştı.

Tebes Çölü Olayı

25 Nisan 1980 tarihinde Amerika’ya ait bir kaç askeri uçak önceden hazırlanan çok titiz bir plan çerçevesinde gece yarısı İran hava sahasına girerek ülkenin doğusunda ve Tebes çölünün tam ortasında terk edilmiş bir havaalanına iniş yaptı. Bu açık tecavüz İranlı inkılapçı ve İmam Humeyni –ks– çizgisinde hareket eden öğrencileri kendiliğinden gelişen bir hareketle ve Amerika’nın İran’a yönelik müdahalelerini ve komplolarını protesto etmek amacıyla 4 Kasım 1979 tarihinde Amerika’nın Tahran’daki casusluk yuvasını veya büyükelçiliğini fethetmelerine tepki olarak gerçekleşiyordu.


İranlı inkılapçı öğrenciler Amerika’nın casusluk yuvasında diplomat kılığında casusluk faaliyeti yürüten casuslarını rehine olarak tutuyordu. Amerika ise bu konudan İran’a askeri müdahale bahanesi olarak yararlanmak ve böylece İran’a müdahalelerini örtbas etmek istedi.


Amerika Tebes operasyonunu Kartal Pençesi olarak adlandırmıştı ve amacını sözde Amerikalı rehineleri kurtarma şeklinde açıkladı. Ancak Kartal Pençesi operasyonu hezimete uğradı ve böylece Amerika’nın İran’a karşı müdahaleci hedeflerinin bir başka bölgesi olarak İslam inkılabı tarihinde kayda geçti.


Bu operasyonu gerçekleştirmek için ilkin Amerikalı askerleri taşıyan üç adet MC-130 kargo uçağı ve üç adet EC-130 yakıt tankeri uçağın Umman kıyılarında yer alan Miser adasından kalkıp İran hava sahasına girmesi ve Çöl-1 olarak adlandırılan bir bölgede operasyona başlamak üzere inmesi gerekiyordu. Operasyona, Umman körfezinde bulunan Amerikan uçak gemisinden kalkan 8 askeri helikopterinin katılması ile tamamlanması gerekiyor. Böylece bu operasyon Amerika açısından mükemmel bir operasyon olacaktı.


Aslında Amerika bundan önce de İran’a doğrudan müdahalede bulunmuş ve hatta askeri darbe yaptırmıştı. Şimdi ise Tebes çölü üzerinden tecavüz planı, tüm detayları iyice düşünülen ve İslam inkılabının zaferinden iki yıl sonra uygulanan bir plan olacaktı.


Ancak bu operasyon ta başından Amerikan askeri uçaklarının Tebes çölünde kum fırtınaya yakalanması ile birlikte hezimete uğradı. Aslında bu operasyon Amerikalı devlet adamları için yeni bir macera değildi, çünkü bu zümrenin tecavüzcü uygulamaları dosyası oldukça ağır ve karaydı ve Tebes olayı bu cinayetlerin karşısında pek de büyük sayılmazdı, ama yine bu komplonun hezimete uğramış olması Amerika için büyük bir rezalet ve fiyasko sayılıyordu.


Tebes olayı Amerika’nın İran’a yönelik müdahale eğiliminin bir başka yüzünü sergiledi ve geniş boyutlara ulaştı ve tüm dünya neden İran milleti Amerika’dan, yani bu milletin haklarına el uzatan devletten nefret ettiğini anlamaya başladı.


Amerika yönetimi Tebes macerasından sonra izlediği tutumu ise bir kez daha beyaz saray elebaşılarının bu maceradan ders almadığını ve hatta Amerikalı casuslar serbest bırakıldıktan sonra müdahaleci tutumu daha da genişlediğini ve her gün bu müdahalelere bir yenisi eklendiğini gösterdi.


Amerika hiç bir zaman İran milletine karşı müdahaleci tutumundan el çekmedi ve sadece zaman zaman yöntemlerini ve senaryolarını değiştirdi.

İran’ın saldırı koreografisini silahların yüzde kaçı hedefe ulaştı sorusuyla ölçmek ya da bunu bir farsa benzetmek yanıltıcı olabilir. Hizbullah’ın da altı aydır basit bir çatışma stratejisi gütmediğini, aynı zamanda Demir Kubbe’yi çözmeye yönelik atışlar yaptığını hatırlatalım. 
 
 
İran, İsrail’e karşı ‘Doğru Vaat’ adını verdiği misillemesini nihayet cumartesiyi pazara bağlayan gece gerçekleştirdi. “Yapamaz”, “Cesaret edemez”, “Sadece tehdit savurur”, “Animasyonla geçiştirir” ve “Vekilleri kullanır” diye alaya alındığı bir kakofoniye son verdi. Aynı kadro sonucu küçümseyerek “Bu bir tiyatro” ya da “Danışıklı dövüş” diye iğneleniyor. Dokunulmazlık miti içinde bir devletle bu düzeyde bir hesaplaşmanın zarar bilançosu kuşkusuz başarı ya da başarısızlığı tanımlayan en önemli referanstır. Fakat her şey değildir.


***

İran yönetimi 1 Nisan’da Şam’daki konsolosluğu vurulduğundan beri ikilemdeydi. Bir tarafta Gazze’de ilan ettiği hedeflere ulaşamayan, içerde isyanla yüzleşen ve dış desteği eriyen İsrail Başbakanı Benyamin Netanyanu’nun İran’ı savaşa çekmeye çalıştığı, bu şekilde dikkatleri soykırım tablosundan uzaklaştırmayı ve müttefiklerin desteğini yeniden kazanmayı umduğu, haliyle İran’ın tuzağa düşmemesi gerektiğini düşünenler vardı. ‘Stratejik Sabır’ diyenlere göre İran zaten Amerikan-İsrail-Batı ekseniyle savaştaydı; uzun vadeli hedeflere bağlı kalmalı ve ‘Direniş Ekseni’ni tahkim etmeye odaklanmalıydı. Diğer taraftan İsrail, İran içinde stratejik tesislere sabotajlar ve bilim insanlarına suikastlar düzenleyip Suriye’de Devrim Muhafızları’na ağır kayıplar verdirse de ilk kez diplomatik bir yerleşkeye yani İran topraklarına saldırmıştı. Bu yüzden yanıtsız bırakılması İran’ın caydırıcılığını ve ‘Direniş Ekseni’ üzerindeki itibarını sıfırlardı. İkinci kısımdakilerin kaygıları baskın çıktı. Bununla birlikte bölgesel savaştan kaçınma konusunda İran ve ABD çakışıyordu. İşte bu noktadan diplomasi kendine yol buldu.

***

ABD bölgedeki ortaklar aracılığıyla İran'dan itidalli davranmasını istedi. Geçen Perşembe İngiltere, Avustralya ve Almanya dışişleri bakanları, İranlı mevkidaşlarını aradı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Çin'den yardım istedi. Bu trafik İran’a ABD’yle müzakereye girerek misillemeyi kalibre etme şansı verdi. İran’ın mesajı şuydu: “ABD, İsrail ile İran arasındaki çatışmaya müdahil olursa bölgedeki Amerikan güçleri saldırıya uğrayacak. Siz bizimle uğraşmayın, biz de sizinle uğraşmayız."

ABD doğrudan bir saldırı durumunda İsrail'in yanında yer alacağı uyarısını tekrarladı.

İran kontrollü bir misillemeye karşılık ABD’den bu işe karışmama sözü almaya çalıştı.

ABD talebi reddetti.

Bu arada İsrail tarafında ikili bir strateji izledi. Bölgeye takviye güç gönderilirken CENTCOM Komutanı General Michael Kurilla da olası saldırıya karşı savunma çabalarını koordine etmek üzere İsrail'e gitti. Savunma Bakanı Lloyd Austin de ABD'nin tam desteğine güvenebilecekleri konusunda mevkidaşı Yoav Gallant’ı temin etti.

İsrail’e savunma desteği vermek ile İsrail için İran’la savaşa girmek arasındaki ayrım belirginleşti. Washington Post Austin’in 3 Nisan'da Gallant'a İran’a saldırı öncesi ABD’nin yeterince bilgilendirilmemesinden şikayetçi olduğunu yazmıştı. Axios’a göre ise Washington, İsrail’den herhangi bir misillemeye karar vermeden önce ABD'ye haber vermesini talep etti. Bu şekilde Amerikan yönetimi kararlarda söz sahibi olacaktı. ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Charles Brown da savaştan kaçınmaya çalıştıklarını vurguluyordu.

***

Neticede İran, ABD’nin “Yapma” uyarılarına boğun eğmezken Amerikan yönetimi ile örtülü bir angajman seti belirleyen bir pazarlık döndü. Bu basitçe danışıklı dövüş ya da tiyatro değil. Bu, kaçınılmaz hale gelen bir misillemenin İran-Amerikan çatışmasını ya da bölgesel savaşı tetiklemesini önleyecek şekilde karşılıklı anlayışın hasıl olmasını sağlayan bir mesajlaşmaydı. Tehditler ve restleşmeleri de içeren bir süreçti. İran “Vuracağım” sözünden dönmedi. Karşı mesaj misilleme İran topraklarından değil de direniş eksenindeki unsurlardan (Lübnan’daki Hizbullah, Irak’taki İslami Direniş ve Yemen’deki Ensarullah) gelirse bunun geçiştirilebileceği yönündeydi. İran diretip ABD’ye “Bu işe karışırsan bölgedeki Amerikan üsleri hedefimiz olur” dedi. ABD de İsrail’i koruyacağı mesajını tekrarladı. Fakat Reuters’ın dün geçtiği haberden Türkiye aracılığıyla “Tepki belirli sınırlar içinde olmalı” mesajının gönderildiğini öğreniyoruz.

Amerikan ve İsrail kaynaklarından gelen bilgiler ışığında anladığım kadarıyla ABD’nin hangi koşullarda hedef olacağı sorusu şurada yanıt buluyordu: ABD’nin dahli İran’ın füzelerini durdurma ile sınırlı kalırsa Amerikan çıkarları hedef alınmayacaktı. İsrail’in İran topraklarına karşı olası yanıtına ABD eşlik ederse durum değişecekti. Ayrıca ABD’nin de İsrail’i dizginlemesine yardımcı olacak şekilde hedefler askeri noktalar olarak belirlendi. Maksat zaten misilleme yapmaktı, savaş çıkarmak değil.

Umman aracılığıyla yürütülen pazarlıklarda İran, Gazze’de ateşkesin temin edilmesini de istedi. Misilleme masadan kalkacaksa en azından Filistin lehine bir sonuç olmalıydı. Amerikalılar da “Ateşkes için Hamas’a baskı yap” yanıtını verdi. Nihayetinde İran, ‘sınırlı’, ‘dozu iyi ayarlanmış’, ‘gerilimi tırmandırmaktan kaçınan’ ve ‘vekil güçlerin de dahil olduğu bir misilleme’ yapacağını kaydetti. İran’ı çevreleyen Amerikan üslerinden saldırı gelirse ev sahibi ülkelerin yanacağı mesajını da paylaştı.

***

Gelelim sonuçlara;

- İsrail ilk kez Arap ülkeleri dışında bir devletin saldırısına uğradı.

- 1973 savaşından beri İsrail’in dokunulmaz olduğu miti yıkıldı. 1973 savaşından beri bölgede yerleşen görüş “İsrail’e dokunan yanar” idi.

- İsrail ilk kez uluslararası bir koalisyonla birlikte hareket etti. İsrail’in tek başına herkesin üstesinden geleceği inancı da yıkıldı. Gelecekteki hiçbir savaşı bağımsız yapamayacağı görüldü.

ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün İran füzeleri ve SİHA’larını önleyerek İsrail’in işini kolaylaştırdı. Artık İsrail vereceği kararlarda yalnız olmayacak. Bu da Tel Aviv’in dizginlenmesi açısından bağlayıcı bir ilişki doğuruyor.

- Savaş kabinesi dün olası yanıtları belirlemek için toplandı. Çıkan açıklama ‘Stratejik Sabır’ siyasetinde sıranın İsrail’e geldiğini gösteriyor. Savaş Kabinesi’nden Benny Gantz dünyanın İran’a karşı tutumunun asıl sonuç olduğunu ve bunu kullanılması gereken stratejik başarı olarak gördüklerini vurguladı. Bölgesel bir koalisyon kurmaktan söz ederek “İran'dan bunun bedelini, bize uygun şekilde ve zamanda alacağız” dedi. Stratejik Sabır bir metafor olarak İsrail siyasetine de sirayet etti. Milletvekili Gideon Saar ‘stratejik sabır’ tavsiye edip “Hükümet Gazze’ye odaklanmalı. İran'ın zamanı gelecek” dedi.

Amerikan basınına sızdırılan bazı bilgiler perde arkasına ışık tutuyor. ABD Başkanı Joe Biden, cumartesi telefonda Netanyahu’ya İsrail’in İran’a yönelik karşı saldırısına destek vermeyeceklerini söyledi. Bunu söylettiren kaygı, İran'a verilecek yanıtın felaketle sonuçlanacak bir bölgesel savaşı tetikleyecek olması. Biden, “Bir zafer kazandınız. Galibiyeti kabul edin" dediğini aktardı. Birlikte saldırıyı bertaraf ettiklerini vurgulayan Biden bir bakıma her şeyi vurdukları, zararın hafif kaldığı ve zafer ilan etmenin mantıklı olacağı vurguları üzerinden ‘misillemeye gerek yok’ telkininde bulundu. New York Times’a göre bu görüşmeden sonra İsrail misillemeden vazgeçti. Halbuki Savaş Kabinesi’ne yetki bile verilmişti. İran’ın hedefleri askeri tesislerle sınırlaması da Biden’ın işini kolaylaştırıyor. Tabii Biden’ın tutumu, İsrail’i İran’a saldırmaktan menedecek bir baskıyı içermiyor.

- ABD, İsrail’i koruma taahhütlerine sıkı sıkıya bağlıyken İsrail yalnız bırakılmayacağı hesabıyla İran’a yine saldırabilir. Ama İran’ın dışında Irak, Yemen ve Lübnan’dan eş zamanlı gerçekleşen salvolar gösterdi ki İsrail, ABD’yi içine çekmeden bir savaşa giremez. Amerikan-İngiliz-Fransız üçlüsünü peşi sıra sürüklemesi şart. Şu aşamada Biden’ın uyarısının etkili olduğu, ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ senaryolarının rafa itildiği anlamına geliyor.

- İsrail ordusunun SİHA, güdümlü füze ve balistik füzelerin yüzde 99’unu durdurduklarına dair bir başarı hikâyesini öne çıkarması ve yıkım-kayıp bilançosunun karartılması Tel Aviv’in misilleme beklentisini yükseltmek istemediğini gösteriyor. İlk saatlerde Amerikan-İngiliz ikilisinin bütün SİHA’ları İsrail hava sahasına ulaşmadan düşürdüğü belirtilmişti. Sonra Tel Aviv, Kudüs, Ramallah ve El Halil gibi kentlerin semalarından görüntüler gelmeye başladı. Hedefi bulan füzelerin görüntüleri kameralara yakalandı. İsrail ordusunun Farsça sözcüsüne göre fırlatılanların yüzde 90'dan fazlası İsrail'e varmadan vuruldu. 170 SİHA ve 30 güdümlü füze İsrail hava sahasına ulaşamadı. 120 balistik füzeden birkaçı hava sahasına girmeyi başardı.

İsrail ordusu sadece bir üssün hafif hasar gördüğünü söylüyor ama gerçek farklı olabilir. İsrail ordusunun kurşundan sonra en fazla sıktığı şey yalan. İsrail, Arrow 2, Arrow 3, Demir Işın, Barak 8 ve Davud Sapanı'nın içinde olduğu Demir Kubbe’ye dair aşılmazlık efsanesinin yıkılmasını istemiyor. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri’ye göre ise Cebel el Şeyh'teki istihbarat merkezi ve F-35’lerin bulunduğu Nevatim Üssü başarıyla hedef alındı.

- İran Lübnan, Irak ve Yemen’deki ‘devlet ötesi’ aktörler dışında Arap dünyasında bir tek Suriye’yi yanında gördü. 1979’dan beri İsrail-Amerikan eksenine karşı sağlanan ortaklık bir kez daha testten geçti. İslam aleminin ‘reisi’ olma iddiasındaki Türkiye muhtemelen Kürecik Radar Üssü ile Amerikan-İngiliz ikilisine hizmetinde kusur etmedi.

- Bölgesel bir savaşa yol açmadan intikamını almış olmak İran için en önemli sonuç. İran bu misillemeyi kendi caydırıcılığının korunması olarak sunuyor. Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami yeni denkleme dair şunu söylüyor: "Yeni bir denklem oluşturmaya karar verdik. Bu denklem, bundan böyle İsrail'in herhangi bir yerde İran çıkarlarına, şahsiyetlerine ve vatandaşlarına saldırması halinde misilleme yapılacağıdır.”

- İran ölçek büyük olsa da düşmanın tüm savunma kapasitesini çözmesine imkan verecek şekilde çok çeşit kullanmadı. Buna karşın yüzlerce SİHA’yı farklı yerlere gönderip İsrail ve müttefiklerini daha fazla ileri teknoloji kullanmaya zorlayarak düşmanın savunmasının haritasını çıkardı. İran’ın saldırı koreografisini silahların yüzde kaçı hedefe ulaştı sorusuyla ölçmek ya da bunu bir farsa benzetmek yanıltıcı olabilir. Hizbullah’ın da altı aydır basit bir çatışma stratejisi gütmediğini, aynı zamanda Demir Kubbe’yi çözmeye yönelik atışlar yaptığını hatırlatalım.

Teslim etmek gerekir ki rejimin kendi insanında yarattığı alerji bir kenara İranlılar uzun vadeli güç mücadelesinde ustalar. 1980-1988 arası Irak’la yıpratıcı savaşa, onlarca yıldır süren ambargoya rağmen küresel bir dev ve onun ileri karakoluyla didişebilen tek bölge ülkesi.

- Soykırım savaşının ana destekçisi Biden yönetimi de Gazze savaşının gölgesinde İsrail’in İran’ı, İran’ın da İsrail’i vurmasını önleyemedi. Fakat hem İsrail’i koruma misyonuna bağla kalarak hem de Tahran’la restleşmenin dozunu iyi tutarak tırmanışı baskılamayı başardı.

Fakat ‘korsan saldırılar’ ve ‘haydut devlet pratikleri’ bir teamül halini almışken İsrail’in nereye kadar kendini tutacağı kestirilemez. Burada zihinsel kodlamanın buyrukları işliyor: Birincisi İsrail kendi varoluşunu Filistinlilerin yok oluşunda görüyor. İkincisi İsrail, İran’a var oluşsal bir tehdit olarak bakıyor. Üçüncüsü İsrail coğrafi olarak stratejik derinliği olmadığı için savaşı her zaman sınırların dışında yapmanın zorunlu olduğuna inanıyor. İsrail askeri doktrini bu kodlar üzerinden şekilleniyor. Genetiğe işlenmiş kaygılar kolayca kaybolmayacağından yarına kimse garanti veremez. Fakat İran da çok kaçındığı bir sınırı aşmış oldu.

Gazete Duvar

 
Yemen Ensarullah Hareketi lideri Seyyid Abdülmelik el-Husi, Perşembe akşamı yaptığı haftalık konuşmasında şunları söyledi: ‘ABD hükümeti işgalci rejimin tüm suçlarına ortaktır ve bu rejimi her düzeyde savunmaktadır.’

 

Abdülmelik el-Husi, Gazze'yi savunmak için toplanan protestocu Amerikalı öğrencilerin bastırılmasına değinerek şu ifadelerde bulundu: ‘Amerika, söz konusu İsrail olunca anayasayı ve iddia ettiği ve kendisini ifade özgürlüğüne sahip demokratik bir ülke olarak kabul ettiği tüm yasa ve değerleri ayakaltına alıyor.

ABD, halkının işgal rejimine karşı protestolarına kulak vermiyor. Öyle ki, bu ülkenin yetkilileri öğrencileri üniversiteden atmakla tehdit ediyor.

Amerika, Filistin olayları etrafında başlayan farkındalığa dayalı ayaklanmayı engellemeye çalışıyor ama bu ayaklanma ve farkındalık yayılacaktır.’

Yemen Ensarullah Hareketi lideri konuşmasında aynı zamanda Gazze savaşçılarının direnişini takdir ederek şunları söyledi: ‘Gazze çevresindeki yerleşim birimlerinin de Filistin roketleri tarafından hedef alınması direnişin Gazze'de aktif olduğunu gösteriyor.’

Abdülmelik Husi ayrıca Hizbullah'ın Lübnan'daki operasyonlarına da değinerek şunları söyledi: ‘Hizbullah'ın operasyonları kesin ve bilinçli bir şekilde yürütülmekte olup, işgalci rejimi gölgede ve zor durumda bırakmıştır. Öyle ki yüzbinlerce Siyonist’in Kuzey Filistin'de yaşamaya devam etme imkânı kalmamıştır.’

 

102 GEMİYE SALDIRI

Seyyid Abdülmelik Bedreddin el-Husi, konuşmasının bir başka bölümünde, Yemen silahlı kuvvetlerinin Gazze halkına destek amaçlı füze ve İHA operasyonlarına değinerek şunları söyledi: ‘Geçen 202 günde aralarında İsrail gemileri ve Eilat limanına giden gemilerin de bulunduğu 102 gemi hedef alındı. Gazze'deki savaş ve kuşatma devam ettiği sürece bu saldırılar da devam edecektir.

Askeri operasyonlarımız devam edecek ve bu operasyonlarımızı Hint Okyanusu'nda da genişletmeye çalışacağız.

Bu operasyonlar sonucunda Eilat limanı tamamen kapatıldı ve İsrail rejimi mal ithalatı konusunda zor durumda kaldı.

Bu operasyonlar sayesinde, Amerikan gemilerinin Kızıldeniz'den geçişi yüzde 80 azalırken, diğer yandan denizcilik şirketleri Kızıldeniz'i geçmek için bazı durumlarda 50 milyon dolara varan büyük bir sigorta bedeli ödemek zorunda kalıyor.’

 

Yemen Ordusu Siyonist İsrail’e Ait Bir Gemiyi Hedef Aldı
 
Yemen Ensarullah Hareketi silahlı kuvvetleri sözcüsü Tuğgeneral Yahya Seri, İsrail gemisi MSC Darwin’in Aden Körfezi'nde Yemen ordusu tarafından çok sayıda füze ve İHA ile hedef alındığını duyurdu.

Yahya Seri ayrıca, Yemen ordusunun füze biriminin, işgal altındaki Filistin'in güneyinde yer alan Eilat (Ummu’l Raş) limanında işgalci İsrail rejiminin hedeflerine çok sayıda balistik ve seyir füzesi fırlatıldığını söyledi.

 Yahya Seri şu ifadelerde bulundu: ‘Yemen silahlı kuvvetleri, işgal altındaki Filistin limanlarına giden İsrail gemilerini engelleyerek Filistin halkını desteklemeye devam ediyor.

 İşgalci rejimin saldırıları ve Gazze kuşatması durdurulmadıkça Yemen silahlı kuvvetlerinin operasyonları da durmayacaktır.’

Yahya Seri, Çarşamba akşamı, Siyonist İsrail ordusunun Aden Körfezi'ndeki MAERSK YORKTOWN adlı Amerikan gemisi ve destroyerini, Hint Okyanusu'nda ise bir İsrail gemisini hedef aldığını açıklamıştı.

 Boston polisi yetkilileri, Emerson Üniversitesi'nde Filistin'e destek amaçlı düzenlenen protestolarda 100'den fazla öğrencinin tutuklandığını ve 4 polis memurunun yaralandığını duyurdu.

Boston Polis Departmanı Perşembe günü yerel saatle yaptığı açıklamada, Çarşamba günü Boston'daki Emerson College'da Filistin yanlısı bir protesto sırasında 100'den fazla kişinin tutuklandığını duyurdu. Boston Polisi sözcüsü John Boyle'un açıklamasına göre bu protestolar sırasında 108 kişi tutuklandı, 4 polis memuru da yaralandı.

CNN muhabiri protestocuların  tutuklanırken "Birbirimizin güvenliğini sağlıyoruz" diye slogan attığını aktardı.

Protestoların 100'den fazla kişinin tutuklanmasıyla sonuçlanmasının ardından Emerson Üniversitesi rektörü öğrencilerle dayanışma içinde olduğunu belirterek "Bu tür şiddetli baskılar, İsrail'in katliamlarını ve savaş suçlarını açıkça destekleme politikasının bir parçasıdır ve rejimi gerginlik yaratmaya, savaş ve soykırım yürütmeye devam etmeye teşvik edecektir. Bu protesto gösterileri,  Amerika'da, o ülkenin Müslüman toplumu da dahil olmak üzere, uyanan vicdanların artan öfke ve endişelerinin ve aynı zamanda , ABD hükümetinin ve Kongresi'nin Filistin'deki savaş suçları ve soykırıma yönelik yaygın mali ve siyasi desteği, silahlandırmaya devam etmesi ve güçlendirmesi ile   ve insan haklarının ve uluslararası hakların göz ardı etmesiyle ilgili olarak, uluslararası toplumun artan endişelerinin göstergesidir. " dedi.

 

Emir Abdullahiyan'dan ABD'de Öğrencilere Uygulanan Şiddete Tepki
 
 İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, ABD üniversitelerinde İsrail rejiminin soykırımını ve savaş suçlarını protesto eden öğrencilere karşı polisin baskı ve şiddetine sosyal medya hesabı X’ten tepki gösterdi.
 Emir Abullahiyan’ın paylaşımında şu ifadelere yer verildi:

“ABD üniversitelerinde İsrail rejiminin soykırımını ve savaş suçlarını protesto eden profesör ve öğrencilere karşı polis şiddeti dünya kamuoyunu derinden endişelendiriyor.

Bu şiddet, Washington'un İsrail rejimine desteğinin devamı doğrultusunda ve ABD yönetiminin ifade özgürlüğü konusundaki ikili politikasını ve çelişkili davranışını gösteriyor.

On binlerce Filistinli kadın ve çocuğa yapılan soykırımın özellikle Gazze Şeridi’ndeki Nasır Hastanesi’nde toplu mezarların bulunmasının ardından İsrail rejimine ve destekçilerine yönelik küresel nefret dalgası gizlenemez.

Beyaz Saray, İsrail rejiminin savaş suçlarını desteklemeyi derhal bırakmalı ve sorumlu olmalı.”

İran'dan ABD'li öğrencilere uygulanan polis şiddetine tepki

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, sosyal medya X hesabından yaptığı paylaşımda ABD'de Filistin yanlısı öğrencilere polis tarafından uygulanan şiddete tepki gösterdi.

Kenani paylaşımında "Fotoğraflar açısından ABD'de ifade özgürlüğü ve kadın haklarına saygıya bakış; Siyonist rejimin ABD'nin desteğiyle Gazze Şeridi'nde işlediği suçları protesto eden Teksas Üniversitesi öğrencilerine şiddet uygulanıyor. Bu bir skandal" ifadelerini kullandı.