
کارگر
İsrail Suikastlarla Nereye Varmak İstiyor?
İsrail ABD’yi de içine alacak bir bölgesel savaş çıkarmaya mı çalışıyor yoksa Hamas’a karşı bir skor elde edip savaşı noktalamaya mı hazırlanıyor? Risk çıtası meseleyi iki tarafa da devirecek sınıra ulaştı.
Hamas’ın Aksa Tufanı’na yanıt olarak 7 Ekim’den bu yana Gazze’de sürdürdüğü soykırım savaşında kritik kararların eşiğine gelen İsrail en iyi bildiği işe geri döndü: Dışarıda suikast ve terör.
25 Aralık 2023’te İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki komutanı Seyyid Razi Musavi Şam’daki konutunda füzeyle öldürüldü.
2 Ocak’ta Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el Aruri, Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın kalesi Dahiye’nin Maşrafiye bölgesinde SİHA’larla öldürüldü. Aruri dışında Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’ndan iki komutan da ölen 7 kişi arasında.
3 Ocak’ta İran’ın Kirman kentinde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi anma törenini hedef alan iki bombalı saldırıda 103 kişi ölürken 171 kişi yaralandı.
‘Direniş ekseni’nin birbiriyle kesişen halkalarını hedef alan bu saldırıları birlikte ele almak gerekiyor.
***
Suikast ve saldırıların nasıl bir kavşakta gerçekleştirildiği önemli:
- İsrail öldürme, göçertme ve göçürtme dışında Gazze’de deklare ettiği hedeflere ulaşamadı. Hamas’ı yok etme hedefinden hala uzak. Yerin altını üstüne getiriyor ama direnişi istediği ölçüde tünel sistemlerinden söküp atamadı. Askeri operasyonlarla tek bir rehineyi kurtaramadı. Filistinlileri Gazze’den sürme planı için de yol alamadı. Ve askeri kayıpları artıyor. Bu tablo karşısında Gazze’deki 15 tugaydan beşini çekme kararı aldı. Yeniden konuşlanma planı mı çekilmeye hazırlık mı? “Planda değişiklik yok” dese de Başbakan Benyamin Netanyahu’ya içeride ve dışarıda hesap soranlar artıyor.
- İsrail, destekçileri nezdinde savaşın amaç ve araçlarına dair köşeye sıkıştı. Erişilebilir hedefler ve buna uygun strateji konusunda Amerikan yönetimini ikna edemiyor. Biden yönetimi “ya sonuç ya da son” diye sabırsızlanıyor. Çünkü ABD, BM’deki oylamalarda yalnızlaşıyor, soykırım suçunda ortaklığı yüzüne vuruluyor, bölgesel müttefiklerle zar zor toparladığı ilişkiler ağında cızırtılar geliyor ve savaşın ekonomik maliyeti artıyor. Washington’ın İsrail’den yeni yıla kadar işini bitirmesini istediği belirtiliyordu. Tel Aviv üzerinde baskıların artması beklenirken Netanyahu’nun kendine manevra alanı açması lazım.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) soykırım davası ciddiyet kazanıyor. Avukatlar ve sivil örgütlerin soykırım soruşturması için yaptığı başvuruların ardından Güney Afrika 84 sayfalık dava dilekçesiyle UCM’ye müracaat etti. Savcıların savsaklaması zorlaştı.
- Başı yargıyla belada olan Netanyahu’yu kurtaracak yasal değişiklik Yüksek Mahkeme’ye takıldı. İsrail Başbakanı’nın siyasi geleceği yeniden tehlikeye girdi.
- Beri tarafta Netanyahu’nun aşırı sağcı ve dinci ortakları savaşa son verildiğinde iktidardan olacaklarını anlıyor. O yüzden Gazze’de sonuna kadar gidilmesi için bastırıyor. Yediot Aharonot gazetesine göre Maliye Bakanı Bezalel Smotrich kabine toplantısında "Gazze Şeridi için doğru çözüm, halkı, kendilerini kabul eden ülkelere göç etmeye ikna etmektir. Kontrolü kalıcı olarak ele alacağız ve orada yerleşim yerleri inşa edeceğiz" diye tutturdu. Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir ise şu ifadeleri kullandı: “Operasyon, Filistinlileri başka ülkelere göç ettirme ve Gazze Şeridi’nin yeniden iskân projesine odaklanmak için bir fırsat.”
İsrail, Filistinlileri Sina’ya sürme konusunda Mısır’ın kırmızı çizgilerini aşamadı. Şimdi yerinden edilen Gazzelileri kabul edecek ülkeler arıyor. Kongo kapısı çalınanlar arasında.
İsrail kamu yayın kurumu KAN ve Yedioth Ahronoth’un geçtiği bilgilere göre Netanyahu savaş kabinesine Gazze’nin yarını için bir çıkış planı sundu. Öneri Gazze’yi yerelde oluşturulacak bir güce bırakmayı içeriyor. Plana göre silahlı aşiretler ve ailelerden oluşturulacak yerel güç Gazze Şeridi’ni sivil açıdan kontrol edecek, güvenlik konusunda ise İsrail ordusuyla iş birliği yapacak. Hükümetin stratejik planlarını hazırlayan araştırmacı Emin Fayek, Hamas'ın bu tür aileleri büyük ölçüde zayıflattığını hatırlatarak “Gazze Şeridi bu ailelerle yönetilemez" diyor. İsrailli araştırmacı Nadaf Eyal de aynı kanaati paylaşıyor: “Gazze Şeridi'nde Hamas'tan olmayan ve güç kullanabilecek silahlı kimselerin yokluğu planın başarısız olması anlamına geliyor.” Yerle bir edilmiş bir bölgede, en az 22 bin insanın cesedi üzerinde, 60 bin yaralının huzurunda İsrail’le iş birliği yapacak Filistinli aramak da acınası bir fantezi! Bu tartışma İsrail’in sivilleri katledip Gazze’yi yaşanamaz hale getirme dışında bir çıkış planı olmadığını teyit ediyor. Amerikalıların fantezisi de Hamas’ı devirip Mahmud Abbas’ı İsrail tankları üzerinde Gazze’ye getirmekti. Bunu İsrailliler bile gerçekçi bulmadı.
***
İsrail ABD’yi de içine alacak bir bölgesel savaş çıkarmaya mı çalışıyor yoksa Hamas’a karşı bir skor elde edip savaşı noktalamaya mı hazırlanıyor? Risk çıtası meseleyi iki tarafa da devirecek sınıra ulaştı. İsrail genel olarak Suriye, Lübnan ve İran’daki saldırılarla direniş ekseninin “alanların birliği” ya da “cephelerin birliği” olarak tanımladığı stratejiyi dağıtmayı hedefliyor. İki ihtimal var: Ya İran, Suriye ve Lübnan’ın saldırılara yanıt veremeyeceği öngörüsünden hareket ediyor ya da ABD’yi ortak edebileceği bölgesel bir savaşı kışkırtıyor. İran doğrudan yanıt verirse ABD de savaşa dahil olacaktır; hesap bu. Ya da Hizbullah tam kapasite cephe açarsa ABD tepelerine binecektir. Çok eski ve fırsat için pusuya yattıkları bir senaryo.
İsrail her halükarda Gazze’den sonra Lübnan’ı acil gündem yapmak istiyor. Savaşın bitmesini de beklemeyebilir. Hizbullah’ı sınırlardan uzaklaştırmak için 30 km derinliğinde bir güvenlik bölgesi oluşturma hayaliyle uluslararası destekçilerini Lübnan’ın başına çoktan musallat etti. Fakat İsrail bu hedefe bölgesel bir çatışmayla ulaşabileceğini düşünüyor olabilir.
Aruri suikastı ile bir taşla üç kuş vurma hesabı yapmış olabilirler. Bu suikast her şeyden önce Hizbullah’ın kırmızı çizgilerini test ediyor.
Lübnan’da başta Başbakan Necib Mikati olmak üzere temel aktörler Beyrut’taki saldırıyı “Lübnan’ı savaşa çekme arayışı” olarak görüyor. Bu bakış açısı kışkırtmaya karşı temkinli olmayı gerektiriyor.
Kuşkusuz suikast Hizbullah’ı Lübnan’ı koruma önceliğine göre şekillenmiş olan angajman kuralları içinde çatışmayı sürdürme ile angajmanı genişleterek misilleme yapma arasında hassas bir pozisyona soktu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ağustosta yani savaştan iki ay önce "Lübnan'daki suikastlara geri dönülmesine izin vermeyeceğiz” demişti. Hizbullah, İsrail’i kuzeyden vururken aşamalı olarak saldırıların menzili genişlese de tam kapasite savaşa girmekten kaçınan bir angajman setiyle hareket etti. Aruri suikastıyla birlikte ikinci cephe riski birkaç tık birden yukarı zıpladı.
Lübnanlı kaynaklara bakılırsa tehlikeli kışkırtmalara rağmen Hizbullah savaşa sürüklenmek istemiyor. Geçmişten bugüne İmad Muğniye, Kasım Süleymani ve Seyyid Razi Musavi’ye düzenlenen suikastların sonuçlarına bakıldığında stratejik önceliklerle kendini tutma halinin bozulmadığı görülüyor. 7 Ekim’den bu yana Hizbullah’ın tam kapasite savaşa girme ihtimali Gazze’de direnişin çökme tehlikesi gibi stratejik gerekçelerle ilişkilendirildi. Fakat Hizbullah’ın tamamen yanıtsız bırakması caydırıcılığın çökmesi ve sıradaki hedefin Hamas değil Hizbullah liderleri olacağı anlamına geliyor. Sonuç olarak bu saldırı angajman kurallarının dışında. Hizbullah yanıtsız bırakamaz. Ama odağın Gazze’den Lübnan’a kaymasına da izin veremez. Amerikalı ve Fransızların hemen devreye girip Hizbullah’ı dizginlemesi için Lübnan hükümetini markaja aldığı belirtiliyor. Sonuç olarak Hizbullah’ın bunu yanıtsız bırakmayacağı ama çatışmanın yayılmaması yönündeki önceliği terk etmeyeceği öngörülüyor. Hizbullah ilk açıklamasında “Ellerimiz tetikte ve menfur suç cevapsız kalmayacak” dedi.
İran da “stratejik sabır” ile kırmızı çizgileri arasında sıkışıyor. ABD’nin Süleymani’yi öldürmesinin ardından benimsenen strateji korunuyor. Açıklamalara bakılırsa İran ‘direniş ekseni’ni güçlendirmeye, Amerikan güçlerini bölgede barınamaz hale getirmeye, Gazze’nin düşüşünü önlemeye ve İsrail’i yıpratmaya odaklanıyor. Gazze’de tünellere endeksli direniş altyapısının da en az 20 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğunu not edelim. Ama uzun vadeli strateji İran’ın sıkışmışlığını gideremiyor.
***
Aruri’nin hedef alınması daha spesifik nedenlere bağlanabilir ve etkileri de bu nedenler üzerinden okunabilir. Yahya Sinvar, Muhammed el Dayf ve Mervan İsa Gazze’deki operasyonda İsrail’e “zafer çığlığı” attıracak üç önemli hedefti. Üç aydır süren bombardıman ve operasyonlarda bu üçlüye ulaşılamadı. Bunun yerine dışarıda daha erişilebilir durumdaki Hamas liderlerine yönelindi. Olası suikastların adresi olarak Katar ve Türkiye’nin de adı geçmişti. Ankara Mossad’a çalıştıkları suçlamasıyla 33 kişiye yönelik operasyonla yanıt verdi. Arabulucu pozisyonu da Katar’ı şimdilik dokunulmaz kılıyor. Malum Mısır, Katar, ABD, İsrail ve direnişin içinde olduğu 5’li bir müzakere grubu oluştu. Lübnan ve Suriye İsrail’in dokunulmazlık içinde suikast düzenlediği iki yer. Aruri de 2017’den bu yana Beyrut’ta üslenmiş biriydi. Aruri’nin öldürülmesi İsrail savaş kabinesi üzerindeki baskıyı azaltabilir. Sonuçta üst düzey bir isim öldürüldü, bir skor elde edildi. Aruri’nin öldürülmesi iki alandaki ilişkileri hedef alıyor:
2012’de Hamas’ın Şam’ı terk etmesi üzerine direniş ekseniyle ilişkiler bozulunca işleri yeniden toparlamada Aruri’nin girişimleri önemliydi. Aruri Hamas’ın Şam’ı terk etmesinin ardından Türkiye’ye yerleşmiş, Erdoğan’la görüşmelerde de yer almıştı. Erdoğan, Mavi Marmara dosyasını tazminat karşılığı kapatırken İsrail’in peşinde koştuğu Aruri’yi de 2015’te Doha’ya postalamıştı. Aruri iki yıl sonra Körfez’deki komşuların Katar’a uyguladığı baskılar üzerine Beyrut’a geri dönmüştü. 2018’den itibaren İran ve Hizbullah’la köprülerin kurulmasında rol oynadı. Bir röportajında "İran, Filistin direnişine gerçek destek sağlayan tek ülkedir” demişti. Lübnanlı kaynaklar Aruri’nin düzenli olarak Hizbullah’la görüştüğünü aktarıyor. Yani suikast İran, Hizbullah ve Hamas üçgenindeki işleyişi vurdu. Boşluğu doldurulamaz değil tabii ki. Bu tür örgütlerde her liderin mutlaka yedeği vardır.
Ayrıca Aruri, Hamas’ın askeri kanadı ile siyasi kanadı arasındaki krizlerde de paratoner gibiydi. İki tarafı da idare edebilen biriydi. İzzeddin Kassam’ın kuruluşundaki rolü ile de bilinen Aruri’ye suikastın etkisinin aranacağı bir diğer yer Batı Şeria. Kendisi Ramallah doğumlu. Batı Şeria’da Hamas örgütlenmesinde öncüydü. El Fetih’le ilişkilerde de öne çıkıyordu. Aruri’nin öldürülmesinin ardından Batı Şeria’da El Fetih’in Ramallah teşkilatı dahil pek çok örgüt genel grev çağrısı yaptı. Ölümü Batı Şeria’daki alttan alta yayılan direniş hücreleri için yeni bir motivasyon olabilir. Paradoksal olarak İsrail, Batı Şeria’nın daha fazla silahlı direnişe kaymasına yol açacak adımlardan kaçınmıyor. Ya bölgenin karışmasını Batı Şeria için düşlediği sürgün senaryosu için fırsat olarak görüyor ya da burayı da Gazze’ye dönüştürdüğünü göremeyecek kadar körlük içinde hareket ediyor. Hamas liderlerine suikastlar bu örgütü daha da güçlendirerek bir orduya dönüştürdü. İsrail 1990’larda El Fetih’e karşı kullanışlı olarak gördüğü örgütü ABD’yi de arkasına aldığı halde sahadan silemiyor. Ve Amerikalı koruyucuları da İsrail’den artık bu realiteyi kavramasını bekliyor.
***
Bu suikastlar eğer ABD’nin gerilimi sınırlamak için daha fazla ağırlık kullanmasını temin etmezse Kahire merkezli çözüm arayışları biraz daha ötelenebilir. 20 Aralık’ta Hamas ve İslami Cihad liderleri Kahire’de Mısır’ın teklifini dinlemişti. Teklif kalıcı ateşkes karşılığında örgütlerin Gazze Şeridi'nin kontrolünden vazgeçmesini içeriyordu. Hamas’sız Gazze için bulunan formül teknokrat hükümetiydi. Mısır Hamas liderlerinin takip edilmeyeceği veya yargılanmayacağı garantisi veriyordu. Teklif Filistinlileri 1982'de Beyrut'tan çıkartan operasyonu çağrıştırıyor. Bilahare Hamas ve İslami Cihad ortak bir belgeyle yanıt verdi. Gazze’deki direniş komitesinde yer alan örgütlerin genel yaklaşımı Gazze ve Batı Şeria’daki yönetimleri birleştirecek şekilde ulusal birlik hükümetinin kurulması yönünde. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ulusal hükümet ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yeniden yapılandırılması konusunda tekliflere açık olduklarını bildirdi. Heniyye direnişin iyi bir konumda olduğunu, tehcir planına izin verilmeyeceğini ve tüm tutukluların serbest bırakılması talebinden geri adım atılmayacağını kaydetti. İslami Cihad'dan üst düzey bir yetkili de El Meyadin’e Mısır’a gönderdikleri belgenin ilk maddesini şöyle açıkladı: Kalıcı ateşkes sağlanmalı, İsrail Gazze’den tamamen çekilmeli ve BM Güvenlik Konseyi'nin garantörlüğünde bölge yeniden inşa edilmeli.
Hamas yöneticilerinden Usame Hamdan ise daha somut bir yol haritasından söz etti: Ulusal çözüm, ateşkes ve İsrail ordusunun çekilmesini gerektiriyor. Sonra tüm tarafların katılımıyla bağlayıcı bir ulusal toplantı düzenlenir. Gazze ve Batı Şeria'yı yönetecek bir ulusal birlik hükümeti kurulur. Siyasi sistem demokratik temelde geliştirildikten sonra nispi temsil sistemine göre seçimlere gidilir. Bunların hiçbiri İsrail’in Gazze ve Batı Şeria düşleriyle örtüşmüyor. Aruri suikastı bir yanıyla çıkmazdaki masayı vuruyor.
***
Özetlersek Gazze savaşının başında yakaladığı desteği koruyamayan İsrail muhtemelen çatışmayı sıçratma taktikleriyle içerideki çatlakları gidermeyi ve dışarıda özellikle Batılı destekçilerini kendi gündemine sabitlemeyi hedefliyor. Sorunun sadece Gazze olmadığını, bölgesel bir savaş verilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Aynı zamanda ‘direniş ekseni’nin Filistin’le dayanışmasının bedelini artırmaya, herkese ulaşabileceğini göstermeye, bölgesel caydırıcılığını yeniden inşa etmeye, Gazze’de yeni bir aşamaya geçerken Filistin’in imdadına yetişecek tüm hatları felç etmeye çalışıyor. Bütün bunları kendisine kol kanat geren Amerikan gemileri bölgedeyken yapması gerekiyor.
Sancak: Emperyalizmin sonu geldi
İran İslam Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu’nda önceki gün, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin şehit edilişinin 4. yıl dönümü nedeniyle anma töreni düzenlendi.
Gökhan BüyükMuhabirTörene Vatan Partisi, Saadet Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi ve Türkiye Gençlik Birliği (TGB) temsilcileri katıldı.
İLK SÖZ VATAN PARTİSİ’NİN
Törende ilk söz Vatan Partisi’ne verildi. Genel Başkan Yardımcısı Ethem Sancak, Süleymani’nin şehit edildiği günün insanlık tarihi için çok önemli bir eşik olduğunu belirtti. Sancak şu ifadeleri kullandı: “300 yıldır insanlığın kanını emen Batılı sömürgecilerin ve onların sözcüsü büyük şeytan Amerika’nın ve siyonizmin sonu geliyor. Şehit Kasım Süleymani’nin şehadeti bunun bariz bir ifadesi ve belirtisiydi. O emperyalizme karşı mazlum milletlerin ve İslam ümmetinin davası için hayatını verdi ve cepheyi ilmek ilmek örmeye çalışırken şehit düştü. Ona verilecek en büyük mükafat olan şehadet şerbetini içti. Onu anarken dileğimiz onun içtiği o güzel şerbetin bize de nasip olmasıdır. Cennette İslam’ın büyük şehidi İmam Hüseyin’in yanında olmayı bizi de nasip etmesi içim rabbimize niyaz etmelerini diliyoruz. Nur içinde yatsın.” Ethem Sancak, Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in mesajını da okudu.
‘SALDIRININ UCU CIA VE MOSSAD’A DAYANIYOR’
Programın arından Aydınlık’a Kirman’da düzenlenen bombalı saldırı hakkında değerlendirmelerde de bulunan Sancak, şöyle konuştu:
“Büyük şeytan Amerika ve siyonizm artık şehitlerimizin adından hatta ölülerinden bile korkar hale geldi. Eylemin simgesel nişanesi budur. Saldırının ucu CIA ve MOSSAD’a dayanıyor. Akılları sıra İslam ümmetini, İran halkını bu yolla sindireceklerini sanıyorlar. Bilmiyorlar ki İran 5 bin yıllık bir devlet, karşısındaki Amerika’nın tüm geçmişi 300 yıl ve bir at hırsızları imparatorluğu. Umut ediyorum ki bu tür elim cinayetler Türkiye’yi, Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı, Lübnan’ı bir araya getirir ve Amerika’yı bölgeden kovar. Terör örgütlerini yönlendiren Amerika’nın hevesi kursağında kalır. Emperyalizmin sonu geldi. Dünya birleşiyor. Bu olaylar bunun habercisidir. İran halkına baş sağlığı diliyorum. İran halkı bu tür badireleri çok atlattı ve yine atlatacaktır.”
‘AMAÇLARI DİRENİŞİ DURDURMAKTI YAPAMADILAR’
İran'ın İstanbul Başkonsolosu Cevad Mabudi Far da anma etkinliği sonunda Aydınlık’a konuştu.
Far, “Hacı Kasım Süleymani’nin şehit edilmesindeki asıl amaç direnişin ilerleyişini durdurmaktı. Ancak bunu başaramadılar. Onu öldürerek bu direnişin önünü alamadılar. Aksine direniş daha da bilinçlendi ve bunun örneğini bugün Gazze’de görmekteyiz. Gazze halkı zulmün, sömürgenin karşısında durmuş ve zafer elde ederek ilerlemektedir. Umut ediyoruz ki en kısa zamanda mazlumların zaferiyle dökülen kan son bulsun.” dedi.
‘KENDİ SONLARINI HAZIRLADILAR’ CAFERİDER
Başkanı Hasan Babur Kirman’daki Aydınlık’a yaptığı açıklamada, “Süleymani’nin şehadeti İslam toplumu içerisindeki ayrışmaları giderdi ve birleşmeye bir sebep oldu. Hamas, İsrail’i dize getirdi. İsrail cephede çatışamıyor. Ancak sivil insanların üzerine bomba atarak katliam yapıyor. Kasım Süleymani’nin ölümü şunu gösterdi ki artık emperyalistler İslam coğrafyasında barınamayacaklar.” diye konuştu.
‘TÜRK MİLLETİNİN DE KAHRAMANI’
TGB İstanbul İl Başkanı Yiğit Çınar da patlama ve Süleymani’nin ölüm yıldönümüne ilişkin şunları söyledi: “Süleymani sadece İran halkının değil tüm mazlum milletlerin şehididir. Çünkü onun vermiş olduğu mücadele yalnızca İran’ın mücadelesi değildi. Bütün bölge devletlerinin ve Asya coğrafyasındaki mazlum milletlerin mücadelesiydi. Tük milletinin de bir kahramanıdır.
İslam İnkılabı Liderinin Kerman terör olayıyla ilgili mesajı
İran'ın Kerman kentinde Şehidler mezarlığı güzergahında terör amaçlı bir patlama meydana gelmesi üzerine İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei bir başsağlığı mesajı yayınladı.
Kerman Şehidler mezarlığı güzergahında dün, şehid Süleymani'nin mezarını ziyaret etmek isteyen ziyareçilerden bir grubun terör amaçlı bir patlama eyleminde şehid düşmeleri üzerine İslam Şnkılabı Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei yayınladığı başsağlığı mesajında "Acımasız katiller, halkın büyük kahramanları şehid Kasım Süleymani'nin mezarını ziyaret etmek üzere gösterdiği şevk ve coşkuya dayanamadılar" diye kaydetti.
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei, "Besmele" ile başladığı mesajının başında "İran halkının şer ve katil düşmanları bir kez daha yeni bir facia yaratarak Kerman'da Şehidler mezarlığının o hoş kokulu atmosferinde aziz insanlarımızdan birçoğunu şehid düşürdüler" diye yazdı.
Imam Hamenei daha sonra şöyle devam etti: "İran halkı, özellikle birçok aile azizleri ve yakınlarını kaybetme acısıyla büyük bir mateme büründü. Acımasız katiller, halkın büyük kahramanları şehid Kasım Süleymani'nin mezarını ziyaret etmek üzere gösterdiği şevk ve coşkuya dayanamadılar. Ama o caniler şunu bilsinler ki, şehid Süleymani'nin açık ve aydınlık ylundaki askerler de onların rezalet ve cinayetlerine dayanamazlar. Hem ellerini masum insanların kanına bulayanlar ve hem onları böyle bir işe yönlendiren şer ve fesad beyinli kimseler, şu andan itibaren adil bir cezanın kesin hedefi haline gelmiş durumundalar. Onlar, yarattıkları bu faciaya karşılık olarak Allah'ın izniyle çok sert bir cevap alacaklardır."
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei mesajının son bölümünde, bu terör hadisesine kurban gidenlerin matemzede aileleri ve yakınları başta olmak üzere, İran halkına başsağlığı dileğinde bulundu.
İran'da yaklaşık 85 kişinin öldüğü bombalı saldırıyı IŞİD üstlendi
İran'ın Kirman kentinde eski Devrim Muhafızları Ordusu komutanı General Kasım Süleymani’nin kabrinin bulunduğu mezarlık yakınında gerçekleşen iki ayrı patlamada 84 kişi yaşamını yitirdi, 280 civarında kişi de yaralandı. İranlı yetkililer, saldırının faillerinden 'intikam' alınacağını belirtiyor.
İran'da dün düzenlenen çifte bombalı saldırıyı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üstlendi. Telegram hesabından yapılan duyuruda 84 kişinin öldüğü saldırının grup tarafından gerçekleştirildiği belirtildi.
IŞİD, saldırının patlayıcı yelek giyen iki militan tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdü.
İran, ülkede 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi'nden bu yana yaşanan en büyük ve en kanlı saldırının ardından eylemin sorumlularından "intikam" alınacağını bildirdi.
En çok okunanlar DEVAMI DEVAMI Türkiye'den İngiltere'nin Ukrayna'ya gönderdiğigemilere 'Montrö' engeli
İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir, onlarca kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden olan patlamalar için "intikam" vadinde bulundu.
Ülkenin güneydoğusundaki Kirman kentinde eski DMO komutanı Kasım Süleymani’nin kabrinin bulunduğu mezarlık yakınında gerçekleşen iki ayrı patlamada 84 kişi yaşamını yitirmiş 280 civarında kişi de yaralanmıştı.
“Kirman’daki Terör Saldırısının Failleri En Kısa Zamanda Cezalandırılacaktır”
İran Cumhurbaşkanı Reisi, 3 Ocak 2020'de ABD’nin terör saldırısında şehit edilen Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Kirman'daki kabrinin yakınlarında anma törenlerinde düzenlenen iki bombalı saldırıya ilişkin yazılı mesaj yayınladı.
Mesajında, terör eylemini kınayan ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine ve İran halkına taziyelerini ileten Reisi, yetkililerden saldırılardan zarar görenlerin acılarının hafifletilmesi ve Kirman'ın huzur ve sükûnete kavuşturulması için gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını istedi.
Terör saldırısını "insanlık dışı" olarak niteleyen Reisi, "Kuşkusuz, bu korkak eylemin kara kalpli failleri ve liderleri, güvenlik ve kolluk kuvvetleri tarafından en kısa zamanda tespit edilecek ve bu menfur eylemden dolayı cezalandırılacaktır" dedi.
Reisi, mesajında şu ifadelere yer verdi:
"Düşmanlar, bu tür eylemlerin İran halkının İslami ideallerini savunma konusundaki demir kararlılığını hiçbir zaman sekteye uğratamayacağını bilmelidir. İran, savaş meydanında terör ve şiddetin köklerini kurutma konusunda eskisinden daha kararlıdır."
İran Milletinin Azminin Parlayışı; 9 Dey Destanı
Hicri Şemsi 9 Dey gününde İran milleti tarafından düzenlenen destek gösterisi İslam İnkılabı tarihinin önemli gelişmelerinden biri haline geldi. İslam İnkılabı tarihinin en unutulmaz destanlarından biri bu günde yaşandı.
İran halkının bilinçli ve güçlü bir varlıkla İmam ve liderliğin ideallerine biat ettiği gün olarak bilinen bu günde yaratılan destan sonucu , düşmanların sisteme ve devrime yönelik tüm çabaları boşa çıktı. İslam İnkılabı Lideri'ne göre İran'ın sadık ve gayretli halkının öngörü ve uyanıklığının bir göstergesi olan ve düşmanın hesaplarını alt üst eden bir destan yaratıldı.
Hicri Şemsi 1388, İran İslam Devrimi tarihinin en zorlu anlarından biri olarak kabul edilir; Onuncu cumhurbaşkanlığı dönemi seçimlerinde adayların ciddi ve şeffaf rekabeti ve halkın geniş katılımı, halkın siyasi sisteme olan güveninin arttığını ve bunun sonucunda İslam Cumhuriyeti'nin meşruiyet düzeyinin yüksek olduğunu gösterdi. Ancak, bazı adaylar tarafından geniş çaplı bir dolandırıcılık iddiası ve bazı destekçileri tarafından bu sahtecilik iddiasının başlangıçta kabul edilmesi, halkın katılımı gibi dikkate değer olguyu bir kenara itti; Özellikle olası ihlallerin takibi için öngörülen yasal mekanizmalar terk edilerek Tahran sokaklarına taşınan protestolar yabancı medyanın propaganda manevrasına uygun zemin hazırladı.
İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve sokak protestolarının üzerinden aylar geçse de, dolandırıcılık ve sahtekarlık davacıları, taraftarların sokaktaki varlığını kendi şahsi ve kişisel ihtiraslı çıkarları için kullanmaya ve hükümet üzerinde baskı kurmaya devam ettiler. Bu nedenle seçim sonuçlarını protesto eden taraflar, İranlıların saygı duyduğu dini ve siyasi değerlere ve sembollere hakaret de dahil olmak üzere bazı destekçilerinin eylemlerine herhangi bir tepki göstermemekle kalmadı; aksine, birçok durumda onları haklı göstermeye ve haklı çıkarmaya çalıştı. Bu hakaretlerin ve saygısızlıkları zirvesi Hicri Şemsi 1388 Aşura gününde yaşandı. Şehitlerin efendisinin yas törenine saygısızlık yapıldığı ve Hüseyni yas tutanların sokak protestocuları tarafından dövüldüğü bir olay yaşandı.
Tabii ki Aşura'yı lekelemek kolay kolay geçiştirilebilecek sıradan bir olay değildi. Aşura gününün kutsallığına uyulmaması, ülkenin dört bir yanındaki müminler ve dindar kesim arasında bir tepkiye neden oldu. Bu kargaşanın sonucu 9 Aralık destanıydı. Aşura ve Ehlibey'in as üçüncü İmamı Hz. İmam Hüseyin'in (a.s.) şehadet yıldönümünün yasının tutulduğu günden sadece 3 gün sonra tüm İran'da sergilenen bir destan ortaya çıktı. Bu günde İran halkı, devrimin ideallerini desteklemek için isyancılara karşı durdu.
İran'ın sağduyulu ve devrimci halkı, kendiliğinden gelişen bir hareketle, Hicri Şemsi 9 Dey gününde fitnecilerden beraat etmelerini duyurmak, devrimin ve İslam'ın önderliğini ve ideallerini desteklemek için düzenlenen yürüyüşe katılıma ilişkin bildiriler dağıtarak muhteşem ve unutulmaz bir gösteri başlattı. Batılı ülkelerin ve fitnecileri destekleyen siyasi analistlerin ve düşmanlık yapanların çoğu bu olaydan şoke oldu. İran halkının ülke çapında Hüseyni Aşura'ya yönelik yapılan saygısızlığı kınamak için yürüyüşü Hicri Şemsi 9 Dey 1388'de yapıldı, ancak bazı illerde insanlar bir gün önce de gösteri düzenledi; Aşuraîlerin büyük nüfusunun bu iki günde 40 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor.
Bu destan dünyada da büyük yankılar uyandırdı. Yabancı medya, her biri kendi siyasetine uygun olarak, yani şüphe uyandırma politikalarına dayalı olarak 9 Dey destanını aktardı ve halkın katılımının önemini ve büyük varlığını küçümsemeye çalıştı. Reuters haber ajansı, 9 Dey destansı yürüyüşüne katılan milyonlarca İranlının varlığından bahsetmese de İslami İran'daki Aşura yürüyüşüne ilişkin haberinde şunları yazdı: "Yürüyüşçüler, İran İslam Cumhuriyeti'ne bağlılık yemini ettiler. Göstericiler muhalefet lideri aleyhine de sloganlar attı."
Seçimden sonraki günlerde en küçük ve ufak toplantıları bile geniş bir şekilde yansıtmaya çalışan ve sık sık İran'ın iç haberlerini yayınlamaya başlayan Al-Arabiya TV kanalı, 9 Dey günü birkaç milyon İranlının varlığını gördükten sonra önce sessiz kaldı. Ancak sonraları, bu yürüyüşteki İran halkının yoğun olduğunu kabul etti ve bu mitingi bir hükümet mitingi olarak değerlendirmeye çalıştı. Değerini temelsiz iddialar ile düşürmeye çalıştı.
Amerikan kanalı "ABS", bu kitlesel halk varlığını hükümet destekçilerinin bir gösterisi olarak adlandırmaya çalıştı ve bu konuda bir raporda şunları duyurdu: "Alınan haberlere göre, bu yürüyüş hükümet tarafından ve ayrıca bazı ofisler ve daireler kapatılarak ve çalışanlarının toplanması suretiyle organize edildi. Tahran'ın banliyölerindeki küçük kasaba ve köylerden hükümet çalışanları ve diğer tabakalar da bu yürüyüşe getirildi."
Amerikan gazetesi "New York Times", 9 Dey destanını analiz ettiği bir yazısında, Batı ve Batı medyasının İran'ın iç gelişmelerini istismar etme çabalarına atıfta bulunarak şöyle yazmıştı:" İslam Cumhuriyeti'nin içeriden dağılacağı fikri yanlış bir fikirdir ve ABD Başkanı Barack Obama, İran'la angajman konusunda verdiği sözleri yerine getiremediğini herhangi bir stratejik ve ciddi teklifle örtbas etmek için bunu kullanmıştır."
Alman haber ajansı da "İran cumhurbaşkanının hayranlarının gösteri yaptığını" bildirdi. Bu ulusal destanı ve İran halkının bu olaylara yönelik nefretini ve tepkisini bir iç siyasi mücadeleye indirgemeye çalıştı.
9 Dey destanındaki halkın geniş katılımı, İslam İnkılâbı tarihinde, özellikle çağdaş dönemde, milletin tüm katmanlarının ve devrimin farklı nesillerinin ve İslam'ı savunan siyasi akımların birleştiğini gösterdi. Her kesimden ve zevkten yönetim destekçileri fitnecilerle savaşmak ve mücadele etmek için sahaya geldi ve fitnecilerin yabancı efendilerini uyardı. Sonuçta kendi dini, devrimci inançları ve dini egemenliği savunmak için birleştiklerini beyan ettiler. Bu günün bir başka sonucu da düşmanların planlarının yine başarısız olmasıydı. Nitekim 9 Dey destanı, emperyalizm sisteminin oyunları ne kadar karmaşık olursa olsun Müslüman İran milletinin iradesini, azmini ve istikrarını hiçbir şekilde sarsamayacağını göstermiştir. İslam İnkılâbı'nın Lideri Ayetullah Hamanei ise bu konuda şunları söyledi: "Kesinlikle söylemeliyim ki düşman bütün planlarına rağmen bizim halkımızı, İran milletini tanımıyordu, planlarında ve evhamlarında yanılıyordu. Fitneyi başlatıp evhamlarında durumu çok hassas ve zor bir koşula getirmeye çalıştılar ancak birden bire 9 Dey kamu hareketi başladı herkesi şaşırttı. Bu hareket, Hicri Şemsi 1356 yılındaki 19 Dey hareketlerindendi. "
İslam Devrimi'nin 44 yıllık tarihi, İslamcı İran ulusunun zihnine damgasını vuran mihenk taşlarıyla doludur. Bu yıllarda, düşmanlar ve fitneciler her zaman devrimin yolunu, İran'ın büyümesini ve refahını engellemeye çalıştılar; 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında yaşanan fitne, milletin dirayeti ve liderin önderliğiyle, 9 Dey destanıyla başarısızlığa uğrayan İslami İran'ın muhaliflerinin ve düşman yandaşlarının plan ve oyunlarının suya düştüğü en açık örneklerinden biri olmuştur. 10. cumhurbaşkanlığı seçiminin geçerliliği ve seçmenlerin çoğunluğunun haklarının savunulması, ayrıca halkın ahdinin İslam İnkılabı idealleriyle yenilenmesi 9 Dey destanının çok önemli kazanımlarından ve sonuçlarından biridir. Bu destansı günün diğer önemli kazanımları arasında uluslararası arenada yönetime verilen güçlü ve istikrarlı desteği sayabiliriz. Bu destanın İslam İnkılabı tarihindeki öneminden dolayı her yıl ülke çapında bu günü anlatmak ve onurlandırmak için çeşitli programlar düzenlenmektedir. Bu yıl da 8 ve 9 Dey tarihlerinde İran'ın tüm eyalet ve şehir merkezlerinde bu tören "9 Dey Destanı; Liderle Halkın Ahdi; Düşmanın Hibrit Savaşına Karşı Koymak" başlıklı sloganla yapılacak. parstoday
Filistin Meselesi Yemen Direnişi İçin Neden Önemli?
Siyonist İsrail ordusu yıllardır abluka altında tuttuğu Gazze Şeridi'ni günlerdir yoğun şekilde bombalıyor. Ancak geçtiğimiz yılda saldırıya uğrayan Ukrayna konusunda kaygı duyan Batılı ülkeler başta olmak üzere uluslararası toplum, Filistin konusunda sessiz kaldı.
Siyonist rejimin Gazze Şeridi'ne yaptığı saldırılara her zaman mazlum halkların yanında olan İran İslam Cumhuriyeti'nin yanı sıra, aralarında Yemen'in de bulunduğu birçok bölge ülkesi tepki gösterdi. Yemen halkı şu ana kadar ülkenin başkenti San'a'da ve diğer kentlerde büyük yürüyüşler düzenleyerek Siyonist rejimin Gazze'ye yönelik vahşi saldırısına karşı Filistin ulusunun savunulmasını talep etti.
Yemen son yıllarda Direniş Ekseni'nin aktif bir parçası olduğunu ve her türlü tehdide hızlı tepki verdiğini iyi bir şekilde gösterdi.
Siyonist işgalcilerin, Gazze'de kara işgalini genişletmesinin ardından Yemen Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tuğgeneral Yahya Seri, önemli açıklamalarda bulunarak, Yemen Ensarullah Hareketi'nin işgal altındaki topraklarda Siyonist rejime ait çeşitli noktalara füze fırlattığını doğruladı.
Yahya Seri, işgalcilerin saldırganlığı durana kadar füzelerle ve insansız hava araçlarıyla daha nitelikli saldırılar gerçekleştirmeye devam edeceklerini belirtti.
Gazze'ye yönelik vahşi saldırılar gelecekte Yemen'de de sorun yaratabilir.
Konuya ilişkin Tesnim'e konuşan Yemen uzmanı Muhammed Parsa Necefi, "Filistin meselesi Yemen milleti için üç sebepten dolayı önemlidir; Birincisi Müslümanların ilk kıblesi olan ve tüm Müslümanlar için öncelikli olan Mescid-i Aksa. İkincisi, 9 yıldan beri karadan, havadan ve denizden abluka altında tutulan Yemen halkı, yıllardır İsrail, Amerika ve İngiltere tarafından kuşatılan Gazze halkı ile empati gösteriyor. Belki de Yemen'deki tıbbi ilaç ve sağlık ürünleri sorunu Filistin'e göre çok daha ciddidir.
İranlı uzman Necefi sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üçüncü sebep, 2015 yılında Yemen'e saldıran ABD, Suudi Arabistan, İngiltere ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin işgalci koalisyonunda Siyonist rejimin de yer almasıdır. Rejim başbakanı Netanyahu, İsrail ordusunun Yemen halkının öldürülmesinde rol aldığı için defalarca gurur duymuştu; Ayrıca Siyonist işgal güçlerine eşlik eden ABD birlikleri, Babül Mendep Boğazı girişindeki Yemen'e ait olan Prim ile Sokotra adalarını işgal etmiştir.
Bu nedenle Yemen'in, Siyonist rejimi her türlü dini, hukuki ve insani açıdan hedef alma hakkı vardır ve yukarıda bahsedilen konular, Ensarullah Hareketi liderliğindeki San'a hükümetinin bu eylemi gerçekleştirmesine neden olmuştur ve bu doğrultuda Siyonist rejime çok sayıda füze ve insansız hava aracı (İHA) saldırısı yapılmıştır."
Yemen'in son yıllarda Direniş Ekseni'nin aktif bir parçası olduğunu ve her türlü tehdide hızlı tepki verdiğini iyi bir şekilde gösterdiğini anlatan Muhammed Parsa Necefi, "Yemen'in Siyonist rejime yönelik yürüttüğü ilk operasyonda, Kızıldeniz'den işgalcilere doğru çok sayıda seyir füzesi ve İHA fırlatıldı. Bunlar Kızıldeniz'deki Amerikan savaş gemileri tarafından önlendi." dedi.
Yemen uzmanı Necefi sözlerine şöyle devam etti:
"İkinci operasyonda işgal altındaki Filistin'in güneyindeki Eilat limanına insansız hava aracı ile hedef alındı ve Kızıldeniz'de Eritre'ye ait Dehlek Adası'ndaki Siyonist askeri gözlem üssüne yapılan üçüncü operasyonda bir İsrail istihbarat albayı öldürüldü.
İşgal altındaki Filistin'in güneyine yapılan dördüncü füzeli operasyon elbette yine önlendi ve Arrow hava savunma sistemiyle engellendi. Yemenliler ilk operasyonu Kızıldeniz üzerinden gerçekleştirdi ama bir sonraki eylemde Suudi Arabistan semaları kullanıldı. Bu sefer Riyad hükümeti Tel Aviv'e Ensarullah füzelerinin geçişi konusunda bilgi verdi ve Siyonistler füzeleri yakalayıp yok etmeyi başardılar."
Yemen uzmanı Necefi, bazı Arap ülkelerinin Filistin tutumunu eleştirerek, "Aslında Riyad ve Tel Aviv rejimleri Amerika'nın müttefikidir. Yemen'deki saldırganların koalisyonunda yer alan BAE'nin Gazze halkının Siyonist rejim tarafından öldürülmesini desteklediğini ve Filistin halkının Birleşmiş Milletler'deki mücadelesini kınadığını da görüyoruz. Sonuç olarak Siyonist rejime karşı mücadele için bir adım atılırsa bu sadece Direniş Ekseni'nden olacaktır ve ABD'nin müttefiki olan Suudi Arabistan, BAE ve diğer Arap devletlerinden İsrail'e karşı savaşma beklentisi aslında saçmadır." ifadesini kullandı.
Bazı Yemenlilerin Babül Mendep Boğazı'nın kapatılması yönündeki teklifini değerlendiren Yemen uzmanı Muhammed Parsa Necefi, "Bana göre Babül Mendep Boğazı'nın kapatılması, ABD ve Siyonist rejim için en büyük darbe olacaktır. Suudi Arabistan, ABD ve İsrail'in Yemen'e yönelik saldırıları ile gıda ve ilaç ambargosu nedeniyle Gazzeli çocukları gibi Yemen'de sivillerin de öldürüldüğü unutulmamalıdır. Birleşmiş Milletler (BM) istatistiklerine göre her 6 dakikada bir Yemenli çocuk ölüyor." diye konuştu./tesnim
Kasım Süleymani'nin Direniş Ekseninin Devamındaki Rolü
Hizbullah'ın yürütme konseyi başkanı, Şehit Kasım Süleymani'nin Filistin direnişine olan katkısına dair açıklamalarda bulunarak şöyle dedi: "Kudüs Gücü'nün eski komutanı Şehit Kasım Süleymani, Filistinlilere destek vererek onlara yetenek, imkan ve deneyim kazandırdı, morallerini yükseltti. Bu eylemlerin gölgesinde Filistin direnişinin kahraman savaşçıları şimdi Siyonist düşmana karşı savaşıyor."
Hizbullah'ın yürütme konseyi başkanı Şeyh Haşim Safiyuddin, el-Alem haber ajansına, Hacı Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi Mühendis'in Amerika'nın terör saldırısıyla şehit olmalarının dördüncü yıldönümü dolayısıyla bir açıklamada bulundu.
Şeyh Haşim Safiyuddin, yaptığı bu açıklamada şöyle dedi: "Amerikalılar alışkanlıkları gereği siyasi düzeyde her şeyin, dünyanın ve bölgenin geleceğinin unsur ve bileşenlerine sahip olduklarını düşünüyorlar. İşte bu yüzden bu iki büyük ve sevilen komutana suikast düzenleyerek huzura ulaşabileceklerini ve önlerindeki en zorlu engelleri kaldırabileceklerini sandılar. Ama gerçekte olan şuydu ki bölge, bu iki asil şehidin ruhuyla, şehit Hacı Kasım Süleymani'nin yol göstericiliği, talimatı, öğretisi ve yöntemiyle yolculuğuna devam etti. Bugünkü direnişin yöntemi, yaklaşımı ve direniş ekseni işte budur."
Şeyh Haşim Safiyuddin, açıklamasının devamında: "Amerikalıların büyük komutan Şehit Hacı Kasım Süleymani ve Şehit Hacı Ebu Mehdi Mühendis'e yönelik suikastta amaçlarına ulaşamamalarının en büyük nedeni budur." diye belirtti.
Filistin Meselesinin Canlı Tutulmasında Irak Direnişinin Rolü
Hizbullah'ın yürütme konseyi başkanı şunları söyledi: "Bugün Irak'ta yaşananlar, şehit Hacı Ebu Mehdi Mühendis'in adamlarının meydanda bulunduğunu, güçlü ve aktif olduklarını gösteriyor. Eskiden Irak işleri ve meseleleriyle ilgileniyorlardı, şimdi ise Filistin ve İslam ümmeti meselesiyle, bu ümmetin büyük mücadelesiyle, Filistin içindeki direnişle ilgileniyorlar."
Şehit Süleymani'nin Eylemlerinin Sonucunu Bugün Direniş Coğrafyasında Görüyoruz
Şeyh Haşim Safiyuddin, "Şehit Hacı Kasım Süleymani'nin Filistin için yaptığı, silah, destek ve malzeme sağlamaktan, Filistinlilerin deneyimlerini, yeteneklerini güçlendirmeye ve morallerini yükseltmeye kadar yaptığı her şey, şu anda Gazze'de yürütülen mücadelenin aynısıdır ve Filistin direnişinin aziz savaşçıları şu anda bu savaşı veriyor. Bütün bu sonuçlar şehit Hacı Kasım Süleymani'nin armağanı ve gösterdiği yolun neticesidir. Dolayısıyla Amerika bölgedeki varlığını ve projesini sürdürdüğünü sanıyordu ancak daha sonra durumun tam tersi olduğunu anladı." diye belirtti.
Şeyh Safiyuddin, işlerin yönünün Amerikalıların istekleri dışında değiştirildiğini söyleyerek şöyle dedi: "Amerika, İran İslam Devrimi'nin zaferinden bugüne kadar geçen onyıllarda İran İslam Cumhuriyeti halkı konusunda yaptığı hatanın aynısını bölge halklarını ilgilendiren her türlü konuda da yaptı."
Direniş Ekseni İlerlediği Yolda Bir An Bile Durmadı
Hizbullah'ın yürütme konseyi başkanı, "Amerika yanlış bir hesapla şehit Kasım Süleymani'nin öldürülmesiyle işlerin duracağını düşündü. Ama anlayamadı ve şehit Kasım Süleymani'nin sadece sıradan bir karakter değil; büyük bir şahsiyet, yol ve yöntem kuran zamanın berceste şahsiyetlerinden biri olduğunu bilmiyordu. Şehit Hacı Kasım Süleymani'nin kurduğu direniş ekseni devam etti ve bu eksen son kırk yıl da dahil olmak üzere yıllar içinde değişmekle kalmadı, gücü, etkinliği ve varlığı arttı ve hala da artıyor." açıklamasında bulundu.
Hizbullah'ın yürütme konseyi başkanı Seyyid Haşim Safiyuddin açıklamalarını şöyle sürdürdü:
Şehit Hacı Kasım Süleymani Zeki Ve Yapıcı Bir Kişilikti
Şehit Hacı Kasım Süleymani'nin yapıcı ve zeki bir insan olduğunu her zaman söylüyoruz ve bu yapıcılık ve zekilik Filistin, Lübnan, Irak ve Yemen dahil olmak üzere bölge milletlerine veya tüm bölgeye deneyim ve yardım aktarabilmesiyle kendini gösteriyor. O bu bölgeye tecrübelerini aktardı, imkanlarını sağladı, yardımcı oldu. Siyasi, maddi ve manevi olarak da maksimum desteği sağladı ve bu, milletlerin direnişe geçmesini sağladı. İşte bu yapıcılıktır.
Bölge Ülkelerinde Halkın Direnişe Olan İnancı Şehit Süleymani'nin Çabalarıyla Sağlandı
Bu dönemden önce direniş çalışmalarını destekleyen ülkeler vardı. Ama direnişi kendi ellerine geçirdiler ve onu istedikleri gibi kontrol edip yürüttüler. Ancak Kudüs Gücü ve Hacı Kasım Süleymani ile arkadaşlarının, azizlerinin ve kardeşlerinin yapıcı deneyimi, halk arasında direnişe temelden inanma ve onun yeteneklerine inanma konusunda güven oluşturdu.
Filistin Direnişi, Şehit Süleymani'nin Savaştaki Deneyiminden, Düşüncesinden ve Yaratıcılığından Faydalandı
Şehit Süleymani, direniş güçlerinin güçlendirilmesi için ne eğitim, ne deneyim aktarımı, ne de silah temini konusunda herhangi bir koşul sunmadı.
Bir fikir yaratmak ve bunu gerçeğe dönüştürmek, bugün Filistinlilerin sahip olduğu ve "Aksa Tufanı" Filistin direnişinin bir ürünü olduğu vizyonunu doğurdu. Hacı Kasım, düşünce tarzı, yaratıcılığı, gizli bilgilerin korunması, silahları ve savaş tarzıyla direniş fikrini yarattı, ki bugün Gazze'de böyle kahramanca sahnelere tanık oluyoruz. Burada önemli olan şu: Filistin direnişi Hacı Kasım Süleymani'nin tecrübesinden, düşüncesinden, aklından, yaratıcılığından ve silahından faydalanabildi.
Gerçekte şehit Kasım Süleymani, Filistinlilerin ve Filistin direnişinin sağ koluydu ve bugün gördüğümüzden çok daha güçlüydü, çok daha güçlü çalıştı.
İran, Musavi’nin İntikamını Nasıl Alacak?
ABD “Gazze’de işini yıl sonuna kadar bitir” diye sıkıştırsa da İsrail henüz 7 Ekim sonrası ilan ettiği hedeflerin hiçbirine ulaşamadı. Ne tek bir rehineyi kurtarabildi ne Hamas’ı yok edebildi ne Gazze’yi silahlardan arındırabildi ne de Filistinlileri Sina’ya sürme hedefine yaklaşabildi. Savaş kabinesi birkaç ay daha gerektiğini vurgularken ‘direniş güçleri’ Kahire’deki görüşmelerde kapsamlı ateşkes olmadan rehine anlaşması olmayacağı ve rehine takasının da hapisteki bütün Filistinlileri kapsaması gerektiğinde ısrar etti. Bu tutum, direniş komitesinde omurganın dağılmadığını ve emir-komuta düzeninin bozulmadığını teyit ediyor.
İsrail ise hazır Amerikan güçleri bölgedeyken savaşı uzatmaya, hatta bölgeselleştirmeye yarayacak altın bir vuruş yaptı: İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki komutanı Seyyid Gazi Musavi’yi herhangi bir kışkırtma olmaksızın üç füzeyle öldürdü. Musavi, İran’ın Şam Büyükelçiliği’ndeki toplantıdan çıkıp eve döndüğünde üç füzeyle vuruldu. Şii yoğunluklu Seyyide Zeynep bölgesindeki evinde yalnızdı, öğretmen eşi okuldaydı. Musavi, Suriye’de ‘direniş ekseni’ni desteklemekten sorumlu en üst düzey yetkili ve danışmandı. Kudüs Gücü Komutanı Hacı Kasım Süleymani’nin eski ABD Başkanı Donald Trump’ın emriyle Bağdat’ta öldürülmesinin dördüncü yıl dönümüne birkaç gün kala yaşanan ikinci büyük kayıp İran ve ‘direniş ekseni’ni tamamıyla savaşa çekme potansiyeli taşıyor. Hizbullah’ın yanı sıra Gazze’deki örgütler ve Irak’ta Haşd el Şaabi bağlantılı milis güçleri intikamdan bahsederken İranlı yetkililer uygun zaman ve yerde İsrail’in cezalandırılacağını duyurdu.
***
İsrailli bazı kaynaklar suikastı, İran’a hava saldırısını ve Lübnan’da Hizbullah’a karşı menzili derinleştirmeyi de içeren bir çatışma senaryosuna hazırlık olarak görüyor. İran’ın da Hizbullah’ın yanı sıra Suriye-Irak hattındaki milis güçlerine desteği artırdığına dikkat çekiliyor.
İran, Hacı Kasım’ın intikamını suikasttan 5 gün sonra Anbar vilayetindeki Ayn el Esad Hava Üssü’ne onlarca balistik füze atarak almıştı. Trump geçenlerde “Acımadı ki” naifliğiyle İran’ın önceden haber vererek füzeleri sağa sola fırlattığını öne sürüp durumu hafifsese de saldırı sonrası 109 askere travmatik beyin yaralanması teşhisi konulmuştu. Bilançoyu açıklayan Pentagon’du.
Bu sefer İsrail savaşın tam ortasında, ABD de tüm savaş takımlarını Orta Doğu’ya yığmış durumda.
İran’ın önünde iki seçenek var: Ya Hacı Kasım’a suikasta verilen yanıtta olduğu gibi kendi konvansiyonel güçleri ile İsrail’i vuracak ya da ‘vekil örgütler’ üzerinden intikamını alacak. Bu işin Hizbullah’a bırakılma ihtimali daha fazla öne çıkıyor.
Burada İran’ın göz ardı edemeyeceği şey, misillemenin İsrail’in ABD’yi İran’a karşı savaşa sokma tuzağına hizmet edip etmeyeceğidir. Amerikan yönetimi, Gazze’de İsrail’e güven içinde soykırım yapma imkânı sunarken savaşın bölgeselleşmemesi için caydırıcı bir pozisyon aldı. Peki savaşın bölgeselleşmesi İran’ın istediği bir seçenek mi? İranlıların ayak izlerine bakılırsa değil. Hatta Lübnanlı kaynaklar İran’ın, Hizbullah’a güneyden açtığı cepheyi iyi kalibre etmesini ve çatışma kurallarını gözetmesini telkin ettiğini aktarıyor. Yani kontrolden çıkacak bir savaş İran’ın seçeneği değil. Fakat intikam alınacaksa bu telkinden bir adım geriye düşmeleri gerekecektir.
Kendi siyasi bekasını savaşın uzamasında gören İsrail Başkanı Benyamin Netanyahu ve dinci-faşist ortaklarının istediği kapıya çıkmasın diye İran misillemenin yeri, zamanı ve şeklini kılı kırk yararak belirlemek zorunda.
***
İran’ın muhafazakâr gazetesi Vatan-e Emruz’ın yazarlarından Muhammad Ali Hasan Niya, İran'ın İsrail ile doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmak için “stratejik sabır" politikasından sapmayacağını düşünüyor. El Ahbar’a konuşan Hasan Niya, “Tel Aviv bu suikastlar aracılığıyla iki hedef arıyor: Birincisi, içinde bulduğu stratejik çıkmazdan kurtulmak ve direniş gruplarının onu kuşatmasına izin vermemek. İkincisi, Tahran'ı stratejik sabrına son vermeye zorlamak. İsrail, İran'ı savaşa çekip Amerika'yı askeri çatışmalara itmeyi planlıyor” diyor. Hasan Niya’ya göre Tahran İsrail ya da Amerika’yı hedef alıp savaş başlatma havasında değil. Bunun yerine Tel Aviv'e Irak, Lübnan ve Yemen'deki milisler aracılığıyla yanıt verecek. Tahran'daki Cereyan Araştırma Enstitüsü'nden Mansur Barati ise İsrail’in İran’la savaş aradığı öngörüsüne katılmayıp Musavi’nin öldürülmesini suikast ve sabotaj kampanyasının devamı olarak görüyor. Hamas Siyasi Büro Üyesi Ali Bereke de “Suikast, Netanyahu'nun bölgedeki Amerikan varlığından yararlanarak savaşı genişletmek amacıyla aldığı bir karardır” diyor.
Vatan-e Emruz manşette Mehdi Tagvi’nin kaleminden geniş bir değerlendirme yazısına yer verdi. Özetle şu görüş savunuluyor:
"İsrail 7 Ekim’den bu yana kırılgan hale geldi, caydırıcılığını yitirdi; Tel Aviv’deki dağılmayı gören ABD hemen işin içine girdi, Amerikan desteği olmadan Siyonist rejimin ayakta kalamayacağı görüldü. O yüzden İran, Aksa Tufanı’nın stratejik hedeflerine, 'sahaların birliği' konseptine uygun olarak direnişin parçalarını güçlendirmeye ve Amerika’yı bölgeden çekilmeye zorlayacak stratejiye ağırlık vermeye devam etmeli. Bundan daha iyi bir intikam olamayacak."
Tahran, ABD’nin bölgeden çıkarılmasını Hacı Kasım için alınacak en iyi intikam olarak belirlemişti. Ondan beri İran bağlantılı milis güçleri Irak ve Suriye’de Amerikan üslerine biteviye roket sallıyor.
Devrim Muhafızları Sözcüsü Ramazan Şerif’in “İsrail, Gazze savaşını İran ile ABD arasında bir çatışmaya dönüştürmeye çalışıyor” sözünü dikkate alırsak Tahran’ın yanıtını hassas bir temkinlilikle vereceği öngörülebilir. Yani doğrudan savaşa girmeden vekillerle savaş. (Tabii buradaki ‘vekil’ benzetmesini İranlılar zinhar kabul etmiyor.)
***
İsrail ulusal ve uluslararası destekle savaşı sürdürmek için tehdidin varoluşsal bir boyuta dönüştüğü algısına oynuyor. Savunma Bakanı Yoav Galant salı günü Knesset üyelerine "Çok cepheli bir savaşın içindeyiz ve yedi bölgeden saldırı altındayız: Gazze, Lübnan, Suriye, Batı Şeria, Irak, Yemen ve İran" dedi. Yedi cephede düşmanla karşı karşıya olduğu vurgusu ‘savaş kabinesi’ için işlevsel olabilir: Bu şekilde ateşkes baskısını püskürtebilir, tersine dönen uluslararası kamuoyunu 7 Ekim’deki gibi arkasına alabilirler. Bu algıyla çatışmayı Batı’nın da taraf olacağı bölgesel bir savaşa dönüştürebilirler.
İsrail, Gazze’den sonra Lübnan ve Yemen’i bir daha kendisini tehdit edemeyecek bir yere dönüştürmek istiyor. Aksi halde varoluşsal tehdidin yarın katlanarak döneceğini öngörüyor. Hamas’tan sonra sıradakinin gecikmeden Hizbullah olmasını istiyor. Fakat Gazze’de bile yakıp, yıkıp, öldürmek dışında deklare ettiği hedeflerin hiçbirine ulaşamazken kendi kabından taşmış bir savaşı Amerikan liderliğinde bir Batılı koalisyon olmadan yürütemez. Pek çok gözlemcinin buluştuğu nokta şu: İsrail nihai hedefler, buna uygun stratejiler ve Gazze’nin geleceği konusunda hala ABD’yi ikna edemedi. Yeni yılda Washington’dan “Savaşı bitir” baskısı artabilir. Bu noktadan sonra Gazze’de Hamas’ı bitirme hedefini unutup teknokratlar hükümeti kurulması önerisiyle ‘itibarlı’ bir çıkışa yönelebilirler. Ki Kahire’de Mısır’ın ABD ve İsrail’le paylaştıktan sonra Hamas ve İslami Cihad liderlerinin önüne koyduğu öneri teknokratlar hükümetini de içeriyor. Hamas’ı devirmiş gibi yapan bir formül.
Sadede gelirsek ABD mevcut koşullarda kontrolden çıkmış bir çatışmanın kendisini Irak işgalinden daha büyük bir güçle bölgeye dönmek zorunda bırakacağını biliyor ve bu senaryodan kaçınıyor. Ve Husilerin Kızıldeniz’de yaptığı sürprizler dahil bugünün koşulları 2003’ten çok farklı. İran ‘direniş ekseni’nin çöküşünü kendisi için de sonun başlangıcı olarak görse de ABD ve İsrail’le doğrudan savaşa girmeyi ulusal çıkarlarına uygun bulmuyor.
Şehit Süleymani’nin Siyasi Düşüncesinin Merkezi: Filistin
Terör ve güvenlik uzmanları şehit Süleymani’nin siyasi düşüncesinin ve inanç ekolünün merkezinin Filistin kurtuluşu olduğunu değerlendiriyor.
İzzeddin el-Kassam Tugayları üyesi "Ebu Halid'in mektubuna "Filistin'i savunmak haysiyet ve onur getirir" yanıtını veren şehit Süleymani’nin Filistin meselesine milli çıkar olarak değil dini bir görev olarak baktığı anlayabiliriz.
Süleymani’nin Irak ve Suriye’de tekfirci teröristlere karşı yürüttüğü mücadelenin asıl hedefi mezhepsel savaşlara son vermek ve Filistin meselesinin Müslüman milletler arasında unutulmasını önlemekti. Bu nedenle birçok terör ve güvenlik uzmanı Süleymani’nin siyasi düşüncesinin ve inanç ekolünün merkezi Filistin kurtuluşu olduğunu değerlendiriyor.
Filistin; İran'ın bölgesel politikasının merkezi
ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgal ettiği dönemde Birçok askeri komutan, Tahran ile Waşington arasında askeri çatışma olasılığından bahsediyordu.
ABD'nin eski Başkanı George W. Bush, İran’ı dünya barışı için bir tehdit unsuru olarak tanıtmaya çalışıyordu. O dönemde Süleymani’nin ve yol arkadaşlarının yaptığı en önemli işlerden biri Müslümanların kapasitesini kullanarak Amerika ve Siyonist Rejim’e karşı bir direniş cephesi oluşturmaktı. Batı emperyalizmine karşı uygulanan bu stratejide Filistin meselesi direnişinin ilgi odağıydı. Yani direniş gruplarının işgal altındaki Filistin'de yaşanan gelişmelere karşı her zaman duyarlı olması ve kriz sırasında Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki direniş güçlerinin yanında yer alması gerekiyordu.
Hamas ve İslami Cihad’ın açıklamalarına göre, Siyonist Rejim saldırıları sırasında şehit Süleymani bu savaşlarda dolaylı ya da dolaysız yollardan müsteşarlık yapıyordu.
Örneğin, Filistin İslami Direniş Hareketi siyasi ofisi üyesi Ahmet Abdulhadi, Süleymani’nin defalarca Gazze Şeridi’ni ziyaret ettiğini ve kendisinin Gazze'nin savunma yapılarının oluşmasında önemli rol oynadığını söylemişti.,
Gazze direnişinin silahlandırılması
Siyonistler, Doğu Akdeniz’deki varlığını ilan ettikten sonra bu rejim Araplara karşı çatışmalarda hep kazanmıştı. Ancak Şaron'un 2005 yılında Gazze Şeridi'nden çekilmesi ve İslami direniş hareketi Hamas ile İslami Cihad'ın burada güç kazanmasından sonra askeri-güvenlik denklemi direniş ekseni lehine değişmesine yol açtı. İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, şehit Süleymani ile ilgili “Bu adam Filistinlilerin elini güçlendirdi. Öyleki Siyonist Rejim 48 saat geçmeden gelin ateşkes yapalım çağrısını yaptı” demişti.
Son yirmi yıldır Filistinli gruplar Siyonist Rejim’e karşı çeşitli caydırıcı silahlarla silahlandırılmıştı. Aksa Tufanı Operasyonu’nda direniş grupları tarafından 80 gün içinde işgal altındaki bölgelere 4 binin üzerinde roket fırlatıldı. Şu anda Hamas ve İslami Cihad, "Kasif", "Ababil" ve "Şahab" gibi insansız hava araçlarına sahiptir. Diğer taraftan İslami Cihad temsilcisi Nasır Ebu Şerif, 2018 yılında Tahran'a yaptığı ziyarette, direnişin her türlü füzeyi üretmek ve monte etmek üzere Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü tarafından eğitildiğini açıklamıştı.
Sonuç
İran'ın dış politika doktrininde Filistin meselesi ana ilke ve esas değer olarak bilinmektedir. İran Anayasası'nın 152. maddesinin üçüncü ilkesinin beşinci ve on altıncı fıkraları ile 11. ilkesine göre, İran’ın dış politikası, tüm Müslümanlarla kardeşlik bağlılığı ve çevredeki mazlumlara destek vermek temeline dayanmalıdır. Şehit Süleymani, her zaman bu anayasa maddelerine göre hareket etmeye çalıştı.
Şehit Süleymani’nin Filistin kurtuluşu için attığı adımlar Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin, bu büyük şehidin cenaze töreni sırasında kendisine "Kudüs Şehidi" adını vermesine neden oldu/meh
Meclisteki Ehl-i Sünnet Milletvekillerinin İrşad Bakanı'na Teşekkürü
İran meclisindeki Ehl-i Sünnet milletvekilleri, Ehl-i Sünnet'in kültürel, sanatsal farklı alanlardaki kapasitelerini, yeteneklerini kullanma, tanıma ve tanıtma konusundaki Kültür ve İrşad Bakanı'nın çabalarını takdir ettikleri bir mektup yazdı.
IRNA'nın meclis muhabirinin bildirdiğine göre, 11. Dönem İslami Şura Meclisi'ndeki Ehl-i Sünnet milletvekilleri, Kültür ve İrşad Bakanı Muhammed Mehdi İsmaili'ye hitaben yazdıkları mektupta şunları söylediler: İran, yüzyıllar boyunca çeşitli milletlerin bir arada huzur içinde yaşadığı, kültürleri seven bir ülkedir ve bu, anayasaca kabul edilmiş temel prensipleri hatırlatır.
Mektupta şunlar yazıyordu: Uzun yıllardır, İran'daki mezhep ve etnik grupların barış içinde bir arada yaşaması, dünyada birlikte yaşama örneğine dönüştü. Biz bu konuda ne kadar ilerlersek ulusal ve İslami bağlar daha da güçlenip sağlamlaşacaktır.
Ehl-i Sünnet milletvekilleri mektubun devamında şunları ifade etti: Sizin bereketli varlığınızla bakanlığınızın, Ehl-i Sünnet'in yeteneklerine önem vererek kültür ve sanat alanında etkili bir hareket başlatması ile İnkılabın Yüce Rehberi Hamenei'in özellikle Ehl-i Sünnet'in hizmetlerini kayıt altına alıp tanıtmak için zemin oluşturma yönündeki dileklerinin meyvelerini verdiğine şahitlik etmemiz mutluluk kaynağıdır.
Bu mektupta şunlara dikkat çekildi: Ehl-i Sünnet'in kapasitelerinin kullanılması yönünde öncü bakanlıklardan biri olarak Kültür ve İslami İrşad Bakanlığı'nın; Öğretmen Abduselam İmami'nin Ehl-i Sünnet meseleleri konusunda bakan danışmanı olarak atanması ve ayrıca Zarinpur Gargic'in Kahire'de İran İslam Cumhuriyeti'nin kültür danışmanı olarak görevlendirilmesi; farklı kültür, sanat alanlarında Sünni kardeşlerimizin kültürel ve sanatsal yeteneklerinin tespit edilerek tanıtılması ve onların kapasitelerinden faydalanılması için atılmış önemli adımlardır.
Ehl-i Sünnet milletvekilleri bu mektupta şunları ifade etti: Bizler, 11. Dönem İslami Şura Meclisi'ndeki Ehl-i Sünnet milletvekillerinden oluşan bir grup olarak, bu önemli adımlardan dolayı şükranlarımızı sunmayı bir görev olarak biliyoruz. Ayrıca Ehl-i Sünnet bölgelerindeki kültürel ve sanatsal faaliyetlerinizden dolayı sizi ve meslektaşlarınızı takdir ediyoruz. Şüphe yok ki bu faaliyetler, bir kez daha İran'ın güzel bir gökkuşağı ve tüm etnik grup, mezhep ve dinler için bir cazibe merkezi olduğunu dünyaya gösterecektir.
Bu mektupta şunlar yer almaktadır: Umarım, küresel emperyalizm tarafından oluşturulan İslam ülkeleri ve hatta İslam ümmeti arasında ayrılığa yol açan engelleri, sağlıklı bir şekilde aşabilir ve daha fazla birlik ve dayanışma görebiliriz.