کارگر

کارگر

Geçtiğimiz yüzyılın 40'lı yıllarının başında Avrupa başkentleri ve büyük kentleri böyle günlerde, yani yeni yıla girildiği ve noel bayramı kutlandığı sıralarda ikinci dünya savaşı yüzünden çatışmalara sahne oluyordu. İnsanlar sokakları süslemek yerine gruplar halinde kaçıyor ve kentte kalanlar da cenazeleri ve yaralıları toplamakla uğraşıyordu. Kentlerde binalar ve diğer mekanlar enkaza dönüşüyordu ve tüm bunların ve yıkıcı savaşın sorumluları o dönemin iki diktatörü, yani Hitler ve Mussolini idi. Avrupa'nın diğer liderleri ise Almanya ve İtalya diktatörlerinin yok olması ile beraber Avrupa eski güzel günlerine geri döneceği ve insanlar yeniden huzura kavuşacağı konusunda hemfikirdi. Nitekim bu iki despot liderin yenilmesi ve ölmesi ile beraber savaştan sağ kurtulan insanlar elele verdi ve yıkılan kentleri yeniden inşa etmekten başka kendileri için sivil liderler seçti ve yeni Avrupa'yı inşa etti.


Avrupa'da ikinci dünya savaşından sonra ekonomik büyüme hızı göz kamaştıracak boyuttaydı, öyle ki hala Almanya gibi bir ülke dünya ekonomisinde en güçlü devletlerden biri sayılır.
Ancak ne var ki ikinci dünya savaşının üzerinden 70 yıl geçtiği bir sırada Avrupa bir kez daha gerilemeye başladığı gözleniyor. Bugün Avrupa liderlerinin aldığı kararlar ve başkaları için sardıkları batıl reçeteler adeta Hitler ve Mussolini'nin yanlış hesaplarını hatırlatıyor.
İngiltere'nin Irak topraklarına saldırması, Fransa'nın Suriye'de teröristleri desteklemesi veya İtalya'nın Libya topraklarına müdahale etmesi ve tekfirci IŞİD terör örgütü gibi kana susamış bir örgütün türemesine yol açan benzer uygulamalar Avrupa ülkelerini, hatta yeni yıl kutlamalarını düzenlemekten vaz geçirecek kadar güvensizliğe sürükledi, nitekim yeni yılı kutlayan Avrupa ülkelerinde de bu etkinlik çok sönük ve soğuk geçti. Gerçekte Avrupa başkentleri ikinci dünya savaşındaki günlerden farksızdı ve binlerce asker zırhlı araçları ile Avrupa'nın çeşitli kentlerinde devriye geziyordu.


Bu yıl ne noel bayramında ve ne de yeni yıla girerken, sokaklarda ve caddelerde ışıklandırma ve süslemeler yoktu. Avrupa halkının yüzünde korku ve stresle beraber isteksizlik ve durgunluk izleri göze çarpıyordu. Güvenlik güçleri kuşkulandıkları herkesi hemen gözaltına alıyordu. Aslında korku ve panik, kesin olarak neden korktuklarını bile bilemeyen ve ne yapmaları gerektiğini şaşıran bu insanları sarmıştı. Bu insanlar sadece bir şeyden emindi, o da şu ki düşman, Nazi Almanya veya faşist İtalya gibi askeri gücü olan bir devlet değil, ne siyasi üssü ne de kışlası olan ve ne de BM güvenlik konseyinin yaptırım uygulayabileceği ve ekonomisini felç edebileceği bir devletti ve sadece bir terör örgütüydü.


Bugünkü Avrupa'nın ikinci dünya savaşı sırasındaki Avrupa ile olan farkı, o günlerde düşmanın Avrupa'nın içinden çıkmış olması ve sadece topraklarını genişletmek isteyen bir düşman olmasıydı, oysa şimdiki düşman radikal bir ideolojiyi benimseyen bir düşmandı, üstelik Avrupalıların kendileri bu düşmanın ilk çekirdeğinin oluşmasında bizzat sorumluydu.
Gerçekte bazı Avrupalı liderler teröristleri destekleyerek Ortadoğu bölgesine yönelik emellerini gerçekleştirmeye çalıştı. Bu devletler IŞİD terör örgütünü kurdu ve kendilerince Suriye'de Beşar Esad yönetimini devirmek istedi ve bu şom hedefleri uğruna Suriye'de yüz binlerce insanı katletti ve bu ülkenin bir çok tarihi kentini ve binalarını yerle bir etti.


Öte yandan her gün onlarca ve hatta yüzlerce Suriyeli mülteci IŞİD'in amansız saldırılarından ve kör katliamlarından kurtulmak amacıyla en ilkel araçlar ve imkanlarla kendilerini bir başka ülkeye ulaştırmaya ve böylece belki huzura kavuşmaya çalıştı, fakat bu yolda ya denizlerde boğularak can verdi, ya da insan görünümündeki hayvan sıfatlı canilerin tuzağına düştü. Bugün Suriyeli ve Iraklı kadınların ve kızların namusuna el uzatılması ile ilgili medyada çıkan haberler ise en acımasız insanın bile yüreğini sızlatıyor. Bu kadınlardan ve kızlardan bazıları henüz gidecekleri ülkeye varmadan IŞİD vampirlerinin elinden tek kurtuluş araçları olan teknelerde insaniyetten hiç bir şey anlamayan hayvanların kurbanı oluyor, öyle ki bu kadınlardan ve kızlardan bazıları onurlarını korumak uğruna aynı teknenin içinde intihar ediyor.


Suriyeli ve Iraklı daha şanslı kadınlar ve kızlar ise bu korkunç aşamadan sağ kurtulup herhangi bir Avrupa ülkesine ulaştıklarında, bu kez burada kurulan tuzaklara düşüyor. Kendi ülkelerinde bir konumu ve saygınlığı bulunan bu kadınlar ve kızlar, yöneticilerinin basiretsizliği ve beceriksizliği ve yanlış politikaları yüzünden perişan halde olan Avrupa ülkelerinde tacize ve tecavüze maruz kalıyor. Bu durumun çok da ses getiren son örneğinde Avrupalı bir asker Suriyeli genç bir mülteci kıza, sıcak elbise karşılığında ahlaksızca bir teklifte bulundu. Gerçi söz konusu Suriyeli genç kız bu çirkin öneri karşısında intihar ederek bu rezil hayattan kurtulmak istedi, fakat esas gerçek şu ki bu insanlar dünyanın diğer insanları gibi huzur içinde yaşamak istiyordu, fakat bazı Batılı liderlerin yanlış politikaları onları bu hale getirdi. Yine üç yaşındaki Suriyeli çocuk Aylan'ın Türkiye kıyılarına vuran ve sosyal paylaşım sitelerinde geniş bir şekilde yankılanan cenazesinin görüntüleri, Batılı liderlerin sultacı politikaları yüzünden bu hallere düşen Suriyeli ve Iraklı mültecilerin içler acısı durumunu ortaya koyan bir başka örnektir.


Evet, tüm bunlar Batılı zorbaların hedeflerine ulaşmak için bu hale getirdikleri Ortadoğu'nun son halidir. Gerçi bu bölge, eğer Batılı devletler Büyük Ortadoğu projesini hayata geçirmeye kalkışsaydı, durumu bundan da daha vahim boyutlara ulaşırdı. Batılıların büyük Ortadoğu projesinde bölge bir çok küçük devlete bölünmesi gerekecekti, öyle ki hatta Arabistan gibi Batı'nın bölgedeki en büyük müttefiki de bu süreçten nasipsiz kalmayacaktı ve böylece bölge korsan rejim İsrail'in rahatça politikalarını uygulayabileceği hale getirilecek ve Batılı devletler de hiç bir kaygı taşımaksızın bölgeyi tamamen sulta altına alacaktı. Batılı devletler kendilerince Suriye'den sonra bölgedeki tüm direniş gruplarını yok edecek ve ardından da İran'a yönelecekti ve Suriye, Irak ve İran'ı parçalayarak kendi isteklerine uygun yeni bir Ortadoğu yaratacaktı. Batı'nın istediği yeni Ortadoğu'da direniş diye bir şey olmayacaktı. Ancak ne var ki Batı'nın Ortadoğu bölgesine yönelik bu akılsız ve yanlış politikanın dumanı çok çabuk kendi gözüne kaçtı, nitekim bugün Avrupa insanını saran terör korkusu ve dehşeti bu iddianın son somut delilidir.


2015 yılında Paris, Kopenhag, Londra ve Berlin gibi Avrupa'nın önemli kentlerinde düzenlenen ve buralarda yaşayan insanları panik ve korkuya sürükleyen terör saldırılar, Avrupa kıtası ikinci dünya savaşından sonra huzur içinde yaşamaya başladığı bir sırada gerçekleşti. Üstelik bu saldırıların tümünün sorumluluğunu üstlenen IŞİD terör örgütünün terör faaliyetlerini sürdürmek için Avrupa ülkelerini uygun bir alan olarak görmeye başladığı düşünülüyor. Aslında bu da Batı'nın yanlış ve sömürücün politikalarının sonucudur, çünkü bu politikalar uzun yıllar Batılı devletlerin sömürüsü altında yaşayan ve derin komplekse kapılan insanların kin ve nefretini alevlendirdi. Aslında bugün Avrupa ülkelerinde terör eylemlerini gerçekleştiren teröristlerin büyük bir bölümü, ataları Batı sömürüsü yüzünden anavatanından göç etmek ve Avrupa'ya gelmek ve burada avareliğe ve aşağılanmaya katlanmak zorunda kalan Arap veya Afrika kökenli Avrupalılardır.


Bugün Avrupa'ya göç eden insanların ikinci ve üçüncü kuşakları ataları ve dedelerinin Batılı zorbaların sultacılığı yüzünden katlanmak zorunda kaldıkları acıları öğrendikten sonra ellerinden alınan haklarını geri almak istiyor ve bunun için en kolay yolu, yani terör örgütlerine katılmayı seçiyor. Geçen yıl Avrupa'nın önemli kentlerini hedef alan terör saldırıları ise yeşil kıtanın artık huzurlu günlerden uzaklaşmaya başladığını ve daha yıkıcı terör eylemlerini beklemesi gerektiğini ortaya koyuyor. Batılı istihbarat servisleri, IŞİD terör örgütünün üyelerinin üçte ikisini Batılı ülkelerin vatandaşları oluşturduğunu, üstelik örgütün en acımasız kesimi de olduğunu ve örgüt içinde kafa keserek infaz etmek gibi görevlerin bu kesime verildiğini belirtiyor. Yine Fransa istihbaratı örgüte 3 bin kadının üye olduğunu kaydediyor.

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, “İran ile ticaret hususunda Amerika sanayisi için temel kısıtlamalar yerini koruyor” dedi.

Earnest, İran’a uygulanan kısıtlamalar hakkında şu açıklamalarda bulundu: “İran ile ticaret hususunda Amerika sanayisi için temel kısıtlamalar yerini koruyor. İran ile Amerika’nın kapsamlı ticari ilişkilerini engelleyen detaylı kanunlar bulunuyor.

İran’ın terörizme destek vermesi, sürekli insan hakları kanunlarını ihlal etmesi, balistik füze programlarını genişletmeye devam etmesi ve Amerika’nın en yakın müttefiki yani İsrail’i  etmeyi sürdürmesi İran’ın yalnızlaşmasına sebep olmuştur.

İran’ın nükleer silaha ulaşmasının önlenmesi için yapılan uluslararası anlaşmanın taraflarından biri olarak taahhütlerini yerine getirdiğinden dolayı İran’a karşı bazı yaptırımlar kaldırılmıştır.

Biz bu taahhütlerin hayata geçirilmesini gerçekten de imtihan ettik. Ancak buna rağmen Amerika sanayisinin İran ile ticareti hususundaki kısıtlamalarda bir değişiklik olmamıştır. İran’ın uluslararasının insan hakları, terörizm ve askeri strateji hususundaki ilkelerine bağlı kalma yönündeki taahhütlerine aykırı bir yol izlediğini gördüğümüz sürece de değişmeyecektir.”

ABD: Füze denemeleri Nükleer Anlaşma’nın ihlali anlamında değil

 ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kerby, İran’ın Nükleer Anlaşma’ya bağlı olduğunu vurgulayarak, ancak İran’ın füze denemelerinin Güvenlik Konseyi’nin kararlarına ve İran’ın uluslararası yükümlülükleriyle ters düşen bir girişim olduğunu ileri sürdü.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kerby, dün yaptığı açıklamada, “İran’ın nükleer anlaşmanın ruhuna bağlı kaldığına inanıyoruz” ifadesini kullandı. İran’ın füze denemelerinin nükleer anlaşma uyarınca kısıtlanmadığını söyleyen Sözcü, İran’a yönelik temelsiz iddiaları tekrarlayarak, İran’ı terörizme destek vermekle suçladı.

Kerby, kendisince İran’ın istikrarsızlaştırıcı girişimlerinin durdurulmasından mutlu olacaklarını söyleyerek, İran’ın füze denemelerinin durdurulmasını istedi, ABD’nin bölgedeki geniş çaplı askeri varlığının İran’ın bu tür girişimlerinden kaynaklandığını ileri dürdü. ABD’nin suçlamalarına karşılık olarak İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İran’ın füze denemelerinin gerek nükleer anlaşma ve gerek Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararnamesine aykırı olmadığını belirtti.

Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, ülkesinde erken cumhurbaşkanlığı seçimine hazır olduklarını söyledi.

Rus Ria haber ajansına verdiği mülakatta konuşan Suriye Başkanı Beşşar Esed, “Eğer Suriye halkı eken seçim isterlerse biz erken cumhurbaşkanlığı seçimini düzenlemeye hazırız. Eğer böylesi bir istek olursa bu benim için bir problem değil” dedi.

Esed, ayrıca doğrudan Cumhurbaşkanlığı Seçimine başvurmanın parlamento seçimlerinden daha faydalı olacağını da belirterek, “Biz daha çok kan dökülmemesi için silahını bırakan herkesi aff etmeye hazırız” diye ekledi.

Suriye lideri sözlerinin devamında ise, Rusya, Şam ve İran'la birlikte teröre karşı savaşmaya hazır militanları, kendilerine çekerek uzlaşmayı hızlandırmanın önemli olduğunu da belirtti.

İslam İnkılabı Rehberi Imam  Hamanei, ülkenin savunma gücü yeterli olmazsa her ülkenin önünden çekilmek zorunda kalınacağını söyledir.

Hz. Fatıma’nın (s.a) kutlu veladet yıldönümü ve Anneler Günü münasibetiyle bazı Ehlibeyt meddahlarını Kabul eden İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, “İslami Düzen savunma güçüne sahip olmadan müzakere ve teknoloji peşinde olursa, bizi tehdit eden her türlü ülkenin karşısında geri çekilmek zorunda kalırız” diye konuştular.

Imam Hamanei sözlerinin devamında “Eğer bazıları geleceğin dünyası müzakere dünyasıdır ve füze dünyası değildir diyorlar ise ve bu söyledikleri bilgi yetersizliğinden kaynaklanıyorsa, o zaman bunun ismi cahilliktir, ama eğer bilinçli bir şekilde böyle birşey söylüyorlar ise o zaman bu vayana ihanettir” dediler.

İnkılap Rehberi düşmanın gençler üzerindeki oyunlarına temasen “Düşman İslam’a inanmak, İslami Düzenin işleyişine inanmak ve İslami Düzenin devam edebilir olduğu konusu üzerinde çalışıyor” dediler.

İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamanei, “İslami Düzen savunma güçüne sahip olmadan müzakere ve teknoloji peşinde olursa bizi tehdit eden her türlü ülkenin karşısında geri çekilmek zorunda kalırız” diyerek, “Bugün hem füze ve hem de müzakere devridir” diye eklediler.

İmam Hamanei, İnkılâp düşmanlarının İran ile düşmanlık için gerek eski ve gerek yeni gelişmiş bütün araçları kullandıklarına değinerek, “Onlar, hedeflerine ulaşabilmek için yaptırım, ekonomik ilişkiler, askeri tehditler ve her türlü araçtan yararlanıyorlar. Bu yüzden biz de, bütün bu alanlarda savunma ve mücadele etme gücüne sahip olmalıyız” dedi.

İmam Hamanei,, İran halkına baskı yapmak için müstekbirlerin en fazla kullandıkları şeyin askeri güç olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Dünyadaki bu orman düzeninde, eğer İran İslam Cumhuriyeti sadece müzakere, ekonomik ve hatta bilim ve teknolojik ilişkilerinin peşinde olsa ama savunma gücüne sahip olmasa, acaba, küçük ülkeler bile İran halkını tehdit etme cesaretinde bulunmazlar mı?”

İmam Hamanei, yarının dünyasını ‘füze dünyası’ değil de, ‘müzakere dünyası’ olarak görenleri eleştirerek: “ Zaman, her şeyin zamanıdır. Eğer böyle olmazsa, çok rahat bir şekilde halkın haklarını yiyeceklerdir. Eğer bu söz bilinçsizce söylenmişse ayrı bir konu… Eğer bilinçli bir şekilde söylenmişse bu bir hıyanettir.”

Rehber Hamaney, Devrim Muhafızlarının gelişmiş ve hassas füze denemelerinin, Amerika ve İsrail’in zulmü sebebiyle kalpleri kan ağlayan ancak ellerinden bir şey gelmeyen milletlerin mutluluğuna vesile olduğunu ifade ederek,

“Düşman sürekli olarak askeri gücünü ve füzelerini güçlendirmektedir. Böyle bir durumda nasıl olurda, zaman füze zamanı değildir diyebiliriz?” dedi.

İmam Hamanei, bu zaman füze üretme zamanı değildir şeklinde yükselen sözleri, İnkılabın ilk yıllarında ‘satın aldığımız F-14 savaş uçaklarını Amerika’ya geri verelim,hiçbir işimize yaramıyor’ diyen Mehdi Bazergan hükümetinin bazı üyelerinin sözlerine benzetti ve şunlar söyledi:

“O dönemde direndik ve bu durumu ifşa ettik. Kısa bir zaman sonra da Saddam İran’a saldırdığında, bu savunma araçlarına ne kadar ihtiyacımız olduğu anlaşıldı.”

İmam Hamanei, birkaç istisna dışında diplomasi ve siyasi müzakereleri kabul ettiğini tekrar ederek:“Sanki müzakerelere karşıymışız gibi tebliğde bulunulmasın. Biz, hileye uğramamak için, güçlü ve uyanık bir şekilde müzakere yapılsın diyoruz” dedi.

Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı, İranlı yetkililerin Amerikan tehditlerinden korkmamaları gerktiğini vurguladı,

İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Amir Ali Hacizade bugün yaptığı açıklamada son iki yılda düzenledikleri bazı önemli tatbikatları gizli tuttuklarını söylerek, “Yetkililere tavsiyem yabancı güçlerin tehditlerinden korkmasınlar, son iki yılda düzenlediğimiz bazı önemli tatbikatları gizli tutmaya çalıştık ve basına bildirmedik ve bu da Amerikalıları cüretlendirdi” diye konuştu.

Tuğgeneral Hacizade, İran’ın Batı Asya gibi son derece güvenliksiz ve tehlikeli bir noktada bulunduğunu ve geçmişten günümüze de savaşların hiçbir zaman bu bölgeden eksik olmadığını belirterek, “Geçen iki yüzyılda ülkemizin üçte ikisi bölündü. Böylece bugün İran adında tanıdığımız ülke iki yüzyıl önceki İran’ın sadece üçte birisi kadardır” dedi.

Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı ayrıca geçen yıllar zarfında düzenledikleri askeri tatbikatları basına açık bir şekilde yaptıklarını ama son iki yılda bazı tatbikatları gizli tutmaya çalıştıklarını ve bunun da Amerikalıları küstahlaştırdığı belirterek, “Yetkililere tavsiyem Amerika’nın tehditlerinden korkmasınlar olacaktır” diye konuştu.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cabiri Ensari, Bağdat ve Lahor’daki terör saldırılarını şiddetle kınadı.

Yaptığı açıklamada Irak’ın başkenti Bağdat ve Pakistan’ın Lahor kentindeki terör saldırılarını kınayan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cabiri Ensari, bu terör eylemlerinde hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileyerek, dost ve kardeş ülkeler olan Irak ve Pakistan halkı ve hükümetlerine taziyelerini iletti.

Cabiri Ensari, ayrıca “Bu terör eylemleri teröristler ve aşırıcıların insanlık hayatını hedeflediği iyice gösterdi. Terör saldırıları bütün dünya ülkelerinin ciddi şekilde girişimde bulunmasını gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

Arap ülkeleri nasıl Siyonist rejime karşı alçalarak barış eli uzattıysa, İran’dan da aynı hareketi beklemekteler.
 

İmam Rıza Türbesinde Yüz Binlere Seslenen İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamaney, ABD, Batı, Siyonistler ve Emperyalist güçler bizden, Filistin meselesini görmezlikten gelmeyi ve bölgede ki ülkelerde (Gazze, Bahreyn ve Yemen) faaliyet gösteren Direniş eksenini, siyasi olarak desteklemekten vazgeçmemizi istemekte olduğunu söyledi.

Yani kısaca şunu söylemek istiyorlar: Bazı ülkeler ve devletler İslam ve Müslüman ülkesi olmasına rağmen, nasıl Siyonistlerle işbirliğine gittiyseler, İran İslam Cumhuriyetinden de aynı tavrı sergilemesini istemekteler.

Bu sözün asıl manası yani; Arap ülkeleri nasıl Siyonist rejime karşı alçalarak barış eli uzattıysa, İran’dan da aynı hareketi beklemekteler.

Elbette mesele sadece bunlarla sınırlı kalmayacak, zira düşman İran’dan savunma amaçlı ürettiği ve caydırıcı özelliğe sahip kazanımlarından da vazgeçmesini istenmekte, çünkü kıtalar arası uzun menzilli füze denemelerinin dünya da nasıl bir yankı uyandırdığını gördüler.

Yavaş-yavaş mesele şu noktaya gelecek; neden İran Devrim Muhafızları kuruldu? Neden İran İslam Cumhuriyeti anayasası İslami kanunları içermekte?

Eğer siz düşmanın bu saldırıları karşısında geri adım atacak olursanız, düşman bir adım daha ileri atacak ve git-gide sizin kanunlarınızın Liberalizm ve özgürlüğe karşı olduğunu söyleyecek.

Nükleer mutabakat sonrası hayata geçirilen Kapsamlı Ortak Eylem Planı, Amerikalılar tarafından uygulanmadı, bugün İran tüm dünyada bankacılık işlemlerinde büyük sorunlarla karşılaşmakta, İran’ın bloke edilen mal varlığı henüz geri gönderilmedi.

Bu mutabakat metnine bel bağlayanlar, elbette biz imzalanan mutabakat metnine bağlı kalmalıyız, ama düşman bin bir hile ve desiselerle vermiş olduğu taahhüdü yerine getirmekten imtina etmekte, bu da yani mutlak zarar demektir.

Bizim Filistin’e desteğimizin süreceğini kardeşlerinize söylemenizi vurguluyorum
 

Bildiğiniz üzere bazıları bizim kendi çıkarlarımızdan dolayı Filistin’e destek verdiğimizi söylüyorlar. Ancak bu söz İslam İnkılabının başından beri doğru değildi ve değildir. Çünkü biz, asla Filistin meselesinde Amerika ve diğerleriyle müzakere etmeye yanaşmadık.

Hamas heyeti İran’a gerçekleştirdiği ziyarette Tahran’da yetkililerin çoğuyla görüştü. Ancak bu görüşmelerin en dikkat çekicisi ve önemlisi Hamas heyetinin basına kapalı bir şekilde Kudüs Ordusu komutanı Kasım Süleymani ile gerçekleştirdiği görüşmeydi.

General Kasım Süleymani İslami Direniş Hareketi (Hamas) heyeti ile yaptığı görüşmede şöyle konuştu: Bizim Arabistan’la olan sorunumuz bitecektir. Bu arada farklı taraflarda saf tutanlar zarar edecektir ve herkes kimin, kimin yanında yer aldığını bilecektir.

Sizin savaşınız uzun süreli ve kapsamlıdır. Bütün İslam dünyası size destek vermelidir. Biz, Filistin’in güçlü olmasını ve sizin aranızdaki uzlaşmada başarılı olmayı istiyoruz.

Bu görüşmede General Sülaymani detaylı bir şekilde direniş ve İran’ın ona bakışı hususunda konuştu ve şöyle ekledi: İran İslam Cumhuriyetinin Filistin meselesinde tutarlı ve sağlam bir tutumu vardır. Nükleer anlaşmadan önceki tutumu anlaşmadan sonra da geçerlidir ve değişmeyecektir.

Biz, Filistin’e destek vermeyi sürdürecek ve yüksek sesle batıyla yapılan müzakerelerde nükleer anlaşma sağlanmıştır ve onun haricinde hiçbir konu ele alınmamış ve herhangi bir muamele gerçekleştirilmemiştir, vurgusu yapacağız.

Ülkemizin Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in belirlenmiş ve açık bir görevi olduğunu açıkça söyleyebilirim ve o da nükleer anlaşmaydı. Kendisine başka bir konunun ele alınması görevi verilmemişti. Ancak Amerikalılar başka konuları da işe karıştırmak çok uğraştılar.

Biz, Amerika ile ikili ilişkileri bile kabul etmedik. Zaruri konularda ihtiyaç olmasına rağmen onlarla hiçbir konuyu ele almadık. Bunu size vurguyla söyleyebilirim ki, onlar baskılarını ve yaptırımlarını on katına da çıkarsalardı biz asla Filistin meselesinden vaz geçmezdik. İşte bu nedenle Amerika kongresinin İran terörizme ve Filistin’e destek veriyor iddiasıyla İran karşıtı tutumlarında dayattığını görüyorsunuz.

Bildiğiniz üzere bazıları bizim kendi çıkarlarımızdan dolayı Filistin’e destek verdiğimizi söylüyorlar. Ancak bu söz İslam İnkılabının başından beri doğru değildi ve değildir. Çünkü biz, asla Filistin meselesinde Amerika ve diğerleriyle müzakere etmeye yanaşmadık.

Bizim Filistin’e desteğimizin süreceğini kardeşlerinize söylemenizi vurguluyorum. Çünkü bu, bizim asıl ve inançsal tutumlarımızdan olup bizimle Allah arasında olan bir meseledir.

İran’ın Filistin’e ne ölçüde destek verdiğine de değinen General Kasım Süleymani şöyle ekledi: Bazen desteklerimiz azaldı ve bu bizim Filistin meselesindeki siyasi tutumumuzun değişmesinden değil de iktisadi şartlardan kaynaklanıyordu. Çünkü bizim temel inançlarımızda bir değişiklik yaşanmamıştır. Filistin her zaman olduğu gibi bize göre bir inanç olarak kalacaktır.

İran’ın diğer İslam ülkelerinin Filistin direnişine yardım etmesine karşı çıkmadığına değinen Kasım Süleymani şöyle devam etti: Biz, İslam ülkelerinin size yardım etmesine muhalif değiliz. Bilakis Filistin’in yanında yer alacak her İslam ülkesinin elini öpüyoruz ve bu hususta bir sorunumuz yoktur. Aksine bu ülkelerin direnişe yardım ve destekleri mutluk vericidir.

Bölgenin geçici sorunlarına kimsenin müdahale etmemesini ümit ederiz. Bizim Arabistan’la olan sorunumuz bitecektir. Bu arada farklı taraflarda saf tutanlar zarar edecektir.

Tasnimnews

Ahmet Davutoğlu Suriye'de 100 yıl sonra tezgahlanmak istenen Sykes Picot'ya izin vermeyeceklerini söyledi.

 Davutoğlu, Brüksel ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. Davutoğlu Suriye'nin kuzeyinde kurulmak istenen federasyon için 'buna asla izin vermeyiz. 100 yıl sonra Sykes Picot'u bir kez daha yazmak istiyorlar. Bütün mesele bu" dedi.

Davutoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Suriye maalesef öyle bir noktaya getirildi ki; her türlü kirli oyununun oynanabileceği bir zemin oluştu. Bunlardan biri de Sykes Picot’nun (SP) yüzüncü yılı. (Bu anlaşma) Bizi hep böldü. Halep’i Antep’ten vb... Birileri yeni bir Sykes Picot yazma peşinde, biz bunu yok etmeye çalışırken birileri yazma peşinde. Arap Baharı öncesinde Sykes-Picot’yu ortadan kaldırmayı düşünüyorduk, ekonomik hamlelerle. Hedeflerimiz birilerini rahatsız etti, Arap Baharı bunun için kullanıldı. Şimdi Suriye’yi üçe dörde, Irak’ı bölerek yeni SP yazmaya çalışılıyor. Buna direnenler var, biz(im) gibi.

İRAN SURİYE'NİN BÖLÜNMESİNİ İSTEMİYOR

“İran'la görüşmemizde mutabık kaldığımız en önemli husus , Suriye'nin bölünmemesi. Tek bir devlet olarak kalması. Onlar da İsrail karşısında bölgede güçlü bir Suriye istiyorlar. Bugünkü seyre baktığınızda YPG'nin son derece oportünist ve otokratik yöntem benimsediğini görüyorsunuz. Kendileri gibi düşünmeyen Kürtleri o bölgeden sürdüler. Şimdi de de facto durum meydana getirmeye çalışıyorlar. Onları kullananlar onları bir piyon olarak kullanıyorlar, kullanıldıkları ölçüde varlar. Tek tek ülke tavırlarına bakın.”
“Suriye'deki Kürtlerin hakları ile YPG yan yan yana getirilmemeli. Suriyeli Kürtlerin hakları için YPG demek Suriye'deki Kürt kardeşlerimize yapılabilecek en büyük ayıp, sorumsuzluk. Gelişmeleri yakından takip edeceğiz, yeni Sykes Picot olmaması için bölge ile yapmamız lazım.”

ajanslar

 Imam Hamaney, Direniş Ekonomisi’ni ekonomik sorunların çözümü ve halkın isteklerinin cevabı olduğunu söyledi. Konuşmasının devamında şunları söyledi: Direniş ekonomisiyle işsizlik ve durgunlukla savaşabiliriz ve pahalılığın önünü alabiliriz. Yine düşmanların tehditleri karşısında durabilir ve ülke için birçok fırsat yaratabiliriz.

İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamaney, yeni hicri şemsi yıl için yayınladığı kutlama mesajında tüm vatandaşların, İranlıların ve özellikle muhterem şehit ailelerinin ve fedakârların bayramını kutladı; büyük imam ve şehitleri anarak yeni yılı “Direniş Ekonomisi, Girişim ve Faaliyet” yılı adıyla adlandırdı.

Imam Hamaney, Hazreti Fatıma’nın doğum yıldönümünün 1395 yılının başına ve sonuna denk geldiğine işaret ederek, bu yılın İran milleti için bereketli bir yıl olmasını diledi ve o büyük hanımın maneviyatından en iyi şekilde faydalanmayı, onun irşatlarından ve yaşamından ders almayı temenni etti.

İslam İnkılabı Rehberi geçen yılın değerlendirmesinde, 1394 yılını da diğer yıllar gibi tatlılar ve acılarla, iniş ve çıkışlarla, fırsatlar ve tehditlerle iç içe geçtiğini vurgulayarak şunları söyledi: Acılarından “Mina Hadisesi” ve tatlı günlerinden “22 Behmen yürüyüşü ve 7 İsfend seçimleri” ve aynı şekilde Bercam müzakereleri ve onun yarattığı ümitler ile yanında oluşturduğu kaygıların hepsi 1394 yılının hadiselerindendir.

Imam Hamaney yeni yılın ümitleri, fırsatları ve tehditleri konusuna işaret ederek şunları söyledi: Hüner, fırsatlardan tam manasıyla faydalanmak ve tehditleri de fırsata çevirmek ve ülkede yılsonunda hissedilir değişiklikleri görmektir. Elbette, bu ümitlerin gerçekleşmesi için çabalamak, gece gündüz çalışmak ve hiç durmadan telaş etmek gerekir.

Imam Hamaney, İran milletinin genel hareketinde asli ve temel noktaları hatırlatarak şunları söyledi: İran halkı öyle bir şe yapmalıdır ki, düşmanların tehditleri karşısında oluşabilecek hasarların menzilinden çıkmalı ve hasar görme yüzdesini sıfıra indirmelidir.

İslam İnkılabı Rehberi, bu önemli harekette ilk ve acil konulardan birisinin ekonomi meselesi olduğuna işaret ederek şunları söyledi: Eğer millet, devlet ve tüm sorumlular ekonomi konusunda doğru, yerinde ve sağlam bir şeyler yaparlarsa “toplumsal hasar ve sorunlarda”, “kültürel ve ahlaki meselelerde” de bu işlerin etkisini göstermesini ümit edebiliriz.

Imam Hamaney, “yerli üretim”, “İş olanağı oluşturmak ve işsizliği yok etmek”, “ekonomik canlılık ve durgunluğun yok edilmesi” gibi konuların en önemli ekonomik konular olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: Bu sorunlar halkın günlük içe içe olduğu sorunlardır ve halk bunları hissetmekte ve çözüm talep etmektedir. Yetkili birimlerin verdiği istatistikler ve yaptıkları açıklamalar da halkın bu taleplerinin yerinde olduğunu göstermektedir.

Imam Hamaney, Direniş Ekonomisini ekonomik sorunların çözümü ve halkın isteklerinin cevabı olduğunu söyledi. Konuşmasının devamında şunları söyledi: Direniş ekonomisiyle işsizlik ve durgunlukla savaşabiliriz ve pahalılığın önünü alabiliriz. Yine düşmanların tehditleri karşısında durabilir ve ülke için birçok fırsat yaratabiliriz.

İslam İnkılabı Rehberi, bu başarılara ulaşmanın şartının direniş ekonomisi usulü çerçevesinde çalışma ve telaş olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: Devletin yaptığı bilgilendirmelerde bu alanda birçok işin yapıldığını göstermektedir; ama bu işler, hazırlık çalışmaları niteliğinde olup devlet birimlerine gönderilen yönetmeliklerden ibarettir. Imam Hamaney yetkililerin vazifesinin direniş ekonomi alanında eylemsel girişimlerde bulunmak olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: Direniş ekonomisi alanında yapılan girişim ve faaliyetlerin sürmesi ve bu faaliyetlerin neticesinin halka amel meydanında gösterilmesi gerekir.

İslam İnkılabı Rehberi, “Direniş Ekonomisi, Girişim ve Faaliyet”in halkın ihtiyaçlarını gideren dosdoğru ve aydın bir yol gibi olduğunu söyledi ve bu alanda telaş eden herkese teşekkür ederek şunları ekledi: Elbette, girişim ve faaliyetin bir yıl içinde tüm sorunları gidermesi beklenilmemelidir. Ama eğer girişim ve faaliyet doğru bir program ile birlikte olursa mutlaka yılsonunda sonuçları açıkça görülebilecektir.

ABNA24.COM