
کارگر
İran, Amerika’yı Uyardı:Bizi Tehdit Etmeye Kalkışmayın!
İran’ın resmi haber kanalındaki “Amerika kongresinin İran’ın savunma programlarına karşı sunulan ve İran’ın Fars Körfezindeki tatbikatlarını sınırlamayı öngören yeni karar taslağının” masaya yatırıldığı programa katılan Devrim Muhafızları Ordusu Baş Komutan Yardımcısı Tümgeneral Hüseyin Selami şu açıklamalarda bulundu: Tatbikatlarımız belirlenen tarihte siyasi ve savunma çıkarlarımıza uygun bir şekilde gerçekleşecektir. Bu hususta hiçbir sınırlamayı ve hiçbir gücün sınırlama girişiminde bulunmasını kabul etmiyoruz.
Özellikle Amerika olmak üzere düşmanlara geçmiş hatalarını tekrarlamamaları, yakın zamandaki olaylardan ders çıkarmaları ve İran halkına karşı sınırsız ve gereksiz baskılardan uzak durmaları uyarısında bulunuyoruz.
Amerikalılar, bizim deniz kuvvetlerimizin tehlikeli bir kuvvet olduğuna inanıyorlar. Elbette bu bir hakikattir. Bana göre Amerikalılar ilk defa deniz kuvvetlerimizin gücünü doğru anlamışlar. Biz, eğer bir tehdit unsuru olmak isterse gerçekten de Amerika için tehlikeliyiz ve bunu resmen ilan ediyoruz.
Amerikalıların İran’ın gücünün azametinin ölçülerini bildiklerini belirten Devrim Muhafızları Ordusu Baş Komutan Yardımcısı şöyle ekledi: Biz deniz gücümüzü, Amerika gibi ordular ve büyük güçlere galip gelecek şekilde genişletip düzenledik. Çünkü bizim bölgede Amerika hükümetinden başka bir düşmanımız yoktur. Diğer ülkeler ve hükümetler bizim düşmanımız değildir ve biz de onların düşmanı değiliz. İran bu bölgenin istikrar ve emniyetine yardım ediyor.
Biz, kesin ve güçlü bir şekilde caydırıcı özelliği olan savunma, deniz ve füze kapasitemizi genişletip geliştirmeye devam edeceğiz.
Sözlerinin devamında çok önemli bir nükteye değinen Tümgeneral Hüseyin Selami şöyle dedi: Biz, 1982’de yapılan deniz hukuku sözleşmesi esasınca Hormoz boğazından tehlike içerikli bir geçiş gerçekleştiğin de müdahale etmeye mecburuz.
Amerika’ya, bölgedeki ortaklarına ve müttefiklerine şu uyarıda bulunuyoruz ki; eğer tehdit edebiyatından faydalanıp bizi tehdit etmeye çalışırsanız biz de 1982’de yapılan deniz hukuku sözleşmesinde yer alan zararsızlık kanunundan faydalanır ve tehdit unsuru olmaya çalışan hiçbir geminin veya teknenin geçişine izin vermeyiz.
Alman Yetkilinin Açıklamalarına İran’dan Sert Tepki
İran Ekonomi Bakan Yardımcısı ve İran’ın Almanya’daki Büyükelçisi, Almanya Ekonomi Bakanı’nın, İran ve Almanya arasındaki ilişkilerin gelişmesinde Siyonist Rejimin önemli rolü olduğu yönündeki açıklamalarına tepki gösterdi.
İran’ın Almanya’daki Büyükelçisi Ali Macidi, Almanya Ekonomi Bakan Yardımcısı Back Meyer’in sözlerine tepki göstererek şu ifadelerde bulundu:
“ Çifte standart uygulayarak, iki taraflı ilişkiler için şart koşulması, benim açımdan şüpheli bir durum. Siz batı, eğer bölgenin ve uluslararası sistemin güvenliğinden endişeliyseniz, şunu bilmelisiniz ki, belirli bir rejimin güvenliği, bütün ülkelerin güvenliği demek değildir. Bölgedeki durumun tamamını görmezden gelemeyiz. Öte yandan, bölgedeki birçok güvensizliğin sebebi kendisi olan bir rejimin güvenliğinden söz edilemez.
Acaba bu gün halkının kanı haksız yere dökülen birçok ülkenin güvenliğe ihtiyacı yok mu? Bu gün Suriye, Filistin ve Libya’da olan olayları görmüyor musunuz? Acaba güvenlik bir rejime has yoksa bütün dünya için mi?
İran Ekonomi Bakan Yardımcısı Muhammed Hazai’de Alman Bakan Yardımcısının sözlerine tepki göstererek şunları söyledi:
“Her ne kadar Almanya gibi diğer ülkelerle ekonomik ilişkiler bizim için önemli olsa da, ülkemizin inanç ve bağımsızlık esaslarını korumak bundan daha önemlidir.
Biz hiçbir ülkeye, dış siyasetimize karışma, müdahale etme, politika belirleme ya da ilişkileri genişletmek için şartlar sunma izni vermeyeceğiz.
Eğer biz dış güçlerin bütün şartlarını kabul etmiş olsaydık, bu kadar zorluk çekmemiş ve bu günün en önemli gücü haline dönüşmemiş olurduk.
En iyisi, Almanya dâhil olmak üzere batılı ülkeler, kendi iç sorunlarını çözmek için daha başka yollar bulsunlar.”
‘İslam Karşıtlığı, Amerika’nın Değişmez Politikasıdır’
İmam Hamanei, İran’ın Amerika politikalarına karşı çıkması nedeniyle yaptırımla tehdit edildiğine işaretle, İslam karşıtlığı, İran karşıtlığı ve Şii karşıtlığının Amerika’nın bu günkü vazgeçilmez politikası olduğunu vurguladı.
Aziz İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) biset yıldönümüyle eşzamanlı olarak nizamın yetkilileri, İslam ülkelerinin Tahran’daki büyük elçilileri ve bir gurup şehit ailesinin kabulünde bir konuşma yapan İmam Hamanei, iki akım olarak “biset” ve “cahiliyet” akımlarının günümüze kadar süregeldiğine işaretle, ilahi peygamberler vasıtasıyla hidayete ermiş aklaniyet, biset akımının temel özelliğini oluştururken, şehvet ve gazabın ise cahiliyet akımının temel özelliğini oluşturduğunu belirterek şöyle dedi: İslam ümmetinin bu günkü en önemli vazifesi, Amerika’nın öncülük ettiği cahiliyet akımına karşı durmaktır. Biset akımının öncüsü olarak İran İslam Cumhuriyeti, yüce İmam’ın (r.a) açtığı çığırda hiçbir güçten kaygı duymadan yoluna devam edecektir.
Aziz İslam Peygamberinin (s.a.a) bisetini, İslam ümmetine ve İran milletine tebrik eden İmam Hamanei, Kuran ayetlerine istinaden, derin içerikli biset kavramını ele aldı ve şöyle dedi: Biset; diriliş bayramı, ilahi fıtrata dönüş günü ve “aklaniyet, hürriyet, adalet ve Allah’a kulluk” ile birlikte olan hayattır ve ilahi peygamberlerin vazifesi, yüce Allah’ın emirleri ve tevhit çerçevesinde insanları bu temiz fıtrata ve akletmeye doğru hidayet etmektir.
İnsanlığın bisetin öğretilerine olan daimi ihtiyacına temasla, cahiliyet akımını bisetin karşıt cephesi olarak değerlendiren İmam Hamanei, şöyle devam etti: Cahiliyet akımı, İslam Peygamberinin (s.a.a) dönemine ait değildir, belki peygamberler vasıtasıyla hidayete erişmiş olan düşünceye karşı devam ederek gelen bir akımdır ki bu günde, bilim ve teknolojiden yararlanarak yeni bir formatta zuhur etmiştir.
Cahiliyet akımının temel belirgin özelliklerinin şehvet, öfke ve nefsani isteklere düşkünlük olduğunu vurgulayan İslam İnkılabı Rehberi, “Cahili cephenin icraatının neticesi, insanlığın sürekli olarak acı, çile ve aşağılanma içinde olması, milyonlarca insanın katledilmesi, milletlere ait kaynakların talanı, bozgunculuk ve fesat olmuştur ki iki dünya savaşı, bunun bariz örneğidir” diye anımsattı.
İmam Hamanei, iki akım olarak cahiliyet ve biset akımlarının ferdi ve içtimai düzeylerde zuhur ettiğini dile getirerek, şöyle dedi: Eğer uluslararası düzeyde güçlerin davranışı peygamberler vasıtasıyla hidayete erişmiş olan akıl çerçevesinde olursa, dünya bir şekilde olacaktır ve eğer onların davranışı nefsani istekler, güce tapma ve fitne çıkarma çerçevesinde olursa, dünya başka bir şekilde olacaktır.
Milletlerin sömürgecilik postalı altında ezilmesini, cahiliyet akımının icraatının diğer bariz örneklerinden biri olarak dile getiren İmam Hamanei, yıllarca süren İngiliz sömürgeciliği sonucunda kaynakları yağmalanan ve kara toprağa yatırılan Hindistan’a işaretle, “Bu gün Batı Asya bölgesinde süren savaşların ve fitnelerin de cahiliyet ve şeytan cephesinin icraatının bir sonucu olduğunu” anımsattı.
Dünya üzerinde hakim olan Siyonist akımın, şeytanların sistem kurmasının bariz örneği olduğunu vurgulan İslam İnkılabı Rehberi, şöyle konuştu: Dünyanın şu anki vaziyeti, sermaye sahibi geniş bir Siyonist ağın hakimiyetinin sonucudur. Siyonistler, hatta Amerika gibi bir devlette hakimiyet ve nüfuz sahibiler ve bu ülkede bir hareket ya da bir partinin iktidara gelmesi, buradaki Siyonist akıma uymasına bağlıdır.
İslam ümmeti, İran ve keza İslami uyanış hareketlerinin temel dayağı, fasit Siyonist akımın hakimiyetine karşı çıkmak olduğunu söyleyen İmam Hamanei, “Bu çerçevede, bu gün İslam karşıtlığı, İran karşıtlığı ve Şia karşıtlığı, Amerika ve ona bağlı devletlerin politikasının olmazsa olmaz bir parçası olduğunu” sözlerine ekledi.
İran milleti ve İslam milletlerinin büyük güçlerin bozguncu hareketine karşı uyanık ve duyarlı olmasını, onların öfkelenmesinin temel etkeni olarak sayan İmam Hamanei, “İşte bu nedenle İran, Amerika’nın bölgedeki politikalarına karşı geldiğinden dolayı yaptırımla tehdit edilmektedir, çünkü İran’ı bölgedeki sınır tanımaz politikalarının önünde engel olarak görüyorlar” diye hatırlattı.
Cahiliyet cephesinin ve şeytani güçlerin hakimiyetinin sonucunun “tuğyan ve tağut” olduğunun altını çizen İslam İnkılabı Rehberi, şöyle dedi: Tağut ve cahiliyet akımı, atom bombasıyla yüz binlerce insanın Hiroşima’da ölmesine neden olduğu halde, uzun yıllardan sonra hala özür dilemeye hazır değildir. Irak, Afganistan ve diğer ülkelerin altyapılarını yok ediyorlar ama hiç yüzlerine getirmiyorlar.
İmam Hamanei, “İran İslam Cumhuriyetinin hiçbir ülkeye karşı savaşı başlatan taraf asla olmadığını, ama kendi tutumlarını yüksek sesle dile getirdiğini ve getirmeye de davam edeceğini” vurguladı.
“Mütehaccir/yobaz İslam”ı, “Amerikan İslam”ının kenarına koyan ve bu iki İslam’ın da “Öz İslam”a karşı durduğuna ilişkin İmam Humeyni’nin (r.a) dile getirdiği ifadelere değinen İmam Hamanei, “Bu gün İslam namına en feci ve en kötü cinayetleri işleyen fasit ve mufsit gurupların Batılı güçler tarafından desteklendiğini” belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: Batılılar görünürde İŞİD karşıtı koalisyon kurmuşlar ama gerçekte, onların hamileridirler ve İslam düşmanlığı çerçevesinde, İslam’ın çehresini yıpratmak için kendi propagandalarında onlardan “İslam devleti” diye söz ediyorlar.
Cahiliyet akımının İslam karşıtlığına rağmen İslami hareketin yayıldığını belirten İslam İnkılabı Rehberi, “İslami düzenin kurulmasıyla birlikte İran’da giderek daha güçlü ve daha köklü hale gelen İslami hareketin, kendi yoluna devam edeceğini ve kesinlikle zafere kavuşacağını” anımsattı.
Büyük güçlerin tehditleri ve planlarından korkulmaması ve Allah’a tevekkül edilmesinin gerekliliğine vurgu yapan İmam Hamanei, şöyle dedi: Bu gün, gerek halk gerekse elit kesim ve yetkililer olsun genel olarak bütün İslam ümmetinin önünde, İslami hareket karşısında ve cahiliyet akımıyla mücadele etme bağlamında bir takım görevler durmaktadır. Eğer bu görevleri yerine getirirlerse, ilahi ecir ve sevaba nail olacaklar ve her kim kendi görevini yerine getirmezse İslami hareket yinede durmadan yoluna devam edecektir, zira en nihayetinde İslam ve Müslümanların zaferi, kesindir.
Welayet News
İslam Peygamberinin Biset Günü
Meb’es (Arapça: مَبعَث), Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) insanların hidayeti için Allah tarafından gönderilmesini zaman ve mekân olarak anlatan bir terimdir. “Meb’es” sözcüğünde “bi’set” manasına gelen masdar anlamı da yatmaktadır.
Bi’set kelimesi İslam litaretüründe daha çok Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) için kullanılmaktadır. Efendimiz (s.a.a) 40 yaşında Nur dağında (Mekke şehri yakınlarında) Hira mağarasında peygamberliğe seçilmiş ve bu İslam dininin başlangıcı olmuştur. Bu olay İmamiye Şialarının meşhur görüşüne göre Hicretten 13 yıl önce Recep ayının 27’sinde gerçekleşmiştir.
Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) bi’setinden önce o bölgenin insanları daha çok putperest idi. Ancak buna rağmen aya tapanlar, güneşe tapanlar, yıldıza tapanlar ve tahrif olmuş semavi dinlere mensup olanlarda Hicaz’ın farklı yerlerinde yaşamaktaydılar. Ama Peygamber Efendimizin (s.a.a) bi’seti ve İslam’ın zuhuru ile bu din putperestlik dinini ortadan kaldırmış ve Hicaz’a hâkim olmuştur.
Hz. Resulü Kibriya Efendimizin (s.a.a) meb’es yıldönümü Müslümanların büyük bayramlarından ve meb’es bayramı olarak kutlanmaktadır.
Terminoloji
Sözlük ve Terim Anlamı
“Meb’es” sözcüğü, masdarı mimi, ismi zaman ve ismi mekândır. “b-e-s” (ب ع ث) kökünden ve gönderme anlamına gelmektedir. Meb’es göndermek,[1] yollamak[2] ve başlatmak[3] anlamlarındadır.
Meb’es kelimesinde, bi’set anlamına gelen mastar veya bi’set zamanını anlatan ismi zaman da dikkate alınmıştır. Dolayısıyla meb’es gün veya yevm kelimesiyle tamlanmaktadır (meb’es günü veya yevmu’l meb’es).[4]
Dini terim olarak, bi’set bir insanın diğer insanların hidayeti ve Allah’ın dinine davet için gönderilmesi anlamındadır.[5] Meb’es günü veya meb’es bayramı, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Allah tarafından risaletle mebus edildiği gündür.[6]
Kur’an’da
Bi’set, Kur’an kültüründe içinde bir çeşit değişiklik olan tekamülün aşamalarından birisine gönderme ve ulaştırma faktörüdür. Bundan dolayı, ölülerin haşır edilmesi manasında da kullanılmıştır, zira büyük bir değişim ve yeni bir atmosfere girmenin başlangıcıdır.[7] Ancak yaygın terim anlamı olarak peygamberlerin insanların hidayeti için gönderilme ve yollanması anlamında kullanılmaktadır.[8]
Kur’an’ın tüm yerlerinde “bi’set” Allah’a nispet verilmektedir. Şöyle ki ölülerin dirilişi, yaratılışa has yasa ve kanunlar ve resullerin gönderilişinin tamamı Allah’ın alemlerin yaratılışındaki mutlak egemenliğini ve programına işaret etmektedir.
Peygamberlerin gönderilmesinde dikkati çeken şey ise Allah’ın insanlara olan lütfudur.[9] Bu lütuf hidayet ve kılavuzluktur ve aynı zamanda insanların kendi içinden ve aynı türündendir.[10]
“Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”[11]
İnsan tür ve cinsinden peygamberlerin seçilmesi bazen peygamberlerin insanlar içinde alaya alınmalarına ve müşrikler, muannitler ve mütekebbirlerin inkârına neden olmuştur.[12] Ancak burada hikmet ve bir mantık yatmaktadır. Zira peygamberler Kur’an’da örnek ve model olarak tanıtılmıştır.[13] Eğer başka bir türden seçilmiş olsalardı, beşeri bir model olamazlardı. Dolayısıyla her türün peygamberinin kendi türünden olması ilahi bir sünnet ve aynı zamanda başkalarına bir kanıt ve hüccettir.[14]
Hicaz’ın Bi’set Öncesi Dini
Adada yaşayan insanların çoğunun dini her türü ve şekliyle putperestlikti. Yemen’de ay ve güneşe tapmak yaygındı. Ayı ilah, güneşi ilahe bilmekteydiler. Abduşşems, Abduşşarik, Abdunnecm, Abdussüreyya gibi isimler bu tür ibadetlerin bir yansımasıydı. Manevi kavramlara ve görülmeyen güçlere tapmak da başka bir topluluğun ibadet tarzıydı.[15]
Taş ve ağaçlara tapmak putperestliğin bir başka yansımasıydı. Uzza’nın mabedi üç ağaçtı, Mekke ve Taif arasında bulunmaktaydı ve adına nahle denmekteydi. Mekke ve Kureyş’in büyük putu Hubel’di. Periler, devler ve yaratıklar gibi ruhlara tapmak da adanın farklı yerlerinde yaygındı.[16]
İçeriği değişmiş semavi din mensupları da bu toprakların çeşitli yerlerinde yaşamaktaydılar. Yahudilik Yemen, Vadi’l Kura, Hayber ve Yesrip (Medine)’de beni Kurayza, Kaynuka, Nadir kabileleri arasında yaşamaktaydı. Kuzeyde ve Yemen’in güneyinde Taglib, Gussan, Kudai kabileleri arasında Hıristiyanlar yaşamaktaydı. Zerdüştlük ve Budizm kuzey doğuda, Sabiiler Yemen, Harran ve Irak’ın kuzey bölgelerinde yaygındı.[17]
Az bir grup ise bilinen yaygın düşüncelerden uzak kalmakta uzlet hayatı yaşamaktaydı. Nitekim bazı rivayetlerde Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) dedesi Abdulmuttalip, ilk olarak Ramazan ayında Hira mağarasında kalmaya başlamıştır. Ramazan ayı olduğunda Hira’ya gider ve öksüzlere yardım ederdi. Ondan sonra Varake bin Nufel, Ebu Umeyye bin Muğeyre gibileri onu takip etmiş ve Ramazan ayı sonuna kadar o bölgelerde kalmışlardır. Elbette Hira gibi bir noktada toplanmıyorlardı, ancak Ramazan ayında uzlet ettikleri kesindir. Bu da halkın Ramazan ayına duyduğu saygıyı göstermekte ve hatta belki de bu adetin geçmişten o güne kadar yaygın olarak geldiğinin bir göstergesi olduğunu göstermektedir. Bu tür bir yaşam biçimini kendisine seçen veya putperestlik karşıtı olan gruplara hünefa (hanifin çoğulu) denmekteydi.[18]
İmam Ali’nin İslam Öncesi Yaşama Dair Açıklaması
Nehcü’l Belağa’nın naklettiğine göre Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) bi’setinden önceki arapların yaşamı hakkında şunları söylemektedir:
“Allah Teâlâ Muhammed’i âlemleri korkutmak sakındırmak ve indirdiği hükümleri emin bir halde korumak için gönderdi. Siz Arap toplumu en kötü bir din üzereydiniz ve en kötü bir yeri yurt/ev edinmiştiniz. Sarp taşlar/kayalar ve (seslerden ürkmeyen) zehirli yılanlar vardı çevrenizde/yörenizde. Bulanık/pis sular içiyor, (kertenkele, hurma çekirdeğinden yapılan un gibi) sert şeyler yiyor, birbirinizin kanını döküyor, yakınlık hakkını gözetmiyordunuz. Putlarınız aranızda dikilmiş, günah iş-liyor, çekinmiyordunuz.”[19]
Hz. Fahri Kâinatın Bi’seti
Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) bi’seti 40 yaşında veya meşhur görüşe aykırı olarak 43 yaşında gerçekleşmiştir.[20] Bu ihtilafın nedeni bi’set kavramından farklı edinimlerden kaynaklanmaktadır; acaba Kur’an ve ilahi ayetlerin ilk nazil olması ile bi’set aynı mıdır yoksa resmi ve aleni tebliğle mi?
Tarihçilerin dediğine göre meb’es, Ammu’l Fil yılının 40’ında Recep ayının 27’sinde ve İran’daki Husrev Perviz hükümetinin 20. Yılında gerçekleşmiştir. Başka görüşler Ramazan ayının 17 veya 18’inde yahut Rebiülevvel ayının günlerinden birinde gerçekleşmiştir. Şialar bu görüşler içinde birinci görüşü kabul etmektedir.[21]
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) ibadet ve yakarış için Hira mağarasında olduğunda Alak suresinin ilk ayetleriyle ilahi daveti başlamıştır ve Müddessir suresinin ilk ayetleri ile bu süreç devam etmiştir.[22]
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) bi’setine yakın yıllarda insanlardan uzak durmakta ve tek bir Allah’a ibadet etmekteydi. Yılda bir ay boyunca Hira adında bir dağda münzevi olur ve ibadet ederdi. Bu süre zarfında onun yanına giden her ihtiyaç sahibine yemek verirdi. İbadetle geçirdiği ay bittikten sonra Mekke’ye dönerdi. Yine Hira’da inzivaya çekilip ibadetle geçirdiği günlerden bir gün peygamberlikle görevlendirildi. Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Cebrail benim yanıma gelerek şöyle dedi: Oku. Dedim ki: Ben okuma bilmem. Yine oku dedi. Dedim ki: ne okuyayım? Dedi ki: “İkra bismi rabbikellezi halek” (Yaratan Rabbinin adıyla oku). Nitekim meşhur olduğuna göre peygamberlikle şereflendirildiğinde kırk yaşına ulaşmıştı.
Allah Resulü (s.a.a) kendisine nazil olan Alak Suresinin ilk ayetlerinin telakkisi ve peygamberlikle şereflenmesinin ardından mabedinden ayrılarak Mekke’nin içine geri döndü. O geceye kadar başına gelmemiş böyle bir durumun ardından her şeyden önce kendi evine dönmesi gayet doğaldı. Evinde o anda üç kişi bulunmaktaydı: Değerli eşi Hz. Hatice, amcaoğlu Hz. Ali b. Ebu Talip ve Zeyd b. Harise. Hz. Peygamber (s.a.a) tevhide ilk davetini kendi ailesinden başlattı ve ona ilk iman eden kişi eşi Hatice ve erkeklerden o sıralar bakımını üstlendiği amcaoğlu Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) oldu.[23]
Cebrail tarafından Hz. Peygamer Ekrem’e (s.a.a) ilk kez vahiy nazil olduğunda bunun bir heybet ve ağırlıkla gerçekleştiği nakledilmiş, (Peygamber Efendimiz (s.a.a) evine döndüğünde eşi Hz. Hatice’ye (s.a): “beni ört” demiştir) ancak şaşkınlık ve belirsizlik nakledilmemiştir. Çünkü Efendimize vahiy nazil olmadan önce ruhi olarak buna tam anlamıyla hazırlıklı ve gaybet alemi ve vahiy meleği ile ilişkisi vardı, vahiy meleğini daha önceden görmese de bunun eser ve izlerini görmüştür. Hira dağında geçirdiği uzlet sırasında buna tam anlamıyla adapte olmuş gayp alemiyle ilintili gördüğü rüyalar, bi’setten önce vahiy meleğinin sesini duyması, İsrafil (meleği) ile 3 yıl ve Cebrail ile 20 yıllık bir irtibatının hepsi[24] Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) insanların hidayeti için peygamberlikle görevlendirilmesi için hazırlıklar idi.
Tüm bunlar, Peygamber efendimizin (s.a.a) vahiy atmosferine ve vahiy meleğiyle ilişkisinin olmadığına ve yine vahiy sırasında korktuğu, şaştığı ve ardından Hz. Hatice ve Varake bin Nufel ile istişare ettikten ve onların onayı ile peygamberliğe seçildiğini anlaması ile rahatlayarak bu korkularından kurtulduğu gibi nakillerle çelişmektedir.[25]
Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğe seçildikten sonra davetinin üç yıl boyunca gizli olduğunu yazmışlardır. Ancak bazıları, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin nüzul sırasına göre bi’setinden kısa bir süre sonra umumi davete başladığını söylemişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.a) ilk önce insanları putlara tapmaktan sakındırmakta ve tek Allah’a tapmalarını istemekteydi. Nitekim meşhur olduğuna göre bi’setin üzerinden üç yıl geçtikten sonra Allah Teâlâ onu insanları açıkça tevhide davet etmesi için görevlendirdi.
İbn İshak’ın yazdığına göre bu ayet nazil olunca Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi çağırarak şöyle buyurdu: Ey Ali! Allah bana yakın akrabalarımı Ona tapınmaya davet etmemi emretti. Bir koyun kes ve bir miktar ekmek ve süt hazırla. Hz. Ali (a.s) denilenleri aynen yerine getirdi. O gün Abdulmuttalib oğullarından 40 kişi veya 40’a yakın kişi bir araya gelerek o yemekten yediler. Tam Peygamber konuşmasına başlamak isterken Ebu Lehep, O sizi büyüledi dedi. Bunun üzerine meclis karıştı. Allah Resulü bir gün sonra yine onları davet etti ve şöyle buyurdu: Ey Abdulmuttalib oğulları! Arapların kendi kavimlerine benim size getirdiğimden daha üstün bir şey getirdiklerini sanmıyorum. Ben, dünya ve ahireti size getirdim. Tabari şöyle diyor: Allah Resulü (s.a.a) akrabalarına davetini ulaştırdıktan sonra şöyle dedi: Sizlerden hanginiz bu konuda bana yardım edecek? Her kim bana bu yolda yardım ederse aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olacaktır. Herkes sessiz kaldı. Hz. Ali (a.s) kalkarak şöyle buyurdu: Ey Allah’ın Resulü! O kişi benim. Peygamber şöyle buyurdu: O, sizin aranızda benim vasim ve halifemdir; onun sözünü dinleyin ve ona itaat edin. Bu rivayeti başka tarihçi ve siyer yazarları da kitaplarında yazmış ve meşhur hadislerdendir. Zamanla Müslümanların sayısı artmaya başlayınca Kureyş’in ileri gelenleri tedirgin olmaya başladı.
İslam Kültüründe Bi’setin Yeri
Bi’setin İslam kültüründe çok özel yeri vardır. Bi’set gerçekte İslam’ın başlama noktasıdır. ilk yıllarında Çok zor koşullarda az bir taraftarla insanların hidayeti için ortaya çıkan İslam dini, sonralarda tüm dünyaya yayılmış ve bir çok gönülleri kendisine bağlamıştır.
Bi’set günü, tüm İslam fırkaları arasında büyük bir bayramdır ve İslam topraklarında kendi has örf ve adetlerine göre büyük şenliklerle kutlanmaktadır.[26]
Kaynakça
1. Mustafavi, c. 1, s. 296.
2. Ferahidi, c. 2, s. 112.
3. Rağıb, c. 1, s. 132.
4. Humayi, Mebhes Bi’set Resulü Ekrem (s.a.a), s. 43.
5. Tehanevi, c. 1, s. 340.
6. Humayi, Mebhes Bi’set Resulü Ekrem (s.a.a), s. 44.
7. Yasin, 52, Bakara, 56, Hac, 7; Bkz. Rağıb İsfahani, Hüseyin, el-Müfredat fi Garibi’l Kur’an, s. 52,53.
8. Bakara, 2123, Nahl, 36, İsra, 17.
9. Al-i İmran, 164.
10. Tevbe, 128, Cuma, 2.
11. Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran, 164.
12. İsra, 94, 17; Furkan, 25, 41.
13. Ahzab, 21, 23; Mümtehine, 6, 60.
14. İsra, 17, 95.
15. Şehidi, Bi’set Name: Hz. Resulullah’ın bi’seti hakkında makaleler, s. 300.
16. Şehidi, Bi’set Name: Hz. Resulullah’ın bi’seti hakkında makaleler, s. 301.
17. Şehidi, Bi’set Name: Hz. Resulullah’ın bi’seti hakkında makaleler, s. 301.
18. Ramyar, Tarihi Kur’a, s. 37.
19. Nehcü’l Belağa, Tercüme Ayeti, hutbe, 26, s. 79- 81.
20. Yakubi, Ahmet, Tarih, c. 2, s. 15; İbn Esir, el-Kamil, c. 2, s. 46; İbn Kesir, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1, s. 385.
21. İbn Hişam, Abdulmelik, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1, s. 240; Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 15; Taberi, Tarih, c. 2, s. 293.
22. İbn Hişam, Abdulmelik, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1, s. 236-237; Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 16; Taberi, Tarih, c. 2, s. 298.
23.Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 17, 18.
24. Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 16; İbn Esir, el-Kamil, c. 2, s. 46, 50.
25. İbn Hişam, Abdulmelik, es-Siyretu’n Nebeviyye, c. 1, s. 238; Yakubi, Ahmed, Tarih, c. 2, s. 17; Taberi, Tarih, c. 2, s. 299.
26. Muti, Bi’set, s. 280.
Bibliyografi
Kur’an-ı Kerim.
Nehcü’l Belağa, Tercüme Abdulmuhammed Ayeti, Tahran, defteri Neşri Ferhengi İslami, ş. 1377.
İbn Esir, el-Kamil.
İbn Kesir, es-Siyretu’n Nebeviyye, Mustafa Abdulvahid’in katkılarıyla, Beyrut, m. 964.
İbn Hişam, Abdulmelik, es-Siyretu’n Nebeviyye, Mustafa Saka ve başkalarının katkılarıyla, Kahire, m. 936.
Rağıb İsfahani, Hüseyin, el-Müfredat fi Garibi’l Kur’an, Muhammed Seyyid Gilani’nin katkılarıyla, Beyrut, Daru’l Marifet.
http://tr.wikishia.net/view/Bi%27set
WİKİSHİA.NET
Malezya Dışişleri Bakanı İranda
İran Dışişleri Bakanı Zarif, Malezyalı mevkidaşıyla görüşmesinde iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.Tahran – İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in Malezyalı mevkidaşı Anife Aman’la bir araya geldiği belirtildi.
Zarif bu görüşmede, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilere değinerek, mevcut ilişkilerin artırılmasında hiç bir sakınca olmadığını bildirdi.
Nükleer anlaşmanın yürürlüğe girmesinin ardından birçok ülkenin İran’la işbirliğini artırmak için çaba sarfettiğini ifade eden Zarif, Malezya’nın da bu fırsattan yararlanabileceğini belirtti.
Dışişleri Bakanı Zarif, İran İslam Cumhuriyeti’nin sahip olduğu kültürel miraslara değinerek, bir İslam ülkesi olarak Malezya’nın turizm alanında İran’la işbirliği yapabileceğini söyledi.
İki ülke arasındaki ilişkilerin artırılmasını olumlu karşılayan Malezya Dışişleri Bakanı da bu görüşmede, “Malezya ve İran İslam Cumhuriyeti ilişkileri, siyasi ve ekonomik alanlar ile İslam İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde eskisinden daha çok geliştirilebilir” ifadesini kullandı
.
Ruhani:Terörizmle mücadele için İslam ülkeleri birleşmeli
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin bugün akşam saatlerinde Malezya Dışişleri Bakanı Anife Aman’la görüştüğü belirtildi.
İran ve Malezya’nın dini ortaklıkları ve ayrıca iki hükümet ve halkın arasındaki yakın görüşlere değinen Cumhurbaşkanı Ruhani bu görüşmede, “Biz her zaman iki ülke arasındaki ekonomik, bilimsel ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesini olumlu karşılamışız” dedi.
Ruhani, iki ülke arasındaki ortak ekonomik komisyonların kurulmasıyla Tahran-Kuala Lumpur işbirliğinin artırılacağını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Ruhani sözlerinin bir bölümünde, “Bütün müslümanların yolu birdir. Bu yol Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) gösterdiği yoldur. Şu an İslam dünyası farklı sorunlarla karşı karşıyadır. Büyük İslam ülkeleri, düşmanlıkların azaltılması, sorunların çözülmesi ve İslam dünyasında barış ve istikrarın sağlanması için dini ve insani görevlerini yerine getirmelidir” ifadelerini kullandı.
Ruhani, “Günümüzde, gerçek İslam’la hiçbir ilgisi olmayan terör örgütleri cinayetlerini İslam ve cihat adına işliyorlar. Terörizmle mücadele için İslam ülkeleri birleşmelidir” şeklinde konuştu.
Malezya Dışişleri Bakanı İranda
İran Dışişleri Bakanı Zarif, Malezyalı mevkidaşıyla görüşmesinde iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.Tahran – İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in Malezyalı mevkidaşı Anife Aman’la bir araya geldiği belirtildi.
Zarif bu görüşmede, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilere değinerek, mevcut ilişkilerin artırılmasında hiç bir sakınca olmadığını bildirdi.
Nükleer anlaşmanın yürürlüğe girmesinin ardından birçok ülkenin İran’la işbirliğini artırmak için çaba sarfettiğini ifade eden Zarif, Malezya’nın da bu fırsattan yararlanabileceğini belirtti.
Dışişleri Bakanı Zarif, İran İslam Cumhuriyeti’nin sahip olduğu kültürel miraslara değinerek, bir İslam ülkesi olarak Malezya’nın turizm alanında İran’la işbirliği yapabileceğini söyledi.
İki ülke arasındaki ilişkilerin artırılmasını olumlu karşılayan Malezya Dışişleri Bakanı da bu görüşmede, “Malezya ve İran İslam Cumhuriyeti ilişkileri, siyasi ve ekonomik alanlar ile İslam İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde eskisinden daha çok geliştirilebilir” ifadesini kullandı
.
Ruhani:Terörizmle mücadele için İslam ülkeleri birleşmeli
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin bugün akşam saatlerinde Malezya Dışişleri Bakanı Anife Aman’la görüştüğü belirtildi.
İran ve Malezya’nın dini ortaklıkları ve ayrıca iki hükümet ve halkın arasındaki yakın görüşlere değinen Cumhurbaşkanı Ruhani bu görüşmede, “Biz her zaman iki ülke arasındaki ekonomik, bilimsel ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesini olumlu karşılamışız” dedi.
Ruhani, iki ülke arasındaki ortak ekonomik komisyonların kurulmasıyla Tahran-Kuala Lumpur işbirliğinin artırılacağını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Ruhani sözlerinin bir bölümünde, “Bütün müslümanların yolu birdir. Bu yol Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) gösterdiği yoldur. Şu an İslam dünyası farklı sorunlarla karşı karşıyadır. Büyük İslam ülkeleri, düşmanlıkların azaltılması, sorunların çözülmesi ve İslam dünyasında barış ve istikrarın sağlanması için dini ve insani görevlerini yerine getirmelidir” ifadelerini kullandı.
Ruhani, “Günümüzde, gerçek İslam’la hiçbir ilgisi olmayan terör örgütleri cinayetlerini İslam ve cihat adına işliyorlar. Terörizmle mücadele için İslam ülkeleri birleşmelidir” şeklinde konuştu.
İran İslam İnkılabı Rehberi: Filistin’i savunmak, İslam’ı savunmanın simgesidir
Filistin İslami Cihat Genel Sekreteri ve beraberindeki heyet İslam inkılabı rehberi ile görüştü.
İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamaney Pazar günü Filistin İslami Cihat Genel Sekreteri Abdullah Ramazan ve beraberindeki heyete verdiği mülakatında bölgenin bugünkü şartları hakkında yaptığı kapsamlı bir değerlendirmede, cereyan halindeki değişimlerin gerçekte, batının Amerika liderliğinde bölgeyi İslam cephesiyle yapılan geniş ve kapsamlı bir savaş yoluyla ele geçirmek ve ona musallat olmak amacıyla başlattığı çabalarından kaynaklandığını belirterek şunları söyledi: Bugün bölgede başlatılan geniş kapsamlı savaş, 37 yıl önce İran İslam İnkılabı aleyhine başlatılan savaşın devamıdır ve bu mukabelede Filistin sorunu, asli ve merkezi konudur; İran İslam Cumhuriyeti ilk baştan Filistin’i korumayı kendine vazife bildiği gibi, gelecekte de bu vazifesini yapmaya devam edecektir.
İslam İnkılabı rehberi, İran İslam Cumhuriyetinin Filistin sorununa bakışının dönemsel olmadığına vurgu yaparak şunları söyledi: İslam İnkılabı zafere ulaşmadan önce ve mücadele döneminde Filistin’i desteklemek ve Siyonist rejim ile mukabele etmek konusu İmam Humeyni’nin r.a söylemlerinde defalarca beyan edilmiştir. İslam İnkılabı zafere ulaştıktan sonra da Filistin halkını desteklemek bizim ilk işlerimizden biriydi. Bu bakımdan Filistin şiarını savunmak doğal olarak İran İslam İnkılabının zatında olan bir şeydir.
Imam Hamaney konuşmalarına şöyle devam ettiler: İslam İnkılabı Amerika’nın bölgede en güçlü olduğu şartlarda zafere ulaştı; o dönemde görünürde tüm her şey Amerika’nın lehine gibi gözüküyordu; ama İslam İnkılabı, İslam toplumunun bedenine yeni bir ruh üfledi ve bölgenin şartlarını tamamen değiştirdi.
Imam Hamaney, İslam İnkılabına diz çöktürmek veya İslam düzeninin söylemlerinden vazgeçirmek için yapılan değişik ve geniş siyasi, medyatik ve ekonomik baskılara işaret ederek şunları söyledi: Bugün bölgede cereyan halindeki olaylar gerçekte Amerika ile İslam İnkılabının mukabelesidir.
İslam İnkılabı Rehberi, batı cephesinin Amerika’nın liderliğinde İslam cephesi karşısında başlattığı bu geniş kapsamlı savaşın asıl hedefinin bölgeye musallat olmak olduğunu belirterek şunları söyledi: Bölgedeki değişimleri bu açıdan inceleyip değerlendirmek gerekir; bu çerçevede Suriye, Irak, Lübnan ve Hizbullah bu kapsamlı ve geniş mukabelenin bir parçasıdır.
İslam İnkılabı Rehberi, Suriye’deki devletin Şii bir devlet olmadığına işaret ederek şu hatırlatmada bulundu: Buna rağmen İran İslam Cumhuriyeti Suriye devletini desteklemektedir; çünkü Suriye karşısında saf çekenler gerçekte İslam’ın aslıyla düşmandırlar ve Amerika ile Siyonist rejimin menfaatlerinin hizmetindedirler.
Imam Hamaney, Şii-Sünni çatışmasının Amerika ve istikbar güçlerinin planı olduğunu belirterek şunları söylediler: Bölgenin şimdiki şartlarındaki en önemli konu, çatışma halinde olan bu iki cephenin doğru bir şekilde tanınması ve kendimizin nerede olduğumuzun bilinmesidir; zira bu iki cephe arasındaki ayırt edici çizgi doğru olarak bilinmezse, istemeyerek de olsa İslam cephesinin karşısında saf tutabiliriz.
İslam İnkılabı Rehberi, Amerika ve onun takipçileri tarafından İslam düzeni aleyhine son yıllarda başlattıkları geniş ve sabıkasız yaptırımlara değinerek şunları söyledi: Bu yaptırımların asıl amacı, İran İslam Cumhuriyetini bulunduğu yoldan saptırmaktır, ama onlar bu hedeflerine ulaşamadılar ve gelecekte de ulaşamayacaklardır. Biz ilahi vadeler esasınca şuna inanıyoruz ki bu kapsamlı mukabelede zafere ulaşacağız ve bugüne kadar da hep başarılıydık. Nitekim düşmanların amacı İslam Cumhuriyetini ortadan kaldırmak idi, ama bugün İslam düzeni ayakta olmakla birlikte her geçen gün muhtelif alanlarda daha da ilerlemekte ve derinlemesine genişlik bulmaktadır.
Imam Hamaney, Filistin İslami Cihat Genel Sekreterinin Hizbullah’a yapılan baskılar hususundaki sözlerine değinerek şöyle konuştu: Lübnan Hizbullah’ı bu girişimler neticesinde zarar görmeyecek kadar güçlüdür ve bugün Siyonist rejimin Hizbullah karşısındaki korku ve vahşeti kesinlikle geçmişe göre çok daha fazladır.
İslam İnkılabı Rehberi, ilahi sünnetin hak cephesinin zaferi yönünde gerçekleşeceğine dair vurgu yaparak şöyle konuştu: İniş çıkışları da olsa bu zafer kesindir; elbette dökülmeler ve bunun yanında yeşermeler de vardır, ama Allah’ın dinine yardım edenlerin zaferine dair ilahi vade kesindir ve hilafı olamaz.
Bu mülakatın başında Filistin İslami Cihat Genel Sekreteri Abdullah Ramazan, İran İslam Cumhuriyetinin Filistin konusu karşısındaki tutum ve desteklerinden ötürü teşekkür ederek Gazze ve etrafında gerçekleşen son değişimler hakkında bilgilendirmede bulundu ve şöyle konuştu: Gazze halkı muhasara ve şartlar her geçen gün daha da zorlaşsa da sabit ve sağlam bir şekilde direnişe devam etmektedirler.
Abdullah Ramazan, Filistin direniş güçlerinin her geçen gün daha da hazır bir hale geldiklerini ve tasavvur edilemez bir güç ve kabiliyete ulaştıklarını belirterek şunları söyledi: Amerika ve takipçileri yaptıkları planlarında İran İslam Cumhuriyetinden gerçek olmayan bir çehre sunmak istiyorlar ve böylece Siyonist rejimi unutturma peşindeler. Aynı şekilde Şii-Sünni savaşı çıkararak bölgeyi parçalayıp bölmek istiyorlar; bu çerçevede Hizbullah’a olan baskıları artırmış durumdalar. Ama Filistin İslami Cihat Örgütü Bölgedeki değişimleri doğru değerlendirerek Amerika ve Siyonist rejim karşısında Hizbullah’a ve mukavemete olan desteği sürecektir.
ABNA24.COM
Güney Kore Cumhurbaşkanı İranda
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Güney Koreli mevkidaşı Parg Geun Hye ile görüştü.
Cumhurbaşkanı Ruhani, 3 günlük bir ziyaret kapsamında dün 1 Mayıs Pazar günü İran’a gelen Güney Kore Cumhurbaşkanı Parg Geun Hye ile bir basın toplantısı düzenledi.
Ruhani, Güney Kore Cumhurbaşkanı’na “hoşgeldiniz” diyerek, Ortadoğu ve Doğu Asya’nın önemli ülkeleri olan İran ve Güney Kore ilişkilerinin büyük önem taşıdığını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Ruhani “İran ve Güney Kore ilişkilerinin 54 yıllık geçmişinde inişli çıkışlı dönemlerin yaşanmasına rağmen bu ilişkiler genelde iyi bir düzeyde devam etmiştir” dedi.
Bu ziyaret kapsamında iki ülke arasında varılan önemli anlaşmalara değinen Ruhani, “İmzalanan önemli anlaşmalardan birisi İran-Güney Kore ticari ilişkilerinin köklü ekonomik ilişkilere dönüştürülmesidir” diye ekledi.
Cumhurbaşkanı Ruhani, “Bu büyük gelişmenin gerçekleştirilmesi için Güney Koreli firmalar İran’la ortak yatırım yapmaya gayret edecekler” diye söyledi.
Bugün İran ve Güney Koreli yetkililer arasında imzalanan 19 işbirliği protokolüne işaret eden Ruhani, “Şu an 6 milyar dolar değerinde olan iki ülkenin ticari ve ekonomik ilişkilerinde gelecekte 3 kat artış yaşanacaktır” açıklamasında bulundu.
Güney Kore bankası İran’daki ilk şubesini açtı
İran’a karşı uygulanan yaptırımların ardından İran’da temsilcilik açmak isteyen Güney Kore bankası WOORI BANK, İran Merkez Bankası’nın onayının ardından ilk Güney Kore bankası olarak İran’da temsilcilik açtı.
WOORI BANK’ın İran şubesinin açılışı bu bankanın üst düzey yöneticileri ve İran Merkez Bankası Başkanı Yardımcısının katılımıyla 2 Mayıs Pazrtesi günü Tahran’da gerçekleşti.
İran’ın Güney Kore’ye olan petrol ihracatı dört katına çıktı
Petrol Bakanı Bijan Zengene, Güney Kore'ye petrol ihracatında önemli artış yaşandığını ve yaptırımlar öncesinin 4 katına çıktığını bildirdi.
Güney Kore Enerji ve Ticaret Bakanı’yla yaptığı görüşme sonrası konuşan Petrol Bakanı Bijen Namdar Zengene, engellerin kalkmasının ardından geçen bu kısa zaman diliminde İran'ın Güney Kore'ye petrol ihracatının günlük 400 bin varile çıktığını söyledi.
Zengene, petrol, petro-kimya ve doğalgaz çıkarılması ve işlenmesi alanlarında da iki ülke ortak yatırımlarında artış olacağını bildirdi.
İmam Musa Kazım’ın ‘‘Şehadet’’ Yıldönümü Münasebetiyle
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim babamın kabrini ziyaret ederse Allah Resulü (s.a.a) ve Ali b. Ebu Talib’i (a.s) ziyaret etmiş gibi olur. Başka bir yerde ise İmam Kazım’ın (a.s) kabrinin ziyaret edilme sevabını İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin ziyaret edilme sevabı gibi olduğunu açıklamıştır.
Kazım lakaplı Hz. Musa b. Cafer (Arapça: الإمام موسى الكاظم), Şiaların yedinci imamıdır. Hicretin 128. Yılında Ebva (Mekke ve Medine arasında) bir yerde dünyaya geldi. İmam Kazım (a.s) değerli babası İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinin ardından imamet makamına erdi. 148 yılından 183 yılına kadar 35 yıl Şiaların liderliğini yaptı. Hicretin 183. Yılında Recep ayının yirmi beşinde Bağdat’ta Sindi b. Şahik hapishanesinde zehirletilerek şehit edildi. Ehli sünnetin büyük ulemalarından İbn Hacer Heytemi (ö. 974) İam Musa Kazım’ın (a.s) ahlaki özellikleri hakkında şöyle yazmaktadır: Onda olan çok bağışlama ve hoşgörüden dolayı ona “Kazım” denilmiştir. Iraklılar arasında “Babu Kazai’l Havaic İndellah” (Allah katındaki hacetler kapısı) diye ünlüydü. Zamanının en abidi, en bilgini ve bağışta bulunanıydı.” Denildiğine göre 37 çocuğu olmuştur. En meşhur çocukları İmam Rıza (a.s), Ahmed b. Musa, Hamza b. Musa, Muhammed b. Musa’dır. En meşhur kızı ise Hz. Fatıma Masume’dir. Ondan sonra Şialar; İmamiyye, Fetahiyye, Vakıfiyye ve Navusiyye diye gruplara ayrıldılar.
Nesep, Künye ve Lakapları
Annesinin adı, Hamide Berberiyye’dir.
Künyeleri: Ebu İbrahim, Ebu’l Hasan, Ebu Ali’dir. Şeyh Mufid’in dediğine göre İmam Musa (a.s), “Abd-ı Salih” (Salih kul) diye tanınmıştır ve “Kazım” diye tavsif edilmektedir. Meşhur künyeleri: Ebu’l Hasan el-Evvel veya Ebu’l Hasan el-Mazi’dir. Züht ve ibadetinin çokluğundan “salih kul” diye meşhur olmuştur. Zalimlerin zulmü ve hasetçilerin hasedi karşısında öfkesini yenerek sabır gösterdiği için kendisine “Kazım” denilmekteydi. Şialar arasında “Babu’l Havaiç” (Hacetler kapısı) diye ünlüdür.
Doğumu ve Şehadeti
İmam Musa Kazım (a.s) hicretin 128 veya 129’unda Safer ayının 7’sinde Abva (Mekke ve Medine arasındaki) bölgede dünyaya geldi. Bazıları da Medine’de dünyaya geldiğini belirtmiştir.
İmam Musa Kazım’ın (a.s) şehadeti 25 Recep 183’te Bağdat’ta meydana gelmiştir
Orta boylu, nur yüzlü, buğday tenli, gür ve siyah renkli sakalı vardı.[9] Şeyh Saduk’un naklettiğine göre yüzüğünün üzerine “Hasbiyallah” (Allah bana yeter) yazılıydı.[10] Başka bir rivayette ise “el-Mülkü lillahi vahde” (Mülk Tek Allah’ındır) yazılıydı. Şeyh Müfid şöyle yazmaktadır: İmam Musa (a.s) en abid, en fakih, en çok bağışta bulunan ve insanların en üstünüydü.”
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Vakitlerinizi dörde ayırmaya çalışın: Bir zamanı Allah ile münacata, bir zamanı iş ve çalışmaya, bir zamanı dini kardeşlerin ve ayıplarını sana söyleyen ve içinde senin hayrını dileyen kimselerle muaşerette bulunmaya ve bir zamanını da haram olmayan lezzetlerden istifade etmeye ayır.”
—el-Bihar, 78/321/18
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her kimin iki günü eşit olursa aldanmıştır. Her kimin bugünü dünden daha kötü olursa mel’undur ve Allah’ın rahmetinden uzaktır. Her kim nefsinin yüceliklerini tanımaya çalışmazsa eksiklik içindedir. Her kim eksiklik içinde olursa ölüm kendisi için hayattan daha iyidir.”
—el-Bihar, 78/327/5
İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Nefsini her gün hesaba çekmeyen kimse bizden değildir. Eğer iyi bir iş yapmışsa Allah’tan daha fazlasını ister, eğer kötü bir şey yapmışsa Allah’tan bağışlanma diler ve dergahına yönelerek tövbe eder.”
—el-Kafi, 2/453/2
İmamet
Babası İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinin ardından hicretin 148. Yılında Şiaların imamet görevini üstlendi. İmamet süresi 35 yıldır. Her ne kadar İmam Cafer Sadık (a.s) Abbasi halifesinin İmam’ı (a.s) öldürmek için tezgahladığı komployu ortadan kaldırmak için halifenin de aralarında olduğu beş kişiyi kendisi için vasi tayin etmiş olsa da gerçek Şialar İmam Musa Kazım’ın (a.s) imametini kabul etmişlerdir.
İmametinin Delilleri
İmam Cafer Sadık’ın (a.s) güvendiği bazı has yaranları ve fakihler İmam Musa Kazım’ın (a.s) imametini ortaya koyan sözlerini nakletmişlerdir. Onlardan bazıları şunlardan ibarettir: Mufazzal b. Ömer Cu’fi, Muaz b. Kesir, Abdurrahman b. Haccac, Feyz b. Muhtar, Yakup Serrac, Süleyman b. Halit, Safvan Cemal.
Rivayette nakledildiğine göre İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bana mahlûkların en üstünü olan bir oğul bağışladı.”
Veya başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Musa’ya duyduğum ilgime ortak olmasın diye başka bir çocuğumun olmamasını dilerdim.”
Çağdaş Halifeler
İmam Musa Kazım (a.s) kendi imameti döneminde Abbasi halifelerinden dördüyle çağdaş olmuştur:
Mensur Devanegi (hükümeti: k. 136-158)
Mehdi (Hükümeti: 158-169)
Hadi (Hükümeti: 169-170)
Harun Reşit (Hükümeti: 170-193)
Şiaların Bölünmesi
Bazı Şialar, İmam Cafer Sadık (a.s) daha hayatta iken oğlu İsmail’in imametine inanmaktaydılar! Kendisi İmam Cafer Sadık (a.s) hayatta iken ölmesine rağmen ölümüneinanmamış ve onu aynı şekilde imam olarak kabul etmişlerdir. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinin ardından bir grup İsmail’in yaşamından ümidini kesmiş ve onun oğlu “Muhammed b. İsmail”in imam olduğuna inanmışlardır. Bu fırka İsmailiyye diye meşhurdur.
Bazıları ise İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şehadetinden sonra Abdullah b. Eftah’ı takip etmiş ve ona tabi olmuşlardır. Bu gruba ise “Fetahiyye” denilmektedir. İmamın (a.s) asrında ortaya çıkan bir diğer fırka ise Navus adlı bir kişiyi takip eden “Navusiye” fırkasıdır.
İmam Musa Kazım’ın (a.s) şehadetinin ardından, İmam Rıza’nın (a.s) imametine inanmayan bazıları, İmam Musa Kazım’ın (a.s) imametinde tevakkuf etmişlerdir. Bu kişiler İmam Kazım’ın mehdi ve kaim olduğuna inandıklarından “Vakıfiyye” diye anılmaktadırlar.] Mehdiyet ve kaimiyet akımı, Şiaların temel ilkelerindendir ve Masumların (a.s) hadislerinden esinlenilerek elde edilmiştir. Kaim ve Mehdi adlı birisi Hz. Muhammed’ın (s.a.a) neslinden gelerek dünyayı adaletle dolduracaktır.
İmam Kazım Dönemindeki Şii Kıyamlar
Hüseyin b. Ali b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebu Talib’in Abbasilere karşı başlattığı kıyam başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu kıyamın adı Şehit Fehh kıyamı diye meşhurdur. Her ne kadar İmam (a.s) kıyam emri vermemiş olsa da kıyamın şekillenmesinden haberdardı ve Hüseyin b. Ali ile irtibat halindeydi. Naaşı, cihadı ve şehadeti hakkındaki tavsiyeleri İmamın (a.s) Şehit Fehh’ın kıyamından haberdar dolduğunu ortaya koymaktadır.[20] Alevi seyyitlerinin gerçekleştirdiği diğer kıyamlar ise Yahya b. Abdullah ve İdris b. Abdullah’ın kıyamlarıdır.
Tutuklanması ve Hapse Atılması
İmam Kazım’ın (a.s) tutuklanmasının nedeni hakkında farklı görüşler nakledilmiştir ki bunlar İmam Kazım’ın (a.s) Şiaların yanındaki konum ve makamını ortaya koymaktadır. Tarih yazarlarının naklettiği rivayetlere göre Yahya b. Bermeki veya İmamın kardeşlerinden birinin Harun Reşit’in yanında iftira atması ve kötü sözler söylenmesinden dolayı imam tutuklanmıştır. İmam Kazım (a.s) iki kere Harun Reşit’in emriyle hapsa atılmıştır. Birinci zindan hayatının ne kadar sürdüğü bilinmemektedir, ancak İmamın şehadetine neden olan ikinci zindan hayatı 179 ila 183 yılları arasında gerçekleşmiştir.
Harun Reşit, İmam Musa Kazım’ı (a.s) hicretin 179. Yılında Medine’de tutukladı. İmam (a.s), zilhicce ayının 7’sinde İsa b. Cafer zindanı diye meşhur olan Basra’daki zindana atıldı. Daha sonra Bağdat’taki Fazıl b. Rabii zindanına intikal ettirdiler. Fazıl b. Yahya ve Sindi b. Şahik zindanları İmamın (a.s) ömrünün sonuna kadar yaşadığı zindanlardır.
Şehadeti Nasıl Gerçekleşmiştir
İmam Musa Kazım’ın (a.s) şehadeti Hicretin 183. Yılında Recep ayının 25’inde Bağdat’ta Sindi zindanında gerçekleşmiştir. İmam Musa Kazım’ın (a.s) şehadetinin ardından Sindi, İmamın naaşının Bağdat köprüsü üzerinde yere bırakılarak İmamın doğal yollardan öldüğünü insanlara ilan ettirmiştir.[24] İmam Kazım’ın (a.s) nasıl şehit olduğuna dair farklı görüşler ileri sürülmüştür. Tarihçi yazarların bir çoğu İmamın (a.s) zehirletilerek şehit edildiğine inanmaktadır. Tarihçilerin çoğuna göre İmam (a.s) Yahya b. Halit ve Sindi b. Şahik tarafından zehirletilerek şehit edilmiştir. Ancak bazı yazarlar ise şöyle demiştir: Halıya sarılmış ve boğularak şehit edilmiştir. Bir grup ise dökme kurşun hazırlanarak İmamın boğazına dökülmüş o şekilde şehit edildiğine inanmaktadır.
İmamın Türbesi ve Ziyaret Sevabı
Şialar, İmam Kazım’ın (a.s) şehadet haberini aldıktan sonra toplanarak İmamı Kureyş kabristanı diye meşhur olan Kazımeyn’de defnetmişlerdir. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim babamın kabrini ziyaret ederse Allah Resulü (s.a.a) ve Ali b. Ebu Talib’i (a.s) ziyaret etmiş gibi olur. Başka bir yerde ise İmam Kazım’ın (a.s) kabrinin ziyaret edilme sevabını İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin ziyaret edilme sevabı gibi olduğunu açıklamıştır.
Hatip Bağdadi’nin Açıklaması
Hatip Bağdadi, Hasan b. İbrahim Ebu Ali Hilal’den –Kendi zamanının Hambeli şeyhi- şöyle nakletmektedir: Her ne sıkıntıyla karşı karşıya gelsem Musa b. Cafer’in kabrinin yanında tevessül etmiş ve Allah Teâlâ istediğim şeyi bana kolaylaştımıştır.
Ashap ve Raviler
İmam Musa Kazım’dan (a.s) hadis naklederek güvenilir kitaplarda nakledilen çok sayıdaki ashap ve raviler bulunmaktadır. Şeyh Müfid şöyle demektedir: Yedinci İmam (a.s) zamanının en fakih insanı idi. İnsanlar ondan çok sayıda hadis nakletmişlerdir. Şeyh Tusi, İmam Kazım’ın (a.s) ravi ve ashabının sayısını 272 olarak açıklamıştır.
Hammad b. İsa
Ali b. Yaktin
Hişam b. Hikem
Ebu Salt b. Salih Harevi
Safvan b. Mihran
Safvan b. Yahya
Muhammed b. Ebu Amir İzedi
Aban b. Osman
Mufazzal b. Ömer.
http://tr.wikishia.net/view/%C4%B0mam_Musa_Kaz%C4%B1m_(a.s)
WİKİSHİA.NET
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü: Stratejimiz Türkiye ile işbirliğini artırmak
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cabiri Ensari, haftalık basın toplantısında gündemi değerlendirdi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cabiri Ensari, yaptığı haftalık basın toplantısında, ABD’nin 2 milyar dolar değerinde İran mal varlıklarına el koymasıyla ilgili, konuyu araştırmak için İran Ekonomi Bakanı başkanlığında özel bir komitenin oluşturulduğunu belirterek, Dışişleri Bakanı Zarif’in Banki-mun’a yazdığı mektupa da değindi.
ABD'nin İran'daki menfaatlerini temsil ve koruma görevini yürüten İsviçre'nin Tahran Büyükelçisi’nin Dışişleri’ne çağrıldığını ifade eden Cabiri Ensari, “İran halkının hakkını geri almak için elimizden geleni yapacağız” dedi.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Güney Kore Cumhurbaşkanı Parg Geun Hye’nin yaptığı İran ziyaretinin detaylarına işaret ederek, 7 Mayıs’ta da Türkmenistan Cumhurbaşkanı’nın İran’a geleceğini bildirdi.
Irak’taki son gelişmelerini de değerlendiren Cabiri Ensari, bu ülkedeki tüm siyasi gruplardan sakin olmalarını istedi.
Sözcü, “Irak halkının geçen yıllarda elde ettiği kazanımların korunması ve anayasının ön planda tutulması bu ülkedeki milli birlik ve kalkınmanın temelidir” diye ekledi.
İnkılap Rehberi’nin yüksek askeri danışmanı Tümgeneral Yahya Safevi’nin “Türkiye ile ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor” ifadesine değinen Cabiri Ensari, “İran’ın siyaseti Türkiye ile çok yönlü ilişkilerin geliştirilmesidir. Çünkü İran ve Türkiye eski tarihe sahip olan iki büyük ülkedir, ancak halihazırda bölge gelişmelerine yönelik İran ve Türkiye arasında görüş ayrılığı vardır” dedi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Türkiye’den gelen bazı açıklamaların mantık dışı olduğunu belirterek, bu açıklamarın bazı yanlış yorumlardan kaynakladığını, ancak bunun da ortak görüşlere varmakla giderilebileceğini söyledi.