
کارگر
İmam Hamanei ve Filistin
Dünya Kudüs Günü’ne yaklaşmaktayız ki Filistin topraklarında Hak-Batıl mücadelesi sahnesinde temel değişiklikler meydana gelmiş ve Müslümanlar, ibret alınması halinde olaylar sürecinde kader belirleyici rol oynayacak çok büyük dersler edinmişlerdir.
“Andolsun, biz sizi bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenlere müjdele.” (Bakara / 155)
Mescidi Aksa intifadası, Filistin halkının mücadelesinde çok büyük bir değişim ve gelişmenin başlangıcıdır. Filistin’in direnişi iniş çıkışlarla dolu bir yol denemiş, çok sayıda entrika ve oyunlardan geçmiş ve çok çetin engelleri geride bırakmış, çeşitli silahların patlamasını ve düşmanın savaş uçakları ve topçu birliklerinin kükreyişlerini duymuş ve bugün artık şu sonuca varmıştır ki, canilerin ve onların destekçilerinin kanlı pençelerinden tek kurtuluş yolu sürekliliğini koruyan bir direniştir
İmam Hamanei’nin Filistin sorunu karşısında tutumu ve konuşmalarını incelediğimizde sanki karşımızda imam Humeyni’yi (r.a) görmekteyiz ki onun gibi, Müslümanların vahdeti, Filistin ve dünyanın ezilmiş halkları için mücadele etmektedir.
İmam Hamanei, rehberliğe seçildiği ilk günden, günümüze kadar her fırsatta Filistin’in dünya Müslümanları için en önemli ve başlıca sorun olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla da Filistin davasını desteklemek, maddi-manevi, kültürel ve politik alanlarda yanlarında yer almak her Müslüman’a farzdır, diye buyurmuştur.
Aynı şekilde, tüm dünya Müslümanlarını, özellikle toplumun önde gelen düşünür ve devlet adamlarını Kudüs meselesi üzerinde durmaya çağırmaktadır. Zira bugün Siyonist rejim, bütün Müslümanların ortak kutsal değeri olan Kudüs’ü Yahudileştirmeye ve orada bulunan Mescidul Aksa’yı da tahrip etmeye çalışmaktadır. Bunun mukabilinde durmak, sesimizi yükseltmek gerekmektedir, sessiz kalmak asla caiz değildir.
İmam Hamanei 1998 yılında Tahran’da şeyh Ahmet Yasin ile yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Filistin halkı Müslüman bir halktır, dolayısıyla İslami savununa, İslam’dan bahseden ve Filistin halkının izzetini düşünen kimseler, bu halkın gerçek temsilcileridir. Hedefi İslam olmayan ve Filistin halkını zelil eden kimselerin böyle bir temsilciliğe hakları yoktur.”
“İran halkı ve politikacıları şimdiye kadar Filistin’in yanında yer almış ve İsrail’in karşısında durmuştur, bundan sonrada bu konumunu koruyacaktır. Her ne kadar Filistin yanında yer almak uluslararası alanda İran devleti için birçok sorunları beraberinde getirse de, biz İslam için çekilen bu sıkıntıları ilahi bir nimet olarak görmekteyiz. Biz sonuna kadar Filistinli direnişçileri hem politik ve hem de askeri alanda destekleyeceğiz ve ne kadar baskı uygulanırsa uygulansan bundan asla vazgeçmeyiz.”
Cuma namazına katılacak tüm Müslümanlar dünyada “Dünya Kudüs Günü” merasimlerini muhteşem bir şekilde düzenlemeye hazırlanmakta olup; bir kez daha mazlum Filistin halkına karşı sonsuz desteklerini göstereceklerdir. Rahmetli İmam Humeyni bugünü “Dünya Kudüs Günü” olarak ilan etmekle Filistin meselesini beşeriyetin vicdanında canlı tuttuğu inkar edilemez bir hakikattir.
Ehlader Araştırma
İmam Humeyni ve Dünya Kudüs Günü
Müslümanlar Dünya Kudüs Günü’ne hazırlanırken İmam Humeyni’yi rahmetle anıyor.
İmam Humeyni İslam dünyasını birleştirecek en önemli unsurlardan birinin bu olduğunu fark etmiş ve her yılın Ramazan Ayı’nın son Cuma’sını “Dünya Kudüs Günü” ilan ederek bu günde bütün Müslümanların sokaklara dökülüp mazlum Filistin halkını savunmasını ve işgalci İsrail’i lanetlemesini vasiyet etmişti. İşte İmam’ın Dünya Kudüs Günü’yle ilgili konuşmalarından bazı bölümler.
Bismillahirrahmanirrahim
Ben uzun yıllar boyunca gasıp İsrail tehlikesini Müslümanlara hatırlatıp durdum; bugünlerde Filistinli bacı ve kardeşlerimize karşı saldırılarını artırmış durumda. Bilhassa Güney Lübnan’da; Filistinli savaşçıları ortadan kaldırabilmek için evleri teker teker bombalıyorlar. Ben bütün Müslüman devletler ve dünya Müslümanlarından bu gasıp ve destekleyicilerinin ağzının payını verme amacıyla birleşmelerini istiyorum. Keza bütün dünya Müslümanlarına; Filistin halkı için kader belirleyici olabilecek olan ve Kadir günlerinden de sayılan mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü “Kudüs Günü” olarak seçip bu günü Müslüman Filistin halkının kanuni haklarını destekleme konusunda dünya Müslümanlarının milletlerarası dayanışma günü olarak belli program ve merasimlerle geçirmeyi öneriyorum. Allah Teâlâ’dan Müslümanları küfür ehline galip kılmasını dilerim.
Müslümanların Müstekbirlere Karşı Direniş Günü
Kudüs günü evrensel bir gündür, sırf Kudüs’e münhasır bir gün değildir; mustazafların müstekbirlere karşı direniş ve başkaldırı günüdür de aynı zamanda. Amerika ve diğerlerinin zulüm baskıları altında bulunan milletlerin bu zulme karşılık verme günüdür.
Mustazafların müstekbirlere karşı hazırlanıp teçhizatlanmaları ve onların burunlarını yere sürmeleri gereken gündür, münafıklarla gerçek dindarlar arasında fark gözetileceği gündür. Gerçek dindarlar bu günü Kudüs günü bilir ve bu cihette gerekeni yaparlar; Münafıklarsa, yani perde gerisinde süper güçlerle anlaşıp İsrail’le dostluk kuran yöneticilerse bugüne karşı ya kayıtsız kalırlar, ya da milletlerin gösteri ve protestoda bulunmalarını engellerler.
Kudüs günü, mustazaf milletin kaderinin belirlenmesi gereken gündür. Bugün mustaz’af milletler müstekbirlere karşı varlıklarını ilan etmelidirler; İran’ın kıyam edip müstekbirlerin burnunu sürtmesi gibi bütün milletler kıyam etmeli ve bu fesat tümörünü çöplüğe atmalıdırlar.
Kudüs günü entrikacılarının durumlarının aşikâr olması gereken bir gündür; Mustaz’afları müstekbirlerin pençesinden kurtarmamız gereken gündür, dünya Müslümanlarının sahnede varlığını görmemiz gereken gündür. Bütün müstekbirlere, mustaz’afları rahat bırakmaları ve çekilip yerlerine oturmaları için ihtarda bulunulması gereken gündür. Bütün İslam ülkelerinden onların elinin kesilmesi gerekir; İslam ülkelerinden bütün satılmış uşak ve piyonları sahne dışı bırakılmalıdır. Kudüs günü, böyle bir gündür işte; İslam milletlerini sahne dışı bırakıp süper güçleri sahneye çıkarmak isteyen şeytanlara bunu anlatır. Kudüs günü onların bütün emellerini boşa çıkaracak ve eski günlerin artık geçtiğini ihtar edecek bir gündür.
Kudüs günü İslam günüdür; İslam’ın ihya edilmesi, ona yeniden canlılık kazandırılması gereken gündür; İslam’ı ihya edelim, İslam kanun ve hükümlerinin İslam ülkelerinde uygulanmasını sağlayalım. Kudüs günü bütün süper güçlere ihtarda bulunarak “bundan böyle İslam, habis piyonlarınız aracılığıyla sizin tasallutunuzda olmayacaktır artık!” dememiz gereken gündür. Kudüs günü İslam’ın hayat günüdür, Müslümanlar akıllarını başlarına devşirmeli ve sahip oldukları onca maddi ve manevi güç ve servetlerin farkına varmalıdırlar. Müslümanlar 1 milyarı aşan bir nüfusa sahipler, Allah gibi bir dayanakları, İslam gibi, iman gibi bir dayanakları var, neden korksunlar ki?!
Dünyadaki devletler şunu bilmelidirler: İslam yenilmezdir! İslam ve Kur’an hükümleri bütün ülkelere hükmetmeli, galip olmalıdır, din, ilahi bir din olmalıdır; İslam Allah’ın dinidir ve bütün beldelerde ilerlemelidir. Kudüs günü böyle bir konunun ilanıdır işte; “Müslümanlar ileri!” diye haykırarak bunu ilan etmektedir. Bütün dünyada ilerlemek yani…
Kudüs günü sadece Filistin günü değildir, İslam günüdür aynı zamanda İslam devleti günüdür, İslam cumhuriyeti bayrağının bütün ülkelerde dalgalanması gereken gündür. İslam ülkelerinde artık ilerleyemeyeceklerini süper güçlere anlatma günüdür.
Ben Kudüs günü’nü İslam ve Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.av) günü biliyorum. Bütün güçlerimizi hazır hale getirmemiz ve Müslümanları itildikleri inzivadan çıkarak bütün güçleriyle harekete geçip ecnebilerin karşısına dikilmeleri gereken gündür. Biz olanca gücümüzle ecnebilerin karşısına dikilmişiz ve başkalarının bizim ülkemize karışmasına izin vermeyeceğiz; Müslümanlar, başkalarının gelip onların ülkesine karışmasına müsaade etmemelidirler. Kudüs günü milletler ihanette bulunan devletlere ihtarda bulunmalıdır! Kimlerin ve hangi rejimlerin uluslararası komplocularla işbirliğinde bulunup İslam’a karşı olduğunu anlayacağımız gündür bu! Bugüne katılmayanlar İslam’a karşı ve İsrail’den yanadırlar; katılanlar ise dindar, ahdine sadık ve İslam’dan yana ve Amerika’yla İsrail’in başını çektiği İslam düşmanlarına karşıdırlar. Hakk’ın batıla üst geldiği, hakkın batıldan ayrıldığı gündür.
Allah Teâlâ’dan İslam’ı bütün kesimlere ve mustaz’afları müstekbirlere üstün kılmasını dilerim. Aynı şekilde Allah Tebarek ve Teâlâ’dan dileğim Filistin ve dünyanın neresinde bulunursa bulunsun bütün kardeşlerimizi müstekbirler ve yağmacıların elinden kurtarmasıdır.
Kudüs Günü Canlı Tutulsun
Kudüs günü bütün Müslüman milletlerin dikkat edip ilgi göstermesi ve canlı tutması gereken bir gündür. Eğer bütün Müslüman milletler hep birlikte seslenip gürültü koparacak olursa, mübarek Ramazan ayının son Cuması olan Kudüs gününde bütün milletler hep birlikte kıyam ederlerse, şu bildiğimiz gösteri ve yürüyüşleri yapacak olurlarsa, bu girişim, bu fesatçıların önünü almamız ve İslam beldelerinden bunların kökünü kazımamız için iyi bir başlangıç olur inşaallah. Gevşek davranıyoruz hep… Müslümanlar hep gevşek davranıyorlar.
Milletler tarafsız kalıyorlar, çok az gösteride bulunuyor, bu hususlar için çok az harekete geçip çok az kıyam ediyorlar… şundan emin olunuz ki gevşek davranmanız halinde bunlar -siyonist İsrailliler- Fırat’a kadar ilerleyeceklerdir; bütün oraların kendilerine ait olduğunu söylüyorlar -görmüyor musunuz?- Bunların karşısına güçlü ve kararlı bir şekilde dikilmeniz gerekir; eğer Müslümanlar, Müslüman milletler bunların karşısına dikilir, ama başlarındaki devletler bunu engellemek isterse ağızlarının payını verip yumruğu vurun! İran Muhammed Rıza’nın -şah- ağzına nasıl yumruğu yapıştırdıysa siz de öyle yapın. Muhammed Rıza İslam ülkelerinin başındaki devletler arasında en güçlü olanıydı, hepsinden fazla desteğe sahipti; ama bizim milletimiz kıyam etti ve İslamı istedi, Allah-u Ekber feryadıyla bu gücü -şahı- ortadan kaldırdı. Diğer güçler -için de durum- aynıdır. Nitekim bütün güçler sonuna kadar el ele verseler böyle bir millete hiçbir şey yapamazlar.
İnşallah Kudüs’te Namaz Kılarız!
İnşallah Allah Teâlâ bir gün Kudüs’te namaz kılmaya muvaffak eder bizi! Umarım Müslümanlar Kudüs gününü büyük bilir ve mübarek Ramazan ayının son Cuma’sı olan Dünya Kudüs gününde gösteri ve programlar düzenlerler, camilerde programlar düzenleyip feryatlarıyla ses getirir, ortalığı çınlatırlar. Bir milyarlık bir cemiyet ortalığı bir çınlattı mı İsrail neye uğradığını şaşırır, bizzat bu feryatlardan korkar. Bugün bir milyarı aşkın sayıda bulunan Müslümanlar -Kudüs günü- evlerinden çıkıp sokaklara dökülerek “Amerika’ya ölüm!”, “İsrail’e ölüm!”, “Sovyetler’e ölüm!” diye haykıracak olurlarsa bizzat bu “ölüm” feryatları onlara ölüm getirecektir. Bir milyar nüfus… Bunca yeraltı ve yerüstü zenginliğine sahip… Bütün devletler sizin zenginliğinize muhtaçtırlar; bu yüzdendir ki sizi daima birbirinize düşürmek, aranızda ihtilaflar yaratıp siz bu ihtilaflarla uğraşırken varınızı-yoğunuzu yağmalamak, sonra da “kimse sesini çıkarmasın” demek istiyorlar!
Kudüs Günü Herkes Haykırırsa Zafer Kazanılır
Eğer Kudüs günü bütün milletler kıyam edip haykırsalardı o ahmak devlet onların haykırmasına engel olamazdı -ama ne yazık ki herkes değil- sadece az bir grup kıyam ediyor.
Eğer Kudüs günü bütün Müslüman ülkelerin insanları hep birlikte kıyam ve feryat etselerdi, sırf Kudüs değil, bütün İslam ülkelerinde zaferi kazanırlar. Biz haykırıp feryat ederek Muhammed Rıza’yı -şahı İran’dan- kovduk. Biz onu tüfekle mi kovduk sanıyorsunuz? Bağırarak, feryat ederek Allah-u Ekber’lerle! Beyinlerine o kadar Allah-u Ekber balyozu çarptı ki neye uğradıklarını şaşırıp dehşetle kaçtılar bu memleketten. Müslümanlar feryat etmeli, bağırmalıdırlar; slogan ve bağırıp çağırmanın yararsız olacağı sanılmasın; hayır, slogan yararlıdır; ama herkes hep birlikte haykırırsa tabi. Benim tek başıma bağırmam hiçbir şey değildir. Bir mahalle veya bir şehrin bağırması da pek bir şey değildir. Bakınız; İran’da yükselen feryatlar Tahran, Kum veya Ahvaz şehirlerine münhasır değildir; bilâkis; bir bakarsınız İslam İnkılâbı -devrim- muhafızları millete “falan gece evlerinizin damına çıkıp tekbir getirin” der, herkes itaat eder.
Kudüs’te Vahdet Namazı
İnşallah bir gün bütün Müslümanlar yekdiğeriyle kardeş olacak ve bütün İslam ülkelerindeki hastalıklı kökler kazınıp temizlenecek ve İsrail -adlı- bu hastalıklı kök; Mescid’ul Aksa ve İslami ülkemizden sökülüp atılacak ve hep birlikte Kudüs’e gidip orada vahdet namazı kılacağız inşallah.
Politik oyunları bir kenara bırakmak ve cücünü imandan alan silahlar kullanmak gerekir!
Mübarek Ramazan’ın son Cuma’sı Kudüs günüdür ve Ramazan’ın son on günü büyük bir ihtimalle Kadir gecesidir. İhyasının sünnetullah olduğu bir gece… Kadri ve kıymeti, münafıkların bin ayından üstündür bu gecenin; kulların mukadderatının temellerinin atıldığı gece.
Kadir gecesiyle komşu olan Kudüs günü Müslümanlar tarafından önemle ihya edilmeli, onların uyanma ve bilinçlenmelerine yol açmalı ve tarih boyunca; bilhassa son yüzyıllarda yakalandıkları gafletten silkinmelerini sağlamalıdır ki bu bilinç ve uyanış günü dünya münafıkları ve süper güçlerinin onlarca yılından daha üstün olsun ve dünya Müslümanları kendi kaderlerini kendi güçlü elleriyle hazırlayabilsinler.
Kadir gecesi Müslümanlar Allah’a yalvarıp bütün geceyi dua ve ibadetle geçirerek Allah Teâlâ’dan gayrisine -ki bunlar insanlarla cinlerden müteşekkil şeytanlardır- kul olmaktan kurtulur ve Allah’a kulluk şerefine erişirler. Keza şehrullah-ı A’zam’ın -mübarek Ramazan ayı- son günleri olan Kudüs gününde dünya Müslümanlarının süper güçlerle büyük şeytanların kulluk ve esaretinden kurtulup Allah’ın sınırsız kudretine katılmaları ve tarihin canilerinin elini mustaz’afların ülkelerinden keserek iştahlarını kursaklarında bırakmaları gerekir.
Ey dünya Müslümanları! Ey dünya mustaz’afları! Kalkın, harekete geçin ve mukadderatınızı kendi ellerinize alın. Ne zamana kadar oturup kaderinizi Washington veya Moskova’nın tayin etmesini bekleyeceksiniz böyle?! Sizin Kudüs’ünüz ne zamana kadar Amerika’nın artıklarının, gasıp İsrail’in çizmeleri altında ezilecek daha?! Kudüs, Filistin ve bu beldelerin mazlum Müslümanları daha ne zamana kadar canilerin egemenliği altında inleyecek ve sizler oturup seyredecek, başınızdaki kimi hain idareciler de onlara ateş koşturacak böyle?!
Dünyadaki 1 milyarı aşkın Müslüman ve yüz milyonu aşkın Arap; sahip oldukları onca geniş ülkeler ve türlü sınırsız zenginliklere rağmen doğuyla batının çapulculukları ve onlarla onlara uşaklık eden artıklarının insanlık dışı cinayet ve katliamlarına daha ne kadar seyirci kalacak?! Afganistan ve Filistin’deki kardeşlerinin vahşice katliam edilmesine daha ne kadar susacak ve onların yardım isteyen seslerine ne zaman cevap verecek?! İslam düşmanlarına karşı durup Kudüs’ün kurtulması için askeri ve ilahi güçten, ateşli silah gücünden yararlanmak yerine daha ne zamana kadar politik oyunlar ve süper güçlerle uzlaşma yollarına giderek zaman öldürüp İsrail’e yeni cinayetler işleme fırsatı kazandıracak ve katliamlara şahit olacak böyle?!
Milletlerin başlarındakiler güçlü politikacılar ve tarihin canileriyle yapılan siyasi görüşme ve müzakerelerin Kudüs ve Filistin’i kurtarmayacağını, bilakis, cinayet ve zulümlerin günden güne artacağını görmediler mi ve bilmiyorlar mı?! Kudüs’ün kurtulması için İslam ve iman gücüne dayalı makineli tüfeklerden faydalanmak ve süper güçlerin fincancı katırlarını ürkütmemeye çalışma ve uzlaşma kokusu veren siyasi oyunları bir kenara bırakmak gerekir artık.
Müslüman milletler politik oyunlarla vakit geçirmeye çalışanları cezalandırmalı ve mazlum millet için zarar ve ziyandan başka netice vermeyecek olan siyasi oyunlara gelmemelidirler. Doğu ve batının yapmacık mitolojileri daha ne zamana kadar güçlü Müslümanları büyülemeye devam edecek ve içi kof propaganda borazanlarından korkacaklar böyle?!
Bugün İran; ecnebi borazanlarıyla Amerika, Siyonizm ve inkılâptan şamar yiyenlerin onca propaganda araçlarına rağmen nihaî yapılanmaya doğru ilerlemektedir ki bu; İslami güçlerini bulmaları ve doğu, batı ve bunların artıkları olan bağımlı uşaklarının yaygaralarından çekinmeyerek Allah Teâlâ’ya güven ve İslam ve iman gücüne imanla harekete geçerek canilerin elini ülkelerinden kesmeleri ve değerli Kudüs’le Filistin’in kurtuluşunu birincil amaç edinerek Amerika’nın iğrenç artığı “siyonist sultası”na boyun eğme alçaklığından kurtulup Kudüs gününü canlı tutma yolunda İslam ülkeleri ve dünya mustazafları için iyi bir örnektir.
Umarım bugünü canlı tutmak suretiyle kayıtsızlık ve gafletler giderilir ve değerli milletlerin kıyamıyla; Müslümanlar ve İslam’a rağmen İsrail’le el ele verip Amerika’nın emirlerini bekleyerek Müslümanların maslahatlarının aleyhine olan bu tavırla utanç ve cinayet dolu yaşamlarını sürdüren baştaki bazı hainler sahneden uzaklaştırılarak tarihin mezarlığına gömülürler. İsrail’le Saddam vb uşaklarının İslam’a karşı açtığı savaşta küffarın yanında yer alarak İslam’a ve Müslümanlara darbe vuran gasıp yöneticiler İslam -ve iktidar- sahnesinden uzaklaştırılmalı ve Müslümanlara hükmetme kanunundan dışlanmalıdırlar.
Kudüs Günü Mustaz’aflar Günü
İslami vahdet ve ilahi birlik sayesinde bugün bir tek safta birleşen İran millet, devlet, meclis, ordu ve diğer silahlı kuvvetleri insan haklarına tecavüzde bulunan her şeytanî güce karşı durarak mazlumları savunmaya ve Kudüs’le Filistin tekrar Müslümanlara dönünceye kadar aziz Filistin ve Kudüs’ü desteklemeye kararlıdırlar. Dünya Müslümanları Kudüs gününü dünyadaki bütün Müslümanların, hatta dünya mustaz’aflarının günü olarak kabul etmeli ve o hassas noktadan hareketle müstekbirler ve dünyayı sömüren yamyamların karşısına dikilerek mazlumları müstekbirlerin zulümlerinden kurtarıncaya kadar mücadeleden vazgeçmemelidirler.
Kudüs Gününde Milletlere Düşen Vazife
Kudüs günü ve insanlık tarihinin büyük insanının şehadet yıldönümünün eşiğinde bulunduğumuz şu sıralarda milletlere düşen vazife; gösteri, yürüyüş ve programlar düzenleyip başlarındaki devletleri ciddi olarak petrol ve silah gücüyle Amerika ve İsrail’in karşısına dikmeye çağırmalı ve bunu kabul etmemeleri halinde; bugün bütün bölgeyi, hatta Haremeyn-i şerifeyn’i tehdit eden ve gerçek emelleri artık tamamen anlaşılmış bulunan İsrail’i onaylamaları halinde toplu grev, tehdit ve türlü baskılarla onları tavır almaya zorlamaktır. İslam ve onun mukaddes mekanları tecavüz tehdidi altındayken hiçbir Müslüman birey buna kayıtsız kalamaz. Bugün İsrail Müslüman beldelere karşı geniş bir saldırıya geçip hiçbir sığınağı olmayan savunmasız Müslümanları kanlı bir şekilde katletmekle meşgulken bölgedeki devletler tam anlamıyla manasızlık ve uzlaşmacılıktan başka bir şey yapmamakta.
Daha da üzücü olanı, İsrail’in elinden Amerika’ya, yani asıl caniye sığınıyor ve gerçekte yılandan kaçıp ejderhanın kucağına atılıyor ve onlara karşı çıkabilecek gerekli şeylere sahip oldukları halde bir çift sert laf söylemeye veya tehditte bulunmaya yanaşmıyorlar.
Bu durumda herkes yok olmaya ve hayatı boyunca alçaklık ve zillete katlanmaya hazırlanmalıdır!
Ehlader Araştırma
Kürdistan Demokrat Partisine Bağlı 11 Kişinin Öldürüldü
Kürdistan Ordu Komutanı, Kürdistan Demokrat Partisine bağlı 11 kişilik bir ekibin Servabad şehrinde etkisiz hale getirildiğini açıkladı ve “bu gruba bağlı 11 kişi şehrin yerel devrim muhafızları tarafından öldürüldü” dedi.
Komutan Muhsin Hüseyin Recebi şu ifadelerde bulundu: “Demokrat Partiye bağlı İnkılap karşıtı 11 kişi ülkeye girmeyi planlıyorlardı ve o ilk andan itibaren Kürt Ordu Kuvvetlerinin takibi altına girdiler.
Şehir ordu güçleri bu grubun girmeyi planladıkları yerlere barikat kurdular ve bu grubun mensuplarını kendi istediğimiz yerlere yönlendirdik.
10 gün takibin ardından, onları Servabad şehrinin Kuhsalan bölgesine yönlendirdik ve orada bizim güçlerimiz bu grubun 11 mensubunu öldürdüler.
Öte yandan bu operasyonda Kürdistan yerel Devrim Muhafızlarından üç kişi de şehit oldu.
Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen terör eylemlerine İranın tepkisi
Zarif İstanbul’daki terör eylemlerine tepki gösterdi
İran Dışişleri Bakanı Zarif, twitter hesabından yayınladığı mesajda, dün gece İstanbul’un Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen terör eylemlerine tepki göstererek, bu saldırıları terörün çirkin yüzü olarak nitelendirdi.
Zarif, yayınladığı mesajda, “Terörün çirkin yüzü bu defa dost ve kardeş ülkenin bir havalimanında ortaya çıktı. Şiddet ve aşırıcılık evrensel bir tehidttir ve hep beraber buna karşı çıkmalıyız” ifadelerinde bulundu.
Dışişleri Bakanlığı, Atatürk Havalimanı saldırısını kınadı
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi yaptığı açıklamada, “İran İslam Cumhuriyeti birçok suçsuz insanin hayatını kaybetmesi veya yaralanmasına sebep olan bu gayrı insani cinayetten dolayı dost ve kardeş Türkiye devleti ve milletine başsağlığı dilemekte” dedi.
Terörizm ve radikalizmin sınır tanımadığını belirterek bu konuda uluslararası iradenin şekillenmesi gerektiğini vurgulayan Kasımi, İran’ın bu konuda bölge ülkeleriyle işbirliğine hazır olduğunu söyledi.
İran Büyükelçiliği, Türkiye'ye başsağlığı diledi
İran Ankara Büyükelçiliği'nden İstanbul Atatürk Havalimanı'ndaki terör saldırısıyla ilgili yapılan açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkının acılarını paylaştıkları bildirildi.
İran Ankara Büyükelçiliği'nden Atatürk Havalimanı'nda meydana gelen terör saldırısıyla ilgili yapılan açıklamada, “Maalesef mübarek Ramazan ayında ve Kadir Gecesi arifesinde terörizm çirkin yüzünü İstanbul havaalanında tekrar göstermiştir. İran İslam Cumhuriyeti'nin Türkiye'deki Büyükelçiliği ve başkonsoloslukları Türkiye Devleti ve milletine, özellikle hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileyerek, olaydan duyulan acıyı paylaşmaktadır. Bu cinayetkar girişim, bir kez daha uluslararası toplumun terörizm ve aşırıcılıkla çok yönlü ve ciddi bir şekilde mücadele etmesi gerektiğini göstermektedir” denildi.
Suudilerin İran ile Türkiye’ye Hac İçin Aynı Sözleşme Metnini Verildiği İddiaları Yalandır
İran Hac ve Ziyaret Kurumu Başkanı Said Ohedi, Türkiye Diyanet İşleri Başkanı’nın İran’ın hacdan yoksun bırakılmasıyla ilgili sözlerine işaretle, Suudi Arabistan’ın Türkiye Büyükelçisi’nin Türkiye’ye verilen sözleşme metninin aynısının İran’a verildiği iddiasının yalan olduğunu belirtti.
İran Hac yetkililerinin geçtiğimiz hafta Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Görmez ile yaptığı görüşmeye işaret eden Ohedi, bu görüşmede Görmez’in Suudi Arabistan Büyükelçisi’nin Türkiye’ye verilen sözleşme metninin aynısının İran’a sunulduğunu söylediğini bildirdiğini ifade etti.
İran Hac ve Ziyaret Kurumu Başkanı bu görüşmede İran ve Türkiye yetkililerin İranlı ziyaretçilerin haçtan yoksun bırakılması meselesini ele aldıklarını belirtti.
Ohedi sözlerinin devamında, İran’ın diğer ülkeler verilen sözleşme metinlerini dikkatle incelediği ve hiçbir ülkeye İran’a verilen anlaşmadaki ayrımcılık gözeten 5. Maddenin yer almadığı anlaşıldığını kaydetti.
Ohedi, Suudi yetkililerin hac konusunda siyasi hesaplaşma peşinde olduklarını, gerekirse, kendi ve diğer ülkelerinin sözleşme metinlerini, Suudilerin iddialarının yalan olduğunun kanıtlanması için yayınlayacaklarını belirtti.
ajanslar
Tekfirci Terör Örgütleri Şia ve Sünni Ayrımı Gözetmiyor
7 Tir (28 Haziran) şehitleri ile Haremin müdafileri şehitlerinin aileleri de dahil şehit ailelerini kabul eden İmam Hamenei, şehitlerin üstün iman, mücadele, yiğitlik ve marifeti ve onların ailelerinin sabır ve direniş azimlerini takdir ederek, onların İslam Cumhuriyeti nizamının iktidar ve gücünün direkleri olduğunu bildirerek, İslami İran’ın ilerlemesinin tek yolunun inkılapçı ve mücadele ruhunun yeniden ihya edilmesi olduğunu bildirdi.
Konuşmasında ilk önce Emir’ul Muminin Hz. Ali (as) şehadet yıl dönümü dolayısıyla taziyet dileklerini bildiren İmam Hamenei, İmam Ali’nin insanlık tarihinin en büyük şehidi olduğunu, mihrap, hak yolu, kararlılık ve istikamet şehidi olarak kabul edildiğini bildirdi.
İmam Hamenei konuşmasının devamında 28 Haziran 1981 tarihinde Cumhuri-i İslami Partisi merkez binasındaki patlamanın üzerinden 35 yıl geçtiğini hatırlatarak, “habis ve acımasız bir grup teröristten ibaret olan bu cinayetin failleri, ülkeden firar ettikten sonra şu anda yıllardır insan hakları müdafisi ve terörizmle mücadele liderliği iddiasında bulunan Amerika ve Avrupa ülkeleri korumasında bulunmaktalar” dedi.
Bu meselenin aynı zamanda Avrupa ülkeleri ve Amerika için büyük ve tarihi bir skandal olduğunu bildiren İmam Hamenei, “Bu terör güruhu, halkı müdafaa ve hatta İslam’ı müdafaa adı altında mücadele meydanına adım atmıştır ama olayın devamında 28 Haziran faciası ve halkın terör edilmesi gibi cinayetleri işlemişler ve sonunda Saddam gibi birinin yanında yer almışlardır, şimdi ise Amerika’nın koruması şemsiyesi altında bulunuyorlar” ifadesini kullandı.
28 Haziran 1981 olayının çok büyük bir olay olduğunu, birçok ders ve ibretleri kendinde barındırdığını belirten İmam Hamenei, İslam İnkılabının önemli olayları ve şehitlerini bugünkü nesle tanıtma konusunda var olan zafiyeti eleştirerek, bu olay üzerinden 35 yılın geçmesine rağmen halen 28 Haziran olayı, şehit Behişti ve bu olayın öteki şehitleri hakkında her hangi bir sinema filmi, bir tiyatro veya bir roman yazılmadığını, bu olayın bugüne kadar canlı kalmasının nedeninin halkın inkılapçı ruhundan kaynaklandığını söyledi.
Mukaddes Müdafaa savaşı harekâtları ve şehitleriyle ilgili kitapların yazıldığını hatırlatan ve halktan özellikle de gençlerden bu eserleri okumalarını isteyen İmam Hamenei, bu alanda birçok kitabın yazıldığını ama halen mukaddes müdafaa savaşının tüm boyut ve özelliklerinin, yüce şehitlerinin özelliklerini tanıtmak için daha çok kitap yazılmasına ve eserin yayınlanmasına ihtiyaç olduğunu, çünkü şehitlerden her birinin davranışı, sözleri ve hareket tarzının marifet ve tanıtım dünyasına açılmış bir kapı olduğunu söyledi.
Mukaddes Müdafaa savaşı döneminin özelliklerinden birinin güçlü Saiklere ve hedeflere sahip her kesimden halk kitlelerinin sahnede bulunması ve savaşın resmi güçlerin tekelinden çıkması olduğunu belirten İmam Hamenei, bugün de hükümet yetkililerine en önemli tavsiyesinin başta ekonomi sektörü olmak üzere muhtelif alanlarda ve sektörlerde halkın kapasitesinden yararlanmak olduğunu ve ekonominin halkçı bir ekonomi özelliğini kazanması olduğunu söyledi.
Konuşmasının bir başka bölümünde ise Ehli Beyt (as)ın harem ve değerlerini savunmak ve harem müdafileri şehitleri meselesine değinen İmam Hamenei, “Bu mesele, tarihin en acayip ve garip yönlerinden biridir ki İran’dan ve öteki ülkelerden güçlü Saiklere sahip imanlı gençler kendi genç eşini, küçük yavrusunu ve rahat yaşamını bırakarak, yabancı bir ülkede Allah yolunda mücadele vermekte ve bu yolda şehit düşmektedir” dedi.
Harem müdafileri şehitlerinin üstün imanları ve onların ailelerinin sabır ve direnişini bu ilginç olayın boyutlarından olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi, bu olayın bir başka boyutunun ise, mümin, mücahitlerle şehitlerin iman ve iradesine dayalı olan İslam Cumhuriyeti nizamının iktidar ve güç unsurları meselesi olduğunu söyledi.
İmam Hamenei İslam nizamı düşmanlarının, İslam nizamının muktedir temellerini idrak etme kabiliyetine sahip olamadıklarını hatırlatarak, şehitler ve onların ailelerinin İslam cumhuriyeti nizamının kaya gibi direklerini oluşturduğunu ve bundan dolayı da nizamın her zaman muhtelif sorunlarla yüzleşmede her zaman muzaffer çıktığını söyledi.
“Nerede inkılaba ve inkılapçı ruha dayandıysak ilerledik ve nerede müstekbir unsurların rızası doğrultusunda değerlerimizden taviz verdiysek, inkılapçı tutumumuzun beyanında çekimser olduysak geri kaldık ve zarar gördük” diyen İmam Hamenei, inkılapçı ruh ve moralle müstekbir düşmana karşı mukabele edilmesi gerektiğini hatırlatarak, Allah’a iman, cihada inanç, mümin ve inkılapçı gençler içerisinde güçlü bir amacın müstekbir cephesiyle eşit olmayan karşılaşmada İslam nizamının güç kaynağı olduğunu, ancak onların bu gerçeği idrak etmekten yoksun olduklarını ve bunun için de acımasız ve şiddet yanlısı metotlara başvurduklarını söyledi.
IŞİD gibi tekfiri terör örgütlerinin tasarlanması ve oluşturulmasının İslam nizamına karşı koymak için uygulanan şiddet içerikli metotların bir örneği olduğunu belirten İmam Hamenei, tekfiri terör örgütlerinin oluşturulması ve onların Irak ve Suriye’deki girişimlerinden asıl amaç İran’a saldırmak olduğunu, ancak İslam Cumhuriyeti nizamının kudret ve gücünün onların Irak ve Suriye’de bataklığa saplanmasına sebep olduğunu bildirdi.
İmam Hamenei, tekfiri terör örgütlerinin Şia ve Sünni arasında hiçbir ayrım gözetmediğini, İslam inkılabının yanında yer alan ve Amerika’nın düşmanı olan her bir Müslümanı hedef seçtiğini belirttikten sonra Bahreyn olaylarına temasla, Bahreyn’de de meselenin Şia ve Sünni meselesi olmadığını, meselenin aslının mağrur, mütekebbir, kendini beğenmiş bir azınlığının zulümle geniş bir ekseriyete tahakkümü meselesi olduğunu bildirdi.
Bahreyn yöneticilerinin mücahit alim Şeyh İsa Kasım’a yönelik saldırgan tutumunun onların akılsızlıklarının bir alameti olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi, Şeyh İsa Kasım’ın Bahreyn halı ile konuşma imkanı olduğu sürece onları şiddet içerikli ve silahlı eylemlerden sakındıran bir kimse olduğunu ama Bahreyn yöneticilerinin, bu mücahit alime saldırmanın yönetime karşı hamasi, yiğit gençlerin karşısından her türlü eylem için var olan engelin kaldırılması manasında olduğunun farkında olmadığını söyledi.
Müstekbir güçler ve onların piyonlarının her zaman halkı ve toplumun imanını tanıma konusunda aciz olduklarını ve yanlış muhasebeye düştüklerini belirten İmam Hamenei, sahih yolun, İslam yolunda hareket ve Allah Teâlâ’ya tevekkül etmek olduğunu ve ancak imanlı, mücahit ve sarsılmaz iradeye sahip bir halkın engellere galebe çalabileceğini ve ilerleyebileceğini söyledi.
İmam Hamenei’nin konuşmasından önce Veliyi Fakih’in temsilcisi ve şehitler ve gaziler kurumu başkanı Hüccetül İslam Şehidi Mahallati yaptığı konuşmada; yeni genç neslin mücahitlerin isarı, fedakarlığı ve yiğitliği ile tanıştırılması zaruretini hatırlatarak, isar ve şehadet kültürünün oluşturulması ve yayılması amacıyla yüksek konsey sekreterliğinin oluşturulması ve etkin hale getirtilmesi, fedai kuruluşlarının yaygınlaştırılması, direniş ekonomisi merkezinin oluşturulması Şehitler Vakfının başlıca çalışmalarından olduğunu belirtti.
bombalı eylemleri İran’da Tekfirci teröristlerin bombalı eylemleri etkisizleştirildi
İran İslam Cumhuriyeti İstihbarat Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Vahhabi-Tekfirci gruplarının Tahran dahil İran’ın birkaç vilayetindeki en büyük komplolarından biri ve bomba eylemlerinin etkisiz hale getirildiği bildirildi.
İran İstihbarat Bakanlığı yaptığı açıklamada, tekfirci teröristlerin başkent Tahran ve birkaç kentte terör eylemi hazırlığındayken, tespit edilerek yakalandıklarını ve eylem planlarının etkisizleştirildiğini bildirdi.
Açıklamada, operasyon sırasında patlamaya hazır birkaç bomba ve yüklü miktarda patlayıcı maddenin ele geçirildiği de aktarıldı.
İran İstihbarat Bakanlığı, ülke içinde ve dışında sahadaki araştırmalar ve teröristlerin sorgulama işlemlerinin devam ettiği için ayrıntılı bilgilerin güvenlik şartları sağlanır sağlanmaz, İran halkıyla paylaşacağını belirtti.
İmam Hamenei: “Amerika’nın Hıyanetleri Kamuoyuna Yansıtılmalı”
Ehli Beyt İmamlarından ikincisi Hz. İmam Hasan Mücteba (as)ın kutlu doğul yıl dönümü akşamı, kültür ehli, Farsça edebiyat ve şiir hocaları, genç ve yaşlı şairler ve Pakistan, Hindistan ve Afganistan’dan bazı şairler İslam İnkılâbı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei tarafından kabul edildi.
İmam Hamenei, bu kabulde yaptığı konuşmada şairleri ülkenin çok değerli sermaye ve zenginliği niteleyerek, şiirin dinamik, zamanında ve ülkenin temel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurması gerektiğine temasla, “Bugün yumuşak savaş türünden başka bir savaş, siyasi ve kültürel bir mücadele söz konusudur, bu karşılaşmada Şiir, etkili bir araç olarak kendi sorumluluğunu yerine getirmelidir” dedi.
Geçen hafta gözlerini hayata yuman meşhur çağdaş şair merhum Hamid Sebzivari’nin anısını saygı ve rahmetle anan İmam Hamenei, medihe ve marş şiirinin genel kapsama alanı ve hızının tüm şiir türlerine kıyasla çok daha fazla olduğunu, marşın yeni bir bahar havası gibi hızla topluma nüfuz ettiğini bunun için güzel marş ve medihelerin üretimine özen gösterilerek bu husustaki ihtiyacın ve boşluğun giderilmesi gerektiğini söyledi.
Şiir konumunu da hatırlatan ve şairlerin ülkenin en aziz ve seçkin sermayelerinden olduğunu belirten İmam Hamenei, bu sermayenin ülkenin en kritik durumunda ve ülkenin siyasi, kültürel, halk ilişkileri, sosyal bağlar ve dış düşmanla karşı karşıya bulunduğu dönemlerde sahneye gelmesi ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini söyledi.
“Şiir canlı olmalı ve ülkenin cari meseleleri ve ihtiyaçları karşısında tavır ortaya koymalıdır” ifadesini kullanan İmam Hamenei, çok geniş alanda canlı ve hedefli şiir ve marşların, medihelerin yayılması zaruretine ilişkin olarak Radyo-Televizyon ve öteki sorumlu kuruluşların bu konudaki sorumluluklarına değinerek “Bugün geçmişe oranla, Filistin, Yemen, Bahreyn, mukaddes müdafaa, dalgıç şehitleri, harem savunucuları şehitleri veya Nijerya’nın mazlum, yiğit ve kararlı şeyhi Şeyh Zakzaki gibi mücahitlerin mazlumiyeti hakkında yazılan şiirler gibi canlı ve güzide şiirler yazılmaktadır. Ama ne yazık ki bu güzel ve moral verici şiirler layıkıyla yayınlanmamakta ve yansıtılmamaktadır. Bu hususta tembellik ve noksanlık mevcuttur” dedi.
Kapsamlı Ortak Eylem Planı KOEP’le ilgili Amerikalıların sergiledikleri hıyanetlerin açıklanmasının canlı şiir alanındaki faaliyet konularından bir başkası olması gerektiğini belirten Ayetullah Hamanei, siyaset adamlarının yanı sıra sanatçılar ve özellikle de şairlerin bu gerçekleri kamuoyuna aktarmaları gerektiğini söyledi.
İmam Hamenei, ayrıca inançsız, başıboş sanatçıların takdir ve tebliğ edilmesi hususundaki bazı yanlış girişimleri de eleştirerek, “Maalesef bazen İslam ve İslam İnkılâbı kavramlarına en ufak bir eğilim göstermeyen bir fert anılmaktadır. Ama tüm ömrünü ve sanat hünerini İslam ve İnkılâp uğruna harcayan sanatçı ilgi görmemekte ve takdir edilmemektedir” dedi.
İslam İnkılâbı Rehberinin bir sonraki tavsiyesi ise nohe ve mersiye, ağıt içerikli şiirlerin halk ve özellikle de gençler içerisinde büyük ilgi uyandırması ve yansıması fırsatından yararlanılması meselesiydi.
Şah rejimine karşı mücadele yılları veya mukaddes müdafaa savaşı dönemlerindeki hamasi ve anlam dolu şiir ve marşlardan, mersiyelerden örneklere değinen İslam İnkılâbı Rehberi, elbette bugünkü mücadele alanı ve savaş çeşidi inkılâbın ilk yıllarına ve mücadele dönemine göre farklı olduğunu, bugün yumuşak savaş, siyasi, kültürel ve güvenlik savaşlar tecrübesinin yaşandığını ve bu alanda artık düşünceler ve iradelerin mücadele halinde olduğunu ve bu mücadele alanında en etkili araçlardan birinin ise şiir olduğunu söyledi.
Filistin, mukaddes müdafaa, bölge, Yemen gibi mevzulardaki şiirlerin tercüme ve yayınlanması ve dualar ve dini metinlerin şiire dönüştürülmesi ve masum imamların tanıtılmasıyla ilgili anlamlı ve güçlü metinlerin şiirleştirilmesi Ayetullah Hamanei’nin bir sonraki tavsiyelerindendi.
İslam İnkılâbı Rehberi ayrıca şiir seviyesinin yükseltilmesi ve şairlerin ilerleme yolunda kesinlikle kendi hareketlerini durdurmamaları zaruretini hatırlatarak, Şiir seviyesinin yükseltilmesi ve şairlerin eğitimi amacıyla sosyal toplulukların takviye edilmesi ve desteklenmesi gerektiğini söyledi.
İslam İnkılâbı Rehberi’nin konuşmasından önce toplantıda bulunan şairlerden 23 kişi kendi şiirlerinden örnekler okudular.
Şairler ayrıca akşam ve yatsı namazını İslam İnkılâbı Rehberi’nin imamlığında kılarak, Ayetullah Hamane’nin iftar ziyafetine katıldılar.
Ayetullah Cevadi Amuli: Oruç Tutanın Mükâfatı Hakkın Likasıdır/Kendimizi ucuza satarsak zarar etmişizdir
Şii taklit mercii açıkladı: insanın kendisine, Allah’tan başkasına ve değişken olan her şeye gönül bağlaması yazıktır; çünkü Allah’tan başka her şey değişim ve yok olmanın eşiğindedir ve insanın mükâfatı olamaz; oruçlunun mükâfatı ancak Allah’ın likasıdır.
Ayetullah Cevadi Amuli “İbadetlerin Hikmeti” isimli kitabında orucun takvanın derecelerini kazanmadaki rolü konusunu işledi ve Hakkın likasının oruç tutanın mükâfatı olduğunu açıkladı.
Bu büyük arif ve filozof, orucun insanın takvaya ulaşması için olduğunu vurgulayarak şunları yazdı: Oruç takvaya ulaşmak içindir: “Takvaya ulaşasınız diye…” Takvalı insanın iki derecesi vardır: Birincisi nimetlerin bol olduğu cennettir: “Hiç şüphesiz takva sahipleri cennetler içinde ve ırmakların başlarındadırlar.” ve tüm bunlar zahiri lezzetlerdir. Diğeri ise Allah katındaki makama ulaşmaktır: “Muktedir hükümdarın nezdinde doğruluk meclisindedirler”. Artık bu merhalede elma armut yoktur; çünkü cennet ve nehirler cisim ve bedene has yiyecek ve içeceklerdirler, ama Hakkın likası ve Hakla buluşma ruh içindir. İşte bu, orucun sırrı ve batınıdır.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular: “Oruçlu için iki mutluluk vardır: Birisi iftar ederken ve diğeri Allah ile buluştuğunda”. Diğer bir yerde yine tekit ediyor ve buyuruyor ki: “ Oruçlu için iki mutluluk vardır. İftar ettiği zaman ve yüce Rabbini mülakat ettiği zaman”.
Ayetullah Cevadi Amuli açıklamalarına şöyle devam ediyorlar: Oruçlu bazı dualarda Allah’tan tam cemali istiyor: “Allah’ım! Senden senin en güzel cemalini istiyorum ve senin cemalinin tümü güzeldir.”
Hakla Buluşma Oruçlunun Mükâfatıdır
Bu taklit mercii kitabında şöyle yazıyor: Tanınmış şair Nizami Gencevi mecazi ve hakiki aşkın beyanında şunları söylüyor: Leyla sonunda hastalanınca annesine şöyle vasiyet etti: “Anneciğim! Benim mesajımı Mecnun’a ulaştır ve ona de ki: Eğer birine âşık olmak istersen bir defa ateşi yükselince yok olup giden birine gönül bağlama!”
İnsanın kendisine, Allah’tan başkasına ve değişken olan her şeye gönül bağlaması yazıktır; çünkü Allah’tan başka her şey değişim ve yok olmanın eşiğindedir ve insanın mükâfatı olamaz; oruçlunun mükâfatı ancak Allah’ın likasıdır.
Ayetullah Cevadi Amuli konunun devamında şunları yazıyor: Bize denildi ki, Ramazan ayının seher vakitlerinde mutlak cemali isteyin ve dinlemekle yetinmeyin; zira ki dinlemek istemekten farklı bir şeydir. İnsan nasıl yüce makamlara yükselebilir ki bize denildi ki şöyle söyleyin: “Allah’ım! Senden senin en nurlu nurunu istiyoruz ve senin tüm nurun nurludur, ışıldamaktadır.” Mübarek Ramazan aylarında bizlere bu duaları öğrettiler; çünkü oruçlu insanın böyle sözleri söylemeye liyakati vardır ve bu ağızdan şu sözler çıkabilir: : “Allah’ım! Senden senin en güzel cemalini istiyorum ve senin cemalinin tümü güzeldir.”
Burada söz konusu huri, gılman, elma, armut, cennet ve nehir değildir; söz konusu olan manevi kemaller ve erdemlerdir ve insan bu makamlara ulaşabilir. Eğer insan bu makamlara sahip olmasaydı, bizlere bu duaları okuyun emri verilmezdi. Öyleyse bu makamlara ulaşılabilir; çünkü müstehap oruç tutulabilir ve iftarlığını esir olan bir gayri Müslime verilebilirsin.
Eğer insan el değirmeni ile un öğütür ve ondan ekmek yapar ve onu esire verir de “Sizlere Allah’ın rızasını kazanmak için yiyecek veriyorum…” derse bu mümkündür; zira “Nereye dönerseniz dönün orası Allah’ın veçhidir”. Eğer “ismet hanedanı”nın hizmetçisi Fizze, yiyecek verme olayında hazır olabiliyorsa, bizlerin de bu makama ulaşabileceği ortaya çıkar. Kendimizi ucuza satarsak zarar ederiz.
Bahreyn Muhalefet Lideri Şii Alimi Vatandaşlıktan Çıkarttı
Bahreyn Krallığı, mezhepçiliği teşvik ettiği gerekçesiyle ana muhalifetin dini lideri Qassim'i vatandaşlıktan çıkarttı.
Bahreyn hükümeti, krallıkta mezhepçiliği ve şiddeti teşvik etmekten dolayı Şii din adamı İsa Ahmed Qassım'ı gözaltına aldı.
Bahreyn hükümetinden bugün yapılan açıklamada ülkenin önde gelen Şii din adamı İsa Ahmed Qassim'ı vatandaşlıktan çıkarttı.
Bahreyn İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada Qassim için, "Görevini kötüye kullandı. Mezhepçiliği ve şiddeti teşvik ederek yabancı çıkarlarına hizmet etti" denildi.
Qassim Bahreyn'de ana muhalefeti grubunun manevi lideri olarak tanınıyor. Qassim'in tutuklanmasının ardından protestocular Qassim'in evinin dışında toplanarak dayanışma gösterisi düzenledi.
İran'ın gölge komutanı Kasım Süleymani'den Bahreyn'e tehdit: Bedelini ağır ödersiniz
İran'ın Suriye ve Irak'taki iç savaşlarda Şii güçlere komutanlık yapan Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani, Şii lider Ayetullah Şehy İsa Kasım'ı vatandaşlıktan çıkardığı için Bahreyn'i tehdit etti.
Yarı resmi Fars haber ajansının haberine göre Süleymani, "Manana rejimi Ayetullah Şeyh İsa Kasım'dan uzak dursun yoksa El Halife hanedanlığını devirecek silahlı bir direniş de dahil bunun bedelini ağır öder" dedi.
Nadiren basına açıklama yapan Süleymani, yazılı açıklamasında Bahreyn yönetimini uyarıp, "Rejimin devrilmesi ödeyeceğiniz bedelin sadece hafif bir kısmı olur" ifadelerini kullandı.
HİZBULLAH'TAN AÇIKLAMA
Şii liderin vatandaşlıktan çıkarılması adımının ‘çok tehlikeli’ olarak algılandığı ifade edilen açıklamada, “Hizbullah, ilahiyatçı ve cesur lider Şeyh İsa Kasım’ın vatandaşlıktan çıkarılması yönünde Bahreyn rejiminin attığı bu benzeri görülmemiş adımı kınıyor” dendi.
Bu adımın, ülke yönetiminin müzakere ve değişim için fırsat bırakmadığının kanıtı olduğunu kaydeden Hizbullah, “Ülke yönetimi, aptallığı yüzünden halkı, bu diktatör rejimi için cezaya dönüşecek zor kararlara itiyor” diye açıkladı.