کارگر

کارگر

İran İslam Cumhuriyeti dış siyasetinde komşularla tüm alanlarda ilişkilerin geliştirilmesi en öncelikli olanıdır. Bunun için de İran, kendi komşularıyla ilişkileri bütün alanlarda geliştirmek hususunda tüm imkanları kullanarak ve bu konuda gelecek tekliflere her zaman açık olmuştur

Bakü’de düzenlenen İran-Rusya-Azerbaycan üçlü Liderler zirvesinde konuşan İslami İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, oturumun görüş açıların açıklanması, istişareler yapılması, ilişkilerin gözden geçirilmesi ve ortak menfaatlerin ilerletilmesi için uygun fırsat hazırladığını belirtti ve komşu ülkelerle tüm alanlarda ilişkileri geliştirmenin İran’ın temel dış politikası olduğunu söyledi.

Öte yandan İran, Rusya ve Azerbaycan Cumhuriyeti cumhurbaşkanları Hasan Ruhani, Vladimir Putin ve İlham Aliyev'in üçlü görüşmesi ardından basın mensuplarına açıklamada bulunan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Bakü zirvesi kapanış bildirisinde, üç ülkenin muhtelif alanlarda daha fazla teamüllerin yapılması konusunda görüş birliğine vardıklarını bildirdi.

İran bu konuda  gelebilecek her türlü olumlu, müsbet teklif ve önerilere açık olduğunu bildirdiği gibi hatta aynı zamanda bizzat kendisi de bölgesel barış ve güvenliğin, istikrarın sağlanması ve temellerinin güçlendirilmesi yönünde de çok ciddi çalışma ve teklifleri olmuş ve bu yönde şimdiye kadar karşılıklı saygı çerçevesinde önemli adımlar atmıştır.

Nitekim İran'ın BM Teşkilatına, her türlü şiddetten arınmış ideal bir dünyanın tahakkuku, şiddet ve aşırıcılığa karşı ortak bir mücadelenin verilmesini teklif etmesi İran'ın bu eğilimiyle ilgili sadece bir örnektir.

Şimdi de İran, Rusya ve Azerbaycan Cumhurbaşkanlarının katılımıyla Bakü'de üçlü zirve toplantısının düzenlenmesi ve zirvede söz konusu liderlerin açıklamaları özel bir önemi haizdir.

Ruhani, günümüz dünyasında bir ülkenin tek başına sıkıntılarla mukabele ve fırsatlardan yararlanmaya kadir olmadığını ve her ülkenin refah ve gelişmişliğini arttırmasının diğer ülkeler özellikle komşularıyla işbirliğine bağlı olduğunu söyledi.

İran’ın diğer ülkelere karşı politikasının kazan-kazan esasına bağlı olduğunu ifade eden Ruhani, bu doğrultuda İran açısında bölge ülkeleriyle ortaklıkları ve çoklu diyalog mekanizmalarının yararlı olduğunu düşündüğünü söyledi.

İran'ın dış siyasette önemli vurguladığı husus karşılıklı saygı ilkesine dayalı olarak gelişitirilecek dostluk ve komşuluk ilişkileridir. Aslında bu husus İran İslam Cumhuriyetinin dış siyasetinin temelini oluşturmakta ve başka ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi bu açıdan takip edilmektedir.

Eğer bu açıdan Bakü zirvesi değerlendirilecek olursa bölge ülkelerinin kaderini yakından ilgilendiren bir kaç önemli kriter gündeme gelmektedir. Bu kriterlerden birincisi komşu ülkelerle ortak katılımlara yönelmek ve çok yönlü diyalog mekanizmalarından yararlanmaktır. Bu husus bölgesel meselelerin önemli bir bölümünün çözümüne gerekli alt yapıyı oluşturabilir.

İkinci kriter ise bölge ve komşu ülkeler arasında kültürel ve dini ortak yönlerin varlığıdır. Örneğin bu hususta İran ve Azerbaycan demir yolunun birleştirilmesi ve Kuzey-Güney taşımacılık koridorun bir an evvel tamamlanmasıyla ilgili anlaşma örnek gösterilebilir.

Bu alanda var olan üçüncü kriter ise güvenlik işbirliği alanına girmektir.

Bakü zirvesi öyle bir ortamda düzenlenmiştir ki din ve ideoloji kisvesi altında  terörizm ve radikalizm, organize suçlar, uyuşturucu madde kaçakçılığı ve bölücü, ayrılıkçı cereyanların bir virüs gibi bölgeyi kasıp kavurmaktadır.

Nitekim son yıllarda dünya ve bölgede yaşanan olaylar tecrübesi hiç bir ülkenin tek başına tüm bu sorunların uhdesinden gelemeyeceği gerçeğini gözler önüne sermiştir. İran İslam Cumhuriyeti pratikte şunu göstermiştir ki gerek Rusya olsun ve gerekse öteki komşularla ilişkisinde her zaman olumlu yapıcı bir ilişki peşinde olmuştur. toplu adımlara ihtiyaç olduğu dönemlerde de İran iş ehli olduğunu pratikte göstermiştir.

İran nükleer meselesinin çözümü doğrultusunda İran ve Rusya arasında gelişen son yıllardaki ilişkiler, ayrıca iki ülkenin Suriye krizinin çözümü doğrultusundaki ortak yaklaşımı öteki ülkeler içinde model ve örnek olacak bölgesel işbirliği için iyi bir örnektir ve bu örneğin hatta üçlü ilişkilerde de başarı şansı yüksektir.

Üç ülkenin geniş enerji kaynakları ve coğrafi konumlarının ilişkilerin arttırması için iyi bir fırsat olduğunu ifade eden Ruhani, ‘’Terörizm, bölge dışı ülkelerin bölgeye müdahaleleri, siyasi unsur olarak ambargoların baskı aracı olarak kullanılması, çevre sorunları, uyuşturucu kaçakçılığı, ayrılıkçı hareketler, siber suçlar ve organize suçlar ortak tehditlerdir ve bunlarla başa çıkmak için üç ülke daha çok işbirliği yapmalı’’ ifadesini kullanması aslında bu gerçeğe işaret etmektedir.

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı İbrahim Rahimpur, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleştirilecek görüşme öncesinde açıklamalarda bulundu.

“İran, Putin’le birlikte Erdoğan’a bölgesel meseleler, Irak ve Suriye konusunda doğru kararı verebilmesi için yardım etmek istiyor” diyen Rahimpur, Türkiye’ye dikkat çekti.

“Bana göre, hem Ruhani hem de Putin (Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan’a yardım edip ona destek göstermeye hazır. Putin ve Ruhani’nin verebileceği bu desteği ne Arap ne de Batı ülkeleri sağlayabilir” ifadelerini kullanan Rahimpur, “Bölgemizin Rusya, İran ve Türkiye’nin iyi ilişkileri içerisinde olmasına ihtiyacı var” diye ekledi.

Bu yardımın öncelikle ‘Türkiye liderliğine tavsiye vermek şeklinde’ gerçekleşebileceğini belirten Rahimpur, “Bunu da ekonomik meseleler, ekonomik destek izler. Ardından da ilişkiler stratejik bir hâl alır ve elbette bu durum her şeyi etkiler” diye konuştu.

Öte yandan Rahimpur, yabancı devletlerin Türkiye’deki darbe girişiminde payı olduğuna dair iddiaları da değerlendirdi.

“Türkiye’ye askeri destek sağlayan ülkeler darbe girişiminin arkasında olabilir. Biz Türkiye’ye ne askeri destek sağlıyoruz ne de darbe girişimine katıldık” diyen Rahimpur, ABD’nin sürece dahil olduğu iddiaları hakkında bilgi sahibi olmadığının altını çizdi.

Ayrıca Rahimpur, İran’ın Bakü’de yapılacak İran-Rusya-Azerbaycan görüşmelerine Türkiye’nin katılmasını isteyeceğini belirtip “Koşullar normal olsaydı Erdoğan da bu toplantıya katılabilirdi” ifadelerini kullandı.

İran’ın üçlü formatta Rusya ve Türkiye’yle işbirliği yapmaya hazır olduğunu da ekleyen Rahimpur, “Ana amacımız bölgede barışın sağlanması. Bölgeyle ilgili kararları vermesi gerekenlerin, bölge dışındaki ülkeler değil, bu bölgede olan ülkeler olması gerektiğini düşünüyoruz. Zira bölgesel problemleri Arap ve Batı ülkelerine göre çok daha kolay çözebiliriz” vurgusunu yaptı.

İmam Hamenei; bu gün öğlenden sonra İstihbarat Bakanı, Bakan Yardımcıları ve bakanlık müdürlerini kabul ederek; bu bakanlığı İslam düzeninin uyanık ve bakan gözü olarak nitelendirdi.

İmam Hamenei; İstihbarat Bakanlığının düzenin sert kabuğu olduğunu vurgulayarak ve bu bakanlığın çalışanlarının gece gündüz çalışmalarına teşekkür ederek, İslam İnkılabının sürekli ve devamlı olacağının sadece iman şartına bağlı olduğunu açıkladı.

İmam Hamenei; dünya istikbarının İslami Nizam karşısında, inkılabın birinci gününden yaptıkları tüm komplo ve hilelerine rağmen başarısız olması, bizim imana dayanmamızla olmuştur.

İslam İnkılabı Rehberi, İslam inkılabı halkın ve yetkililerin imanının zayıflatılması için yapılan her bir eylemin ihanet olduğunu söyleyerek, bu yıllar içinde ülkeyi koruyan tek güç iman gücü olmuştur ve böyle güçlü ve işler silahı zayıflatmak ülkeye büyük zararlar verecektir dedi.

İmam Hamenei, İslam İnkılabının temellerinin İmam Humeyni’nin açık, net konuşmaları ve yazıları olduğunu vurgulayarak; dünya istikbarının başı olan Amerika ile ayrım hattı oluşturmak İmam Humeyni’nin en net düşüncelerindendir ve bu konuda hiçbir müsamaha göstermemiştir.

İstihbarat Bakanı, bu görüşmede İmam Hamenei’ye istihbarat konuları hakkında rapor verdi.

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın münafıkların Paris’teki lideri Meryem Recevi ile görüşmesi, Filistinli politikacılar ve analistler arasında büyük bir kınama dalgası oluşturdu.


Filistin Devlet Başkanı, Suudilerin petrol dolarlarıyla, Filistin halkının değerlerine ihanet etti ve Cumartesi gecesi Paris’teki münafık terörist grup lideriyle görüştü.

Filistinli kaynakların ifadesine göre; Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, İran ile sorun yaratarak özellikle de Siyonistlerin, Mahmut Abbas’ın siyaset döneminin sona erdiği yönündeki haberlerin artmasıyla birlikte, Arabistan’ı memnun etmeye ve böylece devlet başkanlığı makamını uzun bir süre daha korumaya çalışıyor.

İsrail basını son zamanlarda Mahmut Abbas’ın yerine geçecek kişilere hakkında önerilerde bulundu ve bu konu Filistin Devlet Başkanının daha fazla iktidarda kalabilmek için, Suudilere daha çok yakınlaşmasına neden oldu.

İran Dışişleri Bakanı Danışmanı Hüseyin Şeyh El-İslam, Mahmut Abbas’ın münafıklarla görüşmesinin ardından, Fetih Merkez Komitesi Üyelerinden olağanüstü bir toplantı düzenlemelerini istedi.

Şeyh’ul İslam şu ifadelerde bulundu: “Mahmut Abbas’ın daha önceleri de sergilediği tutum ve tavırlar, onun Amerika’nın kuklası olduğunu göstermektedir. Öyle ki onun İran inkılabı öncesinde casusluk yuvalarında Amerika ile işbirliğini gösteren belgeler, Mahmut Abbas’ın CIA ajanı olduğunu ortaya koymaktadır.”

Fetih Hareketi liderlerinden biri, Mahmut Abbas’ın münafıkların lideri ile görüşmesiyle ilgili olarak şunları söyledi: “Mahmut Abbas’ın bu eyleminden dolayı çok şaşkınız. O, Filistin’e döndüğünde Fetih Merkez Komitesine Meryem Recevi ile görüşmesinin nedenleri hakkında bir açıklamada bulunmalıdır.

Mahmut Abbas’ın bu ziyareti Filistin meselesi lehine bir ziyaret olmayıp, bizim Fetih Hareketindeki ilkelerimize de aykırıdır. Biz ülkelerin iç işlerine müdahale edilmesine karşıyız. Bunun dışında Mahmut Abbas, Türkiye’deki darbecileri kınamıştır ve bizim için İran karşıtı darbeciler de kabul edilir değildir.”

Bir diğer fetih Hareketi temsilci olan Halil İlham’da Paris’teki münafıkların toplantısına katılmıştı.

İsminin açıklanmasını istemeyen bu Fetih Hareketi lideri, Halil İlham ve Fetih Hareketinin diğer temsilcilerinin münafıkların toplantısına katıldıklarına dair bir bilgiye sahip olmadıklarını söyledi ve şu ifadelerde bulundu: “ Ben de diğer Fetih Hareketi liderleri gibi bu haberi basından duydum ve bu durum, bu grubu Paris’teki toplantıya gönderen kişinin akılsızlığını göstermektedir.

Filistin’in şu anki çok kötü durumu dikkate alınarak ve İsrail’in birbiri ardına ve sürekli olarak bize zarar verme peşinde olduğu düşünülerek, bir Müslüman ülkeyi hoşnut etmek için başka bir Müslüman ülkeye düşman olmamalıyız.”

Bu Fetih Hareketi Lideri, Filistin Hükumetinin koalisyon şeklini eleştirerek şunları söyledi: “Bölgede İsrail ile mücadeleyi hedef almayan ve Kudüs’ü kurtarmaya yönelmeyen tüm koalisyonlar şüphe uyandırıcı ve soru işaretleriyle doludur.”

Demokratik Cephe Siyasi Ofisi Üyesi Tellal Ebu Zarif, Filistin’in kurtarılmasıyla ilgili olarak basın mensupları ile yaptığı röportajda, Filistin meselesini Dünyanın önemli meselelerinden saymayan bölgesel tüm koalisyonlara karşı olduğunu açıkladı ve şunları söyledi: “ Filistin halkı, ulusal özgürlük aşamasındadır ve bütün İslam ülkelerinin desteğine ihtiyacı vardır ve İran İslam Cumhuriyeti, Filistin direnişine destekte, olumlu ve aktif bir rol oynamaktadır.”

Filistinli bu politikacı da Mahmut Abbas’ın münafıkların lideri ile görüşmesinin Filistin zararına olacağını belirterek şunları söyledi: “ Biz daha önde de buna benzer, bir tarafın zararına olacak şekilde taraflı bir duruş sergiledik ve bu yüzden de ağır bedeller ödemek zorunda kaldık.”

Tellal Ebu Zarif, Filistin Kurtuluş Örgütünün tek taraflı bakışını eleştirerek Filistinli grupların ulusal uzlaşma ilkesine bağlı kalarak, diğer ülkelerle herhangi bir çatışmaya girmekten kaçınacağına dair ümitli olduğunu belirtti.


Türkiye’de İslami Eylemler Olduğu İçin Amerika Türkiye’de Darbe Girişiminde Bulundu
 
İmam  Hamenei  binlerce kişiyi kabul ettiği görüşmede; İran ve bölgenin durumu ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

İmam Hamenei, İran’ın kalkınmasını; ülke içindeki kaynaklara dayalı olarak gerçekleşeceğini vurgulayarak; İran’ı örnek bir ülke olma seviyesine taşımak için stratejilerimiz ve planlarımız olmalı ve herkes bu hedef uğrunda tembellik yapmadan ve düşmanlara güvenmeden çaba sarf etmelidir.

 İmam Hamenei, düşman bizim yolumuz üzerinde durmadan engel çıkartıyor. Bu engellere karşı tabi akıllıca tedbir almak gerekiyor ama düşmana hiçbir zaman itimat edilemez. Son örneği de Nükleer Anlaşma meselesidir. Anlaşmayı yapan diplomatlarımız şimdi ABD’nin anlaşmayı ihlal ettiğini söylüyorlar. Şimdi anlaşmanın üzerinden 6 ay geçiyor ama halkın hayatında hiçbir olumlu etkisi olmamıştır.

 İmam Hamenei, ben geçen yıl da Nükleer Anlaşmanın bizim için bir örnek ve tecrübe olacağını söylemiştim. Şimdi Amerikalıların nasıl davrandıkları ortadadır. Onlar sözde vaat veriyor ama pratikte bizim aleyhimize komplo kuruyorlar. Nükleer Anlaşma tecrübesi, hiçbir meselede Amerika ile itimat üzerinde müzakere edilemez gerçeğini bize gösterdi.

İslam İnkılabı Rehberi; bölge konularında da ABD ile müzakere düşüncesini öldürücü zehir olarak değerlendirerek konuşmasını şöyle sürdürdü: Biz, kendi yolumuzu gitmeliyiz. Düşmanla müzakere sizi hak yoldan saptırabilir. Onlar, sizden imtiyaz alıp, karşılığında hiçbir şey vermezler. Bu, emperyalizmin özelliğidir.

İmam Hamenei, konuşmasının devamında bölge konularına değinerek Suudi devletinin Siyonist Rejimle ilişkilerinin açığa çıkmasını İslam ümmetinin sırtına saplanan bir hançer olduğunu açıklayarak; bundan başka Yemen’e saldırı, evlere, hastanelere, okullara kesintisiz füze yağdırmak ve sürekli çocukları katletmek bu devletin diğer bir suçudur.

İslam İnkılabı Rehberi Suudi Arabistan’ın siyasetleri konusunda: Suudi devleti bu gün akılsız kişilerin elindedir. Ama olayların dikkatlice analizi bu olayların tümünde ABD’nin parmağı olduğunu gösteriyor.

 İslam İnkılabı Reheberi konuşmasının devamında; Suudilerin cinayetleri, Amerika’nın silahları ve onların yeşil ışığıyla yapılıyor. BM uzun zamandan sonra bu işi kınama kararı alıyor; para, tehdit ve baskı ile onların ağzını kapatıyorlar. BM’nin yüzü kara sekreteri bu işi itiraf etti ama o itiraf yerine kalıp insanlığa ihanet etmemek için görevini bırakmalıydı.

 İmam Hamenei; Türkiye’deki son darbe girişimine işaret ederek devam etti; Amerika’nın düşmanlığı sadece İslam Cumhuriyetine değildir. Türkiye’nin son olaylarında da darbenin Amerikalıların girişimiyle hazırlandığı yönünde çok büyük bir ittiham vardır. Bu mesele ispat olursa Amerika için çok büyük rezillik olacaktır.  Türkiye Amerika’nın bölgesel müttefikidir. Ama Amerikalılar İslam ve İslami eğilimlere düşmandırlar.  

İran İstihbarat Bakanlığı'nın Tevhid ve Cihat Terör Örgütü'ne ağır darbe vurduğu belirtildi.

İran İstihbarat Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ülkenin Batı bölgelerinde tekfirci-selefi anlayışının yayılması nedeniyle oluşturulan bu terör örgütünün, Şii ve Sünni gözetmeden düşüncelerini reddeden kişiyi tekfir edip canına kıydığı bildirildi.

Vahabilik fırkasından etkilenen Tevhid ve Cihat Terör Örgütü'nün halk arasında ilk olarak “Ebubekir Örgütü” olarak anıldığını duyuran İstihbarat Bakanlığı, açıklamada "İran’nın güven ve istikrarını bozmaya çalışan örgüt, aşırıcı bir anlayış ile İslam’ın asıl öğretilerini görmezden gelerek, terör saldırısı planlamaya fırsat arıyor. Şu ana kadar birçok sivil ve askeri şehit eden bu terör örgüt, İran genelinde çok sayıda silahlı saldırı düzenlemiştir" ifadelerine yer verdi.

Açıklamada, bu terör örgütüne mensup 102 kişinin ölü ve diri olarak ele geçirildiği belirtildi.

İran ile 5+1 arasında sağlanan nükleer işbirliği anlaşmasından geçen bir yılın değerlendirilmesi yapılıyor.


İran ile 5+1 ülkeleri arasında imzalanan Nükleer İşbirliği Anlaşmasının birinci yıldönümünde yapılan değerlendirmeler, anlaşmanın ticari bir anlaşma olmadığı ve sonuçlarının da biraz zaman alacağı yönünde olsa da ABD'nin verdiği sözlere bağlı kalıp kalmayacağına dair ise ümitsiz ifadeler kullanılıyor.

Önceki gün İRİB birinci kanalında açıklamalarda bulunan İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Nükleer Müzakere Heyeti Üyesi Abbas Erakçi,İran'ın anlaşmaya bağlı olarak hareket ettiğini ve batılı ülkelerin anlaşmayı ihlal etmesi halinde İran'ın da karşı adım atacağını belirtirken, bu gün basın karşısına çıkan İran nükleer müzakere heyeti üyelerinden Hamid Beidinejad, yıllar süren zorlu ve oldukça karmaşık müzakerelerden olumlu bir sonuç alındığını, anlaşmanın da bütün dünya için örnek oluşturacak bir niteliğe sahip olduğunu dile getirdi.

Hamid Beidinejad, nükleer anlaşmanın henüz başlarında olduğunu hatırlatarak, “müzakere döneminde de anlaşmayı imzalarken de anlaşmanın uygulanmasının öyle kolay ve rahat bir süreç olmayacağını ön görüyorduk” diye konuştu.
Geçen bir yıl içerisinde anlaşmanın uygulanmasının büyük oranda memnuniyet verici olduğunu da belirten Beidinejad, “anlaşmanın şu ana kadar ihlal edilmediğine inanıyoruz. Diyalogların, istişarelerin ve müzakerelerin yapılması ve çıkan sorunların çözülmesine katkı sağlayacağına inanıyorum” diye konuştu.

BM Genel Sekreteri Baan Ki Moon'un, İran'ın nükleer faaliyetlerine dair raporu ve İran ile UAEA arasındaki mesafeli ilişkilere dair soruya cevap veren Beidinejad, “BM Genel Sekreterinin raporu henüz taslak aşamasında, tamamlanmış bir rapor değil. Taslak raporun metni bile çelişkilerle dolu. Bildiğimiz kadarıyla raporda düzenlemelerle ilgili istişareler devam ediyor. Ümit ediyorum bu düzeltilir bir durumdur. İran anlaşma ile bütün dünyaya nükleer silah peşinde olmadığını, nükleer faaliyetlerinin barış amaçlı olduğunu ispat etmiştir” ifadelerini kullandı.

ABD Kongresinin İran'ın uzun menzilli füzelerini bahane ederek, İran'a yönelik yaptırımlarına dair tutumlarına da temas eden Beidi nejad, “ İran'ın füzeleri ve gücü İran'ın ulusal çıkarlarına hizmet etmektedir. Tamamen savunma amaçlıdır, İran'ın toprak bütünlüğünü savunmaya yöneliktir. Biz ulusal çıkarlarımızı başkalarının yorumları ve değerlendirmeleriyle belirlemeyiz. İran'ın nükleer faaliyetleriyle füzeleri arasında bir bağlantı da yoktur. Füzelerimizin gücü başka ülkeleri ve bölgeyi de tehdit amaçlı değildir. Anlaşmada yer alan maddelerde yaptırımların kaldırılmasına dair verilen sözleri batılı ülkelerce yerine getiriliyor. Uçak ve uçak yedek parçaları, otomobil alımı ve teknolojisinin getirilmesi konularında anlaşmalar imzalandı. Nükleer anlaşmaya sadece bir ekonomik anlaşma olarak da bakmamak gerekiyor. Gerçekçi ve önümüzü görerek değerlendirmek gerekiyor” diye konuştu.


Nükleer anlaşma ardından bölge ülkelerinin tavırlarına da işaret eden Beidinejad, “Anlaşma, İran'ın bölge ve uluslararası barış da önemli bir aktör olduğunu gösterdi. İran'ın dünya ve bölge barışındaki rolü açıktır. Anlaşmadan sonra bölge ülkeleriyle daha iyi ilişkiler kurmayı bekliyoruz. Bölge ülkeleriyle bazı konularda görüşmelere de hazırız” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise dün yaptığı basın toplantısında, “P5+1 ülkelerinin sözlerine durmamaları durumunda İran’ın hızlı bir şekilde nükleer programına döneceğini” söylemişti.
İslam İnkilabı Rehberi İmam Ali Hamaney’de bir çok konuşmasında, ABD’nin anlaşma çerçevesinde verdiği sözleri tutmadığını vurgulayarak, “Nükleer Anlaşma’yı iptal edebileceklerini” belirtmişti.

İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif, Nijerya cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanıyla yaptığı görüşmede, Şeyh İbrahim Zakzaki’nin serbest bırakılmasını istedi.

 İran heyetinin  Nijerya ziyaretinde  yer alan Camiatül Mustafa (S) kurumunun temsilcisi Ali Fellah Zerrumi,  yaptığı açıklamada, İran dışişleri bakanı Zarif’in  Nijerya cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanı ile görüşmesinde,  Şeyh İbrahim Zakzaki’nin sağlık durumundan dolayı duyduğu kaygıyı dile getirdiğini ve onun bir an önce serbest bırakılmasını istediğini ve   bütün İslami fırkaları vahdetin sağlanmasına davet ettiğini söyledi.

Ali fellah Zerrumi, İran dışişleri bakanı Zarif’in, İbrahim Zakzaki’nin serbest bırakılmasının kesinlikle Nijerya’da Boko Haram gibi aşırılık yanlısı gruplarla mücadelede etkisinin olacağını söylediğini bildirdi.

Zarif, Şeyh İbrahim  Zakzaki’nin   sağlığından dolayı  kaygısını bildirirken onun sağlık açısından bir an önce tedaviye ihtiyaç duyduğunu söyledi.

Bilindiği gibi Nijerya’nın tanınmış İslam alimlerinden Şeyh İbrahim Zakzaki,  ordu ve emniyet güçlerinin 13 aralık 2015 tarihinde evine ve Hüseyniye’ye düzenlediği saldırıda tutuklanarak cezaevine götürülmüştü. Sözkonusu  saldırı  sırasında çok sayıda  Nijeryalı müslüman öldürülmüş ve yaralanmıştı.

ailesi olarak İmam Cafer-i Sadık (as)’ın şehadeti münasebeti ile, başta Veliyyi Emri Müslimin’e, Müçtehitlerimize ve tüm Ehlibeyt âşıklarına başsağlığı dileriz.

KİMLİĞİ:

Adı: Cafer
Lakabı: Sadık
Künyesi: Ebu Abdullah
Babası: Hz.Muhammed Bâkır(a.s)
Doğum yılı: Hicri 80.yıl
İmamet süresi: 31 yıl
Ömrü: 68 yıl
Şehadeti: Hicri 148 yılında Abbasi halifesi Mansur eliyle zehirletilerek şehit edildi.
Defnedildiği yer Medine’de Bâki Mezarlığı.

DOĞUMU:

İmam Sadık(a.s)’ın vücud güneşi, annesi Ümm-ü Ferve’nin kucağında Hicri 83.yılın Rebiülevvel ayının 17 sinde Medine’de doğdu. Hz.Muhammed Bakır(a.s) oğlunun doğumuna çok sevindi. Annesi, Muhammed bin Ebibekr’in torunlarındandı. Muhammed bin Ebibekr, Hz.Ali(a.s)’ın ashabından idi. Hz. Ali(a.s) herzaman onun hakkında şöyle buyururdu: “Muhammed benim ahlaki ve manevi oğlumdur”. Muhammed bin Ebibekrin annesi, pak bir kadın olan ve Hz. Zehra’ya sürekli hizmet etmekten iftihar duyan Esma bint-i Umeys’dir. İmam Sadık (a.s) annesi hakkında şöyle buyurmuştur. “Annem; takvalı, imanlı ve iyi işlerle uğraşan bir kadındı.” İmam Cafer (a.s), Hz.Seccad’ın şehadeti sırasında 15 yaşında, babasının şehadeti sırasında ise 35 yaşındaydı. İmam Hüseyin (a.s)’ın şehadetinden sonra devletin halka karşı yaptığı zalimce uygulmalar, halkın devlete karşı düşmanlık beslemesine ve çeşitli kıyamlara yol açdı. Böylece Beni ümeyye hükümetinde sarsılmalar, meydana geldi ve bu durum Abbasilerin hükümeti ele geçirmelerini kolaylaştırdı. Bu iki gücün çatışmaları sırasındaki durgunluk döneminde, Şia fikrinin yayılması için büyük fırsat doğmuştu. İmam Sadık(a.s), ilmi kıyamı ile, islami ilimleri tüm dünyaya ulaşacak şekilde yaymağı başardı.

İMAM CAFER SADIK (A.S)’IN AHLAKİ ÖZELLIKLERI:

İnsanların davranışlarının, onların insani ahlaklarının aynası olduğunu ve herkesin hareket ve davranışlarıyla tanınacağını biliyoruz. Kalbindekileri hareketleriyle dışarı yansıtmadan belli ettirmeyen kimseler çok azdır. İnsanın gönlündekiler tıpkı aynı anda dışarıdaki lambayı aydınlatan bir elektrik düğmesi gibidir. Imam Sadık (a.s) tıpkı öteki İmamlar gibi, hayatının tümü gerçek islamdan derslerle doludur. Ve onun kendisi, islami davranış ve ahlakın en açık örneği sayılırdı. Tüm beşeri toplumlar arasında, fikir, düşünce, ahlak, davranış ve diğer tüm açılardan birbirine çok benzeyen baba ve oğul olamaz ama, Resulullah ve o Hazretin vasilerinin hepsi bir çizgide, bir tek hedefe doğru, bir fikir ve bakış açısıyla kutsal görevlerini yerine getiriyorlardı. Onların ahlak, davranış ve sözlerinde ihtilaf görmek imkansızdı. Onun dörtbin öğrencisi arasında hatta birisinin bile onun ahlak ve tarzında bir eksiklik, ya da, zayıf bir nokta bulamaması İmam Sadık (a.s)’ın değeri ve fazileti hakkında yeterlidir. Yemesi, dinlenmesi, konuşması ve başkalarına davranışı ile müslümanlara tam bir örnek olan İmam ashabına karşı da tıpkı kendi evlatları gibi davranırdı.

İMAM CAFER (A.S)’IN ZÜHD VE TAKVASI:

Zühd ve takva, insanoğlunun değerinin ölçüsüdür. Onun için Kur’an, takvalılardan başka herkesi eşit biliyor. İmam Sadık (a.s) tıpkı ceddi Hz.Ali(a.s) gibi takvası ile herkesi şaşırtıyordu. Malik bin Enes şöyle der: “İmam Sadık her zaman Allah’ın zikriyle meşgul idi ve o büyük zahidlerden sayılırdı.” Abd-ül Ala şöyle der. “Yazın, sıcak günlerden birinde, Medine yollarında İmam Cafer’i iş ararken gördüm. Kendisine; Sana feda olayım! Allah’a olan imanın ve Resulullahla olan bağın varken, bu sıcak yaz günü niçin kendini zahmete sokuyorsun? dedim. O, “iş yaparak rızkımı kazanmak, böylece başkalarına muhtaç olmamak için geldim” dedi. “Bir başkası şöyle der. “İmam Sadık (a.s)’ı kalın bir elbise giymiş, bağa doğru giden fakir ve sade bir işci gibi ter dökerken gördüm. Ona şöyle dedim.” Ey Resulullah’ın oğlu, sizin yerinize çalışmama izin veriniz.” Cevabı şu oldu: “Başkaları gibi güneşin yakıcı sıcağını hissetmeyi ve hayatımın devamı için çalışmayı severim.” İmam dışarı çıktığında, yeni, temiz ve pahalı elbise giyer, iyi cins atlara binerdi. Cahillerden bazıları bu işin takva ve zühde aykırı olduğunu zannetiklerinden, ileri giderek itiraz ediyorlar ama cevabı duyduklannda kendilerinden utanıyorlardı.

İMAM CAFER (A.S)’IN HİLECİ BİR YOBAZ İLE YAPTIĞI KONUŞMA:

Birgün, görünüşte mümin olan Süfyan adlı yobaz biri, İmam Sadık(a.s)’ın önünü keserek; “Siz, peygamber ailesinden olduğunuz halde, nasıl olur da pahalı elbiseler giyersiniz dedi. O hazret şöyle cevap verdi: “Ey Süfyan, bu elbisenin altında eski bir gömlek var. Akılları gözlerinde olanların, benim fakir, muhtaç ve yoksul bir adam olduğumu düşünmemeleri için, bu gömleği onun üzerine giydim. Ama sen kendi eski elbiseni kaldırırsan altından yumuşak elbise çıkar. Sen başkalarına zahid olduğunu belirterek kandırmak için böyle yapıyorsun. Ey Süfyan! Bu kadar dar görüşlü olma.” Başka birgün, Süfyan, İmam Cafer(a.s)’ı tarlada diğer işcilerinin yanında ter dökerken gördü. İleri giderek şöyle dedi: “Sana şaşıyorum. Niçin dünya malını bu kadar seviyor ve bu yaşlılık zamanında, çalışarak ter doküyorsun?” O hazret şöyle buyurdu: “Allah’a bu durumda ulaşmak ve çeşitli zahmet ve eziyetlere katlanarak rızkımı çıkarmak ve başkalarına yük olmamak beni çok sevindiriyor”. Başkalarının emeğini yiyerek, onlar vesilesiyle kudrete ulaşan, onlara sevgi ve hizmet yerine, karşılarında kibirlenenler ve herkesten bir şeyler bekleyenler, ne kötüdürler. Onlar tıpkı Süfyan gibi görünüşte mümin, ama, çok hilecidirler. Kalpleri bozuk ve kötüdür.”

İMAM SADIK(A.S) VE ADALETLİ KAZANÇ KONUSU:

İmam Sadık (a.s), ashabından Musadıf adlı birine, kendisi için ticaret yaparak, kazanç ve geçimini sağlaması için bin dinar verdi. Musadıf, o parayla mal alarak, tacirlerle birlikte Mısır’a doğru yola koyuldu. Şehrin yakınlarında, oradan geri dönmekte olan bir kervanla karşılaştı. O, yanında olan malın ticari durumunu öğrenmek için onlara sorular sordu. O mal, halkın genel ihtiyaçlarından olduğu için şehirde az olduğunu öğrendi. Onlar, bu malın çok az bulunduğundan, çok müşterileri olacağını, böylece mallarını pahalıya satabileceklerini açıkladılar. Musadıf çok sevinerek yanındakilerle malı gerçek fiyatının iki katına satıp, bu fiyattan aşağı inmeyecekleri konusunda anlaştılar. Şehre girdikten sonra anlaştıkları gibi hareket ettiler ve sonuçta o adam, bin dinar kar ederek Medine’ye geri döndü. Sevinerek İmam’ın evine doğru yola koyulmuştu. Hazret’in huzuruna vardığında iki adet bin dinar kesesini onun önüne koyarak şöyle dedi: “Bir kese sizin sermayeniz diğeri ise ticaretin karıdır”. İmam şöyle buyurdu: “Bu kadar çok karı nereden ele geçirdin”? Tacir, olayı imam Cafer(a.s)’a anlatınca ansızın İmam’ın yüzü sapsarı kesilerek şöyle buyurdu: “Allah’a sığınırım! İki kat kar etmek için müslümanların ziyan ve zarar etmesi için mi anlaştınız”? İmam verdiği para kesesini aldı ve öteki keseyi o adama vererek şöyle buyurdu: “Benim bu insafsızca ele geçirilen kara ihtiyacım yoktur. Ey adam, bilki, malı helal yoldan ele geçirmek çok zordur.”

İMAM SADIK(A.S)’IN SABIR VE HİLMİ:

İnsanın yaşantısında meydana gelen sorunlar ve olaylar, insanın kudret ve İman derecesini belirler. İmam Sadık (a.s)’ın yaşantısında önüne çıkan sorunlar ve İmam’ın o sorunlar karşısındaki mukavemeti, onun kişiliğinin göstergesidir. Ona ne kadar kötü sözler söyleyerek eziyet verseler de O, tahammül ederek nasihatlerde bulunur, dili asla başkasına lanet ve kötü söz söylemek için hareket etmezdi.

KESİLEN DOSTLUK:

Adamın birisi İmam Sadık (a.s)’ı çok sever ve herzaman onu anardı. Birgün birlikte ayakkabıcılar çarşısına gitmişlerdi. O adamın laubali bir zenci kölesi vardı. Köle, dükkanları seyrederken, sahibinden geride kalmıştı. Adam sürekli geriye bakıyor ama kölesini göremiyordu. Çok sinirlenerek rahatsız olmuştu. Ansızın gözleri kölesine takılınca-, ‘Nerede kaldın haramzade?” diye bağırdı. Bu cümle adamın ağzından çıkınca İmam Sadık (a.s) şaşkınlık içerisinde elini kaldırarak, kendi alnına şiddetle vurduktan sonra şöyle dedi: “Anasına mı sövüyorsun’? Ben senin takvalı biri olduğunu zannediyordum. Seninle uzun süredir arkadaşlık edip, seni tüm toplantılarda arıyordum. Senin iyi bir dost olmadığını anladığım iyi oldu. Çabuk benden uzaklaş.”
 
TEBLİĞ TARZINI İMAM CAFER SADIK (A.S)’DAN ÖĞRENELİM:

Şekerani, gizli yerlerde kötü işler yapan bir gençdi. Resulullah onu kölelikten azat ettiği için, halk onu, Peygambere bağlı bilirdi. Birgün Mansur’un Beyt-ül maldan para dağıttığını duyunca ondan biraz para almak için oraya gitti. Ama orada kimseyi tanımadığından birşey alması mümkün değildi. Bu arada gözü İmam Sadık (a.s)’a takıldı. Koşarak O’na yetişti. Hazretten kendisine aracı olmasını ve halifenin malından bir pay almasını istedi. Hazret onun bu isteğini kabul ederek, onun payını alıp getirdi ve paraları getirip ona verdikten sonra şöyle dedi: “Kim iyi iş yaparsa iyidir, ama eğer bize bağlı olan sen, yaparsan daha iyidir. Kim kötü iş yaparsa kötüdür, ama, eğer bize bağlı olan sen, yaparsan daha kötüdür.” İmam bunu söyleyerek uzaklaştı. Şekrani paraları aldıktan sonra düşünceye dalarak İmam’ın, yaptığı kötü işten haberi olduğunu ve bu sözü söylemekle onu bu işten alıkoymak istediğini anladı. Kötü işler yapan bu adam, İmam’ın bu uyarısından sonra, kendi kendine utanarak bundan sonra kötü işleri terketme kararı aldı ve dediğini de yaptı.
 
İMAM CAFER(A.S)’IN FAKİR VE YOKSULLARA YARDIMLARI:

1- İmam’ın ashabından biri olan Mualla bin Humeys şöyle der. “Yağmurlu ve karanlık bir gece Medine sokaklarında dolaşırken, İmam Sadık (a.s)’ı ağır bir çuvalı sırtında taşıyarak giderken gördüm. Nereye gideceğini anlamak için onu takip ettim. Çuvaldaki ekmeklerin bir kısmı yere dökülünce onları toplayarak İmam’ın yanına gidip, selam verip onları kendisine verdim. Ekmek parçalarını alarak çuvala koyarak yoluna devam etmişti. Çok geçmeden yoksul ve fakirlerin yattığı bir yere vardı. Herbirinin başucuna iki tane etmek koyarak geri dönmüştü. Ben İmam’a, onlar sizin şiileriniz mi? diyerek itiraz ettim. Şöyle buyurdu: “Hayır, eğer bizim şiilerimizden olsalardı, onlara daha iyi bakardım.”

2- İmam Cafer(a.s)’ın ashabından bir diğeri olan Hişam bin Salim şöyle der: “Karanlık gecelerde yemek alarak, fakirlerin kapısına götürüp, onlara vererek kendisini tanıtmaması, o Hazretin fakirlere yardım tarzı idi”
Aradan bir süre geçti ve İmam Sadık(a.s) vefat etti. Onun yardımları artık kesildiğinden, fakirler, Geceleri gelerek yardımda bulunan o mechul şahsın İmam Sadık olduğunu anladıklarında üzülerek yasa büründüler.

AÇ GÖZLÜ YOKSUL ve ŞÜKREDEN FAKİR

İmam’ın ashabından biri şöyle der. “İmam ile Mina’da üzüm yiyiyorduk. Yoksul birisi gelerek yardım istedi. Verilen bir salkım üzümü almayarak para isteyince. İmam; “Allah versin” dedi. Yoksul adam biraz uzaklaştıktan sonra geri dönerek o üzümü kendisine vermesini istedi. Hazret ona tekrar” Allah versin “diye buyurunca adam gitti. Daha sonra bir başka fakir geldi. O da yardım isteyince Hazret ona birkaç tane üzüm uzattı. Adam alarak Allah’a şükretti İmam, ellerini üzümle doldurarak ona verince adam onları alarak Allah’a nimetlerinden dolayı

şükretti. Hazreti üçüncü defada 20 dirhem, dördüncü defada ise gömleğini de ona verdi. Adam onlar da alarak İmam’a dua edip gitti. Kendi kendime:” Eğer bu adam böyle devam etseydi, İmam yanında bulunan herşeyi ona verirdi, dedim.”

İSLAMİ ÜNİVERSİTESİNİN KURULMASI:

İmam Cafer Sadık (a.s) çeşitli dallarda öğrenci yetiştirmek için Medine’de islami bir üniversite kurma kararı aldı. İlmi öylesine gözalıcı idi ki dünyanın dört bir yanındaki ilm adamlarını Medine’ye çekiyordu. İlme susamış olan yüzlerce genç, dünyanın her yerinden onun derslerine katılmak için Medine’ye akın ediyorlardı. O, bu okulda çeşitli ilim dallarında meşhur adamlar yetiştiriyordu. Onlardan bir kısmı şunlardır: Fıkıhda Zurare ve Muhammed bin Müslim, Akaid ve kelamda Hişam ve Mümin ut Tag, Irfan ve islami maarifte Mufazzal ve Safvan, Matematik ve fen biliminde Cabir bin Hayyan. Herbiri çeşitli islami fen ve ilimlerin temelini atan kıvanç verici değerli şahsiyetlerdi. Yıllarca onlann kitaplan tercüme edilip Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Hz.Ali (a.s) devrinde islami ilimleri yaymak için böyle bir fırsatın doğmadığı açıkça bellidir. Çünkü düşmanlar, islami ilimlerin yayılmasını engellemek için onu sürekli iç savaşlarla meşgul ediyordu. Bu durum İmam Seccad (a.s)’m devrine dek sürdü. İmam Bâkır (a.s)’ın devrinden itibaren İslami ilimler medreseleri kurulmuş ve İmam Sadık (a.s) devrinde en güçlü durumuna ulaşmıştı. İmam Cafer Sadık (a.s)’ın üniversitesinde çeşitli ilim dallarında dörtbin öğrenci eğitilerek tüm dünyaya yayılıp halkı eğitim ve öğretime davet ettiler.

NİÇİN ŞİA’YI, CAFERİ MEZHEBİ OLARAK ANARIZ?

İmam Sadık (a.s)’ın siyasal ve bilimsel fedakarlıkları nedeni ile Şii mezhebi ona nisbet verilip bu mezhep Caferi mezhebi adını aldı. Biz caferi mezhebindeniz ve bu isimle iftihar ediyoruz. Çünkü Hz.Muhammed (S.A.V)’in Muhammedi İslamının mesajını Hüseyin (a.s)’ın kanında, ve onun beyanlarını İmam Sadık (a.s)’ın öğretilerinde bulmak mümkündür. Caferi islam, Hz.Ali (a.s)’ın, yolunda cihad ettiği, Hz.Hasan (a.s)’ın esirlik elbisesi giydiği, Hz.Zeyneb’in şehitlerin mesajını ulaştırdığı, ve Hz. Zehra’nın kendisine yapılan zulümler dolaysıyla babasının mescidinde feryad ederek coştuğu…İslamdır. Eğer Islam, yöneticilerinin gaspettikleri mevkilerde oturarak Hz.Zehra’yı sinirlendiren ve Hz.Ali’yi evine kapayan İslam ise, böyle bir İslâma boyun eğmeyeceğimizi ve asla teslim olmayacağımızı itiraf ediyoruz. Çünkü aydın bir alimin, mümin ve Resulullah ailesine inancı olan birinin görüşüne göre, peygamber ailesinin kenara itildiği islam, Muaviyelerin, Yezidlerin, Mütevekkillerin… icad ettikleri İslâmdır. Ali (a.s)’ın ailesinin olmadığı İslami kabul ederek onun yolunda çalışanların bir yere varamadıklarını tarih isbatlamıştır. Nitekim onlar çaresiz kalarak sonunda sömürgecilerin elinde kukla olmuşlardır. Bu durum zamanımızda da hepimizin şahit olduğu bir durumdur.

MANSUR İMAM CAFER SADIK(A.S)’IN KARŞISINDA HİYANETE BAŞ VURUYOR:

İmam Sadık(a.s)’ın kültürel mektebi, insanları kendi alınyazılarında etkili gördüğünden, onlara şöyle söylerdi: ‘Toplumu oluşturan sizlersiniz, sizler kendinizi mutlu veya bedbaht kılar, ilerleme veya gerilemenizin temelini atabilirsiniz.” Yani ey halk! Sizler zalim hükümdarları tahtlarından indirip, zulmü kabul etmeyerek, hükumeti daha layık ve iyi kalpli insanlara devredebilirsiniz. Müslümanların Kur’ani inançları olan bu düşünce ve ekolün yayılması, zamanın halifesi olan Mansur’a pahalıya malolmuştu. O bu inancın önünü almak ve halkı, aydınlık, şuur ve hareket mektebi olan İmam Sadık(a.s)’ın mektebinden ayırmak için, toplumda fesadı yaymağa çalıştı. Mansur kendi hedefini uygulamak ve cebriye inancını yayması için, bazı ilim adamları yetiştirmişti. Yani halkın inancını öyle bir duruma getirdiler ki, onlar fakirlik, yoksulluk, zillet ve zülümün hepsinin Allah’ın işi olduğuna, insanın bu işlerde müdahelesi olamayacağına, onu degiştiremeyeceğine inanmışlardı. Sonuçta isyan, ayaklanma ve inkilabın önü alınacak, halk zalim hükümdarların zulümlerine ve onların adamlarının yaptığı eziyetlere tahammül edecek ve itiraz yerine, şükredeceklerdi. İmam Sadık (a.s)’ın halka İslam kültürü ve akaid adıyla öğretilen böylesine yanlış ve tehlikeli bir inancın yayılmasına göz yummayacağı belli idi. İmam Cafer (a.s) bu tehlikeli ve sömürgeci inançla mücadele için bir üniversite kurmuştu. Kısa bir süre içerisinde İslam kültür ve akaidi dalında dörtbin öğrenci yetiştirerek, satılmış alimlerin tebliğlerini boşa çıkarmak için, onları halkın arasına gönderdi.

MANSUR’UN İMAM SADIK (A.S)’A YAPTIĞI ZULÜMLER:

Abbasiler Kerbela şehitlerinin intikamı ve Emevi zulümleriyle mücadele bahanesiyle halkı çevrelerinde toplayıp, Ali(a.s)’ın ailesini seven İranlılar ve Ebu Müslim Horasani’nin yardımıyla Emevileri ortadan kaldırdılar. Ama hilafeti, zamanın İmamı olan İmam Sadık (a.s)’a verecekleri yerde, hükümete kendilerinin oturmalarına fazla şaşmamak gerekir. Emevilerin ortadan kaldırıldığı Hicri 132 yılından itibaren, iş başına gelen iki halife Saffah ve Mansur’un (Birincisinin 10 yıl, diğerinin 22 yıllık) hükümetleri süresince, imamlara çeşitli eziyet ve baskılar yapıldı. İmam Sadık(a.s), Mansur devrinde şiddetli baskı altında idi. Hatta bazen halkın onunla temas kurması engelleniyordu. Harun adlı birisi İmam’dan bir konuyu sormak için ne yapması gerektiği konusunda düşünceye dalmıştı. O an salatalık satan bir seyyar satıcıyı gördü. Ona yaklaşarak tüm salatalıklarını alıp eski elbiselerini de ödünç aldı. Böylece satıcı kılığına girerek İmam’ın kapısının önüne kadar gelip, sorusunu sorup cevabını aldıktan sonra geri döndü. Mansur, İmam’ın ashabının çoğunu yakalatarak hapsettirdi. Bir kaç kez İmam’ı öldürme kararı aldı ise de, her defasında Hazretin mucizesi sayesinde planı suya düştü.

İMAM CAFER(A.S)’IN MUKAVEMET ve İFŞASI:

Çeşitli yollardan ümitsiz olan Mansur, ‘biz Abbas oğullarından ve Peygamber ailesindeniz” diye halkı kandırmağa başladı. Kendisinin layık olmadığını ve bu makama sadece Peygamber evlatlarının layık olduğunu bile bile kendini Peygamberin gerçek varisi ve İslami hilafete yakışan kişi olarak tanıtmağa çalıştı. İmam Sadık(a.s), Mansur’un bu aldatıcı davranışlarına karşı çıkarak, mektuplarında onun ailesini rezil etmişti. Birgün Mansur İmam’a şöyle yazdı: Niçin başkalarının yaptığı gibi yanımızda yer almıyorsun? İmam Mansur’a; “Dünya malından hiçbir şeyimiz yok ki senden korkalım. Seninde ahiret ve dine inancın yok ki sana ümit bağlayalım. Öyleyse niçin yanında olalım?’ Şeklinde çok güzel bir cevap verdi. Başka birgün Mansur, İmam Sadık’a şöyle yazdı: “Geliniz ve bize nasihatlerde bulununuz. O; Dünyayı sevene nasihat kar etmez ve ahireti seven ve ona inanan senin yanına gelmez”, diyerek mektubu cevapladı. Birgün İmam, Mansur’un meclisine gitmişti., Tesadüfen orada bir sinek Mansur’u rahatsız ediyordu. Ne kadar onu uzaklaştırmağa çalıştıysa da uzaklaşmıyor ve yüzüne konuyordu. Mansur, sinirlenerek İmam’a “Allah niçin sineği yaratmıştır?” diye sordu. İmam çabucak cevap verdi: ‘Kudretli zalimleri onunla zelil ve alçak etsin diye”. Mansur rahatsız olmuştu. Yavaşca yerine oturarak İmam’a gitmesi için izin verdi.

İMAM SADIK(A.S)’IN MEDİNE VALİSİNE KIZMASI:

Mansur, Beni Haşim soyundan bir kısmını şehit ettikten sonra Şeybe adlı birini Medine hükumetini ele alması ve İmam Sadık(a.s)’ı gözaltında tutması için oraya gönderdi. Şeybe Cuma günü mescide gelerek, namazdan sonra minbere çıkıp Resulullah’ın soyuna ve Ali (a.s)a kötü sözler söylemeğe başladı. Peygamberin soyunu yakından tanıyan ve onlara sevgi besleyen halk, çok rahatsız oldular ise de, konuşmağa cesaret edemediler. Tam bu sırada İmam Sadık (a.s)’ın ayağa kalkarak şöyle buyurduğunu gördüler: Senin söylediklerin iyiliklere layık olan biziz, saydığın o kötülüklere ise sen ve Mansur layıksın.” Daha sonra halka doğru dönerek şöyle buyurdu: “Kıyamet günü en çok ziyanda olan kimdir biliyor musunuz? Ahiretini başkalarının dünyasına satandır. Ve bu fasid vali işte onlardandır”. Halk büyük bir coşkuyla İmam’ı destekleyince, vali alçak ve zelil olarak meclisten çıkıp gitmek zorunda kalmıştı. 

İMAM CAFER SADIK(A.S)’IN ŞEHADETİ:

Mansur, İmam’ı kendisine yaklaştırmaya veya tehditle onu susturmaya çalıştı ise de bunda başarılı olamayınca onu şehit etme karan aldı. Sonunda İmam Cafer Sadık (a.s), Hicri 148. yılın Şevval ayının 25 inde zehirlenerek şehit edildi ve pâk vücudu Medine de Bâki Mezarlığına defnedildi.

 

O HAZRETTEN KISA SÖZLER:

1- “Kardeşinin bir isteğini yerine getirmeye çalışan her müslüman Allah yolunda cihad edenler gibidir.”
2- “Namazlarına dikkat etmeyen kimse kıyamet günü şefaatimize nail olamayacaktır.”
3- “Dünyaya bağlanarak onu sevmenin sonucu; rahatsızlık ve üzüntü, dünyada takva ve paklığın sonucu ise ruh ve bedenin huzurudur.”
4- “Güçlülerin güçsüzlerden intikam alması ne kadar kötüdür.”
5- “Çocuklarınızın size iyilik ‘etmesi için, siz de ana babanıza iyilik edin.”
6- “Allah’tan nzkınızın halkın elinde olmamasını isteyiniz”
7- “Halkın arasında kendinden daha alim biri olduğu halde halkı kendine doğru çağıran adam, sapıktır.”
8- “Doğru olmayan şakalardan sakının. Çünkü o, düşmanlığa ve hasede sebep olur.”
9- “Münafıkın belirtisi üç tanedir.”
a) Konuştuğu zaman, yalan söyler.
b) Sözüne vefa etmez.
c) “Başkalarının emanetine hiyanet eder.”
10- “Başkalarından şüphelenmekten kaçının. Çünkü sizin Allah’tan uzaklaşmanıza neden olur.”

Rus milletvekili, Gülen’in ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) için çalıştığını ve ABD'nin onu Türkiye’ye iade etmeyeceğini öne sürdü.

Sputniknews’un haberine göre, başarısız darbe girişiminin tartışıldığı Rus devlet televizyonu Rossiya 1'de yayımlanan Voskresniy Veçer programında Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Araştırma Görevlisi Ruslan Kurbanov şu ifadeleri kullandı: “Türkiye halkı meşru cumhurbaşkanı ve egemenliği için ayağa kalktı. Gülen ağını CIA'in kendisi oluşturdu. Gülen’in Yeşil Kart başvurusunun reddi yönündeki kararın düzeltilmesi için açılan davaya destek verenler arasında CIA eski çalışanları George Fidas ve Graham Fuller, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz gibi isimler var."

Gülen'in ABD’nin yardımıyla kendi elemanlarını Türk eliti ve devlet makamlarına sızdırdığını öne süren Kurbanov ayrıca, Türkiye halkının kahramanlığı sayesinde darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi.

Rus milletvekili Nikonov da “Bu darbe girişiminde Amerikan izi var. Gülen’in CIA için çalıştığını ve çalışmaya devam ettiğini herkes epey zamandır biliyor. Gülen’i iade etmeyecekler. Bu arada NATO Varşova zirvesinde kimse Erdoğan’ın elini sıkmadı. ABD ve NATO yöneticileri dahil. Çünkü Erdoğan, zirveden 3 gün önce Putin ile barışmıştı" dedi.