کارگر

کارگر

İran İstihbarat Bakanı Muhammed Alevi, Kadir Geceleri ve Kudüs Günü’nü sabote etmek isteyen 6 teröristin tutuklandığını bildirdi.

İran İstihbarat Bakanı Muhammed Alevi gerçekleştirdiği basın toplantısında, istihbarat bakanlığının ülkenin ve halkın güvenliğine gelebilecek en ufak bir zarara bile izin vermeyeceğini vurgulayarak, Vahhabi ve tekfirci teröristlerin Tahran’da tutuklanmasının ardından, Kadir Geceleri ve Kudüs Günü’nü sabote etmek isteyen 6 teröristin de ülkenin çeşitli şehirlerinde art arda tespit edilerek tutuklandığını belirtti.

Muhammed Alevi kendisine yöneltilen, Ramazan ayında bir grup teröristin tutuklanması hususunda ve teröristlerle ilgili başka bir sorunun olup olmadığına ilişkin soru üzerine şunları söyledi:

“Ramazan ayında patlama ve güvenliği sarsacak geniş çaplı eylem planı içerisinde olan bu terörist grubun tespit edilmesini nasip ettiği için Allah’a şükürler olsun. Bu durum etkisiz hale getirildi ve ardından da halka duyuruldu.

Biz daha önce, patlayıcı maddelerin elementlerinin temin edildiği ve bu merkezde birleştirildiği yer olan, bombaların yapıldığı evleri tespit ettik ve kaydettik. Aynı zamanda konuyla bağlantısı olan kişileri de belirledik.

Daha önce de terörist gruplar Muharrem, İran İslam İnkılabı Yıldönümü ve Kudüs Günü gibi çeşitli münasebetlerde bir eylemde bulunmak istediler. Hatta normal şartlarda bile metro istasyonları, Cuma Namazı ve üniversiteler gibi toplu alanlara saldırmak istediler. Ama Allah’ın yardımıyla bunların hepsi tespit edilerek istihbarat tarafından gözlemlendi ve etkisiz hale getirildi.

Bu terör örgütü mensuplarına yapılan soruşturmalar sonucu, bu örgüt mensuplarıyla ilişkisi bulunan bazı kişileri de tespit ettik. İran İstihbarat Bakanlığı en kısa ve uygun zamanda onları da tutuklayacak, ülkenin ve halkın güvenliğine en küçük zararın bile gelmesine izin vermeyecektir. Bu kişilerin çoğu genellikle IŞİD terör örgütüne bağlıdır.”

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Karadağ Milli Günü dolayısıyla bu ülkenin develti ve halkına yönelik tebrik mesajı yayınladı.

Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç’e hitaben tebrik mesajı yayınlayan Cumhurbaşkanı Ruhani, Karadağ Ulusal Günü’nü bu ülkenin halkı ve devletine tebrik ederekü iki ülke arasındaki ilişkilerin her yönden gelişmesimi umduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Ruhani’nin tebrik mesajının metni şöyledir:

“Bismillahirrahmanirrahim

Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç

Karadağ Ulusal Günü dolayısıyla, zatı alinizi ve Karadağ devleti ve halkını tebrik ediyorum.

İki devletin ortak çabası sonucusnda siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin günden güne artmasını umuyorum.

Size uzun ömür, halkınıza ise mutluluk diliyorum.

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı

Hasan Ruhani”

İmam Hamanei muhtelif öğrenci dernekleri ve teşkilatları temsilcilerini kabul ettiği programda iç ve dış siyasete yönelik önemli açıklamalarda bulundu.

İmam Hamanei, İnkılap ve İmam Humeyni’yi desteklediklerini söyleyen ama aynı zamanda 2009 yılı olaylarında duruşunu belli etmeyen kişileri eleştirerek şunları söyledi: “Benim 2009 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki olaylardaki duruşum tamamen açıktır, bu konuda duyarlıyım ve o olayın liderlerini ya da o olayları su istimal edenleri ve şimdiye kadar onlardan beri olduklarını açıklamayan kişileri desteklemem.”

İmam Hamanei, muhafazakârlar ve reformcular ya da modern reformcular ve geleneksel muhafazakârlar şeklinde gruplandırmalar asla önemli değil vurgusunda bulunarak, “Önemli olan konu ve içeriktir” dedi.

İmam Hamanei, İslam İnkılabını akılcı bir inkılap olarak nitelendirerek sözlerine şunları ekledi: “Akılcılığa dayalı olarak şunu söylemek gerekir ki ülkenin ilerlemesi için Batılı ülkelere sığınılması gerektiğine inanlar, akıllarını kaybetmiştir. Çünkü akıl, tecrübelerden ders al demektedir.”

İmam Hamanei İran halkının, ‘otoriter ve diktatör Pehlevi hükümetinin dayatılması, milli hükümetin devrilmesi ve korkunç ve baskıcı SAVAK’ın kurması’ gibi Batı’ya dair çok kötü tecrübeleri olduğuna değinerek şunları söyledi: “İslami İnkılabın zaferinden sonra da; ilk yaptırımlardan, casusluklara, ihanetlere, propagandalara, İnkılap karşıtı gruplara desteğe, 8 yıl dayatılan savaşa, Saddam’a tam desteğe ve yolcu uçağının düşürülmesinden Nükleer Anlaşmayı sabote etmeye kadar yaşanan bu olayların hepsi, Batı ve özellikle Amerika tarafından gerçekleştirilmiştir.”

İmam Hamanei, Nükleer Anlaşmada Fransızlar ve Amerikalıların çok kötü tavrına değinerek; “Nükleer Anlaşma olayı, Amerikalıların hükümetinden kongresine kadar aynı şekilde İran halkına düşman olduklarını ispatladı.” dedi.

İmam Hamanei, “Akılcılık, böylesi bir düşmanla, akıl ve tedbirle muamele etmeye ve onun aldatmalarına kanmamaya ve onun şekillendirdiği bir meydana girmemeye hüküm veriyor” ifadesinde bulundu.

İmam Hamanei; Amerika’nın Suriye gibi bölge meselelerini İran ile görüşmeye ve bu konuda koordinasyona hazır oldukları yönündeki açıklamalarına değinerek şunları söyledi: “Biz böyle bir koordinasyon istemiyoruz çünkü onların asıl hedefi İran’ın bölgedeki varlığını kesmektir.”

İmam Hamanei İran İslam Cumhuriyeti’nin Amerika’nın bölgeye müdahale etmesini ve bulunmasını istemediğini belirterek sözlerine şunları ekledi: “İslam İnkılabının bölge meselleri hakkındaki tutumu, akılcılık çerçevesindedir. Ben dini, şer’i ve ahlaki sorumluluklarıma dayalı olarak, hayatta olduğum sürece direneceğim. Halka ve aynı şekilde direnişin neticesine yani zafere inanıyorum. Ülkedeki elit kesim arasında özellikle akademisyenler ve üniversiteliler arasında, direnişin mümin ve inançlı mensupları bulunuyor, bu durum isteksiz kişileri bile cesaretlendiriyor.”

Salı, 05 Temmuz 2016 06:39

İran’da IŞİD Operasyonu

İran Yargı Sözcüsü Gulam Hüseyin Muhsini, terörist ve tekfirci gruplara bağlı 10 ila 12 kişinin yakalandığını belirterek;“Bu kişilerin dosyaları incelenmektedir” dedi.

Gulam Hüseyin Muhsini gerçekleştirdiği basın toplantısında kendisine yöneltilen, “ülkenin batısındaki şehirlerden birinde IŞİD mensubu kişilerin yakalandığı söyleniyor” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Şu an bazı batı ülkeleri ve bölgedeki Arabistan gibi gerici ülkeler, İran’da huzursuzluk yaratmaya çalışıyorlar ve teröristlerle mücadele ettiklerini söyleyenlerin kendileri terörist üretmekte ve onları donatmaktadır.

Bu ülkeler için İran’ın bölgede ve hatta dünyanın bazı kesimlerinde en güvenilir ülke olması çok ağır bir durum. Bu yüzden huzursuzluk ve güvensizlik yaratmaya çalışıyorlar. Bazı tekfirci grupları İran’da güvensiz bir ortam oluşturmaları için donatıp gönderiyorlar. Neyse ki, Devrim Muhafızları, ordu, polis ve istihbarat birimleri her zaman düşmanın bu komplosunu engellemiştir. Son haftalarda da medyanın haberlerini yayınladığı gibi, bazı sınır şehirlerinde çatışmalar yaşadık.

Bu kişilerin kimlikleri belirlendi ve yakalandılar ve bu çatışmalarda da çok sayıda kişi tutuklandı. Şu an 10 ila 12 kişi tutuklandı ve dosyaları incelenmektedir.”

Gazeteci ve yazar Robert Fisk, 3 yıl boyunca IŞİD kuşatmasına direnen Kuveyres üssüne giden ilk Batılı gazeteci oldu. Fisk, üsse dair izlenimlerini yazdı.

Independent‘ta yer alan yazıda, kuşatma sırasında yaşananlar anlatılıyor. Yazıda Suriyeli General Münzer Zaman’ın tahminine göre kuşatmanın başında üssü savunan asker sayısının 1100 olduğu, sonundaysa geriye yalnızca 300 asker kaldığı söyleniyor.

Fisk’e üssü gezdiren Suriyeli istihbarat subayı Mahir, beş arkadaşının kuşatma sırasında öldüğünü söylerken, bunlardan birinin general olduğunu belirtiyor.


‘DAYANIKLILIK VE CESARET DESTANI’
“Suriye ordusunun bu korkunç savaştan kurtulması durumunda”, Kuveyres kuşatmasının “dayanıklılık ve cesaret destanı” olarak tekrar tekrar anlatılacağını bildiren Fisk buna karşın Suriyeli General Süheyl kuşatmayı kırdığında savaşın bitmediğini, bölgede çatışmaların devam ettiğini aktarıyor.

General Zaman ise Suriye’nin yeniden inşa edileceğini söyleyerek, “teröristler gelmeden öncekinden daha güzel olacak” diyor.

 

‘STALİNGRAD’DAN SONRAKİ EN BÜYÜK KUŞATMAYDI’
Zaman, Kuveyres’teki IŞİD kuşatması için “tarihte Stalingrad’dan sonraki en büyük kuşatmaydı” derken, Fisk de kuşatmanın “Altıncı Almanya Ordusu’nun Sovyet kentine düzenlediği kuşatmanın bir minyatürü” olabileceğini kabul ederek, “arada açık tarihsel paralellikler var” diyor.

Ancak Fisk, Kuveyres kuşatmasının kırılmasının “Rusya’nın hava desteği olmadan” gerçekleşemeyeceğini öne sürüyor.

 

‘TÜRKİYE VE SUUDİ ARABİSTAN ABD VE İSRAİL İÇİN ÇALIŞIYOR’
Suriyeli General Zaman, kuşatma sırasında teslim olmaları için her şeyin denendiğini aktarırken, duvarların üzerinden kaçmak isteyen askerlerin araması için telefon numaraları atıldığını söylüyor.

 

Teslim olmak isteyen askerlere “güvenlik koridorları” teklif edildiğini de belirten Zaman, “ancak askerlerimiz sadıktı” diyor.

Telefonuna Türkiye ve Suudi Arabistan’dan numaraların da yollandığını söyleyen Zaman, “bu numaraları istihbaratımıza verdim” diyerek, Türkiye ve Suudi Arabistan için “bu ülkeler ABD ve İsrail için çalışıyor” diyor.
‘SURİYE’DE TÜM DÜNYANIN İNSANLIĞINI SAVUNUYORUZ’
“Düşmanımız için hiçbir mesajımız yoktu, onlara silahlarımızla yanıt verdik” diyen Zaman, “bu ideolojiye sahip olan insanları değiştiremezsiniz, ancak onları öldürebilirsiniz” diyor.

1982 yılında Hama’da Müslüman Kardeşler tarafından gerçekleştirilen ayaklanmayı hatırlatan Suriyeli general, “Suriye’de tüm dünyanın insanlığını savunuyoruz” diyerek, “eğer Suriye yenilirse, İngiltere bile kaçamaz, Fransa, Türkiye veya Ürdün de öyle” sözleriyle, Suriye ordusunun yenilmesi durumunda İslamcıların diğer ülkelere sıçrayacağına işaret ediyor.

Dışişleri Bakanı Zarif, Medine'de yaşanan patlamaya tepki göstererek, “Artık teröristlerin geçmediği, ihlal etmediği kırmızı çizgi kalmamıştır” dedi.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, dün sosyal paylaşım sitesi Twiter'den yaptığı açıklamada, “Teröristlere karşı birlikte olunmaması halinde hem Sünni hem Şii müslümanların kurban olmaya devam edecek” diye belitti.

Daha önce de İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Suudi Arabistan’ın Mescid-i Nebevi yakını ve Kadif bölgesinde yaşanan patlamaları kınamıştı.

Behram Kasımi, patlamalarda hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla dert ortaklığı içinde olduklarını bildirirken; İran’ın daha önce de vurguladığı gibi terörizmin her çeşidinin dünyanın neresinde olursa olsun kınanması gerektiğini ve bununla mücadele için, terörizmin yayılmasına neden olan sebeplerinin bulunarak ciddi olarak mücadele edilmesi gerektiğini bildirdi.

Kasımi, bugün bölgede kontrol edilemeyen terörizmin hiçbir sınır ve milliyet tanımayan bir bela olduğunu ve buna karşı bölgesel ve uluslararası ortak işbirliğinin dışında da mücadele yolunun olmadığını söyledi.

Medine'de Mescid-i Nebevi yakınında ve Suudi Arabistan'ın doğusunda yer alan Kadif bölgesinde bir camide meydana gelen patlamalarda 4'ü güvenlik görevlisi 6 kişi ölürken 5 kişi de yaralandı.

Zarif:Teröre karşı mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İstanbul, Bağdat ve Dakka’da son dönemde meydana gelen terör saldırılarıyla ilgili attığı Twitte, “Teröre karşı mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz” diye paylaşımda bulundu.

Zarif, Twitter hesabından paylaştığı yazısında, “Bu terör eylemlerinin arkasında birileri varken ve onların ideolojileri yenilgiye uğramamışken, mücadeleden vaz geçmemeliyiz ve vaz geçmeyeceğiz de” cümlesine yer vedi.

İran Dışişleri Bakanı’nın bu Tweetini son günlerde Türkiye, Bengladeş ve Irak’ta meydana gelen ve birçok kişinin ölümüyle sonuçlanan terör olayları nedeni ile attığı belirtildi.

Çarşamba, 29 Haziran 2016 11:32

KADİR GECESİ


-‘Velayetsiz Kadir Gecesi’nin ihyası temizliği yapılmadan kılınan namaz gibidir’
 
 
‘’Biz Kur’an-ı Kadir gecesinde indirdik….’’

‘’Bilirmisin nedir Kadir gecesi?’’

‘’Bin aydan daha hayırlıdır Kadir gecesi….’’

‘’O gece Rab’lerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner….’’

‘’Artık o gece bir esenliktir gider….’’

Ta Fecir sökünceye kadar….’’

Evet! Beşeriyetin hayat kaynağı Kur’an-i kerim ilahi sırların perdesini aralıyarak bir gecenin bin ayda daha hayırlı olduğunu beyan ederek ona Kadir gecesi adını verir. Kadir: “Mevki, şeref, değer, azamet, itibar, kudret sahibi, güçlü ve Allah’ın isimlerindendir.” Kur’an-i kerimde 50’den fazla yerde geçmektedir.

Bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğunu açıklayan Kur’an-i kerim, insaniyet mektebine uyarı yaparak Kadir gecesinin kadrini bilmelerini ister. Kadir gecesi bir insan ömrünün ortalama olarak seksen yılından fazlasına tekabul eder; oldukca düşündürücü bir rakam! Akıllara durgunluk veren ilahi sırrın gizlendiği bir gece; melekler durmadan arzla sema arasında suratla gidip gelmekte, bir haber var hemde önem arzetmekte! Evet! Bütün evreni ilgilendiren bir haber; ins ve cinin beklediği bir haber; melekler uçuşuyor şevku şadi içinde, zira Nubüvvet, Risalet, imamet tacı giydirilecek bu gecede Hz. Muhammed’e (s.a.a); bütün alemler cezbe halinde rahmet peygamberi görevlendirilmiştir Kadir gecesinde.

Evet! Cibrili Emin Muhammed’in(s.a.a) yanıda durmuş saygı ve edeple, verilmiş ilahi görevi iblağ edecektir mana alemindeki merasimde, Ruh ve bütün cunudussemavati vel erd toplanmış mana ile maddenin birleştiği alemde; Cebrail gece merasiminin açılış konuşmasını başlatır Oku emrile: ’’Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.’’ (Alak suresi)

Evet! Gece oldukca mana dolu bir gece, beşeriyetin yol haritası çiziliyor bu gecede; Buna binaen ilk emir ‘oku’ diyor mevlayı layazal insan oğluna;Kur’an’ın ilk emri oku diyor; oku kendini oku, ilim, marifet, hikmet var sende, sen ilahi esrarın hazinesisin oku, kendini tanımık için oku ki Rabbini tanımış olasın, oku Rabbini tanı, tanı ki dünyadaki görevinin ne olduğunu bilmiş olasın, görevini bilmeyen ne kendini tanımıştır nede Rabbini; nerden bilsin Kadir gecesinin kadrini!

Evet! (Bin aydan hayırlı) olan Kadir gecesinden haber veriyor bize yaratan! Düşün tefekür et; bu geceye değer, kıymet veren gerçeği bulmaya çalış ki dünya pazarında kayb ettiğin insaniyet kimliğini bulmuş olasın!

Bu geceyi idrak etmeye çalış; Kur’an’i kerim senin için inmiştir Hz. Muhammed’in (s.a.a) sinesine; ilahi kelam Kur’ani kerim Nebiyi ümminin sinesinden davet ediyor insanı insaniyet kimliğini Muhammed’in (s.a.a) elinden almaya; Aliyel Murteza (a.s) Velayet görevini almış durmuş peygamberin yanında; senin kimliğini, zatını ve sendeki varolan seni senille tanıştırmak için gönderilmişler bu gecede; çünkü senin sen olman için rahmet peygamberini elçi olarak göndermiştir sana. Zalimin zulmundan mazluma kurtulma müjdesi verilmiştir bu gece; bütün hüviyeti elinden alınmış ruhen ve bedenen köleleştirilmiş insanlara özgürlük müjdesi var bu gecede; insaniyet mektebinin yeniden inşası var oku emrile bu gecede; üstün ahlakla insanlığa ahlak abidesi olarak gönderilen Ahmed Muhammed Mustafa (s.a.a) var bu gecede.

Evet! Kimdir dersen Muhammed (s.a.a) Rahmet peygamberidir alemler, haberini vermiştir Allah bize; Allah yüce bir değer vermiştir peygamberine ve şöyle demiştir kelamı olan Kur’ani kerimde:

‘’Resulüm! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik’’21/107 ve şöyle devam eder mevla:

O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab’ı da sana, herşey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.’’16/89

Evet! Bütün alemlere rahmet olan peygamber, bütün insalara şahitlik yapacaktır yavmi mehşerde!..

Düşün şimdi sen tekrar düşün bak bu bin aydan daha hayrlı olan gecede, kim durmuş bu büyük merasimde en önünde, ve bütün mana alemi secde halinde, şükür secdesi yapıyorlar çünkü ilahi velayetin sorumluları belli oldu bu gecede; artık velayet çizgisi belirlendi yol haritası ile birlikte, ta kıyamete kadar bu gecede! İlahi emanet olan velayet, sahibine verilmiştir bu gecede! Devam edecektir ilahi velayet nesli Muhammed’le (s.a.a), ta kıyamete kadar. Evvel imam Ali bulunmuştur Kadir gecesinde ki merasimde! Erzi edeple durur peygamberin yanında; İtaatta kusur etmez hayatını vakfetmiştir Allah elçisi Muhammed’e(s.a.a). Evet! Resuli Ekrem beraberinde götürmüştü Ali’yi bu manevi merasime, çünkü peygamberden sonra velayet görevi kime verileceği belirlenecekti bu gecede! Ali’ye işaret etmişti peygamber o kundakta iken; Evet! Bu gece belirlenmiştir canişini peygamber; ilanını yapmıştır peygamber Gadri Hum denilen yerde!..

Niçin bu geceye Kadir gecesi ismi verilmiştir?

‘’Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.’’3/190

Akıl sahiplerini muhatap alan Allah, insanın dikkatını yerle gögün, gece ile gündüz nasıl bir düzen içinde işlediğine çekmektedir. İlahi ayet olan gece ve gündüz ilahi kanunlara göre işlemektedir. Gece, güneşin batmasından güneşin doğmasına kadarki süreye verilen isimdir. Yaradılış itibarile hiç bir gecenin diğer bir geceye üstünlüğü yoktur zira aynı özellikleri taşımaktalar. Ancak  gece ve gündüze değer veren o gecede veya gündüzde gerçekleşen olay ve hadiselerdir. Buna binaen Kadir gecesinde gerçekleşen manevi ve maddi değerler akıllara durgunluk veren mucizevi olaylardır. Kadir gecesinde vukubulan manevi hadiselerden bir kaçını ele alarak neden bu geceye Kadir gecesi denilmiştir sorusunun cevabını almış olalım!.

1-Alemlere rahmet olarak göderilen rahmet peygamberi Hz. Muhammed’e (s.a.a) bu gecede giydirilmiştir, nubuvet, risalet ve imamet tacı onun başına; madde ve mana aleminin manevi varlıkları hazır bulunmuşlar bu merasimde; ins ve cin aleminin manevi şahsiyetleride bulunmuşlardır nubuvet, risalet ve imamet merasiminde. Bu gecede; bütün evrendeki manevi şahsiyetlerin bir araya geldiği bir geceye Kadri yüce ismi verilmiştir Kur’an’ın indiği geceye! Evet! aydınlatıcı nur ve misbahul hüda olarak tanıtmıştır yer ve gökteki olanlara; mevla son peygamerini bu gecede mebus kılmıştır kaffeten linnasa! „Sen olmasaydın ben eflaki yaratmazdım” demiştir Ona!

Allah’ın habibi alemlere rahmet peygamberi ve insanlara hidayet yolunu gösteren siracen ve munira olan Muhammed (s.a.a) nubuvet, risalet ve imamet göreviyle görevledirilmiştir bu gecede!..

2-İnsanlığın hidayet kaynağı muttekilerin yol göstericisi, mümin gönüllerin şifası yüce rabbimizin kelamı Kur’an-i kerim bu gecede indirilmiştir Hz. Muhammedin (s.a.a) sinesine!.

3-Bütün melaikelerin ve ruhun da aralarında bulunduğu bu büyük merasimin bu gecede olması diğer gecelere nisbetle ilahi bir imtiyazdır Kadir gecesine; bütün mana aleminin huzur bulduğu bu ilahi merasimde Ruhunda bulunması geceye ayrı bir özellik verilmiştir.

Ruh kimdir: İmam Sadık’tan (s.a) sormuşlar Ruhdan murad Cibrili eminmidir? İmam buyurmuş Cibrili emin meleklerdendir ruh ise meleklerden üstün bir kimliğe sahiptir buyurmuşlardır.

4-Bu gecenin azametine binaen yüce rabbimiz rahmet, bereket ve mağfiret kapılarını kullarına açmıştır. Bu gecede yapılan ibadet ve ta’atlar bin aydan daha hayırlı kabul edilecektir.

5-Melekler ve ruh Rabbilerinin izni ile her emir için iner dururlar; bu gece beşeriyetin yaşam haritasının tanziminde görev almış olanlar ilahi emirleri birbir yerine getirmek için iner dururlar, zira bir yıllık mukadderatı Allah’ın verdiği emirle belirlerler.

6-Bu gece öyle bir gecedir ki esenlik, rahmet, ilahi berektle donatılmış manevi bir gecedir. Peygamberin nubüvvet, risalet ve imameti, Kur’an-i mecidin bu gecede inmesi geceye değer kıymet ve üstünlük vermiştir. Allah’ın gaybi kuvvetlerinin bu gecede hazır olmaları ayrı bir imtiyaza sahip kılmıştır bu geceyi; Allah kullarına rahmet kapısını açmıştır bu gecede; Allah kullarını af etmek için özel günler özel geceler özel aylarla almak ister rahmet sofrasının başına; buna binaen Kadir gecesini bin aydan hayırlı kılmışt el açıp yalvaran kullarına.

Kadir gecesi hangi gecedir?

‘’leyletül kadr’’ Kadir gecesinin Ramazan ayında olduğ kesindir. Bakara suresinin 185. Ayeti şöyle buyurur: ‘’Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. 2/185

Kur’an-i kerimin Ramazan ayında indiği kesin hükümle beyan edilmiştir; Kadir geceside Kur’an’ın indiği gecedir ‘’Biz Kur’anı Kadir gecesinde indirdik’’ hükmüyle sabitleşmiştir; ancak Ramazan ayının gecelerinden hangi gecededir sorusu cevap beklemektedir. Bu konuda müfessirler farklı farklı gecelerde olduğunu söylemişlerdir, bazıları  bir-yedi- ondokuz- yirmibiri- yirmiüçü- yirmiyedi ve yirmidokuz demişlerdir, ama meşhur olan ise son ongünde olması söylenmiştir; yirmibir ve yirmiüçüncü gecelerde olduğu sahih senedle söylenmiştir. Rivayet olunur ki Peygamber Ramazan ayının son on gününü hep ibadetle geçirirdi. İmam Sadık’tan (s.a) sormuşlardır buyurmuşlardır ki: Yirmibir ile yirmiüçüncü geceler de arayın zira bu iki geceden biri Kadir gecesidir. Diğer bir rivayette ise imam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Taktir mukadderat ondokuzuncu gecededir; onun tehkimi ise yirmibirinci gecededir; yirmi üçüncü gecede imzalanmış ve hitam bulmuştur. Ehl-i Beyt rivayetlerinin ekserisi yirmiüçüncü gece olduğunu işaret etmişlerdir. Ehl-i Sünnet ise yirmiyedinci gece üzerinde ittifak etmişlerdir.

Neden Kadir gecesi geceler arasında gizlenmiştir?

Kadir gecesinin geceler arasında gizli olması, insanın arzu ve iştiyakını artırmaktadır; çünkü gizlenmiş bir şeyin cazibesi insanı etkisi altına alır ve onu görme ve ondaki faziletten dah çok istifade etme arzusu gelişir. Bu nedenledir ki insanlar Ramazan gecelerine önem vermiş olsunlar; bir rivayette şöyle deninir:“Allah cellecelaluhu rızasını ibadetler arasına gizlemiştir ki insanlar bütün ibadetlere önem vererek yerine getirmiş olsunlar, gazabini de günahlar arasına gizlemiştir ki insanlar günah işlemekten uzak dursunlar; dostlarını insanlar arasında gizlemiştir ki insanlara ihtirtam edilsin, duanın kabulunu dualar arasında gizlemiştirki insanlar çeşitli yalvarışlarla Allah’a yalvarmış olsunlar;İsmi azamı isimleri arasında gizlemiştir ki tüm isimleri büyük bilerek Allah’ı isimleriyle ansınlar; ölümü gizlemiştir ki insan her an kendini ölüme hazırlamış olsun.”

Kadir gecesi bu ümmete mi hastır yoksa diğer ümmetlerde de varmıydı?

Kadir suresinin metninden anlaşıldığı kadarıyla Kur’an’ın indiği ve peygamberin Risalet görevi aldığı gecenin ismi Kadir gecesi olmuştur. Daha önceki ümmetler de böyle bir gecenin olduğunun haber verilmemekte; bu gecenin Muhammed (s.a.a) ümmetine hediye edildiğini peygamberimiz şöyle buyurur: “Kerim olan Allah, hiç bir ümmete nasip etmediği Kadir gecesini ümmetime hediye etmiştir.” diyerek Kadir gecesinin bu ümmete verildiğini beyan eder.

Kadir gecesi muhtelif bölgelerde ve kıtalarda nasıl değerlendirilmesi yapılır?

Bilindiği gibi kameri aylar kıtalar ve bölgelerde aynı değildir, bir yerde ayın biri olurken diğer bir ülkede ikisi olma ihtimalı olabilir. Bu farklılık gecenin kutsiyetinde bir değişiklik meydana getirmez; zira evren içindeki yeri sabittir. Madde ile mana aleminin birleştiği noktadaki alemde bu ilke değişmez, zira Kadir gecesindeki büyük merasim yaşadığımız dünyada gerçekleşmiş değildir; belki bulunduğumuz dünyanın içinde oluşmuş bir alemde merasim gerçekleşmiştir. Meleklerin, Ruhun ve mana alemindeki cunudus’semavati velard’ın peygamberlik görevinin verildiği bir gecede nasıl Cebelünur ve etrafını tehayul edebiliriz, belki aynı mekanın içinde madde ile manayı birleştirerek oluşturulmuş bir alanda gerçekleştirilmiştir. Bu alanda bir iki geceler yoktur her nerde Ramazanın yirmiüçüncü gecesi varsa Kadir gecesi orda vardır.

Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi evrensel bir gecedir nasıl ki Peygamberi ekrem bütün evrene rahmet peygamberidir görevi aldığı gecedeki değer ve kıymet evrenin tamamına aittir. Bu yüce değeri belli kalıplara sokarak madde ile görmek doğru birşey değildir, belki dönen eflakın tümünde seyr eden bir gecedir. Bin aydan hayırlı kılınmış bir gece evreni kucaklayan rahmet peygamberinin ilahi velayet görevinin yüklediği gecedir, beşeriyetin değil yaratılmış varlık aleminin dengede durabilmesi için verilmiş evrensel bir görevdir; gecenin değeri bu ilahi velayeti verildiği gece olmasındadır; o gün ve bu gün Ramazanın yirmi üçüncü gecesini ihya ederken velayet mihverli ihya edilmesi gerekirki bin ayda yapılmış ibadetin kabulune mazhar olasın; velayetsiz Kadir gecesini ihya etmek temizliği yapılmadan kılınan namaz gibidir!…

WELAYET

Çarşamba, 29 Haziran 2016 11:28

Hz. Ali ve Kuran-ı Kerim


-Kamil insanın dengi olan Kuran’ın kendisi kâmil insan hükmündedir;
 
 
Hz. Ali’nin (a.s) sözlerinde Kuran’ın varlığı ve Kuran hakkındaki kılavuzluklarının başlıca öğeleri, üç temel esasa dayanmaktadır:

1- Ali’nin (a.s) sözlerinin içeriğinin Kur’anî içerikle uyumu, konularının Allah’ın kitabının ayetleriyle delillendirilmesi ve Kur’anî konuların Hz. Ali’nin (a.s) sözlerindeki zuhuru.

2- Müminlerin Emiri’nin (a.s), Kur’an^’ın özel ayetlerini şahit olarak göstermesi ve bazı özel durumlarda hikmet dolu Kur’an’ın ilahi ayetlerine sarılması.

3- Ali b. Ebi Talib’in (a.s) diliyle Kuran-ı Kerim’in hakikatlerinin tanıtımı, daveti ve beyanı.

İlk ve ikinci maddelerde yer alan başlıca öğelerin, üçüncü maddede yer alan öğelerden temel farklığı şudur ki ilk iki maddenin başlıca öğesi içeriden Kuran-ı Kerim ile irtibat halinde olması, ama 3. maddenin dışarıdan irtibat halinde olmasıdır. Bu yüzden önceki iki öğeyi Kuran tefsiri ve Kuranî kavramların açıklanması ve üçüncü öğeyi ise Kuranî ilimler ve temel esaslarını tanıma türünden kabul etmek mümkündür. Başka bir ifadeyle birinci ve ikinci maddelerin temel sonucu, Kuran’ın ne dediğidir. Ama üçüncü maddenin temel sonucu, Kuran’ın ne olduğu ve nasıl anlaşılabileceğidir.

Bazı kitap veya ilmi tekniklerin içsel ve dışsal tanımının birbirinden farklı olması mümkündür. Ama özel bir kitabı veya özel bir ilmi tekniği metnine istinad ederek dışsal tanımını temin etmek mümkün değildir. Ama Kuran-ı Kerim bu özelliğe sahiptir ve bu esas üzere önceki ve sonraki Kuran bilimini, bizzat Kuran’ın incelenmesiyle temin etmek mümkündür. Zira Kuran zahir, batın, evvel ve ahir olan Allah’ın kelamı ve kitabıdır. Eğer mütekellim ve kitap sahibinin iç ve dışı aynı olursa kelam ve kitabının derun ve harici de birbirine yabancı olmaz. Bu yüzden Kuran-ı Kerim’in derununu inceleyerek hem Kurani kavramları ve hem de Kuranî ilimleri elde etmek mümkündür. Yani hem Kuran’ın ne dediğini ve hem de Kuran’ın nasıl anlattığını anlamak mümkündür.

Hz. Ali (a.s) Kuran-ı Kerim hakkındaki tam bilgisi esasınca, Kuran bilimin birinci ve ikinci öğesini sunmakla birlikte, dışarıdan bu büyük semavi kitap hakkında incelemeye koyulan diğerlerine, Kuran bilimin üçüncü temel öğesini de öğretmiştir.
Kamil İnsanın İlmi

Hz. Ali b. Ebi Talib (a.s) kâmil insanın ve ilahi kâmil halifenin en açık bir örneğidir. Böyle bir insan Allah’ın güzel isimlerinin tecelli yeri ve yüce sıfatlarının mazharı olan imkân âlemindeki tüm hakikatleri bilmektedir.

“Ve Adem’e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere göstererek, ‘Eğer doğru sözlü iseniz bunların isimlerini bana söyleyin’ dedi.” [1]

Ayeti esasınca Adem’in özel şahsiyeti değil de, ademiyetin yüce makamı olan kâmil insan bütün tekvini ve ilahi isimleri husuli ilimle değil, şuhudi bir ilimle bilmektedir ve böyle bir ilim, malumu (bilineni) bulmak ile birliktedir.

Bu açıdan Allah’ın güzel isimlerinin aynası olan tüm isimler ilahi halifenin müşahede ve ihata ettiği gerçeklerdir. Böyle bir vicdan (bulmak/ermek) ve ihata, kitabın mektuba (yazılmış olana) ihatası gibidir.
Kamil İnsan, Cami (Kapsamlı) Kitaptır

Eğer her varlığı bir kelime, ayet veya özel bir sure olarak kabullenecek olursak, kapsamlı varlık olan kâmil insan da bütün âlemdeki ayet ve surelere sahiptir. Böylesine bir ilahi halifenin hakikati, Allah’ın kapsamlı kitabıdır.

Önceki bilgiler ışığında anlaşıldığı üzere hiç kimse ismet Ehl-i Beyt’inden daha iyi bir şekilde Kuran’ı dışarıdan tanıtamayacağı gibi, Kuran’ın deruni muhtevasını da açıklayamaz.

Kamil insanın dengi olan Kuran’ın kendisi, kâmil insan hükmündedir; ondan daha üstün değil. Elbette mülk aleminde ve teklif yurdunda kâmil ve melekuti insanın düşük aşamaları, Kuran hakikatinde tabidir. Ama değerlendirme noktasında Kur’an’ın her aşamasında hesabını kamil insanın yüce makamlarından özel bir aşamayla kıyaslayarak dikkatle incelemek gerekir.

Kamil insan tüm kemallere sahiptir ve tüm kelimeleri ihtiva etmektedir. Bu yüzden de şöyle diyebilir:

“Bana kapsamlı kelimeler verildi.” [2]

Nitekim bu hakikat Resul-i Ekrem (s.a.a) hakkında nakledilmiştir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Müminlerin Emiri (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:

“Ali’ye kapsamlı ilimler verilmiştir.” [3]

Gerçi “kapsamlı kelimeler” başlığı da yeterlidir. Zira kâmil insanın makamı, bir hakikatten fazla değildir ve mülk âleminde

“…ve nefislerimiz ve nefisleriniz.” [4]

Ayeti esasınca Ali b. Ebi Talib’in (a.s) mübarek varlığı, Resul-i Ekremin tertemiz ruhudur.

Dolayısıyla insanbilimci görüş sahiplerinin de şehadeti esasınca kamil insanın hakikati, diğer kitaplar, kelimeler ve varlıklara egemen olan, kuşatan kitabın ta kendisidir. Zira kamil insan Allah’ın en büyük isminin mazharıdır. Ama diğer varlıklar, diğer isimlerin mazharıdır.
Kamil İnsan, Allah’ın Halifesidir

Kapsamlı varlık olan insan, tüm her şeyi ihata eden Allah’ın halifesidir. Zira halifenin, halifesi olduğu varlığın boşluğunu doldurması gerekir. Dolayısıyla halifesi olduğu varlıkta herhangi bir boşluk yoksa halifesi, onun ihata ediciliğinin mazharı olur. İhata eden Allah’ın mazharı ise, kapsamlı varlığın ta kendisidir.

Müminlerin Emiri (a.s) ilahi hilafetin melekuti makamına sahip olan ilahi insanların faziletlerinden bazısını şöyle dile getirmiştir:

“İlim, hakikatin basireti üzere aniden onlara yönelmiştir; yakin ruhunu elde etmişlerdir; refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bulmuşlardır; cahillerin korkup kaçtıkları şeylere onlar ünsiyet etmişlerdir. Ruhları en yüce makama (Allah’ın rahmetine) asılı olduğu halde, bedenleriyle dünyada yaşamaktalar. İşte bunlar Allah’ın yeryüzündeki halifeleri ve halkı O’nun dinine davet etmekteler. Âh! Âh! Onları görmeyi ne kadar da arzuluyorum!” [5]

İnsanın yeryüzündeki hilafetinden maksat, hilafet sınırlarının yeryüzü ile sınırlı olması değildir. Aksine maksat, insanın hilafet bölgesinin çok geniş olduğudur. Ama insanın mülki ve elementsel varlığı yeryüzünde yaşamaktadır.
Kamil İnsan Konuşan Kuran’dır

Hz. Ali (a.s) kendisini Allah’ın halifesi ve velisi olarak anmaktadır. Nitekim mali ve sadaka işlerinden sorumlu olanlara yazdığı resmi mektubunun bir bölümünde şöyle demiştir:

“Sonra şöyle söyle: “Ey Allah’ın kulları! Al­lah’ın velisi ve halifesi, beni size gönderdi.” [6]

Aynı şekilde Hz. Mehdi’ye (ruhlarımız ona feda olsun) uyarlanan kamil insan hakkında da şöyle buyurmuştur:

“O, dinin hüccetlerinin bakiyesi, ilahi peygam­berlerin halifelerinden bir halifedir.” [7]

O halde dış evren, suskun kitaptır. İç evren; yani kamil insan ve ilahi halife ise konuşan bir kitaptır. Yazılı Kur’an, dış evrenin sırlarını bağrında taşımaktadır. Kamil insan ise bütün bu sırları kendi içinde müşahede etmektedir. Nitekim Şeyh Mahmud Şebosteri bu konuda Golşen-i Raz kitabının bir yerinde şöyle buyurmaktadır:

“Evreni tümüyle Hakk’ın nurunun ışığı bil,

Hak onun içinde açıklığından gizlidir,

Evren insan oldu ve insan bir evren,

Bundan daha temiz bir açıklama yoktur,

Evren senindir ve sen zavallı aciz,

Senden daha mahrumunu görmemiş kimse,

Evreni tümüyle kendinde görmelisin,

Sonunda gelecek her şeyi önceden görmelisin.”
Hilafetin Allah’a İsnadı

Bazen “halife” unvanı münezzeh olan Allah hakkında ifade edilmektedir. Örneğin Allah için salik, salih ve mütevekkil kulun halifesi denmektedir. Tıpkı mümin sıfatı gibi ki hem Allah ve hem de Allah’ın kulu hakkında kullanılmaktadır.

Allah hakkında halife unvanı Nehc’ül Belağa2da da vardır. Hz. Ali (a.s) yolculuğa çıkmak istediğinde yaptığı duasında şöyle buyurmuştur:

“Allah2ım sensin yolculukta yoldaşımız ve sensin ehlimizi bıraktığımız/emanet ettiğimiz. Bu ikisi senden gayrisinde toplanmaz. Zira ehlimizi emanet etti­ğimiz, bizimle yoldaş olamaz, bize yoldaş olan da ehli­mizle/ailemizle geride kalamaz. (Her yerde hazır/nazır olan sadece sensin.)” [8]

Allah hakkında halife unvanının kullanılmasını karmaşık hale getiren şey Allah’ın asaleti ve kulunun fer’i oluşudur. O halde hilafet için, aslolandan feri olanı doğru bir şekilde algılayabilmek nasıl mümkündür?

Aynı şekilde kul hakkında Allah’a oranla halife unvanının kullanımını zorlaştıran şey, her şeyi ihata eden, hiçbir zerreden uzak olmayan Allah’a oranla kulun hilafeti hakkında doğru bir düşüncenin olmayışıdır. Zira Allah hiçbir şeyden uzak ve gaib değildir ki Allah için bir halef ve öte diye bir şey düşünülebilsin ve bu kulu, Allah’ın gıyabında Allah’a ait işlerin yönetimini üstlenebilsin.

 Ali B. Ebi Talib, Kuran-ı Hekim’in Tanıtıcısıdır

Kuran’ı çeşitli boyutlarını incelemek için Müminlerin Emiri’nin liyakat ve uygunluğu iki cihetten ispat edilebilir:

1- Hz. Ali (a.s) tertemiz Ehlibeyt’ten (a.s) sayılmaktadır. Dolayısıyla o mukaddes zatların Kuran ve marifetleri hususunda liyakatini ve ehliyetini ispat eden deliller, Hz. Ali’yi (a.s) de kapsamıştır.

2- Hz. Ali’nin (a.s) ilmi ve ameli salahiyeti hususunda çok özel naslar mevcuttur.
Ehl-i Beyt (a.s) Kuran’ın Yegâne Tanıtıcısıdır

Ehlibeyt’in tayin edilmesinin önceliğinin ve Kur’anî kavramlar ve ilimleri açıklamak için kesin ehliyetinin delillerinden biri de, Sünni ve Şia’nın senet ve metnine kesin olarak inandıkları Sekaleyn hadisinin yanı sıra, Hz. Ali’nin (a.s), ismet Ehlibeyt’inin azameti hakkındaki sözlerdir. Nitekim Hz. Ali (a.s) Nehcul Belağa’da şöyle buyurmaktadır:

“Allah’ın sırrının yeri, emrinin sığı­nağı, ilminin kay­nağı, hükümlerinin merkezi, kitapları­nın barınağı, dininin dağları Ehlibeyt’tir. Dinin bel büküklüğü onlar ile doğ­rulur ve titremesi onlar saye­sinde gider, dincelir.” [9]

“Bu üm­metten hiç kimse Muhammed’in (s.a.v) Ehlibeyt’iyle mukayese edilemez. Hiç bir zaman (Ehl-i Beyt’in) nimetlerinin üzerine aktığı kimseyle (Ehl-i Beyt) bir sayıl­maz. Onlar dinin esası, yakinin direğidir… Velayet hakkının özellikleri sa­dece onlarındır. Vasiyet ve veraset de onlar­dadır.” [10]

“Hidayet bizimle istenebilir, körlük bizimle giderilebilir.” [11]

“Kuran’ın yücelikleri onlardadır. Onlar, rahmanın hazineleridir; konuştukları zaman doğru söylerler. Sus­tuklarında kimse onları geçemez.” [12]

“Onlar, (Ehlibeyt) ilmin hayatı ve dirilişi, cehaletin ölümüdürler. Size, hilimleri ilimlerinden, zahirleri batınlarından ve sükûtları konuşmalarındaki hikmetlerinden haber verir. Hakta ay­rılığa düşmez, ona karşı durmazlar. Onlar, İslam’ın di­rekleri ve halkın sığınaklarıdır. Hak, onlarla yerine ge­lir, batıl onlarla yerinden ayrılır ve dili kökünden kesi­lir. Dinin hükümlerini işitip rivayet ederek değil, kavra­yıp uygulayarak anlamışlardır. Çünkü ilmi rivayet eden çoktur, ama riayet/amel eden çok azdır.” [13]

“Şüphesiz Allah, bizleri tertemiz kıldı, bizi masum kılıp korudu, bizleri yaratıkları üzerinde şahitler, kulları üzerinde hüccetler kıldı. Bizleri Kur’an ve Kur’an’ı da bizlerle beraber eyledi: Böylece ne biz ondan ve ne de o bizden ayrılmaz.” [14]

“Nereye gidiyorsunuz? Nasıl da döndürülüyorsu­nuz?… Oysa Nebinizin Ehlibeyt’i aranızdadır. Onlar hakkın öncüleri, dinin alameti, doğruluğun dilidirler. Onları Kur’an’ın en güzel menzillerine (kalplerinize) indirin. Susuz kimsenin suya koşuşu gibi onlara koşun. Ey insanlar! Son Peygamberin söylediği şu sözü alın. ‘Bizden olup da ölen gerçekte ölmemiştir ve bizden olup da eskiyen gerçekte eskimemiştir” [15]

“Bizler Peygamberlik ağacı, risaletin indiği mekân ve meleklerin in­ip çıktığı yeriz; ilmin madeni, hükmün kaynağıyız.” [16]

“Çünkü bizler Rabbimiz tarafından terbiye edilmiş kişileriz ve halk da bizim tarafımızdan terbiye edilmektedir.” [17]

Ehlibeyt’in ilmi ve ameli faziletleri Nehcul Belağa’da yer alanlardan çok daha fazladır. Hakeza söz konusu kitapta yer alanlar bile orantı olarak burada naklettiklerimizden çok daha fazladır.

Ayetullah Cevadi Amuli

[1] Bakara, 31.

[2] Bihar’ul Envar, c. 16, s. 323

[3] Bihar’ul Envar, c. 8, s. 27

[4] Al-i İmran suresi, 61.

[5] Nehc’ul Belağa, 147. Söz.

[6] Nehc’ul Belağa, 25. Mektup.

[7] Nehc’ül- Belağa, 182. Hutbe.

[8] Nehc’ûl Belağa, 46. Hutbe.

[9] Nehc’ul Belağa, 2. Hutbe.

[10] Nehc’ul Belağa, 2. Hutbe.

[11] Nehc’ul Belağa, 144. Hutbe.

[12] Nehc’ul Belağa, 154. Hutbe.

[13] Nehc’ul Belağa, 239. Hutbe.

[14] Mustedreku’l-Nehci’l-Belağa, s. 183

[15] Nehc’ul Belağa, 87. Hutbe.

[16] Nehc’ul Belağa, 109. Hutbe.

[17] Nehc’ul Belağa, 28. Mektup.

ehlader

Çarşamba, 29 Haziran 2016 11:26

Oruç İlahi Bir Şereflenmedir

 
Bismillahirrahmanirrahim

Orucun Merhaleleri ve Bıraktığı Mirası

“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır; umulur ki takvalı olasınız.” (Bakara/183) Bu okuduğum ayet-i celile, geçen ümmetlere farz kılınan orucun bizlere de farz kılındığını beyan etmektedir. Beşerin tarih boyunca muhtaç olduğu ilahi farizelerden ve vacibattan biri de oructur. Oruç da namaz ve zikir gibi farzdır. Bütün zamanlarda, her durumda, bütün medeniyetlerde, beşer toplumunun hayatının her asrında insan, sahip olduğu özellik gereği farizelere ve vacibata muhtaçtır. Bu amellerden biri de oruçtur.
İlahi teklif/görev olarak adlandırdığımız oruç hakikatinde ilahi bir şereflenmedir; oruç tutmak, isteyenler için çok kıymetli ve değerli bir fırsattır. Elbette zorlukları da vardır; hiçbir hayırlı ve mübarek amel zorluksuz değildir, insan zorluklara tahammul etmeden biryerlere ulaşamaz. İnsanın oruç tuttuğunda çektiği zahmet ve gördüğü zorluk, oruçtan elde edeceklerinin yanında naçiz kalır; az bir sermaye ile büyük karlar elde etmektedir. Oruç hakkında üç merhale zikr etmişlerdir;

Açlık ve sussuzluk

Birinci merhale orucun genel merhalesidir; yani yemek, içmekten ve oruçu batıl eden diğer şeylerden kaçınmaktır. Orucun muhtevası sadece bu merhale olsa bile birçok faydaları vardır; hem bizi imtahan ediyor, hem bizi eğitiyor; yaşamımız için hem derstir, hem de imtahan, alıştırma ve idmandır. Beden için yapılan spordan daha önemli ve faydalı bir spordur. İmamlardan nakl edilen rivayetler bu merhaleye işaret etmektedir; İmam Sadık (a.s) buyuruyor: “ Allah orucu, zengin ve fakir eşit olsun diye farz kıldı”. Allah-u teala orucu, belli günlerde ve günün belli saatlerinde fakir ile zengin aynı olsun diye farz kılmıştır; fakir ve eli boş olan insan günün her anında canı istediğini satın alamaz, bulup yiyemez-içemez, ama zengin ve varlıklı kimseler gün boyunca canalarının çektiğini temin etme imkanları var, herşey hazırdır onlar için. Zengin, bu bolluk ve varlığın içinde fakirin çektiği açlık ve sussuzluğu , yokluğu idrak edemez ama oruç tutulduğu zaman herkes aynıdır ve kendi ihtiyarlarıyla isteklerinden elçekerler.

İmam Rıza’dan (a.s) nakl edilen bir rivayette İmam, orucun bu merhalesinde açlık ve sussuzluğun başka bir boyutuna işaret etmektedir. İmam (a.s) şöyle buyuruyor: “ Açlık ve sussuzluktan doğan zorluklara sabr edin...”. Oruç insana açlık ve sussuzluğa dayanma ve sabır etme gücü kazandırmaktadır, nazlı büyüyen, açlık ve sussuzluk çekmemiş kimselerin zorluklara tahammul ve sabrı da yoktur. Mücadele meydanında çok çabuk meydanı terk ederler; hayatın zorlukları ve zor imtahanlar, onları zorlar ve onlar bu zorluklar altında ezilirler. Açlık ve sussuzluğu çekmiş insan bunların manasını anlamaktadır ve yaşamın bu yönünden gelecek zorluklara karşı sabır ve tahammül sahibi olmuştur. Mubarek Ramazan ayı insana bu sabır ve tahammulü kazandırıyor. Diğer bir rivatette İmam Rıza (as ) şöyle buyuruyor: ” …Oruç, insana hayatında diğer ilahi teklifleri/ emirleri yerine getirme gücü kazandıran riyazettir…”. Ramazan ayında açlığa ve sussuzluğa tahammül etmek ve nefsani isteklerden uzak durmak bir nevi riyazet olarak görülüyor; elbette şeri ve ihtiyari bir riyazet kasedilmektedir. İnsanın iradesini güçlendiren ve hayatın zorlu yollarını aşma azmini artıran faktörlerden biri riyazet çekmektir. Bir çokları bu şeri riyazete sığınmışlardır. Öyleyse okuduğumuz bu bir kaç rivayette görülüyor ki orucun bu merhalesi zenginler de fakirlerle aynı renge bürünüyorlar. Açlık ve sussuzlukla kıyametin açlığını insana hatırlatıyor, insana sabır ve tahammülü kazandırıyor, ilahi rizayeti insana öğretiyor; bütün bu faydalar sadece bu birinci merhalede sözkonusudur. Bunların yanısıra oruç insana, midesini boş bırakarak normal zamanda mubah olan işlerden kaçınmasıyla insanın kalbine nuraniyet ve sefa bağışlamaktadır.

Günahtan kaçınmak

Orucun ikinci merhalesi günahtan kaçınmaktır; yani gözü, kulağı, dili ve kalbi günahlardan korumak gerekir. Hatta bazı rivayetlerde derisini, cildini haramdan koruması gerektiği zikr edilmiştir. Hz. Ali (a.s) buyuruyor: “Oruç haramlardan kaçınmaktır, insanın yemek- içmekten ( kendisini ) koruduğu gibi.” Yemek, içmek ve helal nefsani isteklerden kaçınıldığı gibi haramlardan da kaçınılması gerekir, bu merhale oruç için bir üst merhaledir. Ramazan ayı günahlardan kaçınmak için güzel bir fırsattır.

Gençlerden bazıları benden, kendileri için dua etmemi istiyorlar, devamlı diyorlar “ siz bizim için dua edin ki günah işlemeyelim”, elbette dua etmek iyi ve gereklidir ama günah işlememek insanın iradesine bağlıdır; günah işlememeye karar vermeniz gerekir, eğer karar verirseniz günahı terk etmek kolay olacaktır. Günahtan kaçınmak, insanın gözünde bir dağ kadar büyük görünür ama insanın azmi ve kararılılığıyla dümdüz bir yol olur. Ramazan ayı bunu denemek için en büyük fırsattır.

Hz. Fatıma Zehra (s.a) kendisinden nakl edilen bir rivayette şöyle buyuruyor: “Oruçlu kulağını, gözünü, dilini ve azalarını haramdan korumadıktan sonra orucun ona ne faydası vardır?”

Diğer bir rivayette şöyle nakl edilmektedir; bir kadın, hizmetcilerinden birine ihanette bulunuyor, bunu duyan Resulullah (s.a.a) elindeki yiyeceği ona uzatıyor ve yemesini istiyor, o kadın: “Ben orucum”, deyince Resulullah (s.a.a) buyuruyor: “Sen nasıl oruçsun hizmetcine ihanette bulunuyorsun? Oruç sadece yemek-içmekten korunmak değildir. Allah orucu, bu ikisinin yanısıra sözlü ve ameli günahlardan korumak için bir hicab/perde olarak karar kılmıştır.” Allah orucu farz kılmıştır ki, insan günaha doğru gitmesin, dilin günahlarından kendisini korusun, kötü söz söylemek başkasına ihanettir. Bu günahlardan biri de kalbin günahlarıdır. Kalpte başkalarına karşı düşmanlık, kin beslemek kalbi günahlardandır.

Öyleyse orucun ikinci merhalesi, insanın kendisini günhalarından uzak tutmasıdır. Özellikle siz gençler bu fırsattan yararlanın çünkü siz gençsiniz; gencin bunu yapmaya hem gücü var, hem de kalbinin temizliği ve nuraniyeti onun için bir avantajdır/ bir fırsattır. Günhaları terk etme çabası içinde olun.

Gafletten kaçınmak

Orucun üçüncü merhalesi, insana Allah’ı unuttuıran her şeyden kaçınmaktır. Bu merhale, orucun en yüksek mertebesidir. Resulullah (s.a.a) kendisinden nakl edilen bir hadiste Allah-u tealaya azr ediyor: “ Ey Rabbim! Orucun mirası nedir?” Yani oruç insana ne kazandırır, neyi miras bırakır? Rabbulalemin buyurur: “Oruç hikmeti miras bırakır, Hikmet, marifeti kazandırır, Marifet ise yakine ulaştırır, kul yakin derecesine ulaşınca artık kolay mı, zor mu sabahladığını düşünmez ( onun için fark etmez ).”

Oruç, hikmet çeşmelerini insanın kabinede cari eder, hikmet insanın kabine hakim oldu mu ilahi/nurani marifet gelir, marifet oluştu mu yakin derecesine ulaşır, bu yakin hz. İbrahim’in (a.s) Allah’tan istediği yakindir. Bu ayın dualarında devamlı tekrar edilmektedir. İnsan yakin derecesine ulaşınca hayatın bütün zorlukları ona kolay gelir, insan olumsuz olaylardan etkilenmez hale gelir. Bakın ne kadar önemlidir; yükselme ve tekamül yolunu bir ömür boyu kat etmek isteyen bir insan yakin sayesinde yaşamın zorlukları ve dünyada meydana gelen olumsuzluklar karşısında etkilenmez hale geliyor. Bunların hepsi orucun sayesindedir; oruç insanın kalbinde Allah’ı yad etmeyi ihya edip, ilahi nurun kalpte parlamasını sağlayınca ve kalbi aydınlarınca bunların hepsi peşinden gelecektir.

İnsanı Allah’ı anmaktan alı koyan ( gaflete düşüren) herşey orucun bu merhalesine zarar verir. Ne mutlu kendisini bu merhaleye ulaştıranlara! Bizlerin arzusu ve Allah’tan isteğimiz bizi bu merhaleye ulaştırması olmalıdır.

Vesselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh

Beyaz Saray sözcüsü, İran’ın uluslararası pazarlara ulaşabilmesi için bir şart daha getirdi ve “bunun gerçekleşmesi, İran’ın Hizbullah ile irtibatını kesmesine bağlıdır” dedi.

ABD Beyaz Saray sözcüsü Eric Schultz Pazartesi günü Hizbullah karşıtı iddialarda bulunarak şu açıklamalarda bulundu: İran’ın Hizbullah’a destek vermesi, uluslararası pazarlarda bu ülke için sorun oluşturacaktır.

Ekonomide söz sahibi kimseler, terörizme mali destek veren bir ülkeyle ticaret yapmak istemiyorlar. Bu nedenle biz, sadece –terörizme destek vermelerinin- ulusal güvenlik için iyi olmadığından ötürü değil bilakis kendi çıkarlarıyla da uyumlu olmadığı için İran’dan bu desteği kesmelerini istiyoruz.

Washington, Hizbullah ile mücadele için yaptırımlar da dâhil olmak üzere sahip olduğu bütün olanakları kullanacaktır.

Amerika’nın, Hizbullah’ın ticaret kanallarını ve onunla ilişkili şirketleri hedef alan önceki yaptırımları bir miktar etkili oldu.

Ancak İran Hizbullah’a destek verecek olursa bu grup eskiden olduğu gibi para ve diğer şeyleri temin etmek için bir kaynağa sahip olacaktır. Bu nedenle eğer İran uluslararası pazarlara ulaşmak istiyorsa, davranışlarını kontrol etmesi gerekir.