کارگر

کارگر

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hüseyin Cabiri Ensari, yaptığı açıklamada, İstanbul’da düzenlenen terör saldırısını şiddetle kınadı.

Cabiri Ensari, “Saldırı sonucu hayatını kaybedenlerin ailelerine ve Türkiye Devleti ve halkına içten taziye dileklerimizi iletiyoruz” dedi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ayrıca, aşırıcılık ve terörizmle mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

İran Kerbela'daki terör saldırısını kınadı
 Kerbela'da terör saldırısında hayatını kaybedenlerin ailelerine, Irak milleti ve devletine taziyelerini bildiren Cabiri Ensari, Irak'ta terörle mücadele için Irak milletinin birlik ve beraberliği ve uluslararası camianın desteğinin gerekli olduğunu belirtti.

Dün Kerbela'da bir araca yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucu 5 kişi ölürken 11 kişi de yaralandı.

Bombalı araçın halkın yoğun olarak bulunduğu bir caddede infilak etmesi sonucu çok sayıda sivil hayatını kaybetti. Terör örgütü IŞİD, saldırının sorumluluğunu üstlendiğini bildirdi.

 
İmam Hamenei: “Her kim ya da hangi hareket Amerika’ya inanırsa, büyük bir hata yapmıştır ve tokat yiyecektir. Düşmanlıkların çoğu habis Amerika ve İngiltere tarafındandır.”

İmam Hamenei; İran İslam Cumhuriyeti Kurucusu İmam Humeyni’nin  yirmi yedinci vefat yıldönümü münasebetiyle gerçekleştirilen merasimde önemli açıklamalarda bulundu.

 İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Hamenei’nin konuşmasından önemli satır başları şöyle:

” *Düşmanlar İmam Humeyni’nin ‘İnkılapçı’ özelliğine düşmanlık besliyorlar. İslam İnkılabı kelimesinden dehşete düşürüyorlar.

*Baskılarda, bu inkılapçılıktan kaynaklanmaktadır. Baskılar nükleer mesele, insan hakları…gibi bahanelerle uygulanmaktadır. Ancak gerçek şu ki, düşman, inkılapçı özellikten korku ve endişe duymaktadır.

*Amerikalı politikacılar İran’ın inkılaptan dolayı ambargoda olduğunu söylüyor. Gerçek de budur.

*İmam Humeyni ülkeyi, bağımlılık, geri kalmışlık, siyasi ve ahlaki bozukluk ve dünyanın aşağılaması bataklığından kurtarmıştır.

*Eğer başımızda İngiliz ve Amerikan efendilerimiz olsaydı, bizi her şeyden geri kalmış bırakırlardı. Ülke fakirlikten çırpınıyor ve ülkenin doğal zenginlikleri yabancıların elinde olmuş olacaktı. Halkta, yalanla ve korkutularak susturulacaktı.

*Biz bugüne kadar İnkılap yolunda hareket ederek, büyük başarılar kazandık; trenin rayında hareket etmesi şartıyla hedeflere ulaşabiliriz. İmam, İslam toplumunun trenini bu ray üzerinde hareket ettirmektedir.

*Nerede İnkılapçı ve cihatçı hareketten gafil olursak, orada geri kalırız, her nerede İnkılapçı ve cihatçı olur ve rayın üzerinde hareket edersek, ilerleyebiliriz.

*Halk İnkılap için büyük bedeller ödedi. Fakat bunun yüz katı fayda sağladı. Halk bugün, fazla bedeller ödemeden, İnkılaptan büyük faydalar elde etmektedir. Bugün İran halkı için ortam, daha aydınlık ve uygundur ve yol da sorunsuzdur. Bedeller yine vardır ama daha hafif ve geçmişe oranla def edilebilirdir.

*Korkmayan ve ayakta duran halktı, sürekli tehdit edildik, saldıracağız ve yaptırım uygulayacağız dediler, ama halk, ne onların askeri tehditlerinden ve ne de yaptırım tehdidinden korktu ve ne de onların yaptırımlarıyla felç oldu, aksine hareketlerine devam etti, bundan sonra da böyle olmalıdır. Herkes İnkılabi kalmalıdır ve İnkılabi hareket etmelidir.

*İnkılapçının sadece, İnkılap zamanında İmam’ın yanında bulunan kişiler olduğunu düşünmemiz bir hatadır, Bazıları İnkılapçıların sadece İnkılap zamanında İmam’ın yanında olanlar olduğunu zannediyorlar, İnkılap herkes içindir. Gençler İnkılabi olabilirler. Bugün bir genç benden daha deneyimli bir İnkılapçı olabilir.

*Eğer falan kişi İnkılapçıysa, o kişi radikaldir/aşırıcıdır diye düşünmek bir hatadır. İnkılapçı olmak radikal/aşırıcı olmak demek değildir. Onlar, halkı ılımlı ve radikal olarak bölüyorlar. İnkılapçılara aşırıcı ve İnkılapçı olmayanlara da ılımlı diyorlar; biz bunu tekrarlamamalıyız.

*Amerikan İslam’ının iki dalı vardır. Geri kalmış İslam ve seküler İslam. Müstekbirler iki dalı da desteklemektedir. Saf İslam çok taraflıdır, kişi yaşamından İslam toplumunu oluşturmaya kadar bütün alanları kapsamaktadır.

*İslam sisteminin temellerinden biri, dünyanın bütün noktalarındaki mazlum ve mahrumları desteklemektir; bunları görmezden gelemeyiz. Kim ya da hangi hareket dünyadaki mahrum ve mazlumlara tepkisiz kalırsa, bu İnkılabi özellik onda yoktur.

*Düşman her zaman tehdit ederek konuşmuyor; bazen iltifat ediyor. Bazen, ‘gelin dünya sorunlarını işbirliği ile halledelim’ diye mektup yazıyor. İnsan ‘gidip uluslararası sorunları çözmek için süper güçle işbirliği yapalım’ şeklinde vesveseye kapılabilir. Meselenin aslı şudur, onun bir planı var ve diyor ki; ‘gel ve benim planımda oyna’. Plandaki hedefine ulaşmak için, oyunun türünü de o belirliyor.

*Bizim Suriye gibi bölge meselelerinde, sözde Amerika koalisyonuna katılmamamızın sebebi budur. Onların bir planı ve hedefi vardır. İslam Cumhuriyeti’nin nüfuzu ve gücünü de bu hedeflerine ulaşmak için kullanmak istiyorlar.

*Eğer İran İslam Cumhuriyeti eğilir ve onların oyununa katılırsa, yani onların planını tamamlamış demektir. Bu siyasi bağımsızlığın karşıtıdır.

*Küresel ekonomik sindirim sisteminde, sindirilmemeliyiz. Amerikalılar Nükleer Anlaşmanın, İran ekonomisinin uluslararası ekonomiyle entegre edilmesine neden olacağını söylediler Acaba küresel ekonomi, adil, mantıklı ve rasyonel bir sistem mi? Asla.

*Planını uluslararası toplumun çizdiği ve onun çeşitli belirtileri ve sonuçlarının dünya çapına yayıldığı küresel ekonomi; Siyonist ve Siyonist olmayan kapitalistlerin dünya kaynaklarını elde etmek için çizdikleri haritadan oluşan bir ekonomi. Bir ülkenin ekonomisini, küresel ekonomiyle birleştirmesi iftihar değil, kayıp, hasar ve zarardır. Şimdi Nükleer Anlaşma sonuçlandı ve bunun bir hedefi de ekonomidir. Amerika’nın liderliğindeki küresel ekonomiyle İran ekonomisi yutmak.

*Eğer bir anlaşma yapılacaksa, ekonominin nerede olduğu belirlenmelidir. Ekonomik gidişatın sadece yabancı yatırımcılarla sağlandığını zannedersek, bu hatadır. Yabancı yatırımcılardan daha önemli olan iç kapasiteleri ve kaynakları faaliyete geçirmektir. Bizim faaliyete geçirilmemiş birçok kapasitemiz ve kaynağımız bulunmaktadır ve faaliyete geçirilmelidir.

*Amerikalılar ve İngilizler 100 yıldan daha fazladır, Filistin halkına baskı uyguluyorlar. İslam ve İslam sistemi, bunun karşında sessiz ve kayıtsız kalamaz. Baskı rejimi ve Amerika, Yemen halkını, hastaneleri, pazarları ve okulları bombardımana tutan ülkeye yardım ediyorlar. İslam sistemi bu duruma kayıtsız kalamaz. Bu düşmanlık nasıl inkâr edilebilir. Amerika 28 Ağustos darbesini başlattı. Tağut zamanında Savak’ı, halka ve direnişçilere işkence yapması için oluşturdu. Saddam’a haddinden fazla yardım etti, bizim yolcu uçağımızı devirdi, petrol kuyularımızı bombaladı, bize yaptırım uyguladı, bunlar düşmanlık değil mi?

Kim ve hangi hareket Amerika’ya inanırsa, büyük bir hata içindedir ve tokat yiyecektir. Tabi küçük ve önemsiz düşmanlarımız da bulunmaktadır. Düşmanlıkların çoğu, habis Amerika ve İngiltere tarafındandır.”

Nükleer görüşmeler bize şu gerçeği bir kere daha öğretti ki, ABD karşısında geri adım atsak, eğilip bükülsek de o yıkıcı rölünden asla vazgeçmez. Diplomatlarımızın çabalarıyla 5+1 Grubu ve hatta ABD ile ikili görüşmelerde birtakım ortak noktalara vardık. Ama ABD şimdiye kadar pratikte taahhütlerini yerine getirmemiş ve sözünde durmamıştır. ABD’nin böyle davranacağı görüşmelerden önce de tahmin ediliyordu, ama bazıları bilmiyorlardı ve şimdi anladılar.

3 Haziran, İmam Humeyni’nin(ra) fani dünyaya veda edişinin 27. Yıldönümüdür. Bu münasebetle O büyük devrimciye kalplerinde-dillerinde değil-sevgi besleyen dünyanın her yanındaki mustaz’aflara ve müslümanlara bir kere daha tesliyet ve taziyelerimi bildirmek isterim.

Amacımız İmam Humeyni’yi ve neler başardığını, neler yaptığını anlatmak değildir. O’nu ve devrimini çeşitli boyutlarıyla tanımak isteyenler için yeterli düzeyde eserin olduğu kanaatindeyim. En belirgin eseri ise hiç kuşkusuz İslam Cumhuriyeti ve dayanmış olduğu “velayet-i fakih” doktrinidir.

İmam Humeyni(ra) İslam Devrimi’nin zaferinden sonra on yıl kadar(1979-1989) yaşadı, ama O’nun devrimi bugün 37 yaşındadır ve dim dik yoluna devam etmektedir.

Başta haset ve nifak ehli olmak üzere birtakım çevrelerin İslam Devrim’inin yolundan saptığı iddialarının aksine devrim, İmam’ın çizdiği rotada yoluna devam etmektedir. İran’ın içinde, bölgede ve dünya sathında meydana gelen birtakım gelişmeler karşısında, ayrı bir ifadeyle zamanın baskıları, zorlamaları ve şartları karşısında İslam Devrimi’nin stratejisi ve taktiklerinde birtakım değişiklikler meydana geldiği inkar edilemez gerçeklerdir. Aancak temel çizgisini ve hedefini koruduğu kesindir. Değişen şartların neler olduğu üzerinde birazdan duracağız.

Nedir İslam İnkılabı’nın bu temel çizgisi ve hedefleri? Müstekbirlere, tağutlara, zalimlere karşı mücadelede mustaz’afların ve mazlumların yanında yer almak; yeryüzünde insanlar arasında adalete dayalı bir dünya sisteminin yerleşmesine ortam hazırlamak; çoğunlukla müslümanların oluşturduğu dünya mustaz’afları arasında tevhid ekseninde vahdet, barış ve dayanışma ortamını sağlamak. Birtakım başka kısa ve orta süreli hedefleri sayılabilse de nihai hedefleri yukarıda saydıklarımızdan ibarettir veya bu hedefler çerçevesi içerisinde değerlendirilebilir.
İmam Humeyni’nin vefatından sonra İslam İnkılabı’nın liderliğine seçilen İmam Hamanei, bu görevi üstlendiği 27 yıldan beri aynı çizgiyi sürdürmüş, aynı hedefleri gerçekleştirmek için çaba sarfetmiş ve İnkılabın varlığını iç ve dış düşmanlarına karşı beklenenin ötesinde bir basiret, şecaet, tedbir ve uzak görüşlülük örneği göstererek korumayı başarmıştır.

Nifak ehli, özellikle de geçmişte İslam İnkılabı yanında oldukları iddiasında bulunan bazı çevreler inkılabın İmam Humeyni’den sonra çizgisinden saptığı iddiasını tekrarlayıp durmaktalar. Ama bu sapmaların neler olduğu, hangi temel çizgisinden saptığı konusunda ortaya somut bir görüş koyamamaktadırlar. Ortaya sürdürkleri iddialar ise İnkılabın temel duruş ve hedeflerinden ziyade genellikle İran’da işbaşına gelen hükümetlerinin izledikleri taktiklerdir. Bu taktiklerin bazılarının doğru, bazılarının ise savunulmayacak hatalardan ibaret olduğu bir gerçektir. İran hükümetlerinin her girişiminin İslam İnkılabı’nın hedefleri çizgisinde olduğu iddia edilemez ve İran’da da kimse böyle bir görüşü savunmaz, savunsa bile inkılapçılar tarafından kabul edilmez.

İran’daki anayasal düzenden ve devlet anlayışından habersiz olanlar sanırlar ki, İslam İnkılabı liderliği makamında oturan kimse astığı astık, kestiği kestik, davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan bir konumdadır. Halbuki hem İmam Humeyni hem de İmam Hamanei döneminde ülke üst düzey makamları arasında yapılan istişareler sonucunda veya hatta bazen istişare yapılmadan rehberin görüşü aksine karar ve uygulamalara tanık olunmuştur.

Peki Rehber’e rağmen bu kararlar nasıl uygulanabilir sorusu yöneltilebilir? Bu soruya verilecek en net cevap İmam Ali(as) dönemindeki gelişmelerdir. İmam Ali’nin(as) görüşünün aksine “hakemlik” olayı vuku bulmamış mıdır? İmam Ali’nin çeşitli vilayetlerdeki valileri hatalar işlememişler mi ve bundan dolayı azledilmemişler mi? İmam Ali’nin komutanları ve valilerinin hataları İmam’a nispet verilebilir mi? Veya O hazretin hükümetinin meşruiyetine halel getirir mi? Aynı devlet ve yönetim anlayışı, zamanın şartlarına ve inkılap liderlerinin her birinin kapasitesine göre şimdi de uygulanmaktadır.

İmam Humeyni döneminde benzeri olaylara daha az rastlanması hem o günün şartları hem de döneminin İmam Hamanei’nin dönemine göre daha kısa sürmesi yüzündendir.

İmam Humeyni(ra) İslam İnkılabının ve İslam Cumhuriyeti’nin mimarı olarak daha karizmatik ve rakipsiz bir konumdaydı. İslam Cumhuriyeti daha oluşum dönemini geçiriyordu, anayasal ilkeler daha yeni tedvin ediliyor, devletin kurumları bu yeni anayasaya göre düzenlenmeye, kurulmaya çalışılıyordu. Bu anayasal düzenlemeler yapılırken ülkenin çeşitli yerlerinde kavimsel ve mezhepsel başkaldırılar(Kürdistan, Türkmen Sahra, Huzistan vb bölgelerde), siyasal/silahlı mücadeleler(münafıklar/Mücahid-I halk, Tudeh, Cephe-I Milli vb.) iç savaşlar başlatılmıştı. Bu iç mücadeleye ilaveten İnkılabın ikinci yılında Irak diktatörü Saddam tarafından başlatılan ve sekiz yıl süren savaş boyunca ülkeye olağanüstü bir durum hakimdi.

Bu dönemde de anayasal ilkeler aralıksız işletiliyor; meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimleri zamanında yapılıyor ve halkın iradesine saygı ön planda tutuluyordu. Ancak yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı İmam Humeyni’nin görüşleri, direktifleri çoğu defa kanun itibarı görüyordu. Buna rağmen savaşın sürdürülmesi, ABD’nin Körfez’deki müdahalelerine nasıl karşılık verilmesi ve savaşın sonlandırılması konularında İmam Humeyni(ra) farklı görüşte olmasına rağmen ülke mülki ve askeri makamlarının aldığı kararı kabul etmiştir( 598 nolu BM GK Kararını zehir badesini içtim olarak nitelemiştir). Yani mutlak irade ve diktatörlük söz konusu olmamıştır. İmam’ın kendi görüşünden vazgeçmesi İnkılab’ın ilkelerinden sapma olarak nitelenebilir mi?

İmam Humeyni’nin bu devlet anlayışı İmam Hamanei tarafından da sürdürülmektedir. Şöyle ki:

• İslam Cumhuriyeti’nin kurumları geçen bu süre içerisinde bizzat İmam Hamanei’nin çabaları sonucu anayasal çerçevede şekillenmiş, her kurum kendi görev ve yetkilerinı bu çerçevede kullanmaya başlamıştır. Güçler ayrılığı sistemi Rehberliğin gözetimi altında net bir şekilde işlemekte; yasama, yargı ve yürütme organları birbirinden bağımsız olarak birbirlerini denetleme, yargılama ve ülke işlerini yürütme yetkilerini uygulamaktadır. İmam Humeyni dönemindeki olağanüstü şartlar tedrici olarak olağan duruma dönüştüğü için Rehber’in konuma da anayasal çerçevede değerlendirilmelidir. Ayrı bir ifadeyle kişilerin görüşleri değil kanunun hakimiyeti söz konusudur.

Ekonomiden tutun askeri ilişkiler ve girişimlere kadar ülkenin iç ve dış siyasetlerinin ana hatlarını belirleme yetkisi Rehber’e aittir. Ama bu siyasetlerin gerçekleşmesi için yapılacak yasal düzenlemeleri, bütçenin tasvibi vb kanunları çıkarmak halkın seçmiş olduğu İslami Şura Meclisi’nin yetkisindedir. Uygulamada izlenecek yöntemleri belirleme ve yürütme yetkisi yine halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı ve bakanlarına aittir. İç ve dış meselelerde Rehberin belirlediği temel çizgi korunmakla birlikte uygulamada birtakım hatalar yapıldığına tanık olunmuştur. Buna en açık örnek ise başını ABD’nin çektiği 5+1 ülkeleriyle İran’ın nükleer programıyla ilgili olarak son iki yılda sürdürülen görüşmelerdir. İran ile bu ülkeler arasında 12 yıldan beri görüşmeler yapılmaktaydı ve İmam Hamanei de problemin görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması yanlısıydı. Ama ülke enerjisin tümüyle bu görüşmelere harcanmaması ve müstekbir güçlere umut bağlanmaması gerektiğini defalarca dile getirmekteydi. Ancak bu tavsiyelere kulak tıkayan Hasan Ruhani hükümeti görüşmelerde büyük ödünler vermesine rağmen beklenen başarıyı elde edemediği gibi İran’ı ABD ile uzlaşan ülke konumuna getirmiş ve hatta daha ileri giderek ABD ile bölgesel meselerde görüşmek temayülleri göstermeye kadar vardırmıştır. Bu son isteği Rehber’in sert tepkisiyle karşılaşınca geri adım atmak zorunda kalmıştır. Rehber böylece İnkılab’ın temel çizgilerinden olan müstekbirlerle uzlaşmama ilkesini korumuştur. Geçen bu 27 yıllık süre içerisinde bazı siyasi makamların buna benzer girişimleri daima Rehber Hamanei’nin uzlaşmasız ve inkılapçı duruş duvarına çarpmıştır.

• İslam İnkılabı’nın önemli ilkelerinden biri başta müslümanlar olmak üzere zulme uğrayan mustaz’afların yanında yer almak ve İslami vahdettir. Bu konudaki ölçü hiç kuşkusuz İslam dünyasının birinci meselesi Filistin ve mazlum Filistin halkının mücadelesine destektir. İmam Hamanei’nin bu konuda İmam Humeyni’nin çizgisini net bir şekilde sürdürdüğü dost düşman herkesçe bilinmektedir. Son on yıl içerisinde gasıp siyonist rejimin kuzeyden ve güneyden başlattığı savaşlarda burnunun yere sürtülmesinin İmam Hamanei’nin askeri yardımları ve yol göstericiliği sayesinde gerçekleştiğini hangi insaf sahibi reddedebilir?

• İslami vahdet konusunda İmam Humeyni zamanında Sünni ve Şii müslümanlar arasında başlatılan vahdet girişimlerini somut bir şekile sokmak için Mezhepler Arası Yakınlaştırma Kurumu’nu kuran, dünyanın her yanındaki Ehli sünnet alimlerini bu çatı altında dayanışmaya çağıran İmam Hamanei’den başkası mıdır? Şiiler arasındaki bazı kalıplaşmış adetleri vahdete aykırı olur düşüncesiyle yasaklayan, şiiliği savunuyor bahanesiyle Ehli Sünnet’in büyüklerine hakaret edenleri İngiliz Şiiliği olarak tanıtan ve mahkum eden İmam Hamanei değil midir?

• Ama birtakım basiretsiz çevreler müstekbirlerin yedeğinde Suriye’de başlatılan isyanlara, katliamlara İmam Hamanei’nin destek vermesini bekliyorlardı. Bu oyuna gelmediği gibi emperyalist güçlerin ve bölgedeki uzantılarının komplo planlarını durdurmak için direniş cephesinin yanında yer aldığı için İmam Hamanei’yi inkılabın çizgisinden kopmakla itham etmektedirler. Oyuna geldikleri her geçen gün daha açıkça anlaşılmasına rağmen inat ve taassupla basiretleri kararmış bu çevreler maalesef hala aynı tekerlemelerle muhataplarını kandırıp durmaktalar.

• İnkılabı, İmam Humeyni(ra) ve İmam Hamanei’nin konuşmalarını, mesajlarını, iç ve dış meselelerle ilgili duruşlarını istisnasız olarak başından beri takip eden biri olarak tanıklık ederim ki, birtakım iç ve dış engellemelere, baskılara, ihanetlere ve içteki bazı güç odaklarının uzlaşmacı tavırlarına rağmen İmam Hamanei şimdiye kadar inkılabınn ilkelerinden asla taviz vermemiştir. Bazı dönemlerde duraklamalar, uzlaşmacı tavırlar olmuşsa da bu asla İmam Hamanei’den değil adı geçen çevrelerin davranış ve duruşlarından kaynaklanmıştır.

Ziya Türkyılmaz

İran Hac ve Ziyaret Kurumu Başkanı, İran ve Suudi Arabistan arasındaki hac sorunuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

İran Hac ve Ziyaret Kurumu Başkanı Said Ohedi, basın mensuplarıyla bir araya geldiği görüşmede İran ve Suudi Arabistan arasındaki hac sorununu değerlendirdi.

Said Ohedi, yaptığı açıklamalarda şunları kaydetti:

Geçen yıl Suudi Arabistan’da ziyaretçiler için acı verici olaylar yaşandı. Bunlardan birisi Kur’an-ı Kerim’in bir bölümünü bile ezber olan iki İranlı gencin tacize uğramasıydı.

Suudi Arabistan Hac Bakanı ile düzenlediğimiz bir toplantıda, ona “Neden bu gençleri taciz eden görevliler hakkında bir karar verilmedi?” diye sorduğumuzda, “Benim bu olaydan haberim yoktur, kanaatimce onlar hakkında bir hüküm verilmiştir” ifadesini kullandı.

Mekke’de vinçin devrilmesi olayı ve Mina’daki faciada çok sayıda hacı yaşamını yitirdi. Bu üzüntücü verici olaylarda 461 İranlı hayatını kaybetti.

Acaba İslam ülkeleri ve bu olaylarda hayatını kaybedenlerin ailelerinin Suudi Arabistan hükümetine “Bu gibi faciaların bir daha tekrarlanmamasını nasıl garanti ediyorsunuz?” sorusunu iletecek hakkı yok mudur?!

Siyasi ilişkilerimizin Suudi Arabistan’la kesilmiş olmasına rağmen bütün ziyaretçilerin konsolosluk hizmetlerinden yararlanması gerekiyor.

Mina’daki facia meydana geldiği zaman İran’dan gönderilen doktolar heyeti ilk imdat grubu olarak girişimde bulundu. Fakat Suudiler doktorlarımızın faaliyetine yardım edeceklerine personellerimizden 10 kişiyi gözaltına aldılar.

Suudi Arabistan Hac Bakanı ile düzenlediğimiz toplantıdan hemen bir gün sonra tuhaf bir olayla karşılaştık.

Suudiler tarafından 60 maddede tasarlanan bir protokolün metni bize verildi. Suudi Arabistan, İran’ın tüm bu maddelere uymasını istemişti. Hakaret nitelikli ifadelerle kaleme alınan protokolün bir bölümü vize işlemleri, tedavi imakanları ve benzeri hizmetleri kısıtlayan maddelerden oluşmaktaydı.

Bu protokolü gözden geçirdiğimizde Suudi Arabistan Hac Bakanı’na “Beyt’ül Haram, Allah’a aittir. Eğer İranlı ziyaretçilerin gelmemesini istiyorsanız açık bir şekilde söyleyin derdinizi. Bu siyasi oyunlar nedir? Niçin siyasi bir gözlükle ziyaretçilerin en doğal haklarını bile gözetmeden bir metin kaleme almışsınız” diye söyledim.

Bunun ardından Suudi Arabistan Hac Bakanı bizden iki gün daha ülkelerinde kalmamızı istedi.

Hac Bakanı bize “Riyad’da İçişleri Bakanı ile önemli bir toplantımız vardı. Ben sizin görüşlerinizi de Bakan’a iletirim” dedi. İki gün bekledikten sonra Suudi yetkililer protokoldan tek harfın bile değişmeyceğini ifade ettiler.

Anladığımız kadarıyla Suudi Arabistan Hac Bakanlığı’nın hac menasiki konusunda tam yetkisi yoktu.

Bu görüşmelerden 45 gün sonra Arabistan Hac Bakanı'nın değiştiğini öğrendik. Yeni başkan 5 ay sonra bizimle görüştü.

Müzakerelerin yeni turunda da Suudi Arabistan aynı siyaseti yürütmekteydi.  Nitekim ki bu ülkenin yeni hac bakanı da, İran’ın ilettiği 20 maddelik çözüm yolları hakkında, “ziyaretçinin güvenliği, siyasi bir terimdir. Biz bunu kabul etmeyiz” dedi.

Suudi yetkililer yaptığımız görüşmenin ardından düzenledikleri bir basın toplantısında, “İran Hac ve Ziyaret Kurumu Bakanı, protokolü imzaladı. 35 yılın ardından İranlılara Suudi yasaları karşısında diz çöktürdük” diye iddilarda bulundular. Halbuki müzakereler henüz devam etmekteydi ve İran hiçbir şeyi imzalamamıştı.

Biz, İran halkının izzet ve onurunu zedeleyen hiçbir anlaşmayı imzalamayız. Dolayısıyla yayınladığımız bir bildiriyle Suudi Arabistan’daki diğer kurum ve kuruluşların hac menasikine ilişkin bulunduğu müdahaleler yüzünden halkımızın bu sene hacca gidemeyeceğini duyurduk.

Cumartesi, 04 Haziran 2016 04:21

ÜMMETİN KAMBURU MÜNAFIKLAR

Münafık, insanların en şerli olanıdır; Zira bunların yanında bir yüzü, onların yanında ise bir başka yüzü vardır.
 
     Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihivesellem) şöyle buyuruyor; “Münafık, insanların en şerli olanıdır; Zira bunların yanında bir yüzü, onların yanında ise bir başka yüzü vardır.” (Sünen-i Beyhaki, c.10, s.196)
   Aziz okuyucu! Her devirde ve günümüzde İslam ümmeti münafıklardan çok çektikleri ve münafıklar üç beş günlük dünya yahut şeytani kuruntularından dolayı muttakilere, müminlere ağır ve acı bedeller ödettikleri için bu konuya beş bölümde yer vereceğiz ve konuyu münafıkların belirgin sıfatlarını vurgulayarak sizlere izah etmeye çalışacağız.
   Din metinlerimizde münafık içi dışı bir olmayan, kalbi dili bir olmayan, söylemi ameli mutabık olmayan insanlara denir. Yukarıdaki iki hadisi şerifte geçen olumsuz insan tiplemelerini Müslümanlar içerisinde çok defa görmek mümkündür. Münafık insanların bir yüzü ve bir yörüngesi olmaz. Zira onların türlü türlü yüzleri, renleri ve yörüngeleri olduğundan onların bir yüzünü görmek mümkün olmaz.
   Münafık insanların övgüleri de yergileri de zamansal olur. Kimi zaman övdüklerini, bir başka zaman çok basit ve rahat bir şekilde yerebilir ve bunu yaparlarken de yerdiklerinin kusurlarını arayıp bunları dışa vurmanın peşinde olurlar. Bunları yaparlarken de ne yazık ki din, iman, takva adına bunları yaptıklarını ima ederler. Din ve takva bir insanı yermenin sınırlarını ve sıfatlarını belirtmesine rağmen bu tür karakterler sınır ve kavram tanımadan önlerine gelen yerlerde, ulu orta ortamlarda başlarlar ayıpları deşifre etme girişiminde bulunmaya.
   Allah kulun günahlarını, ayıplarını bildiği halde örter ve örtülmesini ister, gerçek müminlerde Allah’ın sıfatı ile sıfatlandıkları için böyle yaparlar ve hatta kendileri ile uğraşanların bile günahlarını, kusurlarını bildikleri halde onların günahlarını, kusurlarını açmazlar. Zira muttakilerin lisanı bu tür şeylere karşı Allah korkusundan dolayı kilitlenmiştir. Onlar dinin ilke ve kavramlarına kalben inandıkları ve ahiretin hesabına yakin ettikleri için sınırları ihlal etmezler. Şeytan ise kula dair bildiği günahları açar ve hatta kulda olmayan günahları onda varmışçasına yayar. Münafıklar ise Allah’ın sıfatı ile sıfatlandıklarını, takva ehli olduklarını iddia ettikleri veya kendilerini böyle zannettikleri gibi Allah’ın yaptığını değil de şeytanın yaptıklarını yaparlar. 


   İkiyüzlüler, münafıklar Müslümanların içerisinde yaşadıklarından Müslümanlara en fazla fenalığı dokunanlar ve kendilerine karşı en fazla dikkat olunması gerekenler bunlardır. Böyleleri müşrikten de kâfirden de tehlikelidirler. Zira böylelerinin gerçek yüzlerini görmek mümkün değildir. Çünkü onların bir tane yüzleri, bir tane renkleri yoktur. Renkten renge, yüzden yüze bürünürler. Çevresindeki insanları önce kendilerine inandırırlar, sonrasında ise amaçladıkları doğrultuda zehirlerini akıtırlar. 


    Risalet döneminden itibaren İslam tarihi boyunca Müslümanların topluluğuna en büyük kötülüğü yapan kişiler münafıklardır. Gerçek yüzlerini gizledikleri için onlardan sakınmak zordur. Onları zaman içerinde gelişen hadiseler neticesinde ancak basiret, feraset ve dirayet ehli muttakiler tanıyabilirler. Zira İmam Ali (aleyhisselam) şöyle buyurmaktadır; “Müminin ferasetinden korkunuz; zira o (mümin) Allah’ın nazarı ile bakar:” Allah’uTeala öyleleri hakkında şöyle buyurmaktadır; “İtaat ettik!' derler. Fakat senin yanından ayrıldıktan sonra, içlerinden bir kısmı, sana söylediklerinin tersine geceleyin plân kurarlar. Allah da onların geceleyin tasarladıklarını yazmaktadır. Onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter!" (Nisâ: 81) 


   Münafıklar olaylar, hadiseler ve kişiler hususunda kaygandırlar ve sabit değildirler. Bugün övdüklerini bir başka gün çok rahatlıkla yerer dururlar. Oysa mümin olan, takva ehli olan yergilerini övgülerine göre yapmalıdır. Yani övdüğü insanı kimselerin olmadığı bir ortamda yüzüne yerdiği zaman takva ve iman ilkesine göre hareket etmiş olur. Ama münafıklar takvalı olduklarını ima etmelerine rağmen bunun tam aksini yapar dururlar ve kendilerine göre ayıp bildiklerini ulu orta yerlerde, bazen de sosyal medyada açıktan yahut dolaylı olarak gündem ederler.
Allah Müslümanları, Müslümanların topluluklarını, gerçek takva sahiplerini münafıklara karşı korusun. Amin
Devam Edecek…
Selam ve dua ile…
Mehdi AKSU

TR.JAMNEWS

Cumartesi, 04 Haziran 2016 04:13

Türkiye, İran'da Enerji Santrali Yapacak


İran Enerji Bakan Yardımcısı Huşeng Felahetiyan, ambargoların ardından Türkiye ile enerji alanında bazı projelere imza attıklarını duyurdu.
 
 İran Enerji Bakan Yardımcısı Huşeng Felahetiyan, yaptırımların kaldırılmasının ardından Türk enerji sektöründen de İran'a yoğun bir ilgi olduğunu söyleyerek, Türk şirketlerin İran'a yapacağı devasa yatırımı şöyle açıkladı: "Önümüzdeki günlerde Türk özel sektör enerji temsilcileri ile İran'a yatırım odaklı 5 bin megavatlık (MW) bir yatırım anlaşması imzalayacağız. Bu anlaşmanın hacmi 3 milyar dolar seviyesinde. Türklerle başka anlaşmalarımız da var ama hâlâ kesinleşmedi ve müzakereleri sürüyor" dedi.

ELEKTRİK TİCARETİ ARTACAK

Hürriyet gazetesinin haberine göre İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen 11. Uluslararası Enerji Konferansı'nda soruları yanıtlayan Felahetiyan, Türkiye ile elektrik ticaretinin de artacağını söyledi. Şu anda Türkiye'ye 350 megavatlık elektrik enerjisi sattıklarını dile getiren Felahetiyan, geçtiğimiz günlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile bir anlaşma imzaladıklarını ve anlaşma çerçevesinde elektrik enerjisi ticaretini önümüzdeki 1.5 yıl içerisinde 1.200 megavata, ileriki dönemlerde de 3 bin megavata çıkarmayı hedeflediklerini ifade etti.

‘10 MİLYAR KİLOVAT SAAT ELEKTRİK İHRAÇ ETTİK'

Konferanstaki konuşmasında ise Felahetiyan, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu komşu ülkelere elektrik satışlarını önemli ölçüde arttırmak istediklerini belirterek, "Türkiye, Irak, Pakistan, Afganistan, Azerbaycan ve Türkmenistan gibi komşu ülkelerle elektrik alışverişinde bulunuyoruz. Yer altından kablolarla iletim şebekemizi komşu ülkelere bağladık. 10 milyar kilovat saat elektrik ihraç ettik" dedi. İran Enerji Bakan Yardımcısı, ayrıca doğalgaz kombine çevrim santralleri ve rüzgar enerji santrali yatırımları alanında da Türk şirketleri İran'a davet etti.

İslami İran içişleri bakan yardımcısı İslam Cumhuriyetinin kurucusu İmam Humeyni'nin vefat yıldönümü merasimlerine katılmak için Tahran'da yurt içi ve dışından 1 milyon 750 bin ziyaretçinin gelmekte olduğunu söyledi.

İsmail Neccar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, yarın yapılacak merasimlere İran içinden 1 milyon 300 bin, ülke dışından da 450 bin ziyaretçinin Tahran'a gelmekte olduğunu söyledi.

İran içişleri bakan yardımcısı, İmam Humeyni'nin -ra- vefatı yıldönümü törenlerinin görkemli bir şekilde yapılmasına işaretle, İmam Humeyni ülkülerinin asla unutulmayacağını söyledi.

İran içişleri bakan yardımcısı, 27 yıldır İmam Humeyni'nin vefat yıldönümü törenlerinin en görkemli bir şekilde düzenlenmesi amacı için güçlü altyapının da gerektiğini belirterek, bu yılki merasimlere geçmiş yıllarda olduğu gibi İran dışından da insanların gönüllü olarak veya sivil toplum kuruluşlarının organizasyonu ile İran'a geldiklerini ve yarınki merasime katılacaklarını söyledi.


İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, dünya sorunlarının yeniden tanımlanması gerektiğini belirterek, terörizm ve radikalizmin dünya sorunu olduğunu bildirdi.

İsveç’in başkenti Stockholm’da, "Uluslararası Stockholm Barış Araştırmalar Merkezi’’nde konuşan Zarif, Suriye sorununun dünya sorunu olduğunu belirterek, uluslararası sorunların çözümünde kazan-kazan anlayışının hakim kılınması gerektiğini zira bu sorunlarda bir tarafın kazanan ve bir tarafın kaybeden taraf olmakta ısrar edilmesi halinde sorunların devam edeceğini, barış ve huzurun hakim kılınmayacağını ifade etti.

Zarif, "Nükleer müzakerelerde temel sorunun en doğru şekilde tanımlanmasına çalışmakla gerçeğe inanmayı ve işbirliğini sürdürmeyi ön planda tuttuk’’ diyerek, ‘’Yeniden tanımlanmak zordur fakat biz nükleer müzakerelerde bunun olabileceğini gösterdik . Gerçeğin kabullenmesi ve işbirliğine doğru hareketin imkan dahilinde olduğunu gösterdik’’ dedi.

Zarif, "Suriye konusunda en iyi çözüm yolu bu ülke halkının kendi kaderini belirlemesidir. Müzakereler için diğer ülkeler tarafından ön koşullar ileri sürülmemelidir. Suriye krizi evrensel bir sorundur’’ dedi.

Perşembe, 02 Haziran 2016 13:23

İmam Humeyni'nin Vefat Yıldönümü


İran İslâm Cumhuriyeti lideri ve kurucusu olan İmam Humeyni,27. vefat yıldönümünde dünyanın dört bir yanında törenlerle anılıyor.
Bugün İran İslam İnkılabının önderi ve İran İslam Cumhuriyeti Devleti'nin Kurucusu İmam Humeyni'nin vefatının 27. Yıldönümü. İmam 1989'da vefat ettiğinde, cenazesine katılan ve gözyaşı döken insan sayısının 10-15 milyon civarında olduğu belirtiliyordu.

Vefatının 27. Yıldönümünü andığımız İmam; tebliğ, hicret, ve devrimle görevini ifa etti. İmam'ı mezheplerin dar kalıpları içinde değerlendirmek büyük bir haksızlık olacağı gibi emperyalizmin ekmeğine de yağ sürülmüş olacak. İmam, antiemperyalist duruşu, tavizsiz kişiliği ve feraseti ile ümmete ve mustazaf halklara örnek bir önder olmuştur.

Vahdet Haftası ve Kudüs Günü, İslam Cumhuriyeti'nin kurucusunun Müslümanlara bıraktığı değerli iki emanettir. Müslümanlarının birliğini teşkil etmede önemli rol oynayabilecek iki önemli gündür.  Merhum İmam Humeyni çok hassas bir dönemde ümmetin rehberlik görevini üstlendi ve bu görevin üstesinden alnının akıyla çıktı.

İran'da İslam Cumhuriyetinin kurucusu İmam Humeyni'nin 26. vefat yıldönümü eşiğinde, anma merasimiyle ilgili yoğun çalışmalar sürerken  bu münasebetle  17 ülkeden  80 yabancı  basın mensubunun İran'a gideceği ve  vefat yıldönümü programlarını dünyaya aktaracakları bildirildi.

İran İslam İnkılabı'nın önderi ve İran İslam Cumhuriyeti Devleti'nin Kurucusu İmam Humeyni, 24 Eylül 1902 tarihinde soyu Peygamber Efendimiz'e (S.A.V)dayanan dindar bir aileden dünyaya geldi. İmam'ın babası, Ruhullah'ın dünyaya gelişinden henüz 5 ay bile geçmemişken, dönemin hükümet görevlilerince şehit edilmiştir.

İmam Humeyni, 20 yaşında Qum şehrine hicret ederek Yüksek Dînî İlimler Havzası'na girdi ve burada dönemin en tanınmış üstatlarından ders alarak kısa sürede yüksek İslami bilimlerle ilgili tahsilini tamamladı. İlk kez Necef'te “Velayet-i Fakih” başlığı altında verdiği derslerde İslam devletinin temel prensipleri konusunu işledi

İmam Humeyni'nin mücadele hayatı, gençlik döneminin ilk yıllarından itibaren başlar ve kendisinin ruhi ve ilmi erdemlilik ve yetişmesine paralel olarak sürer. İran ve diğer İslam ülkelerindeki sosyal ve siyasi gelişmeler de bu mücadelenin akışına etkide bulunmuştur. 1960-1961 yıllarında baş gösteren olaylar onun, ulemanın kıyamında lider olarak bilfiil sahnede görünmesine neden oldu. 5 Haziran 1963 de baştanbaşa bütün İran'da ulemanın öncülüğü ve liderliğinde despot şah rejimine karşı muazzam bir başkaldırı ve kıyam hareketi başladı.

"İmam Türkiye'ye sürgün ediliyor"

İnkılâba giden süreçte İmam'ın ismi Kum'da, 1963 yılındaki pek çok kişinin şehit olmasına yol açan Şah karşıtı olaylarda öne çıkar. İmam, ulemayı ve halkı açıkça şaha karşı tavır almaya çağırır. Sonunda ise hapis ve sürgün hayatı vardır. Önce Türkiye'ye, sonra da Irak'a sürgün gider.

"İmam ulemanın suskunluğunu zorba rejimle aynı safta olarak nitelendiriyor"

1963 baharında yaptığı konuşmasında, şah rejiminin işlediği son cinayetler karşısında hala sessizliğini bozmayan Kum, Necef ve diğer şehirlerin âlimlerini sert bir dille eleştiren İmam, "Bugün susmanın anlamı, zorba rejimle aynı safta durmaktır!" diye haykırıyordu.

" İnkılâbın başlangıcı 15 Hordad (Haziran) Kıyamıdır"

Bu kıyamın en belirgin iki özelliğinden biri İmam Humeyni'nin liderliğini vurgulaması diğeri ise kıyamın sebep, şiar ve hedeflerinin tamamen İslâmi olmasıydı. Daha sonra bütün dünyada "İslam İnkılâbı" adıyla tanınacak olan çağın emsalsiz İnkılâbının başlangıcı işte bu 15 Hordad (Haziran) kıyamıdır. 

"İmam tutuklanıyor"

15 Hordad sabahı, İslam İnkılâbı Rehberi'nin rejim tarafından tutuklandığı haberi Tahran, Meşhed, Şiraz ve diğer şehirlere de yayıldı. Kum'da yaşanan facianın bir benzeri de bu şehirlerde de yaşandı. 
 

İmam her seferinde, Şah'ın Amerika ve israil'in dostu olduğunu dile getiriyor

İmam Humeyni kendisini ziyarete gelen Müslümanlara yaptığı konuşmalarda hiç çekinmeden bizzat şahı suçluyor ve bütün bu cinayetlerden sorumlu tuttuğu şahın Büyük Şeytan Amerika ve Siyonist israil'in dostu ve müttefiki olduğunu vurgulayarak açıkça herkesi şaha karşı kıyam edip başkaldırmaya çağırıyordu. 

"Herkes, hiç çekinmeden açıkça kıyam etmelidir"

İmam Humeyni 1977 yazında yayınladığı bir bildiride şöyle diyordu: "Yurtiçi ve yurtdışında vuku bulan son gelişmeler ve şah rejiminin işlediği cinayetlerin yurt dışındaki çevrelere ve medyaya yansımış olmasına binâen; yurtiçi ve yurt dışındaki ilmi ve kültürel çevreler ve vatansever insanlar, üniversiteliler ve İslam dernekleri için bulundukları yerlerde hiç vakit geçirmeden değerlendirmeleri gereken bir fırsat doğmuş bulunmaktadır: Herkes, hiç çekinmeden açıkça harekete geçmeli, kıyam etmelidir şimdi!" 

İmam'ın Irak'tan çıkarılması kararının alınmasından sonra, İmam Humeyni 6 Ekim 1978 günü İmam Paris'e giriş yaptı.

14 Yıllık sürgünden sonra İmam'ın İran'a Dönüşü 
Nihayet İmam Humeyni 14 yıllık bir sürgünden sonra kendi iradesi ve uğruna can vermeye hazır milyonluk kitlelerin davetleriyle 1 Şubat 1979' da vatanına döndü. Ülkenin dört bir yanından İmam'ı karşılamaya gelen coşku ve heyecan o kadarda umut dolu milyonluk kitleler bütün dünyayı şaşkına uğratmış ve İslam inkılâbının gerçeklerini örtbas edebilmek için elinden gelen gayreti sarf eden Siyonist güdümlü medya bile İmam'ı karşılamaya gelenlerin 4 ila 6 milyon kişi civarında olduğunu belirtmek mecburiyetinde kalarak kısmen de olsa gerçeği itiraf etmişti.

"Şah gitmeli" dedi ve öyle oldu

İmam'ın Fransa'dan İran'a gönderdiği mesaj çok açık ve netti: “Şah gitmeli!..” Nitekim öyle oldu; 1 Ocak 1979'da Şah ülkeyi terk etti. 1 Şubat 1979'da da İmam Paris'ten uçakla İran'a döndü.  İmam'ı on dört yıl önce sürgüne gönderen Şah, geri dönmemek üzere İran'ı terk etmişti.  İmam, İran'a geldiğinde yaptığı ilk iş; Beheşt-e Zehra Mezarlığı'ndaki,  İslam kıyamında şehit olanların mezarlarını ziyaret etti.

İran İslam Cumhuriyeti resmen kuruldu

İmam'ın dönüşüyle İslam İnkılâbı doruk noktasına ulaşmış ve İslam İnkılâbı, Dehei Fecr (Şafakta On Gün) olarak adlandırılan 10 günlük gibi bir zaman diliminde zafere ulaşmıştır. İmam,  İran halkının gerçekleştirdiği İslam İnkılâbının ardından bundan 36 yıl önce, yani 11 Şubat 1979 tarihinde halkoyu ile İran İslam Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuştur.

1 Nisan 1979'da halkın şahlıktan mı, yoksa İslam Cumhuriyeti'nden mi yana olduğu konusunda referandum yapıldı ve İran İslam Cumhuriyeti ilan edildi. 2 Aralık'ta da hazırlanan anayasa taslağı referandumla kabul edildi. 4 Kasım tarihinde bir grup öğrenci ABD'nin Tahran Büyükelçiliği'ni işgal ederek, çalışanları rehin aldı, olay 444 gün devam etti.

İmam'ın cenazesine 15 milyon kişi katıldı

İran İslam İnkılâbı Rehberi İmam Humeyni 1989'da vefat ettiğinde, cenazesine katılan ve gözyaşı döken insan sayısının 10-15 milyon civarında olduğu belirtiliyordu. İmam; tebliğ, hicret, fetih ve devrimle görevini ifa etti. İmam'ı mezheplerin dar kalıpları içinde değerlendirmek büyük bir haksızlık olacağı gibi emperyalizmin ekmeğine de yağ sürülmüş olacak. İmam, antiemperyalist duruşu, tavizsiz kişiliği ve feraseti ile ümmete ve mustazaf halklara örnek bir önder olmuştur. O dünyanın hemen hemen her tarafında İslam'ı yaşamanın çok zor olduğu bir dönemde İslam'ın sesini yükseltmiş, gerçekleştirdiği inkılâp, İslam âleminin uyanmasına, silkinmesine büyük katkı sağladı.

Gelinen süreç düşmanın bütün hayallerini boşa çıkarttı

İslam İnkılâbı kurucusu İmam Humeyni vefat ettiğinde, İnkılâbın kendisiyle beraber son bulacağını iç ve dışta birçok insanın taşıdığı temenni düşüncesiydi. Gelinen süreç düşmanın bütün hayallerini boşa çıkarttı.

İran İslam İnkılâbı sonrası Devrimin üzerinden 36 sene geçti. İslam Devrimi'nin hemen çökeceğini düşünenler hayal kırıklığına uğradılar ve sürecin uzaması ile ilgili sebepler aramaya başladılar.

“İmam Humeyni tarihin akışını mazlumların lehine olacak şekilde değiştirmiştir”

İmam Humeyni hak-batıl mücadelesini soyut bir teori olmaktan çıkarıp onu somut bir pratiğe dönüştürmüştür. Hak-batıl mücadelesinin sadece bir etnisite, mektep veya mezhep ile sınırlanmaktan çok daha büyük ve kutsal, tüm insanlığı kuşatan bir dava olduğunu ortaya koydu. Bu mücadelenin bütün bir yerküreyi kapsayan “mustazaf ve müstekbir”ler savaşı olduğunu halklara öğretti. İmam halklara gösterdi ki tarih boyunca yaşanan, şimdi yaşanmakta olan ve gelecekte yaşanacak olan küresel müstekbirlere karşı ırkı, dini ve mezhebi fark etmeksizin küresel mustazafların savaşıdır. Ve yine öğretti ki, mustazaflar için izzet ve onurun kaynağı ve adalet, hürriyet, eşitlik temelli bir dünya kurabilmenin yolu müstekbirleri devirmekten geçmektedir.

İmam Humeyni hak-batıl mücadelesini yeniden tanımlayarak onun esasında küresel bir mustazaf-müstekbir savaşı olduğunu ortaya koymakla kalmamış aynı zamanda bunların müşahhas karşılıklarını da insanlığa tanıtmıştır. İnsan ve insanlığın en büyük düşmanının emperyalizm ve siyonizm elbiseleri ile hükümet eden ‘Büyük Şeytan Amerika' ve Siyonist israil' olduğunu; dünyanın hangi coğrafyasında hangi dinden ve hangi mezhepten olursa olsun emperyalizm ve siyonizm ile iş tutan hükümet ve liderlerin müstekbir olduklarını beyan etmiştir. Ve İmam öğretti ki, emperyalizm ve siyonizmin karşısına kurumsal olarak dikilen ve onların sömürgeci ellerini mustazafların yakasından kesmek isteyen İslam İnklılabı, hakkın kalesidir.

“Ana cephe Filistin ve kutsal Kudüs davası”

İmam Humeyni, mustazafların müstekbirlere karşı varoluş savaşında ana cephenin neresi olması gerektiğini de tayin etmiştir. Bu cephe; Filistin ve kutsal Kudüs davasıdır. İmam Humeyni ortaya koydu ki; emperyalizm ve siyonizm, İslam İnkılabı ve dostları ile bu cephe üzerinden hesaplaşmaktadır. Ve bu cephe öyle bir cephedir ki, turnusol kâğıdı gibidir. İster bireysel olsun ister kitlesel, fert ve toplumların, hükümet ve liderlerin, aydın ve entelektüellerin, şeyh ve kanaat önderlerinin, akademisyen ve gazetecilerin gerçek durumunu anlamamız için Kudüs davası şaşmaz bir mihenk taşıdır.

İmam Humeyni vahdetin temellerini atmıştır

İmam Humeyni, ırkı dini ve mezhebi ne olursa olsun tüm müstekbirlerin bir vücut ve yekpare bir cephe olduklarını insanlığa gösterdi. Bu yekpare küresel müstekbir cepheye karşı mücadele etmek için tüm Müslüman halkların hatta dünyadaki tüm mazlum ve mustazaf milletlerin her türden ulusal, dini, mezhebi ihtilafları bir kenara koyarak küresel mustazaflar cephesini oluşturmaları gerektiğini ortaya koydu. İmam hayatı boyunca evrensel istikbara karşı evrensel mustazaflar cephesini oluşturabilmek için gayret gösterdi. Gerek öğretisi ve gerekse pratiği ile örnek ve önderlik yaptı. Emperyalizm ve siyonizme karşı Müslüman ve mustazaf halkları bir ve beraber olmaya davet ederken pratik bir örneklik olarak küresel vahdetin ilk tuğla, ilk harcı olacak “Kudüs Günü”nü ilan etti.

İmam Humeyni'nin etkisini bugün yeryüzünün her yanında hissetmek mümkündür. Latin Amerika'da emperyalizme meydan okuyan halkların sıkılı yumrukları da İmam'ın etkisinin meyvesidir, kara Afrika'nın derinliklerinde insan onurunu kurtarmak isteyenlerin zulme meydan okuyan duruşları ha keza.

israil'in yenilmezlik efsanesini tarihin çöplüğüne fırlatıp atan Hizbullah'ta İmam Humeyni'nin mektebinin ürünüdür, Yemen de siyonizm, emperyalizm ve onların yerli uşaklarına sahrayı dar eden Yemen halkı da İmam'ın etkisiyledir.

İmam ve İnkılâbı için ne dediler

Profesör Hamid Mevlana, Washington D. C. Üniversitesi, Uluslar Arası İletişim Bölümü Kurucusu ve Başkanı:
Bence 20. yüz yılda hiç bir ses, İmam Humeyni'nin sesi kadar dünyayı sarsmadı.

Ahmed Huber, İsviçreli Müslüman gazeteci 
Bu gün Avrupa'da Berlin Duvarının yıkılmasının sizin başlattığınız inkılâpla bağlantılı olduğu düşünülüyor. Bu İslami kıyamın tesirleri Avrupa'da hissediliyor.

BMT genel sekreteri 
İran milleti büyük bir lideri kaybetti ve ben bu ülke Müslümanlarının büyük acısını çok iyi anlıyorum.

Ayetullah Seyyid Muhsin Hüccet, Afganistanlı âlim 

İmam Humeyni sürekli Şii-Sünni kardeştir, derdi. İmam Humeyni (ra) vahdet ve dayanışmadan söz ederdi. İmam şöyle derdi: Müslümanların başına gelen her felaketin sebebi, tefrikadır.

Afganistan İslami Hareket Lideri 
İslam dünyası büyük liderini kaybetti. Tüm mağdurların ve tüm mustaz'afların lideri İmam Humeyni idi.

Pakistan Cumhurbaşkanı
İmam Humeyni'in İslam dinine kazandırdığı izzet ebediyen kalacaktır. 

Hamid Algar, Amerika üniversiteleri Öğretim Üyesi
İmam Humeyni (ra) insanların kalplerine hayat verdi. Gerçi bu gün imam Humeyni (ra) fiziksel olarak aramızda değil, ama onun düşüncelerini yaşatmamız gerekir. 

İmam Buhari, Hindistanlı Müslümanların Lideri 
İmam Humeyni (ra) mümin, müctehid, tarih yazan ve son asırın mimarı olan bir şahsiyetti. Onun gibi mücahid bir insanin son asırda eşi yoktur.

Muhammed Cemali, Pakistan Senato Meclisi Başkan Yardımcısı
İmam Humeyni'nin özgürlük ve bağımsızlık mesajı dünya halkı için her zaman tazedir ve şimdiki durumda bu mesajı yaygınlaştırmak için çalışmak gerekir. 

Bosna Hersek Milli Eğitim Bakanı 
İslam inkılâbından sonra biz Bosna Hersek'te İmam Humeyni'den büyük babamız olarak söz ediyoruz ve onun kim olduğunu ve ne denli insanların uyanışında etkili olduğunu çok iyi biliyoruz. (İLKHA)


İmam Hamenei, İran İslam Cumhuriyeti Meclisi açılış töreni münasebetiyle milletvekillerine mesaj gönderdi.

İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri, siyasi kişiler ve silahlı kuvvetler komutanlarının katıldığı törende, İmam Hamenei’nin meclisin açılış töreni münasebetiyle göndermiş olduğu mesajı İmam Hamenei’nin Ofis Başkanı Muhammedi Gulpayigani tarafından okundu.

İmam Hamenei mesajında: Meclisin, ülke yönetiminde olan büyük rolüne vurgu yaparak; halkın meclis seçimlere yüksek oranda katılımını, İslam Cumhuriyetine olan yeniden biati olduğunu belirtti.

İmam Hamenei; halkın bu vefakarlığının, ülke yetkililerinin sorumluluğunun daha da ağırlaşmasına neden olduğunu açıkladı.

İmam Hamanei’nin yollamış olduğu mesajda şu ifadeler yer aldı: “Dünya ve bölgenin karışık durumu, uluslararası sulta sistemi ve etrafındakilerin maceracılığı, İslam Cumhuriyetini geçmiştekinden daha karışık bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. Ülkenin bu durumla karşı karşı geldiğinde güçlü olması için tüm yetkililerin akıllı, kararlı ve planlı olmaları gerekir. Siz Sayın Milletvekilleri inkılabi ve kanuni görevlerinize göre;  istikbarın hileleri, dolandırıcılıkları ve gözü doymazlığına karşı meclisi güçlü bir sipere çevirip, meclisi Müslüman ve İnkılabı halkın sığınağı olarak kurmalısınız.”

İmam Hamenei yollamış olduğu mesajında ayrıca; milletvekillerinin; direniş ekonomisi, İslami kültürün ülkede derinleşmesi, sosyal adalet,  ülkenin bağımsızlığı ve ilerleyişi konularında dikkatli olmalarının zorunlu olduğunu belirtti.