کارگر

کارگر

Anadolu Ajansı’nın haberine göre, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Gündeme dair gelişmeleri değerlendiren Başbakan Yıldırım, konuşmasının bir bölümünde şu ifadelere yer verdi:

Bölgenin sorununu bölgenin insanıyla halletmek. Aracıya, tefeciye, kanlı örgütlere ihtiyaç yok. Bunlar ne yerli ne milli. Bunların üst aklı dışarıda. Parayı veriyorlar, öldürüyorlar, 'Dur' diyorlar, duruyorlar. Aynen FETÖ gibi. Bunların ikisi yukarıda bir çatıda birleşiyor. Biri sağ eliyle oynatıyor, biri sol eliyle oynatıyor. Ama akıl aynı üst akıl. Milletimiz bunu iyice bilmelidir. Buradaki oyunun adını doğru koymamız lazım. Burada Türkiye'nin geleceği, kardeşliği, toprak bütünlüğü, üniter devlet yapısı, tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek vatan prensipleri yok. Ne var? İran'dan, Suriye'den, Irak'tan, Türkiye'den toprak kopararak bölgede istikrarsızlığı kalıcı hale getirmek. Türkiye'yi Irak gibi, Suriye gibi, Yemen gibi, Mısır gibi yapmak var. Bunun için çok uğraştılar."

İnkılap Rehberi Başdanışmanı Velayeti, İran ve Rusya arasındaki ilişkileri stratejik olarak nitelendirdi.

İnkılap Rehberi Ayetullah Hamanei’nin Başdanışmanı Ali Akber Velayeti, gündemdeki konulara ilişkin basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “Tahran-Moskova ilişkileri İran’ın Doğu politikasından kaynaklanıyor. Ülkemizin Doğu politikası da Çin ve Rusya ile stratejik ilişkiler çerçevesinde değerlendiriliyor” dedi.

Terörizmle mücadelede İran’ın Rusya ile stratejik ilişkiler içerisinde olduğunu hatırlatan Velayeti, “Amerika ve müttefiklerinin bizim müttefiklere yönelik saldırgan tavrı Tahran-Moskova işbirliğinin daha stratejik olmasını gerekli kılıyor” ifadesini kullandı.

ABD’nin Irak, Suriye ve Yemen krizinin sürdürülmesinden yana olduğunu ifade eden Velayeti, “Dünyanın 80 ülkesinden Suriye’ye giren teröristler, sivilleri katlediyor. Rusya gibi İran’ın da teröristlerle mücadele etmesi elbette doğaldır” diye konuştu.

İnkılap Rehberi Başdanışmanı, İran ve Rusya’nın terörizmle mücadelede işbirliği yapmasının beklenmedik bir konu olmadığını kaydederek, siyasi, askeri ve ekonomik alanlar olmak üzere iki ülke arasındaki ilişkilerin kapsamlı olduğunu belirtti.

Rus jetleri Nuje Askeri Üssü’nde yakıt ikmali yapıyor
 İslami Şura Meclisi Milli Güvenlik Komisyonu Başkanı Burucerdi, Rus jetlerinin Hemedan’da sadece yakıt ikmali yaptığını belirtti. Alaaddin Burucerdi, Hemedan eyaletinde bulunan Nuje Askeri Üssü’de İran ve Rusya’nın işbirliği yapması konusuna ilişkin basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “Bu işbirliği terörizmle mücadele amacıyla yapılıyor. Nuje Askeri Üssü Ruslara verilmemiştir” dedi.

Rusların Nuje Askeri Üssü’nde sadece yakıt ikmali yaptığını kaydeden Burucerdi, bu işbirliğinin Milli Güvenlik Yüksek Konseyi kararı doğrultusunda olduğunu belirtti.

Nuje Üssü’nde Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerinin konuşlandırıldığı yönündeki iddiaları da reddeden Burucerdi, İsrail medyasında yayınlanan bu tür haberlerin mesnetsiz olduğunu bildirdi.

İran Dışişleri Bakanlığı, Elazığ, Van, Bitlis, Hakkâri'da meydana gelen terör saldırılarını kınadı.

 İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımı, yaptığı açıklamada, çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi ve yaralanmasına neden olan Türkiye'daki terör saldırılarını kınayarak, “Dost ve kardeş ülke Türkiye devleti ve halkına başsağlığı diliyor, İran halkının taziyelerini de saldırılarda hayatını kaybedenlerin ailelerine iletiyoruz” ifadelerini kullandı.

Sözcü “Öncelerde de üzerinde durduğumuz gibi dünyanın neresinde olursa olsun şiddet ver terör eylemlerini kınıyıor, masun insanların katlimaını da bir insanlık suçu olarak görüyoruz” açıklamasında bulundu.

 Azerbaycan’ın Obama hükümetine karşı yaşadığı hayal kırıklığı ve Kafkasya bölgesinde radikal milislerin her geçen gün artan tehdidi, Azerbaycan hükümetinin Rusya ve İran ile yakınlığının giderek artmasına neden oldu.

Jamestown Düşünce Merkezi Üyesi Alex Vatanka’nın Azerbaycan’nın değişen dış politikasına ilişkin olarak kaleme aldığı yazısı Foreign Affairs dergisinde yayımlandı.

Vatanka’nın söz konusu yazısı şu şekilde:

“Azerbaycan, Rusya ve İran yetkilileri, 8 Ağustos’ta Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de çok nadir görünen üç taraflı bir toplantıda bir araya geldiler. Bu toplantı büyük ölçüde ekonomik, bölgesel ve özellikle kuzey-güney karayolu taşımacılığının birleştirilmesi projeleriyle ilgiliydi. Ama Irak ve Suriye’deki çatışmalar ve İslami terörizm tehlikesi de müzakere masasında yer alan konular arasındaydı. Bu oturumun sonucunda üç ülke, radikalizm ve terörizmle kapsamlı bir mücadeleye dayalı bir bildiri imzaladılar.

Azerbaycan’ın bu toplantıda bulunması göze çarpan bir konuydu. Çünkü Bakü, bu birkaç yıla kadar, İran ve Rusya komşu ülkeleri olmasına rağmen, bu ülkelerle yakın ekonomi işbirliğine yanaşmıyordu. Azerbaycan 1991 yılındaki Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını, Rusya’nın tarihi boyunduruğundan kurtulmasındaki bir şans olarak görüyordu ve Tahran’ın Azerbaycan’dan isteklerine ve İran’da yaygın olan Şii mezhebine bir ilgisi yoktu.

Ama Azerbaycan’ın Obama hükümetine karşı hayal kırıklığı yaşaması ve Kafkasya bölgesinde radikal İslamcı milislerin tehditlerinin her geçen gün artması, bu ülke yetkilileri için fazla bir seçenek bırakmadı.

Bakü’ye göre bu toplantıda Karabağ sorunun çözülmesi için İran ve Rusya’nın vaatleri (hatta sembolik olsa dahi) Amerika’nın bu konudaki tepkisiz tutumuna karşı daha tercih edilebilir bir seçenekti.

Ağustos ayındaki oturum, Washington’a bir darbe olmaktan daha öteydi. Azerbaycanlılar, İran ve Rusya’nın asıl oyuncular olduğu Suriye ve Irak’ta yaşanan çatışmalardan büyük endişe duyuyorlar. Azerbaycan, çoğunluğu Şii nüfusa sahip olmasına rağmen laik bir ülkedir. 1991 yılında bağımsızlığını kazandığı günden itibaren ilk kez, ‘cihatçı’ tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır ve bu güvenlik tehlikesine karşı bölgesel işbirliklerine ihtiyaç vardır.

Bölgedeki küçük ülkelerin Sünni cihatçılıkla mücadele edebilmek için İran ve Rusya’nın kısa vadeli liderliğine ihtiyaç duymaları anlaşılabilir bir konudur. Güç kuvvetlerinin kullanımı bölgedeki bu iki gücün teröre karşı temel politikası olmuştur ve bu politikanın her iki ülkedeki terörü sonlandırdığını söylemek çok zor. Cihatçılığın, sosyoekonomik konulardan kaynaklanan sorunlarla birleşmesi, Kafkasya bölgesinde cihatçı şiddetin artmasının nedeni sayılıyor. Bu yüzden de Azerbaycan gibi ülkeler için uzun vadede şu soru gündeme geliyor, ‘acaba Tahran ve Moskova’nın terör karşıtı politikaları uygun mu yoksa değil mi?’

Azerbaycan’ın dokuz milyon nüfusla 1991 yılında bağımsızlığını kazandığı günden itibaren neden İslamcı şiddet eylemlerine şahit olmadığının iki ana nedeni var. İlk olarak, Bakü yetkilileri bağımsızlıklarını kazandıktan kısa bir süre sonra ülkenin laiklik kimliğini koruma kararı aldılar ve zorla da olsa dış mezhebi nüfuzu (hem İran Şiileri tarafından hem de Körfez Sünni ülkeleri tarafından) en aza indirmeye çalıştılar.

Hatta 90’lı yılların başında Ermenistan Hristiyanları ve Karabağ arasında yaşanan tartışmalarda bile Azerbaycan, İslamcıların bu münakaşayı bir mezhep savaşına dönüştüremeyeceklerinden emindi. İkinci neden ise, petrol sayesinde Azerbaycan ekonomik alanda önemli ilerlemeler kaydetti ve Azerbaycan bugün, ortalamanın üzerinde bir gelir düzeyine sahiptir. Diğer bir tabirle, yoksulluğun ve radikalliğin sardığı Kafkasya’nın kuzeyindeki Rusya bölgesinin aksine, Azerbaycan’ın sosyal ve ekonomik uygun ortamı İslamcıların bu bölgeye olan ilgisini azaltmıştır.

Azerbaycan, İran ve Rusya, enerji yatırım projesi, kuzey- güney karayolu taşımacılığı ve Hazar Denizi’nin sınırlarının belirlenmesi gibi birçok alanda işbirliği yapabilirler. Ama Azerbaycan için önceliklerini belirlemek çok önemlidir. Azerbaycan’ın demografik tarihi ve sosyal ve ekonomik durumu, Moskova ve Tahran tarafından genel bir formüle ihtiyaç duymaksızın, Azerbaycan’a şiddet yanlısı İslamcılıkla mücadele edebilme gücü veriyor.”

İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Genel Komutan Yardımcısı Tümgeneral "Muhammed Ali Caferi" İran'ın Suriye'ye askeri danışmanlık desteğinin devam edeceğini belirtti.

Fars haber ajansına konuşan Komutan Caferi, İslam Cumhuriyeti'nin askeri danışmanlığın yanısıra, Suriye ordusuna eğitim verme ve bu orduyu güçlendirme gibi alanlarda da faaliyet yaptığını vurguladı.

İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Genel Komutanı, gasıp İsrail rejimi başta olmak üzere İslam düşmanlarının komplolarına uğrayan mazlum milletleri savunmanın Tahran'dan hükümet ve milletlerinin destek istemesi halinde İran'ın görevi olduğunu ifade etti.

İran'ın düşmanın sert tehditlerine karşı koymadaki caydırıcılık gücü hakkında ise Tümgeneral Caferi, İran İslam Cumhuriyeti'nin düşmanın tehditlerine karşı caydırıcılık gücünün yüksek olduğunu vurguladı. 

Allah’ın adıyla

İlk duyulduğunda sanki uçuk bir tespitmiş gibi algılansa bile meseleye az derinlemesine yöneldiğimizde şunu görürüz ki; Gülenizm ve Vahhabizm bir ağacın iki dalı gibidir. Aralarında tam bir hedef birlikteliği vardır. Bu birbirinden fersah fersah uzakmış gibi duran iki yapının amaç ve ideallerini incelediğimizde Gülenizm ve Vahhabizm farklı yol ve yöntemlerle aynı hedefe doğru yürümekte olan iki ayrı fraksiyon olduğunu tespit ederiz.

Bu iki farklı anlayışın yol ve yöntemler itibariyle birbirine taban tabana zıt iki karakter taşıyor, iki farklı duruş sergiliyor olmaları; hatta birbirlerine karşı tavır ve mücadeleleri bile bizi şaşırtmamalıdır. Meseleyi doğru kavrayabilmek ve sahnenin önünde göz boyamak için sergilenen oyunu değil, sahne ardındaki gerçek düzeni anlayıp çözebilmek için bu iki anlayışın hedeflerini analiz etmeliyiz.

1-İslam İnkılabı karşıtlığı: Fethullah Gülen’in şahsında ve yapısında en büyük düşman “İslam İnkılabı”dır. “Dünyada benim kadar İran karşıtı birisi yoktur.” Ve yine: “Kabe’ye gitmek için yolum İran’dan geçecek olsa ben onu terk ederim” sözleri, Gülen’in içindeki “İslam İnkılabı” düşmanlığının ne derecede olduğunu görmek için yeterlidir. Gülen, “İslam İnkılabı”nın gerçek kimliği ile tanınmaması ve zihinlerin dumura uğraması için “İslam İnkılabı”ndan bahsedeceği zaman: “Pers-ters, Acem oyunu, Fars milliyetçiliği” gibi tabirler kullanmaktadır.

İlginçtir, Vahhabizm de kendine en büyük düşman olarak “İslam İnkılabı”nı bellemiştir. Vahhabizm’in öncülleri de aynen Gülen gibi “İslam İnkılabı” için: “Pers Devleti ya da Fars yayılmacılığı” tabirlerini kullanmaktalar. Bu öncüller, ağızlarından salyalar saçarak sadece “İslam İnkılabı”nı değil onunla ilgi ve iletişimi olan tüm yapı ve kişileri yok edeceklerine dair yeminler edip, açıklamalar yapmaktalar.

2-Şiilik (Ehl-i Beyt Mektebi) karşıtlığı: Gülen hareketinin en karşıt olduğu inanç sistemi “Şiilik”tir. Gülen açısından “hoşgörü” adına herkesle diyalog kurulabilir. Hatta bu konuda o kadar ileri gidiyor ki, diyalog adına Hristiyanlıktan Yahudiliğe, Budizm’den Animist inançlara kadar kapıları ardına kadar açık bırakıyor. Ancak konu Şiiliğe gelince: “Şiilik, zihni bir mübalağadır. Şiilik, İranlıların yayılmacılıklarını saklamak için icat ettikleri bir yoldur” diyerek içindeki kin ve nefreti ortaya koyuyor.

Vahhabizm’inde en büyük varlık nedeni “Şiilik” ile mücadeledir. Afganistan’dan Suriye’ye kadar “müşrik” ilan ettikleri Şiileri öldürerek cennete gidecekleri halüsinasyonu ile bölgeyi kan deryasına dönderdiler. Ehl-i Beyt İmamları (a.s)’nın mukaddes türbeleri ile diğer kutsal mekanları tahrip edebilmek için akla hayale gelmeyen vahşilikler sergiliyorlar!..

3-İsrail dostluğu: Gülen’in şahsının ya da yapısının şu ana kadar bir kez bile olsun İsrail zulmünü kınayamamış olmaları bir yana, Gülen İsrail için: “İsrail, bölgenin meşru otoritesidir. Ondan izinsiz bölgede iş yapılmamalıdır” diyerek, İsrail için ne tür hassasiyetler taşıdıklarını ve eylem olarak ta ne türden bir paralellik izlediklerini ortaya koymuştur.

Vahhabizm’in gerek resmi olarak en büyük kalesi olan Suud ve gerekse Vahhabizm’den beslenen terörist örgütlerde (IŞİD, Nusra, İslami Cephe, Kaide, Boko Haram vs.) İsrail’in en büyük dostlarıdır. IŞİD, yaptığı açıklama ile “İsrail ile hiç bir problemlerinin olmadığını ve İsrail’e karşı ellerini tetiğe atmayacaklarını” açıkladılar. Gasıp Siyonist rejimde; “IŞİD’in kendileri için bir tehdit olmadığını” beyan etti. Böylece Vahhabizm ve İsrail aralarındaki aşk ve işbirliğini uygun diplomatik bir dille deklare etmiş oldular!

4-Amerikan hizmetkârlığı: Bilindiği üzere Gülen Amerika’da yaşamakta ve yüz altmıştan fazla ülkeye yayılmış olan Cemaati buradan yönlendirmekte! Amerika’ya bakışını ise; “Amerika dünyanın jandarmasıdır. Ona bir şey olursa dünyanın düzeni bozulur. Amerika’nın bize burada bulunma hakkı vermiş olması bile büyük bir nimettir” diyerek ortaya koymuştur. Yine Gülen; “Amerika’dan izinsiz hiçbir şey yapılmamalıdır!” diyerek, Küresel Emperyalizme biat ettiğini uygun bir dille beyan etmiştir.

Vahhabizm’inde hizmetinde bulunduğu patron da Amerika’dır. Vahhabizm’in babası ve kalesi Suud’un Amerika ile olan ilişki biçimi ve hizmetkârlığını izaha gerek bile yok! Vahhabizm’den beslenen sözde cihatçı(!) vahşi örgütlere gelince; “her ne kadar cümlelerle ifade etmeseler bile, Suriye’de Esad, Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta merkezi yönetime savaş açmış olmak dolayısıyla Amerika’nın uşakları ve onun gönüllü askerleri olduklarını ilan etmiş durumdalar!..

Görüldüğü gibi Gülenizm ve Vahhabizm’in hedefleri bir idealleri aynıdır! Farklı olan sadece yol ve yöntemlerdir. Her ikisi de “Küresel Emperyalist Amerika” ve “Gasıp Siyonist Rejim İsrail”in razı olacağı ve onların çıkarlarına hizmet eden yollarda yürümektedirler!

Evet, Gülenizm ve Vahhabizm bir ağacın iki dalı gibidir. Kökü “Siyonizm” olan bir ağacın iki dalı..!

Muntazar Musavi

Perşembe, 11 Ağustos 2016 19:35

Türkiye - Rusya ilişkilerinde kilit konu Suriye

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde Suriye konusu kilit önemde... Rusya Devlet Başkanı Putin, başta charter uçuşları olmak üzere vize yasağını ve diğer yaptırımları Suriye'deki politika yakınlaşmasıyla birlikte kaldırılacağının sinyalini verdi. Ankara da Suriye konusunda Rusya ile çalışmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki tarihi görüşmede Rus liderin 'aşamalı' kelimesini sık sık kullanması dikkat çekti. Buna göre Rusya'nın Türk vatandaşlarına uyguladığı vize kısıtlaması, Türk inşaat şirketlerinin önündeki kısıtlamalar, Rusya'nın Türkiye'den yaptığı gıda ithalatına yönelik tahditler, charter seferlerine yönelik engeller aşamalı olarak kaldırılacak.

Gözlemciler bu noktada Türkiye'nin Suriye politikasının belirleyici olduğunda birleşiyor. Nitekim Çarşamba günü Anadolu Ajansı Editör Masası'na konuk olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu eksende kritik açıklamalar yaptı.

Çavuşoğlu, Türkiye'nin Rusya ile olan ilişkilerinin geleceğini Batı'nın belirlemeyeceğini söyledi. Çavuşoğlu, "Suriye konusunda ateşkes, insani yardım ve siyasi çözüm konusunda Rusya ile aynı düşünüyoruz" ifadesini kullandı

Suriye konusunda yakınlaşma çabaları var

Çavuşoğlu, Rus uçağının düşürülmesi konusunda "Uçak düşürme hadisesi içinde olan pilotların bazıları gözaltında. Bu paralel çeteye (FETÖ) üye oldukları için, uçak düşürme hadisesine katıldıkları veya uçağı düşürdükleri için değil. Tüm boyutlarıyla bunları yargı inceleyecek, değerlendirecek" dedi.

Suriye konusunda ateşkes, insani yardım ve siyasi çözüm konusunda Rusya ile aynı düşündüklerini söyleyen Çavuşoğlu, "Ateşkesin nasıl sağlanacağı konusunda farklı düşünceler olabilir. Biz özellikle sivillerin zarar gördüğü saldırıları istemiyoruz. Ve terör örgütlerinin dışındaki ılımlı muhalefete de saldırı yapılmasını uygun görmüyoruz. Halep’in kuşatılmasını da uygun görmüyoruz" şeklinde konuştu.

Yeni mekanizma devrede

Ziyarette alınan kararlar olduğunu, bunların da hemen hayata geçirilmeye başlandığını söyleyen Çavuşoğlu, "Somut adımları sordunuz: Birinci somut adım, Suriye konusunda daha önce aramızda değişik mekanizmalar vardı. Askerler arasında, dışişleri bakanlıkları arasında ve istihbarat arasında. Şimdi üçlü bir mekanizma kuruyoruz. Bu (Çarşamba) akşam St. Petersburg'a gidiyorlar, mevkidaşlarıyla görüşüyorlar. MİT müsteşarımız ile bizim bakanlıktan ve Silahlı Kuvvetlerden bir askerimiz gidecek. Daha sonra bunu daha üst düzey, dışişleri bakanlarının da katıldığı düzeyde gerçekleştireceğiz" diye konuştu.

Çavuşoğlu, 24 Kasım'dan sonra iki ülke ilişkilerinin bir hasara uğradığını dile getirerek, "İstemediğimiz bir hadiseydi. Geçen sene ticaret hacmimiz karşılıklı olarak yüzde 43 düştü" ifadelerini kullandı. Turizmle ilgili kısıtlamalar konusunda ise Çavuşoğlu, "Yasak kalktı. Şimdi charter seferlerinin başlaması için görüşmeler devam ediyor. Biz uzmanlar gönderdik, onlar uzmanlar gönderdi. Antalya'ya geldiler, alınan güvenlik tedbirlerini gördüler. Onunla ilgili bir sıkıntı görülmüyor" dedi.

Gülen Mısır'a gitmeyecek

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, FETÖ'nün Mısır ile ilişkileri konusunda, "Mısır'ın FETÖ'yle ilişkilerini artırma gayretini ya da FETÖ'nün Mısır'la ilişkilerini artırma gayretini görüyoruz ama FETÖ elebaşının Mısır'a gideceği yönünde herhangi bir somut bilgi yok" şeklinde konuştu.

Bakan Çavuşoğlu, yurtdışındaki FETÖ firarileri konusunda ise "Abdullah Büyük adlı bir FETÖ mensubunun Bulgaristan'a siyasi sığınma talebi Bulgar makamları tarafından reddedildi. Bulgar makamları iade kararı verdi ve şu anda Türkiye'ye getiriyoruz" dedi. Çavuşoğlu, "Libya'da FETÖ'ye ait okullar kapatıldı. FETÖ sadece Rusya ile değil tüm ülkelerle ilişkimizi bozmak için açık açık çaba sarfediyor" bilgisini de verdi.

Amerika Savunma Bakanlığı tarafından yayımlanan yıllık raporda İran’ın Nükleer Anlaşma’ya rağmen siber alanda ve füze konularında askeri gücünü geliştirdiği belirtildi.


Bu raporda kongre tarafından geliştirilen önerilere değinildi. Pentagon, “İran ve 5+1 ülkeleri arasında imzalanan Nükleer Anlaşma’dan itibaren İran’ın siber alandaki saldırı gücü ve bununla eş zamanlı olarak İran’ın balistik füzeleri de arttı” ifadesine yer verdi.

Bu raporun bir bölümü İran’ın füze programıyla ilgilidir. Söz konusu bölümde İran’ın Amerika ve İsrail’in askeri üsleri olmak üzere tüm bölgeyi hedef alabilecek önemli ölçüde balistik füze stokuna sahip olduğu vurgulandı.

Bu rapor Nükleer Anlaşma’dan sonra Pentagon’un İran hakkında yayınladığı ilk rapordur. Bu raporun tam ve düzenlenmiş metni 31 Mayıs’ta Kongre Savunma Komitesi’ne verilmiştir.

Raporun özetinde sadece bir satır İran’ın siber gücüne ayrılmıştır. Ama Bloomberg haber sitesinin haberine göre bu bölüm, son zamanlarda Washington Enstitüsü’nün raporlarında da yer alan konuları yansıtmaktadır. Bu enstitünün raporunda İran’ın siber operasyonlarının düşmana darbe vurmak için düşük düzeydeki teknolojik araçlardan, milli güvenlik kavramına dönüştüğü belirtildi.

Amerika Savunma Bakanlığı’nın raporunda Nükleer Anlaşma’ya değinilse de, tarafların bu anlaşmaya bağlı kalıp kalmadığı konusunda bir değerlendirmede bulunulmadı. Ancak İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Amerika ile düşmanlıktan kaçındığı fakat İmam Hamanei’nin Amerika’ya karşı geçmişten beri devam eden kötümserliğini aynı şekilde koruduğu belirtildi.

Bu raporun başka bir bölümünde, İran’ın Hürmüz Boğazı gibi stratejik bölgelerdeki kontrolü korumaya çalıştığı ve gizli faaliyetlerine devam ettiği ifade edildi. Amerika Savunma Bakanlığı ayrıca İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları’nı terörizmi desteklemekle suçladı.

 Amerika Savunma Bakanlığı tarafından yayımlanan yıllık raporda İran’ın askeri gücü hakkında şu ifadelere yer verildi:

“14 Temmuz 2015 yılında İran ve Birleşmiş Milletler’in daimi üyeleri olan 5+1 ülkeleri Nükleer Anlaşma imzaladılar. Bu anlaşmanın amacı, İran’a uygulanan ekonomik yaptırımların adım adım azaltılması karşılığında İran’ın Nükleer programını kısıtlamasıydı.

İran Nükleer Anlaşma sayesinde 1979 yılındaki İran İslam İnkılabı’ndan itibaren peşinde olduğu uluslararası ve ticari ilişkileri elde etti. İran, ekonomik refaha ulaştığı zaman doğal olarak bu ülkenin Ortadoğu’nun lideri haline geleceğine inanıyordu. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve hükümeti daha geniş çaplı bir görüşmeye meyilliydiler ve 5+1 müzakereleri boyunca Amerika ile düşmanlıktan sakınmak için yoğun çaba harcadılar.

İmam Hamanei Nükleer Anlaşmayı kabul etmek için şartlarını söyledi.  O, Amerika’ya karşı eskiden beri süre gelen karamsarlığını ve kötümserliğini aynı şekilde korumaktadır.

İran ülke topraklarında savunma gücünü arttırmaya ve Hürmüz Boğazı gibi bölgelerde kontrolü muhafaza etmeye devam etmektedir. İran, gelişmiş deniz mayınları, balistik füzeler, küçük ama güçlü deniz altları, insansız uçaklar, kıyı seyir füzeleri, saldırı uçakları ve gemi savar füzeleri gibi öldürücü silah sistemleri kullanmaktadır. İran’ın bütün kuvvetleri İran’ın savunma gücünü kuvvetlendirmek için tatbikatlarına devam etmektedir ve İran kademeli olarak siber saldırı gücünü de arttırmaktadır.

İran’ın gizli çalışmaları da hiç durmadan devam etmektedir. İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları, ülkenin dış politikadaki anahtarı ve özellikle Irak, Suriye, Lübnan, Bahreyn ve Yemen’de İran’ın gücü sayılmaktadır. İran Devrim Muhafızları yabancı ülkelere erişimlerini arttırmak ve İran’ın menfaatlerinin ilerlemesini korumak için teröristleri desteklemeye ve terör saldırıları yapmaya devam etmektedir.

İran-Irak savaşı döneminde Tahran, İsrail, Amerika ve Amerika’ya bağlı kuvvetlerin muhtemel tehditleriyle mücadele edebilmek için balistik füzelerin kullanılması konusunda çokça vurguda bulundu. İran, Amerika ve İsrail hava üsleri olmak üzere bütün bölgeyi hedef alabilecek önemli ölçüde balistik füze stokuna sahiptir.

İran gelişmiş füzelerini de arttırmaya devam etmektedir. İran 2016 yılından sonra balistik bir füze gibi yeniden tasarlanması halinde, ICBM (kıtalararası balistik füze) menziline kadar ulaşabilecek bir uydu füzesini, fırlatacaklarını açıkladı.”

Perşembe, 11 Ağustos 2016 19:29

İran’dan İngiliz yetkiliye tokat gibi yanıt


İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İngiliz yetkilinin mesnetsiz iddialarına sert yanıt verdi

Behram Kasımi, İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Tobias Ellwood’nun İran’nın Yemen'e silah verdiği yönündeki iddialarını yalanlandı.

“İngiliz yetkili bu tür gerçek dışı iddialarda bulunacağına Yemenli çocukların katilamına son vermelidir” ifadesini kullanan Sözcü, “Suudi Arabistan’ın başını çektiği ittifakın Yemenli çocukları katlettiğini ve İngiltere’nin de bu ittifaka silah desteği verdiğini apaçık şekilde dünya halkı biliyor. Her şeyden önce İngiltere'nin bu cinayetlerini izah etmesi gerekiyor. AP'de onaylanan karara göre, Suudi Arabistan’a silah satışının yasak olmasına rağmen bu insanlık karşıtı politikayı sürdürmek kabul edilebilir değildir” şeklinde konuştu.

Salı, 09 Ağustos 2016 17:10

Türkiye’den İran’a Teşekkür


Türkiye darbe girişimi nedeniyle İran’ın Türkiye’ye olan desteği için tekrar teşekkür etti.
 
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Ofisi, İmam Hamenei’nin Askeri Üst Danışmanı Tümgeneral Yahya Safevi ile telefon görüşmesinde bulunarak, darbe girişiminde İran’ın Türkiye’ye olan desteğinden dolayı teşekkür etti.

Daha önce Tebriz Üniversitesinde İstihbarat Şehitlerini anma töreninde konuşan General Safevi; düşmana karlı detaylı bilgilerin elde edilmesi, askeri ve istihbarat savaşında çok büyük önem arz etmesini vurgulayarak, Türkiye’nin son olayda istihbarat zaafı yaşadığını söyledi.

Safevi; MİT darbe girişiminden sadece birkaç saat önce haberdar olmuş, Hava Kuvvetleri ve silahlı kuvvetlerin diğer birimlerindeki oluşan hareketliliğin Fetullah Gülenle ilişkili olduğunu anlamıştır. Bu, bilgi darbe girişimini yıpratmak için yeterli olsa da ama Türkiye’nin gafil avlandığı açıktır.

Safevi; İran İslam Cumhuriyeti’nin bu darbe girişimi karşısındaki ilkesel duruşunu hatırlatarak, Türkiye basını ve medyasının İran’ın bu duruşunu yayınlamadığı için eleştirdi.