
کارگر
NEVRUZ BAYRAMI, BARIŞ VE İNSANLIĞIN SEMBOLÜ
- Nevruz, Farsça “nev” (yeni) ve “ruz” (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup “yeni gün” anlamına gelmektedir.
Baharın ve Hicri-Şemsi yeni yılın başlangıcı olan ve 21 Mart gününe rastlayan Nevruz, antik İran döneminden günümüze kadar uzanan ve İran platosunun dört bir yanından, Türkiye, Türki cumhuriyetler ve çoğu Asya ülkelerinde kutlanan en eski şenliklerden bir tanesidir.
Nevruz, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 29 Eylül 2009 tarihinde Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilirken, Nevruzun başlangıcı 21 Mart günü de, 23 Şubat 2010 tarihinden itibaren Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca “Dünya Nevruz Bayramı” olarak ilan edilmiştir.
Nevruzun bir dünya günü olarak ilan edilmesine ilişkin Birleşmiş Milletler kararı İran, Afganistan, Türkiye, Tacikistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan, Hindistan, Arnavutluk, ve Makedonya ülkelerinin girişimleri ve işbirliği ile hazırlanarak Genel Kurul’a sunulmuş, neticede Genel Kurul’a üye bir çok ülkenin desteği ile kabul edilmiştir.
Konuyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Halkla İlişkiler Ofisi’nce yayınlanan bildiride; baharın başlangıcının ve doğanın yeniden dirilişi olan geleneksel Nevruz Bayramı’nın günümüzde İran, Afganistan, Tacikistan, Azerbaycan Cumhuriyeti ve diğer Orta Asya ve Kafkas ülkeleri ile Balkanlar, Karadeniz ve Ortadoğu gibi geniş bir coğrafyada üçyüz milyondan fazla kişi tarafından kutlandığı vurgulanırken, Nevruz, tarihi üç bin yıldan daha eskilere uzanan İran kökenli bir şenlik olarak nitelendirilmektedir.
Dünya Nevruz Bayramı törenlerinin ilki, bu geleneği sürdüren ülkelerin devlet başkanları ve yetkililerinin katılımlarıyla Mart 2010’da Tahran’da düzenlenmiş, törenler için bir de daimi sekretarya oluşturulmuştur. Dünya Nevruz Bayramı törenlerinin ikincisi yine Tahran’da düzenlenmiş, törende söz konusu etkinliğin dönemler halinde nevruz kültürüne sahip ülkelerin başkentlerinde düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre, Tacikistan’ın başkenti Duşenbe, Mart 2012’de 3. Dünya Nevruz Bayramı Törenine ev sahipliği yapmıştır. Bu yılki tören ise Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta gerçekleştirilecektir.
Nevruz Bayramı bugün bazı ülkelerde milli bayram ve resmi tatil günü sayılmakta ve diğer onlarca ülkede kültürel bir etkinlik olarak kutlanmaktadır.
Kaynağını maneviyat, insan severlik ve doğaya saygıdan alan gelenek ve ritüellerle bir milli bayram olma özelliği taşıyan Nevruz Bayramı, İran’da yılın son Çarşamba günü başlayarak yeni yılın onüçüncü gününe kadar devam eder. Nevruz’da, kamu işyerleri 5 gün, okul ve üniversiteler ise 14 gün tatildir.
Suriye'deki kanlı savaşın ikinci yıl dönümü
FHA-Özel Dosya haber Suriye meselesinin üzerinden iki yıl geçti. Bunca emperyalist ve işbirlikçi güçlerin desteğiyle devam eden savaşa rağmen, Suriye ve Suriye halkı dimdik ayakta
Türkiye deki sözde İslamcılar, dini istismara etmeye devam ediyorlar. Bu din istismarcıları, Allah’ın adını alarak Batının ve Emperyalistlerin desteklediği sözde “Özgür Suriye Ordusu” dedikleri silahlı örgütü destekliyorlar.
TÜRKİYE’DEKİ İSLAMCILAR VE SURİYE MESELESİ
İsrail’i devlet olarak kabul etmeyen ve İslam dünyasının direği olan İran’a işbirlikçi diyorlar. Bu din istismarcıları, Türkiye’de yılardır inancından dolayı başını örten insanlara devlet tarafından yapılan zulüm’ü görmek istemiyorlar. Kürtler etnik kimlerinden dolayı zülüm altındadır. Aleviler ve Şiiler mezheplerinden dolayı hem tehdit ediliyorlar, hem de bazı din adamları tarafından ölüm emirleri veriliyor. Bu din istismarcıları birilerine yaralanmak için kendilerine yakın olan zulümlere seslerini çıkarmıyorlar. Ve emperyalistlere hizmet ediyor. Bugün “Suriye halkıyla dayanışma platformu” adı altında bu İslamcı grup, Esad’ı ve askerlerini protesto ediyordu. Ve protestolarında Esad’a Suriye’den defol diyorlardı.
Bu İslamcı grubu Suriye halkı için Esad’ı protesto ederken, Filistin için İsrail’i protesto etmiyor. Hocalı katliamı için Ermenistan’ı protesto etmiyor ve Hocalı katliamını kendi medyasında gündeme getirmeyip katliamın yıl dönümünü anmıyor. Kendi vatandaşı olan Kürtler, aleviler ve Şiiler için devletini protesto etmiyor.
Türkiye böyle bir ülke iken, sözde bu İslamcılar hangi ümmete hizmet ettikleri doğrusu anlamış değiliz.
ÖSO'nun eline silah verdiği bir çocuk
Suriye'de “Arap Baharı”nın etkisiyle başlayan krizin üzerinden tam iki yıl geçti. Başta ABD olmak üzere emperyalist güçler ve Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi bölgesel işbirlikçileri tarafından desteklenen savaş ülkeyi yıkımın eşiğine getirse de Suriye halkı ayakta kalmayı başardı.
Ortadoğu'yu emperyalizmin çıkarları doğrultusunda dönüştürme projesi olan “Arap Baharı” Tunus, Mısır ve Libya'nın ardından Suriye'yi etkilemeye başladığında tarih 2011 Ocak ayını gösteriyordu. Ancak Suriye'de yönetim ile dış destekli muhalifler arasında kanlı bir savaşa dönüşecek olan kriz, ülkenin güneyindeki Dera kentinde duvarlara Devlet Başkanı Beşar Esad karşıtı sloganlar yazan çocukların gözaltına alınmasıyla 15 Mart 2011 tarihinde başladı. Aradan tam iki yıl geçti.
HALKIN TALEPLERİ
Suriye'de gösterilere dış destekli silahlı İslamcı gruplar damgasını vurmadan önce, sokağa çıkan halk yönetimin devrilmesinden ziyade, siyasi, toplumsal ve ekonomik alanda reformlar gerçekleştirilmesini talep ediyordu. Siyasi partiler yasasının değiştirilmesi, gelişigüzel tutuklamaların son bulması, yolsuzlukla etkin mücadele edilmesi, hayat şartlarının iyileştirilmesi, mazot fiyatlarının düşürülmesi, maaşların artırılması, istihdam yaratılması halkın belli başlı talepleri arasındaydı.
Pankartta "Hepimiz için özgürlük istiyoruz" yazıyor
TERÖR BAŞLADI HALK SOKAKLARDAN ÇEKİLDİ
Ancak, Suriye yönetiminin bu taleplere kısa zamanda karşılık verememesi ve güvenlik güçlerinin protesto eylemlerine yönelik sert müdahaleleri emperyalist güçlerin de desteklediği Müslüman Kardeşler gibi radikal İslamcı örgütlerin devreye girmesine zemin oluşturdu.
Suriye yönetimi gösterilerde yüze yakın kişinin hayatını kaybetmesinin ardından hiçbir şekilde silah kullanmama kararı almıştı. Ancak silahlı grupların güvenlik güçlerine ateşli silahlarla, hatta keskin nişancı tüfekleriyle saldırması, yollarda kurulan pusularda çıkan çatışmalar sonucunda onlarca Suriyeli güvenlik gücü mensubu hayatını kaybetti. Yönetimin de bu saldırılara silaha karşılık vermesiyle ülkede ölü sayısı giderek artmaya başladı. Ancak Batı basını ve El Cezire ve El Arabiya gibi işbirlikçi Körfez basını silahlı militanların yalnızca “barışçıl” gösterileri korumak için bu saldırılara başvurduğunu iddia etti.
İki ÖSO'lu sokaktan geçen ve kendilerine herhangi bir tehdit oluşturmayan bir kişiyi öldürüyor
Humus ve Dera'da muhaliflere ait silah depoları ortaya çıkarıldı. 11 Nisan'da muhaliflerin pusuya düşürdüğü güvenik güçleri ile yaşanan çatışmada 20 asker hayatını kaybetti. Müslüman Kardeşler'in etkili olduğu Cisr Eş Şuğur'da toplu asker mezarları bulunmaya başladı. 6 Haziran 2011'de MK'nın baskın düzenlediği Cisr Eş Şuğur'da çoğu asker yaklaşık 200 kişi hayatını kaybetti. Halk sokaklardan çekildi.
Muahliflerin Suriye bayrağı yerine kullandığı üç yıldızlı bayrak
CHAVEZ: “SURİYE'DE ABD PARMAĞI VAR”
Suriye’de daha silahlı çeteler gösterilere damgasını vurmamışken, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez gösterilerin başlamasından yaklaşık iki hafta sonra yaptığı açıklamada ABD ve diğer müttefiklerinin, Libya’ya benzer bir plan uygulayarak, ülkeyi işgal etmeye hazırlandıklarını söylemişti.
Chavez “İddialara göre barışçıl gösteriler başlıyor. Hemen ardından bazı ölüm haberleri geliyor ve Suriye lideri kendi halkını katletmekle suçlanıyor. Sonra Yankılar geliyor ve halkı kurtarmak için onların üzerine bomba yağdırmak istiyor. Bunu bir düşünün” diye konuşmuştu.
“ALEVİLER TABUTA, HRİSTİYANLAR BEYRUT'A”
Suriye'de dış destekli silahlı gruplar bu iki yıl süresince Alevilere, Sünnilere, Hristiyanlara, Ermenilere ve diğer farklı mezhep ve milliyetlere karşı birçok katliam gerçekleştirdi. Sosyal paylaşım sitelerinde yayımlanan katliam görüntülerinde Erdoğan'ın her türlü desteği sunduğu bu çetelerin vahşette sınır tanımayacağı anlaşıldı.
Fotoğrafta, Seyyide Zeynep türbesinin yanında bombalanmış bir otobüs gözüküyor. 14 Temmuz 2012'de düzenlenen intihar saldırısında, en az 14 kişinin yaralandığı ve türbenin zarar gördüğü bildirilmişti.
Ancak muhalifler, kriz daha iki ayını doldurmadan “etnik temizlik” tehditleri savurmaya başladı. 24 Nisan 2011 tarihinde Lübnanlı ünlü siyaset bilimci Esad Ebu Halil “Angry Arab” isimli blog sayfasında, Suriye'de eylemleri izleyen solcu bir arkadaşının şu sözlerini aktarıyordu:
Şimdi Suriye’de olanları düşünüyorum. Protestocuları desteklemeye çalıştım... Ama yapamıyorum. Bu insanlar ancak Taliban ya da bir benzerini iktidara getirirler. [...] Dün Cuma’da atılan slogan 'Aleviler’e ölüm, Hıristiyanlar Beyrut’a' şeklinde idi. Bu adamları nasıl destekleriz...
Başka bir Suriye muhalefeti daha olduğunu kabul ediyorum, ama azınlıklar. Gösterileri yönetenler Suudi tipi islamcılar.
Söylemek istediğim şu: Suriye’de rejimin yıkılmasını istediğinden emin misin? Çünkü ben 'isyancılara' baktıkça bölgenin geleceği için daha fazla karamsarlığa düşüyorum. Hayatımda ilk defa bölgede yaşama kararlılığımı sorguluyorum.”
EL NUSRA DESTEĞİ
Suriye'de çok sayıda katliamdan sorumlu El Kaide Bağlantılı EL Nusra Cephesi 23 Ocak 2012'de resmen kurulduğunu ilan etti. Bu grubun Suriye'deki sınır kapılarını ele geçirmesiyle birlikte Tunus, Libya, Yemen, Afganistan, Çeçenistan, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden Suriye'ye giren çok sayıda radikal İslamcı militan güvenlik güçleri karşısında önemli bir güç oluşturdu. Türkiye ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen militanlar sivillere ve esir askerlere yönelik birçok katliam gerçekleştirdi. Suriye'de halka yönelik katliamların gizlenemez boyutlara ulaşmasının ardından, ABD El Nusra Cephesini terörist örgüt ilan etti. ABD'nin bu hamlesi ülkedeki diğer silahlı çeteleri aklama girişimi anlamına gelirken, Suriye'deki muhalif grupları bir araya getirmesi amacıyla AB öncülüğünde 11 Kasım 2012'de Katar'ın başkenti Doha'da kurulan Suriye Ulusal Koalisyon'u, El Nusra Cephesi'nin “Suriye devriminin bir parçası” olduğunu söyleyerek ABD'nin kararını eleştirdi.
Bir El Nusra militanı esir aldıkları Suriye askerlerini infaz ediyor
“ANNAN PLANI” DEVRE DIŞI
BM ve Arap Birliği Suriye eski Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın 2012 Haziran ayında Suriye'de çatışmaların durması için Cenevre'de hazırladığı ve Esad'lı bir geçiş sürecinin öngörüldüğü 6 maddelik barış planı muhaliflerin 18 Temmuz'da Şam'daki ulusal güvenlik toplantısına yönelik bombalı saldırıyla fiilen son bulmuş oldu. Saldırıda İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim el-Şaar, Savunma Bakanı Davud Raciha ile Savunma Bakanı Yardımcısı ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı Asıf Şevket hayatını kaybetmişti.
ÜLKE YIKIMIN EŞİĞİNE GELDİ
İki yıllık savaşın ülkeye maliyeti çok ağır oldu. On binlerce insan hayatını kaybettiği savaşta Suriye ekonomisi milyarlarca dolar zarar ederken, Şam ve Halep gibi büyük kentlerde kıtlık baş gösterdi. Muhaliflerin elektrik santrallerine, altyapı tesislerine düzenlediği saldırılar sonucunda birçok yerde elektrik kesintileri meydana gelmeye devam ediyor. Binlerce insan ekmek fırınlarının önünde kuyruklar oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Yurt dışına 1 milyon kişinin kaçtığını açıklarken, Suriye içinde yer değiştiren mültecilerin sayısının ise 2 milyonu aştığı tahmin ediliyor.
SURİYE'DE RÜZGAR YÖN DEĞİŞTİRDİ
Ordu, 2013 Ocak ayından sonra ülkede muhaliflere önemli kayıplar verdirdi. Batı basını ordunun Halep'te ilerlediğini ve muhaliflerin üçüncü Şam taarruzunun başarısız olduğunu kabul etti. Suriye'ye dönük kimyasal silah provokasyonu konusunda başarılı olunamadı. Ülke olanca kışkırtma ve katliama rağmen mezhep savaşına sürüklenmedi. Devlet Başkanı Esad, 6 Ocak'ta uzun bir aradan sonra halkın karşısına çıktığında dışarıdan gelen baskılara boyun eğmeyeceklerini söylerken, krizin çözülmesi için muhalefete ulusal diyalog çağrısında bulundu. Türkiye ise Esad'lı bir çözüm olamayacağı konusunda net bir tavır sergiledi. Rusya ve ABD Suriye'de müzakerelerin başlaması için görüşmelere başladı. 25 Şubat 2013'te Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'la görüşen Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, silahlı muhalifler dahil “isteyen herkesle görüşmeye hazır olduklarını” açıkladı. ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry ise iki gün önce Suriye'de bir geçiş hükümetinin oluşturulması için muhaliflere Esad'la masaya oturması çağrısında bulundu.
Türkiye ve muhaliflerin bayrakları sınırda beraber dalgalanıyor.
İslam İnkılabı Rehberi Danışmanıİran’ın ABD’ye yönelik politikası resmi ve tamamen nettir
İran İslam İnkılabı Rehberi’nin Uluslararası Danışmanı Velayeti “İran’ın ABD’ye yönelik politikası resmi ve tamamen nettir” dedi.
İslam İnkılabı Rehberi’nin Uluslararası Danışmanı Ali Ekber Velayeti muhabirlerle konuşurken “İran’ın dış politikasını ilgilendirdiği kadarıyla ABD’yle ilişki konusunda karar verme yetkisi İslam İnkılabı Rehberi’nin elinde” dedi.
Azerbaycanlı “Trand” haber sitesinin bildirdiğine göre, Velayeti daha sonra Amerikalılar İslami İran’a karşı davranış biçimlerini değiştirmedikçe İran’ın Washington’a yönelik tavrının değişmeden olduğu gibi kalacağının altını çizerek “Amerikalı yetkililerin İran’a karşı düşmanca davrandıkları ve sanayi ve ekonomik muhtelif yaptırımların yanı sıra, İran ekonomisi ve bu ülkenin siyasi-uluslararası durumuna durmadan darbe indirmeye çalıştıkları şartlarda İran’la ABD arasındaki ilişkiler iyileşemez” şeklinde konuştu.
Velayeti ayrıca, ülkemizin ABD’ye karşı politikasının remi ve tamamen net olduğunu vurguladı.
İran'a akıl vermenin dayanılmaz hafifliği
Suriye meselesi İslamcılar için, ama özellikle de Türkiye İslamcıları için turnusol kağıdı vazifesi gördü.
Bu mesele sayesinde İslamcıların derinliğini, çapını, zekasını, kabalıkları ve ‘stratejik aklının’ manipülasyona ne kadar da müsait olduğu görüldü.
Ben şahsen dünya İslamcılarından da İslamcılığından da umudumu kestim.
Ama esas anlatmak istediğim bu değil.
Bir tespitte bulunmak ve eski - yeni İslamcı arkadaşlara birkaç soru yöneltmek niyetindeyim.
Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama Türkiye’deki İslamcı arkadaşlar İran’a dış politika ve diplomasi dersi verme çabasındalar.
Çaycı, muhasebeci, köşe yazarı, din adamı, akademisyen, yardım kuruluşu çalışanı, öğretmen, öğrenci, TV yorumcusu, danışman her meslekten insan, her gün varsa köşelerinden, veyahut sosyal medya aracılığıyla İran’ın Suriye’de yanlış bir dış politika izlediğini anlatıyor.
Üstelik İran’ın ‘aslında nasıl davranması gerektiği' konusunda da akıl veriyorlar.
Kime? Asırların diplomasi duayeni sayılan İran’a. Osmanlı’ya boyun eğmemiş, İngilizlere pabucunu ters giydirmiş, neredeyse bölgenin sınırları en uzun süredir değişmeyen tek devleti olan İran’a.
Gerçekten bu tür yazıların, mesajların, konuşmaların barındırdığı sığ cüretkarlığı anlayabilmiş değilim.
Sanırım komik duruma düştüklerinin farkında değiller.
Asırlardır diplomasi ile varlığını ve bütünlüğünü korumuş bir İran var karşımızda. Ama bu arkadaşlara göre Suriye meselesinde iyi dış politika yapamıyor.
Filistin’de, Bosna’da, Keşmir’de ve daha adını yazmadığım Müslümanların zorda olduğu birçok bölgede her zaman tavrını açıktan Müslümanlardan yana koymuş olması bile bu arkadaşların nezdinde bir değere sahip değil artık.
Irak işgali döneminde Irak ile yıllarca savaşmış on binlerce insanını kaybetmiş olmasına rağmen bu işgale destek vermemiş olmasının da bir değeri yok bu arkadaşların gözünde.
Bosna’nın bilge lideri Aliya izzetbegoviç’in Bosna’ya yaptığı yardımlardan dolayı adını vererek teşekkür ettiği neredeyse tek ülke.
Ama nasıl oluyorsa bugüne kadarki bütün meselelerde her zaman bu arkadaşların istediği çizgide tavır alan İran, "Suriye meselesinde katil Esad’ın yanında duruyor."
Peki bunca yıldır 'doğru' yapan bir ülke, niçin Suriye meselesinde farklı davranıyor?
Burada sorgulanması gereken yalnızca İran mı?
işin ilginç yanı aynı arkadaşlar açısından Türkiye’nin Kürecik’e radar sistemine "evet" demiş olması sorun değil. Libya Müslümanlarını bombalayan NATO uçaklarına ev sahipliği yapmış olması da sorun değil.
İstemediğimiz halde patriotların ülkemize kurulmasına izin verilmiş olması da sorun değil.
Hatta ‘İslami devrim’le Mısır’da yönetime gelen Mursi'nin Filistin’in nefes borusu olan tünelleri kapatması da sorun değil.
İran’ın Suriye’de yaptıklarını yanlış görüp diplomasi dersi verenler, bunların her birinde stratejik bir akıl ve hamle görüyorlar.
Mesela İran’a yıllardır uygulanan ambargonun yarısı Türkiye’ye uygulansaydı Türkiye ne halde olurdu? Hiç düşündünüz mü?
Böyle bir yalnızlaştırma politikası Türkiye’ye uygulansaydı AK Parti iktidarı diye bir şey kalır mıydı?
Bu arkadaşların ‘Dünya sistemi’nin tavuğuna kış demediği için iktidarını sürdüren AK Parti’ye değil de ‘Dünya sistemi’nin hesaplarına direnen İran’a öfke beslemeleri sizi de şaşırtmıyor mu?
Peki İran Suriye meselesinde niçin böyle davranıyor?
Türkiye Kürecik'e radar gibi taleplere "evet" diyerek varlığını sürdürüyor. İran ise dünya sisteminin kendisiyle ilgili hesaplarına Suriye'yi cephe yaparak engel olmaya çalışıyor.
Niçin Türkiye'nin yaptığı değil de, İran'ın yaptığı yadırganıyor?
Niçin AK Parti’nin yaptıkları ‘strateji’, vicdan, ahlaki sorumluluk olarak görülüyor da İran’ın yaptıkları ‘ihanet’? Ne karşılığında bu müsamaha? TRT’ye yapılan birkaç belgesel, birkaç film ve birkaç makam için ilkelerden vazgeçmeye değer mi?
Diğer taraftan “Esad bıraksın gitsin” diyen arkadaşlara birkaç sorum var.
Diyelim ki Türkiye’de Suriye gibi 5-10 bin değil 100 bin kişilik bir topluluk gidişattan memnuniyetsziliğini belirtip rejimin değişmesini talep etti.
Bu 100 bin kişinin yanına da dünyanın çeşitli ülkelerinden binlerce İslamcı militan katıldı.
Silahlı bir eyleme kalkıştılar ve Türkiye’de bir ‘İslami devrim’ yapmak istiyorlar.
“Esad’a bırak git” diyenler böyle bir durumda nasıl bir tutum takınacaklar?
Böyle bir talep karşısında iktidarı teslim etmek midir delikanlılık, yoksa ülkesini sonuna kadar korumak mı? Hangisi?
Gerçekten merak ediyorum, böyle bir tablo Türkiye'de yaşansa bu arkadaşlar ülkeyi bu insanlara teslim mi edecekler?
Suriye’de olup bitene "İslami devrim" diye methiye dizenlerin şapkalarını önlerine koyup derin derin düşünmelerinin zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Yüzbinlerce insanın canının, düştüğü sefaletin ve çektiği acının üzerine bina edilmeye çalışılan harekete hangi mantıkla "İslami devrim" dediklerinin izahını yapmak zorundalar.
Hangi hak, hangi zulüm, hangi ideoloji, hangi amaç bu kadar insanın ölümünü, bu kadar insanın sefalete düşmesini haklı ve hedefe ulaşmak için meşru görebilir ki?
Bu arkadaşlara karşı İran'ı da ben savundum ya.. Artık ne derseniz haklısınız.
Levent GÜLTEKİN
Ahmedinejad kendisine verilen hediyelerden 200 fakiri ev sahibi yaptı
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, yurt içi ve yurt dışı gezilerinde kendisine ve eşine verilen hediyeleri açık arttırmada sattırarak yeni evli 200 genci ev sahibi yaptı.
Shafgna'nın haberine göre Kamu Refah Sekreterliği Başkanının yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a verilen hediyelerin, açık arttırmayla yapılan satışlarından elde edilen gelirle 200 kişinin ev sahibi olduğunu açıkladı.
Ahmed Nasiri’nin yaptığı açıklamaya göre, açık arttırmaya bırakılan eşyaların çok iyi fiyattan satıldığını, 1200 tümen değer biçilen bir saatin bir milyon 200 bin tümene satıldığını, ilk aşamada satılan 20 hediyeden 430 milyon tümen gelir elde edildiğini bildirdi.
Hediyelerin satışından elde edilen gelirle yeni evli fakir 200 genç için ev yapıldığını belirten Nesiri, bunlardan 100 tanesinin yakında sahiplerine teslim edileceğini söyledi.
İslam inkılabı rehberi sayesinde Barış boru hattı gerçekleşti
Pakistan cumhurbaşkanı İslam inkılabı rehberinin tavsiyeleri olmasaydı İran-Pakistan doğal gaz boru hattının gerçekleşemeyeceğini belirtti.
İran cumhurbaşkanlığı enformasyon merkezinin bildirdiğine göre Pakistan cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari İran'ın güney doğu ortak sınır bölgesinde İran-Pakistan Barış boru hattı inşaatına başlama töreninde yaptığı konuşmada "İslam inkılabı rehberinin tavsiyeleri ve Mahmut Ahmedinejad'ın destekleri olmasaydı bugün Barış boru hattı gerçeklemiş olmayacaktı" dedi.
İran ve Pakistan'ın var olan işbirliği alanlarını daha da geliştirmeye kararlı olduklarına değinen Pakistan cumhurbaşkanı hiçbir etkenin ikili ilişkilerin gelişmesine engelleyemeyeceğini ifade etti.
Pakistan cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari: İran halkı, İslam cumhuriyeti kurucusu İmam Humeyni (ra) ve İslam inkılabı rehberinin tavsiyeleri sayesinde olumlu ilerlemeler kaydetmiştir ve günümüzde tüm dünya İranlılara saygı duyuyor ve Pakistan milleti de İranlılara karşı sevgi besliyor' şeklinde konuştu.
İslam İnkılabı Rehberi İmam HameneiSporcular erlik ve yiğitlik sıfatlarını güçlendirmeli
İranlı sporcu, antrenör, dünya çapındaki müsabakalardan madalya kazananlar ve Spor ve Gençlik Bakanlığı yetkililerinden oluşan bir grup dün İslam İnkılabı Rehberi’yle görüştüler.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei eski ve yeni sporcular, antrenör, uluslararası çeşitli olimpiyat ve yarışmalarda madalya kazanan sporcular ve ayrıca Spor ve Gençlik Bakanlığı yetkililerinden oluşan bir topluluğu kabulünde yaptığı konuşmada, ülke sporcu ve şampiyonlarını kimlik, kişilik, kesin irade, yüksek zeka, güçlü inanç elçileri ve İran halkının dinine bağlı er kişiler olarak tanımlayıp “Şampiyon sporcularımız, genç kabiliyetler başta olmak üzere diğer insanları da doruğa doğru harekete geçiren zirveye benzerler” diye vurguladı.
İmam Hamenei daha sonra, sporda şampiyonluk gibi yüksek dereceler kazanmanın güçlü irade, ciddi gayret ve yüksek zeka olmadan mümkün olmadığının altını çizerek “Kahramanlar bir milletin kabiliyetlerini temsil ederler. Bu yüzden onlar halkın özgüven ve ulusalgüven duygularını arttırırlar” dedi.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei konuşmasının devamında, sporcuların toplumda erlik, yiğitlik ve pehlivanlık duygularını güçlendirmeleri gerektiğini belirterek “Milletimizin güzel sıfatları ve değerlerini dünyaya tanıtma yönündeki çıkışlardan biri bayan sporcularımızın dini inançlarından kaynaklanan başörtülerini uluslararası meydanlarda da korumalarıdır. Bu çok önemli, olağanüstü ve değerli bir girişimidir” ifadesini kullandı.
Selefi alimden Şia ve Alevi kadınlara karşı utanç verici fetva!
Selefi müftülerden Yasin el Aculuni, Suriye devletine karşı savaşan teröristlerin mihriye ve şer’i nikah okumadan Şia ve Alevi kadınların sahibi olduklarını söyledi!
Selefi müftü şeyh Yasin el Aculuni, Suriye’de baş gösteren olayların Esad karşıtı Müslüman muhaliflerle Şii (ona göre Şiiler kafirler!) arasında olduğunu iddia etti.
Vahhabi- Selefi müftülerden Şeyh Yasin El Aculuni utanç verici bir fetvaya imza attı. Selefi müftü bir çoklarının itirazına sebep olan fetvasında Suriyeli Şii ve Alevi kadınların esir alınabilineceğine dair haddini aşan bir fetva yayınladı.
Abna'nın haberine göre Selefi müftü, Facebook hesabından yaptığı açıklamada teröristlere Esad yanlısı kadınlarla Alevi kadınları mülkiyetlerine almaları önerisinde bulundu!
Selefi müftü şeyh Yasin el Aculuni, Suriye’de baş gösteren olayların Esad karşıtı Müslüman muhaliflerle Şii kafirler (ona göre Şiiler kafir!) arasında olduğunu iddia etti.
Şeyh Yasin el Aculuni, şunları kaydetti: Bu fırka (Şia), İslam fırkalarından değildir ve tüm Müslüman araştırmacıların görüş ve onayına göre Şialar Müslüman zümresinden sayılmamaktadır. Şeyh Halebi’nin dediğine göre onları tekfir etmek gerekir, çünkü onlar Müslüman değildir!
İngilizler tarafından kurulan sapkın fırka Vahabilik – Selefilik, dünya küfür devletleri ile ortaklaşa olarak Şia’yı zayıflatmak için farklı komplolara imza atmaktadır. Suudi Arabistan, Katar… vb. gibi ülkelerin finansmanlığı ile hazırlanan komplolardan bazıları şunlardır: Şialar kafir ve müşriktir. Onlar Yahudilikten gelmektedir iftiraları ile dünya Müslüman kamuoyunda Şia mezhebini karalamak ve insanların mektebe müşerref olmasını önlemek. Şia merkezlerine, camilerine, vakıf, dernek ve hüseyniyelerine terörist saldırılar düzenleyerek emniyetsiz bir ortam oluşturmak ve bu şekilde korku yayarak Şiaları sindirmek. Şialara karşı askeri, kültürel ve tebliğci gruplar oluşturup Şia mezhebini her yönden muhasara altına alarak gelişmesini ve tanınmasının önünü kesmek…
Suriye devleti ve halkına karşı Amerika, İsrail ve batılı ülkeler adına vekalet savaşı yürüten teröristler, imam Hüseyin’in (aleyhi selam) kızı Hz. Sakine (s.a) türbesinin yarısını tahrip ettiler.
Özgür Suriye Ordusu adlı terörist grup, Şam’da bulunan Hz. Sakine (s.a) türbesi ve çevresine roket saldırısında bulundu. Saldırıda Hz. Sakine (s.a) türbesinin yarısından çoğu tahrip olurken türbe neredeyse kullanılamaz hale geldi.
Öte yandan bazı haber ajanslarında Ammar bin Yasir ve Veysel Karani’in türbelerinin bombalandığı yönünde çıkan haberler yalanlandı.
"Bir Sünni veya Şii’nin kanını döken Müslüman değildir!.."
İranlı 234 Milletvekili Pakistan’daki Şii katliamını şiddetle kınadı.
Pakistanlı Şiilerin katliamı İslam düşmanlarınca tasarlanan bir komplo!
İran Meclisi Temsilcileri bir bildiri yayınlayıp, Pakistan’daki Şii katliamını şiddetle kınayarak bu tür girişimleri İslam düşmanlarınca tasarlanan komplo olarak tanımladılar.
FHA'nın haberine göre İslami Şura Meclisi Temsilcilerinden 234 Milletvekili dünkü basına açık oturumlarında imzaladıkları bir bildiriyle Pakistan’da Şiilerin barbarca katliam edilmelerini şiddetle kınadılar.
Söz konusu bildirinin bir bölümünde şöyle kaydedildi: “Pakistanlı mazlum Şiilerin barbarca ve kaçıncı kez olarak katledilmeleri kuşkusuz, başlarında ABD, İngiltere ve onların bölgesel uşakları olmak üzere İslam düşmanlarınca tasarlanan bir komplodur ve bu komplo Müslüman görünen satılmış Tekfiri grup tarafından gerçekleştirilmektedir.”
Bu bildiride ayrıca şöyle vurgulandı: “Uluslararası topluluklar ve insan hakları savunucusu olduklarını iddia eden ülkelerin insan haklarının açıkça ihlal edildiği bu durum karşısında sessiz ve seyirci kalışları, günümüzde insan haklarının ABD başta olmak üzere süper güçlerin elinde bir siyasi araç olduğuna dair acı gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Buna göre bu ülkelerin bu tavırlarıyla ilgili dünyaya açıklama yapmak zorunda olduklarının da bilincinde olmaları lazım.”
"Bir Sünni veya Şii’nin kanını döken Müslüman değildir!.."
İran Meclisi Urumiye Milletvekili, Meclis’in Ehl-i Sünnet Temsilcilerinin bildirisini okurken “Bir Sünni veya Şii’nin kanını döken Müslüman değildir” diye vurguladı.
İslami Şura Meclisi Urumiye Milletvekili Abid Fettahi Meclis’in dünkü basına açık toplantısında Meclis’in Ehl-i Sünnet Temsilcilerinin bildirisini okurken “Pakistan’da Müslümanların katliamı, bir kez daha hürriyet yanlısı insanların yüreğini sızlatan çirkin bir cinayetin tekrarlandığını gösterdi” dedi.
Fettahi daha sonra, Pakistan’daki son Şii katliamı olayını şiddetle kınadığını dile getirip, olayda şehit düşenlerin ailelerine başsağlığı dileğinde bulunarak “Bu olayda hayatlarını kaybedenler, yaptıklarından dolayı değil, başkalarının dar görüşlerinin kurbanı olan şehitlerdir” diye vurguladı.
Urumiye Milletvekili Fettahi ayrıca, ilgili teşkilatlar, İslam Konferansı Örgütü, Bağlantısızlar Teşkilatı, BM ve Güvenlik Konseyi’ni bu acı hadiseye yönelik sorumluluklarını yerine getirmeye, cinayetten sorumlu olanları tespit edip mahkemeye teslim etmeye davet ederek “Bir Sünni veya Şii’nin kanını döken Müslüman değildir” diye kaydetti.
ABD'yi endişelendiren proje!..
İran-Pakistan Doğalgaz Boru Hattı Projesini'ne ABD tepki gösterdi.
TRT'nin haberine göre ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland yaptığı açıklamada, İran ile Pakistan arasında inşasına başlanan doğalgaz boru hattı projesinin yeni yaptırımları tetikleyebileceğini söyledi.
Söz konusu proje hakkında Washington yönetiminin başından beri ''endişeli olduğunu'' dile getiren Nuland, Pakistan yönetimine bu endişeleri defalarca aktardıklarını belirtti.
Pakistan'ın enerji ihtiyacını karşılamak için birlikte çalışmayı ve alternatif enerji kaynaklarına ulaşmak konusunda İslamabad yönetimine teklifler sunduklarını ifade eden Nuland, Pakistan'ın İran ile enerji anlaşması yapmakla yanlış yönü tercih ettiğini kaydetti.
İran ile Pakistan arasında ''barış boru hattı'' olarak da isimlendirilen 1400 kilometre uzunluğundaki projenin 2014 yılı sonunda tamamlanması planlanıyor.
İki ülke arasında 2010 yılında imzalanan İran-Pakistan Doğalgaz Boru Hattı Projesi 7,5 milyar dolara mal olacak. Proje tamamlandığında İran'dan Pakistan'a 25 yıl boyunca günde 21,5 milyon metreküp gaz akışı sağlanacak.
Son yıllarda çok ciddi enerji krizi yaşayan ve ekonomisi olumsuz etkilenen Pakistan'ın İran'dan alacağı doğalgaz ile enerji sorununun önemli ölçüde çözüme kavuşacağı ifade ediliyor.