کارگر

کارگر

İslam İnkılabı Rehberi Kum dini medresesi hocaları toplantısına gönderdiği mesajında bu medrese hocalarının toplumunun İran milletinin haklarını canlandırma yolunda elli yıllık çaba ve mücahedetin tablosu sayıldığını vurguladı.

 İmam Hamanei dün Kum dini ilimler medresesi hocaları toplantısına "Yarım Asır varlık" başlığı altındaki mesajında bu medresenin yarım asırlık çalışmasının takdir edilmesi gerektiği üzerinde durarak, Kum dini ilimler medresesi hocalar toplumunun tagut rejimiyle mücadele yıllarında Kum medresesinin sesini cesurca korkmadan herkese duyuran ve tehdit, ,baskı, hapis ve sürgünün bile mücahit ulemayı geri adım atmaya zorlayamadığı elli yıllık çaba ve mücahitliğin tablosu olduğunu bildirdi.

İslam inkılabı rehberi mesajında Kum dini ilimler medresesi hocalar toplumunun anılmasını basiretli ve bilinçli ulemadan oluşan bu kurumun yarım asırlık çalışmalarının takdir yönünde layık bir girişim olduğunu söyledi.

İmam Hamanei mesajında bu medrese hocalarının yarım asırlık siyasi ve inkılapçı tecrübeler ile yeni ihtiyaçlar ve yeni alanlarla karşı karşıya bulunduğunu belirterek, sürekli ihlas ve samimiyet içinde tüm alanlarda cesur girişimler ve çalışma ruhu ile elli yıllık bu yolda daha sağlam adımlar atabileceğini söyledi.

İslam İnkılabı Rehberi ayrıca, dini ilimler medresesinin pak nesillerinden gelen genç ve fazıl güçlerin gelecekteki aydın ufuklara göz diktiği hedeflerin ulaşılabilir iradenin oldukça ileri ve sağlam olduğunu söyledi.

"Yarım Asır Varlık" adı altındaki Kum dini ilimler medresesi hocalarının günübirlik toplantısı bu medrese hocalarının elli yıllık ilmi, kültürel ve siyasi çalışmalarının takdir amacıyla Tahran'ın güneyindeki Kum şehrinde başladı.

 

 

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, Türkiye ve Mısır Dışişleri Bakanları ile bir telefon görüşmesi yaptı.

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Mısır Dışişleri Bakanı Muhammed Kamil Emro ve Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birer telefon görüşmesi yaptı.

Salihi bu görüşmelerde bölgesel ve Suriye meselelerini ele aldı.

İran Dışişleri Bakanı, Davutoğluyla görüşmesinde, Türkiye’de en son düzenlenen bombalı saldırısından üzüntülerini dile getirerek, patlamda ölenlerin ailelerine başsağlılığı ve yaralanlar için acil şifalar diledi

 

Amerika ile müzakerelerin hayat pahalılığı 10 kat arttacağını ifade eden Tahran Cuma hatibi, İran’ın Amerika’yı dize getirerk çaresiz bırakacağını ifade etti.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, bu haftanın Tahran Cuma namazı Tahran Üniversitesi bahçesinde Uzmanlar Meclisi Üyesi Ayetullah Ahmed Hatemi’nin imamlığında eda olundu.

Ayetullah Hatemi hutbesinin bir bölümüde ABD Başkan Yardımcısı’nın İran’a müzakere önerisine işaret ederek, Joe Biden’in bu önerisini küstahça bir davranış olduğunu zira ABD Başkan Yardımıcısı bir yandan İran’a baskı yapmaktan bahsedeken diğer yandan müzakereden bahsettiğini belirtti.

Tahran Cuma hatibi, ABD ile müzakereler hayat pahalılığı 10 kat artacağını ifade ederek, sultacılık peşinde olan Amerika’nın müzakareden yana olmadığını, Amerika’nın, dünyaya, bu yöntemle İran’ı dize getirerek müzakere masasına çektiğini bildirmek niyetinde olduğunu konuşmasına ekledi.

Bu Uzmanlar Meclisi Üyesi, Allah’ın lütfüyle İran’ın Amerika’yı dize getireceğini, Amerika ile ilgili her çeşit kararı İslam İnklılabı Rehberi Ayetulllah Hamanei verdiği dolysıyla hiçkimsenin izni olmadan bu hususta karar veremeyeceğini kaydetti.

Hutbesinin devamında Filistin, Suriye ve Bahreyn'deki gelişmelere işaret eden Tahran Cuma hatibi Ayetullah Ahmed Hatemi, Filistin, Suriye ve Bahreyn'deki sorunların halkın hakimiyeti ile çözülebileceğini söyledi.

Bu ülkelerdeki sorunların çözümüne yönelik mantıklı önerilerinin herkesçe kabul edilebileceğini belirten Ayetullah Hatemi, "Filistin, Suriye ve Bahreyn'de halkın hakimiyetine inanıyoruz" dedi.

Tahran Cuma hatib, işgal altındaki topraklar da dahil tüm Filistin'de olduğu gibi Suriye ve Bahreyn'de de her vatandaşın bir oy hakkı olduğunu savunduklarını söyledi.

ABD ve AB'nin iki yıldır Suriye'ye terörist ihraç ettiğini hatırlatan Ayetullah Hatemi, "Suriye'deki sorun, yine bizzat onların kendi aralarında yapacakları müzakerelerle hallolacak" diye konuştu.

Diğerlerinin de sonunda Suriyeliler arasında müzakere yapılması gerektiği noktasına geldiğini belirten Ayetullah Hatemi, BM raporlarına göre Suriye'de 60 bin kişinin teröristler tarafından öldürüldüğüne dikkati çekti.

Ayetullah Hatemi, Bahreyn'de de eninde sonunda halkın hakimiyetinin gerçekleşeceğine olan inancını dile getirdi.

 

 

Çarşamba, 13 Şubat 2013 05:04

İran’ın Suriye istişareleri sonuç veriyor

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Suriye krizinin siyasi çözüme yönelmesinin İran’ın Suriye sitişarelerinin sonuç verdiği göstergesi olduğunu açıkladı.

Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest bugün düzenlediği haftalık olağan basın toplantısında yerli ve yabancı basın mensuplarının sorularına cevap verdi.

İran’ın Suriye istişareleri hakkında açıklamada bulunmasını isteyen muhabirimizin sorusuna Ramin Mihmanperest, İran’ın altı maddelik Suriye planı her istişarede dile getirilerek hususunda mutabakata varılması için çaba gösterildiğini ifade etti.

Mihmanperest, Suriye meslelesinde etkin bire şekilde faaliyet gösteren ülkeler arasında bazı anlaşmazlıklar olsa dahi sorunun çözülmsi için siyasi diyaloga doğru yönelmek için görüş birliği hakim olduğunu söyledi.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Suriye krizinin siyasi çözüme yönelmesinin İran’ın Suriye sitişarelerinin sonuç verdiği göstergesi olduğunu açıkladı.

 

 

 Fıkıh dersinde coşkulu 22 Behmen’de hamaset yazan İran milletinin basireti, cesurluğu ve zamanında meydanlarda bulunmasını tekdir ve teşekkür eden İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, halkın katılımı büyük bir hadise olarak niteledi.

Mehr haber ajansının İslam İnkılabı Rehberin bürosuna dayandırdığı habere göre, bu sabahki fıkıh dersi haricinde coşkulu 22 Behmen’de hamaset yazan İran mileltinin basireti, cesurluğu ve zamanında meydanlarda bulunmasını tekdir ve teşekkür eden İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, halkın geniş katılımını büyük bir hadise olarak niteleyerek, İslam devrimi zaferinden 34 yıl geçmesine rağmen yaşlı, genç, kadın ve erkek olmak üzere toplumun her kesiminden meydanlarda bulunmasının Allah’ın büyük nimeti olduğunu ve onun için şükür etmek gerektiğini vurguladı.

İran’da düzenlenen İslam İnkılabı yıldönümünü diğer ülkelerde düzenlnen inkılab yıldönümleri ile kıyaslaşan İmam Hamanei, ülkesine ve devirimine sahip çıkan İran milletinin bu davranışını büyük bir sanat ve beceri olarak nitelerken, devrim kutlamalarını düzenleyen İran milleti, bağımsızlığı ve onuru olan bu büyük zenginliğe destek verdiniği ve gerekli olduğu zaman kendini gösterdiğini konuşmasına ekledi.

Sahnede zamanında bulunan İran milletine teker teker teşekkürlerini dile getiren İslam İnkılabı Rehberi, “İslam cumhuriyetinin nidasına ve inkılap nidasına halk cevap vermeyecek şeklinde İran halkının onuru ve bağımsızlığına düşman olanları halk meydanlara inerek hüsrana uğrattı ve ümitsiz etti”dedi.

Halkın geniş katılımını az göstermek isteyen düşman propagandalarına işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, onlar bu gerçekleri görerek ve analiz ederek bu milletle karşı karşıy gelmenin mümkün olmadığı bilincine vardıklarını konuşmasına ekledi.

 

 

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, İran İslam inkılabının 34. zafer yıldönümü kutlamaları çerçevesinde önceki gün başkent Tahran'da Azadi Meydanı'nda milyonluk kitleye hitaben yaptığı konuşmada, İslam inkılabının zafer yıldönümünü kutlarken inkılabı, ilahi ve insani ülküler doğrultusundaki bir hareket olarak niteledi.

Ahmedinejad, İslam inkılabı'nı, fıtratların uyanması ve İran milletinin derin düşüncelerinden kaynaklanan bir uyanış ve köklü bir değişim olduğunu belirterek; bundan dolayı bu inkılabın her geçen gün daha güçlü ve parlak bir şekilde hareket ettiğini dile getirdi ve 'inkılab, hakiki uyanış ve insanların hakikatine geri dönmesidir" dedi.

İran milletinin gücünü İslam inkılabı hareketiyle bir daha gösterdiğini belirten Ahmedinejad, İran halkının aynı zamanda ilahi değerleri hedef edinen bu inkılabın da bekçisi olduğunu kaydetti ve İslam inkılabının İran halkının yeteneklerini ve gücünü bugün bir çok alanda ortaya çıkardığını, bilim ve teknolojinin her alanında İran'ın geldiği başarılı konumunun düşmanların İran'a yönelik tehdit ve baskılarını arttırmalarına neden olduğunu söyledi.

Ahmedinejad, düşmanların 34 yıldır İran milletine karşı askeri ve siyasi maksimum düzeyde saldırdığını ama buna rağmen İran milleti karşısında rezil rüsva olduklarını belirterek, bugün İran halkının, birlik ve beraberlik içinde, İslam inkılabının getirilerini koruduğunu, şehitlerin, gazilerin ve rehberin yolunu sürdürdüğünü belirterek İran halkının bugün canları pahasına İslam nizamının bekçisi olduğunu söyledi.

İran halkı ve inkılab düşmanlarının İran'ın ilerlemesi ve kalkınmasını engellemek için bütün güçleriyle çalıştıklarını belirten Ahmedinejad buna rağmen İran halkının düşmanların hesaplarını bozduğunu, bugün hiçbir gücün İran'a en küçük bir darbe indiremeyeceği kaydetti.

 

 

Bismillah,

İmam Humeyni(r.a) önderliğinde gerçekleşen bölgede ve dünyada büyük bir inkılap ve siyasi dengeleri değiştiren İslam devrimi bir inkılap olmanın yanı sıra 34 yıllık bereketli geçmişinde İslam ümmeti için bir çok alanlarda büyük kazanımlar sağlamıştır. Dünya ülkeleri ya ABD önderliğinde ki batı emperyalizmine veya Sovyetler Birliği liderliğindeki doğu kampına sırtlarını dayayarak güvenliklerini ve kalkınmalarını güvence altına almak için bu iki süper güçten birine bağımlı olmak zorundaydılar. Maneviyatın ihyasını hedefleyen Allaha tevekkül ve genç yeteneklerine dayanarak bir çok alanda yepyeni bir model sunan İslam inkılabı zulüm altında olan milletlere ve özgürlükçü hareketlere yeni bir yol açtı.İmam Ayetullah Hamenei'nin vurguladığı gibi, İslam inkılabı kendine özgü bir müstesna inkılaptır. Bu inkilabın hedefleri açıkça ilan edilmiştir. Bu hedefler; İslam devlet düzenini kurmak, ülke bağımsızlığını korumak, insanın şeref ve kerametini ihya etmek, mazlumu savunmak, ülkenin ilim, teknik, ekonomik alanda yükselişini sağlamaktır.İslam inkilabı 34 yıllık bereketli geçmişinde siyaset, kültür, ekonomi, bilim ve teknoloji alanlarında büyük hizmetleri ve kazanımları olmuştur.İşte bu kazanımları kısaca ifade etmeye çalışalım…

 

1-İslam İnkılabının Siyasi Alandaki Kazanımları…

İslam inkılabının zaferi sadece İran’da siyasi bir rejimin değiştirilmesine yönelik ülke içi bir olay olmayıp bu inkılap emperyalist güçler için yıkıcı bir depremdi. ABD, dünyanın en önemli ve hassas stratejik bölgesindeki gözbebeği konumdaki müttefikini kaybetmenin yanı sıra, bu büyük patlamanın dalgaları Ortadoğu’da batıya bağımlı dikta rejimleri de dehşete düşürdü.Bilindiği üzere İran'da 2500 yıllık Pehlevi ailesinin hüküm sürdüğü dikta kraliyet düzeninin yıkılması,İslam öğretilerine ve maarifine dayalı dini demokrasi eksenli bir nizamın inşa edilmesi siyasi alandaki inkilabın en büyük kazanımıdır.Günümüzde çoğu ülkede olduğu gibi İslam inkılabı gerçekleşmeden önce İran da sömürüye dayalı batının liberal demokrasisi hükümetlerin kurulmasının yegane kriterdi. Batılı devletler bu düşünce anlayışıyla dini siyasetten ayırmak ve soyutlamak suretiyle diğer milletleri sömürmelerine meşrutiyet kazandırıyorlardı.Bu liberal sömürü anlayışını yaygınlaştıran küresel müstekbir güçler ,mazlum halkların zenginliklerini yağmalamak için dinin siyasetten ayrı olduğu düşüncesini savunaraktan İslam toplumlarında dini öğretileri arka plana itmek sureti ile İslami toplumlara fikri, kültürel, dini ve diğer alanlarda musallat olarak halklarının yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalıyorlardı.

Müslüman ve mazlum halklar için ümit olan İslam inkılabı,dinin siyasetten ayrı olmadığını aksine ikisinin ayrılmaz bir bütün olduğu gerçeğini gözler önüne seriyordu.İslam inkilabı zafer ulaşmasıyla beraber halkların kendi kaderlerini belirleme hakkını sahip olduğunu en güzel şekilde ispatlıyordu. İslami İran halkının İslam inkılabı zafere kavuştuktan hemen iki ay sonra düzenlenen referandumla siyasi nizamını belirlemesi, meclis, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve anayasa referandumun başarılı bir şekilde gerçekleşmesi İslami bir nizamının uygulanabilirliği noktasında İslam inkılabının siyaset arenasındaki başarılarındandı. İslam inkilabının üzerinden geçen 34 yılda her yıl büyük bir halk kitlesinin katılımıyla gerçekleşen seçimlerle millet kendi kaderini belirlemeye devam etmektedir.İslam inkilabı, siyasi alandaki tekamülüne tevhid ve yegâne Allah'a tapma ilkesine dayanmak küfür , şirk ve her türlü şeytani düşünceye karşı mücadele ederek devam etmektedir.

11 şubat 1979 tarihinde zafere eren hareket, yıllardan beri bir çok milletin yaşam yolunu aydınlatırken, sömürgeci güçlerden ve iç diktatörlerin zulümden kurtulmak isteyen halklar için bir örnek olmuştur.İslam inkılabı ile Müslümanlar kendilerine olan özgüvenlerini kazanarak ,milletler arası sultacılığa karşı mücadele inançları canlanıyordu.İslam inkilabının kazandırdığı bu öz güven ve zulme karşı mücadele düşüncesinin tekrar canlandırılması, Lübnan İslami direniş hareketinin 33 günlük Lübnan savaşı ve Filistin halkının 22 ve 8 günlük Gazze savaşlarında Siyonist rejim İsrail’in yenilmezlik efsanesini kırmasını sağlıyordu. İşte bu özgüven sayesinde Ortadoğu’da İslami uyanış hareketi şekillendi ve Tunus'tan Mısır’a kadar bir çok diktatörleri yerle bir etti.

 

2-Kültürel ve Sosyal Alanlardaki Kazanımları…

Dini düşünce ve manevi değerlere dayanan İslam inkılabının temel mesajı, kültürel mahiyete sahipti. İslam inkılabı mahiyet itibarı ile kültürel bir inkılaptır diyebiliriz.Çünkü diğer alanlardaki inkilabının getirileri gerçekte toplumda meydana gelen kültürel ve sosyal alanlardaki yaşanan değişimlerin neticesidir. Bugünkü küresel güç şebekeleri asıl savaşı kültürel alanlarda vermektedir.Sömürünün en etkili ve kolay yapılacağı alan kültürel alandır.Bu sebepten dolayı günümüzün yeni sömürü güçleri halkların sahip oldukları bütün zenginliklerini yağmalamak ve o toplumların ilerlemesi engelleyerek geri bırakmak için ‘kültürel hegomanya’ siyasetini takip ediyorlar.

Emperyalist güçlerin sömürmek istedikleri toplumlar üzerindeki sultasını pekiştirmek için izlediği en belirgin ve aşikâr komploları büyük bir kültür mirasına sahip olan Müslümanları İslam'ın asil kültüründen uzak tutmaktır.Batı kültürü bazı kesimler tarafından öylesine büyütülmüştür ki sanki batı olmazsa hayatın duracağı savsatası ile halkların kendi değerlerine olan güveni yok edilerekten akli ve zihinsel batı bağımlığı sağlanarak bir çok İslam milletlerinin geri kalmasına zemin hazırlanmıştır.

İslam inkılabının gerçekleşmesinin ardından İslami kültür ve değerlerinden uzak kalmış olan toplumda bu değerlerin ihyasına öncelik verilerek eğitim kurumları ve kitle iletişim araçları bu çerçevede faaliyetlerde bulunarak toplumda İslam kültürü geliştirilmeye çalışıldı.İslami kültürün toplumunda yaygınlaşmasında görsel alanlarda özellikle sinema alanındaki çalışmaların katkısı çoktur.İslam inkilabı ile okur-yazar oranın artması , kamuoyundaki toplumsal bilinç düzeyini gelişmesinde etkili olmuştur.Bugün İslami İran’da okuma yazma seferberliğinde öncü ülkelerdin biri sayılmaktadır.Halihazırda bugün İran'da 4 milyonu üniversite öğrencisi okumaktadır.

İslam inkılabı insanların gelişimini ve olgunlaşması şartlarını sağlamaya çalışıp, gelişken, canlı ve İslam ilkeleriyle öğretilerine uygun bir toplum oluşturmaya çalışmaktadır. İslam inkılabının ilk merhalelerinde yarattığı değişim ve dönüşüm sürekli devam ederek, ilke ve ülkülerinden sapmadan insani ve ilahi hedeflerini gerçekleştirmektedir.

 

3-Ekonomik , Teknolojik ve Bilimsel Kazanımları…

34 yılda çeşitli komplo ve hilelerle inkilabın ilerleyişini durduramayan emperyalist güçler siyasi baskı ve ekonomik yaptırımlarla İran halkının ilerlemesi engellenmeye çalışmaktadırlar.İran halkı son 34 yıl boyunca öz güvenle tüm yaptırım ve baskılara rağmen ilerleme ve kalkınma zirvelerini birer, birer fethetmekte hatta batılı müstekbir güçlerin tekelinde olan bilim sınırlarını aşmayı başarmaktadır. Bilindiği üzere İran halkı sömürgeci güçlerin ağır ekonomik yaptırımlarına karşı mücadelelerine devam etmektedir.Yaptırımlar, İslam inkılabı düşmanlarının en namertçe davranışlarından biri olup İnkılabın ilk günlerinden beri ve hatta dayatılan savaş yıllarında İran milletinin omuzlarında büyük bir yük oluşturmuştur. Düşmanların son bahanesi ise, İran'ın barışçıl nükleer programıdır. Düşmanlar İran'a geniş çaplı yaptırımlar uygulayarak kendilerince İran milletini yıldırmak ve ekonomik baskılarla inkılaptan ve ülkelerinden vazgeçirmek istemektedirler.

İslam inkılabının ekonomi sahasındaki kazanımları daha da belirgindir. İran, İslam inkılabından önce, petrol ihracatına bağımlı olan tek ürünlü bir ülkeydi. Bu bağımlılık İran'ın ekonomik yapısının öyle bir darbe vurmuştu ki, İran sanayii de o dönemde tamamen montaj eksenli ve batılı uzmanlara bağımlı bir sanayi durumundaydı. Tarım ise çok vahim bir vaziyette olup verimlilik seviyesi bu sektörde oldukça düşüktü. İran'da İslam inkılabının zafere kavuşması sanayi ve tarım sektörlerinden büyük bir değişimi de beraberinde getirdi. İran’ın yetenekli gençleri bağımlılıktan kurtuluşu en başta petrol sektöründe başlattılar.Gerçekte İran petrol sektörü İslam inkılabından önceki dönemle kıyaslandığında, büyük değişim yaşadığı gözlenmektedir.

Bugün petrol sektöründe İranlı uzmanlar bütün araştırma, kazı, çıkarma, ihracat, rafineri ve diğer işleri yürütmektedir. İslam inkılabının zaferinden sonra İran'da petrol araştırmalarında da büyük sıçrama yaşandı. Son 30 yılda İran'da en az 50 milyar varil değerinde yeni petrol yatakları bulundu. İran petrol yatakları açısından dünyanın ilk beş ülkesi arasında yer alıyor. Doğalgaz alanında da İslam cumhuriyetinde büyük ilerlemeler kaydedildi. Hali hazırda İran milletinin %90 kadar doğalgaz nimetinden faydalanmaktadır.Petro-kimya sanayii de petrol sektörünün yan sektörü olarak İran sanayisinin ihtiyacı olan birçok ham maddeyi temin etmektedir.Petro -kimya sanayii bugün dünyada en önemli sektörlerden birini oluşturuyor. İslam inkılabından sonra İran'da Petro-kimya sanayii üzerinde büyük yatırımlar gerçekleşti. İran bu sektörde ilerleme kaydederek ham petrolün satışı yerine katma değeri olan Petro-kimya ürünlerinin satışına yönelmiştir. Nitekim hali hazırda İran'ın Petro -kimya ürünleri ihracatı yıllık 20 milyar doları buluyor.

Tarım sektörüne gelince, İran'da İslam inkılabından sonra bazı stratejik tarım ürünlerinde büyük bir seferberlik başlamış ve uygulanan modern tarım teknikleri ile tarım sektörünün verimliğini artırılarak İran bu ürünlerde kendine yeter hale gelmiştir.

İran'ın İslam inkılabından sonraki yıllarda bilim ve teknoloji alanlarında kaydettiği ilerlemeler ve kazanımları gerçekten göz kamaştırıcıdır. Teknoloji alanında uranyum zenginleştirme ve barışçıl amaçlar uğruna yararlanma yine nükleer yakıt sirkülasyonunda seyrek sayıdaki ülkenin tekelini kırma, İran'ın büyük başarıları arasında yer alıyor. Gerçekte ABD ve batının İran İslam cumhuriyetine dayattığı tek yaptırımların esas amacı, İran'ın bilimsel ve teknolojik ilerlemesini engellemektir. İran halkı, bilim ve teknolojide ilerleme kaydetmek ve yeni bilimsel ve teknolojik kazanımları ile yaptırımları kırmaya böylece ithal edemediği her şeyi kendi üretmeye İslam inkılabının izzet ve onurunu yüceltmeye çalışmaktadır.İran'ın bilimsel gelişmeleri artık herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu gelişmeler tabi ki İslam inkılabının iktidarını arttırmakta ve İslam inkilabı için daha parlak bir gelecek sunmaktadır.

İran'ın bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri sadece nükleer alanla sınırlı kalmayıp İran,Nano teknolojide de dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almaktadır. Hakeza kök hücre, kolonlama, kanser gibi tedavisi olmayan hastalıkları tedavisi için yeni ilaçlar üretme, İranlı bilim adamlarının son yıllarda imza attığı bazı başarılardan sayılmaktadır. İran en son uzaya canlı bir maymun göndererek uzay alanında da devasa bir adım atarak önümüzdeki birkaç yıl içerisinde uzaya insan gönderecek teknolojik düzeye kavuşmuş olacaktır.

Bu başarılar son 30 yılda batılı zorba devletlerin tüm komplo ve baskılarına ve yaptırımlarına karşın gerçekleşti. Nitekim İran milleti bu tür baskılara boyun eğmeyeceğini ve her türlü yaptırıma karşın bilim ve teknoloji alanında ilerlemesini sürdüreceğini gösterdiği direnişle ispat etti.Bugün İslam inkılabının zafere kavuştuğu günün üzerinden 34 yıl geçmiş olup İslam inkılabının akılsız ve sultacı düşmanları, her yeni yaptırım veya suikastlerinin ardından, İran halkının İslam inkılabını daha da kararlı bir şekilde savunacağını bilmesi gerekmektedir.

MEHMET YETKİN

Bismillah

İslam İnkılabı 10 Şubat 2013 tarihinde 34. Zafer yılını kutladı. İslam İnkılabının ilham aldığı kaynaklar, temel ilkeleri, boyutları ve hedefleri konusunda şimdiye kadar çok şey söylendi ve bundan sonra da söylenecektir. Bu konuların her biri, üzerinde kitaplar yazılacak kadar derin ve geniş boyutlu hususlar olup bir köşe yazısına sıkıştırmak mümkün değildir.

Ve yine İslam İnkılabı’nın geçirdiği evreler, İran içinde, bölgede ve uluslararası arenada karşılaştığı engeller, kendisine dayatılan iç ve dış savaşlar, yaptırımlar, baskılar ve aleyhinde sürdürülen medya savaşı da üzerinde ayrıca durulması gereken bir husustur ve bir yazıda anlatılması mümkün değildir.

İslam İnkılabı’nın zaferinden sonra İran halkının beklentilerinin ne kadar temin edildiği; temel özgürlükler ve haklar; ekonomik ve toplumsal adalet,; kültürel, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler konusu da ayrıca ele alınması gereken hususlar olup bu dalların da incelenmesi bu köşe yazısına sığmaz.

Biz bu yazıda İslami İran’ın ülke içinde halkına karşı ve başta komşuları olmak üzere bölgesel meselelerde izlediği strateji ve taktikler üzerinde durmak ve İslam İnkılabı’nın ilkeleri ve müslümanların maslahatına ne kadar bağlı kaldığı, bu dalda ne kadar başarı sağladığı üzerinde durmak istiyoruz.

İran’daki gelişmeleri İnkılabın zaferini takip eden dört yıl boyunca dışarıdan ve otuz yıldan beri de Tahran’da halkın arasında yaşayarak yakından izleyen biri olarak şunu kesin olarak söylüyebilirim ki, halkın İslam nizamına olan güven ve bağlılığı içinde bulunduğumuz yıl 30 yıl öncesine göre daha derin ve daha bilinçli olarak devam etmektedir.

Savaş yılları da dahil hiç bir zaman son bir yılda olduğu kadar ekonomik sarsıntılar geçirmeyen ve pahalılıkla bu kadar yüz yüze gelmeyen İran halkının buna rağmen bu yılki inkılap yıldönümü merasimlerine geçen yıllara oranla daha geniş çapta katıldığına yakından tanık olduk.

İran’ın müslüman halkı ekonomik sıkıntılardan, üst düzey yetkili makamlar arasındaki tartışmalardan ve toplumsal adaletin yerleştirilmesinde gözlenen gecikmelerden dolayı ağır eleştirilerde bulunmalarına rağmen İslam nizamına , hükümetine, yöneticilerine güven duymaktadır.

Dış baskılar, tehditler, yaptırımlar ve geniş çaplı yumuşak/psikolojik savaşın farkında olan halk kitleleri, bütün bu komplo planlarının halk ile yöneticiler arasında mesafe oluşturmak, halkı nizamdan soğutmaya, nizama karşı kışkırtmaya yönelik olduğunun bilincindedir. Halk, İslam nizamının kendilerine izzet, bağımsızlık ve özgürlük sunduğunu çok iyi kavramış bulunuyor.

Son sıralarda İslam İnkılabının düşmanları tarafından abartılan içteki rekabet ve tartışmalar halk tarafından benimsenmiyor elbet. Ama nizamın temel direği olan velayet-i fakih makamına halel getirmediği sürece bu gibi tartışmaları siyasal hayatın bir parçası olarak değerlendirmektedir artık. Geçen otuz dört yıl içinde otuzdan fazla seçime katılan İran halkı bu gibi tartışmaların nizamın temel ilkeleri çerçevesinde yapılmasında sakınca görmemekle birlikte yöneticileri İslami ahlaka uymaya davet etmektedir. Batı ülkelerinde onlarca kat daha ağır tartışma ve karalama propagandalarına rağmen Batı medyası ve bazı garazlı müslüman kalemler İran’daki bu tartışmaları büyük bir felaket gibi lanse etmeye çalışmaktalar.

İslami İran içte olduğu kadar dış dünyada da halklara geçmişe göre daha çok güven vermektedir. Türkiye’de bazı yandaş kalemler ve mezhep taasubunda boğulan çevrelerin bunca kara propagandalarına rağmen İslami İran müslümanlar başta olmak üzere dünya halkları nezdinde her geçen gün daha bir itibar kazanmaktadır. Halklar artık söze değil pratiğe bakmakta, kimin, hangi ülkenin gerçekte müslümanların ve insanlığın maslahatını gözettiğini, hangi rejimlerin kendi iktidarlarını korumak ve genişletmek için nice karanlık planlar içinde bulunduğunu tespit edebilmektedir.

İslam’ı kendi tekellerinde gören ve ama İslam düşmanı Batı ile işbirliğnden bir zerre rahatsız olmayan çevreler son sıralarda İslam İnkılabının Türkiyeli inkılapçı müslümanları kaybettiği söylemini dillendirmeye başladılar. Ancak kaybeden gerçekte İslam İnkılabı değil, inkılap treninden öfkeyle, mezhep taasubuyla inen, nereye gideceğini bilmeyen ilkesiz ve pusulasız çevrelerdir.

İran uzmanı olarak tanınan bazı kalemler ise İslami İran’ın haklı dış siyaset çizgisini gizlemeye vicdanları elvermediği için İslam İnkılabı’nın İmam Humeyni dönemini habire överken daha sonra raydan çıktığı gibi gülünç iddialar ileri sürmektedir. Halbuki İran halihazırda İmam dönemindekinden kat kat daha fazla müstekbir güçlerin baskısına maruz kalmasına rağmen İmam’ın çizgisinden asla taviz vermemektedir.

İran’ın dış siyaseti hususunda bu ülke anayasasının 152.ve 154. Maddelerinde şöyle kaydedilir:

“152. Madde: İran İslâm Cumhuriyeti'nin dış siyaseti her türlü tahakkümün ve tahakküm altına girmenin reddi, ülkenin her yönden bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunması, bütün müslümanların haklarının savunulması ve zorba /sultacı güçlere karşı hiçbir taahhüd altına girmeme, savaş yanlısı olmayan devletlerle karşılıklı barışçı ilişkiler temeline dayanır.

154. Madde: Iran islâm Cumhuriyeti, bütün insanlık düzeyinde insanın mutluluğunu ülkü bilir ve özgürlüğü ve Hak ve Adalet yönetimini, bütün insanlığın hakkı olarak tanır. Şu halde başka milletlerin içişlerine karışmaktan tamamen sakınmakla birlikte, mustaz'afların müstekbirlere karşı hak arama mücadelesini yeryüzünün her noktasında destekler.”

 İslam İnkılabı’nın zaferinden sonra İran’a komşu ülkelerin hemen hepsinde toplumsal değişiklikler, bağımsızlıklar,savaşlar, darbeler ve işgallerden birine tanık olunmuştur. Bütün bu gelişmeler karşısında İslami İran’ın tavrı yukarıdaki ilkeler çerçevesinde şekillenmiştir.

Afganistan, Pakistan, Azerbaycan, Irak, Türkiye, Suriye, Bahreyn gibi komşu ülkelerde meydana gelen olaylar, rejim değişiklikleri, halk hareketleri ve gelişmeler konusunda hep bu ülkelerin toprak bütünlüğüne, bağımsızlığına, halkın hakk ve özgürlüklerine saygı göstermiş ve bunu tavsiye etmiştir.

Afganistan’ın Sovyet Rusya’nın işgaline uğraması ardından kendisi savaşta olmasına rağmen ekseriyeti Sünni olan 3 milyon Afganlı’ya kapılarını açmış ve 30 yılı aşkın bir süre her türlü yardımı yapmaktan kaçınmamıştır. Liderliğini Gulbeddin Hikmetyar gibi İslam inkılabına muhalif ve Şia düşmanlığını gizlemeyen mücahit gruplarına bile silah eğitimi ve silah vermekten kaçınmamıştır. Hala bile Afganistan’ın NATO işgali altında bulunmasına rağmen bu ülke halkına yardımlarını sürdürmektedir. Bu konuda bilgi almak isteyenler aşağıdaki linke başvurabilirler:

http://www.rasthaber.com/78701_iran-islam-cumhuriyeti-nin-afganistan-a-yardimlari.html

İslam İnkılabı lideri İmam Hamanei başta olmak üzere İslami İran üst düzey yöneticilerinin İslam ülkelerindeki grup ve partilere yaklaşımı, liderlerinin veya partilerin İran’a karşı tavırları ve yakınlığı ölçü alınarak değil o bölge veya ülke halkının menfaatleri gözetilerek belirlenmiştir hep. İran- Irak savaşı sırasında Yaser Arafat’ın açıkca Saddam’ın yanında yer almasına rağmen İran, Tahran’da kendi açtığı Filistin elçiliğini asla kapatmamış ve Filistin davası siyasetini asla Filistinli grup ve partilerin cahilce tutumlarına göre belirlememiştir. Ve yine son sıralarda bazı bölge rejimlerinin dolduruşuna gelen Hamas lideri Halid Meşal’in aceleci tavırlarına rağmen İslami İran sekiz günlük son Gazze savaşında Filistin direnişini var gücüyle desteklemiştir.

Komşu ülkelerin zayıflamasını asla fırsat olarak değerlendirmeyen İslami İran, sekiz yıl boyunca savaştığı Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından işgal edilmesini fırsat bilerek intikam alma düşüncesine kapılmamış ve tam aksine bu komşu ülkenin işgale son vermesi, toprak bütünlüğünü koruması ve bağımsızlığını elde ederek halkına temel hak ve özgürlükleri sunması için elinden gelen yardımı yapmış ve hala da yapmaktadır.

Öteki komşu ve bölge ülkelerindeki gelişmeler karşısında da aynı tavrını sürdürmesine rağmen emperyalizmin ve taassubun hizmetindeki kalemler durmadan, utanmadan İslami İran’ı Fars miliyetçiliği, Şiicilik ve en iyimser ifadeyle hakkı stratejik hedeflerine feda etmekle suçlamaktadırlar.

Suriye konusunda insafsızca saldırılara maruz kalmasına rağmen sorununun ülke içinde çözülmesi gerektiği tezini savunan İran, bu doğrultuda sunduğu planında bu ülkenin geleceğini Suriye halkının serbest seçimlerde belirlemesini teklif etmiştir. Suriye halkının kararından çekinen emperyalist güçlerle kuklaları ise zalim olarak niteledikleri rejimin yerine başka bir zorba gücün seçimsiz gelmesini teklif edecek kadar zalimleşmektedirler. Esad rejimi gitsin yerine bizim adamlarımız gelsin diyerek ilkel çağ yönetmlerini dayatmaktadırlar. Taassup girdabında boğulan kalemler ise gözleri dönmüşcesine emperyalizmin yalan mekanizmasına alet olmaktan bir zerre utanmamaktadırlar.

İran’ın Azerbaycan, Türkiye ve Bahreyn gibi komşu ülkelere karşı tavrı da yukarıda zikredilen anayasal ilkeler doğrultusunda olup daha uzak ülkeler konusunda da çizgisi aynıdır.

Ve işte bu gerçeği görebilen dünya halkları İslami İran’a geçmişe göre daha çok güven duymakta ve hatta bazen müstekbir dünyanın saplantılarına ve zalimliklerine karşı İran’a bir kurtuluş alternatifi olarak bakmaktadırlar.

Daha düne kadar İran’ı gerici, çağ dışı olarak niteleyen nice laik ve solcu kalemler son zamanlarda halkların gerçek dostunun, ülkelerin toprak bütünlüğü ve bağımsızlıklarının gerçek savunucusunun, emperyalizmin baş düşmanının İran olduğunu itiraf etmekteler. İslam İnkılabı treni belirlenmiş maksadına doğru ilerlemektedir, ister ülke içinde ister ülke dışında olsun beğenmeyenleri trenden inmekte ve buna karşılık yeni dostları daha bir bilinçli şekilde binmekte ve birçok dostları da binmek için trenin bekledikleri istasyona uğramasını beklemektedir.

Y. ZİYA T.YILMAZ  - 10/02/2013

Pazartesi, 11 Şubat 2013 08:47

İrancılık(!) 34 Yaşında

Bismihi Teâlâ

Dikkat ettiğiyseniz memlekette Norveçci, Kanadacı, Çinci, Tunuscu, Fascı, Çadcı vs. diye adlandırılan/tanımlanan herhangi bir şahıs ya da zümre yoktur. Gurbet emekçileri olan “Almancı”ları kenarda tutarsak, memlekette fikri olarak bir “Amerikancı” birde “İrancı” diye tanımlanan şahsiyet ve toplulukların olduğunu görürüz.

Bu topraklarda Amerikancılığın evveliyatı yüzyıla dayanmıştır. 1918’de milli(!) yazar ve aydınların kurduğu “Wilson Prensipleri Cemiyeti”nden itibaren Amerikancılık, her zaman yükselen bir grafik izlemiştir. Amerikancılık bu toprakları sevmiş, bu topraklardaki İslamcılık ile de tam bir uyum sağlamıştır. Hatta bu uyumdan “Amerikancı İslam” adında nur topu gibi yeni bir anlayış doğmuştur.

Ama bizim bu yazıdaki konumuz “Amerikancılık” değil, “İrancılık” olacak.

 

Devrimler yüzyılı ve İslam İnkılâbı 

Arkada bıraktığımız 20. Asır devrimler yüzyılı idi. Rusya’da Ekim Devrimi, Türkiye’de Atatürk Devrimi, Hindistan’da Gandi Devrimi, Çin Devrimi, Küba Devrimi bunların ilk akla gelenleridir. Etkileri ve sonuçları bakımından bunlar içerisinde dünyayı en fazla etkileyen, hiç kuşkusuz Rusya’da 1917 yılında yaşanan; Çarlık düzeninin yıkılıp, “Sosyalist”lerin işbaşına geçtiği Bolşevik Devrimi’dir. Bolşevik Devrimi, 20. Yüzyılda yaşanacak diğer pek çok devrimin de esin kaynağı ve tetikleyicisi olmuştur.

Bolşevik Devrimi’nden sonra dünya iki kutba bölündü: Fransız Devrimi’nin açığa çıkardığı “Demokrasi”yi savunan, Amerika ve Avrupa’nın “NATO” şemsiyesi altında örgütlediği “Batı Bloğu” ve Bolşevik Devrim’in ardından “Sosyalizm”i savunan Rusya’nın öncülüğünde “Varşova Paktı” olarak örgütlenen “Doğu Bloğu”.

Devrimler çağının sona erdiği ve insanlığın iki kutuplu bir dünyaya mecbur olduğu kanaatinin hükümran olduğu bir anda, “çatık kaşlı bir ihtiyar” İran’da; “La şarkiyye vela garbiyye, illa islamiyye illa islamiyye! (Ne Doğu, ne Batı; illa İslam, illa İslam!) felsefesi ile Şah’lık rejimini, dine dayalı bir halk hareketi ile devirdi! “Çatık kaşlı ihtiyar”; bir devrim, bir inkılâb yapmıştı; dini ilkelere dayalı inkılâbı, “İslam inkılâbı”!

 

İslam inkılâbı nedir? 

Dünyanın “İmam Humeyni” olarak tanıyacağı Ruhullah Musavi (r.a), İslam inkılâbını mealen şöyle tarif etmiştir; “Bizim devrimimiz ne bir milliyet ne de bir mezhep devrimidir. İslam inkılâbı, İran’ın ya da Şiilerin devrimi değildir. İslam inkılâbı; İslam ümmetinin, İslam coğrafyasının bir bölümünde kurtarılmış bir kale edinmesidir.”

Evet, İslam inkılâbı, öz Muhammedi İslam’ın tarihinde ilk kez bir bölgede hâkimiyet kurması idi. Hazreti Peygamber (s.a.a)’in on yıllık Medine dönemi ile İmam Ali (a.s)’ın beş yıllık hilafet dönemi dışında İslam; 1400 yıllık tarihinde ilk kez tamamen kendi müntesiplerine dayalı olarak, mustazafların omuzları üzerinde yükselmiş; tağutların, müstekbirlerin ve belamların sırtını yere getirerek ayağa kalkmıştı.

İslam inkılâbı; birbirlerinin alternatifi gibi gözüken emperyalist/kapitalist Batı düzeni ile Sosyalist Doğu düzeninin esasında değişik yönleri ile insan fıtratına aykırı olduğunun haykırılması idi. İslam inkılâbı, insanlığın, bu iki anlayıştan birine mecburen mahkûm olmadığını açığa çıkarttı. İslam inkılâbı, insanlığa bir seslenişti; “üçüncü ve hakikati içeren bir yol var: İslam! Dünyada adalet, ahirette kurtuluş, ancak İslam ile mümkündür.”

 

İrancılık nasıl doğdu? 

İslam inkılâbı; toplumbilimciler, sosyologlar ve tüm halkları hayretler içerisine düşürdü. Binlerce yıllık insanlık tarihinde “din” ilk kez devrim yapıyordu. Üstelik bin dört yüz yıllık tarihi boyunca iktidarların elinde oyuncak olmakla suçlanan İslam dini. İslam inkılâbı dünyadaki tüm dengeleri alt üst ettiği gibi, dünya siyasi konjonktüründe tüm kartların yeniden dağıtılmasını gerektirdi.

Dünya egemenleri, yani Büyük Şeytan Amerika ve yandaşları tehlikeyi gördüler ve İslam inkılâbının boğulması gerektiğine, bunun yapılamaması halinde de doğduğu coğrafyaya hapsedilmesi gerektiğine karar verdiler. Büyük Şeytan, İslam inkılâbını boğmak için bir yandan Saddam’ı kuduz bir köpek gibi devrimin üzerine salarken, bir yandan da, İslam inkılâbının doğru anlaşılmaması için, sahip olduğu tüm medya ve bilgi birikimi ile İslam ümmeti içerisindeki uşaklarını harekete geçirdi.

Öncelikle devrimin “İslam inkılâbı” olduğu algısının yıkılması ve zihinlerin iğfal edilmesi gerekiyordu. Büyük Şeytan, İslam ümmetini zehirlemek için uyun damarı bulmakta zorlanmadı. İslam inkılâbı, bir milliyet/ülke ya da mezheple ilişkilendirilerek zehir etrafa saçılacaktı.

Fransız Devrimi’nin kazanımlarını savunan kitleler, tüm dünyada “demokratik”; Rus Devrimi’nin kazanımlarını savunanlar “sosyalist/komünist” diye fikri ifade eden terimlerle isimlendirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında “İslam İnkılâbı”nı savunanlarda olsa olsa “İnkılâpçı Müslümanlar” olarak nitelendirilmeleri gerekirdi. Ancak, İslam inkılâbını bir coğrafyaya hapsetmek ve O’nun takipçilerini tüm dünyada kuşatmak, baskı altında tutmayı meşrulaştırmak, İslam ümmeti ve dünya halkları tarafından doğru anlaşılmasını engelleyebilmek için, “şeytanca bir fikirle” yeni bir terim bulundu; “İrancılık!”

Artık İslam’ın devlet nizamını savunanlara “İrancı”, İslam’ın devlet nizamını savunmaya da “İrancılık” adı verilmişti!

 

En “garib” devrim; İslam inkılâbı! 

İslam inkılâbı, dünyadaki tüm devrimler içerisinde en “garib” olanıdır. Zira temelden karşı olduğu milliyetçilik ve mezhepçilikle suçlanarak anlaşılması engellenmiştir. İtiraf etmek gerekir ki, Büyük şeytan’ın planı işe yaramıştır. Devrimler içerisinde “en evrensel değerler”i savunan İslam inkılâbı, maalesef “İrancılık” yaftası dolayısıyla ümmet tarafından anlaşılamamıştır. Ve yine ilginçtir, İslam İnkılâbı’nı milliyet ve mezhep ifade eden bir anlayış üzerinden reddetme eğilimine giren İslamcı akımlar, gırtlaklarına kadar milliyetçilik ve mezhepçilik çukurlarına batmışlardır.

İslam inkılâbı, dünyadaki tüm devrimler içerisinde en “garib” olanıdır. Zira düşmanları tarafından tam kavranmış fakat dostları tarafından anlaşılamamıştır. Düşmanları (Amerika, İsrail, Avrupa Birliği ve diğerleri) tam olarak künhünü kavradıkları için, tüm güçlerini harekete geçirmişlerdir. Düşmanın bütün güçleri ile İslam ümmetinin ihmal, ihanet ve ihtiyatı buluşunca, insanlığın en büyük devrimi “garib” olarak yola devam etmek zorunda kalmıştır.

 

Tarihin kırıldığı yer; İslam İnkılâbı! 

Tarihçiler, binlerce yıllık insanlık serüvenini çağlara ayırarak ele almışlardır. Tarih sahrasına bakıp, sonuçlarını en evrensel buldukları olayları çağ başlangıcı kabul etmişlerdir. Çağ başlangıcı kabul edilen olaylar, vuku buldukları an itibariyle çağdaş kitleler tarafından şu an bizim anladığımız gibi algılanmıyordu. Zaman işledikçe evrensel sonuçlar, olayın büyüklüğünü açığa çıkarır.

Genelde binlerce yıllık insanlık, özelde bin dört yüz yıllık İslam tarihinin tamamen inançlı kitlelere dayalı ilk ve tek “din devrimi”nin büyüklüğü ve etkileri, çağdaşları olan bizler tarafından yeterince algılanıp hissedilemiyor! İslam İnkılâbı, devrimlerden bir devrim değildir. İslam İnkılâbı, “Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım (Kasas / 5)” ve “Kasem olsun, Biz, Zikir'den sonra Zeburda da şunu yazdık: Yeryüzüne Benim salih kullarım varis olacaktır (Enbiya / 105)” ilahi vaadin ilk adımıdır.

İslam İnkılâbı, tarihin kırılma anıdır. Geleceğin tarihçileri, zamanı (tarihi); inkılab öncesi ve inkılab sonrası diye ikiye ayıracaklardır.

 

İslam İnkılâbı: Yeni Dünya Düzeni 

Otuz dört yıllık hayatının ilk bölümünde savaş, suikast, ihanet ve kuşatmalara karşı koymak; ardından tüm dünyanın uyguladığı ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel ambargolara direnmekle zorunda kalan İslam İnkılâbı, tüm olumsuzluklara rağmen dünyadaki dengeyi tamamen değiştirmiş ve dünya siyasal konjonktüründe kartların yeniden düzenlenmesini sağlamıştır.

İslam inkılâbı, farkında olsunlar ya da olmasınlar Müslümanların hatta tüm dünya mazlumlarının sesi olmuştur. İslam İnkılabı’nın değiştirdiği dengelerin olumlu sonuçlarından karşıtları da dahil olmak üzere tüm halklar yararlanmıştır / yararlanmaktadır.

İslam İnkılâbı, İslam’ın insanlık için hakikat içerikli tek alternatif olduğunu; İslam’ın egemen olduğu coğrafyada adalet, ahlak, ilim ve irfana dayalı bir sevgi ve saygı toplumu inşa edebileceğini göstermiştir.

İslam İnkılâbı, Büyük Şeytan Amerika ve yandaşlarının “demokrasi ve özgürlük” kavramlarının ardına sakladıkları “emperyalist / kapitalist” vampir dişlerini ve özelde Müslüman genelde ise tüm dünya mazlum halklarının kanını emen sülüğün Amerika ve yandaşları olduğunu açığa çıkartmıştır.

İslam İnkılâbı, İsrail’in İslam ümmetinin kalbine saplanmış olan zehirli bir hançer olduğunu ve bu kanser tümörünün kesilip atılmadan ümmetin barış ve esenliğe kavuşamayacağı gerçeğini İslam ümmeti için aşikâr etmiştir. İslam İnkılâbı, bununla da yetinmemiş, teoride söylediklerini pratiğe uygulayarak, Lübnan Hizbullah’ı aracılığıyla İsrail’in yenilmezlik efsanesini tarihin çöplüğüne atmış, İslam ümmetine izzet ve onur bahşetmiştir.

İslam İnkılâbı, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar halklara, yapılara hatta devletlere Emperyalizm ve Siyonizm’in kökünün kurutulduğu bir dünya düzeni için ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Dünyanın her yanından yükselen “kahrolsun Amerika! Kahrolsun İsrail!” sesleri bunun şahididir.

Sonuç

Asırlar boyu diz çöktürülmüş, hakları gasbedilmiş Müslümanların prangalarını kırıp, ayağa kalktığı an olan İslam İnkılâbı, Allah’ın mustazaflara vaat ettiği yeryüzü hükümranlığının ilk adımıdır.

Ama ne yazık ki, düşmanları onu tam kavramış, dostları ise anlayamamıştır!

Ve ne yazık ki,

Müslümanlar bile onu emperyalistlerin dili ile isimlendirmiştir; “İrancılık!”

 

Şubat / 2013

“İrancılık” 34 yaşında!

Emperyalistler ve yandaşlarından bir farkımız olsun diye;

“Nice 34 yıllara İrancılık!”

 

Kemal Şükrü SEVİNDİK - 10/02/2013

 

İran İslam inkılabının 34. zafer yıldönümü merasimleri çerçevesinde düzenlenen milyonluk yürüyüşün sonunda okunan bildiride Amerika ve zorba güçlerin İran aleyhindeki tek yanlı yaptırımları kınandı.

 Bildiride, Amerika'nın başını çektiği batı liberal çevrelerinin İran aleyhinde zalimce sürdürdükleri yaptırımlar kınanırken İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri ve ekonomi ve diğer üretim kesimlerinde emeği geçenlerden, milli üretimin arttırılması, İran yatırımının gerçekleşmesi, gençler ve işsizler için iş imkanlarının oluşturulması, düşmanların şeytani senaryolarını bozmaları, İslami İran'ı, dünyanın her yerinde her alanda gurur verici bir seviyeye getirmeleri için çaba göstermeleri istendi.

Bildiride, İran halkının basiret sahibi olduğuna, bölge ve uluslar arası meseleleri çok iyi tahlil ettiğine vurgu yapılırken, İslami uyanış dalgası ve İslami hareketlerin İran İslam inkılabından ilham aldıkları ve bunun açık bir şekilde emperyalizme karşı mücadele de görüldüğüne vurgu yapılırken, diktatör rejimlerden kurtulan ülkelere yönelik zorba devletlerin müdahaleleri kınanırken bu müdahaleler karşısında milletlerin düşmanlarına karşı ve İslami hareketin yolundan çıkmaması için son derece uyanık olmaları gereğine dikkat çekildi.

Bahreyn'de savunmasız halkın vahşice öldürülmesinin kınandığı ve buna rağmen sözde insan hakları savunuculuğu iddiasındaki ülkeler ile uluslar arası kuruluşların bu cinayetler karşısında sessiz kalmalarının kınandığı bildiride, İran'ın mazlum Bahreyn halkının her zaman yanında olacağı kaydedildi.

Bildirinin sonunda, Amerika'nın İran milletini, ABD'nin bir numaralı düşmanı olarak gösterdiğine temas edilirken, tehdit ve baskı ortamında Amerika'nın İran'la direkt müzakere teklifinin de, Amerika'nın bölgede aldığı ağır yenilgileri telafi etmek ve İran İslam inkılabı ve halkını masaya çekmek için bir hile olduğuna vurgu yapıldı.