کارگر

کارگر

İslam Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutnı, “Yüce Peyğamber(s)-8” askeri tatbikatı kapsamında gerçek düşma İHA’sını indirilmediklerini, ama onu tepit edip izlediklerini bildirdi.

Mehr haber ajansı muhabirine konuşan İslam Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanı General Muhammed Pakpur, “Yüce Peyğamber(s)-8” askeri tatbikatın amacını anlatarak, savunma amaçlı olan bu tatbikatta bütün amaçlarına ulaştıklarını ifade etti.

General Pakpur, bu tatbikatta birliklerin savaş kabiliyeti yükseltildiği gibi çeşitli taktikler test edildiğini konuşmasına ekledi.

Gerçek düşman İHA’sının indirilip indirilmediği sorusuna General Pakpur, bu haberi kesin dille red ederek, tatbikatta düşman İHA’sını indirmediklerini, ama onu tespit edilip izlenklerini açıkladı.

Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, “Yüce Peyğamber(s)-8” askeri tatbikatı farazi düşman helikopterleri ve hedeflerine karşı kullanılan “Tondar” tanklarının top ateşleri ve “Tosan” füzelerinin fırlatılmasıyla sona erdi.

 

İslam Devrimi Lideri İmam Seyyid Ali Hamaneî’nin, İran’ın nükleer silahlarla ilgili tavrı, ABD ile müzakereler ve iç politik tartışmalar hakkında geçenlerde yaptığı önemli konuşmasının çevirisini sunuyoruz.

 

Aşağıdaki metin İmam Hamaneî'nin konuşmasının metnidir:

Size söylüyorum, ABD yetkilileri mantıksız kişilerdir. Görüşleri mantıksızdır. Amelleri mantıksız ve baskıcıdır.

Amerikalılar diğerlerinin onların yersiz taleplerine ve zorbalıklarına boyun eğmesini umuyorlar. Bazısı öyle yapıyor. Bazı hükümetler ve bazı ülkelerdeki bir kısım siyasi elitler Amerikan yetkililerinin küstahlık ve zorbalığına boyun eğiyorlar. Ama İran halkı ve İslam Cumhuriyeti teslim olmaya zorlanamaz. İslam Cumhuriyeti delil ve mantığa sahip; bu yetenek ve güçtür. Bu yüzden, İran, mantıksız sözleri ve eylemleri kabul etmeyecek. Amerikalı yetkililer nasıl mantıksızdır? Onların mantıksızlığını gösteren bir işaret, sözleri ile eylemleri arasındaki tezattır. Bir şey söylerler ve başka bir şekilde davranırlar.

İnsan haklarına adandıklarını iddia ederler. Evet, Amerikalılar insan hakları bayrağını taşıdıklarını ve insan haklarına adandıklarını söylüyorlar, hem de sadece kendi ülkelerinde, ABD'de değil, bilakis bütün dünyada. Bu ancak bir iddiadır. Pratikte nasıl peki? Pratikte, onlar en ağır ihlalleri işlerler ve diğer milletlerin insan haklarına karşı en ağır saygısızlığı gösterirler; gizli hapishaneleri Guantanamo'dan Irak'taki Ebu Garib'e kadar bütün dünyaya yayılmıştır; sivillere yönelik saldırıları Afganistan'da, Pakistan'da ve diğer ülkelerde devam etmektedir. İnsansız hava araçları diğer ülkelerin semalarında uçmaktadır ve insanlar üzerinde güç kullanmaktadır. Afganistan ve Pakistan'dan günlük olarak insansız hava aracı saldırısı haberleri duymaktasınız. Bununla birlikte, bu insansız hava araçları, geçenlerde bir Amerikan dergisinin yazdığı gibi, gelecekte Amerikalıların kendileri için sıkıntı sebebi olacaktır.

Amerikalı yetkililer on bir yıl evvel Irak'ı işgal etmeleri için bir bahane olarak kullandıkları nükleer silahların yayılmasının önlenmesine adandıklarını iddia ediyorlar. Irak'taki Saddam rejimi nükleer bombalar geliştiriyordu, dediler. O ülkede silah bulunmadı ve bu açıkça gösterdi ki, iddiaları bir yalandı. Onlar nükleer silahların önlenmesine adandıklarını söylüyorlar. Bir taraftan da, nükleer bombalarla silahlanmış ve diğerlerine karşı bu silahlarla tehdit oluşturan şeytani bir rejimi, Siyonist rejimi destekliyorlar. İşte, onların vaaz ettikleri şey budur ve yaptıkları şey de bu!

Demokrasiyi dünyada yükseltmeye adandıklarını iddia ediyorlar. Bu onların söylediğidir. Ben ABD demokrasisinin kendi tabiatı üzerinde durmayacağım. Bunu tartışmayacağım. Bu iddiaya dayanarak onlar İran İslam Cumhuriyeti gibi bölgedeki en şeffaf ve temiz demokrasiye sahip olan bir ülkeye daima muhalif ve karşıdırlar. Bir taraftan da, aynı bölgede demokrasi hakkında hiçbir şey bilmeyen, halkları hiçbir seçime veya oy sandığına şahit olmamış bazı ülkelerin arkasında ağırlıklarını hissettirirler ve bu gibi hükümetleri utanmazca desteklerler. Onların demokrasiye adanmışlıkları budur!

İran ile farklılıklarını halletmek istediklerini iddia ediyorlar. Bu iddiayı birçok kez ileri sürdüler ve şu an daha da ilerisine gidiyorlar. “İran ile anlaşmazlıklarımızı çözmek istiyoruz.” Bu onların söylediğidir. Pratikte, yaptırımlara ve kara propagandaya başvuruyorlar. Münasebetsiz açıklamalar yapıyorlar. İslam Cumhuriyeti ve İran halkına karşı iftiralarının seviyesini sürekli yükseltiyorlar.

Birkaç gün evvel, ABD Başkanı İran'ın nükleer programı hakkında bir konuşma yaptı ve Tahran nükleer silahlar üretmek istediğinden İran ile ABD arasında anlaşmazlık bulunuyormuş gibi konuştu. İran'ı bir atom silahı geliştirmekten alıkoyacak ellerinden gelen tüm çabayı göstereceklerini söylüyorlar. Şayet biz nükleer silahlar üretmek istesek, bizi nasıl durdurabilirsiniz ki? Eğer İran nükleer silahlar üretmeye niyetlenseydi, ABD asla bunu durduramazdı. Nükleer silahlar üretmek istemememizin sebebi ABD'nin bundan memnun olmaması değildir. Bu bizim inancımızdır.

Biz inanıyoruz ki, nükleer silah insanlığa karşı bir suçtur ve üretilmemelidir. Biz yine inanıyoruz ki, dünya çapında bütün nükleer silahlar imha edilmelidir. Bu bizim kendi inancımızdır. Sizinle bir ilgisi yok. Eğer buna inanmasaydık ve bir nükleer silah üretmeye karar verseydik, hiçbir kuvvet bizi engelleyemezdi, tıpkı dünyanın diğer bölgelerindeki diğer ülkelerin nükleer silahlar üretmelerine engel olmada başarısız oldukları gibi. Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore'de nükleer silahların üretilmesini önlemede başarısız oldular. Buna karşı çıktılar ama bu ülkeler nükleer bombalar ürettiler. İran'a nükleer silahlar üretme izni vermeyecekleri iddiası dikkatleri ana tartışmadan çevirmek içindir. Bu anlaşmazlık nükleer silahlar hakkında mıdır?

 Nükleer meselede, problem nükleer silahlar değildir. Mesele, İran halkını devredilemez ve inkâr edilemez bir hakkından, ülkelerin nükleer zenginleştirme ve kendi iç kapasitelerinde barışçıl kullanım hakkından mahrum etmek istemenizdir. Elbette, bunu yapamayacaksınız ve İran halkı hakkını kullanacak. Görüyorsunuz, onlar mantıktan yoksunlar. ABD yetkilileri mantıksız konuşuyorlar. Kimse mantıksız bir tarafla mantık temelinde konuşamaz. Onlar mantıksızdır. Mantıksızlık zorbalık anlamına gelir ve böyle birisi boş konuşur. Şurası bir gerçektir ki, geçmiş 30 yılda farklı uluslararası meselelerle açıkça uğraştık. Kiminle yüzleştiğimizi ve onlarla nasıl ilişki kurmamız gerektiğini biliyoruz.

İkinci nokta ABD'nin müzakere meselesini ortaya atmasıdır. İran'ı müzakereye davet ediyorlar. Onların mantıksız tavrı müzakere davetinde de görülüyor. Problemleri ve meseleleri çözme niyetleri yok. Bunu daha sonra açıklayacağım. İran'ı müzakereye davet etme amaçları propaganda yapmaktır. Müslüman halklara, “Bakın! İnat ve direnişine rağmen sonunda uysal bir yaklaşıma ve bizimle müzakerelere başlamaya zorlanan işte bu İslam Cumhuriyeti'dir. İran haklı böyle olduğunda, siz ne diyeceksiniz ki?”, demek istiyorlar. Bugün uyanış esintilerinin olduğu Müslüman ülkelerdeki yükselen halklara bunu söylemek istiyorlar.

Ve bu halklar muazzez İslam'a teşekkür ediyorlar. ABD onları susturmak ve hayal kırıklığına uğratma ihtiyacındadır. İslam İnkılâbı'nın zaferinden bu yana, bu, onların amaçlarından birisiydi. İslam İnkılâbı'nı takip eden ilk yıllardan beri amaçlarından birisi İran'ı müzakere masasına getirmek ve daha sonra, “Söylemiştim size! Bağımsız, kararlı ve cesur olduğunu iddia eden İran sonunda müzakere masasına gelmeye zorlandı”, demek için bir taviz koparmaktı.

 Bu amaç bugün de devam ediyor. Bu önemli bir meseledir. Müzakereler temel meselelerde bir şeyleri ortaya çıkarmayı amaçladığında veya yalnızca propagandayı amaçladığında (başkadır), şurası açıktır ki, diğer taraf, İslam Cumhuriyeti tecrübesiz değildir, kör değildir ve gerçek amacın ne olduğunu bilir. İran size niyetinize uygun bir karşılık verir. Bu başka bir noktadır. Üçüncüsü, Amerikalılar ve diğer egemen güçler için müzakereler, “Siz bizim taleplerimizi kabul edinceye kadar müzakere edelim”, anlamına gelir. Müzakerelerin amacı budur. “Müzakere edelim öyle ki, müzakerelerin sonucu evvelden reddettiğinizi kabule razı olacağınız şekilde olsun.”

Şimdi, kesinlikle duydunuz ki Amerikalılar İran ile müzakereler hakkındaki propagandalarında “İran'la müzakere edelim; İran ile doğrudan müzakereleri devreye alalım”, diyerek, bir sansasyon yarattılar. Bu, bugünkü açıklamalarında da açıkça görülür. “İran'ı (uranyum) zenginleştirmeyi durdurmaya ve nükleer enerjiden vazgeçmeye ikna etmek için müzakerelere oturalım”, diyorlar. Bu, onların amacı. Onlar, “Müzakere edelim ve böylelikle İran delillerini sunsun ve biz nükleer mesele hakkındaki baskıları kaldıralım, yaptırımları kaldıralım, İran içindeki güvenlik, politik ve diğer müdahaleleri durduralım”, demiyorlar. Onlar bunu söylemiyorlar.

Batılı ülkeler, “Müzakere edelim, öyle ki, İran taleplerimize boyun eğsin.”, diyorlar.

Peki, bu gibi müzakereler beyhudedir.

İran hükümeti teklifi kabul edip Amerikalılarla müzakere masasına otursa bile, bu gibi müzakereler bir neticeye ulaşmaz. Amaç bu olduğunda, bu nasıl bir diyalog olacaktır? Şurası açıktır ki, İran haklarından vazgeçmeyecektir.

 Propagandalarında, eğer İran ABD ile müzakere masasına oturursa yaptırımları kaldıracaklarmış gibi göründüler. Bu da bir yalandır. Yaptırımları kaldırmaya söz verme yoluyla İran halkını ABD ile müzakereye başlamaya hevesli göstermeyi amaçlıyorlar. Onların anlayışı İran halkına yaptırımlar sebebiyle bıkkınlık geldiği, çok acı çektikleri ve her şeyin darmadağın olduğu şeklindedir. Amerikalılar kendi kendilerine, “İran'a, tamam, müzakere edelim o zaman yaptırımları kaldıracağız”, diyorlar. Ve sanıyorlar ki, İran halkı yürüyecek ve ABD ile müzakerelere çağıracak. Bu da ABD tarafının aldatıcı ve zorbalık için bir araç olan mantıksız açıklamalarının bir diğeridir.

İlkin, dediğim gibi, İran'ı müzakerelere çağırdıklarında adalet ve mantık kavramları üzerinde bir diyalogu kast etmiyorlar. Müzakerelerden kasıtları “Bizim taleplerimize teslim olmak, boyun eğmek zorundasınız ve bundan sonra biz yaptırımları kaldıracağız”dır. Şayet İslam Cumhuriyeti ve İran halkı boyun eğmeyi isteseydi, niçin bir inkılâp başlattılar? ABD İslam İnkılâbı öncesi İran'a hükmediyordu ve her istediğini yapmıştı. İran halkı ABD boyunduruğundan özgürleşmek için bir ayaklanma başlattı. Onların tekrar boyun eğmelerini mi bekliyorsunuz? 

Evet, yaptırımlar baskı anlamına gelir. Bunda şüphe yok. Bunlar meşakkatlidir. Ama bu sıkıntıyı hafifletmek için iki yol var. Zayıf halklar baskı altına alındığında, düşmana boyun eğerler; bükülür; pişman olurlar. Fakat İran halkı gibi cesur bir halk, düşmanın baskı uyguladığını fark ettiğinde, iç kuvvetlerini faal hale getirmeyi deneyecek ve tehlikeli bölgeyi güçlüce ve yiğitçe geçecektir. Ve kesinlikle bunu yapacaktır.

 Amerikalılar İran'a zorbalık yapmadıklarını ispat etmeliler; fesatçılık yapmadıklarını ispatlamalılar; mantıksızca konuşmadıklarını ve hareket etmediklerini göstermeliler; İran halkının haklarına saygı duyduklarını ispatlamalılar; bölgedeki yangını ateşlemediklerini göstermeliler; İran halkının işlerine, 2009 fitnesi boyunca fitnecileri destekleyip onlara sosyal ağ siteleri sağladıkları gibi karışmayacaklarını ispatlamalılar; o günlerde bu sitelerden birisinin bakım için kapatılması planlandığında Amerikalı yetkililer, bu fitneyi ve fitne alevini etkilemek amacıyla “Kapatmayın”, dediler; eğer bu gibi şeyleri durdururlarsa, görecekler ki, İslam Cumhuriyeti iyi niyetli bir sistemdir ve İran halkı gerçekçidir.

 Yakın zaman evvel Meclis'te bir şeyler oldu. Bu, müessif bir olaydı. Yakışıksızdı. Halkı ve benzer şekilde seçkin kişileri üzdü. Ben iki sebepten dolayı üzüldüm. Bu mesele üzerine üzüldüm. Her hangi birisi de bu meselede halkı mutsuz gördüğünde üzülür. Peki, hükümetin başı, mahkemede ispatlanmamış bir iddiada bulundu, diğer iki erke karşı suçlamalar yükseltti. Bu kötü bir işti, üzücü bir hareketti. Bu gibi hareketler dine karşı (işler) hükmündedir; gayrı meşru ve gayrı ahlakidir de. Aynı zamanda, bu işler halkın haklarına tecavüzdür. Psikolojik güvenlik olduğu kadar ülkedeki ahlaki güvenlik de halkın temel haklarından birisidir.

Birisi yolsuzlukla itham edildiğinde, yolsuzluk davası mahkemede ispatlanmış olsa bile insan diğerlerini suçlayamaz, bu durumda bırakın iddiaların ispatlanmasını, bu kişi ne mahkeme önüne çıkarılmıştır ne de bunun öncesinde hakkında yasal bir işlem vardır. Bir başkasına karşı iddialar temelinde, bir kişi geliyor ve Meclis ve Yargı'ya karşı suçlamalar yükseltiyor. Bu doğru değildir. Bu yanlıştır. Şimdilik, bir parça öğüt vermekle iktifa edeceğim. İslam Cumhuriyeti bunu hak etmiyor.

Diğer taraftan, eski çalışma bakanı hakkında Meclis'teki görevi kötüye kullanma suçlaması önergesinin kendisi yanlış bir harekettir. Önerge/ itham bir kazanç getirmeli. Bu hükümetin süresinin bitmesinden birkaç ay evvel bir bakan kendisiyle ilişkisi olmayan gerekçelerle suçlandı. Bu ne anlama gelir? Niçin? Bu da yanlıştır. Yine ben bazı kişilerin Meclis'te müessif açıklamalar yaptıklarını duydum. Bu da yanlıştır. Tüm bu hareketler İslam Cumhuriyeti'ne ait değildir; ne bu iddialar ne de cevaplar ve bu itham. Meclis Başkanı da tepkisinde çok ileri gitti. Bu gereksizdi. Hepimiz kardeşler olduğumuzda, ortak düşman ile yüzleştiğimizde, bu komploya şahit olduğumuzda, ne yapacağız?

Bugüne kadar, yetkililer düşman tuzaklarıyla yüzleşmede birlik halinde kaldılar. Böyle yapmaya devam etmeliler. Her zaman böyle olmalı. Ben her zaman hükümetin organlarının başkanlarını ve yetkililerini destekledim. Sorumluluğu omuzlayan herkesi desteklemeye devam edeceğim ve onlara yardım edeceğim. Fakat bu gibi davranışları onaylamıyorum. Bu gibi davranışlar yükümlülüklerle ve edilen yemin ile uyumlu değildir. Onlar bu büyük halka bakmalılar.

Bu halk başka bir davranışı hak ediyor. Bugün, yetkililer ekonomik düğümleri çözmek için en iyisini yapmaya çalışmalılar; problemleri çözmek için. Hükümet ve Meclis'in her ikisi de, bütün enerjilerini ve gayretlerini ekonomik politikaları araştırmaya odaklamalılar. Birkaç yıl evvel, hükümet organlarının başkanlarına ekonomik yolsuzluk hakkında bir mektup yolladım. Peki, ekonomik yolsuzlukla mücadele edin. Lafla peynir gemisi yürümez. Yolsuzlukla mücadele eylemle olur. Sürekli ekonomik yolsuzluk hakkında konuşmamız faydasızdır. Peki, hangi önlemler alındı? Ne yaptınız? Bunlar insanı üzen şeylerdir. Ben yetkililerin dostluklarını canlandıracaklarını umuyorum zira düşmanlar İran halkına karşı tutumlarını şiddetlendirdiler. Ben onları safları çok daha sıkı tutmaya çağırıyorum.

 

medyasafak.com

 

 

Pakistan da çeşitli Şii bölgelerine ve Camilere yapılan alçakça bombalı saldırıları kınayan bir bildiri yayınlayan İslami Uyanışı Dünya Kurulu Genel Sekreteri Ali Ekber Velayeti, Pakistan’ın Kuveytiye kentinde müslümanlara yönelik yapılan terörist saldırısını kınayarak, gerici Arap ve bazı Batılı ülkelerin bu saldırıda Suriye’de uğradıkları yenilgilerin intikamını almak istediklerini ifade etti.

MHA'nın haberine göre, bir bildiri yayınlayan İslami Uyanışı Dünya Kurulu Sekreteri Ali Ekber Velayeti, Amerika ve uluslararası Siyonizm'in İsami uyanışın günden güne yayılmasının yanısıra sekiz günlük savaşta ve Suriye’de yenigiye uğramaları ardından Pakistan’ın Kuveytiye şehrinde müslümanlara yönelik terörist saldırısı düzenleyerek intikam almak istediklerini ifade etti.

Velayeti, düşman komplolarının yenilgiye uğraması için Pakistan’ın çeşitli etnik gruplarını, siyasi partilerini, devet ve milletini düşman komploları karşısında sağduyulu olmalarına davet etti.

İslami Uyanışı Dünya Kurulu Sekreteri, İslami Uyanışı Dünya Kurulu tarafından bu terörist saldırısının kınandığını belirterek ölenler için rahmet ve yaralananlar için acil şifalar diledi.

 

Pazartesi, 18 Şubat 2013 09:49

İmam Hamanei: "Nükleer Silahlar Yok Olmalı"

İran’ın nükleer programına işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, İran’ın nükleer silah üretmek istemediği gibi nükleer silahın yok olması gerektiği inancında olduğunu söyledi.

Mehr haber ajansının İslam İnkılabı Rehberi’nin bürosuna dayandırdığı habere göre, bu sabah Tebriz halkının binlercesini kabul eden İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, halkın psikolojik ve ahlaki açısından huzura ihtiyacı olduğunu ifade etti.

İmam Hamanei, bazı kişilerin velayet karşıtı veya basiret karşıtı olarak nitelendirilmesine tepki göstererek, bu gibi yaklaşımların önü kesilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Kouşmasının bir bölümünde İran’ın nükleer programına işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, “Nükleer silah üretmek istemediğimiz gibi nükleer silahın yok olması gerektiği inancındayız. Yoksa buna inanmayarak silah üretimine karar verseydik hiçbir güç buna engelleyemezdi”dedi.

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei konuşmasının devamında 22 Behmen devrim yıldönümündeki halkın geniş katılımına işaret ederek, ekonomik sorunu ve hayat pahalılığın, özellike ekonomik açısından zayıf olan kesmin İslam düzeninden ayrı kalmasına sebebiyet vermediğini hatırlattı

 

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, Pakistan'ın Kuveyte kentinde düzenlenen hain terör saldırısını şiddetle kınadı.

Pakistanlı mevkidaşı Hana Rabbani'ye bir mesaj yollayan İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Kuveyte kentinde mazlum Şii Müslümanların katledildiği terör eylemini kınayarak Pakistan milletine ve devletine ve olayda hayatını kaybedenlerin yakınlarına baş sağlığı diledi.

Salihi bu tür cinayetlerin aslında ecnebilerin Pakistan milletine ve milli çıkarlarına yönelik tefrikacı politikaların izlenmesi sonucu yaşandığını vurguladı.

Uluslararası camianın terörle mücadele konusunda yükümlülüklerini hatırlatan Salihi, Müslümanların be şekilde katledilmelerine karşı gereken tedbirlerin alınmasını ve bu bağlamda Pakistan yönetimi, dini şahsiyetleri ve halk kitlelerinin birliğini korumalarını temenni etti.

 

İNNA LİLLAH VE İNNA İLEYHİ RA'CİUN

Lübnan'da şehid edilen Lübnan Onarım Merkezinin İranlı Başkanı şehid "Hasan Şateri"nin cenazesi bugün Tahran'da teşyii ederek toprağa verildi.

FHA'nın bildirdiği habere göre şehid "Hasan Şateri"nin cenazesi halk kitlelerinden muhtelif kesimlerin katılımıyla Tahran'da teşyii edildikten sonra doğum yeri Semnan iline götürülerek toprağa verildi.

Lübnan Onarım Merkezinin İranlı Başkanı şehid Hasan Şateri dün Şam'dan Beyrut'a giderken Siyonistlere bağlı teröristlerin saldırısına uğrayarak şehid edilmişti.

İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu komutanlarından general Ramazan Şerif konuyla ilgili yaptığı açıklamada, şehid Şateri'nin Lübnan onarımı ile ilgili çalışmalarını sürdürdüğü bir dönemde Şam-Beyrut yolu üzerinde Siyonistlere bağlı silahlı terörist unsurlarca pusuya düşürülerek şehid edildiğini, ancak düşmanın bu gibi iğrenç saldırılardan istedikleri sonucu alamayacaklarını söyledi.

Lübnan Onarım Merkezi, İsrail'in Lübnan'a karşı başlattığı ve 33 günlük savaş olarak meşhur olan savaşın yıkımlarını onarmak sorumluluğunu üstlenmiş bulunmaktadır.

Lübnan Onarım Merkezinin İranlı Başkanı şehid Hasan Şateri , Hizbullah ile İsrail arasındaki 33 gün savaşında Lübnan'ın zarar gören bölgelerinin imar ve yeniden inşası için çalışmalar yürütüyordu

Şehid Hasan Şateri Irak - İran savaşında da mühendislik alanında da görev aldığını ifade edildi.

 

 İran İslam cumhuriyeti'nin BM nezdindeki daimi temsilcisi, İran'dan Yemen ve Somali'ye silah sevkıyatının, siyasi ve propaganda amaçlı gündeme getirilen temelsiz ithamlar olduğunu belirtti.

İran İslam cumhuriyeti'nin BM nezidndeki daimi temsilcisi Muhammed Hazai, dün BM Güvenlik Konseyi başkanına gönderdiği iki ayrı mektupta Tahran'ın Yemen ve Somali'ye silah göndermesine dair yalan ithamları reddederek, söz konusu iddiaların her hangi bir kanıta dayanmadan siyasi ve propaganda amaçlı suçlamalar olduğunu vurguladı.

Muhammed Hazai Yemen sularında İran'a ait bir gemi yüküne el konulması iddiası ile ilgili olarak gönderdiği mektupta, ilk incelemeler söz konusu geminin İran'a ait olmadığını, bir Avrupa ülkesi tarafından kayda geçirilen Panama bandıralı bir gemi olarak çalışanlarından hiç birinin de İranlı olmadığını ispatladığını belirtti.

İran'ın BM nezdindeki daimi temsilcisi Muhammed Hazai diğer mektupta ise İran'ın Somali'deki bazı aşırıcı gruplara silah gönderdiği iddiasının temelsiz yalandan ibaret olduğuna işaretle, İran'ın bu iddiaları kesinlikle tekzip ettiğini vurguladı.

Hazai, benzer eylemlerin BMT adı ile gerçekleşmesinden esef duyduğunu ifade ederek, bu adil olmayan hareketin telafi edilerek düzeltilmesi için güvenlik konseyinin acil girişimde bulunması gerektiğinin altını çizdi.

 

 İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Suriye krizinin siyasi çözüme yönelmesinin İran’ın Suriye sitişarelerinin sonuç verdiği göstergesi olduğunu açıkladı.

 İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest bugün düzenlediği haftalık olağan basın toplantısında yerli ve yabancı basın mensuplarının sorularına cevap verdi.

İran’ın Suriye istişareleri hakkında açıklamada bulunmasını isteyen muhabirimizin sorusuna Ramin Mihmanperest, İran’ın altı maddelik Suriye planı her istişarede dile getirilerek hususunda mutabakata varılması için çaba gösterildiğini ifade etti.

Mihmanperest, Suriye meslelesinde etkin bire şekilde faaliyet gösteren ülkeler arasında bazı anlaşmazlıklar olsa dahi sorunun çözülmsi için siyasi diyaloga doğru yönelmek için görüş birliği hakim olduğunu söyledi.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Suriye krizinin siyasi çözüme yönelmesinin İran’ın Suriye sitişarelerinin sonuç verdiği göstergesi olduğunu açıkladı.

 

 

 İran İslam İnkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei, 'Milli üretim, İranlı yatırım ve işi destekleme' konusunda genel siyasetleri ilan etti.

İslam inkılabı rehberi, Anayasa'nın 110 maddesi doğrultusunda 'Milli üretim, İranlı yatırım ve işi destekleme' konusunda İran İslam nizamı maslahatları kurumunun onayından geçen belgeyi yayınladı ve hükümeti, en kısa zamanda söz konusu kanunu yürürlüğe geçmekle mükellef kıldı.

23 maddeden oluşan söz konusu belge yasama, yürütme, yargı ve İran İslam nizamı maslahatları kurumu başkanlarına gönderildi.

Rekabet gücü ve üretimin arttırılması, yeni teknolojiler konusunda araştırma ve kalkınma çalışmalarının yönlendirilmesi ve desteklenmesi, milli üretimin hem kalitesinin hem de miktarının arttırılması için alt yapı sistemlerinin oluşturulması, ekonominin güçlenmesi amacıyla köklü programların yapılması, halkın ihtiyacı olan stratejik ürünlerin desteklenmesi gibi konular söz konusu belgenin yalnızca bir bölümünü oluşturuyor.

Sözkonusu belgede özel sektörün de milli üretimin arttırılması, bilgi ve istatistiklerin şeffaflaştırılması, çalışma konusunda yeni imkanların sunulması, yeteneklerin kendi alanlarına göre daha da geliştirilmesi ve onlardan en iyi şekilde istifade edilmesi ve onlara çalışma hayatının ihtiyacına göre eğitim verilmesinin altının çizildiği belgede milli üretimin bölge ve dünyanın ihtiyaç duyduğu seviyede gerçekleşmesi, insana yatırımın arttırılması istenirken sivil toplum kuruluşlarının milli üretimin arttırılması doğrultusunda kalkındırılması, İran ürünlerinin kullanımı, çalışma, yatırımı destekleme kültürünün yaygınlaştırılması, ekonomide uzmanlardan ve yetişmiş insanlardan yararlanılması da söz konusu belgede yer alan diğer konular oldu.

 

 

İran Nükleer Enerjisi Kurumu Başkanı, UAEK müdürlerinden karşılıklı güven ve ortak noktalara ulaşmak için İran ile nükleer müzakerelerde ihtilaf çıkaracak konulardan kaçınmalarını istedi.

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Feridun Abbasi, önceki gün Tahran'daki basın toplantısında UAEK nın üyelerin gizli bilgilerini korunma güvenliğinden yoksunluğunu bildiği halde İran'ın muhtemel askeri hususlardaki müzakereye katılmasının ajansın uluslar arası düzeyde itibarını arttıracağını belirterek ajans yöneticilerinin müzakerelerde daha akılcı davranıp karşılıklı güven oluşması için ihtilafa neden olacak konulardan uzak durmaları gerektiğini söyledi.

Abbasi, UAEK yöneticilerinin sistemlerinin gereken güvenlikten yoksun olduğu ve İran'ın bunu defalarca hatırlattığına dikkat etmeleri gerektiği dolaysıyla İran ile diyalogda daha hassas olmaları gerektiğini belirtti.

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, emperyalist medya gruplarının bu kurumun modern santrifüjler elde etme yönündeki araştırma programlarına saldırdıklarına değinerek İran atom enerji kurumunun tüm faaliyetlerinin ajansın kurallarına uygun olup ajansın kameralarınca denetlendiğini belirtti.

Abbasi, İran'ın binlerce barışçı alanlarda kullanılan nükleer enerjiden elektrik üretimi, tedavisi zor hastalıkların tedavisi, tarım ve sanayi alanlarında faydalandığı ve tüm bu faaliyetleri uluslar arası kurallar dahilinde yapıp UAEK a bildirdiğini belirtti.

Abbasi, Buşehr atom santralinin tam kapasite çalışması için yapılan denemelerden dolayı memnuniyetini dile getirerek programlar gereğince bu santralde üretilen elektriğin genel şebekeye bağlandığı ve İran atom enerji kurumundaki uzmanların Rus mutaahitlerle birlikte mevcut eksikleri tamamlamaya çalıştıklarını belirtti.