
کارگر
Ammar bin Yasir ve Hakla Batılın Ölçüsü
Ammar’ın bugün şehadet yıldönümü Ammar bin Yasir ve Hakla Batılın Ölçüsü
Peygamber efendimiz vefat eder etmez Müslümanlar arasında ihtilaflar baş göstermiş ve kısa bir süre içinde Müslümanlar gruplara bölünmüştür… Peygamber efendimiz her şeyi önceden bildiğinden bunun içinde çareler düşünmüştür. Bunlardan birisi de Müslümanların ihtilaf anlarında Ammar bin Yasir’in tutumuna bakmalarıdır. O hangi taraftaysa o tarafın hak, karşısında duran tarafın ise batıl ve temelsiz olduğudur.
Hz. Peygamber efendimiz Ammar hakkında şöyle buyurmuştur: “Her ne zaman insanlar ihtilafa düşerse Sümeyye’nin oğlu (Ammar) hakla birliktedir”“Eğer insanlar arasında ihtilaf çıkar ve anlaşmazlığa düşerlerse “Sümeyye’nin oğlunun hangi grupta olduğuna bakınız ve o gruba bağlanınız...
Ammar bin Yasir, Yemen ahalisinden olup Mekke’deki Beni Mahzum kabilesiyle ittifak kurmuş bir ailenin çocuğu olarak Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) hicretinden 57 yıl önce Beni Mahzum kabilesinde dünyaya geldi. Babası Yasir, annesi Sümeyye ilk Müslümanlardan olup İslam yolunda şehit olanların ilklerindendirler.
Ammar, 48 yaşlarında Peygamber efendimizin hicretinin ilk yılında Peygamberimizin Erkam’ın evinde ikamet ettiği sırada Müslüman olmuş ve bu yolda tüm işkence ve zulümlere göğüs germiştir.
Ammar bin Yasir, İslam’ın yayılması için oldukça zahmetlere katlanmıştır. Peygamber efendimizin (s.a.a) bütün savaşlarında yanında olmuştur. Hz. Peygamber Ekrem (s.a.a) onun hakkında devamlı olarak şöyle buyururdu:
یا عمار! تقتلک الفئة الباغیه
“Ey Ammar! Seni haddi aşan, zalim bir grup öldürecektir.”
Ammar bin Yasir, Hz. Ali’nin (a.s) en vefalı dört yaranından biriydi. Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) vefatından sonra ahdine sadık kalarak Hz. Ali’nin yanında yer almıştır. Hz. Ali (a.s) halife olduktan sonra Ammar, her an Hz. Ali’nin yanında hazır olmuştur…
Sıffın savaşında ilerlemiş yaşına rağmen, savaş meydanında Hz. Peygamberin (s.a.a) sairi ashabıyla birlikte Muaviye’ye karşı bir an olsun Hz. Ali’nin yanından ayrılmamıştır… Hicretin 37’sinde Safer ayının dokuzunda 93 yaşında şehadet şerbetini içerek hak yolda şehit olmanın gururuyla ilahi rahmete kavuşmuştur.
Ammar Yasir’in kabri şerifleri, Suriye’nin Rukke şehrinin eski kalesinin sağ semtinde Ali (a.s) kapısı diye meşhur olan yerde bulunmaktadır.
Tarih kitaplarında yer aldığına göre Sıffın savaşında Ammar bin Yasir, şehadeti öncesi susuzluğundan ötürü oldukça fazla su istemiş… bir adam burada su yoktur demiş. Bu sırada “Raşit” adında küçük bir erkek çocuğu sütlü bir şerbet getirerek ona verir. Ammar şöyle der: “Dostum Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştu: Dünyadaki son azığın bir kap süt olacaktır. Ammar sütü içtikten sonra birkaç kere düşmana saldırdı. En sonunda Muaviye ordusundan “Ebu’l Adiye el- Fezari” ve “İbn Cavn Sekuni” adlı iki kişi Ammar’a saldırdı. Birincisi ağır bir kılıç darbesiyle Ammar’ı yaraladı. İkincisi Ammar yere düştükten sonra Ammar’ın başını gövdesinden keserek onu şehit etti.
Ammar bin Yasir’in Peygamber efendimizin vefatından sonraki tutumu Mevla ve efendisi olan Hz. Ali’nin tutumuyla aynıydı. Hilafet konusunda halifelere muhalefet etmiş ve onları kabul etmemiştir! O da, Salman, Ebu Zer ve Miktat gibi imametin yılmaz savunucu olmuştur.
Ammar bin Yasir, aynı şekilde Peygamber efendimiz ölüm döşeğinde iken bazı sahabelerin hilafet derdine düşerek Peygamber efendimizin cenazesini yerde bırakarak Sakife’ye gitmesiyle başlayan Sakife’de belirlenen hilafete karşı çıkmasıyla tanınmaktadır. Ammar, Hz. Fatıma’nın (s.a) şehadeti sonrası cenazesine katılıp cenaze namazı kılan ender kişilerdendir aynı zamanda.
Ammar Yasir, Cemel savaşına da katılmıştır. Bu savaşta bin kişilik bir birlikle ordunun sol kanadının Malik Eşter ise bin kişilik bir birlikle sağ kanadın komutanlığını üstlenmiştir.
Sıffın Savaşı ve Azgın bir Grubun Ammar’ı şehit etmesi
Zulkela Humeyri, yirmi bin kişilik kabilesiyle birlikte Hz. Ali’ye karşı Muaviye’nin yanında savaşmak için Sıffın’a geldi. Muaviye’nin savaşta dayandığı yegane kişi Zulkela’ydı. Hatta Muaviye, Zulkela’nın Hz. Ali’ye karşı savaşmaya karar vermesinden önce savaşmayı düşünmüyordu. Bu kandırılmış komutan, Ammar bin Yasir’in Hz. Ali’nin saflarında olduğunu öğrenince ağır bir şekilde sarsıldı. Muaviye’nin tebliğci memurları, onu aldatmak için Ammar nerde Sıffın nerde? (Ammar’ın 93 yaşında olmasından dolayı) Iraklılar (Hz. Ali’nin Sıffın’daki taraftarları) böyle yalanlar uydurmaktan çekinmemektedirler diye onu kandırmaya çalıştılar. Ancak Zulkela, kani olmayarak Amr bin As’a dönerek Hz. Peygamber, Ammar hakkında “Seni (sıratı müstakim) yolundan çıkmış zalim, sapkın ve haddi aşan bir grup öldürmeden ölmeyeceksin.” Demiş midir? Diye sordu: Amr bin As: Evet, böyle söylemiştir, ancak Ammar, Ali’nin ordusunun arasında değildir.” Zulkela, dedi ki: “Benim kendim bizzat araştırmalıyım.”
Sonra bir grubu bu konu hakkında araştırma yapması için görevlendirdi. Bu hassas durumda Muaviye ve Amr Bin As, olayın önemini bildiğinden eğer Ammar’ın Hz. Ali’nın ordusunda olduğunu veya orada şehit olduğunu öğrenecek olursa Şam ordusunda kopmaların ve hatta parçalanmasına sebep olacağını bildiklerinden onu gizemli ve esrarengiz bir şekilde öldürdüler.
Sıffın Savaşı ve Hakikatlerin Şeffaflığı
Sıffın savaşına Peygamber efendimizin sahabelerinden bir çoğu katılmıştır. Bunlardan en bariz örneklerinden birisi Ammar bin Yasir’dir. Çünkü efendimiz, basiretsizlerin hakla batılı teşhis etmesi için onu ölçü karar kılmıştır. Ayrıca bu savaşa Bedir savaşında peygamberimizin yanında savaşmış 25 sahabede Hz. Ali’nin yanında yer alarak şehadet şerbetini içmiştir.
Sıffın savaşında 45 bin Muaviye taraftarı 25 bin kişi de Hz. Ali’nin ordusundan olmak üzere toplam 70 bin kişi ölmüştür. Bunlardan 25’i bedir savaşına katılmış peygamberimizin ashabıydı. Bunların tamamı Hz. Ali’nin yanında savaşarak şehit olmuşlardır.
İşte bu durum Ehli sünnetin on dört asırdır cevabını veremediği sorulardandır. Nasıl olurda Bedir savaşına katılmış 25 sahabe içlerinde başka sahabelerin olduğu Muaviye ordusu tarafından şehit edilir? Bunların tamamı nasıl adil olabilir? Bunlara uymak nasıl gökteki yıldızlara uymak gibi olabilir? Birbirlerini doğrayan, başlarını kesenlerin her ikisi de nasıl hak olabilir?! Halbuki Peygamber efendimiz Ammar bin Yasir’i daha o zamanlar ölçü olarak tanıtmış ve ashabına her ne zaman ihtilafa düşseniz Ammar’a bakın. Ammar hangi taraftaysa o taraf haktır diye buyurmuştur. Ayrıca iki şahit olarak bizzat Peygamber efendimiz tarafından adlandırılan Huzeyme bin Sabit de Sıffın’da Hz. Ali’nin yanında yer almıştır. Peygamberimizin önde gelen sahabelerinden olan Huzeyme, Bedir savaşı başta olmak üzere Peygamberimizin savaşlarına katılarak onun yanında yer almıştır. Peygamberimiz Bedir savaşında ve öteki savaşlarda onun şahadetini iki şahadet olarak saymıştır. Bundan dolayı “Zulşahadeteyn” adıyla meşhurdur. O da Ammar gibi Sıffın savaşında Hz. Ali’nin yanında yer almış ve azgın ve sapkın grup olan Muaviye ve ordusuna karşı savaşarak şehit olmuştur.
Ehli sünnet ulemalarından Tabarani şöyle yazmaktadır:
حدثنا محمد بن عبد اللَّهِ الْحَضْرَمِى ثنا ضِرَارُ بن صُرَدٍ ثنا عَلِى بن هَاشِمٍ عن عَمَّارٍ الدُّهْنِى عن سَالِمِ بن أبى الْجَعْدِ عن عَلْقَمَةَ عن عبد اللَّهِ عَنِ النبى صلى اللَّهُ عليه وسلم قال :إذا اخْتَلَفَ الناسُ كان بنُ سُمَيَّةَ مع الْحَقِّ
Abdullah ibn Mesut Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
“Her ne zaman insanlar ihtilafa düşerse Sümeyye’nin oğlu (Ammar) hakla birliktedir.”[1]
Hakim Nişaburi, “El-Müstedrek ale’s Sahiheyn” adlı kitabında şöyle yazmaktadır:
أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ خَالِدٍ الْهَاشِمِى بِالْكُوفَةِ، ثنا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِى بْنِ عَفَّانَ الْعَامِرِى، ثنا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ النَّهْدِى، أَنْبَأَ إِسْرَائِيلُ بْنُ يُونُسَ، عَنْ مُسْلِمٍ الأَعْوَرِ، عَنْ خَالِدٍ الْعُرَنِى، قَالَ:دَخَلْتُ أَنَا وَأَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِى عَلَى حُذَيْفَةَ، فَقُلْنَا: يَا أَبَا عَبْدِ اللَّهِ، حَدِّثْنَا مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ فِى الْفِتْنَةِ؟
قَالَ حُذَيْفَةُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ: «دُورُوا مَعَ كِتَابِ اللَّهِ حَيْثُ مَا دَارَ» فَقُلْنَا: فَإِذَا اخْتَلَفَ النَّاسُ فَمَعَ مَنْ نَكُونُ؟ فَقَالَ: «انْظُرُوا الْفِئَةَ الَّتِى فِيهَا ابْنُ سُمَيَّةَ فَالْزَمُوهَا، فَإِنَّهُ يَدُورُ مَعَ كِتَابِ اللَّهِ»،
قَالَ: قُلْتُ: وَمَنِ ابْنُ سُمَيَّةَ؟ قَالَ: " أَوَ مَا تَعْرِفُهُ؟ "، قُلْتُ: بَيِّنْهُ لِى، قَالَ: «عَمَّارُ بْنُ يَاسِرٍ»، سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لِعَمَّارٍ: «يَا أَبَا الْيَقْظَانِ، لَنْ تَمُوتَ حَتَّى تَقْتُلَكَ الْفِئَةُ الْبَاغِيَةُ عَنِ الطَّرِيقِ».
هَذَا حَدِيثٌ لَهُ طُرُقٌ بِأَسَانِيدَ صَحِيحَةٍ، أَخْرَجَا بَعْضَهَا وَلَمْ يُخَرِّجَاهُ بِهَذَا اللَّفْظِ
Halid El-Arni diyor ki ben ve Ebu Said Hudri, Huzeyfe’nin yanına geldik ve şöyle dedik: “Ey Ebu Abdullah! Bize Resulullah’tan (s.a.a) fitne hakkında duyduğun şeyler hakkında konuş.” Huzeyfe dedi ki: “Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: ‘Her nerede olursa Kur’an’ın etrafında dönünüz.” Dedik ki: “Eğer insanlar arasında ihtilaf çıkar ve anlaşmazlığa düşerlerse, biz kiminle olalım?” dedi ki: “Sümeyye’nin oğlunun hangi grupta olduğuna bakınız ve o gruba bağlanınız. Çünkü o, her zaman Allah’ın kitabının mihveriyetinde dönmektedir.”
Dedim ki: “Sümeyye’nin oğlu kimdir?” dedi ki: “Onu tanımıyor musun?” dedim ki: “Benim için açıkla” dedi ki: “Ammar bin Yasir” Allah Resulünün (s.a.a) Ammar hakkında şöyle dediğini duydum: “Ey Ebu’l Yakzan! Seni (sıratı müstakim) yolundan çıkmış zalim ve haddi aşan bir grup öldürmeden ölmeyeceksin.”
Bu hadis, bir çok senet açısından sahih hadistir. Sahihi Müslim ve Sahihi Buhari bu hadisin bazı (neden acaba?) bölümlerini nakletmişlerdir!!![2]
Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi Ammar ve onun gibi Hz. Ali’nin yanında Sıffında savaşanlar cennet ehlidir. Ve onun karşısında duran ve onlarla savaşanlar cehennem ehlidir. Ehli sünnet mezhebi taraftarları buna da şu ana kadar cevap verememiştir.
Hz. Peygamberimiz (s.a.a) onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Cennet Ali, Ammar, Selman ve Bilal’ı görmek için iştiyak duymaktadır.”
ABNA.İR
[1] - Tabarani, El- Mucemu’l Kebir, c. 10. s, 95, h: 10071…
[2] - El-Hakim Nişaburi, Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah, El-Müstedrek Ale’s Sahiheyn (Buhari ve Müslim) c. 2, s. 162, h: 2652.
Selmanı Farisi, Yani Selmanı Muhammedi’nin İslam’ı Kabul Ediş Öyküsü
Salmanı Muhammedi Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra hak yoldan sapmayarak Hz. Ali’nin (a.s) imametine inanarak bu yolda yürüyen ender kişilerden biridir. Salmanı Farisi, Ömer ibn Hattab’ın hilafeti döneminde Medain’in sorumluluğuna getirildi. Bu sorumluluğu sırasında beytülmaldan kendisine maaş bağlamayarak hiçbir ücret almadı. Tüm maaşını sadaka olarak verirdi. Geçimini ise sepet örerek sağlamaktaydı...
Peygamberin gelişinin intizarında günlerini geçiren Selman bir gün sürüleri otlatmakla meşgulken arkadaşı gelerek ona “haberin var mı? bugün birisi Medine’ye gelmiş ve kendisinin peygamber ve Allah’ın elçisi olduğunu iddia etmekte!” dedi…
Hicri 35. Yılın 8’i Hz. Peygamberin (s.a.a) İranlı yaranlarından büyük Sahabe Salmanı Farisi’nin vefat yıldönümüdür. O, Hz. Peygamber efendimizin hakkında “Salman’u minna Ehlelbeyt”; “Salman biz Ehlibeyttendir.” Buyurduğu bir şahsiyettir.
Evet! Salmanı Muhammedi Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra hak yoldan sapmayarak Hz. Ali’nin (a.s) imametine inanarak bu yolda yürüyen ender kişilerden biridir. Salmanı Farisi, Ömer ibn Hattab’ın hilafeti döneminde Medain’in sorumluluğuna getirildi. Bu sorumluluğu sırasında beytülmaldan kendisine maaş bağlamayarak hiçbir ücret almadı. Tüm maaşını sadaka olarak verirdi. Geçimini ise sepet örerek sağlamaktaydı.
Hz. Ali’nin (a.s) sadık Şia’sı ve sahabelerin iftiharı olan Salman Farisi, Medain’de ilahi rahmete kavuşarak orada defnedildi.
Selman’ı Farisi’nin Etkileyici Hayat Hikayesi
Ayetullah uzma Mekarim Şirazi, Bakara Suresi’nin 62. Ayetinin tefsirinde Salmanı Muhammedi’nin baştan ayağa hakikatlerle dolu yaşamı hakkında şöyle diyor:
“Salman” Cundi Şapur ehlindendi. Zamanın hakiminin oğluyla samimi dostluk ve arkadaşlığı bulunmaktaydı. Bir gün birlikte avlanmak için çöle gittiler. Birden gözleri kitap okumakla meşgul olan bir rahibe ilişti. Ona kitap hakkında sorular sordular. Rahip cevap olarak şöyle dedi: Bu kitap Allah tarafından nazil olmuştur. Onda Allah’ın emirlerine itaat etmek ve günah ve itaatsizlik yasaklanmıştır. Bu kitapta zina ve insanların hakkını haksız yere yemek yasaklanmıştır. Bu kitap “İsa Mesih”e inmiş “İncil”dir.
Selman’ı Farisi ve arkadaşı rahibin sözlerinden etkilenerek onun dinini daha fazla araştırmaya koyuldular ve nihayetinde onunun dinini seçtiler. Rahip onlara o topraklarda kesilen koyunların haram olduğunu ondan yememelerini istedi.
Salman ve zamanın hakiminin oğlu her gün o rahipten din hakkında daha fazla malumat almaya başladılar. Bir bayram günü hakim bir parti düzenledi ve şehrin ileri gelenlerini ve eşraf takımını oraya davet etti. oğlundan da partiye katılmasını istedi, ancak o kabul etmedi.
Hakim oğluna çok ısrar etti, ancak oğlu o yemeğin ona haram olduğunu açıkladı. Ona bu emri kimin verdiğini sordular o da rahibin adını verdi.
Hakim, rahibi huzuruna çağırtıp ona şöyle dedi: İdam etmek bizim yanımızda ağır ve çok kötü bir iştir. Seni öldürmeyeceğiz, ancak bizim bölgemizden git. Salman ve arkadaşı bu sırada rahiple görüşerek Musul’da buluşma kararı aldılar.
Rahip yola çıktıktan sonra, Salman da yola koyulmak için vefalı arkadaşını birkaç gün bekledi, o da yolculuk hazırlıklarıyla meşguldü… ancak en sonunda dayanamayarak tek başına yola çıktı.
Salman Musul’un Deyr bölgesinde oldukça fazla ibadet ediyordu. Oranın yöneticisi olan rahip elden ayaktan kesilir düşüncesiyle onu çok ibadet etmekten sakındırdı, ancak Salman “Acaba çok ibadet etmenin mi daha çok fazileti var, yoksa az ibadet etmenin mi? diye rahibe sordu.
Rahip: Elbette ki çok ibadet etmenin sevabı daha çoktur dedi.
Musul’un Deyr alimi bir süre sonra Beytul Mukaddes seferi için yola çıktı. Salmanı da yanında götürdü. Selman’a gündüzleri oradaki mescitte düzenlenen Nasrani ulemaların derslerine katılarak ilim elde etmesini istedi.
Bir gün Selman’ın üzgün olduğunu gördü. sebebini sorduğunda şöyle cevap verdi: Tüm hayır ve güzellikler Allah’ın peygamberlerinin yanında olan geçmiştekilerin nasibi olmuştur. Deyr alimi, o günlerde Arap milletinin arasından bir Peygamberin çıkacağını ve bütün peygamberlerden daha üstün olacağı müjdesini verdi.
Alim dedi ki: Ben artık yaşlandım, onu idrak edeceğimi sanmıyorum, ancak sen daha gençsin onu idrak edeceğini ümit ediyorum, ancak bunu da bil ki bu peygamberin alametleri vardır. onlardan birisi omzunun üstünde has bir alamet vardır. sadaka almaz, ama hediye kabul eder.
Beytul Mukaddes’ten (Filistin’den) geri döndüklerinde yolda tatsız hadisler baş gösterdi. Bu esnada Selman Deyr alimini kaybetti… Beni Kelab kabilesinden iki Arap oraya geldi. Selman’ı esir alarak deveye oturtarak Medine’ye götürdüler. Orada onu köle olarak!! Cehine kabilesinden bir kadına sattılar!!
Salman ve kadının başka bir kölesi gündüzleri sırasıyla sürüyü götürüp otlatıyorlardı. Selman bu süre zarfında bir miktar para topladı. Peygamberin gelişinin intizarında günlerini geçiriyordu. Bir gün sürüleri otlatmakla meşgulken arkadaşı gelerek ona “haberin var mı? bugün birisi Medine’ye gelmiş ve kendisinin peygamber ve Allah’ın elçisi olduğunu iddia etmekte!” dedi.
Salman’ın Peygamberden Aldığı Üç İmtihanın Öyküsü
Salman arkadaşına şöyle dedi: “Ben dönene kadar sen burada kal. Salman şehre gitti. Peygamberin toplantısına katıldı. Peygamberin omzundaki has işareti görmek için peygamberin baş ucunda dolaşmaya başladı.
Hz. Peygamber (s.a.a) efendimiz olayı anladı ve elbisesini açtı. salman zikredilen ilk işareti onda gördü. sonra pazara gitti. Bir koyun ve bir miktar ekmek alarak peygamberin yanında geldi. Peygamber bunlar nedir? Diye buyurdu. Salman: Sadakadır. Peygamber: Benim onlara ihtiyacım yoktur onları harcamaları için fakir Müslümanlara ver” dedi.
Salman bir kez daha pazara gitti. Bir miktar et ve ekmek alarak Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) yanına geldi. Peygamber efendimiz bu nedir? Diye sordu. Salman: hediyedir dedi. Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: Otur. Peygamber efendimiz hediyeden yedikten sonra olay Salman için aşikar oldu. Zira üç işaretin üçünü de onda bulmuştu.
Bu meyanda Salman, arkadaşı ve dostunu ve Musul’un Deyr bölgesindeki rahipleri ve onların imanları, namazları, oruçlarını anlattıktan sonra Peygamberin gelişini beklediklerini söyledi. Orada hazır bulunanlardan birisi şöyle dedi: Onlar cehennem ehlidir! Bu söz Salman’a çok ağır geldi. Zira Selman, eğer peygamberi idrak etseydiler ona iman edeceklerine yakinen biliyordu.
İşte bu esnada bu ayet nazil oldu:
اِنَّ الَّذينَ اٰمَنُوا وَالَّذينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِپينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
“Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmeyeceklerdir. (Bakara, 162)”
Hak dinlere hakiki iman etmiş, ancak İslam Peygamberini (s.a.a) görüp idrak etmemiş olanların müminlerin sevabı kadar sevaplarının olduğunu beyan eden bu ayet Hz. Peygamber efendimize (s.a.a) nazil oldu.[1]
ABNA.İR
--------------------------------------------------------------------------------
[1] - Numune Tefsiri, c. 1, s. 288.
İran: Bu yıl uzaya üç uydu göndereceğiz
İran Uzay Kurumu Başkanı Fazıli, (Hicri Şemsi takvimine göre yani nevruz bayramına kadar ) bu yılın sonuna kadar üç uydu yörüngeye yerleştireceklerini açıkladı.
Gazetecilere demeç veren Fazıli, Nahid uydusu İran'da uzay teknolojisi günü olarak kutlanan 2 Şubat tarihinde uzaya fırlatılmasının planlandığını, ancak bazı çalışmaların tamamlanması için uzaya fırlatma tarihinde biraz gecikme yaşanabileceğini belirtti.
Fazıli, Aut Sat uydusu da üzerinde yapılan bazı değişikliklerin ardından İran yapımı Simog füzesi ile yörüngeye yerleştirileceğini kaydetti.
İran'ın Şerif Teknik üniversitesi ile ortak bir uydu üzerinde çalıştıklarını da belirten Fazıli, uydunun bazı sistemlerinin temin edilmesi için İran Uzay Kurumunun devreye girdiğini ve bu sorunu gidermeye çalıştıklarını vurguladı.
İran'dan İnsan Şeklinde Robot
İran'ın güney Batısında yer alan Çahar Mahal Bahtiyari eyaletinde insan şeklindeki robot görücüye çıktı.
İran Okullar arası birinci Robot yarışları dün ülkenin Güney Batısında Çahar Mahal Bahtiyari eyaletinde başladı.
İlk insan görünümlü robotun sergilendiği bu yarışmayla ilgili bir açıklama yapan yarışlar yürütme kurulu başkanı Seccad Rasti insan görünümlü söz konunu robot’un 110 cm. boyunda olduğunu, yapay bir zekâsının bulunduğunu hareket etme ve yol yürüme kabiliyetini sağlayacak eklemlere sahip olduğunu söyledi.
Robot'un kafa bölümüne yerleştirilen bir kamera sayesinde hareket edebildiğini ve kendi yolunu bulabildiğini hatırlatan Rasti, bu robot'un yapımında 5 kişilik bir grubun 4 ay emek verdiğini söyledi.
Yezid’den Kardavi’ye Suriye Fetvaları
Allah’ın adıyla
Nemrutlar, Firavunlar, Yezid’lerin isimleri tarihe insanlığın yüz karası olarak yazılmıştır.
Saltanatları için haklı haksız demeden herkesi katliam etmekten çekinmemişlerdir. Bütün insanlar bu insanlara nisbet verilmesinden nefret eder.
Ama bir de bunların yanında yer alan ve onların yaptıklarına meşru kılıf uyduran bilginler, sihirbazlar ve din adamları vardır. Her zalimin yanında bu gibi şahısların varlığı, iktidarı halkın nezdinde güçlü kılar ve halkın sesini keser. Zalimin zülmünü meşru gösteren, itaatini insanlara farz kılan fetvalar veren saray alimleri hep var olmuştur.
Nemrut, hz. İbrahim’i (a.s) yolunun üzerinden kaldırmak isterken, yanındaki yardımcılarının aracılığıyla “ İbrahim sizin putlarınızı kırdığı için ilahlarınıza hakaret etti”, sözüyle halkı “ilahi öndere karşı” tahrik ediyordu.
Firavun, hz. Musa’ya (a.s) karşı savaşı, “ Musa’nın sizin dininizi değiştirmesinden korkuyorum” sloganıyla başlatmış, sihirbazlarıyla devam ettirmiş ve Bel’am ile bitirmeyi yeğlemiştir. Bel’am’ın sahip olduğu konum gözönünde bulundurulduğunda hz. Musa’nın (a.s) yanında değil de batılın yanında yer alması akıllara durgunluk veriyor.
Yezid, İmam Hüseyin’i (a.s) ve yaranlarını şehid etmeden önce katliamın dini alt yapısını oluşturdu. Saray alimleri, o zamanın Suriyesi olan Şam’da ve Mekke, Medine ve diğer diyarlarda yaşayan müslümanlar arasında Kerbela katliamına meşru zemin oluşturmak için , “Hakimiyet Allah’ındır, Allah kime isterse ona verir, şimdi Yezid’e vermiştir, Hüseyin buna karşı gelerek hak halifeye karşı gelmiştir”, diyor ve bu batıl inançla zalim sultan lehine psikolojik savaş yürütüyor, bir nevi fetva veriyorlardı.
Zalimler hep dini argümanları kullanmış, halkı sadakatle inandığı inançlarıyla aldatmışlardır. Günümüz emperyal gücü, bölgesel müttefikleri ve kuklaları da de aynı yöntemleri kullanıyorlar.
Halk arasında tanınmış ve nüfuz sahibi ulema hep iki grup halinde ortaya çıkmışlardır; Rahman’a hizmette yarışan “rabbani alimler” ve saraylarda yer kapma peşinde olan “şeytani alimler”. Şeytani güçler de daima bu ikinci gruptaki alimleri kullanmışlardır ve bundan sonra da kullanacaklardır.
Batı emperyalizminin hedefine en iyi hizmet edecek olan “Selefi İslam” anlayışı günümüzde devreye sokulmuştır. Emperyal güç, müslümanların cehaletini kullanarak zamanın Belam’larından olan, Molla Ömer, Zevahiri gibilerinin fetvalarıyla Irak’ta ve “Kardavi” gibi siyonist düşüncenin ekmeğine yağ süren alimlerin fetvalarıyla da Suriye’deki katliamları meşrulaştırıyor. Emperyalist kenarda durmuş kıs kıs gülerken Selefi/mürteci İslam anlayışı çizgisindeki ulema, emperyalistler bölgeye yerleşsin diye yapılan katliamların dini alt yapısını oluşturuyor.
Bir tarafta bu katliamları gerçekleştiren Yezid ordusunun paralı katillerinin amansız terör ve katliamları, diğer tarafta ise bunları meşru göstermeye çalışan Bel’amlar. İşte günümüz Suriye’sinde yaşanan trajedi budur. Ne Suriye halkının hak ve hukuku düşünülmekte, ne de huzur ve emniyeti. Ne Suriye’de yapılan katliam ilkdir, ne de bu iç savaşa ortam hazırlayan fetvalar.
“Kardavi” gibi Bel’am’ların; "Öldürün, siviller eğer masumlarsa öldükten sonra nasıl olsa Allah onları affeder" düşüncesi, hangi İslam mezhebinin verebileceği bir fetvadır?! Siyonistlerin güdümünde kurulan ve yönetilen vahabi/selefi düşüncesinden başka hiç bir inanç ve ideoloji böyle bir fetva veremez.
Yakında çok daha vahim ve vahşı katliamlara şahid olacağız çünkü “ Cebhetun Nusra” ( Nusret cephesi) adında teröristler aylarca yaptıkları katliamlarla isimlerini duyurmuş, Suriye halkına korku salmış, ağababalarının ümidini artırmıştır; terör yolunu seçerek hiç bir cinayetten çekinmemektedirler.
Örgütün asıl lideri olan Ebu Enes’in, Muaviye soyundan gelecek olan “Sufyani’den” önce ortaya çıkacağı ve “Kirkisya” denilen bölgede büyük bir savaş ve katliam yapacağı rivayetlerde geçmektedir.
“Kirkisya” neresi midir? “Kirkisya”, Bizanslılar döneminde bir Bizans şehriydi, Latincede “Kirkesion” denilirdi, daha sonra Müslümanlar Şam bölgesini ( Suriye, Lübnan ve Ürdün) fethedince adına Kirkisya demişlerdir. Fırat nehri yakınlarında Şam’a yakın bir bölgenin ismidir.
Kirkisya denilen bölgede büyük savaşın olacağı ve Türklerin de bu savaşın bir tarafında yer alacağı rivayetlerde kaydedilmiş olup “ Cebhetun Nusra” bu savaşın mukaddimesini hazırlayan bir örgüttür.
Bel’amlar, Cebhetun Nusra’nın katliamlarını müslümanların nezdinde meşru göstermeye başlamışlardır. Suriye halkını Alevi/gayri müslim olarak gören bu zihniyet, dini önder olarak gördükleri saray alimlerine itaati farz bilerek verilen fetvaları uyguluyorlar. Afganistan, Irak, Arakan ve Filistin halkına zülmeden emperyalistlere karşı neden fetva vermedikleri ve bu terör örgütlerinin neden Filistin’de savaşmadıkları düşündürücü değil mi?
Hiç bir İslam mezhebinin kabul edemiyeceği bu gibi fetvalar kimin emri ile verilmektedir?
Yarın bu Bel’amlar Aleviler/Şiiler hakkında aynı fetvayı Türkiye’deki Ehlibeyt dostları hakkında da verir ve bu paralı cellatlar da katliamlar gerçekleştirirse ne olur acaba?
İmam Hüseyin’in (a.s) evrensel sözü bir kez daha kulaklarda çınlıyor; “Benim gibi birisi Yezid gibi birisine asla biat etmez”, “Yezid gibi birisi İslam ümmetinin önderi olursa İslam’ın fatihasını okumak gerekir.”
Zamanın Yezid’lerini tanıma zamanı gelmedi mi? Hüseyni söylemleri dillerinden düşürmeyen zamanın Yezid’lerini tanımak bu kadar zor mu?!
Abdullah Özgür
İran baskıya ve tehdide boyun eğmez
İslami İran’ın BM nezdindeki daimi temsilcisi, Kanada’nın girişimiyle İran aleyhinde BM’de çıkartılan karara işaretle, “Bu gibi kararları çıkartan ülkeler bilmeli ki İslami İran hiçbir ülkenin baskısı ve gözdağına boyun eğmeyecektir” dedi.
Mehr haber ajansının bildirdiğine göre, İslami İran’ın BM nezdindeki daimi temsilcisi Muhammed Hazai, İran’daki insan hakları konusunda toplanan Birleşmiş Milletler Teşkilatı genel kurulunda yaptığı konuşmasında bazı ülkeler tarafından insan hakları terimine getirilen yorumlara işaret ederek, bu yorumların üzüntü verici olduğunu ifade etti ve Kanada’daki insan haklarının vahim durumuna işaret etti.
Hazai, insan haklarını kendi ülkesinde ihlal eden ülkeler, insan hakları konusunu siyasi amaçlı olarak malzeme ettiklerini konuşmasına ekledi.
İslami İran’ın BM nezdindeki daimi temsilcisi, Kanada’nın girişimiyle İran aleyhinde BM’de çıkartılan karara işaretle, “Bu gibi kararları çıkartan ülkeler bilmeli ki İslami İran hiçbir ülkenin baskısı ve gözdağına boyun eğmeyecektir” dedi.
İsrail'in İran korkusu
İsrail, İHA’larının İran tarafından avlanmalarından korkuyor
Siyonist İsrail’in bugün, daha önce Amerikalı 2 İHA’yı avlamış olan İran’ın İsrailli İHA’ları da avlama peşinde olduğu konusunda hiç kuşkusu yok.
Siyonist İsrail’in askeri-güvenlik kaynaklarına yakın olan “Debka File” sitesi “İran, Azerbaycan’da İsrailli İnsansız Hava Araçlarını (İHA) Avlama Peşinde” başlığıyla yayınladığı bir haberinde “İran bugün kendi kuzeybatı sınırlarında, İsrail yapımı İHA’ları avlamaya çalışıyor” diye kaydetti.
FHA'nın “Nida-i İnkılap” sitesine dayanarak bildirdiğine göre, Debka File söz konusu haberinde ayrıca, İran’da kimi medya kaynaklarının İsrail’le ABD’nin Azerbaycan Cumhuriyetinin Astara Rayon bölgesinde (İran’ın Hazar Denizi’ndeki sınır hattı) keşif ve istihbarat bilgileri edinme çalışmalarını arttırdıklarını bildirdiklerine değinerek “Azerbaycan, İsrail’den satın aldığı İHA’larından bir kısmını İran’la ortak sınırı bölgesinde kendi keşif ve istihbarat operasyonu kapsamında kullanıyor” diye yazdı.
Haberde İsrailli söz konusu İHA’ların, Azerbaycan’ın en son Siyonist İsrail’den satın aldığı Hermes-10 modeli insansız uçaklardan olduğu hatırlatılıyor.
Debka File haberinin devamında korsan İsrail yetkililerinin bu uçakların İran tarafından avlanabileceğinden endişe duyduklarını belirtti.
ABD, İran’a karşı yeni yaptırımlar kararı aldı
ABD Temsilciler Meclisi 2013 savunma bütçesi kalıbında İran karşıtı ticari-ekonomik yeni yaptırımlar tasarısını onayladı.
Press TV’nin bildirdiğine göre, söz konusu yaptırımlar İran’ın enerji alanına karşı yeni yaptırımlar uygulanması, bunun yanında kendi füze sistemini geliştirmesi için Siyonist İsrail’e 500 milyon dolarlık mali yardım yapılmasıyla ilgili.
Aynı habere göre, ABD’nin savunma bütçesi ayrıca Afganistan savaşı için 89 milyarlık bir bütçe ayrılmasını istiyor. ABD’nin 633 milyar dolarlık savunma bütçesinin bir kısmı aynı zamanda İran’ın enerji ve gemicilik alanlarını hedef almış durumunda.
Bu karar dün Amerikan Temsilciler Meclisinde 107 “ret” oya karşı 315 “kabul” oyuyla onaylandı. Bu aşamadan sonra kararın Senato ve ABD Başkanı Barack Obama tarafından da onaylanması gerekiyor.
AB bu konuda bir bildiri yayınlayıp İran’ın nükleer programında rolleri oldukları veya İran düzenini desteklemeleri nedeniyle 1 kişiyle 18 kuruluşun adlarının AB’nin mal varlıklarına el konması ve Avrupa’ya seyahatlerinin yasaklarıyla ilgili yaptırım listesine eklendiğini ilan etti.
Bu yeni liste üzerine AB yaptırımlarına uğrayan İranlı kuruluş sayısı 490’a ve kişi sayısı da 105’e ulaştı.
Savunma Bakanı Vahidi'den Patriot füzelerine tepkiİran ecnebilerin bölgede bulunmasına karşıdır
Savunma Bakanı General Ahmet Vahidi, İran İslam Cumhuriyeti her zaman ecnebi askeri güçlerin bölgede bulunmasına karşı olduğunu vurguladı.
Gezetecilere Suriye gelişmelerini değerlendiren General Vahidi, Suriye çatışmalarında kazanan tarafın şimdiye kadar korsan İsrail ve esas kaybeden taraf, silahlı teröristlerce katledilen Suriye halkı olduğunu belirtti.
NATO'nun Türkiye'de konuşlandırdığı Patriot füzelerinin İran'a yönelik bir tehdit oluşturup oluşturmadığı ile ilgili bir soruya General Vahidi "Biz her zaman bölgede ecnebi askeri güçlerin varlığına karşı olduğumuzu beyan ettik ve bunun bölgedeki müslüman milletlerin yararına olmadığını söyledik, çünkü batı, müslüman milletlerin çıkarlarını düşünmediğini, bilakis sürekli kendi çıkarlarını gözetlediğini ispat etmiştir" şeklinde karşılık verdi.
Nurettin Şirin FHA özel haberiİmam Hüseyin İslam ümmetini tek bayrak altında buluşturabilecek bir değerdir
“Aşura ve İmam Hüseyin” panelinde konuşan Nurettin Şirin, Hazreti Hüseyin’in Müslümanları bir çatı altında birleştirme mesajını anlatarak “Yezid bugün Amerika’dır, İsrail’dir,haçlı emperyalistlerle Siyonistlerdir” dedi.
Türkiye’de bu yıl Muharrem ayında Türkiye’nin birçok yerinde “Aşura ve İmam Hüseyin” ile ilgili paneller ve programlar düzenlemeye devam ediyor. Muharrem ayı dolayısıyla, Mardin’in Midyat ilçesinde düzenlenen "Aşura ve İmam Hüseyin’in Misyonu" konulu konferansa davetli olarak katılan Türkiye’deki Şii Alimlerinden Nurettin Şirin bir konuşma yaptı. Yoğun bir katılımın olduğu programda konuşan Şirin, NATO ve müttefiklerine seslenerek, NATO ve müttefiklerinin yeni saldırılar için hazırlıklar yaptığını söyleyen Şirin, “Ey NATO ve müttefikleri! Siz yeryüzünü Hüseyin’siz mi sandınız?” diye sordu.
Hz. İmam Hüseyin’in misyonunun anlaşılmasının, Hz. Zehra’nın bir Kevser olarak İslam Ümmeti'ne nasıl bahşedildiğinin anlaşılmasından geçeceğini, Ummu’l Eimme ve Umm-i Ebiha olan Hz. Fatıma’nın oğullarının tüm tarih boyu İslam’ın savunulmasına adandıklarını belirten Şirin, Hz. Fatıma’nın gerçekte İnkılab ve direnişlerin anası olduğunu söyledi.
Nurettin Şirin konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz Hüseyn’in Kerbela’da dökülen kanında, Beyazsaray’ların, Kızıl sarayların sarsıntılarını görürüz. Tel Aviv’deki haydutların kaçışlarını, sığınaklara doluşlarını görürüz. Biz Hz. Seyyidüşşüheda’nın kanlarında İslam ümmetine vurulan esaret zincirlerinin ve prangalarının parçalanışını görürüz. Biz Hz. Seyyidüşşüheda’nın kanlarında mazlumların gözyaşlarının dinmesini görürüz. Bu olmayacaksa, Hüseyin niçin kendisini feda etmişti ki?
Ortadoğu ve İslam dünyası Amerikan üsleriyle doldu
Bizler Hz. Seyyidüşşüheda’nın kanlarında, altı aylık yavrusu Ali Asgar’ın boğazından akan kanlarında, Hz. Resulüllah’ın şahsiyet ve hürmetine saldırmaya kalkanların yüzüne inen yumrukları görürüz. Biz Hüseyn’in kanında Tel Aviv’in üzerine yağan Fecr füzelerini görürüz. Biz Hüseyn’in kanında “ene Rabbikumu’l ala” diyen zamanın Firavunu Büyük Şeytan Amerika’nın ordularının ve işgal güçlerinin nasıl hüsrana uğratıldığını görürüz. Ortadoğu Amerikan gemileriyle doldu. İslam dünyası Amerikan üsleriyle doldu. Sağ olsunlar, bizimkiler de geri kalmazlar, bir tarafı radar sistemleriyle bir tarafı Patriot füzeleriyle doldurdu. Hüseyn’in kanı İslam dünyasındaki Amerikan üslerini, ordularının donanmalarını, işgal çapulcularını söküp atmakta görülür. O zaman ki İmam Hüseyin buyurmuştu: "Hel minnasirin yensuruni bi hatiri ceddina Resulillah: Ceddim Resulüllah için kimdir benim yardımcılarım? Nerede benim yardımcılarım? İmam Hüseyin bu çağrısı tüm çağlara ve nesillere idi. Yani, “benim bayrağım her zaman ellerde olacak. Bu bayrak her zaman ellerde olacak; Salihlerin, eminlerin ve muttakilerin elinde olacak. Bu bayrağı her zaman tutan rehberler olacak, önderler olacak. O bayrağı tutan elleri yalnız bırakmayın. O bayrağı tutan elleri yardımcısız koymayın.”
Günümüzün Yezidi’si Amerika ve İsrail’dir
Yezid kimdir? Tarihteki Yezid ibni Muaviye toprak oldu, kül oldu, o ilahi adalet önünde hesap verecektir. Günümüzde Yezid Amerika’dır, Yezid İsrail’dir. Yezid haçlı emperyalistler ve Siyonistlerdir. O halde, ey Hüseyn dostları! Sizin yeriniz, hepimizin yeri, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bizim yerimiz NATO’nun karşısında durmak, Amerika’nın karşısında durmak, İsrail’in karşısında durmak, göğsümüzü İslam’a ve ümmete siper etmektir. Bu olmadıktan sonra Hüseyn hiç olmaz. Bu olmayacaksa Kerbela hiç olmaz. Zehra hiç olmaz. Ekber’i, Kasım’ı, Asgar’ı, Abbas’ı hiç olmaz.
Şeytan Amerika ve Siyonist İsrail Müslümanları korkutmak istiyor
Havadan uçan uçaklarına, denizden yüzen gemilerine, karadan yürüyen tanklarına güvenip de Müslümanları korkutacağını, diz çöktüreceğini, İslam ümmetinin kazanımlarını yok edebileceğini, Siyonist rejimin varlığını güvence altına alabileceğini hesap eden büyük Şeytan Amerika ve onun NATO’lu müttefikleri! Siz yeryüzünü Hüseyin’siz mi sandınız? Siz Brüksel’de, Paris’te, Washington’da Londra’da toplanıp ne zaman nereye saldırı yapacağınızı planlarken yeryüzünü Hüseyin’siz mi sandınız? Heyhat minnezzilleh! Siz bu cüret, bu küstahlık ve bu saldırganlığı yeryüzünün Hüseyn’siz kaldığını sanarak yapıyorsanız, bu yeryüzü coğrafyasında Hüseyin’ler, sizi öylesine bozguna uğratacak ki, Siz Tel Aviv’i korumak için bunu yapıyordunuz ama Washington’u koruyamayacaksınız! Beyaz Saray’ı koruyamayacaksınız!
Anaların kucaklarında Hüseyin’ler büyüyecek
Siz Beytullah Müslümanlarını, Beytu’l Ebyaz, yani Beyaz Saray Müslümanlarına çevirmeye çalışıyorsunuz! Siz Daru’l Erkam’ın, Mekke’nin, Medine’nin Müslümanlarını Washington Müslümanlarına çevirmeye çalışıyorsunuz. Siz Müslümanların karşısına yeni Ömer ibni Saad’lar, Yeni Şimr’ler, yeni Hermele’ler çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bu da boşuna. "Ve mekeru ve mekerallah vallahu hayru’l makirin". Kurun kuracağınız tuzakları! Yapın yapacağınız ittifakları! Toplayın toplayacağınız orduları! Hazırlayın hazırlayacağınız füzeleri,bombaları, uçakları! Elbette Allah’ın da bir hesabı var. "İnna a’tayna kel Kevser." Kevser kurumadı ki, kurumaz ki, kurumayacak ki! Bu pınar aktıkça bu ümmete hep Hüseyin’ler kazandıracak! Bu pınar aktıkça bu ümmete her zaman izzet yağdıracak! Bu pınar aktıkça bu ümmet her zaman özgürlüğün, adaletin, onurun ve şerefin hazzını tadacak! Bu pınar aktıkça elbet Rabbimizin mübarek ve mukaddes kıldığı o Filistin toprakları nehirden denize her karış toprağı kurtulacak! Kuds-i Şerif ve Mescid-i Aksa o Kevser pınarının damlalarıyla özgürlüğüne kavuşacak. Çünkü o Kevser hep Hüseyin’ler yetiştirecek. Anaların kucaklarında Hüseyin’ler büyüyecek, Zeyneb’ler büyüyecek. Ekber’ler, Kasım’lar, Abbas’lar büyüyecek.
Muhammedi İslam bayrağı bütün dünyada dalgalanacak
Ey İslam’ın ve ümmetin azılı düşmanları! Ebu Cehil’lerin, Ebu Leheb’lerin, Ebu Süfyan’ların, Yezid ibni Muaviye’lerin, Şimr’lerin, Hermele’lerin, zalimlerin, tağutların, müstekbirlerin kurutamadığı Kevser’i siz asla kurutamayacasınız! O Kevser’den kaynaklanan ve doğrulan bayrağı onlar ki indiremediler, siz asla indiremeyeceksiniz! Biz bu bayrağı, bu Muhammedi İslam bayrağını, bu Hüseyni bayrağı sadece yaşadığımız toprakların yüksekliklerinde değil, biiznillahi Teala, Mağrib’ten maşrike kadar, Washington’undan Londra’sına, Paris’inden Moskova’sına, dünyanın her karış toprağında dalgalandıracağız. Çünkü bu Kevser pınarı ferecin müjdesidir. Evrensel adalet ve kurtuluş gününün müjdesidir. Ve o gün gelecektir.
Arzumuz İsrail ’siz bir Ortadoğu ve Amerika ’sız dünyanın kurulmasıdır
Arzumuz ve niyazımız İslam ümmetinin tek bir bayrak altında buluşması. Amerika’nın yeni dünya düzenleri varmış, büyük Ortadoğu projeleri varmış, bilmem daha neleri varmış, müttefikleri varmış. Sizin neyiniz olursa olsun, sizin ne kadar planınız ve projeniz varsa bir de Kevser pınarıyla yazılan bir proje vardır. Hüseyin’in kanıyla yazılan bir proje vardır. Hüseyni’lerin alınlarını kazıdığı bir ahid bir misak vardır; bu da İsrail’siz Ortadoğu, Amerika’sız dünya projesidir. Özgür Kudüs’te, Kudüs’ün özgür ve aydınlık şafaklarında, Mescid-i Aksa’nın mihrabında ve avlusunda zaferlerimizi kutlamak üzere. İşte Hüseyn’in mesajı budur. Hüseyin’in insanlığa ve ümmete verdiği budur şeklinde konuştu./ CESİM İLHAN